“2- 3 kuşak sonra Adigece’yi Türkiye’de
konuşacak kimseyi bulamayacaksınız!”
(Ön açıklama: Kafkasya’yı; Çerkeslerin
kimler olduklarını; Kafkasya’nın jeo-stratejik, jeo-politik vb. açılardan hiç değişmeyen
önemini; 1908 Meşrutiyet ilânının Kafkasya’daki halklara etkilerini; (Kuzey
Kafkasya) Dağlı Halkları Cumhuriyeti’ni; “Çerkes”
Cumhuriyetlerinde “Çerkes” dil(ler)inin günümüzdeki durumunu; Ethem Bey’i; Kafkas
Halkları Federasyonu girişimini; “Çerkes” dil(ler)inin günümüzde Türk
devlet okullarında seçmeli ders olmasını vb. konuları Çerkes aydınlarından Kuban Seauhmann ile konuştum. Ali İhsan
Aksamaz)
+
Ali İhsan Aksamaz: Okuyucularımızın,
konuşacağımız konulara ya tamamen yabancı ya da kafalarının bu konularda çeşitli
sebeplerden dolayı büyük ölçüde karışık olduğunu göz önünde bulundurarak
sorularımı cevaplayacağınızı ümit ediyorum. Aydınlar arasında bazı etnik ve
coğrafi adlandırmalarda farklı yaklaşımlar bulunduğunu biliyoruz. Bu sebeple
bazı adlandırmaları tırnak içinde kullanma ihtiyacı hissediyorum. Söyleşimizde, “Kafkasya”da yaşanmış önemli olay, olgu ve süreçleri
kronolojik bir sıra ile, ancak etnik, dinî ve ideolojik aidiyet ve
önyargılarımızın etkisinden uzak ve mümkün olduğunca da objektif olarak değerlendirmemizin
okuyucularımız açısından oldukça bilgilendirici olacağını düşünüyorum. Öncelikle,
“Kafkasya” dediğimiz zaman, size göre, hangi coğrafya anlaşılmalı?
Biliyorsunuz, bazı araştırmacı ve aydınların bu konuda farklı yaklaşımları var.
Bazıları, “Kafkasya” adlandırmasının yalnızca Kuzey Kafkasya coğrafyası için
kullanılması gerektiğini; bazıları da
“Kafkasya” denildiği zaman, hem Kuzey hem de Güney Kafkasya’nın
anlaşılması gerektiğini söylüyorlar. Bir başka kesim yazar ve aydın ise, bu coğrafya için “Kafkasya” adlandırılmasın
değil de “Kafkas/lar” adlandırılmasının kullanılmasının daha doğru olduğunu
söylüyorlar. Siz bu adlandırmalar ve kapsadığı coğrafya/lar konusunda ne
düşünüyorsunuz?
Kuban Seauhmann: Kafkasya, tüm dünyada Kafkas dağlarının güney ve
kuzey bölümünde kalan bölgeye verilen addır. Yani, Kafkasya sınırları içinde
kalan ülkeler; Kranodar Krai, Adigey, Karaçay-Çerkessk, Kabardey-Balkar,
Osetya, Kalmukya, İnguşya, Çeçenya, Dağıstan, Abhazya, Gürcistan, Ermenistan ve
Azerbaycan’dır.
Türkiye’de yaşayanlar için ise, kafasında kalpakla yaşayan her çoğrafya
“Kafkas”tır! Yani Azeri de Kafkas’tır, Kazak da hatta hatta Kars bile! Hele bir
de o cağrafyada “Kazaska” oynanıyorsa, orası “katıksız Kafkas”tır! “Kafkasya
değil Kafkaslar” tartışması tam bir deli saçması absürtlüktür. Avrupa deyince
Almanya, Fransa, Hollanda; “Avrupalar” deyince İspanya, Portekiz, Bulgaristan,
Yunanistan, Romanya, Çekya demek gibi bir şey!
Ali
İhsan Aksamaz: Kimlerin “Çerkes”
olarak adlandırılması gerektiği konusunda, “Çerkes” aydınları arasında bile farklı
yaklaşımlar bulunduğu için “Çerkes”i tırnak içinde kullanma ihtiyacı
hissediyorum. Bunu bilmenizi isterim. “Çerkes” adlandırması ilk olarak kimler tarafından kimleri tanımlamak için
kullandı? Günümüzde “Çerkes”, “Kafkasya” ve diğer ülkelerdeki hangi halk(lar)ı
tanımlamak için kullanılıyor; kullanılmalı?
Kuban Seauhmann: Çerkes sözcüğünün ilk kullananların Adigeler olmadığı yüzde yüz doğru bir bilgi. Anavatanda
yaşayanlar kendilerine hala Adige derler. Kimin ilk kullandığı konusunda çok değişik iddialar var. Zaten Çerkes
sözcüğü deforme edilerek günümüze gelmiş. Ancak, Çerkes sözcüğü de Kafkas
gibi. Sokaktan bir insanı çevirip sorsanız Kafkasya’da yaşayan herkes
Çerkes’tir. Bu durumun baş sorumlusu da ne yazık ki kendimiziz. Dünya üzerinde
kendi orijinal adını kullanmayıp, başkasının koyduğu adı kullanan tek
diasporayız. Oysa bizim asıl adımız Adige!
Ayrıca Çerkes adı, Türkiye’de politik anlamda çok önemli. Rus- Osmanlı
ilişkilerinden, Rus-Türkiye ilişkilerine kadar, Kafkasya’dan kaçıp Türkiye’ye
gelmiş halklara “Siz akrabasınız” denilerek "Kafkas-Çerkes” adı altında
örgütlendirilip Rusya’ya karşı gerektiğinde kullanılmak üzere elde
tutulmaktadır. Oysa bir Adige ile bir Çeçen’in ya da Avar’ın akrabalığı, bir
İngiliz ile bir Çinli akrabalığı kadardır! Diaspora mantığına göre; İngiliz de
çay düşkünü, Çinli de, o zaman akrabalık olmalı!
Kafkasya’daki cumhuriyetler dışında, gerek Türkiye gerek dünyada Çerkes tanımı
orada yaşayan her halk için kullanılıyor. Artık o kadar kanıksanmış ki,
diasporada yaşayan çoğu Adige, kendini her ortamda Çerkes olarak tanımlıyor.
Anavatandakiler kendilerine Adige demeye sonsuza kadar devam edecekler,
diasporadakiler de 5-6 kuşak sonra bulundukları topraklarda hangi ulus
yaşıyorsa o adla yaşamlarına devam edecekler. Türkiye’deki Türk, Ürdün’deki
Arap! Hatta günümüzde bile tanıdım Adigelerin yüzde 60’ı kendini Türk olarak
tanımlıyor. Ünlü simalar içinde onlarca isim var, oranı oradan da
hesaplayabilirsiniz.
Ali İhsan Aksamaz: Geçmişte
de, bugün de “Çerkesler”in yaşadığı coğrafya jeo-stratejik, jeo-politik vd.
açılardan çok büyük bir öneme sahip. Çarlık Rusyası, “Kafkasya”da tam hâkimiyet
sağlayana kadar “Çerkes” kabilelerinin yaşadığı coğrafyanın, o günkü dünya ticaret
yolları açısından önemi neydi? “Çerkes” kabilelerinin, Kırım Hanlığı ile
ilişkileri ne düzeydeydi? Daha sonra, Çarlık Rusyasının bölgedeki tam hâkimiyetiyle,
dünya ticareti açısından o coğrafyanın önemi neden azaldı? O dönemlerde “Çerkes”
kabilelerinin hem kendi aralarındaki ve hem de bölge dışı “büyük ülkeler”le
ilişkileri nasıl gelişti? O dönemlerde “Çerkes”
kabilelerindeki üretim, mülkiyet, paylaşım ilişkileri konusunda da katkıda
bulunur musunuz?
Kuban Seauhmann: Geçmişte de, günümüzde de Adigelerin yaşadığı
coğrafya jeo-stratejik, jeo-politik vb. açılardan çok büyük bir öneme sahip
düşüncenize katılmıyorum. Bu kendisine önem atfetme hastalığıdır. Dünya
üzerinde, gerek geçmişte gerek günümüzde bana bir tek ülke gösterin ki
jeo-stratejik, jeo-politik vb. açılardan çok büyük bir öneme sahip olmasın!
Karadeniz’e sınırı olan bir tek Adigey mi vardı?
Adigeler, kendilerini hiçbir alanda geliştiremediler. Bunun nedenleri apayrı ve
çok uzun bir konu. Hâlâ da geliştiremiyorlar. Geçmişteki Kırım Hanlığı ile
ilişkileri, bugün Türkiye diasporasının Rusya ile ilişkileri ile aynıydı. Yani tek kelimeyle ilkeldi. Diplomasi
bilmeyen, politika bilmeyen, ekonomi bilmeyen, sosyoloji bilmeyen, dünyadan
bihaber bir topluluğun ayakta kalması olası mı?
O nedenle, hâlâ sizin bize sorduğunuz sorular geçmişle ilgili. Sizi
suçlamıyorum. Microsoft’u biz Adigeler kurmuş olsaydık, TOYOTA otomobillerinin
yaratıcısı ve üreticisi biz olsaydık, Mozartlarımız, Vivaldilerimiz olsaydı,
Real Madrid gibi futbol takımlarımız olsaydı, 600 yıllık üniversitelerimiz
olsaydı; siz bana farklı sorular sorardınız. Ama ne yazık ki, uyduruk
kahramanlık öyküleriyle desteklenmiş, uyduruk bir tarihe sahibiz.
Tek övünebildikleri dans olan bir
halkız! Gerçi danslarımız da oryantalleşti, akrobatlaştı ama ne gam!
Ali İhsan Aksamaz: Günümüzde,
Türkiye’deki “Çerkes” aydınlarının “tabu” konularından biri de Şeyh Şamil. Bazı
“Çerkes” aydınları, Şeyh Şamil’i sahipleniyor. Bazı “Çerkes” aydınları ise,
Şeyh Şamil’i “gerici ve İngiliz emperyalizminin yandaşı” olarak görüyor ve
tamamen reddediyor. Şeyh Şamil ve mücadelesini o günkü dünya ve bölge dengeleri
açısından değerlendirir misiniz?
Kuban Seauhmann: Şeyh Şamil, o dönemin Bağdadi’siydi (IŞİD’in başı).
Bir aydının Şamil’i sahiplenmesi, onun aydın değil diasporanın Doğu Perinçek’i
olduğunun göstergesidir! Yani Şeyh Şamil’den anti-emperyalist yaratılamaz!
Adamın kendi emperyal amaçlıydı zaten.
Şeyh Şamil dünya dengesini değiştirebilecek ne bilgiye ne de yeteneğe sahipti.
O nedenle bırakınız dünyayı, Kafkasya bölgesinde Dağıstan ve Çeçenya dışında
hiçbir etkisi olamadı. Bir tek Türkiye diasporasında 1960’lı yıllarda
propaganda amaçlı adı sıkça kullanıldı. O kadar. O günlerde doğan diaspora
çocuklarına Şamil adı verilirdi. Günümüzde artık daha çok kendi halkının
orijinal isimleri kullanılıyor. Anti parantez; Şamil’in Adigelikle uzaktan
yakından alakası yoktu. Kendisi Avar’dı.
Ali İhsan Aksamaz: Ülkemizde1908
Meşrutiyetinin ilânı mücadelesine her milliyetten aydınımız destek verdi. 1908
Meşrutiyeti sonrası ülkemizde görülmemiş bir özgürlük havası esti. Aydınlarımız
hem ortak vatan duygusuyla hareket edip Osmanlı Türkiyesini her bakımdan
kalkındırmak amacıyla hareket ettiler,
hem de aidiyet duydukları milliyetin anadilini- kültürünü yaşatmak için
örgütlenme ve yayın faaliyetlerine başladılar.
Kentli “Çerkes” aydınlarının, 1908 Meşrutiyetinin sağladığı hürriyet
ikliminde yaptıkları kültürel faaliyetler ve yayınladıkları eserler, açtıkları
okullar Çarlık Rusyası dilbilimcilerini nasıl etkiledi; bütün bu
çalışmalar, Sovyetler Birliği’nin “milliyetler politikası”nı Çerkes dil(ler)i açısından
nasıl yönlendirdi? 1908 Meşrutiyeti sonrası kentli “Çerkes” aydınlarının,
Osmanlı Türkiyesinde yapmış oldukları kültürel çalışmalar Sovyet/ Rus Devlet
aklını daha sonra nasıl, ne derecede etkiledi? Bütün bu konuları nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Kuban Seauhmann: Doğru oturup, doğru konuşmamız gerek! Eğer Sovyetler Birliği
olmasaydı, dünya üzerinde Adigece bir literatür oluşmazdı. Bu açıdan
baktığınızda ne Meşrutiyet Türkiye’sinin ne Çarlık Rusya’sının Adige dili
üzerinde olumlu bir etkisi oldu. Olsa zaten şu anda Türkiye’de dil bilen sayısı
yerlerde sürünmezdi. Her 50 bin Adige’den biri dilini konuşabiliyorsa, öpüp
başa koymak gerek!
1908 Meşrutiyeti sonrası Kentli
“Çerkes” aydınlarının Osmanlı Türkiye’sinde yapmış oldukları kültürel
çalışmalar Sovyet/ Rus Devlet aklını etkilediğine ilişkin bir veri görmedim.
Günümüz üzerinden değerlendirirsek; Adige toplumunu incelerken, nüfus çoğunluğunun
Türkiye’de olması nedeniyle hatalı algılar ortaya çıkıyor. Şunu çok net ortaya
koymak gerek. 600-700 bin nüfuslu anavatan ile 6-7 milyon (ki, bu rakam bana
göre abartılı, en fazla 2-3 milyon olmalı) diaspora arasında çok derin fark
var. Her alanda! Anavatanda üretilen literatürün yüz binde biri diasporada yok! Yani uçurum o denli büyük!
Başkentlerimizden Maykop’un nüfusu 150 bin. Bu küçük (!) başkentimiz olimpiyat şampiyonları çıkarırken, 6-7 milyonluk
diasporadan bırakın olimpiyatı, halı saha turnuvaları şampiyonu bile çıkmıyor. Sovyetlerin
etkisi günümüzde bile her alanda görülüyor.
Ali İhsan Aksamaz: Günümüz Rusya Federasyonunu
cumhuriyetlerinden Karaçay-Çerkesya, Kabardey- Balkarya, Çeçenistan, İnguşya,
Kuzey Osetya ile Dağıstan, (1917- 22,
Kuzey Kafkasya) Dağlı Halkları Cumhuriyeti içinde yer alıyordu. Bu federal
yapının kuruluş ve yıkılış sürecine ilişkin değerlendirme yapar mısınız? (Kuzey Kafkasya) Dağlı Halkları Cumhuriyeti,
günümüzde, Türkiye’deki “Çerkes” aydınlarının “tabu” konularından biri. Ben
öyle anlıyorum. Bir “tabu”, çünkü “Çerkes” aydınları, Dağlı Halkları
Cumhuriyeti’ni ya bugünkü siyasî- ideolojik duruşlarına göre değerlendirip
sahipleniyorlar ya da tamamen reddediyorlar. Bir kesim aydın, Dağlı Halkları
Cumhuriyeti’ni Alman Emperyalizminin Enver Paşa vasıtasıyla Kafkasya’da “Sosyalist
Anavatan”a karşı uygulamaya çalıştığı gerici bir proje olduğunu iddia ediyor. Bir
başka kesim aydın ise, “Dağlı Halklar Cumhuriyeti”nin bugün bile Kuzey Kafkasya
halklarının ortak özgürlük mücadelesine örnek bir hukukî temel olduğunu ve
kendilerine ışık tuttuğunu vurguluyor. Ne var ki, Araştırmacı- Yazar Sefer E.
Berzeg’in “Dağlı Halklar Cumhuriyeti”ne ilişkin, kendi özel çabalarıyla iğne ile
kuyu kazar misali elde ettiği ve yayınladığı belge ve bilgiler dışında, benim
görebildiğim kadarıyla, dişe dokunur, yayınlanmış
pek bir şey yok. Ben böyle değerlendiriyorum. Vurgulamaya çalıştığım bu
konularda aydınlatıcı bilgiler verir misiniz?
Kuban Seauhmann: Aslında sorularınızın tümünü,
kendiniz yanıtlamışsınız: “ Sefer E. Berzeg’in Dağlı Halkları Cumhuriyeti’ne
ilişkin kendi özel çabalarıyla iğne ile kuyu kazar misali elde ettiği ve
yayınladığı belge ve bilgiler dışında dişe dokunur yayınlanmış pek bir şey
yok.”
Ben, “Dağlı Halkları Cumhuriyeti” konusunu, ne doğru ne yanlış görüyorum. Tek kelimeyle komik buluyorum. Oradaki
halkların sanıldığı gibi ortak özelliği yok! Daha önce de belirttim, İngiliz
ile Çinli’nin ortak özelliği kadar var?! Nüfus olarak az oldukları için, nüfus
olarak çok olan ülkeler üzerlerinde egemenlik kurmak için bu tür “birleştirme”
denemeleri yapmışlardır. Ancak ne geçmişte ne günümüzde yararı olmamıştır. Aynı
dili konuşmayan, aynı dine inanmayan, kültürel olarak yüzde 90 farklı olan
halkları bir araya nasıl getireceksiniz? Bir tek ekonomik birliktelik söz
konusu olabilir (Avrupa Birliği gibi) o da olanaksız, çünkü adı geçen
cumhuriyetler ancak kendi karınlarını doyuruyorlar.
Kafkasya’daki cumhuriyetleri tek çatı altında toplama mantığı ile ”Bunların
hepsi kalpak taktığına göre aynılar” mantığı aynı! Ayrıca; önce Sovyetler
Birliği’nde, şu anda da Rusya Federasyonu’nun çatısı altında zaten birlikteler,
neden böyle güçlü (özellikle ekonomik anlamda) bir birlikten çıkıp, fakirlikle
boğuşsunlar. Dağlı Halkları Cumhuriyeti, Kafkas Halkları Federasyonu, Birleşik
Kafkasya vb. oluşumlar ütopik bile değil, komik organizasyonlardır, nitekim
taraftar bulamadıkları için zamanla kaybolup gidiyorlar.
Bu tür birleşmeleri savunanlara “ortak dil hangisi olacak? Türkçe? Adigece?
Osetçe? Çeçence? Avarca? Lezgice, Lakça, Abhazca?” sorusunu sormanız yeterli.
Alacağınız yanıt bu birleşmenin ne kadar komik bir çaba olduğunu size
gösterecektir.
Dağlı Halkları Cumhuriyeti ve benzeri yapılanma çalışmalarının neden ortaya
çıktığını günümüzden örnek vererek anlatayım. 1960 ve 70’li yıllarda
diasporanın Kafkasya kökenli halkları dernek kurduklarında derneğin adı “Türk Kafkas Derneği” olmak zorundaydı.
Kafkas olmanız yetmiyordu, bir de Türk
olacaktınız. Sıkıysa Adige Derneği, Oset Derneği, Çeçen Derneği
isimlerini kullanın! Derneğin açılmasına izin verilmediği gibi, başvuranlar
anında kodese tıkılırdı. Böyle 20 yıla yakın diaspora denetim altında tutuldu.
Sonra dünya ile birlikte Türkiye’de de özgürlük istekleri artmaya başlayınca,
“iyi tamam Türk’ü kaldırın Kafkas’ı kullanın” dendi. 80’li yıllarda Kafkas
Derneği olarak geçti. Bu arada hem özgürlük isteklerinin artması, hem de
diasporanın kontrolünün zorlaşmasıyla 90’lı yıllarda “Kafkas” adı “Kuzey Kafkasya”
ismi ile güncellendi! Böylece güneydeki “Kafkaslar” devre dışı bırakıldı! 20
yıl da böyle devam etti. 2010’dan sonra yavaş yavaş “Çerkesya” adı moda (!)
olmaya başladı. Söylediklerimden
gelişmeleri izleyebiliyor musunuz? Dağlı Halkları Cumhuriyeti’nden Çerkesya’ya uzanan bir yol! Peki
bu yolun müteahhidi kim? Tüm “Çerkes Aydınları” bu müteahhidi bilir ama
söyleyemez. Kendimi aydın olarak tanımlamayayım ama ben de söyleyemem!
Ali İhsan Aksamaz: Günümüzde,
Rusya Federasyonu’na bağlı“Çerkes” cumhuriyetlerinde yaşayan “Çerkes”
dil(ler)indeki radyo-tv- gazete vb. yayınlar hakkında bilgi verir misiniz? Sovyetler
Birliği döneminde ve günümüzdeki Rusya Federasyonu’nda yapılmış ve yapılmakta
olan “Çerkes” dil(ler)indeki radyo-tv- gazete vb. yayınlar diasporadaki
“Çerkesleri” anadilleri bakımından ne ölçüde olumlu olarak etkiliyor? Bu konuda
bir değerlendirme yapar mısınız?
Kuban Seauhmann: Anavatanda 24 saat Adige dilinde yayın yapan televizyon yok.
Bu konuda yasal bir engel de yok. Tek engel televizyon kuracak iş insanının
olmaması. Günümüzde, sosyal medya nedeniyle televizyonlar ciddi anlamda gelir
kaybına uğradılar. Bundan sonra 24 saat Adigece yayın yapan televizyon
kurulmasını zor görüyorum. Radyo ve gazete çokça var. Diasporanın dili unutmamasının yöntemini bulmak, ölüme çare bulmak gibi
olanaksız. Adigey’den yapılacak Adigece yayınların hiçbir etkisi olmaz.
Sonuçta Adigece yayınladığımız bir YouTube videosunu 100 kişi izlenmişse,
Türkçe yayınlanan videoyu 20 bin kişi izlemiş oluyor. Sokakta konuşamadığın bir dilin, televizyonlarla, gazetelerle, radyolarla
yaşatma şansı yoktur!
Ali İhsan Aksamaz: 1920’lerdeki
Ankara ve Sovyet Rusya’daki Devlet Akıllarını dikkate almadan, o dönemki bölge
ve dünya dengelerini yok sayarak Anadolu ve Kafkasya’da yaşanmış olay, olgu ve
süreçlerin bugün sağlıklı olarak değerlendirilebileceğine inanmıyorum. Günümüzde “Çerkes” aydınlarının siyasî-
ideolojik duruşlarına göre ortaya koyup ya tamamen sahiplendikleri ya kısmen
sahiplendikleri ya da tamamen reddettikleri bir diğer “tabu” da Ethem Bey’dir. Ethem Bey’in
Kurtuluş Savaşı’ndaki çok önemli katkılarını hepimiz biliyoruz. Vicdan sahibi
insanlar olarak Ethem Bey’in Kurtuluş Savaşı’ndaki katkılarını hiç birimiz
inkâr edemeyiz. Adına marş bestelendiğini, hatta Ankara’ya gelişinde bu marş
eşliğinde karşılandığını da biliyoruz. Ancak siz de biliyorsunuz, Ethem Bey,
işgalci düşmana karşı partizan faaliyetlerini Çerkes olduğu ve Çerkes
kimliği mücadelesi verdiği için değil, Ankara Hükümetine bağlılığı
çerçevesinde ve vatanperver olduğu için yürüttü. Ethem Bey’in o
günkü dünya ve bölge dengelerini bildiğini ve o dengelere göre de hareket
ettiğini bugün hiç birimiz söyleyemeyiz. Ethem Bey’in anıları yayınlandı. Bu
anılarında yazdıkları da bu durumu doğruluyor. Ethem Bey konusu dönemine göre
etnik değil, siyasî bir konu, bir iktidar mücadelesi konusu. Ethem Bey’in
itibarının iadesi ve naaşının Ürdün’den Türkiye’ye getirilmesi sizce yakın bir
gelecekte gerçekleşebilir mi? “Yeni Dünya Gazetesi ve “Yeşil Ordu ve Bolşevik
Taburu” konularını da dikkate alarak Ethem Bey konusunu değerlendirir misiniz?
Kuban Seauhmann: Ne yazık ki Ethem Bey hakkında ayrıntılı bilgiye sahibi değilim.
Ali İhsan Aksamaz: Türkiye’deki “Çerkes” aydınlarının,
Kafkasya’da yakın geçmişte yaşanan trajik olayları doğru olarak anladıklarını,
değerlendirdiklerini ve ona göre de saf tuttuklarını düşünüyor
musunuz? Ya da Kafkasya’da yakın geçmişte yaşanan trajik
gelişmelerde saf tutmalarının illâ da gerekli olduğunu düşünüyor
musunuz? 1989’da kurulan ve başkanlığını 1990’da Musa Şenibe’nin
üstlendiği Kafkas Halkları Federasyonunu ilişkin değerlendirme yapar mısınız?.
Musa Şenibe, başkenti Sohum olan bir Kafkas Halkları Federasyonunun kurulması
düşüncesindeydi. Daha sonraki süreçte Musa Şenibe, Kuzey Kafkasyalılardan
oluşan ve “Yeşil Bereliler” adlı 3000 kişilik
bir partizan gurubunun oluşturulmasına da önderlik etti. Bu yapıyı o
zaman Çeçenya eski Devlet Başkanı Cahar Dudayev dışında resmen destekleyen
yönetici yoktu. Günümüzde, bu yapı ne durumda? Kafkas Halkları Federasyonu,
1992’de Grozni’de yaptığı temsilciler toplantısında Gürcistan’a karşı savaş
ilân etti. “Yeşil Bereliler”, Abhazya’nın Gürcistan’dan ayrılmasında aktif rol
oynadı; Abhazya, Gürcistandan 1993’te facto olarak ayrıldı. Abhazya’da etnik
temizlik ve insan trajedileri yaşandı: 1989’da Abhazyada yaşayan Gürcüler,
Megreller, Svanlar ve Lazlar ülke nüfusunun yüzde 45.7’siydi; bunların
çoğunluğu da Megreldi. 2011 yılı itibarıyla Abhazya’da yaşayan Gürcü, Megrel,
Svan ve Lazların nüfusunun genel nüfusa oranı yüzde 19.2. Gürcüler, Megreller,
Svanlar ve Lazlar ile Ruslar, Ermeniler ve diğer etnik kökenden halklar ister
Abhazya’da yerli olsunlar isterse de sonradan yerleşmiş olsunlar, Abhazya’nın
emekdaşlarıydı. Gürcistan’ın Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonraki ilk Devlet
Başkanı Zviad Gamsakhurdia’nın Batı’ya, ABD’ye şirin görünme ve desteğini alma
politikası çok pahalıya mal oldu: Kendisi bir iş savaş, ardından gelen bir
darbe ile iktidardan uzaklaştırılmakla
kalmadı, Abhazya’da yaşayan Gürcüler, Megreller, Svanlar ve Lazlar
ile Abhazlar arasında düşmanlık tohumları da ekilmiş oldu. Zviad
Gamsakhurdia, Kremlin’deki Devlet Aklının farkında olmadığı için Gürcistan ile
Abhazya arasında yaşanan bu trajedilere yol açtı. 1992- 1993’teki
Abhazya- Gürcistan Savaşı kahramanlarından kabul edilen İbrahim Yağan’ın daha
sonraki açıklamalarını da dikkate alarak Musa Şenibe ve gerçekleşemeyen Kafkas Halkları
Federasyonu ideali konusunda neler söyleyebilirsiniz? Bu konuda da katkıda
bulunur musunuz?
Kuban Seauhmann: Türkiye’deki Adige aydınlarının,
Kafkasya’da yakın geçmişte yaşanan trajik olayları doğru olarak
anlamadıklarını, 1864’ten beri anavatana dönmemelerinden görebiliriz. Çünkü
savaştan kaçtılar! Nereye? Kendilerine “cennet” vaad edilen Osmanlı
topraklarına. Aynen günümüz Suriyeli göçmenler gibi… Zaten literatürü
taradığınızda o yıllarda “göç” teriminin kullanıldığını, zamanla göç sözcüğünün
yerini “sürgün”ün aldığını görürsünüz. Günümüzde artık “sürgün” de kesmediği
için “soykırım” deniliyor.
Başkanlığını Musa Şenibe’nin üstlendiği Kafkas Halkları Federasyonu
hakkında uzun uzadıya konuşmak zaman kaybıdır. Eğer bir oluşumun başında
“Kafkas” sözcüğü yer alıyorsa, ben baştan “aman kalsın” diyorum. Bu Kafkas
sözcüğü ciddî anlamda oradaki halkların gelişmesinde en büyük engel olarak
kullanıldı, kullanılıyor. Herkes birleştirme derdinde. Bir aralar “mikro milliyetçilik” diyerek kendi halkını aşağılayan
şarlatanlar türemişti. Sanki makro olunca kuş konduruluyor.
Farkındasınızdır, konular hep dönüp dolaşıp aynı yerlere geliyor. Bu
söylediklerimden ulusçu olduğum anlamını çıkarmayınız. Bir cumhuriyet sınırları
içinde yaşayan farklı halklar varsa, hepsi aynı hakka sahip olmalıdır. Bu ister
Abhazya olsun, ister Gürcistan, ister Adigey, ister Azerbaycan, fark etmez.
Eğer kendi sınırları içinde farklı halkalara eşit hak tanınmıyorsa o ülke eninde sonunda iç kargaşa yaşar.
İlkel toplumlarda çoğunluk azınlığa tahakküm kurar. Çağdaş, gelişmiş
toplumlarda ise azınlıkların tüm hakları koruma altına alınır. Abhaz olmuş,
Laz, Gürcü olmuş fark etmez. İlkel Abhaz ile ilkel Gürcü arasında yalnız
nicelik farkı vardır. İlkellik, insanlığın ortak sorunudur! Musa Şenibe ve
İbrahim Yağan üzerinde konuşulacak değerde figürler değil.
Ali
İhsan Aksamaz: Türkiye’deki “Çerkes” aydınlarının ve
kuruluşlarının, “Çerkes” dil(ler)inin Türk
devlet okullarında seçmeli ders olmasını sahiplediğini düşünüyor musunuz?
İstanbul, Ankara, İzmir vb. büyük şehirlerde “Çerkes” dil(ler)i seçmeli ders sınıflarının
açılabilmesi için “Çerkes” aydınlarının ve kuruluşlarının, gerekli çalışmaları yürüttüklerine
inanıyor musunuz? Sizin, Türk devlet okullarındaki seçmeli anadili
derslerine yaklaşımınız nedir? Nasıl değerlendiriyorsunuz? Anadili konusunda önerilerinizden
bahseder misiniz?
Kuban Seauhmann: Türkiye
diasporasının nüfusu 6-7 milyon deniliyor. Bu nüfusun 10 bini bile aynı yerde
yaşamıyor. Yani; bir kasaba, bir kent vb. Dolayısıyla devlet okullarında ders vererek Adigece’yi koruyamazsınız! Fazla
değil 2-3 kuşak sonra Adigece’yi Türkiye’de konuşacak bir kişiyi bile
bulamayacaksınız. Dili korumanın ve
geliştirmenin tek yolu anavatan dönüş yapmaktır.
Ali İhsan Aksamaz: 28 Kasım
2021 tarihinde DW Türkçe, “Çerkesler” başlığıyla bir haber yayınladı. DW
Türkçe’nin bu zaman dilimindeki haberini ve sonrasında gelen tepkileri
değerlendirir misiniz?
Kuban Seauhmann: “Çerkesler” haberi sabun
köpüğü bir tepkiyle geldi geçti. Öyle olması da normaldir. Eğer Türkiye’de
yaşıyorsanız, sistem sizin kafanızı kaldırmanıza izin vermez. Zaman içinde
zaten kendi oto sansürünüzü oluşturursunuz. Nitekim, bayrak,
vatan, din üçlemesi hakkında söyleyebileceğiniz binlerce şeyin sadece bir ikisini
dile getirisiniz, onu da bin bir maskelemeyle… Bırakınız Adigeleri ya da diğer
halkları, öz be öz Türk kızı (!) Sezen Aksu, ülkenin Cumhurbaşkanı tarafından
“dinime hakaret etti” gerekçesiyle “dilini koparırız” diye tehdit edildi.
Bakınız Türkiye diasporasının en güçlü örgütlenmesi sayılan Kaf-Fed, konu Rusya
olunca öyle bağırıyor ki, yanında dursanız kulak zarınız patlar. Oysa kendilerinin
de yaşadığı ve resmi vatandaşı
oldukları Türkiye Cumhuriyeti sınırları
içinde tam bir hukuksuzlukla yıllardır tutuklu (bana göre esir) bulunan Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş hakkında sivrisinek
kadar bile ses çıkaramıyor. Çıkaramaz!
Yoksa bir “dilini koparırız” tehdidi de onlara gelirdi.
Bu nedenle DW Türkçe’nin “Çerkesler” başlığıyla yaptığı program, bir
magazin haberi gibi geldi, geçti.
Ali İhsan Aksamaz: Sorularıma aydınlatıcı cevaplar
verdiğiniz ve değerlendirmelerinizi paylaştığınız için teşekkür ederim. Şimdilik
başka sorum yok. Ancak, sizin okuyucularımıza söylemek istediğiniz ve
değineceğiniz başka hususlar varsa, lütfen onları da bizlerle paylaşın! Sağlıklı,
başarılı ve mutlu günler dilerim.
Kuban Seauhmann: Circassian Center’ın ana sayfasının
üstünde Maksim Gorki’nin “Geçmişin arabalarıyla
bir yere gidemezsiniz” sözü
yayınlanıyor. Tarih elbette önemli, ancak yaşamsal değil. Gelecek daha önemli.
Diasporalı bir Adige olarak, dönüp dolaşıp aynı konuları konuşmaktan utanır
oldum. Geleceğe ilişkin konuşabileceğim bir şeylerin olması için anavatana gitmem
gerektiğini biliyorum. Ancak ne kendi anadilimi biliyorum ne Rusçayı.
Dolayısıyla diasporanın kısır döngüsü içinde yaşamımızı sürdürüyoruz. Adige
toplumunun iki yüzü var. Biri anavatan, diğeri diaspora. Gerçek Adigeler orada
yaşıyor. Bizler asimile edilmiş, kimliksizleştirilmiş olarak kendimizi
avutuyoruz. Dans edelim, bir de 21 Mayıslarda ağlaşalım yeterli!
Son söz olarak diasporalı gençlere sesleneyim: Lütfen büyükleriniz gibi,
bedelini başkasının ödeyeceği kahramanlıklara soyunmayın! Gücünüz yetiyorsa anavatan dönün ve orada
yuva kurun. Ona gücünüz ve olanaklarınız elvermiyorsa, kendinizi mesleğinizde
geliştirin. O zaman gerçek kahraman olursunuz.
Düşüncelerimizi dile getirmemize olanak verdiğiniz için teşekkür ederim.
+
(Önerilen
Okumalar: Ahmet Canbek, “Kafkasya’nın Ticaret Tarihi/ Eski Çağlardan XVII.
Yüzyıla Kadar”, Kuzey Kafkasyalılar Kültür ve Yardım Derneği Yayını, İstanbul,
1979; Ali Ergin Güran (Derleyen), “Kuvvay-i Seyyare’den Kuvvay-i Millîye’ye/
Yeni Dünya (Seçmeler)”, Katkı Yayınları, İstanbul, 1976; Ali Çurey: “Adige Radyosu 90 yılı aşkın bir
süredir Adigece yayın yapıyor!”, 11 XII 2019, circassiancenter.com/tr; Ali
İhsan Aksamaz, “Çerkes Aydınlarının
Yayıncılık Faaliyetleri”, 26 III 2020, sonhaber.ch/ circassiancenter.com/tr; Ali İhsan
Aksamaz, “21 Mayıs 1864 Çerkes Soykırımı”, 21 V 2020, sonhaber.ch; Ali
İhsan Aksamaz, “Sovyetler Birliği’nin Milliyetler Politikası”, 31 V 2020,
sonhaber.ch/ circassiancenter.com/tr, (Tarih ve Toplum Dergisi, Sayı 189, İletişim
Yayınları, İstanbul, 1999; Yeni Türkiye Dergisi, Sayı 74/ Kafkaslar Özel
Sayısı- IV, Yeni Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayını, Ankara, 2016,
(“Doğu Karadeniz’de Resmi İdeolojiler Kuşatması”, 2. Baskı, Belge Yayınları,
İstanbul, 2012); Çerkes Ethem, “Hatıralarım”, Berfin Yayınları, İstanbul, 1993;
Ergun Hiçyılmaz, “Çerkez Ethem, Yeşil Ordu ve Bolşevik Taburu”, Destek
Yayınları, İstanbul, 2013; Erol Karayel, “Hukuk Kisvesinde Darbe: Rusya’ya Yeni
Anayasa- 1- 2- 3- 4”, 1- 17- 22- 27 VI 2020, cerkesfed.org; H. Zafer Kars,
“Belgelerle 1908 Devrimi Öncesinde Anadolu”, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1984; Hale
Soysü, “Kavimler Kapısı- 1”, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1992; “47 Grup/ İşte Türkiye’nin Etnik Haritası”,
2000/ İkibine Doğru”, Sayı 5 /38, İstanbul,
17 Kasım 1991; İlhan Tekeli, Selim İlkin, “Ege’deki Sivil Direnişten
Kurtuluş Savaşı’na Geçerken Uşak Heyet-i Merkeziyesi ve İbrahim (Tahtakılıç)
Bey”, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1989; İzzet Aydemir, “Gönen- Manyas Çerkeslerinin Sürgünü”, Nart Dergisi,
Sayı 15, Ankara, 1999; “Konfederasyon
Ruhunu Yeniden Hatırlamak”, kuzeykafkasyacumhuriyeti.org; Kuban Seauhmann, “Sovyet Devrimi olmasaydı, dünya
üzerinde Adigece diye bir dil kalmazdı!”, 12 II 2020, circassiancenter.com/tr; Muhammed Tahir'ül - Karakhî,
Tarık Cemal Kutlu (Hazırlayan), “İmam Şamil’in Gazavatı”, Gözde Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 1987; Muhittin
Ünal, “Kurtuluş Savaşı’nda Çerkeslerin rolü”, Cem Yayınevi, İstanbul, 1996; Murat
Bardakçı, “Enver”, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2019; Murat
Bardakçı, “Naciyem, rûhum efendim”, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,
İstanbul, 2016; Murat Özden, “Ulusal Sorun ve Çerkesler”, Kendi Yayını,
İstanbul, 1979; Murat Özden, “Üçüncü
Sürgün/ Gönen- Manyas Çerkes Sürgünü, 21 Yayınları, İstanbul, 2020; Murat Özden: “Asimilasyonu
Mısır’daki Sağır Sultan da biliyor!”, 18 XII 2021,
sonhaber.ch/ circassiancenter.com/tr; Musa Y. Şenıbe,
Nartan Elbruz (Çeviren), “Kafkasya’da Birliğin Zaferi”, Nart Yayıncılık,
İstanbul, 1997; Necdet Hatam, “Türkiyeli Çerkes Çemberi”, Karınca Yayınları,
Ankara, 2011; Necdet Hatam, “Anılara Dolanık Yürümek”, Karınca Yayınları,
Ankara, 2012; Osman Çelik, “İngiliz Belgelerinde
Türkiye ve Kafkasya “, Kendi Yayını, Ankara, 1992; Ömür Çelikdönmez,
“Çerkeslerin karın ağrısı ve Çerkezler bu ülkenin nesi olur?”, 1 XII 2021,
dikgazete.com; Özdemir Özbay, “Dünden Bugüne Kuzey
Kafkasya, 2. Baskı, Kafdav (Kafkas Bilimsel Araştırma Merkezi) Yayını, Ankara,
1999; Prens Musa Bey Tuganov, (Çeviren:
Sedat Özden), “ Çarlıktan Çeka’ya Çeka’dan Özgürlüğe”, Apra Yayıncılık,
İstanbul, 2015; Said Gezerdava: “Abhazya yapıcı bir diyaloğun zor olduğu kısır
bir döngüye girdi”, 17 I 2022, agos.com.tr; Sefer E. Berzeg, “Kafkas
Diasporası’nda Edebiyatçılar ve Yazarlar Sözlüğü”, Kafkasya Gerçeği Yayınları,
Samsun, 1995; Sefer E. Berzeg, “Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti/ 1917- 1922 1-2-3”,
Birleşik Kafkasya Derneği Yayını, İstanbul, 2003, 2004, 2006; Sefer E. Berzeg,
“Kafkasya ve Diaspora/ Yayın Hayatından”, Kendi Yayını, Ankara, 2008; Sefer E.
Berzeg, “Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti Devlet Başkanı Pşımaho Kotse (Kosek)/
Yaşamı ve Gurbet Yazıları”, Kendi Yayını, Ankara, 2011; Selçuk Sımsım, “19 ve
20. Yüzyıl Abazalarının Politik Tarihi (1770- 1993), Apra Yayıncılık, İstanbul,
2017; Selçuk Sımsım, “Başka Vatanımız Yok/ Abhazya’nın Özgürlük Savaşı (1992-
1993) Apra Yayıncılık, İstanbul, 2018; Selçuk Bağlar: “ Dil İnsanın Evidir!”,
24 XI 2018, circassincenter.com/tr; Stefanos Yerasimos, Şirin Tekeli (Çeviren),
“Milliyetler ve Sınırlar/ Balkanlar, Kafkasya ve Orta-Doğu”, İletişim
Yayınları, İstanbul, 1994; Süha Baytekin, “Çerkes Sürgünnamesi”, Apra
Yayıncılık, İstanbul, 2019; “Terekkale ve Andi Kurultayları 1917”, Apra
Yayıncılık, İstanbul, 2020; “Unutulan
Geçmişin Peşinde: Gönen- Manyas Çerkes Sürgünü”, 6 XI 2013, gusips.net;
“Unutulan Geçmişin Peşinde Tanıklıklar” 1 XII 2013, jinepsgazetesi.com; Yalçın Karadaş: “Ezberleri Bozmamız Gerekiyor!”, 19 XII 2018,
circassiancenter.com/tr; Yalçın Karadaş: “Gerçekler, saptırılarak, yok
sayılarak yok olmaz!”, 11 I 2021, sonhaber.ch/ circassiancenter.com/tr; Yeltsin: “Kafkas
Halkları Kahramanca Mücadele Etmişlerdir”, Ogni Kültürel Dergi, Sayı 6,
İstanbul, 1994)