30 Kasım 2020 Pazartesi

‘სქანი’/ ‘Skani’nin 3. sayısı yayınlandı

 

 

 


სქანი’/ ‘Skani’nin 3. sayısı yayınlandı

 

Gürcistan’da Megrelce olarak yayınlanan dergi ‘სქანი’/ ‘Skani’nin Aralık 2020/ 3. sayısı çıktı. ‘Skani’nin son sayısında da ilginç ve şaşırtıcı çalışmalar yer alıyor: Natia Gakharia’nın makalesi: ‘Megrelce ve Lazca toprak ve su ile ilgili sözlük’; Laşa Kodua’nın makalesi:Japonya’daki ‘Okinavaca’/ Dil ve kimlik mücadelesi; Sinan Badişi’nin bir eskizi; Besa Kiria’nın etnografik sözlük materyalleri; Giga Kavtaradze’nin çalışması: Barbara Danelia’nın biyografisi; Gogita Chitaia’nın Bia köyündeki etnografik gözlemleri; Giorgi Gakharia’nın çalışması: Megrel asma çeşitleri; Megrelce sözlü Jazz/ Teona Mosia ile söyleşi;  Giorgi Khulordava ve Kote Naçqebia’nın şiirleri; Bakur Khubulava’nın hikâyesi, Riunoske Akutagava’nın Megrelce tercümesi.

 

 



 

სქანი’/ ‘SKANİ’NİN 1. SAYISI

 

სქანი’/ ‘Skani’-şi  3-a nomeri gamiçkvinu

 

Gurcistanis Margaluro gamiçkvineri jurnali ‘სქანი’/ ‘Skani’-şi Xrist̆ana 2020/ 3-a nomeri kogamaxtu. ‘Skani’-şi çodina nomeristi, onç̆eloni do gok̆vironi mak̆alepe gežin: Natia Gaxariaşi mak̆ale: ‘Dixa do ʒ̆k̆arişen ambaroni Margaluri do Lazuri zit̆apuna’; Laşa K̆oduaşi mak̆ale: Jap̆onyaşi ‘Ok̆inavuri Nena’/ Nena do minobaşi ok̆ok̆idinu; Sinan Badişişi ar esk̆izi; Besa Kiriaşi etnografiuri zit̆apunaşi mat̆eryalepe; Giga Kavtaražeşi Barbare Daneliaşi biyografişen ambaroni noçalişe; Gogit̆a Çit̆aiaşi etnografiuli oxosarupe oput̆e Bias; Giorgi Gaxariaşi noçalişe: Margaluri binexepeşi ç̆eşidepe; Margaluri zit̆apeten Jazz/ Teona Mosia k̆ala int̆erviu; Giorgi Xulordava do K̆ot̆e Naç̆qebiaşi şiirepe; Bak̆ur Xubulavaşi p̆aşura, Riunosk̆e Ak̆ut̆agavaşi Margaluri tercume.

 

 



სქანი’/ ‘SKANİ’NİN 2. SAYISI

 

სქანი’-ში  3- ნომერი  გამიჩქვინუ

 

გურჯისთანის მარგალურო გამიჩქვინერი ჟურნალისქანი’-ში ხრისტანა 2020/ 3- ნომერი ქოგამახთუ. ‘სქანი’-ში ჩოდინა ნომერისთი, ონჭელონი დო გოკვირონი მაკალეფე გეძინ: ნათია გახარიაში მაკალე: ‘დიხა დო წკარიშენ ამბარონი მარგალური დო ლაზური ზიტაფუნა’; ლაშა კოდუაში მაკალე: ჟაპონიაშიოკინავური ნენა’/ ნენა დო მინობაში ოკოკიდინუ; სინან ბადიშიში არ ესკიზი; ბესა ქირიაში ეთნოგრაფიური ზიტაფუნაში მატერიალეფე; გიგა ქავთარაძეში ბარბარე დანელიაში ბიოგრაფიშენ ამბარონი ნოჩალიშე; გოგიტა იტაიაში ეთნოგრაფიული ოხოსარუფე ოფუტე ბიას; გიორგი გახარიაში ნოჩალიშე: მარგალური ბინეხეფეში ჭეშიდეფე; მარგალური ზიტაფეთენ ჟაზზ/ თეონა მოსია კალა ინტერვიუ; გიორგი ხულორდავა დო კოტე ნაჭყებიაში შიირეფე; ბაკურ ხუბულავაში პაშურა, რიუნოსკე აკუტაგავაში მარგალური თერჯუმე. (30 XI 2020)

 

(Önerilen okumalar: Ali İhsan Aksamaz, “Megrelce dergi çıktı: “სქანი”/ “Skani”, sonhaber.ch, 16 V 2020; Ali İhsan Aksamaz, “Hayvan Çiftliği Megrelce olarak yayınlandı”, sonhaber.ch, 16 XI 2020)

 


 

 

Ali İhsan Aksamaz

aksamaz@gmail.com


https://sonhaber.ch/%e1%83%a1%e1%83%a5%e1%83%90%e1%83%9c%e1%83%98-skaninin-3-sayisi-yayinlandi/


http://circassiancenter.com/tr/%e1%83%a1%e1%83%a5%e1%83%90%e1%83%9c%e1%83%98-skaninin-3-sayisi-yayinlandi/



 

27 Kasım 2020 Cuma

Beygua Ömer Büyüka (1901- 2001)

 


 

Beygua Ömer Büyüka (1901- 2001)

 

1990’lı yıllara kadar, daha doğrusu Sovyetler Birliği dağılana kadar, Abhaz Aydınlarının yayıncılık faaliyetlerinin ‘Çerkes Aydınları’nın yayıncılık faaliyetlerinden ayrı geliştiğini söylemek pek doğru olmaz. Ancak Abhaz Aydınlarından Beygua Ömer Büyüka çalışma ve yayınlanmış kitaplarıyla birçok açıdan apayrı bir önem ve yere sahiptir.

Bu makalede Abhaz tarihçi, dilbilimci, yazar, şair ve kültür elçisi Beygua Ömer Büyüka’yı kısaca sizlere tanıtacağım.

Dedesi Beygua Hasan, Sohum’un Abjakua köyünden. Beygua Hasan, 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı Türkiyesi- Çarlık Rusyası Savaşı) zamanında köyünü terk etmek zorunda kalarak Osmanlı Türkiyesi topraklarına gelen Abhazlar arasındadır. Zamanın Osmanlı Hükümeti tarafından Düzce’nin (Efteni) Hacı Süleymanbey köyüne iskân edilirler.

Beygua Ömer, 1 Temmuz 1901’de dünyaya gelir. Doğuştan gelen farklı üstün özelliklere sahiptir. Çok küçük yaşlarda bu üstün özelliklerini büyükleri farkeder. Daha çocuk yaşlarda büyükleri tarafından Osmanlı Alfabesi temelli Abhaz Alfabesi oluşturma çalışmalarına dâhil edilir. İyi bir öğrenim görür. Ortaokulu Düzce’de, Liseyi Edirne’de okur. 1930’da İstanbul Yüksek Orman Mektebi’nden mezun olur. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde görev yapar. 1964’de emekli olur ve İstanbul’a yerleşir.

Türkiye’nin kısmen demokratikleşmeye başladığı 1950’li yıllardan itibaren ve sonrasında ‘Çerkes Aydınları’nın çıkarttıkları ‘Yeni Kafkasya’ ( İstanbul), ‘Kafkasya’ (Ankara), ‘Kuzey Kafkasya’ (İstanbul), ‘Kafkasya Gerçeği’ (Samsun) gibi dergilerde telif ve tercüme makaleleri ile şiirleri yayınlanır.

 

 

BEYGUA ÖMER, BİRÇOK İDDİALI ÇALIŞMAYA İMZA ATTI

 

Vefât ettiği 2001’e kadar kendisini ‘Kafkasoloji araştırmaları’ ile Abhaz Dili çalışmalarına vakfetti. 1960’lı yılların ikinci yarısından itibaren zamanın birçok Abhaz gencinde dil, tarih ve kimlik bilincinin açığa çıkmasını sağlamakla kalmadı, kendisiyle bağlantı kuran bazı gençleri kolektif çalışmalarda sorumluluklar vererek örgütledi ve günümüz Abhaz Aydınlarının yetişmesine de katkı sağlamış oldu.

Beygua Ömer, gündelik siyasetin girdabında boğulup yok olma tehlikesinden hep kendisini koruyarak Abhaz Dil ve kimliğini yaşatmaya yönelik ciddî ve kalıcı çalışmalar yaptı; günümüz Abhaz Aydınlarına da örnek oldu. Anadili Abhazca ile Türkçe, Osmanlıca, Farsça, Arapça ve Süryaniceye  hâkim olmasının yanı sıra Fransızca, Almanca ve Rusçaya da âşinâydı. Doğuştan getirdiği üstün özellikler, zamanla edindiği birikim, anadili sevgisi ve sahiplenişi, Kafkasolojiye olan ilgi ve çalışmaları köy kökenli fakat kentli bir Aydın olan Beygua Ömer’i daha da fazla okumaya, araştırmaya, değerlendirmeye, yazmaya ve kendi imkânlarıyla da kitaplarını yayınlatmaya yöneltti.

Beygua Ömer’in bir diğer özelliği de 20. yüzyılın başlarında ve sonraki yıllarda Türkiye ve Kafkasya’da yaşanmış sosyal olay, olgu ve süreçlere ya doğrudan tanık olması ya da bu süreçler içinde doğrudan ya da dolaylı olarak yer alan kişileri tanımış ve onların tanıklıklarını ilk ağızdan duymuş olmasıdır. Yusuf İzzet Met (1876-1922), İsmail Hakkı Berkuk (1890-1954), Vasfi Güsar (1895- 1978), Hayri Domaniç (1923-2010), İzzet Aydemir (1925- 2005) Beygua Ömer’in tanığı kişilerden yalnızca birkaçıdır.

Beygua Ömer, Kiril temelli Abhaz Alfabesini çok önceden öğrendiği ve çeşitli kanallardan Sovyetler Birliği’nde Abhazca/ Abazaca yayınlanmış kitapları edinip çok rahatlıkla okuduğu için anadilini diri tutmakla kalmadı geliştirdi de. Beygua Ömer, elindeki bu Abhazca kaynakları gençlerle paylaşarak onların anadillerini geliştirmelerinin de yolunu açtı.

 

 

BEYGUA ÖMER, ABHAZYA ÖZERK SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETİNİ ZİYARETİ SIRASINDA DUYGULU ANLAR YAŞADI (1975- FOTOĞRAFLAR: DAK/ NAALA AVİDZBA)

 

Beygua Ömer’in makale ve şiirleri yalnızca Türkiye’deki ‘Çerkes Aydınları’nın çıkarttıkları çeşitli dergilerde değil, Sovyetler Birliğinin 15 birlik-cumhuriyetinden birisi olan Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetine bağlı Abhazya Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinde çıkan  ‘Alaşara’/ ‘Aydınlık’ ve ‘Apsnı Kapşı’/ ‘Kızıl Abhazya’ adlı yayın organlarında da Abhazca olarak yayınlandı. Öyleki Türkiye’deki Abhazlar arasında olduğundan çok daha fazla Sovyetler Birliği’nde tanınıyor ve takdir ediliyordu.

Bazı şiirleri Abhaz kompozitörler tarafından bestelenen Beygua Ömer’i konu alan belgesel bir film Abhazya Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinde çekildi. Abhazca şiirleri kendi biyografisiyle beraber Sohum’da yayınlandı. Abhaz Hükümeti tarafından kendisine ‘Dırmıt Gulya Devlet Ödülü’ verildi. 1975’te Abhazya ziyareti sırasında Sovyet Hükümeti tarafından kendisine tahsis edilen ev daha sonra müzeye dönüştürüldü. Adı Sohum’da bir caddeye verildi.

Beygua Ömer’in yayınlanmış çalışmaları: “Abhazca Duvar Takvimi (1969)”, “Abhaz Mitolojisi Anaç Mı? (1971)”, “Hazreti İbrahimle Awubla ve Kafkasyalılar (İstanbul, 1975)”, “Kafkas Kaynaklarına Göre İlk Yaratılışlar- İnsanlık- Kafkas Gerçekleri (2 cilt, İstanbul, 1985- 1986)”, “İstanbuldaki Abhaz Sesi (Abhazca Şiirler), Sohum, 1992”, “Kafkas Aahları (Türkçe Şiirler), İstanbul, 1992)”, “Abhaz Tarihinin İskeleti (İstanbul, 1992)”, “Abhazca İlk Dil Mi? (İstanbul, 1993).

Türkiye’nin NATO, Sovyetler Birliği’nin VARŞOVA askerî paktları içinde hasım oldukları yıllarda bile Beygua Ömer, yalnızca Türk Vatandaşı Abhazlar ile Abhazya Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Vatandaşı Abhazlar arasında bir kültür elçisi olmakla kalmadı, temelleri Anadolu’nun Kurtuluş Savaşı yıllarında Gazi Mustafa Kemal ile Vladimir Lenin tarafından atılan Türkiye Cumhuriyeti-Sovyet Rusya dostluğuna da katkı sağlayan bir Aydın oldu. (27 XI 2020)

 (Önerilen okumalar: “Abhazya Parlamentosu’nun Açıklaması”, Kafkasya Yazıları, sayı 6, Çiviyazıları Yayınevi, İstanbul, 1999; Adile Abbasoğlu (Çeviren: Oktay Çkotua), “Unutulmaz Anılar”, As Yayın, İstanbul, 2008; Ali İhsan Aksamaz, “Çerkes Aydınlarının Yayıncılık Faaliyetleri”, sonhaber.ch, 26 III 2020; Arifa Kapba, “Abhaz Kültürünün Tutkunu: Omer Beyguaa”, abaza.org.tr, 1 VII 2019;  Erol Kılıç Kutalia, “Abaza Kimliği- Abazalar/ Abhazlar:Tek Millet: Üç Diyalekt, İki Ayrı Alfabe”, ozgurcerkes.com, 6 VIII 2020; Gerg Amıcba (Çeviren: Hayri Ersoy), “Abhazlar, Lazlar”, Nart Yayıncılık, İstanbul, 1993; Hayri Ersoy, “Dili, Edebiyatı ve Tarihi İle Çerkesler”, Nart Yayıncılık, İstanbul, 1993;  Ömer Büyüka, “Tarihte Osmanlı Abhazları”, Kafkasya Yazıları, sayı 1, Çiviyazıları Yayınevi, İstanbul, 1997; “Ömer Büyüka Beygua”, kapba.de; Sefer E. Berzeg, “Kafkas Diyasporası’nda Edebiyatçılar ve Yazarlar Sözlüğü”, Kafkasya Gerçeği Yayınları, Samsun, 1995; Sefer E. Berzeg, “Abhaz Yazar Ömer Beygua’dan Bir Vubıh’a Mektuplar”, Kuban Matbaacılık Yayıncılık, Ankara, 2011; Yura G. Argun (Çevirenler: Hayri Ersoy ve Yalçın Karadaş), “Abhazya’da Yaşam ve Kültür”, Nart Yayıncılık, İstanbul,1990)

 

Ali İhsan Aksamaz

aksamaz@gmail.com

 


https://sonhaber.ch/beygua-omer-buyuka-1901-2001/


http://circassiancenter.com/tr/beygua-omer-buyuka-1901-2001/


21 Kasım 2020 Cumartesi

Türkiye’deki ‘Anadilleri’

 

 

 


 

Türkiye’deki ‘Anadilleri’

 

 

21 Şubat, birkaç yıldır birilerinin yıllık kutlama listesine girdi. Bunu mutlaka hissetmişsinizdir. Ben 21 Şubat ile özdeşleştirilmeye çalışılan  ‘Anadili Günü’nden nefret ediyorum. Her 21 Şubat geldiğinde Türkiye’de sahte gözyaşları döken kurum ve kişilerin basındaki haberlerini görünce de öfkeleniyorum. ‘Anadil Günü’ne ve ‘ağlamacılar’ına nefret ve öfkemin çok haklı sebepleri var. Yeni bir 21 Şubat’ı kendi iç dünyamda yine nefret ve öfkeyle geçirmek istemediğim için, bu makaleyi kaleme alıyorum. Bir kez daha hem ‘anadili’ konusuna dikkat çekmek ve yapılması gerekenleri tartışmak hem de ‘21 Şubatlık Anadili Ağlamacıları’na dikkat çekmek ve onların etki alanındaki insanların kafalarında soru işaretleri oluşturmak istiyorum. En Baştan şu kadarını söyleyeyim: ‘Anadili konusu’na yanlış yer ve yanlış pencereden bakılıyor.

 

 

Emperyalizmin ‘Günah Çıkarma’sı: ‘21 Şubat Anadil Günü’

 

Önce, şu 21 Şubat ile özdeşleştirilmeye çalışılan ‘Anadili Günü’ne kısaca değinmek istiyorum. Basından okuyoruz. Birleşmiş Milletler Eğitim- Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO 1999 yılı Kasım ayında 21 Şubat’ı ‘Uluslararası Anadili Günü’ ilân etmiş. UNESCO, dünyada konuşulan 7 bine yakın dilin yarısının yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını da açıklamış. Yine bu UNESCO, 21 Şubat’ı ‘Uluslararası Anadili Günü’ ilân etmekle tehlikeye dikkat çekiyormuş. Üstelik yok olma tehdidi altındaki dillerin korunmasına katkı sağlamayı da amaçlıyormuş. Bu satırları okuyan bir insan, “Aferin şu UNESCO’ya. Ne de güzel  çalışıyor. Sahipsiz değiliz, çok şükür” diyebilir. Ancak kazın ayağı öyle değil! UNESCO, Birleşmiş Milletlerin bir kuruluşu değil mi? Hani şu 60 yıl önce kurulan ve günümüzde 176 devletin üyesi olduğu Birleşmiş Milletler! Net bir örnekle, 176 üye devletten 150'si Güvenlik Konseyi'ne ortak bir tasarı sunsa, beş daimi üyeden birisinin tasarıyı veto etmesiyle tasarıyı gündemden düşürebildiği bir Birleşmiş Milletler! Kısaca emperyalistlerin denetimindeki Birleşmiş Milletler’in UNESCO’su!

 

Birleşmiş Milletler’in emperyalistlerin denetiminde bir kuruluş olduğu konusunda şüphe olmadığına göre, UNESCO’nun ilân ettiği ‘21 Şubat Anadili Günü’, emperyalistlerin ikiyüzlülüğünü ortaya koymuyor mu?! Bu ikiyüzlülük sonuçta anlaşılabilir bir durum. Ne var ki, Türkiye’de ‘anti-emperyalist’liklerini dillerinden düşürmeyenlerin UNESCO’nun ilân ettiği ‘21 Şubat Anadili Günü’nü sahiplenmeleri, canhıraş bir şekilde ön plâna çıkarmak istemeleri ve bununla yetinmeleri hiç de anlaşılabilir bir durum değil. Yaptıkları cahillik ve ikiyüzlülükten de öte bir şey.

 

 

Slogancılık Dönemi Geçti

 

Her konuyu bugüne kadar sloganlarla ve falan şunu dedi, feşmekân şunu dedi ile geçiştiren ve ‘anti-emperyalistlikleri’ konusunda burunlarından kıl aldırmayanların emperyalistlerin denetimindeki Birleşmiş Milletler’in kuruluşu UNESCO’nun ilân ettiği  ‘21 Şubat Anadili Günü’ne mal bulmuş mağribi gibi sarılmaları, üzerine oturdukları fikrî zeminin durumu ve samimiyetleri konusunda ciddî ipuçları vermektedir.

 

Yukarıda değindim. UNESCO’nun ‘21 Şubatçılığı’ emperyalist ikiyüzlülüğünün bir tezahürü. Emperyalistler ‘günah çıkarma’ya çalışıyor. Peki, ‘21 Şubat Anadili Günü’nü kutlayarak ‘günah çıkarma’ya çalışan emperyalistlere çanak tutanlara ne demeli?! Demek bir kurtarıcı bekliyorlar! Bu kurtarıcı da emperyalizmin ta kendisi, ha?!

 

UNESCO’nun ‘21 Şubat Anadili Günü’nü ve her 21 Şubat’ta ağlayan, zırlayan ve gönül rahatıyla görevlerini yerine getirdiklerine inananları, oldukları yerde bırakalım. Ancak; ‘21 Şubat Anadili Günü’ne sarılarak, bana göre oyuna gelen, kendilerine göre insanî sorumluluklarını tüm icaplarıyla yerine getirdiklerine inananlara küçük bir sözüm var: Bugüne kadar sloganlarla yürüttüğünüz her iş gibi, ‘anadil konusu’nda da çuvalladınız.

 

İnisiyatifi elde tutarak ve hiçbir kurum ve kişiye teslim olmadan haklar elde etmek ve var olan hakları geliştirmek ile ‘21 Şubat Ağlamacıları’nın UNESCO’nın propagandasına teslim olup destek vermeleri kuşkusuz birbirine karıştırılmamalıdır.   

 

 

‘Anadili Mücadelesi’  Anti-Emperyalist Bir Duruştur

 

‘Anadili mücadelesi’, emperyalizme de, kapitalizme de darbe vuran bir mücadeledir. Unutmayalım; anadillerini yok etmeye çalışarak tek bir kapitalist ‘pazar’ oluşturmaya çalışan böylelikle ‘anadili sorunu’nu ortaya çıkaran emperyalizm ve kapitalist anarşidir. Emperyalizme, kapitalist anarşiye karşı bir duruş sergilemeden, üstelik de emperyalistlerin  ‘günah çıkardığı’ güne sarılarak ‘21 Şubat Anadil Günü’nü sahiplenmek bir kolaycılık değilse, nedir?!

 

19. yüzyılda kapitalizmin gelişmesiyle birlikte, Osmanlı ülkesi çeşitli emperyalistlerin hâkimiyet alanı haline geldi. ‘İttihatçılar’ın marifeti ile de, Osmanlı ülkesi Alman emperyalizminin güdümüne girdi. 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında da ticaretini, siyasî iradesini, askeri gücünü, insanlarını, topraklarını çok büyük ölçüde kaybetti. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde, bir zamanların Osmanlı İmparatorluğu, bir zamanlar kendisine bağlı olan ve daha sonra kendisinden ayrılan bölgelerin uluslaşması ve ulus devlet olması gibi bir sürece yöneltildi. Ulusal sanayisi olmayan, burjuvazisi gelişmeyen, yolu, okulu olmayan ve ‘çivi bile üretemeyen’ Anadolu’da ‘Türk Aydınlanması’ yaşanamadı. Bu sebeple de geleneksel üretim ilişkileri ile dinsel, mezhepsel, dilsel, kültürel farklılıklar günümüze kadar varlığını büyük ölçüde korudu.

 

CHP’nin tek parti diktatörlüğü, günlük hayatı sürdürmeye yönelik nafaka ekonomisi ilişkilerinin hâkim olduğu ve farklı ‘anadilleri’nin konuşulduğu yörelerde ulusal sanayinin kapitalist üretim ilişkilerini ve kurumlarını geliştiremedi. Yerel üretim ilişkilerini tasfiye edemedi. Bu sebeple de dilsel ve kültürel farklılıkları doğal bir yok oluş sürecine sürükleyemedi. Bunun yerine dilsel ve kültürel farklılıkları doğal olmayan bir yol ile yani resmî ideoloji ve resmî tarih tezleri ile ortadan kaldırmaya çalıştı.

 

Siyasî otoriteyi elinde tutan CHP’nin tek parti diktatörlüğü, Türkiye’nin ‘anadilleri’ni yok saydı ve bunların yok edilmesi için de elden gelen her şey yapıldı. 1950’de iktidarını kaybeden CHP, toplum ruhunda açtığı yaralar ile sonraki dönemlerde de etkisini sürdürdü. CHP sonrası dönemde, bu yaraların bazıları sarılmaya çalışılsa da, ‘anadili’ konusu hiç gündeme gelmedi; akla gelmedi; sahiplenilmedi. İkinci Dünya Savaşı sonrasında başlayan yeni saflaşma ve ardından gelen ‘Soğuk Savaş’ dönemi toplumsal dokuda meydana gelmiş olan yaraları gizlemekle kalmadı; bu yaraları derinleştirdi; yeni yaralar açtı.

 

Günümüzde çok kesin sayılarını bilemiyoruz. Ancak, ülkemizde onlarca ‘anadili’nin konuşulduğunu söylemek yanlış olmaz. Bunca ‘anadili’nin konuşulduğu bir ülkede, resmî kurumlar, bu dillerle ilgili özgün dilsel materyal derleme çalışması yapmadı; yapmıyor. Bunu bırakalım; Türkiye’de konuşulan ‘anadilleri’nin envanter çalışmasını yapan resmî bir kurum bile bulunmuyor. Siyasî otoritenin konuya yaklaşımı böyle olunca, iyi niyetli bazı kişilerin bu konuda yaptığı çalışmalar fanteziden öteye geçemiyor, ilgi görmüyor ve katkı sağlayamıyor. Bu çalışmaların, reaksiyoner güçler tarafından düşmanca karşılandığını da unutmamalıyız. Türkiye’nin ‘anadilleri’ne karşı büyük bir umursamazlık ve iki yüzlülüklere tanık oluyoruz.
Bugün gelinen noktada, Türkiye’nin anadilleri çeşitli yönleri ile tam bir bilinmezlik içindedir. Bu bilinmezliğin esas sebebi, hiç kuşku yok, siyasî otoritenin konuya baştan beri yanlış yaklaşmış olmasıdır. Öte yandan, çeşitli sivil girişimciler ise, anadili konusuna sağlıklı yaklaşamamış ve uygun çözüm yolları bulamamıştır. Çünkü konu çeşitli yönleriyle tartışılamamıştır; tartışılamamaktadır.

Bu tartışmaların önündeki en önemli engel artık siyasî otoritenin olumsuz tavrı veya yasal engeller değil. Sıkıntı büyük ölçüde anadili konusunun tartışılmaya çalışıldığı terimlerden de  kaynaklanmaktadır. Bir yandan siyasî iradenin uzun süreli olumsuz tavrı ve bu tavrın hâlâ devam eden etkileri, bir yandan bu sebeple anadili konusunda kurumsal kültürel bir yaklaşımın oluşamaması, bir yandan sorunun doğru terimlerle tartışılamaması Türkiye’nin anadilleri konusuna çözüm üretilememiş olmasının başlıca sebepleridir. Bu çözümsüzlüğün bir diğer sebebi ise, Türkçe dışındaki bir ‘anadili’nin savunuculuğuna soyunan bazı ‘sivil girişimciler’in, her ‘anadili’nin aynı değerde olduğunu kabul etmemekle bir ‘anadili’nin şovenizmine saplanmalarıdır. Bir ‘anadili’ni bildiği iddiasıyla o ‘anadili’nin hamisi kesilen bazı kimseler ise, Türkiye’nin ‘anadili’ zenginliğinin önündeki en ciddî engellerden bir tanesini oluşturuyor. Bunların; ‘anadillerini’ korumak, geliştirmek ve gelecek kuşaklara kurumsal olarak aktarmak gibi bir vizyon ve misyonları bulunmamaktadır; bütün yaptıkları bu anadilleri üzerinden çeşitli şekillerde nemalanmaktır. Öte yandan, ‘anadili’ konusu söz konusu olduğu zaman, bu çeşit toplantılara konuşmacı olarak çağrılan, siyasî otoriteye karşı duruşlarıyla da tanınan, konu kıdemlisi bazı akademisyenler, ithal terimleri kullanmaları, çeviri metinlerden yaptıkları uzun aktarma ve uygunsuz örnek göstermeleriyle anadili konusunun etrafında dönüp dolanmakta; konunun tartışılmasına ve çözüm yollarının bulunmasına katkıda bulunmak şöyle dursun, kafaları daha da karıştırmaktadırlar. Bir türlü sahaya inmek akıllarına gelmemektedir.

 

 

Kolaycılık: Çeviri Yayınlar

 

‘Soğuk Savaş’ sonrası dönemde, ülkemizin ‘anadili’ konusunun tartışılması ve çözümüne katkı sağlayabileceği düşüncesi ile Batı dillerinden birçok makale ve kitap Türkçeye tercüme edildi. Ancak ne yazık ki, kaş yapayım derken göz çıkarıldı; çok kötü çevirilerle birlikte bir sürü uygun olmayan terim ya aynen ya da tercüme olarak Türkçeye girdi.

‘Anadili’ tartışmalarında karşımıza birçok terim çıkıyor. Bir terimler kargaşası görülüyor. ‘Eğitim’ mi? ‘Öğretim’ mi? ‘Öğrenim’ mi? ‘Eğitim-öğretim’ mi? ‘Anadil’ mi? ‘Anadili’ mi? ‘Anadilde öğretim’ mi? ‘Anadili öğretimi’ mi? ‘Anadilde eğitim-öğretim’ mi? ‘Anadili eğitim-öğretimi’ mi? ‘Yerel dil’ mi? ‘Konuşanları sayıca (daha) az diller’ mi? ‘Etnik dil’ mi? ‘Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçeler’ mi? ‘Kavim dili’ mi? ‘Azınlık dili’ mi? ‘Yöresel dil’ mi? ‘Diğer halkların kendi dilleri’ mi? ‘Yörenin dili’ mi, ‘Yöredeki nüfus çoğunluğunun dili’ mi? ‘Yörenin anadili’ mi? ‘Yok sayılan anadilleri’ mi? ‘Yasaklanan anadilleri’ mi?

 

Konumuz olan dilleri belirtmek için ‘Türkçe Dışındaki Anadilleri’, bu dillerinin desteklenmesi çalışmalarına da  ‘Anadili Öğretimi’, ‘Anadil Öğrenimi Hakkı’ ifadelerini kullanmanın doğru olduğuna inanıyor; böyle kullanılmasını öneriyorum.

 

Konuya taraf olan vakıf, dernek ve kişilerin de içinde yer alacağı özerk yapıdaki bir ‘Anadillerini Plânlama Kurumu’ nüve olarak bu ‘anadillleri’ çalışmalarını yürütebilir. ‘Anadilleri’ ile ilgili bütün çalışmaları tek elden yürütecek böyle bir kurum öncelikle oluşturulmalıdır. Bu kurum, ‘anadilleri’ne ilişkin olarak demokratik özlü ve telâfi edici genel bir yönetmelik hazırlamalıdır. Bu bağlamda, ‘anadili’ konusu, anlaşılır ve bizim olan terimlerle tartışılmalı ve bu alanda bir literatür oluşturulmalıdır.

 

İlk Yapılması Gerekenler

 

Öncelikle, Türkiye'nin diğer ‘anadilleri envanteri’ çıkarılmalıdır. Bu yapılırken, yalnızca Türkçe ile hiçbir akrabalığı olmayan ‘anadilleri’ değil, Azerice, Kazakça, Kırgızca, Özbekçe, Tatarca, Uygurca gibi diller de dikkate alınmalıdır. Biliyoruz ki, nüfus sayım sonuçlarında adı geçen ‘anadillerinin’ en az iki katı ‘anadili’ Türkiye'de konuşulmaktadır; bunlar, ad olarak ve kullanıldıkları yöreler olarak tespit edilmelidir. Oluşturulacak ilgili komisyonlar bu ‘anadilleri’ için Latin alfabesine dayanan alfabeleri oluşturmalıdır. Ardından da, ilk aşamada en az on bin kelimelik temel Türkçe kelime dağarcığı tespit edilmeli ve buna göre bu ‘anadilleri’nin sözlükleri oluşturulmalıdır. Bu sözlükler (varsa diğer alfabeleriyle ve) Latin alfabesine dayalı alfabeleriyle yayınlanmalıdır. İlk etapta ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinin düzeylerine uygun masal kitapları ve çizgi filmler radyo ve TV yayınlarında da kullanılabilecek şekilde hazırlanmalıdır.

Bütün bunlarla eşzamanlı olarak, bu anadilleriyle ilgili çalışmaları yürütecek, yani; masal kitapları, ilköğretim öğrencilerinin düzeylerine göre ‘sosyal bilgiler’ ve ‘fen bilgisi’ vb. kitapları, çizgi filmler, tiyatro eserleri, radyo-TV programlarını hazırlayıp sunacak, gazete ve dergileri yayınlayacak personelin yetiştirilmesi sağlanmalıdır. Bu personelin yetişmesinde, bu ‘anadilleri’yle ilgili ve/veya çalışmalar yapan komşu ülkelerin akademik personelinden de faydalanabilir.

Gerek personel yetiştirilmesi gerekse de yazılı, görsel, işitsel vb. her türlü materyalin hazırlanmasındaki bütün harcamalar, kuşkusuz ilgili devlet kuruluşları tarafından karşılanmalıdır.

 

 

 

 


TÜRKİYE’DEKİ HER ‘ANADİLİ’ AYNI DERECEDE KUTSALDIR

 

 

 

 

Pedagojik Bir Sorun!

 

Bu ‘anadilleri’, 1950'lere kadar esas olarak Türkiye'nin belirli bölgelerindeki yerelliklerinde konuşuluyorken, günümüzde Türkiye'nin hemen her yerinde konuşulmaktadır. Bu durum mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Bu ‘anadilleri’ gündeme geldiğinde kimileri bu dilleri ‘bölücülük’ sebebi olarak lânse etmeye çalışıyor. Kimileri de bu ‘anadili’ tartışmalarını ‘Kürtçe’ üzerinden yapıyor. Bu ‘anadilleri’, ne ‘bölücülük’ sebebidir ne de ‘Kürtçe’ Türkiye'nin, Türkçe dışındaki tek ‘anadili’dir. Anadili, 1930'lu yıllarda büyük ölçüde pedagojik bir konuydu. Günümüzde ise hem hâlâ bir pedagojik sorun hem de bir insan hakları konusudur. Bu hakkı, isteyen vatandaşlarının hizmetine sunmak ise sosyal devletin önemli görevleri arasındadır. Binlerce yıllık bir geçmişe sahip olan ve son seksen yıldaki her türlü olumsuz şarta rağmen, günümüze ulaşabilme becerisini gösteren bu ‘anadilleri’, ister yüz kişilik bir köyde konuşuluyor olsun, isterse de çok daha fazla insan tarafından toplu veya dağınık çok daha geniş yerleşim birimlerinde yaşatılıyor olsun aynı eşitlikte geleceğe taşınma hakkına sahiptir.

 

Bütün bunlar, umudun emperyalist bir kuruluş olan UNESCO’nun ‘günah çıkarma’sında değil, insanlığın toplumsal kurtuluşuna inananların elinde olduğunu, ‘21 Şubat Ağlamacıları’nın kafa bulandırdığını ortaya koymuyor mu sizce?! (21 II 2009)

 

(Önerilen okumalar: Ali İhsan Aksamaz, “Şu Bizim Sahipsiz Lazca (Eğitim Sen, 30-31 V 2009)”, circassiancenter.com, lazca.org; Ali İhsan Aksamaz, “Yine Geldi 21 Şubat/ Xolo Komoxtu 21 Kundura”, sonhaber.ch., 21 II 2020; Ali İhsan Aksamaz, “Beyin Fırtınası: Anadil(in)de Eğitim”, sonhaber.ch, 1 X 2020;  Ali İhsan Aksamaz, “Anadil(in)de Tiyatro: Bérû”, sonhaber.ch, 9 X 2020)

 

 

Ali İhsan Aksamaz

 

aksamaz@gmail.com

 

https://sonhaber.ch/turkiyedeki-anadilleri/



http://circassiancenter.com/tr/turkiyedeki-anadiller/

 

                                                                                                                                                       

 

 

 

16 Kasım 2020 Pazartesi

‘Hayvan Çiftliği’ Megrelce olarak yayınlandı

 

 

 

 

 


‘Hayvan Çiftliği’  Megrelce olarak yayınlandı

 

20. yüzyıl İngiliz edebiyatı yazarlarından George Orwell’in ünlü romanı, ‘Hayvan Çiftliği’/ ‘Animal Farm’ Gürcistan’da Megrelce olarak yayınlandı: ‘ორინჯეფიშ ფერმა’/ ‘Orincepiş Perma’. George Orwell’in romanını Megrelce’ye Givi G. Karçava tercüme etti.

Hayvan Çiftliği’; devletleri, yönetim biçimlerini, devlet adamlarını, iktidar savaşlarını ve toplumları eleştirel bir gözle anlatıyor.

Givi G. Karçava 2013’de, Antoine de Saint- Exupery’nin ünlü eseri :  ჭიჭე მაფასქირი’/‘Küçük Prens’i de Megrelce’ye tercüme etti. 

 

‘Skindinapeşi Bak̆i’  Margaluro Gamiçkvinu

 

Maeçani oşʒ̆anuraşi İnglisuri Nç̆aralobaşi mç̆arupeşen  Corc Oruelişi çinoberi romani, ‘Skindinapeşi Bak̆i’  Margaluro  gamiçkvinu Gurcistanis. Givi G. Karçavak goktiru Corc Oruelişi romani Margaluri Nenaşa.

Oxenʒalepe, oktalaşi st̆ilepe, oxenʒaleş k̆oçepe,  xeʒalaş ok̆ok̆idinupe do lamtinalape k̆rit̆ik̆ulo oxomoʒ̆onapan ‘Skindinapeşi Bak̆ik’.

Givi G. Karçavak Ant̆uan de Sent̆- Egziup̆erişi çinoberi ketabiti, ‘Ç̆it̆a Mapaskiriti’ goktiru Margaluri Nenaşa 2013 ʒ̆anas: Ç̆iç̆e Mapaskiri’.

 

 

 


სქინდინაფეში ბაკი  მარგალურო გამიჩქვინუ

 

მაეჩანი ოშწანურაში ინგლისური ნჭარალობაში მჭარუფეშენ ჯორჯ ორუელიში ჩინობერი რომანი, ‘სქინდინაფეში ბაკი  მარგალურო  გამიჩქვინუ გურჯისთანის. გივი . ქარჩავაქ გოქთირუ ჯორჯ ორუელიში რომანი მარგალური ნენაშა.

ოხენცალეფე, ოქთალაში სტილეფე, ოხენცალეშ კოჩეფე,  ხეცალაშ ოკოკიდინუფე დო ლამთინალაფე კრიტიკულო ოხომოწონაფანსქინდინაფეში ბაკიქ’.

გივი . ქარჩავაქ ანტუან დე სენტ- ეგზიუპერიში ჩინობერი ქეთაბითი, ‘ჭიტა მაფასქირითიგოქთირუ მარგალური ნენაშა 2013 წანა : ჭიჭე მაფასქირი’.

 

(Önerilen okuma: Ali İhsan Aksamaz, “Megrelce Dergi Çıktı: “Skani”/ სქანი”, 16 V 2020, sonhaber.ch) (16 XI 2020)

 

Ali İhsan Aksamaz

 

aksamaz@gmail.com


https://sonhaber.ch/hayvan-ciftligi-megrelce-olarak-yayinlandi/


https://sonhaber.ch/megrelce-dergi-cikti-skani-%E1%83%A1%E1%83%A5%E1%83%90%E1%83%9C%E1%83%98/


http://circassiancenter.com/tr/megrelce-dergi-cikti-skani/


http://circassiancenter.com/tr/hayvan-ciftligi-megrelce-olarak-yayinlandi/