Ramazan Kosanoğlu’nun Makaleleri ve
Düşündürdükleri [Arşiv]
27 Şubat 2013 tarihinde
lazca.org’da “Lazların Neyi Eksik?” başlıklı bir makale yayınlandı. Makalenin
yazarı Ramazan Kosanoğlu. Aynı yazarın, “Önlem alınmazsa, Köylerde Bile
Unutulacak” başlıklı bir başka da makalesi yine aynı yerde 22 Ocak 2013
tarihinde yayınlanmıştı. Her iki makalenin de ortak özelliği Laz kimliği, Laz
diline odaklanmış olması. Ramazan Kosanoğlu, aynı zamanda makalelerini
yayınladığı sitenin de yöneticilerinden bir tanesi. İnternet ortamında ve
facebook sayfalarında benim hatırımda kaldığı kadarıyla elli binden fazla bir
insan kitlesine hitap ediyorlar. Ramazan Kosanoğlu önemli bir insan. Onun önemi
yalnızca onbinlerce insana hitap eden bir internet sitesinin yöneticilerinden
birisi olmasından kaynaklanmıyor. Ramazan Kosanoğlu’nun esas önemi, yukarıda
başlıklarını aktardığım makalelerine de yansıyan fikirlerinden kaynaklanıyor;
Laz kimliği ve Laz kimliğinin ölmesini değil, yaşamasını ve kurumsal olarak
geleceğe aktarılmasını istiyor. Bunun da tek tek kişilerin çabasıyla değil,
kolektif bir duruş, kolektif bir üretim ve kolektif bir mücadeleyle
olabileceğinin bilincinde. Kolektif adının lâfta kalmamasını istiyor. Laz
kimliği ve Laz dilinin yaşamasından yana olan herkesin samimiyetle beraber
hareket etmesini istiyor ve beraber durmaktan, üretmekten ve mücadele etmekten
kaçanlara sitemde bulunuyor; eleştirler getiriyor.
Ramazan Kosanoğlu haklı. Ben bu
makalemde bu yazarın, benim adımı da anarak yazdığı makalesi ve diğer makalesi
üzerinde kısaca duracağım. Konuya ilişkin katkısına ben de açıklık getirmeye çalışacağım. Hemen
belirtmeliyim; Ramazan Kosanoğlu’nun yapmaya çalıştığı eleştirel katkı, Laz
aydınlarının hemen hiç alışık olmadıkları bir çaba. Laz aydınlarının eleştiriye
hiç tahammülleri yoktur; çünkü entelektüel bir davranış şekli olan eleştiriyi,
dostça bir tavır olarak değil, düşmanca bir yaklaşım ve giderek de kendilerine
bir hakaret olarak sayarlar. Bu davranışlarının asıl sebebi, kendilerini bu
işlerin merkezlerinde bir yerlerde görüyor olmalarından kaynaklanmaktadır.
Böyle olunca da, birbirlerinden ayrı duran grupçuklar ortaya çıkmakta; bu da
Laz kimlik mücadelesine, Laz dilini geleceğe kurumsal olarak taşıma çabalarına
zarar vermektedir. Asıl mesele; küçük olsun, benim olsun, olmazsa da yok olsun,
mantığıdır. Bu anlayış terkedilmelidir. Ramazan Kosanoğlu’nun yazdıkları işte
bu bakımlardan önemlidir.
Ramazan
Kosanoğlu çok önemli bir tespitte bulunuyor: “Lazca Ölüyor.” Ramazan Kosanoğlu,
tedbir alınırsa, Lazcanın ölmeyeceğini, geleceğe taşınacağını belirtiyor.
Tedbir denilince de şu noktalara dikkat çekiyor: “ TRT Lazca yayın yapan televizyon kanalı açmalıdır.
Okullarda anadil dersleri konulmalıdır. Üniversitelerde Lazca bölümleri
açılmalıdır.” Bütün bunlarla bağlantılı olarak da şunları söylüyor: “Lazcanın
müfredatı yok. Öğretmeni yok. Okulu yok. Talim Terbiyeden geçmediği için de resmî olarak dil olarak
bile görülmüyor. Neden? Bir şeyler eksik, bir yerde hata var. Kusurlarımız
nelerdir?”
Ramazan Kosanoğlu, Laz kimliği ve Laz dilinin
yaşamasına ilişkin çabalarda Laz aydınlarının rolüne dikkat çekiyor ve şöyle
devam ediyor: “Şunu demeye getiriyorum: Geçmişte anadili ve kültürü yok
sayılıyordu. Günümüzde ise, Lazca dersler
kimi kurumlarda verilmeye başlanmışken Laz dernekleri, Laz aydınları bu
sorunların çözümünde öncü ve aktif olmalıdırlar.”
Ramazan Kosanoğlu, yazdıklarıyla da Laz aydınlarına bir
çağrıda bulunuyor: “Gelin hep beraber Lazca ana dili dersleri müfredatını
birlikte hazırlayalım, Millî Eğitim Bakanlığı’na sunalım. Bu müfredata uygun
olarak da okullarda okutulacak ders kitaplarını birlikte hazırlayalım.” Yazarın
dedikleri açık ve net. Laz aydınları bütün bunları bilmiyorlar mı?! Neden
gereğini yapmıyorlar. Yazar, eleştiriyor, sitemde bulunuyor ancak Laz
aydınlarının bugüne kadar böylesi çabalarda neden hiç başarılı olamadıkları
üzerinde yoğunlaşmıyor. Başarı süreklilikte saklıdır. Bir başarının da gerçekleşebilmesi
için, o konuda mücadelede edenlerin bir bayrak yarışı içinde olduklarının
bilincinde olmaları gerekir. Böyle bir bilinç var mı? Bu sorgulanmalıdır. Yakın
zamanda, Laz aydınlarının beraber kolektif duruş ve mücadelelerine ilişkin
Ramazan Kosanoğlu’nun ve benim dışımda başkalarının da fikir beyan ettiklerini
hatırlatmak isterim: İrfan Ç. Aleksiva ve Munir Yılmaz Avcı. Her ikisinin
konuya ilişkin görüşleri yine lazca.org’da yayınlanmıştı.
“Neticede, 93 sürecinin oluşturduğu Laz
aktivistlerin, Lazca TV girişimine tıpkı Hükümetin Lazca eğitim adımında olduğu
gibi hazırlıksız yakalandıklarını söylemek gerekir. Bununla birlikte, TV
girişimi, bu insanların inisiyatifinde olmadığı için başarıyla sonuçlanması
daha muhtemel görünüyor doğrusu. Gönlümüz bu sürecin başarıyla
neticelenmesinden yana, ama mutlaka Lazcaya hassasiyetle yaklaşılmalı ve amaç
Lazcanın yaşatılması olmalı. Bu bilinçte insanların işin içine katılmaları
sağlanmalı.”
4 Ocak 2013 tarihinde
yayınlanan bu sözler İrfan Ç. Aleksiva’ya ait.
Yılmaz
Avcı da 28 Şubat 2013’de konuya ilişkin görüşlerini şöyle dile getiriyor: “Şunu iyi bilmeliyiz ki,
her kafadan çeşitli seslerin yükseltildiği ve maalesef birçoğunun sadece
kendini ön planda tutma gayreti gösterdiği bir platformda bir birlik tesis
edilip ilgili kurumlarla tek ses olarak muhatap olamadığımız müddetçe bizim bu
seslenişlerimiz sadece çatlak birer ses olarak yankılanır. Kısacası biz
organize olmuş ve kendi dersini çalışmış biri olmalıyız ki, ilgili kurumların
isteklerine tek ses olarak cevap verebilmeliyiz. Bunu halletmenin yolu ise tüm
aydınların bir araya gelip fikir birliği oluşturmaları ile mümkün olur.”
26 Şubat 2013’de Firdevs Feriloğlu’nun “Nor Radyo”da sunduğu
“Şk’uneburi K’aidepe” adlı programa konuk olan İsmail Güney
Yılmaz’ın da Laz aydınlarının dağınık durumlarına ve “Laz Kültür Hareketi”ne
ilişkin önemli sözler ettiğini burada belirtmeliyim.
Açıkça
görülüyor ki, Laz aydınları Laz kimliği ve Laz dilinin yaşaması konusunda
duyarlılık gösteriyorlar. Ancak yine açıkça görülüyor ki, Laz aydınlarının
tutum ve davranışlarında birşeyler eksik. İşte bu noktada, Ramazan
Kosanoğlu’nun yazdıklarının eksik kaldığını görüyorum. Aydın öncelikle
kendisiyle yüzleşmeli ve hesaplaşmalı. Sonra da Kendi ana dilini, kendi kimliğini
yok sayan asimile eden resmî ideoloji ve resmî tarih tezleriyle yüzleşmeli ve
hesaplaşmalıdır; bunlara karşı politik bir duruşu olmalıdır. Bunlar yapılmadığı
sürece, çabalar bireysel kalacaktır. Bireysel çabalar, bireyleri ön plana
çıkarmaya çalışacaktır, bugüne kadar olduğu gibi. Böye olunca da bolca edilen
kolektif kelimesi havada kalacak, bireyin egosunu saklamaya yönelik sisli bir
alan oluşturacaktır, bugüne kadar olduğu gibi. Bu bireycilikler hırçındır,
egoisttir, dedikoducudur. Bu bireyci yaklaşım sahipleri tribünlere oynar, şov
yapar, esasa gelmez. Bunların eleştiriye tahammülleri olmadığına yukarıda
dikkat çekmiştim. Bireyci çabalar ise,
boynuna davul asıp tokmakçı arayanların işlerine benzer.
Laz
aydınlarının bugüne kadarki bireyciliklerine ve olumsuzluklarına rağmen, Laz
kimliği, Laz dili nasıl geleceğe taşınacak?! Başlangıç yüzleşme ve
hesaplaşmadan geçer. Şöyle bir hatırlayalım: 1984’te Batı Almanya’da “Fahri
Lazoğlu Alfabesi”ni oluşturma çabaları ilk meyvelerini verdi. Kimdi bunlar?
Neler yaptılar? Şimdi ne yapıyorlar? Geçmişi şimdi nasıl değerlendiriyorlar.
1992’de bir Laz Vakfı Girişim Komitesi Oluşmuş. Bunlar kimdi? Neden bu işe
giriştiler? Neden çabucak havlu attılar? Şimdi geçmişlerine ilişkin ne
düşünüyorlar? 1993 Kasım’ında “Ogni Kültür Dergisi” çıktı? Bu dergi neden çıktı? Neden
altı sayı yayınlanabildi? O dergiyi çıkaranlar şimdi ne yapıyor? “Ogni Kültür Dergisi”ni şimdi nasıl değerlendiriyorlar? İstanbul’da Laz Kültür Derneği
kuruldu? Neden ayrışmalar yaşandı? Bu yapılardaki insanlar şimdi neler yapıyorlar?
Bütün bu vb. oluşum ve yapılar sorgulanmalı? Neden hep başarısız olundu? Bir
başka önemli konu da, diline ve kimliğine sahip çıkmak isteyen kimi samimi
insanların bu işlerden ellerini, eteklerini neden çektikleri ve yıldıklarıdır.
Bu durumdan kimler sorumlu? Bireycilik bu insanlara nasıl etki etmiştir?
Laz
kimliği ve Lazca anadil mücadelesi kolektif bir konudur. Kolektif vicdan,
kolektif duruş ve kolektif mücadeleyi gerektir. Bu kısa makaleyi Ramazan
Kosanoğlu’nun yazdıklarıyla bitirmek
istiyorum: “Laz Dernekleri, Laz Aydınları, ortak bir platformda fikir
jimnastiği yapabilecekleri, güncel olayları değerlendirebilecekleri, sorunları
konuşabilecekleri ve çözüm arayacakları ortak bir zeminde birleşmelidirler.”
[Kaynak: Ali İhsan Aksamaz, “Ramazan Kosanoğlu’nun Makaleleri ve Düşündürdükleri“,
05. 03. 2013, lazca.org]
[Önerilen
okumalar: Ali İhsan Aksamaz, “Bazı Laz Aydınları Arasında
Geciken Hesaplaşmalar ve Unutulan Kimlik Mücadelesi", 21. VIII 2011,
circassiancenter.com.tr; Ali İhsan Aksamaz, “Laz Aydınları Deklarasyonu (Katkı)", 30. X. 2012, lazca.org/
circassiancenter.com.tr; Munir Yılmaz Avcı, “Tek ses olarak
muhatap olamadığı mız müddetçe bizim bu seslenişlerimiz sadece çatlak birer ses
olarak yankılanır", 31. O5. 2013, lazca.org]
https://www.circassiancenter.com/tr/ramazan-kosanoglunun-makaleleri-ve-dusundurdukleri/