23 Ocak 2022 Pazar

“2- 3 kuşak sonra Adigece’yi Türkiye’de konuşacak kimseyi bulamayacaksınız!”

 

 

 


 

 

“2- 3 kuşak sonra Adigece’yi Türkiye’de konuşacak kimseyi bulamayacaksınız!”

 

(Ön açıklama: Kafkasya’yı; Çerkeslerin kimler olduklarını; Kafkasya’nın jeo-stratejik, jeo-politik vb. açılardan hiç değişmeyen önemini; 1908 Meşrutiyet ilânının Kafkasya’daki halklara etkilerini; (Kuzey Kafkasya) Dağlı Halkları Cumhuriyeti’ni; “Çerkes” Cumhuriyetlerinde “Çerkes” dil(ler)inin günümüzdeki durumunu; Ethem Bey’i; Kafkas Halkları Federasyonu girişimini; “Çerkes”  dil(ler)inin günümüzde Türk devlet okullarında seçmeli ders olmasını vb. konuları Çerkes aydınlarından Kuban Seauhmann ile konuştum. Ali İhsan Aksamaz)

+

Ali İhsan Aksamaz: Okuyucularımızın, konuşacağımız konulara ya tamamen yabancı ya da kafalarının bu konularda çeşitli sebeplerden dolayı büyük ölçüde karışık olduğunu göz önünde bulundurarak sorularımı cevaplayacağınızı ümit ediyorum. Aydınlar arasında bazı etnik ve coğrafi adlandırmalarda farklı yaklaşımlar bulunduğunu biliyoruz. Bu sebeple bazı adlandırmaları tırnak içinde kullanma ihtiyacı hissediyorum.  Söyleşimizde, “Kafkasya”da  yaşanmış önemli olay, olgu ve süreçleri kronolojik bir sıra ile, ancak etnik, dinî ve ideolojik aidiyet ve önyargılarımızın etkisinden uzak ve mümkün olduğunca da objektif olarak değerlendirmemizin okuyucularımız açısından oldukça bilgilendirici olacağını düşünüyorum. Öncelikle, “Kafkasya” dediğimiz zaman, size göre, hangi coğrafya anlaşılmalı? Biliyorsunuz, bazı araştırmacı ve aydınların bu konuda farklı yaklaşımları var. Bazıları, “Kafkasya” adlandırmasının yalnızca Kuzey Kafkasya coğrafyası için kullanılması gerektiğini; bazıları da  “Kafkasya” denildiği zaman, hem Kuzey hem de Güney Kafkasya’nın anlaşılması gerektiğini söylüyorlar. Bir başka kesim yazar ve aydın ise,  bu coğrafya için “Kafkasya” adlandırılmasın değil de “Kafkas/lar” adlandırılmasının kullanılmasının daha doğru olduğunu söylüyorlar. Siz bu adlandırmalar ve kapsadığı coğrafya/lar konusunda ne düşünüyorsunuz?

Kuban Seauhmann: Kafkasya, tüm dünyada Kafkas dağlarının güney ve kuzey bölümünde kalan bölgeye verilen addır. Yani, Kafkasya sınırları içinde kalan ülkeler; Kranodar Krai, Adigey, Karaçay-Çerkessk, Kabardey-Balkar, Osetya, Kalmukya, İnguşya, Çeçenya, Dağıstan, Abhazya, Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’dır.
Türkiye’de yaşayanlar için ise, kafasında kalpakla yaşayan her çoğrafya “Kafkas”tır! Yani Azeri de Kafkas’tır, Kazak da hatta hatta Kars bile! Hele bir de o cağrafyada “Kazaska” oynanıyorsa, orası “katıksız Kafkas”tır! “Kafkasya değil Kafkaslar” tartışması tam bir deli saçması absürtlüktür. Avrupa deyince Almanya, Fransa, Hollanda; “Avrupalar” deyince İspanya, Portekiz, Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Çekya demek gibi bir şey!

Ali İhsan Aksamaz: Kimlerin “Çerkes” olarak adlandırılması gerektiği konusunda, “Çerkes” aydınları arasında bile farklı yaklaşımlar bulunduğu için “Çerkes”i tırnak içinde kullanma ihtiyacı hissediyorum. Bunu bilmenizi isterim.  “Çerkes” adlandırması ilk olarak kimler tarafından kimleri tanımlamak için kullandı? Günümüzde “Çerkes”, “Kafkasya” ve diğer ülkelerdeki hangi halk(lar)ı tanımlamak için kullanılıyor; kullanılmalı?  

Kuban Seauhmann: Çerkes sözcüğünün ilk kullananların Adigeler olmadığı yüzde yüz doğru bir bilgi. Anavatanda yaşayanlar kendilerine hala Adige derler. Kimin ilk kullandığı konusunda çok değişik iddialar var. Zaten Çerkes sözcüğü deforme edilerek günümüze gelmiş. Ancak, Çerkes sözcüğü de Kafkas gibi. Sokaktan bir insanı çevirip sorsanız Kafkasya’da yaşayan herkes Çerkes’tir. Bu durumun baş sorumlusu da ne yazık ki kendimiziz. Dünya üzerinde kendi orijinal adını kullanmayıp, başkasının koyduğu adı kullanan tek diasporayız. Oysa bizim asıl adımız Adige!
Ayrıca Çerkes adı, Türkiye’de politik anlamda çok önemli. Rus- Osmanlı ilişkilerinden, Rus-Türkiye ilişkilerine kadar, Kafkasya’dan kaçıp Türkiye’ye gelmiş halklara “Siz akrabasınız” denilerek "Kafkas-Çerkes” adı altında örgütlendirilip Rusya’ya karşı gerektiğinde kullanılmak üzere elde tutulmaktadır. Oysa bir Adige ile bir Çeçen’in ya da Avar’ın akrabalığı, bir İngiliz ile bir Çinli akrabalığı kadardır! Diaspora mantığına göre; İngiliz de çay düşkünü, Çinli de, o zaman akrabalık olmalı!
Kafkasya’daki cumhuriyetler dışında, gerek Türkiye gerek dünyada Çerkes tanımı orada yaşayan her halk için kullanılıyor. Artık o kadar kanıksanmış ki, diasporada yaşayan çoğu Adige, kendini her ortamda Çerkes olarak tanımlıyor.
Anavatandakiler kendilerine Adige demeye sonsuza kadar devam edecekler, diasporadakiler de 5-6 kuşak sonra bulundukları topraklarda hangi ulus yaşıyorsa o adla yaşamlarına devam edecekler. Türkiye’deki Türk, Ürdün’deki Arap! Hatta günümüzde bile tanıdım Adigelerin yüzde 60’ı kendini Türk olarak tanımlıyor. Ünlü simalar içinde onlarca isim var, oranı oradan da hesaplayabilirsiniz.

Ali İhsan Aksamaz: Geçmişte de, bugün de “Çerkesler”in yaşadığı coğrafya jeo-stratejik, jeo-politik vd. açılardan çok büyük bir öneme sahip.  Çarlık Rusyası, “Kafkasya”da tam hâkimiyet sağlayana kadarÇerkes” kabilelerinin yaşadığı coğrafyanın, o günkü dünya ticaret yolları açısından önemi neydi? “Çerkes” kabilelerinin, Kırım Hanlığı ile ilişkileri ne düzeydeydi? Daha sonra, Çarlık Rusyasının bölgedeki tam hâkimiyetiyle, dünya ticareti açısından o coğrafyanın önemi neden azaldı? O dönemlerde “Çerkes” kabilelerinin hem kendi aralarındaki ve hem de bölge dışı “büyük ülkeler”le ilişkileri nasıl gelişti?  O dönemlerde “Çerkes” kabilelerindeki üretim, mülkiyet, paylaşım ilişkileri konusunda da katkıda bulunur musunuz?  

Kuban Seauhmann: Geçmişte de, günümüzde de Adigelerin yaşadığı coğrafya jeo-stratejik, jeo-politik vb. açılardan çok büyük bir öneme sahip düşüncenize katılmıyorum. Bu kendisine önem atfetme hastalığıdır. Dünya üzerinde, gerek geçmişte gerek günümüzde bana bir tek ülke gösterin ki jeo-stratejik, jeo-politik vb. açılardan çok büyük bir öneme sahip olmasın!
Karadeniz’e sınırı olan bir tek Adigey mi vardı?
Adigeler, kendilerini hiçbir alanda geliştiremediler. Bunun nedenleri apayrı ve çok uzun bir konu. Hâlâ da geliştiremiyorlar. Geçmişteki Kırım Hanlığı ile ilişkileri, bugün Türkiye diasporasının Rusya ile ilişkileri ile aynıydı. Yani tek kelimeyle ilkeldi. Diplomasi bilmeyen, politika bilmeyen, ekonomi bilmeyen, sosyoloji bilmeyen, dünyadan bihaber bir topluluğun ayakta kalması olası mı?
O nedenle, hâlâ sizin bize sorduğunuz sorular geçmişle ilgili. Sizi suçlamıyorum. Microsoft’u biz Adigeler kurmuş olsaydık, TOYOTA otomobillerinin yaratıcısı ve üreticisi biz olsaydık, Mozartlarımız, Vivaldilerimiz olsaydı, Real Madrid gibi futbol takımlarımız olsaydı, 600 yıllık üniversitelerimiz olsaydı; siz bana farklı sorular sorardınız. Ama ne yazık ki, uyduruk kahramanlık öyküleriyle desteklenmiş, uyduruk bir tarihe sahibiz.

Tek övünebildikleri dans olan bir halkız! Gerçi danslarımız da oryantalleşti, akrobatlaştı ama ne gam!

Ali İhsan Aksamaz:  Günümüzde, Türkiye’deki “Çerkes” aydınlarının “tabu” konularından biri de Şeyh Şamil. Bazı “Çerkes” aydınları, Şeyh Şamil’i sahipleniyor. Bazı “Çerkes” aydınları ise, Şeyh Şamil’i “gerici ve İngiliz emperyalizminin yandaşı” olarak görüyor ve tamamen reddediyor. Şeyh Şamil ve mücadelesini o günkü dünya ve bölge dengeleri açısından değerlendirir misiniz?

Kuban Seauhmann: Şeyh Şamil, o dönemin Bağdadi’siydi (IŞİD’in başı). Bir aydının Şamil’i sahiplenmesi, onun aydın değil diasporanın Doğu Perinçek’i olduğunun göstergesidir! Yani Şeyh Şamil’den anti-emperyalist yaratılamaz! Adamın kendi emperyal amaçlıydı zaten.
Şeyh Şamil dünya dengesini değiştirebilecek ne bilgiye ne de yeteneğe sahipti. O nedenle bırakınız dünyayı, Kafkasya bölgesinde Dağıstan ve Çeçenya dışında hiçbir etkisi olamadı. Bir tek Türkiye diasporasında 1960’lı yıllarda propaganda amaçlı adı sıkça kullanıldı. O kadar. O günlerde doğan diaspora çocuklarına Şamil adı verilirdi. Günümüzde artık daha çok kendi halkının orijinal isimleri kullanılıyor. Anti parantez; Şamil’in Adigelikle uzaktan yakından alakası yoktu. Kendisi Avar’dı.

Ali İhsan Aksamaz: Ülkemizde1908 Meşrutiyetinin ilânı mücadelesine her milliyetten aydınımız destek verdi. 1908 Meşrutiyeti sonrası ülkemizde görülmemiş bir özgürlük havası esti. Aydınlarımız hem ortak vatan duygusuyla hareket edip Osmanlı Türkiyesini her bakımdan kalkındırmak amacıyla hareket ettiler,  hem de aidiyet duydukları milliyetin anadilini- kültürünü yaşatmak için  örgütlenme ve yayın faaliyetlerine başladılar.  Kentli “Çerkes” aydınlarının, 1908 Meşrutiyetinin sağladığı hürriyet ikliminde yaptıkları kültürel faaliyetler ve yayınladıkları eserler, açtıkları okullar Çarlık Rusyası dilbilimcilerini nasıl etkiledi; bütün bu çalışmalar, Sovyetler Birliği’nin “milliyetler politikası”nı Çerkes dil(ler)i açısından nasıl yönlendirdi? 1908 Meşrutiyeti sonrası kentli “Çerkes” aydınlarının, Osmanlı Türkiyesinde yapmış oldukları kültürel çalışmalar Sovyet/ Rus Devlet aklını daha sonra nasıl, ne derecede etkiledi? Bütün bu konuları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kuban Seauhmann: Doğru oturup, doğru konuşmamız gerek! Eğer Sovyetler Birliği olmasaydı, dünya üzerinde Adigece bir literatür oluşmazdı. Bu açıdan baktığınızda ne Meşrutiyet Türkiye’sinin ne Çarlık Rusya’sının Adige dili üzerinde olumlu bir etkisi oldu. Olsa zaten şu anda Türkiye’de dil bilen sayısı yerlerde sürünmezdi. Her 50 bin Adige’den biri dilini konuşabiliyorsa, öpüp başa koymak gerek!

1908 Meşrutiyeti sonrası Kentli “Çerkes” aydınlarının Osmanlı Türkiye’sinde yapmış oldukları kültürel çalışmalar Sovyet/ Rus Devlet aklını etkilediğine ilişkin bir veri görmedim.

Günümüz üzerinden değerlendirirsek; Adige toplumunu incelerken, nüfus çoğunluğunun Türkiye’de olması nedeniyle hatalı algılar ortaya çıkıyor. Şunu çok net ortaya koymak gerek. 600-700 bin nüfuslu anavatan ile 6-7 milyon (ki, bu rakam bana göre abartılı, en fazla 2-3 milyon olmalı) diaspora arasında çok derin fark var. Her alanda! Anavatanda üretilen literatürün yüz binde biri diasporada yok! Yani uçurum o denli büyük! Başkentlerimizden Maykop’un nüfusu 150 bin. Bu küçük (!) başkentimiz olimpiyat şampiyonları çıkarırken, 6-7 milyonluk diasporadan bırakın olimpiyatı, halı saha turnuvaları şampiyonu bile çıkmıyor. Sovyetlerin etkisi günümüzde bile her alanda görülüyor.

Ali İhsan Aksamaz: Günümüz Rusya Federasyonunu cumhuriyetlerinden Karaçay-Çerkesya, Kabardey- Balkarya, Çeçenistan, İnguşya, Kuzey Osetya ile Dağıstan,  (1917- 22, Kuzey Kafkasya) Dağlı Halkları Cumhuriyeti içinde yer alıyordu. Bu federal yapının kuruluş ve yıkılış sürecine ilişkin değerlendirme yapar mısınız?  (Kuzey Kafkasya) Dağlı Halkları Cumhuriyeti, günümüzde, Türkiye’deki “Çerkes” aydınlarının “tabu” konularından biri. Ben öyle anlıyorum. Bir “tabu”, çünkü “Çerkes” aydınları, Dağlı Halkları Cumhuriyeti’ni ya bugünkü siyasî- ideolojik duruşlarına göre değerlendirip sahipleniyorlar ya da tamamen reddediyorlar. Bir kesim aydın, Dağlı Halkları Cumhuriyeti’ni Alman Emperyalizminin Enver Paşa vasıtasıyla Kafkasya’da “Sosyalist Anavatan”a karşı uygulamaya çalıştığı gerici bir proje olduğunu iddia ediyor. Bir başka kesim aydın ise, “Dağlı Halklar Cumhuriyeti”nin bugün bile Kuzey Kafkasya halklarının ortak özgürlük mücadelesine örnek bir hukukî temel olduğunu ve kendilerine ışık tuttuğunu vurguluyor. Ne var ki, Araştırmacı- Yazar Sefer E. Berzeg’in “Dağlı Halklar Cumhuriyeti”ne ilişkin, kendi özel çabalarıyla iğne ile kuyu kazar misali elde ettiği ve yayınladığı belge ve bilgiler dışında, benim görebildiğim kadarıyla,  dişe dokunur, yayınlanmış pek bir şey yok. Ben böyle değerlendiriyorum. Vurgulamaya çalıştığım bu konularda aydınlatıcı bilgiler verir misiniz?   

Kuban Seauhmann: Aslında sorularınızın tümünü, kendiniz yanıtlamışsınız: “ Sefer E. Berzeg’in Dağlı Halkları Cumhuriyeti’ne ilişkin kendi özel çabalarıyla iğne ile kuyu kazar misali elde ettiği ve yayınladığı belge ve bilgiler dışında dişe dokunur yayınlanmış pek bir şey yok.”
Ben, “Dağlı Halkları Cumhuriyeti” konusunu, ne doğru ne yanlış görüyorum. Tek kelimeyle komik buluyorum. Oradaki halkların sanıldığı gibi ortak özelliği yok! Daha önce de belirttim, İngiliz ile Çinli’nin ortak özelliği kadar var?! Nüfus olarak az oldukları için, nüfus olarak çok olan ülkeler üzerlerinde egemenlik kurmak için bu tür “birleştirme” denemeleri yapmışlardır. Ancak ne geçmişte ne günümüzde yararı olmamıştır. Aynı dili konuşmayan, aynı dine inanmayan, kültürel olarak yüzde 90 farklı olan halkları bir araya nasıl getireceksiniz? Bir tek ekonomik birliktelik söz konusu olabilir (Avrupa Birliği gibi) o da olanaksız, çünkü adı geçen cumhuriyetler ancak kendi karınlarını doyuruyorlar.
Kafkasya’daki cumhuriyetleri tek çatı altında toplama mantığı ile ”Bunların hepsi kalpak taktığına göre aynılar” mantığı aynı! Ayrıca; önce Sovyetler Birliği’nde, şu anda da Rusya Federasyonu’nun çatısı altında zaten birlikteler, neden böyle güçlü (özellikle ekonomik anlamda) bir birlikten çıkıp, fakirlikle boğuşsunlar. Dağlı Halkları Cumhuriyeti, Kafkas Halkları Federasyonu, Birleşik Kafkasya vb. oluşumlar ütopik bile değil, komik organizasyonlardır, nitekim taraftar bulamadıkları için zamanla kaybolup gidiyorlar.
Bu tür birleşmeleri savunanlara “ortak dil hangisi olacak? Türkçe? Adigece? Osetçe? Çeçence? Avarca? Lezgice, Lakça, Abhazca?” sorusunu sormanız yeterli. Alacağınız yanıt bu birleşmenin ne kadar komik bir çaba olduğunu size gösterecektir.
Dağlı Halkları Cumhuriyeti ve benzeri yapılanma çalışmalarının neden ortaya çıktığını günümüzden örnek vererek anlatayım. 1960 ve 70’li yıllarda diasporanın Kafkasya kökenli halkları dernek kurduklarında derneğin adı “Türk Kafkas Derneği” olmak zorundaydı. Kafkas olmanız yetmiyordu, bir de Türk olacaktınız. Sıkıysa Adige Derneği, Oset Derneği, Çeçen Derneği isimlerini kullanın! Derneğin açılmasına izin verilmediği gibi, başvuranlar anında kodese tıkılırdı. Böyle 20 yıla yakın diaspora denetim altında tutuldu. Sonra dünya ile birlikte Türkiye’de de özgürlük istekleri artmaya başlayınca, “iyi tamam Türk’ü kaldırın Kafkas’ı kullanın” dendi. 80’li yıllarda Kafkas Derneği olarak geçti. Bu arada hem özgürlük isteklerinin artması, hem de diasporanın kontrolünün zorlaşmasıyla 90’lı yıllarda “Kafkas” adı “Kuzey Kafkasya” ismi ile güncellendi! Böylece güneydeki “Kafkaslar” devre dışı bırakıldı! 20 yıl da böyle devam etti. 2010’dan sonra yavaş yavaş “Çerkesya” adı moda (!) olmaya başladı. Söylediklerimden gelişmeleri izleyebiliyor musunuz? Dağlı Halkları Cumhuriyeti’nden Çerkesya’ya uzanan bir yol! Peki bu yolun müteahhidi kim? Tüm “Çerkes Aydınları” bu müteahhidi bilir ama söyleyemez. Kendimi aydın olarak tanımlamayayım ama ben de söyleyemem!

 

 

 

Ali İhsan Aksamaz: Günümüzde, Rusya Federasyonu’na bağlı“Çerkes” cumhuriyetlerinde yaşayan “Çerkes” dil(ler)indeki radyo-tv- gazete vb. yayınlar hakkında bilgi verir misiniz? Sovyetler Birliği döneminde ve günümüzdeki Rusya Federasyonu’nda yapılmış ve yapılmakta olan “Çerkes” dil(ler)indeki radyo-tv- gazete vb. yayınlar diasporadaki “Çerkesleri” anadilleri bakımından ne ölçüde olumlu olarak etkiliyor? Bu konuda bir değerlendirme yapar mısınız?

Kuban Seauhmann: Anavatanda 24 saat Adige dilinde yayın yapan televizyon yok. Bu konuda yasal bir engel de yok. Tek engel televizyon kuracak iş insanının olmaması. Günümüzde, sosyal medya nedeniyle televizyonlar ciddi anlamda gelir kaybına uğradılar. Bundan sonra 24 saat Adigece yayın yapan televizyon kurulmasını zor görüyorum. Radyo ve gazete çokça var. Diasporanın dili unutmamasının yöntemini bulmak, ölüme çare bulmak gibi olanaksız. Adigey’den yapılacak Adigece yayınların hiçbir etkisi olmaz. Sonuçta Adigece yayınladığımız bir YouTube videosunu 100 kişi izlenmişse, Türkçe yayınlanan videoyu 20 bin kişi izlemiş oluyor. Sokakta konuşamadığın bir dilin, televizyonlarla, gazetelerle, radyolarla yaşatma şansı yoktur!

Ali İhsan Aksamaz: 1920’lerdeki Ankara ve Sovyet Rusya’daki Devlet Akıllarını dikkate almadan, o dönemki bölge ve dünya dengelerini yok sayarak Anadolu ve Kafkasya’da yaşanmış olay, olgu ve süreçlerin bugün sağlıklı olarak değerlendirilebileceğine inanmıyorum. Günümüzde “Çerkes” aydınlarının siyasî- ideolojik duruşlarına göre ortaya koyup ya tamamen sahiplendikleri ya kısmen sahiplendikleri ya da tamamen reddettikleri bir diğer “tabu” da Ethem Bey’dir. Ethem Bey’in Kurtuluş Savaşı’ndaki çok önemli katkılarını hepimiz biliyoruz. Vicdan sahibi insanlar olarak Ethem Bey’in Kurtuluş Savaşı’ndaki katkılarını hiç birimiz inkâr edemeyiz. Adına marş bestelendiğini, hatta Ankara’ya gelişinde bu marş eşliğinde karşılandığını da biliyoruz. Ancak siz de biliyorsunuz, Ethem Bey, işgalci düşmana karşı partizan faaliyetlerini Çerkes olduğu ve Çerkes kimliği mücadelesi verdiği için değil, Ankara Hükümetine bağlılığı çerçevesinde  ve vatanperver olduğu için yürüttü. Ethem Bey’in o günkü dünya ve bölge dengelerini bildiğini ve o dengelere göre de hareket ettiğini bugün hiç birimiz söyleyemeyiz. Ethem Bey’in anıları yayınlandı. Bu anılarında yazdıkları da bu durumu doğruluyor. Ethem Bey konusu dönemine göre etnik değil, siyasî bir konu, bir iktidar mücadelesi konusu. Ethem Bey’in itibarının iadesi ve naaşının Ürdün’den Türkiye’ye getirilmesi sizce yakın bir gelecekte gerçekleşebilir mi? “Yeni Dünya Gazetesi ve “Yeşil Ordu ve Bolşevik Taburu” konularını da dikkate alarak Ethem Bey konusunu değerlendirir misiniz?

Kuban Seauhmann: Ne yazık ki Ethem Bey hakkında ayrıntılı bilgiye sahibi değilim.

Ali İhsan Aksamaz: Türkiye’deki “Çerkes” aydınlarının, Kafkasya’da yakın geçmişte yaşanan trajik olayları doğru olarak anladıklarını, değerlendirdiklerini ve ona göre de saf tuttuklarını düşünüyor musunuz?  Ya da Kafkasya’da yakın geçmişte yaşanan trajik gelişmelerde saf tutmalarının illâ da gerekli olduğunu düşünüyor musunuz?  1989’da kurulan ve başkanlığını 1990’da Musa Şenibe’nin üstlendiği Kafkas Halkları Federasyonunu ilişkin değerlendirme yapar mısınız?. Musa Şenibe, başkenti Sohum olan bir Kafkas Halkları Federasyonunun kurulması düşüncesindeydi. Daha sonraki süreçte Musa Şenibe, Kuzey Kafkasyalılardan oluşan  ve “Yeşil Bereliler”  adlı 3000  kişilik bir partizan gurubunun  oluşturulmasına da önderlik etti. Bu yapıyı o zaman Çeçenya eski Devlet Başkanı Cahar Dudayev dışında resmen destekleyen yönetici yoktu. Günümüzde, bu yapı ne durumda? Kafkas Halkları Federasyonu, 1992’de Grozni’de yaptığı temsilciler toplantısında Gürcistan’a karşı savaş ilân etti. “Yeşil Bereliler”, Abhazya’nın Gürcistan’dan ayrılmasında aktif rol oynadı; Abhazya, Gürcistandan 1993’te facto olarak ayrıldı. Abhazya’da etnik temizlik ve insan trajedileri yaşandı: 1989’da Abhazyada yaşayan Gürcüler, Megreller, Svanlar ve Lazlar ülke nüfusunun yüzde 45.7’siydi; bunların çoğunluğu da Megreldi. 2011 yılı itibarıyla Abhazya’da yaşayan Gürcü, Megrel, Svan ve Lazların nüfusunun genel nüfusa oranı yüzde 19.2. Gürcüler, Megreller, Svanlar ve Lazlar ile Ruslar, Ermeniler ve diğer etnik kökenden halklar ister Abhazya’da yerli olsunlar isterse de sonradan yerleşmiş olsunlar, Abhazya’nın emekdaşlarıydı. Gürcistan’ın Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonraki ilk Devlet Başkanı Zviad Gamsakhurdia’nın Batı’ya, ABD’ye şirin görünme ve desteğini alma politikası çok pahalıya mal oldu: Kendisi bir iş savaş, ardından gelen bir darbe ile  iktidardan uzaklaştırılmakla kalmadı,  Abhazya’da yaşayan Gürcüler, Megreller, Svanlar ve Lazlar ile Abhazlar arasında düşmanlık tohumları da ekilmiş oldu.  Zviad Gamsakhurdia, Kremlin’deki Devlet Aklının farkında olmadığı için Gürcistan ile Abhazya arasında yaşanan bu trajedilere yol açtı.  1992- 1993’teki Abhazya- Gürcistan Savaşı kahramanlarından kabul edilen İbrahim Yağan’ın daha sonraki açıklamalarını da dikkate alarak Musa Şenibe ve gerçekleşemeyen Kafkas Halkları Federasyonu ideali konusunda neler söyleyebilirsiniz? Bu konuda da katkıda bulunur musunuz?

Kuban Seauhmann: Türkiye’deki Adige aydınlarının, Kafkasya’da yakın geçmişte yaşanan trajik olayları doğru olarak anlamadıklarını, 1864’ten beri anavatana dönmemelerinden görebiliriz. Çünkü savaştan kaçtılar! Nereye? Kendilerine “cennet” vaad edilen Osmanlı topraklarına. Aynen günümüz Suriyeli göçmenler gibi… Zaten literatürü taradığınızda o yıllarda “göç” teriminin kullanıldığını, zamanla göç sözcüğünün yerini “sürgün”ün aldığını görürsünüz. Günümüzde artık “sürgün” de kesmediği için “soykırım” deniliyor.

Başkanlığını Musa Şenibe’nin üstlendiği Kafkas Halkları Federasyonu hakkında uzun uzadıya konuşmak zaman kaybıdır. Eğer bir oluşumun başında “Kafkas” sözcüğü yer alıyorsa, ben baştan “aman kalsın” diyorum. Bu Kafkas sözcüğü ciddî anlamda oradaki halkların gelişmesinde en büyük engel olarak kullanıldı, kullanılıyor. Herkes birleştirme derdinde. Bir aralar “mikro milliyetçilik” diyerek kendi halkını aşağılayan şarlatanlar türemişti. Sanki makro olunca kuş konduruluyor. Farkındasınızdır, konular hep dönüp dolaşıp aynı yerlere geliyor. Bu söylediklerimden ulusçu olduğum anlamını çıkarmayınız. Bir cumhuriyet sınırları içinde yaşayan farklı halklar varsa, hepsi aynı hakka sahip olmalıdır. Bu ister Abhazya olsun, ister Gürcistan, ister Adigey, ister Azerbaycan, fark etmez. Eğer kendi sınırları içinde farklı halkalara eşit hak tanınmıyorsa o ülke eninde sonunda iç kargaşa yaşar.

İlkel toplumlarda çoğunluk azınlığa tahakküm kurar. Çağdaş, gelişmiş toplumlarda ise azınlıkların tüm hakları koruma altına alınır. Abhaz olmuş, Laz, Gürcü olmuş fark etmez. İlkel Abhaz ile ilkel Gürcü arasında yalnız nicelik farkı vardır. İlkellik, insanlığın ortak sorunudur! Musa Şenibe ve İbrahim Yağan üzerinde konuşulacak değerde figürler değil.

 

 

 

Ali İhsan Aksamaz: Türkiye’deki “Çerkes” aydınlarının ve kuruluşlarının, “Çerkes”  dil(ler)inin Türk devlet okullarında seçmeli ders olmasını sahiplediğini düşünüyor musunuz? İstanbul, Ankara, İzmir vb. büyük şehirlerde “Çerkes”  dil(ler)i seçmeli ders sınıflarının açılabilmesi için Çerkes” aydınlarının ve kuruluşlarının, gerekli çalışmaları yürüttüklerine inanıyor musunuz?   Sizin, Türk devlet okullarındaki seçmeli anadili derslerine yaklaşımınız nedir? Nasıl değerlendiriyorsunuz? Anadili konusunda önerilerinizden bahseder misiniz?

Kuban Seauhmann: Türkiye diasporasının nüfusu 6-7 milyon deniliyor. Bu nüfusun 10 bini bile aynı yerde yaşamıyor. Yani; bir kasaba, bir kent vb. Dolayısıyla devlet okullarında ders vererek Adigece’yi koruyamazsınız! Fazla değil 2-3 kuşak sonra Adigece’yi Türkiye’de konuşacak bir kişiyi bile bulamayacaksınız. Dili korumanın ve geliştirmenin tek yolu anavatan dönüş yapmaktır.

Ali İhsan Aksamaz:  28 Kasım 2021 tarihinde DW Türkçe, “Çerkesler” başlığıyla bir haber yayınladı. DW Türkçe’nin bu zaman dilimindeki haberini ve sonrasında gelen tepkileri değerlendirir misiniz?

Kuban Seauhmann: Çerkesler” haberi sabun köpüğü bir tepkiyle geldi geçti. Öyle olması da normaldir. Eğer Türkiye’de yaşıyorsanız, sistem sizin kafanızı kaldırmanıza izin vermez. Zaman içinde zaten kendi oto sansürünüzü oluşturursunuz. Nitekim, bayrak, vatan, din üçlemesi hakkında söyleyebileceğiniz binlerce şeyin sadece bir ikisini dile getirisiniz, onu da bin bir maskelemeyle… Bırakınız Adigeleri ya da diğer halkları, öz be öz Türk kızı (!) Sezen Aksu, ülkenin Cumhurbaşkanı tarafından “dinime hakaret etti” gerekçesiyle “dilini koparırız” diye tehdit edildi.
Bakınız Türkiye diasporasının en güçlü örgütlenmesi sayılan Kaf-Fed, konu Rusya olunca öyle bağırıyor ki, yanında dursanız kulak zarınız patlar. Oysa
kendilerinin de yaşadığı ve resmi vatandaşı oldukları Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde tam bir hukuksuzlukla yıllardır tutuklu (bana göre esir) bulunan Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş hakkında sivrisinek kadar bile ses çıkaramıyor. Çıkaramaz! Yoksa bir “dilini koparırız” tehdidi de onlara gelirdi.
Bu nedenle DW Türkçe’nin “Çerkesler” başlığıyla yaptığı program, bir magazin haberi gibi geldi, geçti.

Ali İhsan Aksamaz: Sorularıma aydınlatıcı cevaplar verdiğiniz ve değerlendirmelerinizi paylaştığınız için teşekkür ederim. Şimdilik başka sorum yok. Ancak, sizin okuyucularımıza söylemek istediğiniz ve değineceğiniz başka hususlar varsa, lütfen onları da bizlerle paylaşın! Sağlıklı, başarılı ve mutlu günler dilerim.

Kuban Seauhmann:  Circassian Center’ın ana sayfasının üstünde Maksim Gorki’nin “Geçmişin arabalarıyla bir yere gidemezsiniz” sözü yayınlanıyor. Tarih elbette önemli, ancak yaşamsal değil. Gelecek daha önemli.
Diasporalı bir Adige olarak, dönüp dolaşıp aynı konuları konuşmaktan utanır oldum. Geleceğe ilişkin konuşabileceğim bir şeylerin olması için anavatana gitmem gerektiğini biliyorum. Ancak ne kendi anadilimi biliyorum ne Rusçayı. Dolayısıyla diasporanın kısır döngüsü içinde yaşamımızı sürdürüyoruz. Adige toplumunun iki yüzü var. Biri anavatan, diğeri diaspora. Gerçek Adigeler orada yaşıyor. Bizler asimile edilmiş, kimliksizleştirilmiş olarak kendimizi avutuyoruz. Dans edelim, bir de 21 Mayıslarda ağlaşalım yeterli!
Son söz olarak diasporalı gençlere sesleneyim:
Lütfen büyükleriniz gibi, bedelini başkasının ödeyeceği kahramanlıklara soyunmayın! Gücünüz yetiyorsa anavatan dönün ve orada yuva kurun. Ona gücünüz ve olanaklarınız elvermiyorsa, kendinizi mesleğinizde geliştirin. O zaman gerçek kahraman olursunuz.
Düşüncelerimizi dile getirmemize olanak verdiğiniz için teşekkür ederim.

+

(Önerilen Okumalar: Ahmet Canbek, “Kafkasya’nın Ticaret Tarihi/ Eski Çağlardan XVII. Yüzyıla Kadar”, Kuzey Kafkasyalılar Kültür ve Yardım Derneği Yayını, İstanbul, 1979; Ali Ergin Güran (Derleyen), “Kuvvay-i Seyyare’den Kuvvay-i Millîye’ye/ Yeni Dünya (Seçmeler)”, Katkı Yayınları, İstanbul, 1976;  Ali Çurey: “Adige Radyosu 90 yılı aşkın bir süredir Adigece yayın yapıyor!”, 11 XII 2019, circassiancenter.com/tr; Ali İhsan Aksamaz, Çerkes Aydınlarının Yayıncılık Faaliyetleri”, 26 III 2020, sonhaber.ch/ circassiancenter.com/tr; Ali İhsan Aksamaz, “21 Mayıs 1864 Çerkes Soykırımı”, 21 V 2020, sonhaber.ch; Ali İhsan Aksamaz, “Sovyetler Birliği’nin Milliyetler Politikası”, 31 V 2020, sonhaber.ch/ circassiancenter.com/tr, (Tarih ve Toplum Dergisi, Sayı 189, İletişim Yayınları, İstanbul, 1999; Yeni Türkiye Dergisi, Sayı 74/ Kafkaslar Özel Sayısı- IV, Yeni Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayını, Ankara, 2016, (“Doğu Karadeniz’de Resmi İdeolojiler Kuşatması”, 2. Baskı, Belge Yayınları, İstanbul, 2012); Çerkes Ethem, “Hatıralarım”, Berfin Yayınları, İstanbul, 1993; Ergun Hiçyılmaz, “Çerkez Ethem, Yeşil Ordu ve Bolşevik Taburu”, Destek Yayınları, İstanbul, 2013; Erol Karayel, “Hukuk Kisvesinde Darbe: Rusya’ya Yeni Anayasa- 1- 2- 3- 4”, 1- 17- 22- 27 VI 2020, cerkesfed.org; H. Zafer Kars, “Belgelerle 1908 Devrimi Öncesinde Anadolu”, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1984; Hale Soysü, “Kavimler Kapısı- 1”, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1992;  “47 Grup/ İşte Türkiye’nin Etnik Haritası”, 2000/ İkibine Doğru”, Sayı 5 /38, İstanbul,  17 Kasım 1991; İlhan Tekeli, Selim İlkin, “Ege’deki Sivil Direnişten Kurtuluş Savaşı’na Geçerken Uşak Heyet-i Merkeziyesi ve İbrahim (Tahtakılıç) Bey”, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1989; İzzet Aydemir, “Gönen- Manyas Çerkeslerinin Sürgünü”,  Nart Dergisi,  Sayı 15, Ankara, 1999;  “Konfederasyon Ruhunu Yeniden Hatırlamak”, kuzeykafkasyacumhuriyeti.org; Kuban Seauhmann, “Sovyet Devrimi olmasaydı, dünya üzerinde Adigece diye bir dil kalmazdı!”, 12 II 2020, circassiancenter.com/tr; Muhammed Tahir'ül - Karakhî, Tarık Cemal Kutlu (Hazırlayan), “İmam Şamil’in Gazavatı”,  Gözde Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 1987; Muhittin Ünal, “Kurtuluş Savaşı’nda Çerkeslerin rolü”, Cem Yayınevi, İstanbul, 1996; Murat Bardakçı, “Enver”, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2019; Murat Bardakçı, “Naciyem, rûhum efendim”, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2016; Murat Özden, “Ulusal Sorun ve Çerkesler”, Kendi Yayını, İstanbul, 1979;  Murat Özden, “Üçüncü Sürgün/ Gönen- Manyas Çerkes Sürgünü, 21 Yayınları, İstanbul, 2020; Murat Özden: “Asimilasyonu Mısır’daki Sağır Sultan da biliyor!”, 18 XII 2021, sonhaber.ch/ circassiancenter.com/tr; Musa Y. Şenıbe, Nartan Elbruz (Çeviren), “Kafkasya’da Birliğin Zaferi”, Nart Yayıncılık, İstanbul, 1997; Necdet Hatam, “Türkiyeli Çerkes Çemberi”, Karınca Yayınları, Ankara, 2011; Necdet Hatam, “Anılara Dolanık Yürümek”, Karınca Yayınları, Ankara, 2012; Osman Çelik, “İngiliz Belgelerinde Türkiye ve Kafkasya “, Kendi Yayını, Ankara, 1992; Ömür Çelikdönmez, “Çerkeslerin karın ağrısı ve Çerkezler bu ülkenin nesi olur?”, 1 XII 2021, dikgazete.com;  Özdemir Özbay, “Dünden Bugüne Kuzey Kafkasya, 2. Baskı, Kafdav (Kafkas Bilimsel Araştırma Merkezi) Yayını, Ankara, 1999; Prens Musa Bey Tuganov,  (Çeviren: Sedat Özden), “ Çarlıktan Çeka’ya Çeka’dan Özgürlüğe”, Apra Yayıncılık, İstanbul, 2015; Said Gezerdava: “Abhazya yapıcı bir diyaloğun zor olduğu kısır bir döngüye girdi”, 17 I 2022, agos.com.tr; Sefer E. Berzeg, “Kafkas Diasporası’nda Edebiyatçılar ve Yazarlar Sözlüğü”, Kafkasya Gerçeği Yayınları, Samsun, 1995; Sefer E. Berzeg, “Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti/ 1917- 1922 1-2-3”, Birleşik Kafkasya Derneği Yayını, İstanbul, 2003, 2004, 2006; Sefer E. Berzeg, “Kafkasya ve Diaspora/ Yayın Hayatından”, Kendi Yayını, Ankara, 2008; Sefer E. Berzeg, “Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti Devlet Başkanı Pşımaho Kotse (Kosek)/ Yaşamı ve Gurbet Yazıları”, Kendi Yayını, Ankara, 2011; Selçuk Sımsım, “19 ve 20. Yüzyıl Abazalarının Politik Tarihi (1770- 1993), Apra Yayıncılık, İstanbul, 2017; Selçuk Sımsım, “Başka Vatanımız Yok/ Abhazya’nın Özgürlük Savaşı (1992- 1993) Apra Yayıncılık, İstanbul, 2018; Selçuk Bağlar: “ Dil İnsanın Evidir!”, 24 XI 2018, circassincenter.com/tr; Stefanos Yerasimos, Şirin Tekeli (Çeviren), “Milliyetler ve Sınırlar/ Balkanlar, Kafkasya ve Orta-Doğu”, İletişim Yayınları, İstanbul, 1994; Süha Baytekin, “Çerkes Sürgünnamesi”, Apra Yayıncılık, İstanbul, 2019; “Terekkale ve Andi Kurultayları 1917”, Apra Yayıncılık, İstanbul, 2020; “Unutulan Geçmişin Peşinde: Gönen- Manyas Çerkes Sürgünü”, 6 XI 2013, gusips.net; “Unutulan Geçmişin Peşinde Tanıklıklar” 1 XII 2013, jinepsgazetesi.com; Yalçın Karadaş: “Ezberleri Bozmamız Gerekiyor!”, 19 XII 2018, circassiancenter.com/tr; Yalçın Karadaş: “Gerçekler, saptırılarak, yok sayılarak yok olmaz!”,  11 I 2021, sonhaber.ch/ circassiancenter.com/tr; Yeltsin: “Kafkas Halkları Kahramanca Mücadele Etmişlerdir”, Ogni Kültürel Dergi, Sayı 6, İstanbul, 1994)

aksamaz@gmail.com

 

 https://sonhaber.ch/kuban-seauhmann-2-3-kusak-sonra-adigeceyi-turkiyede-konusacak-kimseyi-bulamayacaksiniz/

 

http://www.circassiancenter.com/tr/kuban-seauhmann-2-3-kusak-sonra-adigeceyi-turkiyede-konusacak-kimseyi-bulamayacaksiniz/