19 Temmuz 2024 Cuma

“Tarım, eğitim ve dış politika değişmez devlet politikaları olmalı!”

 

 

 


 

 

 

“Tarım, eğitim ve dış politika değişmez devlet politikaları olmalı!”

 

[Ön açıklama: Bugünkü misafirim çay üreticisi Avni Ertaş. Kendisini 1993 yılı yazında İstanbul- Aksaray’da Avukat Ahmet Hulusi Kırım’ın yazıhanesinde tanıdım. 1993 yılı 15 Kasım’ında ilk sayısı yayımlanacak olan “Ogni Kültür Dergisi”nin kuruluş faaliyetlerinin başlangıcında kendisiyle beraberdik. Fındıklı’da doğa ve çevre duyarlığıyla HES’lere karşı verilen mücadelelerin içinde yer aldı. Üretim ve emekten hiç kopmamış aydın bir köylü olarak, çay üreticilerinin emek mücadeleleri içinde de hep yer aldı. Lazcaya da son derece hakim. TBMM çatışı altında çay üreticilerinin sorunları ve çözüm yollarına ilişkin yaptığı kısa ancak etkili konuşma büyük dikkat çekti. Avni Ertaş’ın en önemli özelliği, çay üreticisi olup emek mücadelesi ile HES’lere karşı mücadeleden hiç kopmaması ve bu haklı mücadeleleri hep meşru zeminlerde, her platformda, her zaman yürütüyor olması. Bir diğer özelliği de bu mücadeleleri bir siyasî parti adına yürütmemesi; ancak her siyasî parti ile bu konularda diyaloğa açık olması. Kendisiyle bir söyleşi yaptım. 1993 yılında İstanbul’da yayımlamaya çalıştığımız “Ogni Kültür Dergisi” süreci, HES’lere karşı verdiği çevre ve doğa mücadelesi ile çay üreticilerinin emek mücadelesi üzerine kısaca konuştuk. 19. VII. 2024; Ali İhsan Aksamaz]

 

Ali İhsan Aksamaz: Ben sizi çok iyi tanıyorum. Kendinizi okuyucularımıza kısaca tanıtır mısınız?

 

Avni Ertaş: 1964 yılında dünyaya geldim. Çocuk yaşta anne ve babam ile birlikte gece, gündüz, yağmur, güneş demeden çalıştım. İlk ve orta okulu köyde okudum. Lise eğitimi için ilçe merkezine indim. 1977 -78 yılları olması nedeniyle de siyasal bilgi, bilinç kazanma dönemlerim oldu; böyle diyebilirim. 1984 yılında Isparta Meslek Yüksek Okulu İnşaat Bölümünde okudum. Bazı nedenlerle okulu bıraktım. Sonra A.Ö.F’de İş İdaresi Bölümü derken askerlik ve evlilik... Bir oğlum var adı Hasret; malûm Sivas'ta yakılan dostum Hasret Gültekin’in anısına... Uzun yıllar İstanbul’da yaşadık ve şimdilerde Rize Fındıklı’da Meyvalı Köyünde yaşıyoruz. Üretim alanlarında ve doğal yaşam alanlarımızı koruma ve savunma mücadelesiyle birlikte var olmaya gayret gösteriyoruz.

Ali İhsan Aksamaz: Türk Devletinin, Soğuk Savaş yıllarının sonlarında, “Türkçeden Başka Dillerle Yapılacak Yayınlar Hakkında” 12.04.1991 tarihinde 3713 no’lu kanunla değişiklikler yapmasından sonra İstanbul’da ortaya çıkmaya başlayan “Laz Kültür Hareketi” sürecine ilişkin sormak istiyorum önce. Ancak bilmeyenler için kronolojiyi hatırlatmak istiyorum: 3713 no’lu kanunla değişiklikler yapılması; Ant Yayınlarının 1992 yılında “Lazlar’ın Tarihi” adlı özet çeviri kitabın yayınlaması; Avukat Ahmet Hulusi Kırım’ın A Aktüel Dergisinden Haşim Akman’a verdiği röportaj ve bilgilerin aynı derginin 1992/ 66. sayısında yayınlanması; Bahçelievler Alyans Düğün Salonunda yapılan toplantı; Bugün Gazetesinin bir hafta süren yayını; ardından gelen korku ile panik ve “Ogni Kültür Dergisi” sürecinin başlaması. Kronoloji böyle. Siz, bütün bu süreçlerin içindeydiniz.  Bu sürece ilişkin değerlendirmelerinizi bizimle paylaşır mısınız? Bugün Gazetesinde bir hafta süren yayını nasıl değerlendiriyorsunuz? Günümüzdeki “Laz Kültür Hareketine” ilişkin de değerlendirmelerde bulunur musunuz? Lazca, bazı insanların “ana dili”, bazı insanların da “ikinci dili”. Her hâlükârda da Lazca günden güne ölüyor. 21 Şubat “UNESCO’nun Ana Dili Günü”nde TBMM kürsüsünde Lazca adına yaşananlara ilişkin de neler söylemek istersiniz?

 

Avni Ertaş: Öncelik şunu ifade etmek isterim ki, bir enstitüsü veya vakıf konusu çok net olarak hafızamda şu an yok. Alyans Düğün Salonunda ve diğer toplantıları da "ne yapabiliriz" toplantısı olarak görüyordum ve öyle bakıyordum. Dolayısıyla bir hedef konmuş planlı bir çalışma olarak görmedim, ki zaten Ogni Dergisi süreci de biraz bu tartışmalar içinden çıktı. Türkçeden başka bir dil konusu hassas bir konu elbette özelikle Kürt halkının dilini, kültürünü baskılayan genel olarak ülkede bulunan herkesi Türk kabul eden bir anlayış var, vardı; evet fakat köprünün altından sular aktı ve bugün durum dünden çok farklı. Ben bu alanı tamamen kültür ve birikim tarihî bir birikim ve özelikle de bir miras olarak görüyorum. Kimse, kimsenin kültürel birikiminden rahatsız olmaması gerekir ve bu ortak akıl ve de iyi niyet gerektirir. Yani atom maddenin bir parçası denebilir fakat atom aynı zamanda bir bomba. Nereden bakmak lâzım?! Kurt; elma, armut içinde yaşar, kemirgen bir canlı yok değil, kurt yırtıcı vahşi bir hayvan hangisi. İşte şeffaf demokratik bir ortam bütün bu netleşmenin panzehiri bence. Bu arada Lazca ve Lazlar hakkında gününde yapılan iyi niyetli de olsa çalışmaları sevmiyorum. Lazca ve Lazların temel ihtiyacı ortaklaşa farklılığın giderilmesi bu alanda hiçbir çalışma yok desem yeridir. Evet birçok şey yapılıyor çoğu ekonomik kaygı taşıyor ve yaşanan sorunları gidermiyor. Örn: Ardeşenli biri yazdığı eseri Ardeşen aksanı ile. Arhaviden biri bir şeyler yapıyorsa kendi aksanı ile. Fındıklı farklı diğer bölgeler farklı ve ne yazıktır ki bazı kelimeler bazı ifadeleri diğer bölge anlamıyor. Yine örn: Ardeşen aksanında  köpek; laççi diyor. Fındıklı aksanında köpek; coğori diyor Tamamen birbirinden ayrı ve bu farklılık çok var. Bunun giderileceği ortaklaşan bir çalışmanın gerekliliği ortada. Fakat mevcut çalışmalar bu alanı boş bırakıyor.

Ali İhsan Aksamaz: Siz Doğa ve çevre mücadelesinden, HES’lere karşı mücadeleden hiç kopmadınız. Meşru zeminlerde, haklı bir mücadeleyi kaçak dövüşerek değil, akıl ve bedeninizi ortaya koyarak açık açık yürüttünüz. (FDKP) “Fındıklı Dereleri Koruma Platformu”nun kuruluşu, mücadeleleri, başarıları ve bugününe ilişkin neler söylemek isterseniz? Genelde insanlar, birçok konuya olduğu gibi doğa ve çevreye de yeterince duyarlı değil. Aslında gelecekte yaşayabileceğimiz felâketlerin de pek farkında değiller. “Çevre, doğa, geleceğimiz,” deyip bizzat doğa ve çevreye zarar veren insanları da görüyoruz. “Fındıklı Dereleri Koruma Platformu”nun mücadelesinde ayırım gözetmeden insanlardan, bütün siyasî partilerden, aydınlardan yeterince destek gördüğünü düşünüyor musunuz? Bütün bunları değerlendirir misiniz? Hatırlarsınız, sokak çeşmeleri kurutuldu. Su, 1993’ten itibaren pet şişelerde ve su istasyonlarında satılmaya başlandı; İstanbul için söylüyorum. Su, gıda, enerji tedarik zincirleri konusunda büyük sıkıntılar yaşanıyor, bu sıkıntıların artarak yaşanacağı da öngörülüyor. Bütün bunlar sizin yaşadığınız Fındıklı’ya nasıl yansıyacak? Neler söylemek istersiniz. Dünya ve ülkümüzdeki bütün bu gidişatı nasıl değerlendiriyorsunuz?


 

“Muhalif gazete ve TV’lerden yeterince destek göremedik”

 


Avni Ertaş: Çok genel bir konu ve aslında dünyamızın temel sorunu; "su" yaşam kaynağı. Çok uzun süre anlatacak, 17 yıllık mücadele sürecini dökecek değilim fakat bugün hala 24 HES projesi, taş ocakları ve maden projeleri için bir kazma vurulmuş değil. Sorunun içinde var zaten. Hiç bir siyasi parti ayırımı yapılmadan belki de örnek bir mücadele yaşandı, yaşanıyor. Şunu ifade etsem belki her şeyi anlatır. Bir gün yanlarında tercüman ile birlikte birileri geldi. Bizimle konuşmak, bizi anlamak istediklerini söylediler. Biz öncelikle herkese olduğu gibi, “kimsiniz ve bu çalışma kime yaratacak nerede kullanılacak” diye sorduk. Yanıt;  gelen insanlar Zabatista adına geldiklerini, bizi, mücadeleyi duyduklarını ve anlamak istediklerini ifade ettiler. Biz de sorulan soruları yanıtladık. Şok oldular ( bu onların ifadesi). Ana akım medya yer verirken açık, açık ve üzülerek ifade etmek gerekirse, muhalif gazete ve TV’lerden yeterince destek göremedik. Örnek; biz bir dava süreci yaşadık. Altı duruşma oldu ve sekiz ay on gün ceza aldık. Bütün bu yargılanma süreçlerini TV kanalına video olarak ilettim. Fakat hiçbiri duyarlı olmadı, geri dönüşüm olmadı. Çevre, doğa, sağlık, gıda özelikle suyu gelecekte insanlığın ve aslında bütün canlıların temel sorunu olacağını görüyorum. Akademi, siyaset, bir parça bilim insanları bile günlük gündemleri konuşmaktan, derine, özüne, en tehlikeli olana zaman ayıramıyor. Ancak başa gelince... İşte sorun olduğunda sorunu konuşuyoruz… Hep geç kalıyoruz.

Ali İhsan Aksamaz: Çay tarımının bugünkü durumu, nedense Türkiye kamuoyunun bilgisi dışında. Konu pek gündeme getirilmiyor. TBMM’de konu gündeme getiriliyorsa da, çözüm yolları üretilmiyor, sorunun toptan çözümü için bütün siyasî partiler hep beraber bu konuda da projeler üretip uygulamaya koymuyor. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz? Şimdi hatırlayabildiğim kadarıyla, 2 Haziran 2021 tarihinde İYİ Parti TBMM Grup Salonunda misafir olarak bir konuşma yaptınız. Yaptığınız o konuşma çok çarpıcıydı; kutlarım. Siyasî partiler, TBMM’de ne yazık ki üretimden kopmamış donanımlı insanları görmek istemiyorlar. Liderler, sizin gibi insanlar için kontenjan haklarını kullanmıyorlar. Konuşmanız sırasında, salonda oturan bazı Milletvekillerinin bile ne kadar rahatsız olduklarını gözlemleme imkânım oldu. Bugün Türkiye’de çay üreticisi büyük sorunlar yaşıyor. Çay fabrikalarında mevsimlik işçilerin sorunları var. Millî çay tarımımız ve çay üreticilerimiz günden güne artan zorluklarla karşılaşıyor. Kaçak çay millî çay tarımımızı tehdit ediyor. Sorunlar ve bu sorunların kesin çözümüne ilişkin önerilerinizden bahseder misiniz?

 


“Doğu ve Güneydoğuda Anadolu’da bizim çay içilmiyor”

 

Avni Ertaş: TBMM'de yaptığım söz konusu konuşmanın son cümlesi şu: “Bir ülke için tarım, eğitim ve dış politika değişmez devlet politikaları olmalı.” Çok iyi hatırlıyorum. Temel noktalar belirlenmeli ve hükümetler değişir bu politikalar değişmez denmelidir. Elbette el sürülemez günün ihtiyaçlarına uygun hale getirilmez politikalar değil bunlar. Fakat 10 yılda bir ülkenin üç kere bakanı ve beş kere de eğitim politikası değişmez ki… Ben, ülkemizin zenginliği olarak toprağını görüyorum. Örnek; birçok insan bilir Bilbilan diye bir yayla var; daha çok Hopa ve Kemalpaşalı insanlar gider, Ardahan tarafında; gittim gördüm. O yayla 35 - 40 yıllığına bana verilsin, bu ülkenin bütün et ihtiyacını yarı fiyata karşılama garantisi verebilirim, net... Ya da ülkemizde fındık üretimi, dünyada fındık üretimi bizden sorulur. Fakat gelir elde etmekte sınıfta kalıyoruz. Çay, bu ülkede, Doğu ve Güneydoğuda Anadolu’da bizim çay içilmiyor. Neden? Kaçak ve hiçbir şeye benzemeyen boyalı çay içiyorlar. Kaçağa göz yuman kim? O insanlara bir yıl yarı fiyatına yerli çay temini yapılsın yine kârlıyız. Her alanda olduğu gibi çay ve benzeri üretimlerde de planlama yok. İki kardeşten biri AK Parti Rize İl Başkanı diğeri Çaykur Genel Müdürü.  Başka söze gerek yok!

 

Ali İhsan Aksamaz: 1991'den sonra ortaya çıkan tek kutupluluğun Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu’da insanlara yaşattığı trajedileri gördük, görüyoruz. Anlaşıldığı kadarıyla günümüzde artık bu tek kutupluluk, çok kutupluluğa evrilme arifesinde. İki kutupluluk sonrası nasıl büyük trajediler yaşandıysa, çok kutupluluk öncesi de trajediler yaşanıyor; Rusya Federasyonu’nun Ukrayna operasyonu, Gazze’de yaşananlar, son olarak da masum insanlara karşı Moskova’da bir tiyatro salonunda yaşanan katliam… Artık dünyada yeni saflaşmalar yaşanıyor. Bölgesel iş birlikleri artıyor. Amerikan Dolarına karşı millî paralarla uluslararası ticaret konusu gündeme geliyor. Bütün bu yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz? Yarının dünyası, içinde yaşadığımız bölge ve Türkiye’nin geleceğine ilişkin beklenti, umut ve öngörülerinizden bahseder misiniz?

 

Avni Ertaş: Dünya maalesef ciddî tehdit altında. Özelikle “Yeni Dünya Düzeni” diye ifade edilen ve fakat düzensizliği dayatan bu süreç, zayıf olanın canı çıksın süreci… Aslında örtülü olarak “Soğuk Savaş Dönemi” devam ediyor. Sadece Gazze’de yaşatılan vahşet gösteriyor ki kimse kimse için riske girmiyor. Dünyanın yeni bir ekonomik kriz ve bunu aşmak için savaşlar dönemine girdiği görülüyor. İşte en son ABD'de Başkan Adayına suikast yapıldı. Bu ne demek?! Bana göre, kimse güvende değil... Elbette ülkemize de yansımaları olacak. Bu anlamda uluslararası sermayenin Ortadoğu oyunu henüz bitmedi. Bu nedenle bir süre daha mevcut iktidarın yerinde kalacağını, muhalefetin belediyelerle idare edeceğini düşünüyorum. Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçilmemesi için oynanan oyunlar gösteriyor ki AK Parti İktidarı şekil değişir biçim değişir fakat devam eder. Ta ki yerine yeni bir AK Parti dizayn edilene kadar… 8 yıl ANAP İktidarı ve hemen 22 yıl AK Parti İktidarı…Yeni bir siyasî parti ve bir 10 yıl da onunla niye olmasın?!

 

Ali İhsan Aksamaz: Zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.

 

Avni Ertaş: Ben de teşekkür ederim.

 

 


(Önerilen okumalar: Ali İhsan Aksamaz, “Ogni Kültür Dergisi”, Anı- 1, 15. XI. 2015, circassiancenter.com.tr; “Fındıklı halkı ÇED toplantısı için bir araya geldi”, 2 III 2017, evrensel.net; “Fındıklı’da plaformun açıklaması”,10 XII 2009, pazar53.com; “Fındıklı'da yargılanan yaşam savunucularının duruşması ertelendi”, 18 I 2023; birgun.net; “Fındıklı'lı Avni Ertaş İYİ Parti Gurup toplantısında Rize ve Çay Konuştu”, 03 VI, 2021, rizetvhaber.com; “Fındıklı’da HES karşıtları oturma eylemi başlattı”, 24 III 2024; suhakki.org; Haşim Akman: “Laz Enstitüsü Kuruluyor”, A Aktüel Dergisi, sayı 66, 8- 14 Ekim 1992/ Haber- söyleşiyi yeniden yayına hazırlayan: Ali İhsan Aksamaz, 13 VII 2017, sonhaber.ch/ circassiancenter.com.tr; “Isırgan Otlu HES Protestosu!”, 25 VII 2012, bianet.org; İsmail Akyıldız, “Ben böyle bir şey görmedim!” -Fındıklı’dan Avni Ertaş İkizdere Direnişi’nde”, 27 IV 2021, yesildirenis.com; Mecit Çakırusta: “Ben bu işe ana lisanımı yaşatmak için girdim!”, Yeni Kafkasya Gazetesi, Sayı 9, 2003/ circassiancenter.com.tr; “Yaşam Savunucusu Avni Ertaş: “Yine mi haklı çıktık?  HES Cinayettir”, 11 X 2023, kuzeyteve.com;Yılmaz Erdoğan: “Ogni Kültür Dergisi” ikinci çocuğum olarak kucağımdaydı!” ,7 VI 2022, sonhaber.ch/circassiancenter.com.tr; “Yürürlükten kaldırılan hükümler”, Resmî Gazete, 12/ 4/ 1991, Sayı: 20843, mevzuat.gov.tr)

aksamaz@gmail.com

 

 https://sonhaber.ch/cay-ureticisi-avni-ertas-ile-soylesi/

 https://www.circassiancenter.com/tr/tarim-egitim-ve-dis-politika-degismez-devlet-politikalari-olmali/

 

Avukat Ahmet Hulusi Kırım’ın konuşma metni  (İstanbul- Bahçelievler Alyans Düğün Salonu ): 









11 Temmuz 2024 Perşembe

Ogni Kültür Dergisi [Anı- 1]

 

 




 

Ogni Kültür Dergisi [Anı- 1]

 

 

“Ogni Kültür Dergisi”nin ilk sayısı 15 Kasım 1993 tarihinde yayınlanmıştı; bugün yıldönümü. “Ogni Kültür Dergisi”nin ilk sayısı yayınlanana kadar olan sancılı süreci belge, bilgi ve tanıklık ışığında kısaca ele alıp kendi penceremden değerlendirmek istiyorum. 

1989 yılı. Belirtmekte fayda var; internetin ve cep telefonunun olmadığı yıllardı. Doğru ve yanlış bilgiye ulaşmak şimdiki gibi bir tuş ötede değildi. Üstelik bir de aydınlarda dinî, mezhebî, ideolojik, siyasî, fraksiyonel taassup bugünkünden çok daha fazlaydı; “Soğuk Savaş” yıllarıydı. Biri diğerinin yayın organını okumuyor; okumak isteyen olursa da grupsal taassup, ekonomik şartlar, korkular ve benzeri olumsuzluklar geçit vermiyordu. Daha önce de belirttiğim gibi, hiçbir şey şimdiki gibi internet sayesinde bir tuş uzaklığında ve bedava değildi.

“Komün Dergisi”, daha ilk sayısında Cemal Şener imzasıyla Lazlara ilişkin bir makale yayınlamış: “Lazların Tarihine Kısa Bakış/ Trebizond- Abhazya arasındaki sahil ülke”. “Komün Dergisi Yayın Kurulu”, Lazlara ilişkin o makalenin daha ilk sayıda yayınlanmasına hangi saikle karar verdi? Bilemiyorum! Antrparantez Lazlara ilişkin o makalenin, daha sonra Cemal Şener’in sahibi olduğu “Ant Yayınları”ndan 1992’de çıkacak olan “Lazlar’ın Tarihi” adlı kitaptan çok büyük ölçüde alıntı yapılarak yazıldığını, yayınlandığını belirtmeliyim. Aslında Cemal Şener’in o makalesinin bir benzerinin 1979’da İstanbul’da çıkan “Çveneburi Kafkasoloji Dergisi”nin 6-7. ortak sayısında (Hayri Hayrioğlu) H. Vantang Hinkiladze’nin Türkçeye tercümesiyle “Lazların Tarihi” başlığıyla yayınlanmış olduğunu burada belirtmekte fayda var. Ancak, o makalenin, bugün ulaşılan daha doğru bilgilerle, o gün kısmen yanlış, kısmen eksik olduğu ve eleştirel katkıya muhtaç olduğu aşikâr. Ancak bütün bunlar, ne H. (Hayri Hayrioğlu) Vantang Hinkiladze’nin ne de Cemal Şener’in ne makalelerinin değerini azaltıyor ne de kendilerinin aydın tutum ve davranışına halel getiriyor. Bunu belirtmek isterim. Sağlıklarında, “Lazlar’ın Tarihi” adlı kitaba olan eleştirilerimi hem (Hayri Hayrioğlu) H. Vantang Hinkiladze ve hem de Cemal Şener’e önce sözlü olarak ilettiğimi ve daha sonra da makale olarak yazdığımı burada belirtmeliyim.

O döneme ilişkin sonradan yazan, konuşan kimseler de oldu. Ancak yazan ve konuşan kişilerin, kendilerini ön plâna çıkartmaya çalıştıkları, yanlarında o süreçte beraber oldukları arkadaşlarını tamamen ya da çok büyük ölçüde yok saydıkları ve belki de başka kaygılarla “Komün Dergisi Yazı Kurulu”nun bu sürece katkısını yok saydıkları açıkça görülüyor. Bu konuda, şimdi aramızda bulunmayan Lütfü Baykal’ın bana söyledikleri var. Kendisi, bir öğrencimin yakın akrabasıydı.  Bunu belirtmeliyim. Dediğim gibi, “Komün Dergisi”, 1. sayısında Cemal Şener’in Lazlara ilişkin bir makalesini yayımlamıştı.

Hayri Hayrioğlu’nun, Muhammed Vanilişi ile Ali Tandilava’nın 1963’de Sovyetler Birliği’nde, Tiflis’te, yayımlanan ortak kitaplarından özetleyerek Türkçeye çevirdiği “Lazlar’ın Tarihi” adlı çalışmasını Cemal Şener, sahibi olduğu Ant Yayınları’ndan 1992’de yayınladı. Kitabı, Hayri Hayrioğlu adına Ant Yayınları’na, Cemal Şener’e ulaştıranın Mehmet Ender Savcın olduğunu biliyorum; Hayri Hayrioğlu söylemişti. Cemal Şener’in makalesinin 1989’da yayınlandığını göz önünde bulundurursak, Hayri Hayrioğlu’nun çalışmasının Cemal Şener’in eline o sıralarda ulaşmış olduğu anlaşılıyor. “Komün Dergisi Yayın Kurulu”nda alınan bir kararla Ahmet Hulusi Kırım’ın “A Aktüel Dergi”nden Haşim Akman’a beyanat vermesi, Ant Yayınlarının kitabı yayınlamasının ardından gelmesi yukarıdaki kronolojik yaklaşımımı doğrulamaktadır.  Cemal Şener’in şu dediklerini de hatırda tutmak gerekiyor:

“Türkiye’de Laz sayısı çok değil. Doğu Karadeniz’de 100 bin kişi ya var ya yoklar. Bu sayıyı dikkate alarak, kitabı yayımlarken çok düşündük. Ama sonuç beni şaşırttı. Şimdiye kadar Çerkesler’le, Aleviler’le, Kürtler’le ilgili kitaplar yayımladım. Diyebilirim ki, onların nicel ağırlıklarına rağmen, kendilerine yönelik kitaplara Lazlar kadar ilgi göstermediler. Türkiye’de 20 milyon Alevi var. Alevilikle ilgili kitaba 100 bin Laz’ın “Lazlar’ın Tarihi”ne gösterdiği ilgiyi göstermedi. Türkiye’nin dört bir yanından telefon yağıyor. Birçok yerde adam bürokrat, genel müdür vb. özel şoförünü gönderip kitap aldırıyor. Bu dönemde kitap siparişi bitti, hele tek kitap siparişi hiç yoktur. Ne var ki ben, Anadolu’nun dört bir yanından aldığım tek kitap siparişlerinden bezdim.”

“A Aktüel Dergisi”nden Haşim Akman’ın, en azından Cumhuriyet Tarihi boyunca, “Lazlar’ın Tarihi” adıyla ilk defa bir kitap yayımlayan Ant Yayınları’nın sahibi Cemal Şener’e ulaşması ve kendisiyle bir söyleşi yapması sıra dışı bir davranış değil. “A Aktüel Dergisi”nin aynı sayısında onunla yapılan söyleşinin yanı sıra Ahmet Hulusi Kırım ile de yapılan bir söyleşiyi yayınlandı.  Haşim Akman’ın bu haber- söyleşisi “A Aktüel Dergisi”nin 1982/ 66. sayısında şu başlıkla yayınlandı: “Laz Enstitüsü Kuruluyor”.

1992’de, o zamanlar, Molla Gürani caddesindeki Akasya Lisesi’nde İngilizce öğretmeni olarak çalışıyordum. Sabahleyin Fındıkzade otobüs durağındaki gazete bayinin tezgâhındaki “A Aktüel Dergisi” dikkatimi çekti. Dergiyi şöyle bir karıştırdım. Haşim Akman’ın haber- söyleşisiyle karşılaştım: “Laz Enstitüsü Kuruluyor”. Ayaküstü haber- söyleşiyi okudum. Okula yetişmeliydim. Dergiyi yerine bıraktım. Akşam eve dönüşte satın alırım diye düşündüm.

Akşam okul çıkışı parayı uzatıp gazete bayisinden “A Aktüel Dergisi”ni isteyince, “Kalmadı, Abi, “dedi. Etraftaki bütün gazete bayilerine gittim. Taa Aksaray’daki UFO’nun yanındaki gazete bayisine kadar gittim. Dergi kalmamış. Sonra, o zamanlar oturduğumuz Çapa’daki, Pazartekke’deki bütün gazete bayilerine de gittim. Dergi oralarda da kalmamış. Şaşırdım kaldım.

Aradan birkaç gün geçti. O zamanlar, babası, Sabah Gazetesi’nin üst düzey yöneticilerinden olan bir öğrencim vardı. “A Aktüel Dergisi”ni ondan rica ettim. Aradan bir 10- 15 gün geçti.  Öğrencim, bir gün bir sarı dosyayı bana iletti.  “Buyrun, Hocam! Babam gönderdi. Selâm söyledi. ‘Hoca kusura bakmasın, dergi idarehanede kalmamış. Ancak ciltli arşivden fotokopi gönderebiliyorum’, dedi,” dedi. Belki bir gün sahaflarda “A Aktüel Dergisi”nin orijnalini bulurum diye içimden geçirdim. Hem öğrencime hem de velisine teşekkür ettim.

Önceden Ahmet Hulusi Kırım’ı tanımıyorum, adını da hiç duymamıştım. Çok sonradan çok farklı kişilerden duyduğuma göre, “A Aktüel Dergisi”nde “Laz Enstitüsü Kuruluyor” diye haber- söyleşi çıkınca konuya ilgi duyan çok sayıdaki insan önce A Aktüel Dergisi’ne ulaşmış. Oradan Ahmet Hulusi Kırım’ın telefonunu alarak kendisine ulaşmışlar.

Ahmet Hulusi Kırım’a telefonla ulaşıp tanışan kişiler arasından bir “Laz Kültür Vakfı Girişim Komitesi” kurulmuş. Bu “girişim komitesi”,  kitlesel bir toplantı düzenlemeye karar vermiş. Sonunda da 5 Aralık 1992 tarihinde Bahçelievler Alyans Düğün Salonunda kimilerine göre 200, kimilerine göre 100- 50 kişilik bir toplantı düzenlenmiş. Ahmet Hulusi Kırım, o gün orada, Alyans Düğün Salonundaki bu katılımcılara bir konuşma yapmış. Yaptığı o konuşmanın metnini bir fotokopisini 20 yıl kadar sonra bana verdi. “Arşivinde bulunsun, Hoca,” dedi.

Şimdi de “Laz Kültür Vakfı Girişimi”nin kesintiye uğraması ya da uğratılması konusuna gelmek istiyorum. “Komün Dergisi Yayın Kurulu”nun kararıyla 1989’da başlayan ve 1992 Ekim ayına kadar devam ettiğini değerlendirdiğim “Laz Kültür Vakfı Girişimi” süreci o zamanki “Bugün Gazetesi”nin bir hafta süren yayınıyla kesintiye uğruyor.

Gazetenin muhabir(ler)i Ahmet Hulusi Kırım’dan önceden randevu alıyor. Ahmet Hulusi Kırım’ın avukatlık yazıhanesi ve “Komün Dergisi”nin idarehanesi de olan dairede “Bugün Gazetesi” muhabir(ler)i ile randevu gününde bir araya geliniyor. O gün orada traji- komik olaylar yaşanıyor. Gazeteci(ler) tarafından masaya bir harita konulup “Hadi, Lazistan”ı parmağınızla işaret edin de iyice görelim,” demişler.

Gazeteci(ler), Ahmet Hulusi Kırım, Cemil Memişoğlu, Yüksel Yılmaz ve Avni Ertaş bir araya geliyorlar; sohbet ediyorlar. Bir de fotoğraf çektiriyorlar. “Bugün Gazetesi”nin muhabir(ler)i soruyor orada bulunanlar cevaplıyor. Görüşme bitiyor. İçlerinde görevini yerine lâyıkıyla getiren insanların huzuruyla muhabir(ler)i yolcu ediyorlar.

Burada, o güne ilişkin üç tanıklığı aktarmak istiyorum.

Ahmet Hulusi Kırım özetle şunları söylemişti: “Bugün Gazetesinden aradılar; röportaj yapmak istediklerini söylediler. Arkadaşlara telefon ettim. Cemil Memişoğlu, Mecit Çakırusta, Yüksel Yılmaz, Avni Ertaş Geldi… Fazla bir şey konuşmadık. Ben yalnızca, Aktüel Dergisinin o sayısını verdim; ‘Bundan faydalanıp yazarsınız,’ dedim… Masa başında fotoğrafımızı çektiler… Daha sonra, bir hafta süren o yayın oldu... Mahkemeye verdim; bir şey çıkmadı… Gürcüler bizim bu faaliyetlerimizden rahatsız oldu. Gazetenin yönetmeni Ünyeli Gürcü’ymüş.”

Mecit Çakırusta’nın söyledikleri de özele şöyle: “O gün hastaydım… Ahmet Bey telefon edip çağırdı. “Gazeteciler röportaj yapacak. Mutlaka gel,” dedi. Hasta olmama rağmen gittim… 1960’lı yıllarda TİP’te faaliyet gösterdim. Genel Başkan Mehmet Ali Aybar ile bir gazetede çıkan bir fotoğrafım yüzünden büyük sıkıntılar yaşamıştım… Gazeteciyi gözüm tutmadı. Ahmet Beyi uyardım… Midemdeki ağrı fazlalaştığı için oradan ayrıldım. Bunca yıllık avukat; böyle olabileceğini düşünemedi mi?! Bugün Gazetesindeki o haberlerin sorumlusu Ahmet Bey. Beni dinlemedi…”

Yüksel Yılmaz’ın anlattıkları da özetle şöyle “Ahmet Bey, telefon etti, gittim... Bugün Gazetesi muhabirine, gazetede çıktığı gibi hiç kimse hiçbir şey söylemedik. Yalnızca fotoğraf çektirdik… Gazeteyi, Ahmet Bey mahkemeye verdi. Duruşmalara katıldım. Defalarca mahkemeye gittik.”

Gel gör ki kendileriyle yapılan söyleşi adı geçen gazetede yayınlanınca başlarından kaynar sular dökülüyor. Bugün Gazetesi’nin 31 Ocak 1993 günlü nüshası şu sürmanşetle yayınlanıyor: “Birlik Ve Beraberliğe En Çok İhtiyacımız Olduğu Dönemde Çatlak Bir Ses: Türk Değil Laz’ız!” Bununla da kalmıyor. Gazete 1 Şubat1993 tarihli nüshasında şöyle bir haber yayınlıyor: “Laz Vakfı’na Büyük Öfke Yağdı: “Biz Karadenizliler Sapına Kadar Türküz!”

Sonradan öğrendiğime göre,  Bugün Gazetesi’nin o yayınlarından sonra “Laz Kültür Vakfı Girişimi”ne destek verenler, Alyans Düğün Salonundaki toplantıya katılanlar her gün korkudan ölüp ölüp diriliyorlar. Bunları o günleri yaşayanlardan duydum. “Bugün Gazetesi”nin aynı minvaldeki yayını 7 Şubat 1993 tarihine kadar devam ediyor. “Bugün Gazetesi”nin bir hafta süren bu yayınına ilişkin Ahmet Hulusi Kırım’ın röportajı var. Kâmil Aksoylu’nun yazdıkları var.

Ben buraya kadar olan süreçlerin hiçbirinin içinde değildim. Ancak 1993 Haziran’ından sonra hem bu süreçte yer alanlarla, Ahmet Hulusi Kırım, Cemil Memişoğlu, Yüksel Yılmaz ve Avni Ertaş ile  bu sürecin dışında kalanlarla tanışma ve bütün bu gelişmelere ilişkin bilgilerini alma imkânım oldu. 

Ahmet Hulusi Kırım ile Kâmil Aksoylu’nun bütün bu süreçlere ilişkin söylediklerinin, yazdıklarının kaynaklarını vereceğim.

Başlangıçta bu süreçlere sıcak bakan ve destek olan ancak “Bugün Gazetesi”nin bir hafta süren yayınından sonra bu işlerle ilişkilerini tamamen kesen insanların düşünceleri bugüne kadar hiç duyulmadı. Benim bu insanlardan bazılarıyla çeşitli zamanlarda konuşma imkânım oldu. Bu insanlardan bazıları başlangıçta Ahmet Hulusi Kırım’ın “Komün Dergisi” sahibi ve yazı işleri müdürü olduğunu bilmedikleri, korkudan ve “tavşanlıktan” değil, bir fraksiyonun yandaşı gibi görülmek istemediklerden ilişkilerini kestiklerini üstüne basa basa söylediler.

Bu süreçlerle ilişkilerini kesen insanlardan bazıları da, aslında bu sürece zarar veren ve sonlanmasına sebep olanın bizzat “Bugün Gazetesi”ne ucu açık beyanlarda bulunanlar ve fotoğraf verenler olduğunu söylediler.

 “Bugün Gazetesi”nin bir hafta süren yayınları, belki de bazı insanların “bu çevre” ile ilişkilerini kesmelerine bahane oldu. Bilemiyorum. Haberin yayınlandığı gazetede, muhabir(ler)in ad(lar)ı belli değil. Ahmet Hulusi Kırım’dan gazeteyi dava ettiklerini duydum. Rahmetli Yüksel Yılmaz da aynı yönde bilgi vermişti. Ancak hem o davanın nasıl geliştiği ve sonuçlandığı konusunda hiçbir kesin bilgim yok.

Daha önce de belirttiğim gibi, buraya kadarki bu süreçlerin hiçbirinde yoktum. Bütün bu konularda sonradan öğrenebildiğim kadarıyla da bölük pörçük bilgim var. Ben, Laz aydınlarından önce, Ant Yayınları’ndan çıkan “Lazlar’ın Tarihi” adlı kitap sebebiyle Gürcü aydını, İnegöl’den Hayri Hayrioğlu’nu tanımıştım.

“Lazlar’ın Tarihi” adlı kitabı 1992’de okumuştum. Bu kitabın zaman zaman kendi içinde çelişkilere düşen bilgilendirmelerini görünce, Laz Tarihini araştırmaya koyuldum. Bu konuda en büyük yardımcım Aydınlık Gazetesi arşivi oldu. Daha doğru söylemek gerekirse, bu gazetenin arşivinde o zaman çalışan çok eski arkadaşım Meriç Özeller, birçok bilgi ve belgenin fotokopisini bana ulaştırmıştı. Laz konusuyla ilgilenenlerin isim, telefon numaraları ve adreslerini de vermişti. İşte bu vasıtayla Hayri Hayrioğlu’na ulaştım. Yalnızca yayınlandığından on beş gün kadar sonra  “A Aktüel Dergisi”nde çıkan haber- söyleşiyi okudum. Yayınlandığı sırada “Bugün Gazetesi”nin bir hafta süren o yayınından haberim hiç olmadı.

Ancak 1993 Haziran’ının ikinci yarısından sonra, bütün bunlar yaşandıktan çok sonra Ahmet Hulusi Kırım’ı telefonla aradım; yüz yüze tanışmak istedim. Ahmet Hulusi Kırım ile 1975 yılında DGB’den tanıdığım, daha sonra Pencere Yayınları’nın sahibi olan Muzaffer Erdoğdu vasıtasıyla tanıştıktan sonra, “Bugün Gazetesi” ve yaptığı yıkıcı etkisinden haberim olabildi.

Ahmet Hulusi Kırım, tanışmamızdan sonra, o zamanlar her hafta Pazar günleri yaptıkları toplantılara benim de katılmamı istedi. O günden sonra o toplantılara ben de katılmaya başladım. Ahmet Hulusi Kırım, ilk toplantıda, beni orada bulunanlara prezante ederken “Özgür Gündem Gazetesi”nde Lazlara ilişkin bir makalemi göstererek, “Aksamaz Hoca” da Laz Tarihiyle ilgileniyor, araştırıyor, yazıyor, “deyince orada bulunanların ne kadar tedirgin olduğunu bugün bile hatırlıyorum.  

Birkaç Pazar günü Ahmet Hulusi Kırım’ın ofisinde yapılan toplantılara katıldım. 15- 20 kişilik toplantılar oluyordu. Toplantıya katılanları tanımaya çalıştım. Neyi, ne kadar bildiklerini öğrenmeye çalıştım. Konuştukları tek şey “Bugün Gazetesi”nin bir hafta süren yayınlarıydı. Gazeteye kızıyorlardı. Ancak gazetenin neden öyle bir yayın yaptığına ve bu yayınlara istemeyerek de olsa neden çanak tutulduğuna hiç kafa yormuyorlardı. Hele de bir basın açıklaması yapmak akıllarına hiç gelmiyordu. Zamanın Özgür Gündem Gazetesi yayın yönetmeninin de o döneme ilişkin söylediklerini şimdi hatırlıyorum. Bugün Gazetesi’nin yayınından sonra mağdurlardan görüş almak istemişler. Ancak çağrıları cevapsız kalmış.

Aslında bazıları bu Pazar toplantılarda bu konularda başka türlü, özel konuşmalarımızda başka türlü konuşuyorlardı.  Ayrıca belirtmeliyim; o zamanlar içlerinden bir tek Mecit Çakırusta’yı tanıyordum; çocukluğumu biliyordu, babamın arkadaşıydı.

O Pazar Toplantılarına katılanlardan adlarını hatırlayabildiklerim; Ahmet Hulusi Kırım, Mecit Çakırusta, Yüksel Yılmaz, Ali Osman Öziskender, Mehmedali Barış Beşli, Avni Ertaş, İsmail Avcı, Nizamettin Alkumru, Saltuk Deniz.  

İki ya da üç Pazar Toplantısının havanda su dövmeyle geçtiğini gördüm. Bir gün okuldan çıktıktan sonra doğruca Ahmet Hulusi Kırım’ın ofisine gittim. Kendisiyle özel konuştum. “Ben, sizlerin bir Laz Enstitüsü oluşturabilecek bilgi ve birikimde olduğunuzu düşünerek Lazcamı ilerletmek ve Laz Tarihini öğrenmek için sizlerle Ayı Muzo (Muzaffer Erdoğdu) vasıtasıyla bağlantı kurdum. Görüyorum ki, bu iş bildiğim gibi çıkmadı. Bu toplantıları yapmakla ne amaçlanıyor, ben onu da hiç anlamadım. Kusura bakmayın, bu tür anlamsız toplantılarda artık işim olmaz. Ben, sizi tanımaktan memnun oldum. Arada gelir, sizi ziyaret ederim, “ dedim.  Ahmet Hulusi Kırım, “Yapma ya Hoca! Sen de gidersen, vaziyeti görüyorsun, bu iş biter! Lütfen ayrılma; toplantılara katıl!” dedi. “Peki,” dedim, “ Ancak benim bir önerim var. Bir dergi çıkartalım. Bu şartla toplantılara katılırım, “dedim. Ahmet Hulusi Kırım, “Önümüzdeki Pazar günkü toplantıda önerini sun!” dedi.

Toplantı günü önerimi sundum. O sıralarda “Özgür Gündem Gazetesi”nde Lazlara ilişkin bir diğer yazım yayınlanmıştı. Ondan da haberleri olmuş. Bana kuşkuyla bakıyorlardı. Derginin içeriği, finansmanı ve dağıtımı konusunda önerilerimi sundum. Dergi çıkartma önerim o toplantıda kabul görmedi. Bazılarının, bana kuşkulu gözlerle baktıklarını bugün bile hatırlıyorum. Ben de “Eyvallah” deyip toplantıyı da binayı da palas pandıras terk ettim.

Aradan kısa bir süre geçti. Bir akşam Ahmet Hulusi Kırım, beni evden telefonla aradı. “Hoca, yarın okul çıkışı geliver. Dergi meselesine sıcak bakan arkadaşlarla bir toplantı yapacağız. Aramızda olursan, memnun olurum,” dedi.  “Hay hay,” dedim.  Ben de son derece memnun oldum.

Ertesi gün okul çıkışı gittim; buluştuk. Toplantıda hatırladığım kadarıyla Ahmet Hulusi Kırım, Mecit Çakırusta, Yüksel Yılmaz, Avni Erbaş, İsmail Avcı ve Memedali Barış Beşli vardı.

O toplantıya katılanlara neden bir dergi çıkartmanın önemli olduğunu anlatmaya çalıştım. Düşünce ve yaklaşımlarını öğrenmeye çalıştım. Ahmet Hulusi Kırım hariç, orada bulunanların hiç birinin kanunî prosüdür ve teknik bakımından bir derginin nasıl çıktığına ilişkin hiçbir bilgisi yoktu. Bu konularda hiç bir şey söyleyemediler. Ancak derginin içeriğine ilişkin soruları vardı. Ne yazacaklardı, nasıl yazacaklardı bilemiyorlardı. Ahmet Hulusi Kırım açıklamalarda bulundu. Ben, uzun süredir araştırmalar yaptığım için elimde dergide yayımlanabilecek makaleler vardı. İnegöl’den Hayri Hayrioğlu da daha önce bazı çalışmalarını bana göndermişti. Bana göre makale sorunu yoktu.

Şimdi hatırlayabildiğim kadarıyla, bir dergi çıkartmaya yönelik bu toplantılar aşağı yukarı 1993 Ekim’in ikinci yarısına kadar sürdü. Bu toplantılara katılanlar bazen değişiyordu. Ancak dergi süreci başlamıştı. Son derece mutlu oldum. Gürcülerin daha önceden çıkmış ve çıkmakta olan dergileri ve yayınları vardı; Çerkeslerin- Abazaların daha önceden çıkmış ve çıkmakta olan dergileri ve yayınları vardı;  Kürtlerin daha önceden çıkmış ve çıkmakta olan dergileri ve yayınları vardı. Lazların bir dergileri, yayınları neden olmayacaktı ki?!

Sonunda bir dergi çıkartma konusu lâftan fiiliyata dönüşmek üzereydi. Bu dergi süreci artık ete kemiğe bürünecekti. Bir gün Ahmet Hulusi Kırım ile oturdum, konuştuk. Onun tecrübesi vardı. Ben de 1975’ten beri çırak olarak da olsa yayın işlerinin içindeydim. Bora Yayınlarında Gani Bozarslan ile çalışmıştım. TÜR-DA da Işık Soner ile çalışmıştım. Dergi yayınlamak için şekil şartları, yani bir vergi levhası ve bir de sorumlu yazı işleri müdürü lâzımdı.

Ahmet Hulusi Kırım’a sordum; “Derginin sahibi kim olacak? Yazı işleri müdürü kim olacak? Siz derginin sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü olur musunuz? “Hoca,” dedi, “Benim “Komün Dergisi”nden mahkûmiyetim var. Sorumlu yazı işleri müdürü olmama bu kanunî engel var.” “O halde ben derginin sorumlu yazı işleri müdürü olayım, siz de derginin sahibi olun. Nasılsa, vergi levhanız var,” dedim.  Ahmet Hulusi Kırım, “Dediğim gibi benim mahkûmiyetim var, sen de Devletin atadığı bir öğretmensin. Bak Hoca; gençlerden birileri olmalı. Hem böyle görevler onları geliştirir. Biz her işi üstlenemeyiz ki!” dedi.

Sonraki toplantıların birinde konu açıldı. Mehmedali Barış Beşli, sahip ve sorumlu yazı işleri müdürü olmayı gönüllü olarak üstlendi. Bir firmada vergi mükellefliği de varmış. Bu kanunî formaliteler Mehmedali Barış Beşli sayesinde çözülmüştü. Artık sıra dergiye bir ad vermeye gelmişti. Benim iki önerim oldu; biri “Nergi/ Fidan”, diğer “Noğa/ Kent”. İlgi ve onay görmedi bu ad önerilerim. Dergiye ad verme toplantısına katılanlar çeşitli önerilerde bulundular. Bunlar da kabul edilmedi. Büyüğümüz Mecit Çakırusta, “Ben daha önce bir romanda okudum; daha önce de Rusya’da bir dergi çıkmış. Adı da ‘Ogni’! Lazca bu ad. “Duy, anla!” anlamına geliyor. Derginin adı ‘Ogni’ olsun, “dedi. Orada bulunanlar bu öneriyi kabul etti. Ben de. Benim için derginin adı değil, çıkması önemliydi. Bu aşamadan sonra Ahmet Hulusi Kırım ve Mehmedali Barış Beşli’nin üstlendikleri fedakârlığı hiçbir zaman unutamam.  

Ahmet Hulusi Kırım, avukatlık yazıhanesinin bir odasını Mehmedali Barış Beşli’ye kiralıyormuş gibi o emektar daktilosuyla bir kira kontratı hazırladı; her ikisi de imzaladı. Ahmet Hulusi Kırım, Emniyet Müdürlüğü Basın Şubesine verilmek üzere mevkute beyannamesini yine emektar daktilosuyla yazdı. Gerekli diğer evrakı temin etmesini Mehmedali Barış Beşli’ye söyledi. Bir de vergi mükellefi numarası gerekiyordu. Dediğim gibi, Mehmedali Barış Beşli, daha önceden bir vergi mükellefliği olduğunu söyledi. O numara da gerekli evrağa yazıldı. İmzalar atıldı.

Artık sıra bütün bu evrağın Emniyet Müdürlüğü Basın Şubesine teslimine geldi. Bu işi, Mehmedali Barış Beşli yapacaktı. Başvuruyu yaptı. On beş gün kadar sonra “Ogni Kültür Dergisi”nin idarehanesine Emniyet Müdürlüğü Basın Şubesinden bir polis memuru gelmiş ve bir tebligatta bulunmuş. “Ogni Kültür Dergisi”nin başvurusu kabul edilmemiş. Mevkute beyannamesine, derginin dili Türkçe- Lazca yazılmıştı. Oysa yazı işleri müdürünün lise diplomasında “yabancı dili” İngilizce yazıyordu. Sebep buymuş. Yeniden mevkute beyannamesi düzenlendi, Lazca çıkarıldı. Bütün bunları Ahmet Hulusi Kırım yaptı. Mehmedali Barış Beşli, düzeltilmiş evrağı tekrar İstanbul Emniyet Müdürlüğü Basın Şubesine teslim etti.  Aradan bir on beş gün sonra Emniyet Basın Şubesinden tekrar bir polis memuru gelmiş ve tebligatta bulunmuş. Başvuru kabul edilmiş. Son derece sevinmiştik.

 Eğer Ahmet Hulusi Kırım’ın bu rehberlik ve yardımları olmasaydı, “Ogni Kültür Dergisi”ni yayınlamak mümkün olmayacaktı. Bu konuda kendisine müteşekkirim. Mehmedali Barış Beşli gibi bir gencin fedakârca, derginin sahipliğini ve sorumlu yazı işleri müdürlüğünü Türkiye’nin o günkü karışık siyasî ikliminde üstlenmesi her türlü takdirin üstünde.  “Bugün Gazetesi”nin bir hafta süren karşı kampanyasıyla “Laz camiası” çalkalanırken, bu görevleri o şartlarda üstlenebilmesi cesurane bir davranış.    

 “Ogni Kültür Dergisi” resmiyet kazanmasından sonra sıra finansal kaynak oluşturmaya gelmişti. Dergiye yalnızca yazı desteği değil, finansal destek de vermemiz gerekiyordu. Para aramızda toplandı. Dergi çıkınca üst fiyatından birkaç dergi satın alarak da katkı sağlayacaktık. Bunu kararlaştırdık. Ayrıca derginin bazı gazete bayilerinde ve kitapçılarda da satılmasını sağlamalıydık. “Ogni Kültür Dergisi”, ona kolektif bir ruhla destek olan herkesin dergisi olduğu için herkes görevler üstlendi. Bu konudaki kayudatı Ahmet Hulusi Kırım tuttu. Kayıt- kuyudattan Ahmet Hulusi Kırım ve Mehmedali Barış Beşli sorumluydu. Âdeta karınca gibi çalışıyor, bağlantılar kuruyorduk. Yeni yüzler ziyaretimize geliyordu. Bu yeni yüzlerden biri de Mehmet Yavuz Türköz idi.

Artık “Ogni Kültür Dergisi” resmiyet kazanmıştı. Tarifsiz büyük bir sevinç içindeydik. Dergi çıktıktan sonra yapılacak işler, görevler inceden inceleye plânlanmıştı. Sıra, derginin çıkacağına ilişkin tanıtımlara gelmişti. Ahmet Hulusi Kırım’ın çevresi oldukça geniştir; bunu herkes bilir. Basın- yayın, dizgi- matbaa camiasında çok fazla tanıdığı var. Bu geniş çevresini “Ogni Kültür Dergisi” için âdeta seferber etti. Daha dergi çıkmadan tanıtım konusunda da büyük yardımları oldu. O zamanın “Aydınlık Gazetesi”nde çalışan arkadaşı Hüseyin Şimşek, bizlerle söyleşiler yaptı.

“Aydınlık Gazetesi”, “Ogni Kültür Dergisi” ile”Zuğaşi Berepe”yi okuyucularına tanıttı. Bu haber- söyleşi, “Aydınlık Gazetesi”nin 15 Ekim 1993 tarihli nüshasında yayınlandı. Hüseyin Şimşek’in bu haber- söyleşisi, araştırmacı- yazar Yılmaz Erdoğan’ın bizimle tanışmasını da sağlamış oldu. Meğerse kendisi “Aydınlık Gazetesi” okuyucusuymuş. Arada bir de “Aydınlık Gazetesi”nde yazıları yayınlanıyormuş. Ahmet Hulusi Kırım’ın telefonunu Aydınlık Gazetesi”nde almış. Bizimle görüşmek istediğini söyledi. Ahmet Hulusi Kırım, kendisiyle telefonda benim konuşmamı istedi, konuştuk. Kendisini “Ogni Kültür Dergisi”nin ofisine davet ettim. Severek kabul etti. Daha dergi çıkmadan bir yazarımız daha olmuştu. Nitekim kısa süre sonra ziyaretimize geldi. Bizlerle tanıştı. Bir parçamız oldu. Hemen her gün ofisimize gelmeye başladı. Enerjisiyle bizlere ışık saçtı. Daha sonra, 27 Mart 1994 Yerel Seçimlerinde DEP’ten Üsküdar Belediye Başkanı Adayı olduğunu hatırlıyorum. Ancak DEP, o seçimlere girmeyince seçilemedi. Kendisinin bu ilişkileri ve Nokta Dergisi’ne yaptığı açıklamalar arkadaşlar arasında hoşnutsuzluk yarattı. Aydınlık Gazetesi’nde “Ogni Kültür Dergisi”nin yayınlanan bir ilânla ilgili yaşanan bir sorun da onu arkadaşlardan tamamen uzaklaştırdı. Ben kendisiyle ilişkimi yakın zamana kadar sürdürdüm. Epey zamandır kendisinden haber alamıyorum.

Artık sıra “Ogni Kültür Dergisi”nin 1. sayısında yayınlanacak yazılara gelmişti. O ana kadar dergi sürecinde bizimle olan arkadaşlardan biri, iş ciddiye binince ayak diremeye, yan çizmeye başladı. Gerekçesi de şuydu: “Ben, sizin dergi için bu yazdıklarınızın doğru olduğunu nereden bileyim?!” Arkadaş, ipe un seriyordu. Yapacak bir şey yoktu. Birkaç arkadaş da bu arkadaşa hak verdi. Dergi süreci akamete uğrayacak gibi gözüküyordu. Ancak Yılmaz Erdoğan, yumruğunu masaya vurdu; “Kardeşim,” dedi, “Ya bu dergiyi burada hep beraber çıkartırız ya da ben kendim bir dergi çıkarırım! Haberiniz olsun!”  Yılmaz Erdoğan’ın bu sözleri âdeta insanları silkeledi. Ayak direyen arkadaş, arkasını dönüp çekip gitti. Bir daha da kendisini bu ortamlarda görmedim.

Ahmet Hulusi Kırım, “Ogni Kültür Dergisi” için yazdığımız makalelerin müstear isimlerle yayınlanması konusunda bizi ikna etti. Kendisi de, ben de, derginin sahibi ve yazı işleri müdürü bile müstear isimlerle yazdık. Bir tek Yüksel Yılmaz kendi adını kullandı, bir de Yılmaz Erdoğan. Ahmet Hulusi Kırım, Ahmet Hacaloğlu; Ali İhsan Aksamaz, Ali İslamoğlu; İsmail Avcı, Çuta Noxlams; Mehmedali Barış Beşli, Sarigina Beşli müstear isimleriyle yazıyordu.

Daha önce de söylediğim gibi, araştırmacı- yazar Yılmaz Erdoğan’ın aramıza katılması bize güç kattı. Dergiye destek olan insanların ortak kararıyla demokratik bir şekilde “Ogni Kültür Dergisi”nin 1. sayısında yayınlanacak makaleleri belirledik. Beşinci sayıya kadar da bu demokratik uygulama devam etti.

Derginin yayınlanma aşamasında yine Ahmet Hulusi Kırım devreye girdi. Dizgici dostlarıyla bağlantı kurdu. Makaleleri dizdirdi. Kapak hazırlandı. Dizgi ve teknik hazırlığı Dönüşüm Yayınları yaptı, katkı sağladı.  Derginin diğer sayılarının dizgi ve teknik hazırlığının da Dönüşüm Yayınları tarafından yapıldığını söylemeliyim.

Birinci sayının tahsihleri yapıldı. Tekrar dizgici arkadaşa gidildi. Yazım hataları düzeldi. Artık sıra derginin matbaada basım işlemine gelmişti. Bu konuda da yine Ahmet Hulusi Kırım devreye girdi. Matbaacı tanıdığına dizgileri ulaştırdı ve derginin 1. sayısının baskısını sağladı.  “Ogni Kültür Dergisi”nin 1. sayısının baskısı da diğer sayılarının baskısı gibi Yön Matbaacılık tarafından yapıldı. Hem dizgi ve hem de baskılar, Ahmet Hulusi Kırım sayesinde önceden beş kuruş ödemeden onun şahsî kredisiyle gerçekleşti. Derginin 1. sayısını 15 Kasım 1993 akşamı görmüş olduk.  Yön Matbaasında büyük bir coşku yaşadık.

Önceden belirlediğimiz gibi, derginin dağıtımı konusunda da işbölümü yapmıştık. Diğer arkadaşların derginin dağıtımını hangi noktalara yaptığını hatırlayamıyorum. Aradan çok uzun zaman geçti. Ben, UFİ yanındaki gazete bayisine, Sahaflar Çarşısı’ndaki bir kitapçıya ve Cağaloğlu’daki Sosyal Yayınlar satış reyonuna dağıtım yapmayı üstlendim. Her yeni sayıyı götürdükçe bir önceki sayının iadesini ve yapılan ödemeleri de Ahmet Hulusi Kırım’a gününde ilettim. Derginin dağıtım işlerine katkıda bulunan diğer arkadaşların da aynı yolu izlediklerini sanıyorum. En başta arkadaşlara söylediğim gibi, ben para ve hesap işlerine hiçbir zaman karışmadım.

Bir gün okulda dersim bitip de Aksaray’daki “Ogni Kültür Dergisi” ofisine gidince kapıyı Lütfü Baysal açtı. Gülerek “Hadi Hoca, gözün aydın! Millî oldunuz! “dedi. Bir anlam veremedim. “Hayırdır?!” dedim. “1. sayı İstanbul 1 Nolu DGM tarafından toplatılmış, dava açılmış,”dedi. “Şaka mı?” diye sordum. Ahmet Hulusi Kırım da teyit etti. Öğlen saatlerinde Emniyet Müdürlüğü Basın Şubesinden bir polis memuru gelmiş ve toplatma kararını orada bulunan Mehmedali Barış Beşli’ye tebliğ etmiş. Polis memuruna, büroda bulunan bir miktar dergi tutanak karşılığında teslim edilmiş.

Aslına bakarsanız, dergide yayınlanan yazılar önceden defalarca hem hukukçu gözüyle Ahmet Hulusi Kırım tarafından hem de benim tarafımdan defalarca gözden geçirilmişti. Biz bu  konuda oldukça dikkatliydik. Buna rağmen, İstanbul 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinde neden dava açıldığını ve dergi hakkında toplatma kararı verildiğini ben şahsen hiç bir zaman anlayamadım. Zaten dava kısa süre sonra beraat ile sonuçlanacaktı.

“Ogni Kültür Dergisi”nin 1. sayısının, İstanbul 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından toplatıldıktan sonra bazı Laz aydınlarının, önceden satın aldıkları dergileri geri getirip, kapıdan içeri bile girmeden kafalarını uzatarak  “Biz size söyledik! Çıkartmayın dedik. Dinlemediniz! İşte gördünüz mü, bizim dediğimiz oldu! Haklı çıktık! Oh olsun!” tavrını sergilemeleri oldukça şaşırtıcı olduğu kadar moral bozucuydu da.

“Ogni Kültür Dergisi”nin 1. sayısı toplatıldıktan sonra gerek Yılmaz Erdoğan, gerek ben her gün ısrar ve inatla “Ogni Kültür Dergisi”nin ofisindeydik. Ahmet Hulusi Kırım zaten hep oradaydı. Derginin İstanbul 1 Nolu DGM tarafından toplatılması ve dava açılması bizleri etkilemedi. Tam tersine kamçıladı. Üstelik hemen 2. sayının hazırlıklarına hiç zaman kaybetmeden başladık. (15. XI. 2015)

[Önerilen okumalar: Ali İhsan Aksamaz ,”Lazlara Gülmenin Dayanılmaz Hafifliği”, Özgür Gündem Gazetesi, 15. VI. 1993/ sonhaber.ch/ circassiancemter.com.tr/ gurcuhaber.com; Ali İhsan Aksamaz, “Yaşadıkları Coğrafyanın Otohtonları: Lazlar”, Özgür Gündem Gazetesi, 19. VII. 1993, sonhaber.ch/ circassiancemter.com.tr; Ali İhsan Aksamaz, “Kafkasya Kültür Kökenli Bir Topluluk: Lazlar”,https://birikimdergisi.com/dergiler/birikim/1/sayi-71-72-mart-nisan-1995/2270/lazlar/4980/ birikimdergisi.com/ circassiancenter.com.tr; Ali İhsan Aksamaz, “Laz Kültürel Kimliğini Yaşatma Çabaları”, circassiancenter.com.tr/ [Kolektif, (Editörler: Tanıl Bora, Murat Gültekingil), “Modern Türkiye’de Siyasî Düşünce, Milliyetçilik, Cilt 4, Sayfa: 924- 926”, İletişim Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 2002]; Ali İhsan Aksamaz, “Yamakhoğlu Yüksel Yılmaz (Öldü mü?!)”, Sima Dergisi, Sayı 7, Sima Laz Vakfı Yayını, Fotosan Ofset, İzmit, Mart 2005/ circassiancenter.com.tr; Ali İhsan Aksamaz: “Kafkasya ve Türkiye’deki Kafkasya ile ilgileniyorum” [Yaşar Güven söyleşisi/ Emeğe ve dillere saygılı herkes beraber çalışmalıdır!”], Jineps/ Ulusal Yaygın Aylık Siyasî Gazete, Yıl 1, Sayı 3, Şubat 2009, İstanbul/ circassiancenter.com.tr; Ali İhsan Aksamaz, “Bazı Laz aydınları arasında geciken hesaplaşmalar ve unutulan kimlik mücadelesi, 21. VIII. 2011, circassiancenter.com.tr; Ali İhsan Aksamaz, “Lazlara ilişkin iki kitabın hikâyesi ve tanıklıklarım- anılarım”, 14. II. 2013, yusufbulut.com/ circassiancenter.com.tr; Ali İhsan Aksamaz, “OGNİ başarısız oldu mu?”,  12. IX. 2013, yusufbulut.com/ circassiancenter.com.tr; Ali İhsan Aksamaz, “Laz Aydınlarının Yayıncılık Faaliyetleri”, 21. III. 2015, yusufbulut.com/ sonhaber.ch/ circassiancenter.com.tr; Ali İhsan Aksamaz, “İçindekilerle Ogni Kültür Dergisi (1993-1994)”,  12. XI. 2020, sonhaber.ch/ circassiancenter.com.tr; Ali İhsan Aksamaz, “Laz Aydınlarının girişimine basından tepkiler”,  14. V. 2022, sonhaber.ch/ circassiancenter.com.tr; “Ana dillerin “ağız, şive, lehçe ve diyalekt” farklılıklarını öne sürenler, bu anadilleri küçümsemek için bunu yapıyorlar”, 19. VI. 2012 , [Semih Akgün söyleşisi]/ cherkessia.net; Cemal Şener, “Lazların Tarihine Kısa Bakış/ Trebizond- Ahbazya arasındaki sahil ülke”, Komün Dergisi, Sayı 1, 1. XI. 1989, İstanbul; “Demokratik Gürcüler Platformu’ndan Nevzat Kaya’nın Röportajı”,  FB/ Meta; Demokrat Gürcüler Platformu, 23. IV. 2011, circassiancenter.com.tr; “Demokratik Gürcüler Platformu Olarak Laz Aydını Ahmet Hulusi Kırım ile Yaptığımız Röportaj”,13. VIII. 2011, groups.google.com; “Anadilleriyle ilgili insanların söyledikleri hamaset dolu lâflarının içini bir proje etrafında doldurmak üzere bir araya gelmeleri ve neyi nasıl yapacakları konusunda işbaşı yapmaları gereklidir.”,  28. VII. 2011, [Semih Akgün söyleşisi]/ cherkessia.net; “Etnik Kimliklerini, Ortak Tarih ve Kültürel Değerlerini Yaşatmak İstiyorlar”/ “Lazlardan Alternatif Vakıf” ,Cumhuriyet Gazetesi, 19. I. 1993; Haşim Akman, “Laz Enstitüsü Kuruluyor”, A Aktüel Dergisi, Sayı 66, 8- 14 Ekim 1992/  sonhaber.ch/ circassiancenter.com.tr; İsmail Avcı Bucaklişi, “Laz Dergiciliği”, 1. XI. 2017, jinepsgazetesi.com; İsmail Güney Yılmaz, “90'lar: Laz Kültür ve Kimlik Hareketinin Doğuşu”,  7. I.  2015,  bianet.org; Kâmil Aksoylu, “Tarihe Tanıklık/ Laz Kültürel Hareketi/ 93 Süreci” (“Laz Kültürü”, Phoenix Yayınları, Ankara, 2009); “Laz kültür hareketi”, tr.wikipedia.org; Mecit Çakırusta: “Ben bu işe ana lisanımı yaşatmak için girdim!”, 2003, “Yeni Kafkasya Gazetesi”/ circassiancenter.com.tr; Memedali B. Beşli, “Vicdanen malul bir devir bu devir”, Ütopya Mevsimlik Hayat Bilgisi Kitabı 6, Piya- Zed Yayın, İstanbul, Ocak 1999; Mehmedali Barış Beşli, “Tarihe Karşı Kısa Tarih”, Mjora Lazepeşi Nena, sayı 1, Çiviyazıları Yayınevi, İstanbul, 2000; Mehmet Ender Savcın:  “Gürcistan’da akrabalarımız var.”, 11. X. 2020, /  sonhaber.ch/ circassiancenter.com.tr; Metin Sever, Baran Dural, “DEP’in Seçim Stratejisi/ Kürt- Laz- Çerkez İttifakı”& Yılmaz Erdoğan: “DEP’e saygı duyuyoruz”, Nokta Dergisi, Sayı 12/ 6, Nokta Yayınları, 30. I. 1994; Metin Sever, “Kaf Dağı’nın bu yüzü/ Türkiye’deki Kafkasya- 11/ Lazca bir Dergi: OGNİ”, Radikal Gazetesi, 17. XII. 1997; Murat Karadeniz (Editör), Ahmet Hulusi Kırım, Ali İhsan Aksamaz, İsmail Avcı, “Ogni Dergisini Çıkaranlar Ogni Sürecini Anlatıyor”, 1, 2, 3 ve 4. bölümler; 14- 18. V. 2016, Noğa TV, youtube; Murat Karadeniz (Editör), İsmail Bucaklişi, “Anadilde Yayıncılık Paneli- 1 ve 2”, 20- 21. V. 2016, Noğa TV, youtube; Naki Özkan, “Artık Lazlar’ın da bir dergisi var/ Nuh Peygamber de Lazca konuşuyormuş!” EP/ Ekonomi Politika, sayı 53, 28. XI. 1993; “Ogni”, tr.wikipedia.org; Parna- Beka Çilaşvili, “Türkiye’de Gürcüler ve Lazlar, iki dergi ve iki önder…”, 11. IX. 2019, tetripiala.wordpress.com; Sarigina Beşli, Sayfa 1, “Ogni Kültür Dergisi”, Sayı 5, Temmuz- Ağustos 1994, İstanbul; Sırrı Öztürk,  “Dil, Tarih, Kültür, Gelenekleriyle Lazlar Kitabı Üzerine Röportaj”, Sorun Polemik Marksist İnceleme- Araştırma Dergisi, Sayı 2, Şubat 2002, Sorun Yayınları, İstanbul/ sonhaber.ch/ circassiancenter.com.tr; Talip Kaynar, “Türkiye’de ana dili konusunda büyük bir kavram karmaşası var!” , Özgür Gündem Gazetesi, 13. VI. 2006, İstanbul/ sonhaber.ch/ circassiancenter.com.tr; T. C. İstanbul 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi (Ek- 1: Mahkeme Tutanağı), [İsmail Avcı, “Lazlarda Sosyokültürel Değişim”], nek.istanbul.edu.tr, Ümit Bayazoğlu, “Sıkıcı bir Laz fıkrası/ Polis emeklisi Hayri Hayrioğlu’nun başımıza ördüğü püskülü belâ”, EP/ Ekonomi Politika, sayı 31, 27. VI. 1993; Yılmaz Erdoğan, “Ogni Kültür Dergisi ikinci çocuğum olarak kucağımdaydı!”, 07. VI. 2022, sonhaber.ch/ circassiancenter.com.tr]

 

aksamaz@gmail.com

 

https://www.circassiancenter.com/tr/ogni-kultur-dergisi-ani/

https://www.circassiancenter.com/tr/birinci-laz-kulturu-toplantisi/

https://www.kitapyurdu.com/yazar/ali-ihsan-aksamaz/367.html?srsltid=AfmBOoo_5N7A1b29SDqQ32ErKHmgW0p-ozRkESceMzWNTNmqBHM0Nhit

 


5 Temmuz 2024 Cuma

Xasanik lesa konudgu/ K̆irali do mç̆k̆eşi

 

 


 

Xasanik lesa konudgu

 

Xasanik oğuneşi ndğas Ç̆armaturi ğali golunʒ̆oru do seri lesa konudgu. Jur- sum fara lesa çxomite oypşu do Xasanik nifik̆iru- ki:

“Ma haʒ̆i ha çxomi oxorişa mendebiğa do ç̆umen ç̆umandele ordoşa gepta do xolo çxomi keşebiğare”.

Xasanik çxomi moik̆idu do oxoşa eşit̆u-şi, Zaimişi mezaluğik̆ala ar didi muntxani konagu. Xasanis didoaşkurinu, ama guris guri gyobažgut̆u. Xolo ha didi şei-na t̆u, Xasanis konaxolu. Xasanik medoʒ̆k̆eduşi, ha didi muntxa- na t̆u, Germa-k̆oçi t̆udoren. Germa- k̆oçis k̆at̆a k̆ibiri tito mt̆k̆o uğut̆u. Nuk̆u mʒ̆k̆uli uğut̆u. Xasanis –na var aşkurinu- şeni hamus mteli konanç̆u do Xasanik uʒ̆u ki:

“Si, k̆oçi, ma gza momçi! Oxoris mçumenan, ordo bidare, dido dulya miğun! Ç̆umen ç̆umandele- ti ordo gelaptare, hemuşeni- ki, lesa ğalis memidgin, çxomi gemabğasen! Hak goʒ̆oxti vana ti dogibarum”.

 Hem oras Germa- k̆oçik – Bro! Bro! Bro- ya- do muntxanepe duʒ̆u. Germa- k̆oçik Xasanis nak̆ap̆u do ğalis kodoluk̆ap̆u.

Xasanişi nanak- Bere var moxtu- ya- do ç̆ak̆las nunʒ̆u do ğalişe gextu- şi, Xasani t̆obas doložit̆u. Hek kožiru do Xasani ezdu do oxorişa mendoyonu.

Xasani dido oras žabuni cant̆u. Xasanis dido- na aşkurinu- şeni, haʒ̆i ʒ̆ori var ap̆aramiten. Nena zop̆ont̆aşi, geladginen.

[Sergi Jiğent̆i, “Ç̆anuri T̆ekst̆ebi”, T̆pilisi, 1938]


 


K̆irali do mç̆k̆eşi

Ar dğas k̆iralik dido ok̆obğala dovu do miletis uʒ̆u-ki:

“Ma nena var bzop̆on do xete bip̆aramitare,  he op̆aramitu- na oxoʒ̆anasen, k̆oçi çkimi “mok̆amdginu” p̆ʒ̆opxare”.

Dido p̆ofesorepe do çkinaperi k̆oçepe ides, ama k̆iralik na noguru, mitis var oxaʒ̆onu.

A’ndğas mç̆k̆eşik kognu do k̆iralişa mendaxt̆u. Dido k̆oçepe renan.

K̆iralik mç̆k̆eşis xe ok̆ondrik̆u do noguru, hemindoras mç̆k̆eşik didi k̆iti noğiru. K̆iralik didi k̆iti noğiru. Mç̆k̆eşik jur k̆iti noguru.

Milliyetik k̆iralis k̆itxes:

“Si xe- na ok̆ondrik̆i do noguri, mun ort̆u?”

K̆iralik uʒ̆u- ki:

“Dunya mugvala ren-” ma buʒ̆vi, muk miʒ̆u- ki: “Dunya mugvala ren, ama si-ti arteği ren”.

Ar k̆iti meboʒ̆iri- şi, muk jur k̆iti memoʒ̆iru. Heya itkven- ki, “Tangri arteği ren”- ma, buʒ̆vi- şi, “Majurani Tangri sin ore”- a, miʒ̆u.

Hemindoras mç̆k̆eşik uʒ̆u- ki:

“K̆iralik xe ok̆ondrik̆u do miʒ̆u- ki, ar hak̆onari somuni komomiği-a, miʒ̆u.

Ma- ti buʒ̆vi- ki:

“Si haya mogiğare- ma do, didi k̆iti meboğiri.

Xolo miʒ̆u- ki:

“Si ar toli eşegiğare”-a do ar k̆iti memoğiru. Ma- ti jur- k̆iti meboğiri:

“Jur toli si eşegiğare”- ma, buʒ̆vi do haşote içodu hetepeşi didi ok̆obğala.

 K̆iralik tku- ki: “Ma na ptkvi, nenape mteli mç̆k̆eşik koxoʒ̆onu”-ya.

Hemindoras miletik dido nožiʒes k̆iralis. 

 [Sergi Jiğent̆i, “Ç̆anuri T̆ekst̆ebi”, T̆pilisi, 1938]



Sergi Jiğent̆i, “Ç̆anuri T̆ekst̆ebi”, T̆pilisi, 1938




2 Temmuz 2024 Salı

“Roman, edebiyatın en ileri dalıdır!”

 

 


 

 

“Roman, edebiyatın en ileri dalıdır!”

 

 

[Ön açıklama: A. Cengiz Büker’i, yıllar önce Lazca dersler verdiğim dernekte, Kadıköy AKA - DER’de 2012 yılında tanıdım. Başarılı öğrencilerimden biriydi. Çoğunlukla internet üzerinden de olsa bağlantımız uzun yıllardır devam ediyor. A. Cengiz Büker’in, yakın zamanda bir kitabı yayımlandı: “Binyıllar Güneş Ülkesi”. Ne yazık ki henüz kitabını okuyamadım. Ancak mutlaka okuyacağım. A. Cengiz Büker ile bir söyleşi yaptım. Biyografisi, diğer kültürel çalışmaları, bu yeni kitabı ile yeni projelerine ilişkin konuştuk 25. VI. 2024, Ali İhsan Aksamaz]

Ali İhsan Aksamaz: Biliyorum, kendinizden bahsetmeyi pek sevmiyorsunuz. Ancak ben yine de soracağım. Kendinizi tanıtır mısınız? Nerede, ne zaman doğdunuz? Hangi okullarda öğrenim gördünüz? Mesleğiniz ve çalışma hayatınızdan bahseder misiniz? Hangi dilleri biliyorsunuz?

A. Cengiz Büker: Gerçekten, kendimden söz etmeyi sevmem, ama yine de kitaplarımı ve başka yazılarımı hazırlarken, belki de tüm yazarlar gibi, anlattığım kendimdir. Sanıyorum ki, insanlar konuşmayı, dilleri, yazı yazmayı aslında hep, dayanılmaz bir “kendilerini anlatabilmek isteği” ile yaratmışlar, icat etmişlerdir. Çünkü bence, herkesin evreni (eski dilde “kâinat” ya da felsefe dilinde “varoluş/var-olma”) ancak kendisiyle vardır. Neyse, bunu kitabımda anlatmaya önem verdim; ama zor… Sorularınızın yanıtına gelince: İstanbul doğumluyum. Hemen bütün Türkiye insanları gibi, dedelerimden gerisini bilemem çünkü belki de sekizinci yüzyıldan bu yana, Hint ve Çin kültürlerinden de etki alan İslâm anlayışına bağlı olarak, insanlar güçlü olana itaat etmek gibi bir sistemle toplumlar ve topluluklar oluşturdular, yani örneğin Cengiz Han’a bağlı olanlar, hangi ırktan ya da hangi soydan olursa olsun “Cengizli” sayıldı. Aslında tüm dünyada da bu böyledir. Soy ve soyadı kavramı ancak on sekizinci yüzyıldan sonra Batı Avrupa kültüründe önem kazandı. Ne var ki, Hıristiyan dini nedeniyle, aslında pek de sistematik olmayan Kilise Kayıtları az çok genetik zinciri bilmeye yardım ediyorsa da, bunlar daha çok hukuksal ve kuramsal bir “şecere” anlayışıdır bence. Demem o ki, insanlar birbirine öylesine karışmışlar ki, bilimsel ve ussal bir “ırkçılık” mümkün değildir. Hatta son buluşlar ve araştırmalar gösteriyor ki, (özellikle) Avrupa’da Homo Sapiens ile Homo Neandertalis uzun süreler birlikte ve hem kültürel hem ırksal olarak birbirine karışarak yaşamışlardır. Dolayısıyla insanları bölmek ve ırkçılık yapmak bilimsel de değildir, insansal da değildir, bence… Ben İstanbul doğumluyum, ama ne azınlıklar ne de saraylılar gibi bir özelliğim yok. Anne tarafım “Doksan Üç Harbi” denen büyük sürgün sırasında bu tarafa kaçabilenlerden… Ben kendimi Atatürk’ün tanımladığı biçimde Türk sayarım ve Türklüğümle de övünürüm. Ama bu, benim tüm dünya insanlarını sevmemi ve kardeş bilmemi engellemiyor, -büyük yanılmalarına şahit olsam da-. Bence, ki bilim de böyle söylüyor, insanlık bir bütündür; buna hümanizm diyebilirsiniz… (Gerçi bu terimin de tanımı gerek, çünkü pek çok anlamlarda kullanılagelmiştir)… Doğum tarihim ise 25 Ocak 1942; gece sabaha karşı dünyaya gelmişim, nüfusa kaydım ise ertesi gün... O yıllarda çocuklar yedi yaşında okula giderdi; ama beni gazete okur ve büyüklerle tartışır görünce, altı yaşında iken Beyazıt İkinci İlkokula yazdırdılar. Memduha öğretmeni unutmuyorum. Ama okula uyumum pek de kolay olmadı. Çünkü onlar daha harfleri sökerken ben sessiz okuyordum, onlarsa benim okuduğuma inanmıyorlardı; arkadaşsızlığa ve yalnızlığa orada alıştım. Hem boyca bosça hem de güç kuvvet yönünden oldukça farklıydım, sınıf arkadaşlarımdan. Üçüncü sınıfta babam Fatih Okumuş Adam sokağında ev satın alınca, ben de ister istemez Fatih Taşmektep’e geçtim, öğretmenim Ragıba Hanım idi… Dördüncü sınıfta bir Abla’nın okul dışı son sınıflara gönüllü ders vermesiyle İngilizce ile tanıştım; aslında bu kurs yalnızca beşler içindi, ama bana fazla akıllı diye öğretmenlerim kıyak yaptılar, sağolsunlar… Ortayı, Liseyi “Vefâ Lisesi’nde” okudum… Uzun hikâye… 1961 yılında kazandığım birçok Fakülte sınavı arasından Tıbbiye’yi seçtim. Çünkü bilimlere aşırı bir açlığım vardı. (İstanbul) Tıp Fakültesinde okurken birkaç lisan da öğrendim, hele Rusça da öğrenmeye kalkmam bayağı sorun olmuştu. Zaten lisedeyken kendi kendime gizli gizli Almanca, Latince, Sırpça -sınıftaki bir Yugoslav göçmeni ile dost olmuştum, ayrıca kendi kendime sayılır, İspanyolca da öğrendim. Çılgın gibi dil kitapları satın alıyordum, bu benim sanki hobim olmuştu.

 


A. Cengiz Büker’in çalışmalarından bazıları: “Konfüçyüs Dedi ki”, “Mısır'ın Ölüler Kitabı”, “Çin Şiirinden Seçmeler”, “İlyada”, “Gargantua”, “Dhammapada: Gerçeği Yolu”, “Bahçıvan”, “Guatemala Efsaneleri”, “Avare Kuşlar”, “Tabletteki Sır”, “Ölüm Çiçekleri”, “Chamalu Yüreğin Yolu”

 

 

 

Ali İhsan Aksamaz: Birkaç dil biliyorsunuz. Bize bu dilleri nasıl öğrendiğinizi söyler misiniz? Son yayınlanan kitabınızdan bahsedeceğiz. Daha önce yayınlanmış kitaplarınızdan, makalelerinizden, kültürel çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

A. Cengiz Büker: Tam olarak İngilizce, Almanca, İspanyolca… bildiğimi söyleyebilirim. Ama farklı derecelerde “anladığım” ya da “yabancı olmadığım” dillerin sayısını ben de bilmiyorum. Daha önce yayınlanmış kitaplarımın çoğu çeviri. Çeviriyi seviyorum, hem istediğinizi söylüyorsunuz, hem de pek sorumluluk yüklenmiş olmuyorsunuz, çünkü insanlar söylediklerinden sorumludurlar. Tıpsal yazılarım var, yerli ve yabancı medikal dergilerde… Şiirlerim, kültürel yazılarım var; ama bu konu biraz bence üzücü olduğu için, dilerseniz, bunu başka bir zamana saklayalım!

Ali İhsan Aksamaz: Bilebildiğim kadarıyla, çok yönlü bir insansınız. İnsan sevgisiyle dolusunuz. Renkli bir kişiliğiniz var. Vicdan sahibisiniz. Adaletsizliğe karşısınız. İnsanlık nereye gidiyor? Ekmeğin, kentlerde karneyle verildiği yıllarda doğdunuz. Her evde bir telefonun olmadığı bir dünyada büyüdünüz. Radyo yayınları parazitliydi. Televizyon yoktu.  Şimdi herkesin elinde bir cep telefonu. Çok kısa bir süre içinde her alanda hayatın birçok paradigma değişikliğine de tanık oldunuz. Bütün bunları nasıl değerlendiriyorsunuz? Köyler kent mi oldu? Kentler köy mü oldu? Kentli mi olduk? Köylü mü oldu? İnsanlığın yarınlarını nasıl görüyorsunuz?

Cengiz Büker: Beni tanımlarken kullandığınız, bir anlamda güzel, ama aslında gerçek olan sözlerinize çok teşekkür ederim. Ben pek anlatmadan, benim duygularımı inceleyip sezdiğiniz belli oluyor. İlginize ve içten arkadaşlığınıza gerçekten minnettarım, sağ olun! Parazitli radyodan söz ediyorsunuz, aramızda kalsın, ben Türkiye Cumhuriyetine “radyo”nun geldiğini, çoğu kimsenin yıllarca “günâh” diye evine radyo sokmadığını ve zaten radyonun ancak özel ruhsatla kullanılabildiğini görmüşüm… Anten işi de büyük sorundu… Türkiye çok değişti; aslında dünya değişti. Derler ki, ”değişmeyen tek şey değişimdir” derler… Ama son yüzyıl içinde değişimin ivmesi, gerçekten, insan zihninin sınırlarını zorlayacak denli arttı diyebiliriz.

Ali İhsan Aksamaz: Yakın zamanda bir kitabınız yayımlandı: Binyıllar Güneş Ülkesi”. Henüz kitabınızı okuyamadım. Bu kitabınıza ilişkin sormak istiyorum. Kitabınız tam olarak ne zaman yayımlandı? Bir yayınevinden mi çıktı? Kendi özel yayınınız mı? Bu kitabınızın tirajı hakkında bilgi verebilir misiniz? Okuyucular, kitabınızı nasıl edinebilirler?

A. Cengiz Büker: Sizden tek bir ricam var: Lütfen, siz “Binyıllar Güneş Ülkesi” adlı romanımı okuduktan sonra, ama okumadan önce biraz Tommaso Campanella’nın “Güneş Ülkesi” ütopik romanını da incelemelisiniz… Ha, okuduktan sonra kesinlikle (mutlaka) bu söyleşiyi yinelemeliyiz diye düşünüyorum.



 

“Gerçek eylem düşünmektir”

 


Ali İhsan Aksamaz: Şimdi de kitabınıza ilişkin sormak istiyorum. Kısaca kitabınızın içeriğinden bahseder misiniz? Kitabınızın kapağında “bilimkurgusal felsefe romanı” diyor. Ancak kapak fotoğrafı bende farklı çağrışımlar uyandırdı. O sebeple ben yine de sorma ihtiyacı hissediyorum.  Otobiyografik bir çalışma mı? Son hızlı teknolojik gelişmeler ve insanlığa olumlu- olumsuz etkilerine ilişkin bir çalışma mı? İnsanlığın bugünkü durumunu felsefî bir yaklaşımla mı anlatıyorsunuz? İnsanlığın geçmişten bugüne evrimi, toplumsal gelişimi, doğaya hâkim olması süreci ve sonrasındaki üretim, mülkiyet ve paylaşım ilişkilerini mi irdeliyorsunuz? İnsanlığın geleceğine ilişkin öngörülerde mi bulunuyorsunuz?

A.Cengiz Büker: Kitabım, kısaca, bir romandır. Bizim kültürümüzde, bunca devrime karşın, roman hâlâ yadırganır. Oysa Batı Kültürü zannedilen, ama aslında İnsanlık Kültürü olan bugünkü Avrupa’da teorik olarak yaşandığı sanılan kültürü yaratan en büyük etken “yazın”dır… Yani “edebiyat”tır. Roman ise edebiyat’ın en ileri dalıdır. Tıpkı operanın müziğin en ileri dalı oluşu gibi. Homeros’un destan dediğimiz romanları olmasaydı, bugün ne Greko- Romen kültür olurdu, ne Rönesans olurdu, ne de Hümanizm(ler) olurdu. Son dönemdeki ilerlemede Don Kişot’tan başlayan kırk elli roman neredeyse uygarlığın yapı taşları olmuşlar, düşünen insanların diyaloglarını sağlamışlardır. “Bindokuzyüzseksendört” demeden, “(Cesur) Yeni Dünya” demeden, “Hayvanlar Çiftliği” demeden ne sosyoloji yapabilirsiniz, ne felsefe, hattâ ne de siyaset. Değil mi? İşte ben de romanımı, en azından bu tanınmış büyük romanlar düzeyinde görüyorum. Çok satan falan olmak istemiyorum, istediğim tek şey okunmaktır. Hemen anlaşılmayı da beklemiyorum, ama eleştirel de olsa, ilgi ve düşünme kazanmak istiyorum. Yâni insanlar düşünsünler, düşüncemi dinlesinler, benim daha da düşünmeme olanak versinler… Beni değil, düşünmemi, düşünmeyi desteklesinler, umut ve dileğim budur.

Ali İhsan Aksamaz: Kitabınıza neden “Binyıllar Güneş Ülkesi” adını verdiniz?

A.Cengiz Büker: Çok basit: Tommaso Campanella’nın “Güneş Ülkesi (Latince başlığı: Civitas Solis, İtalyanca başlığı: La Città del Sole)” adlı, Thomas More’un yarattığı Ütopya geleneğine uygun kitabına “nazire / benzetme” olsun diye bu adı verdim. Demek ki, kendimi bu zincire, ütopya zincirine, bir son halka olarak eklemeyi düşünmüş de olabilirim. Ayrıca Fizik bilimindeki, çok hızlı bir ilerleme gösteren, son çarpıcı buluşların da hevesimi kamçıladığı bir gerçektir; öyle ki, bildiklerimi gördüklerimi anlatmasam sanki kendimi suçlu duyumsayacaktım.

Ali İhsan Aksamaz: Artık yavaş yavaş söyleşimizin sonuna geliyoruz. Bu son kitabınız çizgisinde yeni kitap projeleriniz var mı? Söylemek ister misiniz?

A.Cengiz Büker: Çok var… Ama bunun için biraz ömre, biraz paraya, biraz da zamana gereksinim duyuyorum.

Ali İhsan Aksamaz: Zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. Benim sormadığım ancak sizin bahsetmek istediğiniz başka konular varsa, lütfen onları da bizimle paylaşın. Sağlıcakla kalın.

A. Cengiz Büker: Eseme, lojik, mantık ile belirlenen, “us, akıl, razon” dediğimiz, en ulu “varoluş armağanına” değer verilmediği bir dönem yaşar gibiyiz. Ben bunun geçici olduğunu düşünüyorum. Ama doğru yolu nasıl bulacağız diye, var olan anlamsız bir karmaşanın içine girmemek için insanlara, oturup düşünmelerini öneriyorum. Meditasyon da bir tür düşünüştür ama o aklı işletmek için değil, dinlendirmek için işe yarıyor. Gerçek eylem, çok yorulmak değil, çok yapmak da değil… Gerçek eylem, bence, düşünmektir. Mutluluğu yaratan yol, bence, budur. Saygılarımla.

 

Kadıköy AKA-DER Lazca Kursunda (2013 y.)

 

[Önerilen okumalar: Ali İhsan Aksamaz, “Birinci Basamak Lazca Dersleri Kursunu Tamamladık”, 12. V. 2013, yusufbulut.com/ sonhaber.ch/ circassiancenter.com.tr; “Laz Dili Temel Dersleri”, 1. Baskı, Lazika Yayın Kollektifi, 2013, 2. Baskı, Belge Yayınları, İstanbul, 2016; “Lazca için ders kitabı hazır”,  11. XI. 2013 hurriyet.com.tr; Murat Karadeniz: “Gazete Noğa’yı tamamen Lazca yayınladık!”, 14. III. 2022, sonhaber.ch/ circassiancenter.com.tr; “Anadolu Kültürü Kadıköy’de yaşıyor, 1 XI 2012, gazetekadikoy.com. tr]

+

 

 

“Romani nç̆aralobaşi irişen ʒ̆oxlemxtimu noʒ̆ile ren!”

 

 

[Goʒ̆otkvala: Ma A. Cengiz Bukeri doviçini dido ʒ̆anapeş ʒ̆oxle 2012 ʒ̆anas, derneğis, Kadikoy AKA- DERi-s, so namepçapt̆i Lazuri dersepe. Gecgineri mamgurepe çkimişen arteri rt̆u. Didopeten int̆ernet̆iten rt̆asnati, dido ʒ̆anapeşen doni irtibati komiğunan. T̆okseri A. Cengiz Bukerişi ar ketabi kogamaxtu: “vit̆oşʒ̆anapeten Mjoraşi Dobadona”. Gurişmeç̆voni ren aʒ̆işa va mak̆itxu ketabi muşi. Mara illaki dovik̆itxaminon. A. Cengiz Bukeri k̆ala bğarğali. Doxmeli skidala muşi, majura k̆ult̆uruli noçalişepe muşi, aya ağani ketabi muşi do ağani p̆rojepe muşişen ç̆it̆a- ç̆it̆a bğarğalit. 25. VI. 2024, Ali İhsan Aksamazi]

Ali İhsan Aksamazi: K̆aixeşa komiçkin, tkvan ti-tkvanişen molaşinu k̆ai va giʒ̆onunan, eşo miçkin ma. Mara xoloti tkvan ar- jur mutu gk̆itxat. Ti- tkvani domoçinopit. So, mundes dibadit? Mu nʒ̆opulapes igurit? Mesleği do noçalişepe tkvanişen molamişinit? Mu nenape giçkinan?

A. Cengiz Bukeri: Tkvan mtini zop̆ont, ti- çkimişen molapşina, eya va momʒ̆ons, mara xoloti ketabepe do majura noç̆arepe çkimi pxaziraşakis, gonepti, oxoʒ̆onapu naminon ti-çkimi ren, mis açkinen, majura mç̆arupe steri. Mtini dogiʒ̆vatna, k̆oçepes irote ti- mutepeşi  nart̆usteri mskvaşa oxoʒ̆onapu unt̆erenan, emuşeniti am gagnapaten oğarğalu, nenape, noç̆ara doʒ̆opxerenan, eşo domaʒ̆onen, eşo matkven. Toli çkimiten, irişi “kyainati”, varna felsefeşi nenaten oqopumu xvala ti- muşi k̆ala koren. Murenna eşo, ketabi çkimiten antepe oxoʒ̆onapuşi gza kogebdgiti. Mara dido mç̆ireli dulya ren aya. Ayati giʒ̆vat… Aʒ̆iti nena gegiktirat: İst̆anbolis dovibadi. Eşo giʒ̆vat, Turkiyeşi majura k̆oçepe steri, mati p̆ap̆ulepe çkimişen ʒ̆oxleni mzaxalepe çkimi va viçinop, va miçkin; emuşeniki, gonepti, maovrani oşʒ̆anuraşen doni, Hinduri do Çinuri k̆ult̆urepeşenti tesiri naaqu İslamuri gagnapaşa mek̆irelixeşa, mencelonişa ti gendrik̆u steri ar sist̆emiten lamtinalepe do ok̆obğalepe doʒ̆opxes k̆oçepek. Am noʒ̆irenitenti giʒ̆vat; Cengiz Xanişa mek̆ireli mteli k̆oçepe, mu cinsi do diʒxirişen t̆estina Cengizişi miletişen işinet̆u. Man aya dulya aşo komiçkin do aşo matkven. Aʒ̆i mtini bzop̆onna, mteli dunyasti aya dulya aşo ren. Cinsi do cinsişcoxo steri t̆erimepe, Gyulva Avrop̆as, maovrani oşʒ̆anuşk̆ule, beciti diqu. Mara Xrist̆iyanobaşi ceraşi gurişeni,  mtini giʒ̆vatna, ek̆onariti sist̆emat̆uri navart̆u K̆iliseşi k̆ayidepek eşo varna aşo genet̆ik̆uri k̆eremuli oxoʒ̆onus memişvels. Nagiʒ̆umert k̆ayidepe beciti ren mara xoloti huk̆uk̆uri do teoriuli şecereşi gagnapaşen gamaxtimeri ren, ma aşo miçkin. Mtini giʒ̆vatna, ma otkvalu minon, k̆oçepe artimajura k̆ala ek̆o oxokteri renanki ilmuri do rasyonaluri gagnapaten noseri çkar miti razizmişi gzas var gedgitasen. Emuşkule, didopeten Avrop̆as,  dido ginže oras homo sap̆iensi k̆ala neandert̆alisi artotxeşa ar k̆ele k̆ult̆urulixeşa, majura k̆ele diʒxirixeşa artimajuraşa oxokteri skides, çodinuri icadepe do goşogorapek çkin eşo moʒ̆irapan aʒ̆i. Emuşeniti k̆oçinoba gamak̆atu do razizmi varti ilmuri, varti k̆oçinuri ren, aşo miçkin… Ma İst̆anbolis dovibadi mara varti etnik̆uri, varti sarayk̆oçepeşi gagnapa miğun. Nana çkimişi ʒ̆oxleni mzaxalepe “9ʒ Harbi”-şen mt̆ineri muhacirepeşi ocağepeşen arteri renan… Muç̆o Ataturkik tku, mati ti-çkimi eşo Turki pşinap do Turkoba çkimiten vimʒkver. Mara aya gagnapa ti-çkimi şeni endoli va ren, dido p̆at̆i xalepe bžirop tina, xoloti dunyaşi mteli k̆oçepes p̆qorop, xoloti mteli k̆oçepe cuma çkimi pşinap. Çkimi toliten, ilimikti eşo miʒ̆umernan, k̆oçinoba ar didi ocaği ren, amus humanizma gatkvenan … (Mtini giʒ̆vat, aya t̆erimis, humanizmas kuğun çkvadoçkva maanape. Aya t̆erimi naixmars iri k̆oçik aya t̆erimi çkvadoçkva maanapeten ixmar. Emuşeniti aya t̆erimişi mʒxade maana ipti miçkit̆an)… 25 ʒ̆anağani 1942 ʒ̆anas, ç̆umani k̆ele dovibadere, nufusişi k̆ayidi çkimi ek̆uleni ndğas xveneri ren... Em ʒ̆anapes, berepe şkvit ʒ̆aneri iqvesşi, nʒ̆opulaşa ulut̆es,  iguramt̆es. Emorapeşi adeti eşo rt̆u do emuşeni. Ma anşi ʒ̆aneri vort̆i mara gazeta vik̆itxupt̆u, didilepe k̆ala int̆elekt̆ualuri meselepeşen mağarğalet̆u. Didilepek aya xali çkimi kožiruşi, ma astaxolo mamgure domʒ̆opxes. Açkva Beyazit- Majurani İlkmektebis mamgure vort̆i. Memduha coxoni ar mamgurapale komiqonut̆es. Memduha Xanumi çkar va gomoç̆k̆ondun, ordo ordo gomaşinen.  Mara nʒ̆opulas majurape steri eşo arşvacis var oxovamç̆k̆i, entepe k̆ala va maxvenu entepe çkimi k̆ala va axvenes.  Majura mamgurepek boncapeşi oguru şeni gzalepe gorupt̆esşi, ma çkimeburot uxonaronixeşa mak̆itxet̆u. Ma mak̆itxet̆u mara majurapek icert̆u. Guri geiç̆k̆omes, çkimi k̆ala va axvenes. Emoras hek umanebrobas, xvalanobas do xvala dodginus oxovamç̆k̆i. Sinifişi megabrepe çkimi steri va vort̆i; ar k̆ele tapala, majura k̆eleti ek̆onari menceloni va vort̆i. Masumani sinifis vort̆i, baba çkimik ar oxori k̆eçopu Fatihişi semtis. Beyazitişen Fatihişa mek̆aptit. Çkin Fatihişi Okumuş Adami coxoni sokağis ar oxorişa dovibargit. Eşo iquşiti, Beyazit- Majurani İlkmektebi mevaşkvi do Fatih Taşmektebis ogurus kogevoç̆k̆i. Ekoni mamgurapale çkimis Ragiba Xanumi coxont̆u… Ma maotxani sinifis na vort̆i orapes, ar umçane dak çkvadoçkva sinifepeşen maxutani sinifişi mamgurapes İnglisuri dersepe meçapt̆u, doxmeli mara faxrixeşa İnglisuri dersepe meçapt̆u. Emoras İnglisuri nena k̆ala doviçini. Mtini giʒ̆vatna, aya k̆ursi maxutani sinifişi mamgurepe şeni rt̆u. Mamgurapalepe çkimik ma dido noseri mşinapt̆es. Emuşeni mati İnglisuri k̆ursişa kemzdes, k̆ainoba moğodes, şukri voğodap… Oşkenda do lise Vefa Lises kodoviguri… Aya aʒ̆i ginže ambai ren do hak eşo  mevaşkva… İmtianis kamapti, 1961ʒ̆anas rt̆u, imtiani komovorgi do çodinasti Tıbbiyeşi Mektebis ogurus kogevoç̆k̆i.  Majura fak̆ult̆epeşi doloxe tibbiyes goşapʒxuni. Didopeten ilimepeşi oguruşa toli komiğut̆u do emuşeni. İst̆anbolişi Tibbişi Fak̆ult̆es nadovigurapt̆i oras ar-jur nena çkva kodoviguri. Rusuli nena kodovigura ma do tolamepe govistiki, dido memandaru. Lises nadovigurapt̆i orapes, çkimeburot met̆k̆obineri- met̆k̆obineri Alamanuri, Latinuri, Sirbuli nenapeti dovigurapt̆i. Sinifis Yugoslavyaşen muhaciri moxtimeri ar manebra komiqount̆u. Emuk̆ala dost̆i doviqvi do eşopeten Sirbuli dovigurapt̆i. Emuşk̆ule çkimeburot, eşo matkven, İsp̆anuri nenati kodoviguri. Deli devrişi steri nenaş ketabepe ep̆ç̆opupt̆i, lai aya hobi maqveret̆u do mutu var.

Ali İhsan Aksamazi: Ar- jur nena kogiçkinan.  Xolo gk̆itxat aʒ̆iti. Muç̆oşi digurit aya nenape, çkin miʒ̆vateni? Aʒ̆i gamoçkvineri ketabi tkvanişenti bğarğalaten. ʒ̆oxleni orapes gamoçkvineri ketabepe, noç̆arepe do k̆ult̆uruli noçalişepe tkvanişenti ambai komomçit, mu iqven.

A. Cengiz Bukeri: İnglisuri, Alamanuri, İsp̆anuri… nenape tişen k̆udelişa mskvaşa komiçkin, eşo matkven. Mara çkvadoçkva derecepes naoxomaʒ̆onen vana eşo varna aşo      namiçkin, aşina navore majura nenapeti koren. ʒ̆oxleni orapes gamoçkvineri ketabepe çkimi didopeten majura nenapeşen tercume ren. Tercume momʒ̆ondun, ar k̆ele otkvalu naginonan mutupe k̆oçepes uʒ̆umert, majura k̆eleti natkumert nenape tkvani navarenşeni, entepeşi xilafi tkvani va iqven, mesuloba tkvani va ren. K̆oçik mutu tkuşi, natku nenaşi mesuli ren. Turkiye do galeni dobanonapeşi tibburi dergepes gamoçkvineri noç̆epe komiğun… Gamoçkvineri şiirepe, k̆ult̆uruli noç̆arepeti komiğun mara aya mesele armʒika gurimeç̆voni ren, emuşeniti aya aʒ̆i xvala ma miçkit̆as, domibağun. Tkvanti ginonanna, aya aʒ̆i var ek̆ule bğarğalat!

Ali İhsan Aksamazi: Namaçkinen k̆onariten, dunyaşi otxo ğocişen ambaoni k̆oçi ret. K̆oçinobaşi qoropaten yepşeri guri kogiğunan. Peroni xasieti kogiğunan. Vicdani kogiğunan. Uadalet̆obas nudgitupt.  K̆oçinoba so ulun? Tkvan nadibadit ʒ̆anapes, noğarepes kovali k̆arnaten meçapt̆u hukumetik. Tkvan namoirdit dunyas, iri oxoris tito t̆ilifoni va rt̆u. Radyoşi ç̆andinape xerxeuli rt̆u. T̆elevizyoni va rt̆u.  Aʒ̆i iris xes tito mobiluri t̆ilifoni kuğun. Dido mk̆ule oraşi doloxe iri saxas skidalaşi dido p̆aradigma diktiru, tkvan antepe k̆aixeşa kožirit. Antepe mteli şeni muepe gatkvenan? Oput̆epe noğa iqu, noğape oput̆e iqu, eşoi? Oput̆epes noğari doviqvit, noğapes oput̆ari doviqvit, eşoi? Am xali şeni tkvan mu izmont?  K̆oçinobaşi ç̆umen- gendğani şeni muepe izmont?

A. Cengiz Bukeri: Ar maanaten mskva nenape tkvaniten, mara mtini giʒ̆vatna, mʒxade naren nenape tkvaniten çkimden molaşinapt. Mskva mara mʒxade nenape tkvani şeni dido şukuri goğodapt. Guriş doloxe namiğunpeşen aʒ̆işakis eşo dido mutu va giʒ̆vit mara tkvan xoloti oxogaʒ̆ones, eşo ižiren.  Nç̆ela do gurişen manebroba tkvani şeni minnettari vore tkvanda, irote ixelat do nʒaşa yextat! Radyoşi xerxeuli ç̆andinaşen miʒ̆umert, aya xvalaxeşa juris miçkit̆an, ar mutu giʒ̆vaten. Turkiyeşi Cumxuriyetişa radio komoxtuşi,  dido k̆oçik radioşi ç̆andina gyunaxi şinapt̆u, radioşi ap̆arat̆i var eç̆opupt̆u, radioşi ç̆andinas va nusimint̆u.   Moro k̆oçepek devletişi doxmeli rabisk̆aten radio ixmart̆es. Man antepe mteli tişen k̆udelişa tolepe çkimiten kobžiru, qucepe çkimiten kovogni… Ho,  emoras ant̆eniti dido p̆roblemi rt̆u… Turkiye dido diktiru; mtini giʒ̆vatna, dunya diktiru. “Xvala ktirapa va iktiren”-ya zop̆onan. Mtini zop̆onan. Mara mtini giʒ̆vatna, çodina oşʒ̆anuras ktirapa dido komanžinu. Dido komanžinu; k̆oçis aya perpuxeşa var oxvaʒ̆onen, aşo matkvenan do mutu var. 

Ali İhsan Aksamazi: T̆okseri tkvani ketabi kogamaxtu: “Vit̆oşʒ̆anapeten Mjoraşi Dobadona”. Aʒ̆işakis ketabi tkvani va mak̆itxu. Ketabi tkvanişen gk̆itxat, eya minon.  Ketabi tkvani tami- tamişa mundes kogamaxtu? Namu gamamçkvalaşen kogamaxtu? Tkvani doxmeli gamaçkvala reni? Muk̆onari t̆irajiten kogamaxtu ketabi tkvani? K̆oçepes ketabi tkvani so ažirenan?

A. Cengiz Bukeri: Ar mutu gak̆vandept: Mu iqven, “Vit̆oşʒ̆anapeten Mjoraşi Dobadona” coxoni ketabi çkimi manişa ik̆itxit do eşo bğarğalat. Mara amuşen ʒ̆oxle T̆omaso K̆amp̆anelaşi ut̆op̆iuri romani  “Mjoraşi Dobadona”-ti ik̆itxit do eşo bğarğalat. Emuşk̆ule xolo bğarğalat, ma eşo vizmon.

Ali İhsan Aksamazi: Aʒ̆iti xolo ketabi tkvanişen gk̆itxat, eşo minon ma. Mk̆uleşa ketabi tkvanişi dolorenaşen mologaşinenani? Ketabi tkvanişi k̆apağis “ilmur-fant̆ast̆ik̆ur felsefuri romani” noç̆ars. Mara k̆apağişi suretişi gagnapaşen ketabişi dolorena şeni tis çkvadoçkva simadape komeşamixtu mara xoloti dolorenaşen mtini k̆arari var memaçu ma.  Emuşeniti xolo tkvan gk̆itxare, eşo domaç̆irs.  Ot̆obiyografiuli noçalişe reni? Çodina zerbi t̆eknolojiuri mordapa do k̆oçinobaşa feydoni- zararoni tesirepe muşişen ambai nameçaps noçalişe reni? K̆oçinobaşi andğaneri xali felsefuri gagnanapen oxoʒ̆onapapt, eşo reni? Dido mcve orapeşen andğaşa k̆oçinobaşi rdala, lamtinaluri mordapa, buncinaşa mancoba muşişi orapeşen do ek̆uleni omralapa, mancoba do ok̆ortalaşi xalepeşen ambaepe momçapt, eşoi? K̆oçinonaşi ek̆uleni orapeşen ʒ̆oxleşen ambaepe momçapt, eşoi?

A.Cengiz Bukeri: Mk̆uleşa giʒ̆vat, ketabi çkimi romani ren. Lamtinala çkinis ek̆onari modernuli gagnapa uğun nati, xoloti romani k̆ai toliten ižiren. Andğaneri ndğas teorixeşa Avrop̆as skidun yado eşo içkinen k̆ult̆uri, mtini giʒ̆vatna, Yulvaşi var, K̆oçinobaşi noxvene ren. Edo aya k̆ult̆uri nadoʒ̆opxu irişen didi fakt̆ori nç̆araloba ren. Romaniti nç̆aralobaşi irişen ʒ̆oxlemxtimu noʒ̆ile ren. Muç̆o musik̆aşi irişen ʒ̆oxlemxtimu noʒ̆ile op̆era renna, eşo. Homerosişi dest̆anepe navuʒ̆umert romanepe var t̆esk̆oni, andğaneri ndğas varti Grek̆o- Romaluri k̆ult̆uri, varti Ronesansi, varti humanizmi iqvasunt̆u. Ma aşo miçkin. Don K̆işot̆i steri jureneçi- jureneçidovit k̆onari romaniten çodina orapeşi mordapa gemiç̆k̆es çkin. Aya romanepe medeniyetişi ok̆iduşi tito kva diqves, msimadu k̆oçepes diyalogepe komomçes, memişkves. “(1984) Vit̆onçxorooşdootxoneçidootxo”, “(Guroni) Ağani Dunya”, “Skindinapeşi Bak̆i”-şen ambai va giğunanna, varti sosyoloji, varti felsefe, eşo giʒ̆vat, varti p̆olit̆ik̆a gaxvenan. Eşo va reni? Am romani çkimi minimumixeşa am romanepeşi monk̆anobas kobžirop mati.  Ketabi çkimi dido gamiçinasen ma do va bzop̆on, eşoti va minom. Mara k̆oçepek ketabi çkimi ik̆itxas, eya minon ma xvala. Ketabi çkimi irik ik̆itxasen do irik tişen k̆udelişa simadape çkimi arşvacis oxoʒ̆onasen, eyati va mepşven ma. Mara k̆rit̆ik̆uli rt̆as nati nç̆ela do ozmonu maqvas, eya minon ma. Eşo giʒ̆vat, k̆oçepek isimadan, simadepe çkimis nusiminan, aʒ̆inerişen çkva osimadus memişvelan… Ma var, çkimi osimadus mxuci momçan,  omudi do naminon, xvala aya ren.

Ali İhsan Aksamazi: Ketabi tkvani muşeni aya coxo gyodvit, “vit̆oşʒ̆anapeten Mjoraşi Dobadona”?

A.Cengiz Bukeri: Dido basiti ren: Tomas Morik nayoçkinu ut̆op̆iuri adetiten T̆omaso K̆amp̆anelak nadoç̆aru  “Mjoraşi Dobadona” coxoni ketabis mevungapini ketabi çkimişi coxo.  Eşo matk̆ven, ut̆op̆iaşi k̆eremulis çodina k̆erkelixeşa ti-çkimi ok̆atu mint̆u, eşoten masimadu, gonepti, mu miçkin. Emuşk̆ule fizik̆iş ilimişi çodina frat̆i do onç̆eloni icadepetenti xavesi komomanžinu, ayati mʒxade ren. Eşo ar gagnapa maquki namiçkinpe, nakobžirupe va oxovoʒ̆onapuşi, lai ti- çkimi k̆abaetoni pşinamint̆u.

Ali İhsan Aksamazi: Açkva int̆erviuşi çodinaşa komevanç̆it. Çodina ketabi tkvanişi ğaraten ağani ketabiş p̆rojepeti giğunani? Ar- jur nena otkvalu ginonani?

A.Cengiz Bukeri: Ho, moro, dido… Mara amuşeni armʒika skidala, armʒika para, armʒikati ora domaç̆irs.

Ali İhsan Aksamazi: Çkimi şeni ora tkvani doxarcit, şukuri goğodapt. Ma tkvan navar gk̆itxit, mara tkvan oğarğalu naginonan ambaepe giğunanna, entepeti miʒ̆vit, mu iqven! pimpili dixaşa gegixtan do nʒaşa yextat!

A. Cengiz Bukeri: Mantiğiten naoxoiʒ̆onen do k̆oçişi renobaşi irişen didi hediye naren nosi va vinç̆elt, emk̆ata ndğalepes pskidut, eşo oxomaʒ̆onen. Aya xvala andğaneri ndğalepeşi xarmalobe ren, eşo vizmon ma. Mara mtini gza muç̆oşi bžiraten ma do visimadep. Aʒ̆ineri ugagnaponi oxoşirşoleri dulyapes çkar miti va kodololas. Emuşeniti  kodoxedan do k̆oçepe mskvaşa isimadan, aya minon ma. Meditasyoniti osimaduşi gzalepeşen arteri ren mara nosiş oçalişus vardo, moşvacinus nuşvels. Mtini dulya varti dido doç̆k̆indinu, varti dido dulya oxvenu ren… Çkimi şeni mtini dulya ozmonu ren. Xelabati ozmonuk momiğasunon, ma eşo komiçkin. Xeladok̆aobaten doskidit.

+

რომანი ნჭარალობაში ირიშენ წოხლემხთიმუ ნოწილე რენ!”

 

 

[გოწოთქვალა: მა . ჯენგიზ ბუქერი დოვიჩინი დიდო წანაფეშ წოხლე 2012 წანას, დერნეღის, ქადიქოჲ AKA- DER-ის, სო ნამეფჩაფტი ლაზური დერსეფე. გეჯგინერი მამგურეფე ჩქიმიშენ ართერი რტუ. დიდოფეთენ ინტერნეტითენ რტასნათი, დიდო წანაფეშენ დონი ირთიბათი ქომიღუნან. ტოქსერი . ჯენგიზ ბუქერიში არ ქეთაბი ქოგამახთუ: “ვიტოშწანაფეთენ მჟორაში დობადონა”. გურიშმეჭვონი რენ აწიშა ვა მაკითხუ ქეთაბი მუში. მარა ილლაქი დოვიკითხამინონ. . ჯენგიზ ბუქერი კალა ბღარღალი. დოხმელი სქიდალა მუში, მაჟურა კულტურული ნოჩალიშეფე მუში, აჲა აღანი ქეთაბი მუში დო აღანი პროჟეფე მუშიშენ ჭიტა- ჭიტა ბღარღალით. 25. VI. 2024, ალი იჰსან აქსამაზი]

ალი იჰსან აქსამაზი: კაიხეშა ქომიჩქინ, თქვან თი-თქვანიშენ მოლაშინუ კაი ვა გიწონუნან, ეშო მიჩქინ მა. მარა ხოლოთი თქვან არ- ჟურ მუთუ გკითხათ. თი-თქვანი დომოჩინოფით. სო, მუნდეს დიბადით? მუ ნწოფულაფეს იგურით? მესლეღი დო ნოჩალიშეფე თქვანიშენ მოლამიშინით? მუ ნენაფე გიჩქინან?

. ჯენგიზ ბუქერი: თქვან მთინი ზოპონთ, თი- ჩქიმიშენ მოლაფშინა, ეჲა ვა მომწონს, მარა ხოლოთი ქეთაბეფე დო მაჟურა ნოჭარეფე ჩქიმი ფხაზირაშაქის, გონეფთი, ოხოწონაფუ ნამინონ თი- ჩქიმი რენ, მის აჩქინენ, მაჟურა მჭარუფე სთერი. მთინი დოგიწვათნა, კოჩეფეს იროთე თი- მუთეფეში  ნარტუსთერი მსქვაშა ოხოწონაფუ უნტერენან, ემუშენითი ამ გაგნაფათენ ოღარღალუ, ნენაფე, ნოჭარა დოწოფხერენან, ეშო დომაწონენ, ეშო მათქვენ. თოლი ჩქიმითენ, ირიშიქჲაინათი”, ვარნა ჶელსეჶეში ნენათენ ოყოფუმუ ხვალა თი- მუში კალა ქორენ. მურენნა ეშო, ქეთაბი ჩქიმითენ ანთეფე ოხოწონაფუში გზა ქოგებდგითი. მარა დიდო მჭირელი დულჲა რენ აჲა. აჲათი გიწვათაწითი ნენა გეგიქთირათ: ისტანბოლის დოვიბადი. ეშო გიწვათ, თურქიჲეში მაჟურა კოჩეფე სთერი, მათი პაპულეფე ჩქიმიშენ წოხლენი მზახალეფე ჩქიმი ვა ვიჩინოფ, ვა მიჩქინ; ემუშენიქი, გონეფთი, მაოვრანი ოშწანურაშენ დონი, ჰინდური დო ჩინური კულტურეფეშენთი თესირი ნააყუ ისლამური გაგნაფაშა მეკირელიხეშა, მენჯელონიშა თი გენდრიკუ სთერი არ სისტემითენ ლამთინალეფე დო ოკობღალეფე დოწოფხეს კოჩეფექ. ამ ნოწირენითენთი გიწვათ; ჯენგიზ ხანიშა მეკირელი მთელი კოჩეფე, მუ ჯინსი დო დიცხირიშენ ტესთინა ჯენგიზიში მილეთიშენ იშინეტუ. მან აჲა დულჲა აშო ქომიჩქინ დო აშო მათქვენ. აწი მთინი ბზოპონნა, მთელი დუნჲასთი აჲა დულჲა აშო რენ. ჯინსი დო ჯინსიშჯოხო სთერი ტერიმეფე, გჲულვა ავროპას, მაოვრანი ოშწანუშკულე, ბეჯითი დიყუ. მარა ხრისტიჲანობაში ჯერაში გურიშენი,  მთინი გიწვათნა, ეკონარითი სისტემატური ნავარტუ კილისეში კაჲიდეფექ ეშო ვარნა აშო გენეტიკური კერემული ოხოწონუს მემიშველს. ნაგიწუმერთ კაჲიდეფე ბეჯითი რენ მარა ხოლოთი ჰუკუკური დო თეორიული შეჯერეში გაგნაფაშენ გამახთიმერი რენ, მა აშო მიჩქინ. მთინი გიწვათნა, მა ოთქვალუ მინონ, კოჩეფე ართიმაჟურა კალა ეკო ოხოქთერი რენანქი ილმური დო რასჲონალური გაგნაფათენ ნოსერი ჩქარ მითი რაზიზმიში გზას ვარ გედგითასენ. ემუშქულე, დიდოფეთენ ავროპას,  დიდო გინძე ორას ჰომო საპიენსი კალა ნეანდერტალისი ართოთხეშა არ კელე კულტურულიხეშა, მაჟურა კელე დიცხირიხეშა ართიმაჟურაშა ოხოქთერი სქიდეს, ჩოდინური იჯადეფე დო გოშოგორაფექ ჩქინ ეშო მოწირაფან აწი. ემუშენითი კოჩინობა გამაკათუ დო რაზიზმი ვართი ილმური, ვართი კოჩინური რენ, აშო მიჩქინმა ისტანბოლის დოვიბადი მარა ვართი ეთნიკური, ვართი სარაჲკოჩეფეში გაგნაფა მიღუნ. ნანა ჩქიმიში წოხლენი მზახალეფე “93 ჰარბი”-შენ მტინერი მუჰაჯირეფეში ოჯაღეფეშენ ართერი რენანმუჭო ათათურქიქ თქუ, მათი თი- ჩქიმი ეშო თურქი ფშინაფ დო თურქობა ჩქიმითენ ვიმცქვერ. მარა აჲა გაგნაფა თი- ჩქიმი შენი ენდოლი ვა რენ, დიდო პატი ხალეფე ბძიროფ თინა, ხოლოთი დუნჲაში მთელი კოჩეფეს პყოროფ, ხოლოთი მთელი კოჩეფე ჯუმა ჩქიმი ფშინაფ. ჩქიმი თოლითენ, ილიმიქთი ეშო მიწუმერნან, კოჩინობა არ დიდი ოჯაღი რენ, ამუს ჰუმანიზმა გათქვენან … (მთინი გიწვათ, აჲა ტერიმის, ჰუმანიზმას ქუღუნ ჩქვადოჩქვა მაანაფე. აჲა ტერიმი ნაიხმარს ირი კოჩიქ აჲა ტერიმი ჩქვადოჩქვა მაანაფეთენ იხმარ. ემუშენითი აჲა ტერიმიში მცხადე მაანა იფთი  მიჩქიტან)… 25 წანაღანი 1942 წანას, ჭუმანი კელე დოვიბადერე, ნუჶუსიში კაჲიდი ჩქიმი ეკულენი ნდღას ხვენერი რენ... ემ წანაფეს, ბერეფე შქვით წანერი იყვესში, ნწოფულაშა ულუტეს,  იგურამტეს. ემორაფეში ადეთი ეშო რტუ დო ემუშენი. მა ანში წანერი ვორტი მარა გაზეთა ვიკითხუფტუ, დიდილეფე კალა ინტელექტუალური მესელეფეშენ მაღარღალეტუ. დიდილეფექ აჲა ხალი ჩქიმი ქოძირუში, მა ასთახოლო მამგურე დომწოფხეს. აჩქვა ბეჲაზით- მაჟურანი ილქმექთების მამგურე ვორტი. მემდუჰა ჯოხონი არ მამგურაფალე ქომიყონუტეს. მემდუჰა ხანუმი ჩქარ ვა გომოჭკონდუნ, ორდო ორდო გომაშინენ.  მარა ნწოფულას მაჟურაფე სთერი ეშო არშვაჯის ვარ ოხოვამჭკი, ენთეფე კალა ვა მახვენუ ენთეფე ჩქიმი კალა ვა ახვენეს.  მაჟურა მამგურეფექ ბონჯაფეში ოგურუ შენი გზალეფე გორუფტესში, მა ჩქიმებუროთ უხონარონიხეშა მაკითხეტუ. მა მაკითხეტუ მარა მაჟურაფექ იჯერტუ. გური გეიჭკომეს, ჩქიმი კალა ვა ახვენეს. ემორას ჰექ უმანებრობას, ხვალანობას დო ხვალა დოდგინუს ოხოვამჭკი. სინიჶიში მეგაბრეფე ჩქიმი სთერი ვა ვორტი; არ კელე თაფალა, მაჟურა კელეთი ეკონარი მენჯელონი ვა ვორტი. მასუმანი სინიჶის ვორტი, ბაბა ჩქიმიქ არ ოხორი კეჩოფუ ჶათიჰიში სემთის. ბეჲაზითიშენ ჶათიჰიშა მეკაფთით. ჩქინ ჶათიჰიში ოქუმუშ ადამი ჯოხონი სოქაღის არ ოხორიშა დოვიბარგით. ეშო იყუშითი, ბეჲაზით- მაჟურანი ილქმექთები მევაშქვი დო ჶათიჰ თაშმექთების ოგურუს ქოგევოჭკი. ექონი მამგურაფალე ჩქიმის რაგიბა ხანუმი ჯოხონტუმა მაოთხანი სინიჶის ნა ვორტი ორაფეს, უმჩანე და ჩქიმიქ ჩქვადოჩქვა სინიჶეფეშენ მახუთანი სინიჶიში მამგურაფეს ინგლისური დერსეფე მეჩაფტუ, დოხმელი მარა ჶახრიხეშა ინგლისური დერსეფე მეჩაფტუ. ემორას ინგლისური ნენა კალა დოვიჩინი. მთინი გიწვათნა, აჲა კურსი მახუთანი სინიჶიში მამგურეფე შენი რტუ. მამგურაფალეფე ჩქიმიქ მა დიდო ნოსერი მშინაფტეს. ემუშენი მათი ინგლისური კურსიშა ქემზდეს, კაინობა მოღოდეს, შუქრი ვოღოდაფოშქენდა დო ლისე ვეჶა ლისეს ქოდოვიგურიაჲა აწი გინძე ამბაი რენ დო ჰაქ ეშო  მევაშქვაიმთიანის ქამაფთი, 1961 წანას რტუ, იმთიანი ქომოვორგი დო ჩოდინასთი ıბბიჲეში მექთების ოგურუს ქოგევოჭკი.  მაჟურა ჶაკულტეფეში დოლოხე თიბბიჲეს გოშაფცხუნი. დიდოფეთენ ილიმეფეში ოგურუშა თოლი ქომიღუტუ დო ემუშენი. ისტანბოლიში თიბბიში ჶაკულტეს ნადოვიგურაფტი ორას არ-ჟურ ნენა ჩქვა ქოდოვიგური. რუსული ნენა ქოდოვიგურა მა დო თოლამეფე გოვისთიქი, დიდო მემანდარუ. ლისეს ნადოვიგურაფტი ორაფეს, ჩქიმებუროთ მეტკობინერი- მეტკობინერი ალამანური, ლათინური, სირბული ნენაფეთი დოვიგურაფტი. სინიჶის ჲუგოსლავჲაშენ მუჰაჯირი მოხთიმერი არ მანებრა ქომიყოუნტუ. ემუკალა დოსტი დოვიყვი დო ეშოფეთენ სირბული დოვიგურაფტი. ემუშკულე ჩქიმებუროთ, ეშო მათქვენ, ისპანური ნენათი ქოდოვიგური. დელი დევრიში სთერი ნენაშ ქეთაბეფე ეპჭოფუფტი, ლაი აჲა ჰობი მაყვერეტუ დო მუთუ ვარ.

ალი იჰსან აქსამაზი: არ- ჟურ ნენა ქოგიჩქინან.  ხოლო გკითხათ აწითი. მუჭოში დიგურით აჲა ნენაფე, ჩქინ მიწვათენი? აწი გამოჩქვინერი ქეთაბი თქვანიშენთი ბღარღალათენ. წოხლენი ორაფეს გამოჩქვინერი ქეთაბეფე, ნოჭარეფე დო კულტურული ნოჩალიშეფე თქვანიშენთი ამბაი ქომომჩით, მუ იყვენ.

. ჯენგიზ ბუქერი: ინგლისური, ალამანური, ისპანურინენაფე თიშენ კუდელიშა მსქვაშა ქომიჩქინ, ეშო მათქვენ. მარა ჩქვადოჩქვა დერეჯეფეს ნაოხომაწონენ ვანა ეშო ვარნა აშო      ნამიჩქინ, აშინა ნავორე მაჟურა ნენაფეთი ქორენ. წოხლენი ორაფეს გამოჩქვინერი ქეთაბეფე ჩქიმი დიდოფეთენ მაჟურა ნენაფეშენ თერჯუმე რენ. თერჯუმე მომწონდუნ, არ კელე ოთქვალუ ნაგინონან მუთუფე კოჩეფეს უწუმერთ, მაჟურა კელეთი ნათქუმერთ ნენაფე თქვანი ნავარენშენი, ენთეფეში ხილაჶი თქვანი ვა იყვენ, მესულობა თქვანი ვა რენ. კოჩიქ მუთუ თქუში, ნათქუ ნენაში მესული რენ. თურქიჲე დო გალენი დობანონაფეში თიბბური დერგეფეს გამოჩქვინერი ნოჭეფე ქომიღუნგამოჩქვინერი შიირეფე, კულტურული ნოჭარეფეთი ქომიღუნ მარა აჲა მესელე არმციქა გურიმეჭვონი რენ, ემუშენითი აჲა აწი ხვალა მა მიჩქიტას, დომიბაღუნ. თქვანთი გინონანნა, აჲა აწი ვარ ეკულე ბღარღალათ!

ალი იჰსან აქსამაზი: ნამაჩქინენ კონარითენ, დუნჲაში ოთხო ღოჯიშენ ამბაონი კოჩი რეთ. კოჩინობაში ყოროფათენ ჲეფშერი გური ქოგიღუნან. ფერონი ხასიეთი ქოგიღუნან. ვიჯდანი ქოგიღუნან. უადალეტობას ნუდგითუფთ.  კოჩინობა სო ულუნ? თქვან ნადიბადით წანაფეს, ნოღარეფეს ქოვალი კარნათენ მეჩაფტუ ჰუქუმეთიქ. თქვან ნამოირდით დუნჲას, ირი ოხორის თითო ტილიჶონი ვა რტუ. რადჲოში ჭანდინაფე ხერხეული რტუ. ტელევიზჲონი ვა რტუ.  აწი ირის ხეს თითო მობილური ტილიჶონი ქუღუნ. დიდო მკულე ორაში დოლოხე ირი სახას სქიდალაში დიდო პარადიგმა დიქთირუ, თქვან ანთეფე კაიხეშა ქოძირით. ანთეფე მთელი შენი მუეფე გათქვენან? ოფუტეფე ნოღა იყუ, ნოღაფე ოფუტე იყუ, ეშოი? ოფუტეფეს ნოღარი დოვიყვით, ნოღაფეს ოფუტარი დოვიყვით, ეშოი? ამ ხალი შენი თქვან მუ იზმონთ?  კოჩინობაში ჭუმენ- გენდღანი შენი მუეფე იზმონთ?

. ჯენგიზ ბუქერი: არ მაანათენ მსქვა ნენაფე თქვანითენ, მარა მთინი გიწვათნა, მცხადე ნარენ ნენაფე თქვანითენ ჩქიმდენ მოლაშინაფთ. მსქვა მარა მცხადე ნენაფე თქვანი შენი დიდო შუქური გოღოდაფთ. გურიშ დოლოხე ნამიღუნფეშენ აწიშაქის ეშო დიდო მუთუ ვა გიწვით მარა თქვან ხოლოთი ოხოგაწონეს, ეშო იძირენ.  ნჭელა დო გურიშენ მანებრობა თქვანი შენი მინნეთთარი ვორე თქვანდა, იროთე იხელათ დო ნცაშა ჲეხთათ! რადჲოში ხერხეული ჭანდინაშენ მიწუმერთ, აჲა ხვალახეშა ჟურის მიჩქიტან, არ მუთუ გიწვათენ. თურქიჲეში ჯუმხურიჲეთიშა რადიო ქომოხთუში,  დიდო კოჩიქ რადიოში ჭანდინა გჲუნახი შინაფტუ, რადიოში აპარატი ვარ ეჭოფუფტუ, რადიოში ჭანდინას ვა ნუსიმინტუ.   მორო კოჩეფექ დევლეთიში დოხმელი რაბისკათენ რადიო იხმარტეს. მან ანთეფე მთელი თიშენ კუდელიშა თოლეფე ჩქიმითენ ქობძირუ, ყუჯეფე ჩქიმითენ ქოვოგნიჰო,  ემორას ანტენითი დიდო პრობლემი რტუთურქიჲე დიდო დიქთირუ; მთინი გიწვათნა, დუნჲა დიქთირუ. “ხვალა ქთირაფა ვა იქთირენ”-ჲა ზოპონან. მთინი ზოპონან. მარა მთინი გიწვათნა, ჩოდინა ოშწანურას ქთირაფა დიდო ქომანძინუ. დიდო ქომანძინუ; კოჩის აჲა ფერფუხეშა ვარ ოხვაწონენ, აშო მათქვენან დო მუთუ ვარ. 

ალი იჰსან აქსამაზი: ტოქსერი თქვანი ქეთაბი ქოგამახთუ: “ვიტოშწანაფეთენ მჟორაში დობადონა”. აწიშაქის ქეთაბი თქვანი ვა მაკითხუ. ქეთაბი თქვანიშენ გკითხათ, ეჲა მინონ.  ქეთაბი თქვანი თამი- თამიშა მუნდეს ქოგამახთუ? ნამუ გამამჩქვალაშენ ქოგამახთუ? თქვანი დოხმელი გამაჩქვალა რენი? მუკონარი ტირაჟითენ ქოგამახთუ ქეთაბი თქვანი? კოჩეფეს ქეთაბი თქვანი სო აძირენან?

. ჯენგიზ ბუქერი: არ მუთუ გაკვანდეფთ: მუ იყვენ, “ვიტოშწანაფეთენ მჟორაში დობადონაჯოხონი ქეთაბი ჩქიმი მანიშა იკითხით დო ეშო ბღარღალათ. მარა ამუშენ წოხლე ტომასო კამპანელაში უტოპიური რომანი  მჟორაში დობადონა”-თი იკითხით დო ეშო ბღარღალათ. ემუშკულე ხოლო ბღარღალათ, მა ეშო ვიზმონ.

ალი იჰსან აქსამაზი: აწითი ხოლო ქეთაბი თქვანიშენ გკითხათ, ეშო მინონ მა. მკულეშა ქეთაბი თქვანიში დოლორენაშენ მოლოგაშინენანი? ქეთაბი თქვანიში კაფაღისილმურ-ჶანტასტიკურ ჶელსეჶური რომანინოჭარს. მარა კაფაღიში სურეთიში გაგნაფაშენ ქეთაბიში დოლორენა შენი თის ჩქვადოჩქვა სიმადაფე ქომეშამიხთუ მარა ხოლოთი დოლორენაშენ მთინი კარარი ვარ მემაჩუ მა.  ემუშენითი ხოლო თქვან გკითხარე, ეშო დომაჭირს.  ოტობიჲოგრაჶიული ნოჩალიშე რენი? ჩოდინა ზერბი ტექნოლოჟიური მორდაფა დო კოჩინობაშა ჶეჲდონი- ზარარონი თესირეფე მუშიშენ ამბაი ნამეჩაფს ნოჩალიშე რენი? კოჩინობაში ანდღანერი ხალი ჶელსეჶური გაგნანაფენ ოხოწონაფაფთ, ეშო რენი? დიდო მჯვე ორაფეშენ ანდღაშა კოჩინობაში რდალა, ლამთინალური მორდაფა, ბუნჯინაშა მანჯობა მუშიში ორაფეშენ დო ეკულენი ომრალაფა, მანჯობა დო ოკორთალაში ხალეფეშენ ამბაეფე მომჩაფთ, ეშოი? კოჩინონაში ეკულენი ორაფეშენ წოხლეშენ ამბაეფე მომჩაფთ, ეშოი?

.ჯენგიზ ბუქერ: მკულეშა გიწვათ, ქეთაბი ჩქიმი რომანი რენ. ლამთინალა ჩქინის ეკონარი მოდერნული გაგნაფა უღუნ ნათი, ხოლოთი რომანი კაი თოლითენ იძირენ. ანდღანერი ნდღას თეორიხეშა ავროპას სქიდუნ ჲადო ეშო იჩქინენ კულტური, მთინი გიწვათნა, ჲულვაში ვარ, კოჩინობაში ნოხვენე რენ. ედო აჲა კულტური ნადოწოფხუ ირიშენ დიდი ჶაქტორი ნჭარალობა რენ. რომანითი ნჭარალობაში ირიშენ წოხლემხთიმუ ნოწილე რენ. მუჭო მუსიკაში ირიშენ წოხლემხთიმუ ნოწილე ოპერა რენნა, ეშო. ჰომეროსიში დესტანეფე ნავუწუმერთ რომანეფე ვარ ტესკონი, ანდღანერი ნდღას ვართი გრეკო- რომალური კულტური, ვართი რონესანსი, ვართი ჰუმანიზმი იყვასუნტუ. მა აშო მიჩქინ. დონ კიშოტი სთერი ჟურენეჩი- ჟურენეჩიდოვით კონარი რომანითენ ჩოდინა ორაფეში მორდაფა გემიჭკეს ჩქინ. აჲა რომანეფე მედენიჲეთიში ოკიდუში თითო ქვა დიყვეს, მსიმადუ კოჩეფეს დიჲალოგეფე ქომომჩეს, მემიშქვეს. “(1984) ვიტონჩხოროოშდოოთხონეჩიდოოთხო”, “(გურონი) აღანი დუნჲა”, “სქინდინაფეში ბაკი”-შენ ამბაი ვა გიღუნანნა, ვართი სოსჲოლოჟი, ვართი ჶელსეჶე, ეშო გიწვათ, ვართი პოლიტიკა გახვენან. ეშო ვა რენი? ამ რომანი ჩქიმი მინიმუმიხეშა ამ რომანეფეში მონკანობას ქობძიროფ მათი.  ქეთაბი ჩქიმი დიდო გამიჩინასენ მა დო ვა ბზოპონ, ეშოთი ვა მინომ. მარა კოჩეფექ ქეთაბი ჩქიმი იკითხას, ეჲა მინონ მა ხვალა. ქეთაბი ჩქიმი ირიქ იკითხასენ დო ირიქ თიშენ კუდელიშა სიმადაფე ჩქიმი არშვაჯის ოხოწონასენ, ეჲათი ვა მეფშვენ მა. მარა კრიტიკული რტას ნათი ნჭელა დო ოზმონუ მაყვას, ეჲა მინონ მა. ეშო გიწვათ, კოჩეფექ ისიმადან, სიმადეფე ჩქიმის ნუსიმინან, აწინერიშენ ჩქვა ოსიმადუს მემიშველანმა ვარ, ჩქიმი ოსიმადუს მხუჯი მომჩან,  ომუდი დო ნამინონ, ხვალა აჲა რენ.

ალი იჰსან აქსამაზი: ქეთაბი თქვანი მუშენი აჲა ჯოხო გჲოდვით, “ვიტოშწანაფეთენ მჟორაში დობადონა”?

.ჯენგიზ ბუქერი: დიდო ბასითი რენ: თომას მორიქ ნაჲოჩქინუ უტოპიური ადეთითენ ტომასო კამპანელაქ ნადოჭარუ  მჟორაში დობადონაჯოხონი ქეთაბის მევუნგაფინი ქეთაბი ჩქიმიში ჯოხო.  ეშო მათკვენ, უტოპიაში კერემულის ჩოდინა კერქელიხეშა თი-ჩქიმი ოკათუ მინტუ, ეშოთენ მასიმადუ, გონეფთი, მუ მიჩქინ. ემუშკულე ჶიზიკიშ ილიმიში ჩოდინა ჶრატი დო ონჭელონი იჯადეფეთენთი ხავესი ქომომანძინუ, აჲათი მცხადე რენ. ეშო არ გაგნაფა მაყუქი ნამიჩქინფე, ნაქობძირუფე ვა ოხოვოწონაფუში, ლაი თი- ჩქიმი კაბაეთონი ფშინამინტუ.

ალი იჰსან აქსამაზი: აჩქვა ინტერვიუში ჩოდინაშა ქომევანჭით. ჩოდინა ქეთაბი თქვანიში ღარათენ აღანი ქეთაბიშ პროჟეფეთი გიღუნანი? არ- ჟურ ნენა ოთქვალუ გინონანი?

.ჯენგიზ ბუქერი: ჰო, მორო, დიდომარა ამუშენი არმციქა სქიდალა, არმციქა ფარა, არმციქათი ორა დომაჭირს.

ალი იჰსან აქსამაზი: ჩქიმი შენი ორა თქვანი დოხარჯით, შუქური გოღოდაფთ. მა თქვან ნავარ გკითხით, მარა თქვან ოღარღალუ ნაგინონან ამბაეფე გიღუნანნა, ენთეფეთი მიწვით, მუ იყვენ! ფიმფილი დიხაშა გეგიხთან დო ნცაშა ჲეხთათ!

. ჯენგიზ ბუქერი: მანთიღითენ ნაოხოიწონენ დო კოჩიში რენობაში ირიშენ დიდი ჰედიჲე ნარენ ნოსი ვა ვინჭელთ, ემკათა ნდღალეფეს ფსქიდუთ, ეშო ოხომაწონენ. აჲა ხვალა ანდღანერი ნდღალეფეში ხარმალობე რენ, ეშო ვიზმონ მა. მარა მთინი გზა მუჭოში ბძირათენ მა დო ვისიმადეფ. აწინერი უგაგნაფონი ოხოშირშოლერი დულჲაფეს ჩქარ მითი ვა ქოდოლოლას. ემუშენითი  ქოდოხედან დო კოჩეფე მსქვაშა ისიმადან, აჲა მინონ მა. მედითასჲონითი ოსიმადუში გზალეფეშენ ართერი რენ მარა ნოსიშ ოჩალიშუს ვარდო, მოშვაჯინუს ნუშველს. მთინი დულჲა ვართი დიდო დოჭკინდინუ, ვართი დიდო დულჲა ოხვენუ რენჩქიმი შენი მთინი დულჲა ოზმონუ რენ. ხელაბათი ოზმონუქ მომიღასუნონ, მა ეშო ქომიჩქინ. ხელადოკაობათენ დოსქიდით.

aksamaz@gmail.com

 

 https://sonhaber.ch/a-cengiz-buker-ile-soylesi-turkce-lazca/

https://www.circassiancenter.com/tr/roman-edebiyatin-en-ileri-dalidir/