30 Temmuz 2023 Pazar

Beygua Ömer Büyüka (1901- 2001)

 


 

Beygua Ömer Büyüka (1901- 2001)

 

1990’lı yıllara kadar, daha doğrusu Sovyetler Birliği dağılana kadar, Abhaz- Abaza aydınlarının yayıncılık faaliyetlerinin ‘Çerkes aydınları’nın yayıncılık faaliyetlerinden ayrı geliştiğini söylemek pek doğru olmaz. Ancak Abhaz- Abaza aydınlarından Beygua Ömer Büyüka, çalışma ve yayınlanmış kitaplarıyla birçok açıdan apayrı bir önem ve yere sahip.

Bu makalede tarihçi, dilbilimci, yazar, şair ve kültür elçisi Beygua Ömer Büyüka’yı kısaca sizlere tanıtacağım.

Dedesi Beygua Hasan, Sokhum’un Abjakua köyünden. Beygua Hasan, 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı Türkiyesi- Çarlık Rusyası Savaşı) zamanında köyünü terk etmek zorunda kalarak Osmanlı Türkiyesi topraklarına gelen Abhazlar arasındadır. Zamanın Osmanlı Hükümeti tarafından Düzce’nin (Efteni) Hacı Süleymanbey köyüne iskân edilirler.

Beygua Ömer, 1 Temmuz 1901’de dünyaya gelir. Doğuştan gelen farklı üstün özelliklere sahiptir. Çok küçük yaşlarda onun bu üstün özelliklerini büyükleri fark eder. Daha çocuk yaşlarda büyükleri tarafından Osmanlı Alfabesi temelli Abhaz Alfabesi oluşturma çalışmalarına dâhil edilir. İyi bir öğrenim görür. Ortaokulu Düzce’de, Liseyi Edirne’de okur. 1930’da İstanbul Yüksek Orman Mektebi’nden mezun olur. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde görev yapar. 1964’de emekli olur ve İstanbul’a yerleşir.

Türkiye’nin kısmen demokratikleşmeye başladığı 1950’li yıllardan itibaren ve sonrasında ‘Çerkes Aydınları’nın yayımladıkları “Yeni Kafkasya” ( İstanbul), “Kafkasya” (Ankara), “Kuzey Kafkasya” (İstanbul), “Kafkasya Gerçeği” (Samsun) gibi dergilerde telif ve tercüme makaleleri ile şiirleri yayımlanır.

 

 


BEYGUA ÖMER, BİRÇOK İDDİALI ÇALIŞMAYA İMZA ATTI

 

Vefât ettiği 2001’e kadar kendisini “Kafkasoloji araştırmaları” ile Abhaz Dili çalışmalarına vakfetti. 1960’lı yılların ikinci yarısından itibaren zamanın birçok Abhaz- Abaza gencinde dil, tarih ve kimlik bilincinin açığa çıkmasını sağlamakla kalmadı, kendisiyle bağlantı kuran bazı gençleri kolektif çalışmalarda sorumluluklar vererek örgütledi ve günümüz Abhaz- Abaza aydınlarının yetişmesine de katkı sağlamış oldu.

Beygua Ömer, gündelik siyasetin girdabında boğulup yok olma tehlikesinden hep kendisini koruyarak Abhaz Dil ve kimliğini yaşatmaya yönelik ciddî ve kalıcı çalışmalar yaptı; günümüz Abhaz- Abaza aydınlarına da örnek oldu. Anadili Abhazca ile Türkçe, Osmanlıca, Farsça, Arapça ve Süryaniceye hâkim olmasının yanı sıra Fransızca, Almanca ve Rusçaya da âşinâydı. Doğuştan getirdiği üstün özellikler, zamanla edindiği birikim, anadili sevgisi ve sahiplenişi, Kafkasolojiye olan ilgi ve çalışmaları köy kökenli fakat kentli bir aydın olan Beygua Ömer’i daha da fazla okumaya, araştırmaya, değerlendirmeye, yazmaya ve kendi imkânlarıyla da kitaplarını yayınlatmaya yöneltti.

Beygua Ömer’in bir diğer özelliği de, 20. yüzyılın başlarında ve sonraki yıllarda Türkiye ve Kafkasya’da yaşanmış sosyal olay, olgu ve süreçlere ya doğrudan tanık olması ya da bu süreçler içinde doğrudan ya da dolaylı olarak yer alan kişileri tanımış ve onların tanıklıklarını ilk ağızdan duymuş olmasıdır. Yusuf İzzet Met (1876-1922), İsmail Hakkı Berkuk (1890-1954), Vasfi Güsar (1895- 1978), Hayri Domaniç (1923-2010), İzzet Aydemir (1925- 2005) Beygua Ömer’in tanığı kişilerden yalnızca birkaçıdır.

Beygua Ömer, Kiril temelli Abhaz Alfabesini çok önceden öğrendiği ve çeşitli kanallardan Sovyetler Birliği’nde Abhazca/ Abazaca yayınlanmış kitapları edinip çok rahatlıkla okuduğu için anadilini diri tutmakla kalmadı geliştirdi de. Beygua Ömer, elindeki bu Abhazca/ Abazaca kaynakları gençlerle paylaşarak onların anadillerini geliştirmelerinin de yolunu açtı.

 

 


BEYGUA ÖMER, ABHAZYA ÖZERK SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETİNİ ZİYARETİ SIRASINDA DUYGULU ANLAR YAŞADI (1975- FOTOĞRAFLAR: DAK/ NAALA AVİDZBA)

 

Beygua Ömer’in makale ve şiirleri yalnızca Türkiye’deki “Çerkes Aydınları”nın çıkarttıkları çeşitli dergilerde değil, Sovyetler Birliğinin 15 birlik- cumhuriyetinden birisi olan Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetine bağlı Abhazya Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinde çıkan  “Alaşara”/ “Aydınlık” ve “Apsnı Kapşı”/ “Kızıl Abhazya” adlı yayın organlarında da Abhazca olarak yayınlandı. Öyle ki Türkiye’deki Abhazlar- Abazalar arasında olduğundan çok daha fazla Sovyetler Birliği’nde tanınıyor ve takdir ediliyordu.

Bazı şiirleri Abhaz kompozitörler tarafından bestelenen Beygua Ömer’i konu alan belgesel bir film Abhazya Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinde yapıldı. Abhazca şiirleri kendi biyografisiyle beraber Sokhum’da yayınlandı. Abhaz Hükümeti tarafından kendisine “Dırmıt Gulya Devlet Ödülü” verildi. 1975’te Abhazya ziyareti sırasında Sovyet Hükümeti tarafından kendisine tahsis edilen ev daha sonra müzeye dönüştürüldü. Adı Sokhum’da bir caddeye verildi.

Beygua Ömer’in yayınlanmış çalışmaları: “Abhazca Duvar Takvimi (1969)”, “Abhaz Mitolojisi Anaç Mı? (1971)”, “Hazreti İbrahimle Awubla ve Kafkasyalılar (İstanbul, 1975)”, “Kafkas Kaynaklarına Göre İlk Yaratılışlar- İnsanlık- Kafkas Gerçekleri (2 cilt, İstanbul, 1985- 1986)”, “İstanbuldaki Abhaz Sesi (Abhazca Şiirler), Sohum, 1992”, “Kafkas Aahları (Türkçe Şiirler), İstanbul, 1992)”, “Abhaz Tarihinin İskeleti (İstanbul, 1992)”, “Abhazca İlk Dil Mi? (İstanbul, 1993).

Türkiye’nin NATO, Sovyetler Birliği’nin VARŞOVA askerî paktları içinde hasım oldukları yıllarda bile Beygua Ömer, yalnızca Türk Vatandaşı Abhazlar- Abazalar ile Abhazya Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Vatandaşı Abhazlar arasında bir kültür elçisi olmakla kalmadı, temelleri Anadolu’nun Kurtuluş Savaşı yıllarında Gazi Mustafa Kemal ile Vladimir Lenin tarafından atılan Türkiye Cumhuriyeti-Sovyet Rusya dostluğuna da katkı sağlayan bir aydın oldu.

Beygua Ömer ,“Kuzey Kafkasya Kültür Dergisi”nin 1998/ 71. sayısında Kenan Kaplan ile yaptığı söyleşide önemli tespitlerde bulunuyordu. Sözü Beygua Ömer’e bırakıyorum:

“Kafkasya’dan zorla göç ettirilenlerin acılarını dinleye dinleye büyüdüm. Ve kendimi milletimin dil tarih ve kültürüne adadım. Elbette söz Kafkasya’dan açılınca söyleyeceğim çok şey olacaktır… (…) Politik olmamak koşuluyla kendi hakkımızda bilimsel araştırmalar yapmamız da mümkündür. Böylece dil, tarih ve milliyetimize ait gerçekleri de sergilemiş oluruz… (…)”

 

 (Önerilen okumalar: “Abhazya Parlamentosu’nun Açıklaması”, Kafkasya Yazıları, sayı 6, Çiviyazıları Yayınevi, İstanbul, 1999; Adile Abbasoğlu (Çeviren: Oktay Çkotua), “Unutulmaz Anılar”, As Yayın, İstanbul, 2008; Ali İhsan Aksamaz, “Çerkes Aydınlarının Yayıncılık Faaliyetleri”, sonhaber.ch, 26 III 2020; Arifa Kapba, “Abhaz Kültürünün Tutkunu: Omer Beyguaa”, abaza.org.tr, 1 VII 2019;  Erol Kılıç Kutalia, “Abaza Kimliği- Abazalar/ Abhazlar:Tek Millet: Üç Diyalekt, İki Ayrı Alfabe”, ozgurcerkes.com, 6 VIII 2020; Gerg Amıcba (Çeviren: Hayri Ersoy), “Abhazlar, Lazlar”, Nart Yayıncılık, İstanbul, 1993; Hayri Ersoy, “Dili, Edebiyatı ve Tarihi İle Çerkesler”, Nart Yayıncılık, İstanbul, 1993;  Ömer Büyüka, “Tarihte Osmanlı Abhazları”, Kafkasya Yazıları, sayı 1, Çiviyazıları Yayınevi, İstanbul, 1997; “Ömer Büyüka Beygua”, kapba.de; Sefer E. Berzeg, “Kafkas Diyasporası’nda Edebiyatçılar ve Yazarlar Sözlüğü”, Kafkasya Gerçeği Yayınları, Samsun, 1995; Sefer E. Berzeg, “Abhaz Yazar Ömer Beygua’dan Bir Vubıh’a Mektuplar”, Kuban Matbaacılık Yayıncılık, Ankara, 2011; Yura G. Argun (Çevirenler: Hayri Ersoy ve Yalçın Karadaş), “Abhazya’da Yaşam ve Kültür”, Nart Yayıncılık, İstanbul,1990)

 

27 XI 2020

 

aksamaz@gmail.com

 

https://abhazpostasi.com/yazarlar/ali-ihsan-aksamaz/beygua-omer-buyuka-1901-2001/274/

27 Temmuz 2023 Perşembe

Laz Kimlik Mücadelesinin Kilometre Taşı İki Kitap: “Oxesapuşi Supara” ve “Çquni Çhara- Albonişi Supara”

 

 

 


 

Laz Kimlik Mücadelesinin Kilometre Taşı İki Kitap: “Oxesapuşi Supara” ve “Çquni Çhara- Albonişi Supara”

 

Şu anda masamın üzerinde, yakın zaman önce İstanbul’da yayınlanmış iki önemli eser duruyor. Her iki kitabı baştan birkaç defa okudum; notlar aldım. Her ikisinden de birçok açıdan faydalandım. Bilmediklerimi öğrendim. Bazı bilgi eksikliklerimi gidermeye çalıştım. Bildiklerimi geliştirdim. Yine bu kitaplar sayesinde Lazca’ma neredeyse elli civarında fiil, kelime, zarf veya sıfat kattım. Bu makalemi, kilometre taşı bu iki kitaba ayırdım. İlki,“Oxesapuşi Supara”. Daha açık bir ifadeyle belirtirsem, “Lazca Matematik Kitabı”. İkinci kitap ise, “Çkuni Çhara/ Çkuni Ç̆ara- Albonişi Supara”. Türkçesi ise şöyle: “Bizim Yazımız- Alfabe Kitabı”. Baştan belirtmeliyim; “Oxesapuşi Supara” önce “Lazika Yayın Kollektifi” tarafından ve hemen ardından denilebilecek bir zaman sonra da “Geoaktif Yayınları”ndan tıpkıbasım olarak yayınlandı. “Lazika Yayın Kollektifi”nden çıkan “Oxesapuşi Supara”yı tanıtan bir makaleyi kaleme almıştım. O makale çeşitli yerlerde yayınlandı. O tanıtımdan sonra, “Geoaktif Yayınları”ndan çıkan baskıyı tanıtma imkânım olamamıştı. Bu sebeple, o kitabı “Çkuni Ç̆ara- Albonişi Supara” ile birlikte tanıtıyorum.

 

Tıpkıbasımları 2012 yılı sonunda İstanbul’da yapılan “Oxesapuşi Supara”nın da “Çkuni Ç̆ara- Albonişi Supara”nın da ortak bir özellikleri, 1930’lu yıllarda Sokhumi’de yayınlanmış olmaları. Her iki kitapta da Искандер Циташи Теймуразович/ İskender Ǯitaşi/  İskender Tzitaşi adını görüyoruz. “Oxesapuşi Supara,” iki cilt olarak 1933 yılında yayınlanmış. İlk cild, ilkokul birinci sınıf, ikinci cild ise, ikinci sınıflar için hazırlanmış. Kitapların yazarı Rus matematikçi ve pedagog Natalya Sergeevna Popova. Kitapları, anadilleri Rusça olan çocuklara okutulması için hazırlamış. Bu kitaplar; geliştirilmiş, uyarlanmış ve Lazcaya tercüme edilmiş. Bu uygulama, Sovyet Ülkesi’ndeki diğer anadiller için de muhtemelen geçerlidir. Bu çalışmaları İskender Tzitaşi yürütmüş. Aynı zamanda kitapların yayımcısı da İskender Tzitaşi. Kitapların sorumlu redaktörü ise, M. Aşiğişi. Lazca anadil okullarında okutulan (bilinen bütün) kitaplar, İskender Tzitaşi adıyla yayınlansa da bu eserlerin kolektif çalışmalar olduğunu da inanıyorum.

 

 


 Rus matematikçi ve pedagog Natalya Sergeevna Popova’nın eseri temel alınmış

 

 

Diğer kitap ise, 1932’de yayınlanmış olan “Çkuni Ç̆ara- Albonişi Supara.” Bu kitabın tıpkıbasımı ise, İstanbul’da Laz Kültür Derneği tarafından yapılmış. Çkuni Ç̆ara- Albonişi Supara” adlı tıpkıbasım bu kitapta, İskender Tzitaşi’nin iki makalesi ve mektubuna da yer verilmiş. Kitapları yayıma hazırlayan İrfan Ç. Aleksiva’nın çok önemli bir çalışma yaptığına kuşku yok. Bu kitapların yayımını yapan “Laz Kültür Derneği” ve “Geoaktif Yayınları” da bu dayanışmalarıyla Türkiye’deki Laz kimlik mücadelesine çok önemli katkılar sunmuş oluyorlar.

 

Türkiye ve Gürcistan’ın resmî ideoloji ve resmî tarih tezlerinin unutturmaya çalıştığı, biri Osmanlı Ülkesi’nde diğeri Sovyet Ülkesi’ndeki iki önemli dönem böylelikle bir daha hafızalardan asla kazınamayacak bir şekilde belgelenmiş oluyor. Bu iki önemli dönemden ilki, Hopalı Faik Efendi liderliğindeki Osmanlı Laz aydınlarının verdikleri dil ve kimlik mücadelesidir. Diğer önemli dönem ise, İskender Tzitaşi önderliğindeki Sovyet Laz aydınlarının verdikleri dil ve kimlik mücadelesidir. Hopalı Faik Efendi ve arkadaşlarının mücadelesine ilişkin (şimdilik) fazla belgeye sahip değiliz. Ancak İskender Tzitaşi ve arkadaşlarının verdikleri dil ve kimlik mücadelesine ilişkin bilgi ve belgeye bu iki kitap sayesinde büyük ölçüde ulaşmış oluyoruz. Hopalı Faik Efendi ve arkadaşlarıyla başlayan ve İskender Tzitaşi ve arkadaşları tarafından devam ettirilen dil ve kimlik mücadelesi, Laz aydınlarının mücadelelerinin en az yüz elli yıldan beri sürdüğünü göstermektedir. Osmanlı Laz aydınlarının ve ardından da Sovyet Laz aydınlarının dil ve kimlik mücadelesinin kesintiye uğraması ve bu aydınların siyasi otoriteler tarafından çeşitli şekillerde tasfiyesi ayrı bir makale konusudur.


 Sovyetler Birliği’nde Lazcanın kent dili de olmasında önemli bir adım

 


İskender Tzitaşi, “Yazılı Laz Edebiyatı” açısından oldukça önemli bir isim. İskender Tzitaşi, aynı zamanda Laz dili ve kimlik mücadelesinde de önemli bir yere sahip. Aynı Hopalı Faik Efendi gibi. Nitekim İskender Tzitaşi, Sovyet Ansiklopedisi’ne yazdığı “Laz Dili” maddesinde de Hopalı Faik Efendi hakkında da bilgi vermektedir. 19. yüzyılın 70’li yılların güçlü ulusal özgürlükçü hareketler zamanında, onun Laz dili alfabe ve gramatiğini oluşturduğuna dikkat çekmektedir.

 

Ne olmuştu da Hopalı Faik Efendi ve İskender Tzitaşi’nin önderlik ettiği hareketler ve kazanımları unutulmuştu?! Daha doğrusu unutturulmuştu! Burada Ankara ve önce Moskova sonra Tiflis kaynaklı resmî ideoloji ve resmî tarih tezlerini ve yakıcı etkilerini göz ardı etmemek gerekiyor. Hem Hem Hopalı Faik Efendi hareketi hem de İskender Tzitaşi hareketinin horon oynamak ve karalahana yemek için bir araya toplanmış kişilerden oluşmadığı açık. Gastronomik, Nostaljik ve sırf akademik hareketler olmadıklarına kuşku yok. Hopalı Faik Efendi hareketi de, İskender Tzitaşi hareketi de Laz dil ve kimlik mücadelesi vermek amacıyla oluşmuş hareketlerdir. Bu hareketleri, kimsenin ne yok saymaya ne de içini boşaltıp “romantikleştirmeye” hakkı vardır. Her iki hareket de Laz dili ve kimliğini günümüze taşımayı amaçlamıştır. Tasfiye edilmeleri de bu hareketlerin ciddiyetini göstermektedir.

Resmî ideoloji ve resmî tarih tezleri büyük ölçüde başarılı olmuş, ancak Laz kimliği bugüne kadar bir şekilde ulaşmıştır. Bu kimlik yarınlara taşınabilecekse, bu ancak Hopalı Faik Efendi ve İskender Tzitaşi’nin mücadele ettikleri şekildeki bir anlayış ve kavrayışla mümkün olabilecektir.

 

 

Türkiye’de hak ettikleri şekilde hemen hiç tanınmayan iki Sovyet Halk Önderi: Nestor Lakoba (1893- 1936) ve İskender Tzitaşi (1904- 1938)

 

 

 

İskender Tzitaşi, yalnızca Lazca gazete “Mç̆ita Murutskhi”yi yayınlayan, Lazca Anadil Okulları Direktörlüğü yapan, bu okullarda okutulan Lazca ders kitaplarına katkı sunan yazar ve yayıncı değildir. Aynı zamanda, Аҧсны/ აფხაზეთი/Abkhazya’da kurulmuş olan “Mç̆ita Lazistan” (“Kızıl Lazistan”) adlı kolhozun da komünist partili bir önderidir. İskender Tzitaşi, yalnızca bir Laz halk önderi değil, aynı zamanda Kompartiya’nın yerel önderlerindendir; Нестор Лакоба/ Nestor Lakoba’nın yoldaşıdır.

 

Gerek “Oxesapuşi Supara” ve gerekse de “Çkuni Ç̆ara- Albonişi Supara” 1930’lu yıllarda Abkhazya’da yayınlanmıştır. Ancak Türkiye’ye gelip de yayınlanmaları, daha doğrusu gün ışığına çıkartılmaları ancak 2012 yılında olmuştur. Neden?! Bu sorunun cevabı günümüz Abkhazya, Türkiye ve Gürcistan’daki kimi Laz aydınlarının durumlarıyla ilişkilidir. Bu iki kitabın önsöz veya açıklama bölümleri ve arka kapak yazılarından anlıyoruz ki, bu kitapların bulunma ve yayınlanmasında aşamasında birçok kişinin fikir ve katkıları olmuş. Bu çorbada tuzları olanları buradan selâmlayalım. Onların da adlarını anmak gerekiyor: Tsate

Batsaşi, Givi Karçava, Wolfgang Feurstein, Hasan Uzunhasanoğlu, René Lacroix, Ergün Konakçı, Nurten Kurnaz, Mehmedali Barış Beşli, Kaderina, Kasyukovi, M. Aşiğişi ve diğer adlı veya adsız kahramanlar.

 

İskender Tzitaşi’nin adını taşıyan ve Sovyetler Birliği’de, Аҧсны/ აფხაზეთი/Abkhazya ve აჭარა/ Acaristan’daki Lazca anadil okullarında okutulan (“Alfabe”) “Alboni” yi 1994 yılında İstanbul’da kendi maddî ve manevî imkânlarımla yayınlatmıştım. İskender Tzitaşi hakkında bir de makale yazmıştım: “Yazılı Laz Edebiyatının Öncüsü İskender Tzitaşi Kimdi? Neden Öldürüldü?” (“Yeni Kafkasya Gazetesi, Sayı 36 (1), 9 Ağustos 2001). Hem Türkiye hem de Gürcistan’daki Laz kimliği, Lazca, Lazca eğitim- öğretim konularında resmî ideoloji ve resmî tarih tezlerine karşı bir duruş sergilemek ve Laz kimlik mücadelesinin geçmişi ve tutarlılığı hakkında bir farkındalık oluşturmayı amaçlamıştım. O yıllardaki bilgi birikimim ve imkânlarımla tek başıma ancak bu kadarını yapabildim. Bu konuda başarılı oldum mu, bilemem. Zaten konu da bu değil. O zaman diliminde konunun bilincinde olan birisinin bunları mutlaka yapması gerekiyordu. Gel gör ki, içerden ve dışardan, birçok alanda engelleme, kuşatma ve saldırıya maruz kaldım. Bunu ben çok iyi biliyorum. Ne var ki, günümüzde artık, resmî ideoloji ve resmî tarih tezleri yenilgiye uğramaya başlamıştır. Onlara uşaklık edenlere artık ihtiyaç yok; inandırıcı olamıyorlar. Artık beyinler daha sağlıklı ve vicdanlı düşünebilmektedir.

 


 Ogni Kültür Dergisi, 1993

 

 

“Ogni Dergisi”ni Kasım 1993’de İstanbul’da kolektif bir çabayla yayımladığımız günlerde, Hopalı Faik Efendi ve İskender Tzitaşi’nin adlarını ve Laz dili ve kimliğine ilişkin mücadelelerini duymuştum; okumuştum. Ne var ki, o tarihte yeterli bilgilere ulaşamamıştım. Ancak Laz dil ve kimlik mücadelesinin “Ogni Dergisi”yle başlamadığını ve onunla da bitmeyeceğini çok iyi biliyordum.

 

Hem “Oxesapuşi Supara” hem de “Çkuni Ç̆ara- Albonişi Supara”nın Türkiye’de yeniden ve tıpkıbasım olarak yeni katkılar sunularak yayınlanması oldukça önemlidir. Buna birkaç kez vurgu yapmadan geçemeyeceğim. Bu kitapların yayınlanmasıyla şu mesaj bir kez daha veriliyor: Lazca bir dildir. Lazca ile eğitim ve öğretim yapılabilir. Bu seksen yıl önce yapıldı. Bugün de yapılabilir, yapılmalıdır. İkinci önemli mesaj ise şudur: Hiçbir resmî ideoloji ve resmî tarih tezi artık Lazları, kimliklerini ve Lazcayı yok sayamaz. Laz aydınları kendi dil ve kimliklerine sahip çıktıkça, bu mücadeleyi geliştirdikçe, kendi kimlik tarih ve mücadele tarihlerine ilişkin kuşkusuz daha nice ciddî kaynağa ulaşacaklardır, insanlık ailesinin namuslu fertlerinden de destek göreceklerdi.

 

2004’te TRT, Lazca yayın yapmaya ve 2012’de de MEB, Lazca seçmeli ders okutmaya acaba neden parmak kıpırdatmadı?! Yine 2012’de Rize RTE Üniversitesi acaba Lazcayı neden görmezlikten geldi?! Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı, Lazların kökenine ilişkin ahkâm kesme cesaretini nereden buldu?! Bütün bunlar olurken Laz aydınları neredeydi?! Kendi diline, tarihine, kimliğine sahip çıkıp bunun mücadelesini kolektif bir duruşla vermeyenleri kimse ciddiye almaz. Öyle de oldu! Eğer Laz aydınları, birlikte yaşadığımız şu geçen yirmi yılı birbirleriyle didişmek yerine, kolektif entelektüel birikimi geliştirmekle, kitaplıkları dolduracak nitelikli eserleri birlikte yayınlamakla uğraşsalardı, durum daha farklı olacaktı. Buna kuşku yok. Birlikte bir “Laz Enstitüsü” oluşturmak, ciddî

eserleri gün ışığına çıkartmak ve her alanda birlikte kimlik mücadelesi vermek için henüz zaman geçmiş değil.

 

“Oxesapuşi Supara” ve “Çkuni Ç̆ara- Albonişi Supara”nın gün yüzüne çıkarılmasında ve yayınlanmasında İrfan Ç. Aleksiva’nın çabaları büyüktür. İrfan Ç. Aleksiva, bu her iki kitabı tıpkıbasım olarak yayına hazırlamakla kalmamış, bir de her iki kitaba birer de Lazca-Türkçe “indeks/ sözlük” eklemiştir. Ayrıca İskender Tzitaşi’nin yazdığı ve “Sovyet Ansiklopedisi”nde Rusça olarak yayınlanmış “Laz Dili” ve “Laz Edebiyatı” ile ilgili makalelerinin de Türkçe’ye tercüme edilmesi ve “Çkuni Ç̆ara- Albonişi Supara adlı kitapta Rusçaları ile beraber çıkmasını sağlamıştır. İrfan Ç. Aleksiva, aynı kitapta Josef Stalin’e, İskender Tzitaşi’nin partili bir yetkili olarak yazdığı mektubu Rusça aslı ve Türkçe tercümesiyle birlikte yayınlamıştır.

 

İrfan Ç. Aleksiva, “Oxesapuşi Supara” ve “Çkuni Ç̆ara- Albonişi Supara” adlı tıpkıbasım çalışmalarıyla, Laz aydınlarının ürettikleri eserlerin çıtasını oldukça yükseltmiştir. Kendisinin Laz kimlik mücadelesinin bilinmeyen eski bilgi ve belgelerini gün ışığına çıkarılması ve Laz aydınlarının entelektüel birikimlerinin arttırılmasını noktasında büyük katkılar sağlayabileceğini düşünüyorum.

 

Lazca, Sovyetler Birliği’ndeki tanımlamayla “Genç Yazılı Diller” kategorisindedir. Bu kategorideki dillerin (bir kısmı) bu dönemde Latin Alfabesi’ne dayanan alfabelerle yazılmıştır. Lazca da bu diller arasındadır. (Bkz.: Ali İhsan Aksamaz, “Sovyetler Birliğinin Milliyetler Politikası ve Kafkasya”, Tarih ve Toplum Dergisi, Sayı 199, Temmuz 2000)

İrfan Ç. Aleksiva, çok önemli bir konuda vurgu yapıyor: “Lazca eğitim dili olarak kullanılmış, hatta bu konuda oldukça yetkin materyaller dahi oluşturmuş bir dildir.” İrfan Ç. Aleksiva, İskender Tzitaşi ile ჰასან ჰელიმიში/ Hasan Helimişi arasında da bir karşılaştırma yapıyor. Hasan Helimişi’nin günümüzde Tiflis tarafından, kendi resmî ideoloji ve resmî tarih tezleri doğrultusunda kullanılmaya çalışıldığını belirtiyor.

 

Hatırlanacağı gibi, Batum’da bir sokağa Hasan Helimişi’nin adı bile verilmişti. Geçen yıl Tiflis’te Hasan Helimişi adına bir belgesel hazırlanmıştı. Yine geçen yıl, Batum’da Hasan Helimişi adına bir “müzik festivali” düzenlenmiş, Türkiye’den de kimi Laz sanatçılar davet edilmiş ve sanki bu sanatçılar Tiflis’in resmî ideoloji ve resmî tarih tezlerinin savunucularıymış gibi gösterilmeye çalışılmıştı. Oysa gerçek hiç de öyle değildi. Aslında Hasan Helimişi de Tiflis’in kafasına uygun bir Laz aydını değildi. Gerçek şu ki, Hasan Helimişi de İskender Tzitaşi’nin yoldaşıydı. İskender Tzitaşi’nin birlikte çalıştığı Sovyet Laz aydınlarından yalnızca bir tanesiydi. Her ikisi de diğerleri gibi, Sovyetler Birliği’nde 1930’lu yılların ikinci yarısından itibaren uygulanan büyük siyasî tasfiyenin kurbanlarıydı.

Tiflis; Gürcistan’daki, Türkiye’deki ve Abkhazya’daki Laz kimliğini Gürcü kimliğine yamamak istiyor. Lazcanın dil olarak sayılmasını engellemeye çalışıyor. Bütün manevraların sebebi bu. Tiflis, kendi resmî ideoloji ve resmî tarih tezlerine uygun olarak Türkiye’de de kafaları karıştırmak ve adam devşirmek için ölmüş insanları bile kullanmaktan çekinmiyor.

Tiflis, Lazlar ve Lazca konusunda ciddî ise, İskender Tzitaşi’nin mezarını bulsun ve bütün itibarlarını iade etsin. İskender Tzitaşi’yi Gonio’da yapılacak bir anıt mezarda büyük bir törenle tekrar toprağa versin. Adını taşıyan bütün kitapları yeniden yayınlasın. Adı, Batum’da bir caddeye verilsin. Adını taşıyan bir koro kurulsun. İskender Tzitaşi Enstitüsü tesis edilsin. Tedavüldeki posta pulu ve banknotlarda İskender Tzitaşi’nin fotoğrafına yer verilsin.

İskender Tzitaşi adı geçince adı hemen akla gelen bir kent var: Сухум/ სოხუმი/ Аҟəа/  Sokhumi. İskender Tzitaşi’nin adını taşıyan kitaplar bu kentte yayınlanmıştır. “მჭითა მურუცხი/ Mçhita Murutsxi/  Mç̆ita Muru3xi” (“Kızıl Yıldız”) adlı Lazca gazete bu kentte yayınlanmıştır. Yine “Mç̆ita Lazistan” adlı kolhoz, Abkhazya’da İskender Tzitaşi tarafından teşkil edilmişti.

 

Abkhazya Parlamentosu’nın 15 Ekim 1997 tarihinde yaptığı toplantıya değinmeden geçemeyeceğim. Bu tarihte Abhazyalı Lazların da durumları gündeme gelmişti. Lazların da haksız yere suçlandıkları belirtilmiş ve suçlandıkları konularda itibarlarının iade edilmesi istenmişti. Sonra ne oldu?! Bilmiyoruz. Bugün Sokhumi’deki siyasi otorite de Laz Halk Önderi İskender Tzitaşi hakkında girişimlerde bulunmalı. İskender Tzitaşi’nin adı Sokhumi’de bir caddeye verilmeli. İskender Tzitaşi adına bir Laz halk şarkıları korosu kurulmalı. Ayrıca İskender Tzitaşi adına bir heykel Sokhumi’de ana bir meydana dikilmeli. (Abkhazya Parlamentosu’nun açıklamalarını, Apsadgıl Derneği’nin yayın organı “Abazamyüa’nın 2 (3) no’lu sayısında okumuştum. Danışma Kurulu’nda bulunduğum “Kafkasya Yazıları”na, bu yazının yayınlanmasını teklif ettim; kabul edildi ve yayınlandı. Konunun ayrıntısını merak ederler, “Kafkasya Yazıları”nın 6. sayısına bakabilirler.

“Çkuni Ç̆ara- Albonişi Supara” adlı kitabın “giriş” yazısını Almanca olarak Eylül 2012’de Wolfgang Feurstein yazmış. Bu yazıyı Nurten Kurnaz Almanca’dan Türkçe’ye tercüme etmiş. Eğer bu kitabı, Wolfgang Feurstein vermemiş olsaydı, bu kitabın tıpkı basımı İstanbul’da gerçekleşebilir miydi?! Kesinlikle hayır! Bu sebeple kendisine müteşekkirim. Ancak bu kitaba yazdığı “giriş” yazısına ilişkin eleştirilerim var. Bir başka makalemde bu eleştirilerimi kendisiyle paylaşacağım.

 

İrfan Ç. Aleksiva’nın, yayıma hazırladığı “Oxesapuşi Supara” ve “Çkuni Ç̆ara- Albonişi Supara” adlı eserler yalnızca Lazca bilenler ve Lazlar için değil, Türkiye’de anadili öğretimi- eğitimi konularına kafa yoran her aydının kitaplığında mutlaka bulunmalı. Zira İskender Tzitaşi, Lazca gibi anadillerin kent hayatında nasıl yaşayacağına ilişkin olarak bizlere seksen yıldan beri ışık saçmaya hâlâ devam ediyor.

 

Munir Yılmaz Avcı (1939- 2016)

 

İskender Tzitaşi’nin saçtığı bu ışığı ilk fark edenlerden biri de Laz yazar ve şair Munir Yılmaz Avcı’dır. Munir Yılmaz Avcı, İskender Tzitaşi’ye olan gönül bağı ve yakınlığını 18 VIII 1994’de yazdığı ve onun adını taşıyan şiirinde dile getiriyor. Bu uzun şiirinden iki kıta burada aktararak makalemi sonlandırıyorum:

 

“…

 

Guris memaparpalen emuş coxo vognaşi

Tis nosi mendamixteps iya gomaşinaşi

Emusteri mjora do tuta Maroşinaşi

Muç̆oşi noskirines İskender Ǯitaşi

Namiç̆ares alboni nena çkiniş bandara

Guris daçxiri migzun va meskirun pangara

Dido mendra doskidu mundeşa mevamgara

Nosis vamoşamixteps İskender Ǯitaşi

…”

 (lazca.org, 08 I 2013)

 

 

(Önerilen okumalar: “Abhazya Parlamentosu Açıklaması”, Kafkasya Yazıları, Sayı 6, Çiviyazıları Yayınevi, İstanbul, 1999; Ali İhsan Aksamaz, “Laz Kimlik Mücadelesinde İskender Tzitaşi’nin Önemi”, yusufbulut.com/ sonhaber.ch/ gurcuhaber.com/ circassiancenter.com.tr, 14 IV 2013; Ali İhsan Aksamaz, “Sovyet Lazları Halk Önderi İskender Tzitaşi ve Solun Ezberini Bozan Mektupları,”,  sonhaber.ch/ gurcuhaber.com/ circassiancenter.com.tr,  5 XII 2013)

 

aksamaz@gmail.com

 

 

https://lazca.org/yazarlar/63-laz-kimlik-mucadelesinin-kilometre-tasi-iki-kitap-oxesapusi-supara-ve-ckuni-cara-albonisi-supara.html

https://www.circassiancenter.com/tr/laz-kimlik-mucadelesinin-kilometre-tasi-iki-kitap/

 

 

 

 

 

 

 

 

25 Temmuz 2023 Salı

Bir Kitap: Lazca Metinler (Lazuri T̆ekst̆epe)

 

 

 



Bir Kitap: Lazca Metinler (Lazuri T̆ekst̆epe)

 



Şu sıralar, “Lazca Metinler” (“Lazuri T̆ekst̆epe”/ “ჭანური ტექსტები”) adlı kitabı okuyorum. Bu çalışma, (LKD) Laz Kültür Derneği’nin yayınladığı bir kitap. Hatırlanacağı üzere, LKD Yayınları’ndan çıkan bir başka kitap “da Bizim Yazımız- Alfabe Kitabı” (“Çquni Çhara/ Çkuni Ç̆ara- Albonişi Supara”). Her iki çalışma da, LKD’nin son dönemde entelektüel çalışmalarındaki düzeyi yükseltme ve kalıcı eserler ortaya çıkarma çabasında olduğunu gösteriyor. Bu durum, Laz kimlik mücadelesi adına oldukça sevindirici bir gelişme. LKD’nin son dönemdeki bu ciddî çabaları görülmeli,  bilinmeli ve mutlaka da duyurulmalı. Bu çabalar diğer dernekler tarafından da örnek alınmalı. Böyle yapmakla LKD’nin yalnız olmadığını göstermeliyiz. Artık tek tek kişilerin çabalarının çok önemli olmadığının, kolektif çabaların altın değerinde olduğunun anlaşılmaya başlaması da güzel bir gelişme. Bu çorbada az veya çok tuzu olan herkesi selâmlıyorum.

Kuşkusuz LKD’nin Kazım Koyuncu’ya da bir borcu var. LKD, bu borcunu bir nebze olsun ödemelidir. Bunun için de Kazım Koyuncu’yu anlatan ve Lazca şiir ve makalelerden oluşan bir kitabı, onun 8. ölüm yıldönümünden çok önce mutlaka yayınlamış olmalıdır. Ayırım gözetmeden, Kazım Koyuncu hakkında yazı verebilecek herkes bu kolektif çabaya katılmalıdır. “Kazım Koyuncu’ya Saygı” kitabı mutlaka Lazca olarak yayınlanmalıdır.

Lazca yazamayanlar ve bilmeyenlerin yazacağı Türkçe vb. dillerdeki katkıları Lazcaya tercüme edilmeli ve bu kitapta yer almalıdır. LKD’nin böyle bir niyeti olursa, çalışmaya bugünden başlamalıdır; öneriyorum.

“Kazım Koyuncu’ya Saygı” kitabı mutlaka Lazca olmalı. Gürcistan, Abhazya ve Rusya Federasyonu’nda yaşayan Lazların da bu çalışmayı rahatça okuyabilmeleri için makaleler (“Kortuli Alboni”) “Çkineburi Alboni” ile de yayınlanmalıdır. Evet, kitap mutlaka Lazca olmalıdır. Çünkü Kazım Koyuncu bir Laz idi: Lazca şarkılar söyledi.  “Zuğaşi Berepe,” Laz kimlik mücadelesinde önemli bir yere sahiptir: Lazca şarkılar söyledi. Kazım Koyuncu bir enternasyonalistti. Hemşince de, Gürcüce de Türkçe de şarkılar söyledi. Eğer yaşasaydı Çerkesçe de, Abazaca da şarkılar söyleyecekti. Kazım Koyuncu’nun enternasyonalist yönü önemlidir; öne çıkartılmalıdır. Ancak bunu yaparken Kazım Koyuncu’nun Laz kimliği ve Lazca unutulmamalı ve yok sayılmamalıdır. Bu anlamda LKD Başkanı Mehmedali Barış Beşli’nin 7. ölüm yıldönümünde, (“Yeşilköy”) “P̆anç̆oli”de Kazım Koyuncu’nun mezarı başında Lazca olarak yaptığı konuşma önemlidir. Bu konuşmanın klipleri internet ortamındadır. Mehmedali Barış Beşli’nin mezar başında yaptığı konuşma Kazım sevgisini ifade etmiştir. Mehmedali Barış Beşli’nin mezar başındaki Lazca konuşması ve bu konuşmanın içeriği önemlidir. İşte bu vb. sebeplerden “Kazım Koyuncu’ya Saygı” kitabı projesinin bir an önce hayata geçirilmesini öneriyorum. Bu, Kazım Koyuncu’ya bir borçtur. Bir Laz olan Kazım Koyuncu’yu, bir Laz olan Metin Lokumcu’yu Hopa’dan, Laz kimlik mücadelesinden ayrı görmek mümkün değil; bu haksızlık olur.

 

 

Özcan Alper, senaryosunda Lazcayı yok saymayı tercih etmiş




Hatırlarsanız; esas olarak Hopa mekânlı  “Sonbahar” adlı filmin senaristi ve yönetmeni Özcan Alper, nedense Hopa’da Lazları ve Lazcayı görmek istememişti! Oysa Mahsun Kırmızıgül, “Benim İçin Üzülme” adlı dizide beğenenin veya beğenmeyin Lazları ve Lazcayı Hopa’nın yerli halkı ve kadim dili olduğunu hatırlatmış, bilmeyene öğretmiştir. Yine belirtiyorum; LKD Başkanı Mehmedali Barış Beşli’nin 7. ölüm yıldönümünde mezar başında Lazca olarak yaptığı konuşması ve içeriği önemlidir. Önerdiğim Lazca bir “Kazım Koyuncu’ya Saygı” kitabı önemli bir işlev görecektir; Laz kimlik mücadelesinde önemli bir adım olacaktır.

 

Sovyetler Birliği’nde Lazcanın kent dili de olmasında önemli bir adım

 


Lazca Metinler (“Lazuri T̆ekst̆epe”) adlı kitabın arka kapağını Laz Kültür Derneği Başkanı Mehmedali Barış Beşli yazmış. Çok önemli bir konuya vurgu yapmış:

 

“Bizi var eden dilimizin yaşaması, bizim için çok önemli. Tıpkı, bizi var eden denizimizin ve derelerimizin yaşaması gibi…”

 

            Bu sözlere katılmamak mümkün değil. Emperyalist- kapitalizmin vahşi saldırıları 1920’li yılların ikinci yarısından itibaren Lazcayı yok etmek için her türlü çabayı harcadı. Bunu biliyoruz. Yine aynı şekilde, emperyalist- kapitalizmin vahşi saldırıları günümüzde de Karadenizi ve dereleri talan etmenin peşinde. Bunu da biliyoruz. Yine aynı şekilde bu emperyalist- kapitalizmin vahşi saldırıları çayda ve fındıkta insanlarımızın alın teri ve emeğini talan ediyor. Bütün ülkemizin tarımı bitirilmek isteniyor. Bunu da bilmek zorundayız.

 

Lazca Metinler” (“Lazuri T̆ekst̆epe”) adlı kitabı yayıma İrfan Ç. Aleksiva hazırlamış. Kapak çalışması ise, Savaş Çekiç’e ait. Çeşitli uzunluktaki Lazca metinlerden oluşan kitap, 1929 yılında Tiflis’te Arnold Çikobava adıyla yayınlanmış. Bu Lazca metinler, o günkü teknik imkânlarla Sovyetler Birliği’nde yaşayan Lazlardan derlenmiş. Metinler esas olarak da (“სარფი”) Sarpi Köyü’nden. Bundan başka (“თხირნალი/ Txirnali”) “Tkhirnali”, (“მახო / Maxo”) “Makho”, “სიმონეთი/  Simoneti”de yaşayan Lazlardan derlemeler yapıldığı gibi; Aşağı “ოჩამჩირე- გუდაუთა”)  Oçamçire ve Gudauta’nın “შუბარა/ Şubara” ve (“ცხარა / 3xara”) “Tskhara” adlı köylerde de çalışma yürütülmüş. Metinlerin derlenmesi ve yazımında Ahmet Tant-oğli, Ali Tant- oğli, Muhamed Vanli-oğlu ve diğer köylülerden de yardım görülmüş. Ayrıca İskender Tzitaşi’den bazı Lazca metinler alınmış. Sergi Cikia da İstanbul’daki Lazlardan derlediği Lazca metinleri ulaştırmış. Bu bilgileri kitabın “Giriş” bölümündeki açıklamalardan ediniyoruz. Ve bütün bunlar, belirtildiğine göre, 1926 yılından başlamak üzere olmuş. Nihayetinde de kitap 1929’da Tiflis’te yayınlanmış. LKD, işte bu kitabı 2012’de kültür hayatımıza kazandırdı.

 

 


ArnoArnold Çikobava (1898- 1985), Sergi Cikia (1898- 1993), Muhammed Vanilişi (1909- 1997), İskender Tzitaşi          (1904- 1938)


 

Kitabın bizim için önemli olan yönü, yaklaşık bir asır önce Lazca olarak derlenen bu metinlerin kitap olarak bir Laz derneği olarak sahiplenilip yayınlanmasıdır. Yaklaşık olarak 1920’li yılların ikinci yarısından başlayarak 1940’lara varmayan bir zaman dilimi arasında  (აფხაზეთი- ბათუმი/ Abkhazya ve Batumi) Sovyetler Birliği Lazlarının sahip oldukları “Kültürel Haklar”  dönemi bizler için bir bilinmezlik içindedir. O dönemin önemli figürü Sovyet Lazları Halk önderi İskender Tzitaşi’dir.  1940’lı yıllara doğru Sovyetler Birliği’ndeki siyasî tasfiyeler döneminde de onun da tasfiye edildiğini biliyoruz. Bildiğimiz bir başka şey de Arnold Çikobava - İskender Tzitaşi sürtüşmesidir.

Kısaca değinmek gerekirse, gerek Arnold Çikobava’nın “akademik” amaçlı çalışmaları gerekse de Sovyet Lazları Halk önderi İskender Tzitaşi ve arkadaşlarının kimlik mücadelesi ve sosyalist inşaaya dayanan çalışmaları aynı döneme denk gelmektedir. Arnold Çikobava’nın kimliğine, yaptıklarına ve adına ilişkin derin bilgilere bugün internetten bile ulaşmak mümkün. Hatta Tiflis’te onun adına bir “Çikobava Enstitüsü” bile var. İskender Tzitaşi’ye ilişkin bilgilerimiz ne yazık ki (şimdilik) yeterli değil! Ancak; Arnold Çikobava’nın hem Stalin, hem Kruşçev, hem Brejnev, hem de Gorbaçov döneminde Sovyetler Birliğinde itibarlı bir statü taşıması hem de bugün Tiflis’te adını taşıyan bir “enstitü” bulunması, kendisi hakkında bir ön bilgi edinmemizi sağlıyor! Ya İskender Tzitaşi?! Arnold Çikobava; Sovyetlerde Laz kimliğinin yok sayılması, “kültürel haklarının” ortadan kaldırılması ve Lazların nüfuslara “Gürcü”/ “Kartveli” olarak kaydedilmesi, Lazcanın da Gürcücenin dialekti  olarak kabul ettirilmesi döneminin adamıdır; resmî ideoloji ve resmî tarih tezlerinin emrindeki bir akademisyendir. İskender Tzitaşi ise, Sovyet Lazları halk önderidir. Laz Kültür Derneği’nin hem “Lazca Metinler”  (“Lazuri T̆ekst̆epe”) adlı kitabı hem de “Bizim Yazımız- Alfabe Kitabı” (“Çkuni Ç̆ara- Albonişi Supara”) adlı kitabı yayınlaması İskender Tzitaşi’nin adının duyurulması, mücadelesinin sahiplenilmesi anlamında da önemlidir.




Yine de bugün oldukça önemli bir çalışma: Lazuri T̆ekst̆epe



 


Bütün bunlar da, Hopalı Faik Efendi ile başlayan Laz kimlik mücadelesinin yüzelli yıllık geçmişini tescil ve ilân etmektedir. Laz kimliği ve Laz dilinin düşmanları artık rahat hareket edemeyecek. Yakın bir gelecekte İskender Tzitaşi’nin bir Lazca anadil okulunda, ders sırasında öğrencilerle çekilmiş bir fotoğrafı ortaya çıkarsa, şaşmamak lâzım. Ya bu Laz okullarından mezun olanlara Lazca olarak da verilen diploma bir gün bir yerlerden çıkarsa!! İskender Tzitaşi’nin itibarının iadesi, Lazcanın bir dil olduğunun da tescilidir.

Bu yayın faaliyetlerinden dolayı LKD’yi ve bu eserleri gün ışığına çıkartan ve yayımlayan İrfan C. Aleksiva’yı bir kez daha selâmlıyoruz. (yusufbulut.com, demokrathaber.org, 24 I 2013)

 

 

Laz Kültür Derneği de okuyucuya önemli Lazca çalışmaları ulaştırıyor


 

(Önerilen okumalar: “Abhazya Parlamentosu Açıklaması”, Kafkasya Yazıları, Sayı 6, Çiviyazıları Yayınevi, İstanbul, 1999; Ali İhsan Aksamaz, “Yerel Diller”: Anadilleri Yaşatmak Mı? Öldürmek Mi?”, Sorun Polemik Dergisi”, Sayı 5, Kış, İstanbul, 2002/ Sima Dergisi, Sayılar 5 ve 6, Sima Laz Vakfı Yayını, Fotosan Ofset, İzmit, 2002- 2003/ circasssiancenter.com.tr;  Ali İhsan Aksamaz, Laz Kimlik Mücadelesinin Kilometre Taşı İki Kitap: “Oxesapuşi Supara” ve “Çkuni Ç̆ara- Albonişi Supara”, lazca.org, 08 I 2013; Ali İhsan Aksamaz, “Laz Kimlik Mücadelesinde İskender Tzitaşi’nin Önemi”, yusufbulut.com/ sonhaber.ch/ gurcuhaber.com/ circassiancenter.com.tr, 14 IV 2013; Ali İhsan Aksamaz, “Ogni” başarısız oldu mu?!”, yusufbulut.com/ sonhaber.ch, circassiancenter.com.tr, 12 IX 2013; Ali İhsan Aksamaz, “Sovyet Lazları Halk Önderi İskender Tzitaşi ve Solun Ezberini Bozan Mektupları,”,  sonhaber.ch/ gurcuhaber.com/ circassiancenter.com.tr,  5 XII 2013)

 

aksamaz@gmail.com

https://www.demokrathaber.org/bir-kitap-lazca-metinler-lazuri-tekstepe 

https://sonhaber.ch/bir-kitap-lazca-metinler-lazuri-t%cc%86ekst%cc%86epe/

https://www.circassiancenter.com/tr/bir-kitap-lazca-metinler-lazuri-t%cc%86ekst%cc%86epe/