26 Ekim 2020 Pazartesi

‘Osmanlı Çağı’nda Kafkasya’


 



‘Osmanlı Çağı’nda Kafkasya’

 

 

Sadık Müfit Bilge’nin ‘Osmanlı Çağı’nda Kafkasya/ Tarih- Toplum- Ekonomi’ adlı eşsiz çalışması ‘Kitabevi Yayınları’ tarafından Türk okuyucusuyla buluşturuldu. Bu makalede sizlere kısaca bu önemli çalışmayı tanıtacağım.

 

Kafkasya’ya ve tarihine tamamen yabancı olanlar ile Kafkasya’yı yalnızca aidiyet duydukları etnisite üzerinden anlamaya ve anlamlandırmaya çalışanlara da katkı sunmak maksadıyla bu önemli kitaptaki bazı konu başlıklarını burada aktarmayı doğru bulduğumu belirtmeliyim.

 

‘Osmanlı Çağı’nda Kafkasya/ Tarih- Toplum- Ekonomi’ adlı bu kitap, dört bölümden oluşuyor. İlk bölüm ‘Kafkasya’nın Coğrafi Sınırları, Etnik, Sosyal, Dini ve Siyasi Durumu’; ikinci bölüm ‘Osmanlı Çağı’nda Kafkasya’nın Siyasi ve Askeri Tarihi (1454-1829)’; üçüncü bölüm ‘Kuzey Kafkasya’da Osmanlı Savunma Sistemi, Osmanlı Çağı’nda Toplum ve Ekonomi’ ve dördüncü bölüm de ‘Kafkasya’da Osmanlı İdari Taksimatı (Tabi Devletler ve Osmanlı Eyaletleri)’ anabaşlığını taşıyor. Sadık Müfit Bilge, bu dört anabaşlık altında günümüzün önemli olay ve olgularına da ışık tutmuş oluyor.

 

‘Kafkasya’nın Coğrafi Durumu’, ‘Kafkasya ve Kuzeydoğu Anadolu’nun Etnik ve Dilsel Durumu’, ‘Kafkasya Halkları’, ‘Kafkasya’nın Dini Durumu’, ‘Kafkasya’nın Siyasi Durumu’ ilk bölümde etüt edilen konulardan.

 

Kitabın ikinci bölümünde ele alınan konulardan bazılarının başlıkları şöyle: ‘Fatih Sultan Mehmed ve Sultan II. Bayezid Çağı’ndaki Fetihler’, ‘Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman Dönemlerinde Osmanlı-Safevi Mücadelesi ve Kafkasya’da Yapılan Futuhat (1514-1555)’, ‘15. ve 16. Yüzyıllarda Kuzey Kafkasya’da Kabardey Üstünlüğü’, ‘Kırım Hanlığı-Kuzey Kafkasya İlişkileri’,  ‘XVI. Yüzyılda Kuzey Kafkasya’da Osmanlı-Rus Rekabeti ve Mücadelesi’, ‘Sultan III. Murad Döneminde Osmanlı-Safevi Mücadelesi ve Kafkasya’,

‘17. Yüzyılda Güney Kafkasya ve Dağıstan’, Osmanlı-Safevi Mücadelesi 1603-1639’,

‘Batı Gürcistan ve Abhazya 1639-1704’, ‘Safevi Eyaletleri. Doğu Gürcistan ve Dağıstan 1639-1724’, ‘18. Yüzyılın İlk Yarısında Üç Büyük Devletin Mücadele Alanı Kafkasya’, ‘

Safevi Devleti Yıkılırken Gürcistan ve Dağıstan’, ‘Çar I. Petro’nun Kafkasya Seferi’,

Osmanlı Devleti’nin Güney Kafkasya’ya Müdahalesi, Osmanlı-Safevi Savaşları’.

 

‘Kuzey Kafkasya’da Osmanlı Savunma Sistemi’, ‘16.-18. Yüzyıllarda Kuzey Kafkasya’da Toplum ve Ekonomi’, Malların ve Ürünlerin Ticareti’, ‘Köle Ticareti’, Deniz Ulaşımı (İskeleler, Gümrükler, Gemiler-Gemiciler)’, ‘Güney Kafkasya’da Kervan Ticareti (Yollar, Kervanlar, Tüccarlar)’  kitabın üçüncü bölümünde ele alınan konulardan.

 

Sadık Müfit Bilge, kitabın dördüncü bölümünde ise ‘Kafkasya’da Osmanlı İdari Taksimatı’nı etüt ediyor.

 

 

 Sadık Müfit Bilge, değerli çalışmalarıyla bir döneme ışık tutuyor

 

 

 

‘Osmanlı Çağı’nda Kafkasya/ Tarih- Toplum- Ekonomi’ adlı eşsiz kitabı hakkında Sadık Müfit Bilge’den kısa bir değerlendirme yapmasını istedim:

 

 ‘Osmanlı Çağı’nda Kafkasya’, XXV + 738 sayfa  yayınlandı. Kitapta 1454-1829 yılları arasındaki 375 yıl boyunca Kafkasya’nın siyasî ve askerî tarihi, Osmanlı, Rusya ve İran imparatorlukları ile yerel devletlerin Kafkasya için verdikleri mücadeleler, anılan imparatorlukların Kafkasya’da görev yapan generalleri, bürokratları ve askerlerinin hayatları ve faaliyetleri, bu dönemde hem Kuzey Kafkasya, hem de Güney  Kafkasya halklarının tümü, yaşadıkları zorluklar, acılar, kırımlar ve var olma mücadelelerini ele aldım. Kitapta siyasî ve askerî tarih dışında bütün Kafkas halklarının gündelik hayatı, köyler, kentler, kaleler ve garnizonlar, tarım, zanaat, ticaret, köle ticareti, deniz ulaşımı, İslâmlaşma konuları da ayrıntılı ve sanırım renkli bir biçimde ele alınıyor.”

 

Dinî, mezhebî ve mikro milliyetçi yaklaşımlardan uzak, Kafkasya’yı yalnızca geçmişiyle değil, bugünüyle de anlamımıza katkı sunacak bir anlayışla kaleme alınan bu eşsiz çalışmayı mutlaka okumalı ve kitaplığınızda da bulundurmalısınız.

 

 

(Önerilen okumalar: Sadık Müfit Bilge,  “Osmanlı’nın Macaristanı”, Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2010; Sadık Müfit Bilge,    “Osmanlı Devletinde Teşrifat ve Törenler”, Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2011; Sadık Müfit Bilge,  “Osmanlı İstanbul’unda Esnaf ve Ticaret”, Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2018; Sadık Müfit Bilge,  “Sultan, Sipahi, Köylüler, İktisatçılar”, Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2018; Sadık Müfit Bilge,  Elinde Çıngıl Orak”, Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2019)   (26 X 2020)

Ali İhsan Aksamaz

aksamaz@gmail.com


https://sonhaber.ch/osmanli-caginda-kafkasya/


http://circassiancenter.com/tr/osmanli-caginda-kafkasya/




 

16 Ekim 2020 Cuma

Türkiyelileş(eme)me

 

 

 


Türkiyelileş(eme)me

 

İçişleri Bakanlığı tarafından görevinden alınan, ardından  tutuklanan ve yerine kayyım atanan Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen’in cezaevinden, üyesi olduğu HDP’ye yönelttiği eleştiriler Türk Basınında yeterince değerlendiril(e)medi. Ayhan Bilgen, partisi HDP’ye yönelik bu eleştirilerini önce twitter hesabından duyurdu. Daha sonra da bu açıklamaları Türk Basınında yer aldı.

Bu makalede Ayhan Bilgen’in, Türk Basınında da yer alan HDP’ye yönelik son açıklamalarını kısaca değerlendireceğim.

‘Siyasette tartışmanın sağlıklı yönetilmesi ve toplumsal katılımla gerçekleştirilmesinin yenilenmeyi getireceğini ve tartışmayı ertelemenin ise dinamizmi bitireceğini ve kişisel hesaplarla hareket etmeyi beraberinde getireceğini’ vurgulayan Ayhan Bilgen, böylelikle HDP içinde demokratik olmayan bir işleyişe, partiye hâkim bir ‘lider sultası’nın mevcudiyetine dikkat çekiyor ve rahatsızlığını dile getiriyor: “Sadece son iki kongre süreci ve aday belirleme süreçlerine kimin, neden, hangi dayatmalarla müdahale ettiğine bakılırsa sorunun tam da benim “tersine Türkiyelileşme” diye tarif ettiğim kişisel hesaplarla bir siyasî mücadeleyi kontrol altında tutma eğiliminden kaynaklandığı görülecektir.”

‘İmralı’ ve ‘Kandil’in HDP’ye müdahalesinin ve parti içinden de bu müdahaleye göz yumanların HDP'nin Türkiyelileşmesine engel olduğunu dile getiren Ayhan Bilgen, HDP’nin kuruluş amacına ve bugün o amaçlarından uzaklaştığına ilişkin de değerlendirmelerde bulunuyor: “HDP kurulurken planlanan Türkiyelileşme ile Türkiye toplumunun Kürtler dışındaki farklı mağduriyet sahibi kesimleriyle empati yapılması ve ortak mücadele yürütülmesi hedefleniyordu. Bu konuda başlangıç düzeyinde bir adım atılmış olsa da, istenen düzeyde mesafe alınmaması yeniden masaya yatırılmalıdır.”

‘HDP’nin kendi organları ve tabanı ile birlikte yönetildiğinde müdahale tartışmalarının en aza ineceğini, aksi taktirde bunu başaramamanın faturasının müdahale mazeretinin arkasına sığınma alışkanlığına kesilmeye devam edeceğine’ ve dolayısıyla da HDP’nin kendi ‘iç işleyişine ilişkin sorunlar’ıyla yüzleşip bunları çözememesi durumunda ‘yeni müdahaleler’in kaçınılmaz hale geleceğine dikkat çeken Ayhan Bilgen, “Hem müdahaleden şikayet edip hem Kandil ve İmralı için pozisyon belirlemeye kalkmak, kendi pozisyonunun gereğini yapamamakla ilgili bir handikaptır. HDP’nin önündeki büyük handikap aynı zamanda tarihi fırsattır. HDP kendi pozisyonunu kişisel kapris ve hesaplarla sabote edilmeyecek netlikte tarif edebilirse, Türkiye siyasetindeki anahtar rolü hem iktidarla hem muhalefetle ilişkilerini yeniden şekillendirecek 3. yol zeminini geliştirecektir,” değerlendirmesinde bulundu.

‘Parti içi demokrasinin en büyük güvencesinin yatay halk partisi olunabilmesi ve isimsiz kahramanların emek ve fedâkarlığı ile bugünlere gelindiğinin farkındalığıyla hareket edilmesinin’ önemine de işaret eden Ayhan Bilgen,  ‘Ahbap-çavuş ilişkileri ile aday belirleme tercihinin nasıl partiyi çürütürse dış müdahalelere de açık hale getireceğine’  vurgu yaptı.

 

 

‘Tartışmayı ertelemek dinamizmi bitirir ve kişisel hesaplarla hareket etmeyi getirir’

 

 

CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın sunduğu ‘Tarafsız Bölge’ adlı programa katılan Ak Parti eski milletvekili Mehmet Metiner’in, kendisinden ‘Mahallemizin çocuğu’ diye bahsettiği Ayhan Bilgen’in, partisi HDP’ye ilişkin bu eleştirilerini bu minvalde daha önce değil de tutuklandıktan sonra cezaevinden twitter hesabı vasıtasıyla kamuoyuna duyurması birçok bakımdan dikkat çekici. Ayhan Bilgen’in twitter hesabı vasıtasıyla aktardığı, partisi HDP’ye yönelik bu eleştirilerinin, bir başka cezaevinde tutuklu bulunan HDP eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın twitter hesabından yaptığı paylaşımları kadar bazı siyasî mahfillerde tartışıl(a)maması ve bunların Türk Basınında yer almaması da bir diğer dikkat çeken nokta.  Bütün bu vb. gelişme, tutum ve davranışlar, şimdiye kadar kendilerini ‘çeşitli sebeplerden dolayı’ açıkça ifade edemeseler bile, Ayhan Bilgen gibi düşünenlerin HDP içindeki sayısının sanıldığının aksine oldukça fazla olduğuna işaret etmekle kalmıyor, yakın bir gelecekte HDP’den kopuşlar olabileceğine ve bunların ‘yeni siyasî oluşumlar’ içinde yer alabileceğini de akla getiriyor. (15 X 2020)

Ali İhsan Aksamaz

aksamaz@gmail.com

 

 

 http://circassiancenter.com/tr/turkiyelilesememe/


http://www.kuzgunportal.com/2020/ali-ihsan-aksamaz-turkiyelilesememe-59797/


 

14 Ekim 2020 Çarşamba

‘Rusya Federasyonu’nda ve Transkafkasya’da Etnik Çatışmalar’

 

 


 

‘Rusya Federasyonu’nda ve Transkafkasya’da Etnik Çatışmalar’

 

 

Fahrettin Çiloğlu tarafından yayına hazırlanan ve ‘Sinatle Yayınları’ndan çıkan ‘Rusya Federasyonu’nda ve Transkafkasya’da Etnik Çatışmalar’ adlı kitap ‘Dağlık Karabağ’da günümüzde yaşananlara da ışık tutması bakımından önemli bir çalışma. O sebeple bu kitabı sizlere tanıtmak istiyorum.

Rusya Federasyonu’nda ve Transkafkasya’da Etnik Çatışmalar’ adlı bu kitap iki bölümden oluşuyor.

Kitabın ilk bölümünde ‘Rusya Federasyonu” başlığı altında ‘Tataristan’, ‘Başkırdistan’, ‘Saha (Yakutiye)’, ‘Buryatiye’, ‘Kalmıkya’, ‘Karelya’, ‘ Hakasiye’, ‘Mordovya’, ‘Tuva’, ‘Kazaklar’, ‘Adıgeya’, ‘Dağıstan’, ‘Kabardey- Balkarya’, Karaçay- Çerkesya’, ‘Çeçenya’ ve Kuzey Osetya-İnguşetya etüd ediliyor.

Kitabın ikinci bölümde ise, ‘Transkafkasya’ başlığı altında ‘Dağlık Karabağ’, ‘Gürcüstan’, ‘Güney Osetya’, ‘Abhazya’ ve ‘Kafkas Halkları Konfederasyonu’ etüd edilmektedir.

Bu kitap, esas olarak ABD-  Harward Üniversitesi’nin J. F. Kennedy Kamu Yönetimi Okulu’nun ‘Demokratik Kurumları Güçlendirme Projesi’ çerçevesinde yapılan ‘Rusya Federasyonu’nda ve Transkafkasya’da Etnik Çatışmalar üzerine Rapor’ başlıklı araştırmasından faydalanarak hazırlanmış.

Neşenur Domaniç’in Türkçe’ye tercüme ettiği ‘Report on Ethnic Conflicts in the Russian Federation and Transcaucasia’ adlı çalışmadan faydalanarak Fahrettin Çiloğlu tarafından yayına hazırlanan bu kitap, bazı açılardan eleştirel katkıya muhtaç olmasına rağmen, alanında Türkiye’de yayınlanmış önemli birkaç eserden biri olma özelliğini taşıyor.

 

 

Fahrettin Çiloğlu, birçok değerli eseri Türk okuyucuyla buluşturdu

 

 

‘Rusya Federasyonu’nda ve Transkafkasya’da Etnik Çatışmalar’ adlı bu kitap, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni geçmişteki Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti ya da günümüzün Rusya Federasyonu zannedip TV’lerde güncel Dağlık Karabağ ‘analizleri’ yapan ‘stratejistler’in özellikle okuması gereken bir çalışma.

 Sovyetler Birliği’nin 15 birlik cumhuriyetinden oluştuğunu, bazı birlik cumhuriyetleri içinde ‘özerk cumhuriyet’ ve ‘özerk bölgeler’ bulunduğundan habersiz, ‘rayon’a ‘reyon’ diyen ‘uzmanlar’ ve siyasetçilerin de mutlaka okuması gereken bir kitap ‘Rusya Federasyonu’nda ve Transkafkasya’da Etnik Çatışmalar’.

 Kafkasya’ya ilgi duyuyor ve günümüzde Kafkasya’da olup bitenleri öğrenmek istiyorsanız, ‘Rusya Federasyonu’nda ve Transkafkasya’da Etnik Çatışmalar’ adlı bu çalışma mutlaka kitaplığınızda bulunmalı.

 

(Önerilen okumalar: Eugenio Dallegio D’Allesio (Çeviren: Fahrettin Çiloğlu), “İstanbul Gürcüleri”, Sinatle Yayınları, İstanbul, 2003; Fahrettin Çiloğlu, “Gürcülerin Tarihi”, Ant Yayınları, İstanbul, 1993; İsmetzade Mehmet Arif (Osmanlıcada yayına hazırlayan: Fahrettin Çiloğlu), “Gürcü Köyleri”, Sinatle Yayınları, İstanbul, 2002)

 

14 X 2020

Ali İhsan Aksamaz

aksamaz@gmail.com


 

https://sonhaber.ch/rusya-federasyonunda-ve-transkafkasyada-etnik-catismalar/


http://circassiancenter.com/tr/rusya-federasyonunda-ve-transkafkasyada-etnik-catismalar/


http://www.gurcuhaber.com/2020/10/17/rusya-federasyonunda-ve-transkafkasyada-etnik-catismalar/?fbclid=IwAR0cnz2wwg5uccVw68wbsbQmWjPEKngkQQ3n4BMgw3-D32ZBPYyXw5WtraQ

 

10 Ekim 2020 Cumartesi

‘Anadil(in)de’ Tiyatro: ‘Bêrû’

 

 


 

‘Anadil(in)de’ Tiyatro: ‘Bêrû’

 

1914’de ‘Dârülbedâyi’, daha doğrusu ‘Dârülbedâyi- i Osmanî’ adıyla kurulan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Şehir Tiyatroları’nın 2020- 2021 programı 21 Eylül’de Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde düzenlenen bir basın açıklamasıyla kamuoyuna duyuruldu.

Yapılan açıklamalara göre, İBB Şehir Tiyatroları sahnelerinde Ekim ayında yetişkinler için 39, çocuklar için de 10 oyun sergilenecekmiş. Bunlar 49 özel tiyatro topluluğunun oyunlarıymış.

İBB Şehir Tiyatroları, ‘kovid-19’ sebebiyle faaliyetlerine ara vermek zorunda kalan özel tiyatro sanatçılarıyla dayanışma göstermek amacıyla sahnelerini özel tiyatrolarla paylaşıyor. 

İBB Şehir Tiyatroları’nın bu çerçevede sahnelerini paylaşacağı özel tiyatro topluluklarından biri de (NÇM) ‘Navenda Çanda Mezopotamya’/ (MKM) ‘Mezopotamya Kültür Merkezi’ne bağlı olarak faaliyet gösteren ‘Teatra Jiyana Nû’ /‘Yeni Yaşam Tiyatrosu’.

 ‘Teatra Jiyana Nû’/‘Yeni Yaşam Tiyatrosu’nun İtalyan yazar Dario Fo’nun ‘Yüzsüz’/ ‘Bêrû’ adlı iki perdelik komedi oyununu İBB Şehir Tiyatroları Gaziosmanpaşa Sahnesi’nde 13 Ekim’de sergileyeceği yetkililer tarafından duyuruldu.

Dario Fo’nun iki perdelik bu komedi oyununun Dilawer Zeraq tarafından Kürtçe’ye tercüme edildiği, oyunu Nazmi Karaman’ın yönettiği ve Rugeş Kırıcı, Ömer Şahin, Rewşan Apaydın ile Cihat Ekici’nin de rolleri paylaştığı açıklandı.

 


 

Dario Fo’nun ‘Yüzsüz’/ ‘Bêrû’ adlı eseri 13 Ekim’de Gaziosmanpaşa Sahnesi’nde

 

Türkiye’nin Zazaca, Çerkesçe, Lazca, Pomakça,  Abazaca, Gürcüce, Süryanice gibi ‘anadilleri’ arasında Kürtçe, İBB Şehir Tiyatroları tarafından desteklenen ilk ‘yerel dil’. Böylelikle de Dario Fo’nun eserinden tercüme edilen iki perdelik Kürtçe komedi oyunu İBB Şehir Tiyatroları repertuarına ‘bir anlamda’ kazandırılmış oldu.

Ancak hemen şunu belirtmekte fayda var ki, (NÇM) ‘Navenda Çanda Mezopotamya’/ (MKM) ‘Mezopotamya Kültür Merkezi’ne bağlı olarak faaliyet gösteren ‘Teatra Jiyana Nû’ /‘Yeni Yaşam Tiyatrosu’nun, İBB Şehir Tiyatroları Gaziosmanpaşa Sahnesi’nde Bêrû’ adlı Kürtçe komedi oyununu sergileyebilmesi, İBB Büyükşehir Tiyatroları’nın, ‘kovid-19’ sebebiyle faaliyetlerine ara veren özel tiyatro sanatçılarlarıyla dayanışma göstermek istemesi sayesinde gerçekleşiyor.  Medyada yer aldığı ve/ya algılandığı gibi ‘Bêrû’  adlı bu Kürtçe komedi oyunu İBB Şehir Tiyatroları tarafından sahneye konmuyor.

 Zazaca, Çerkesçe, Lazca, Pomakça,  Abazaca, Gürcüce, Süryanice, Kürtçe gibi ‘anadilleri’nden biriyle bir tiyatro eserinin insanlarımızı kuşatan ‘kovid-19 belâsı sayesinde’ de olsa İBB Şehir Tiyatroları’nın Gaziosmanpaşa Sahnesi’nde sergilenmesi oldukça önemli bir gelişme.

İBB Şehir Tiyatroları’nda Kürtçe bir oyun sergileneceği için değil, fakat bunun (NÇM) ‘Navenda Çanda Mezopotamya’/ (MKM) ‘Mezopotamya Kültür Merkezi’ne bağlı bir tiyatro grubu tarafından gerçekleştirilecek olmasından dolayı CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı çeşitli eleştirilere uğradı. Bunu da bir kenara not etmekle yetiniyor, şimdi burada bu eleştirilerin ayrıntısına girmeyi doğru bulmuyorum.

‘Anadilleri’ Zazaca, Çerkesçe, Lazca, Pomakça,  Abazaca, Gürcüce, Süryanice, Kürtçe olan vatandaşların çok büyük ölçüde İstanbul’da yaşadığı göz önünde bulundurulursa, ‘anadili’ denildiği zaman yalnızca Kürtçe’nin anlaşılmaması gereği açıkça anlaşılıyor. Bu anlamda da İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun,‘anadili’ denildiği zaman yalnızca Kürtçe’yi anlamaması ve ‘koronavirüs afiş ve anonsları’nda görüldüğü gibi yalnızca Kürtçe için bir pozitif ayrımcılık yapmaması gerekiyor. Bunun için de İBB Şehir Tiyatroları’nın Zazaca, Çerkesçe, Lazca, Pomakça,  Abazaca, Gürcüce, Süryanice, Kürtçe oyunları sergileyebilecek personeli bir an önce kadrolarına dâhil etmesi gerektiğini düşünüyorum.  (9 X 2020)

Ali İhsan Aksamaz

aksamaz@gmail.com


https://sonhaber.ch/anadilinde-tiyatro-beru/


http://gurcuhaber.com/2020/10/13/anadilinde-tiyatro-beru/?fbclid=IwAR17v7rpf6hgeGiWPV-hZA-risMWZ_YKndMANeal6sXn0wiU88G5baRnVys


http://circassiancenter.com/tr/anadilinde-tiyatro-beru/

8 Ekim 2020 Perşembe

Hanedan Mensupları Belediye Sarayı’nda

 

 


 

Hanedan Mensupları Belediye Sarayı’nda 


Gazetelerin 5 Ekim tarihli haberlerine göre, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, ‘Fatih’in tablosu’nu Osmanlı Hanedan mensuplarıyla buluşturmuş.  Bu haber, gördüğüm kadarıyla bugüne kadar hiç değerlendirilmedi. Bu makalede kısaca ‘bu konu’yu değerlendireceğim.  

Haberlerde her ne kadar ‘bu tablo’nun 1480’de İtalyan ressam Gentile Bellini’nin atölyesinde yapıldığı ve orijinal olduğu yazıyorsa da, bu bilginin doğruluğundan kuşku duymak gerekiyor. Çünkü kimi tarihçiler de bu ‘bilgi’ye kuşkuyla yaklaşıyor.  Nitekim İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, 25 Haziran’daki twitter paylaşımında bu kuşkuyu bir anlamda dile getiriyordu: “… İtalyan ressam Gentile Bellini’nin atölyesinden 15. yüzyılda çıktığı tahmin edilen yağlıboya tabloyu İBB olarak satın aldık.”

Ayrıca ‘o tablo’daki ikinci kişinin kim olduğu konusunda da tarihçiler tam bir fikir birliğine varabilmiş değil. Bu hususu da bir kenara not etmek gerek.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Sultan Abdülmecit’in torunları Arzu Enver Erdoğan, Cengiz Baransel, Sultan 5. Murad’ın torunları Osman Selâhaddin Osmanoğlu, Kenize Murad, Sultan Reşad’ın torunu Rukiye Bâlâ Hodo ile Sultan Vahdettin’in torunları Hanzade Özbaş, Mesude Emel Evliyazade ve Ali Suat Ürgüplü’yü Saraçhane’deki Belediye Sarayı’nda ağırlamış ve kendilerine Gentile Bellini’nin atölyesinden 15. yüzyılda çıktığı ‘tahmin edilen’ Fatih Sultan Mehmet’in yağlıboya tablosunu göstermiş.

 

 

‘Tablo’nun 15. yüzyılda Gentile Bellini’nin atölyesinden çıktığı kesin değil

 

Hiç kuşku yok İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, ‘Fatih Sultan Mehmet’in yağlıboya tablosu’nu Londra’daki Christie’s Müzayede Salonu’ndan satın almakla da, Osmanlı Hanedan mensuplarını Belediye Sarayı’nda ağırlayıp onlara bu tabloyu halktan önce göstermekle de biri(leri)ne bir mesaj vermeye çalışıyor olmalı. Bu açıkça görülüyor.  Ancak bu mesajı kim(ler)e vermeye çalıştığı kanaatimce o kadar da açık değil. Belki de bütün bunları daha şimdiden bir sonraki ‘genel seçimler’e kadar ‘muhafazakâr seçmenler’in gönüllerini fethetmek için yapıyordur.

‘Fatih Sultan Mehmet’in yağlıboya tablosu’nu taa Londralar’dan satın aldı ve İstanbul’a getirdi diye ve/ya Osmanlı Hanedanı mensuplarını Belediye Sarayı’nda ağırladı diye  ‘muhafazakâr seçmenler’ bir sonraki ‘genel seçimler’de oylarını Ekrem İmamoğlu’na hiç düşünmeden verirler mi, bunu şimdiden kestirebilmek pek de kolay değil.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Osmanlı Hanedan mensuplarını ağırlarken söyledikleri de oldukça dikkat çekici:

“Ben, bu ülkenin bir evlâdı olarak, bu ülkenin geçmişinde her kim varsa, kendimi aslında onların bir torunu olarak görüyorum. Bugün itibariyle ve bugünden sonra -elbette sizler gibi kan bağım yok ama- bu ülkenin bir ferdi olarak, geçmişinde kim varsa, o insanların da bir torunu olarak görerek, aslında atasına sahip çıkan bir insan olduğumu belirtmek isterim. Bu duyguyla sizleri bugün ağırlıyorum. Size bakarken de sizleri şanslı bir ailenin evlâtları olarak görüyorum, güzel bir tarihe sahip olmamıza vesile olan bir aileye sahip olduğunuzu görüyorum ve sizleri bu şekilde karşılıyorum. O bakımdan bu yönüyle, çokça tarihi okumaya, anlamaya, irdelemeye çalışan hatta tarihin tüm detaylarıyla toplumumuza yansıtılması için de hizmet etmeye çalışan bir Belediye Başkanı olarak, belki de bu felsefeyle bizler ne yapabiliriz ya da nasıl bir felsefe ve ilişki oluşturabiliriz noktasında da her türlü fikrinize, iletişiminize açık olduğumu bilmenizi de çok arzu ederim.”

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, “Ben, bu ülkenin bir evlâdı olarak, bu ülkenin geçmişinde her kim varsa, kendimi aslında onların bir torunu olarak görüyorum” vurgusunun ‘çok genel anlamda’ oldukça önemli ve kucaklayıcı olduğu ortada. Dolayısıyla da bu sözlerini ‘çok genel anlamda’ takdir etmemek mümkün değil.

Ben, bu ülkenin bir evlâdı olarak, bu ülkenin geçmişinde her kim varsa, kendimi aslında onların bir torunu olarak görüyorum” vurgusu ne kadar doğruysa, Osmanlı Hanedan mensuplarına hitaben  “size bakarken de sizleri şanslı bir ailenin evlâtları olarak görüyorum, güzel bir tarihe sahip olmamıza vesile olan bir aileye sahip olduğunuzu görüyorum” demesi ise oldukça kafa karıştırıcı.

Böylelikle İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, aynı konuşması içinde takdir edilmesi gereken bir söylemiyle çelişkiye düşmüş olmakla kalmıyor, Osmanlı Hanedanını tamamen aklıyor ve bu anlamda da her zaman savunduğunu göstermeye çalıştığı Gazi Mustafa Kemal Atatürk çizgisiyle farkında olmadan çelişkiye düşmüş oluyor.

 

 


Osmanlı Hanedan mensupları tabloyu yakından incelerken

 

Yukarıda da belirttiğim gibi İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun ‘o tablo’yu İngiltere’deki bir müzayede salonundan satın almakla ve yine ‘o tablo’yu halktan önce Belediye Sarayı’nda Osmanlı Hanedan mensuplarına göstermekle muhakkak ki bir amacı ve biri(leri)ne bir mesajı var.

Ekrem İmamoğlu’nun, Londra’dan 20 Ağustos gecesi İstanbul Gümrüğü’ne ulaşan ‘tablo’yu herhangi bir tarihte değil de tam da İstanbul’un düşman işgalinden kurtuluşunun 97. yıldönümü olan 6 Ekim’de halkın ziyaretine açması da oldukça dikkat çekici. Muhakkak ki 6 Ekim tarihini seçmesinde de bir amacı ve biri(leri)ne bir mesajı olmalı.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gelecekteki ‘genel seçimler’de her kesime şirin görünmek adına zaman zaman kendi içinde bile çelişkiye düşen ve üstelik yanlış da anlaşılabilecek popülist siyasî söylem ve uygulamalar yerine, İstanbul’da yaşayan bütün vatandaşların günlük hayatlarına doğrudan faydası olacak sosyal ve kültürel projelere imza atmasının daha doğru olduğunu düşünüyorum. (7 X 2020)

 

Ali İhsan Aksamaz

aksamaz@gmail.com

 

 http://www.kuzgunportal.com/2020/ali-ihsan-aksamaz-hanedan-mensuplari-belediye-sarayinda-59776/


http://circassiancenter.com/tr/hanedan-mensuplari-belediye-sarayinda/


https://sonhaber.ch/hanedan-mensuplari-belediye-sarayinda/



2 Ekim 2020 Cuma

‘Beyin fırtınası: anadil(in)de eğitim’

 


‘Beyin fırtınası: anadil(in)de eğitim’

 

Gazeteci Oral Çalışlar, ‘Posta Gazetesi’ndeki 18 Eylül tarihli makalesinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun (DPI) ‘Democratic Progress Institute’/ ‘Demokratik Gelişim Enstitüsü’nün 16 Eylül’de düzenlediği tele-konferans  ‘yuvarlak masa’ toplantısına katıldığını duyurdu. Bu ‘yuvarlak masa toplantısı’na Kemal Kılıçdaroğlu’nun yanı sıra CHP’li diğer ‘ağır toplar’dan bazıları da katılmış;  Selin Sayek Böke, Ünal Çeviköz, Levent Gök, Yüksel Taşkın. Birçok gazeteci, akademisyen, STK temsilcisinin de katıldığı ‘program’da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, önce ‘güncel Türkiye tablosu’nu çizen kısa bir konuşma yapmış. Ardında da ‘yuvarlak masa toplantısı’ soru- cevap şeklinde devam etmiş. ‘Program’ toplam iki saat kadar sürmüş. Katılımcıların sayısı da altmış civarındaymış. Kemal Kılıçdaroğlu, bu ‘yuvarlak masa toplantısı’nı ‘beyin fırtınası’ olarak nitelemiş.

DPI’nin düzenlediği ‘yuvarlak masa toplantıları’nda konuşulanların basına ve kamuoyuna duyurulmaması gibi bir teâmül bulunmasına rağmen, Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşması ve sorulara verdiği cevaplar ‘bir şekilde’ açığa vurulmuş. Gazeteci Oral Çalışlar da, Kemal Kılıçdaroğlu’nun açığa vurulan bu açıklamalarını on madde halinde okuyucularına duyurmuş.   

Oral Çalışlar, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylediklerini yorumsuz olarak köşesinde aktardı.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘anadil(in)de eğitim’ konusunda söyledikleri birçok bakımdan ‘oldukça ilgi çekici’.

Bu makalede Kemal Kılıçdaroğlu’nun  ‘anadil(in)de eğitim’ konusunda bu son söylediklerini kısaca değerlendireceğim. Ancak öncelikle Oral Çalışlar’ın Kemal Kılıçdaroğlu’na atfen köşesinde aktardıklarını buradan da paylaşmakta fayda var.

Kemal Kılıçdaroğlu, ‘anadil(in)de eğitim’ konusunda şöyle diyor:

“Kürt meselesinde 2015 yılında “22 soru 22 cevap” şeklinde bir program açıkladık. Orada bir eksiğimiz vardı: Anadilde eğitim. Bu konuda konunun uzmanlarıyla, Kürt aydınlarının da katılımıyla değişik toplantılar yaptık. Dünyadaki uygulamaları inceledik. Çocuğun ilk iki veya üç okul yılında eğitimini asıl olarak anadilde yapması, paralel olarak resmi dili de öğrenmesi, üçüncü veya dördüncü sınıfta resmi dile geçmesi, bir çözüm yolu. Kürt meselesinin çözüm yeri, meclistir. Özellikle bu sorunun çözümünde aydınların desteğine çok ihtiyaç bulunuyor. Evet bu sorunu biz çözeriz.”

 

 

Kemal Kılıçdaroğlu, DPI’nin tele- konferansında kendisine yöneltilen soruları da cevapladı

 

 

Hâlbuki CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ‘anadil(in)de eğitime’ ilişkin olarak daha önce şunları da söylemişti:  

"Anadilde öğretime sıcak bakıyoruz, vatandaşlar anadilini öğrenebilmeli. Ancak anadilde eğitimin bugün için çözülebilecek bir sorun olduğuna inanmıyoruz. Herkes anadilini öğrenmeli. Anadili yasağının kalkması için ilk teklifi veren de biziz. Ama anadilinde eğitim toplumu böler. Bizim görüşümüz bu. Türkiye'nin tek bir resmi dili olmalı. O da Türkçedir. Herkesin inancı ve kimliğine saygılıyız ama bunların politikada kullanılmaması gerektiğine inanıyoruz." (Gazete Vatan/ 3 X 2013)

Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığındaki CHP,  2015’de “22 soru, 22 cevap” CHP’nin Türkiye’nin Kürt Sorununa Bakışı Çözüm Çerçevesi” başlığıyla bir ‘rapor’ hazırlamıştı. Şimdi ise Kemal Kılıçdaroğlu, 2015’te yayınladıkları bu ‘rapor’da ‘anadil(in)de eğitim’ konusunda eksikliklerinin bulunduğunu dile getiriyor.

Aslında yukarıda aktarılan söylem ve değerlendirmeleri Kemal Kılıçdaroğlu’nun çelişkilerini gözler önüne sermekle kalmıyor, ‘konu’nun geçmişine ve bugününe ilişkin somut bilgiye ve ‘konu’yu çözmeye yönelik donanıma sahip olmadığını da gösteriyor.

Öncelikle belirtmekte fayda var; Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘konu’yla ilgili olarak kullandığı ‘anadil(i)’, ‘anadil(in)de eğitim’, ‘anadil(in)de öğretim’ vb. terimler birçok bakımdan oldukça sorunlu.

Kemal Kılıçdaroğlu, DPI’nin ‘yuvarlak masa toplantısı’nda ‘anadili’ konusunu geçmişi ve bugünüyle değil, önümüzdeki yıllarda ilkokula başlayacak çocuklar açısından değerlendiriyor ve önerilerde bulunuyor. Ancak Kemal Kılıçdaroğlu, Kürtçe diyemiyor, ‘anadili’ diyerek Kürtçeyi işaret ediyor ve ‘konu’ya şöyle yaklaşıyor:

Çocuğun ilk iki veya üç okul yılında eğitimini asıl olarak anadilde yapması, paralel olarak resmi dili de öğrenmesi, üçüncü veya dördüncü sınıfta resmi dile geçmesi, bir çözüm yolu.”

Kemal Kılıçdaroğlu, anadili Kürtçe olan ve hiç Türkçe bilmeyen ilkokula başlayacak çocuklar için böyle bir öneride bulunuyor olmalı. Ancak anadili Kürtçe olan ve hiç Türkçe bilmeyen bu okul çağı çocuklarının sayısı ve yaşadıkları yörelere ilişkin elinde güvenilir bir istatistikî veri bulunmadığı da açık. Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu önerilerinin hangi yetişmiş öğretmen ve diğer personelle gerçekleştirileceği de cevapsız kalıyor.

Etnik aidiyeti ne olursa olsun, günümüz okul çağı çocukları için yapılan ‘anadili’ tanımlaması, yüzyıl öncesinin, hatta otuz yıl öncesinin okul çağı çocukları için yapılmış ‘anadili’ tanımlamasından oldukça farklı.  Kemal Kılıçdaroğlu, bu konuyu ıskalıyor. Kemal Kılıçdaroğlu; asimilasyon, ekonomik ve sosyal entegrasyon, eğitim- öğretim ve kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması sonucu günümüz Türkiyesi okul çağı çocuklarının ‘anadili’nin artık çok büyük ölçüde Türkçe olduğunu da ıskalıyor.

 

 

16 Eylül 2018: Çerkes aydınlarının 2. ‘TRT- ÇERKES’ Kayseri mitingi

 

Kemal Kılıçdaroğlu, ‘anadili’ diyerek yalnızca Kürtçe’ye işaret ediyor.  Hâlbuki ‘anadili’ kavramıyla yalnızca Kürtçeye işaret etmesi oldukça yanlış bir yaklaşım. Zazaca da, Çerkesçe de, Lazca da, Pomakça da, Abazaca da, Gürcüce de, Süryanice de ‘anadili’dir. Kemal Kılıçdaroğlu, bu tanımıyla Türkiye’nin diğer ‘anadilleri’ne karşı negatif ayrımcılık yapmış duruma düşüyor.

 

21 Ocak 2015: Zaza aydınlarının Diyarbakır TRT önündeki ‘TRT- ZAZA’ talebi

 

Kemal Kılıçdaroğlu, açıklamalarında ‘anadil(in)de eğitim’  ve ‘anadil(in)de öğretim’ kavramlarını da kullanıyor. Ancak bu kavramlara hangi anlamlar yükleyerek kullandığı da müphem. ‘Anadilinde eğitim- öğretim’ ancak ‘anadili’ni bilen çocuklara verilebilir. Hâlbuki günümüzde Kemal Kılıçdaroğlu’nun kastettiği anlamda ‘anadili’ni bilen okul çağı çocuklarının sayısı ve coğrafî dağılımı konusunda mevcut bir istatistikî veri kesinlikle bulunmamaktadır.  Üstelik günümüzde Türkiye’de Türkçe dışındaki bir başka ‘anadili’nde eğitim- öğretim yapma imkânı bulunmamaktadır. Çünkü bu anadilleri bugüne kadar ‘çok farklı sebeplerden dolayı’ stardart birer dil haline gelememişler. Ayrıca bu anadillerini öğretecek personeli yetiştirecek devlet kurumları da yine bugüne kadar ‘çok farklı sebeplerden dolayı’ Türkiye’de oluş(turula)mamıştır.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun bütün bu gerçekleri bil(mey)erek ‘anadilinde eğitim’ vaadinde bulunması, anadili Kürtçe olan vatandaşların oylarına talip olduğu, fakat anadili Zazaca, Çerkesçe, Lazca, Pomakça, Abazaca, Gürcüce ya da Süryanice olan vatandaşların oylarına talip olmadığı anlamına da gelmektedir.

 

16 Ocak 2009: Laz aydınları TRT Genel Müdürlüğüne ‘TRT-LAZCA’ için dilekçe verdi

 

Kemal Kılıçdaroğlu,Anadili yasağının kalkması için ilk teklifi veren de biziz,” diyor. Bu konuda da yanılıyor olmalı. DSP-MHP-ANAP Hükümetinin hazırladığı ‘Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un yürürlüğe girmesinin ardından, ‘Türk Vatandaşlarının Günlük Yaşamlarında Geleneksel Olarak Kullandıkları Farklı Dil ve Lehçelerin Öğrenilmesi Hakkındaki Yönetmelik’ ve ‘Türk Vatandaşlarının Günlük Yaşamlarında Geleneksel Olarak Kullandıkları Farklı Dil ve Lehçelerde Yapılacak Radyo ve Televizyon Yayınları Hakkındaki Yönetmelik’ de yürürlüğe girdi. Bunun da ardından da Ak Parti Hükümeti döneminde TRT; Boşnakça, Arapça, Kırmançi, Çerkesce ve Zazaca radyo- televizyon yayınları 7 Haziran 2004 tarihinde başladı. Devlet okullarında ‘seçmeli anadili dersleri’ uygulaması da, ‘TRT-Kurdî’nin 7/24 yayınları da AK Parti Hükümetleri döneminde gerçekleşti. CHP, aynı dönemde hem Zaza aydınlarının hem Çerkes aydınlarının hem de Laz aydınların ‘TRT- ZAZA’, ‘TRT- ÇERKES’ ve ‘TRT- LAZ’ taleplerine kulaklarını tıkadı. Kemal Kılıçdaroğlu, ‘anadili’ diyerek yalnızca Kürtçeyi işaret ediyor ve Zazaca, Çerkesçe, Lazca, Pomakça, Abazaca, Gürcüce ve Süryaniceyi yok saymış oluyor.

Aslında ‘anadili’ konusu ülkemizdeki mayınlı alanlardan bir tanesi. Kemal Kılıçdaroğlu, bu alana hiç girmemeli. Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugün Genel Başkanı olduğu CHP’nin bütün anadillerine karşı geçmişteki uygulamalarını öğrenmesinde fayda var. Bu konuda CHP arşivi de oldukça ‘zengin’.  (1 X 2020)

 

Ali İhsan Aksamaz

aksamaz@gmail.com


http://www.kuzgunportal.com/2020/ali-ihsan-aksamaz-beyin-firtinasi-anadilinde-egitim-59758/


https://sonhaber.ch/beyin-firtinasi-anadilinde-egitim/


http://circassiancenter.com/tr/beyin-firtinasi-anadilinde-egitim/