Lazlar1, coğrafi,
tarihsel ve kültürel olarak, bugün Batı Gürcistan olarak bilinen Kolkheti2
ile ilişkili bir topluluktur.
Lazlar
ve Lazika Kırallığı’na ait bilgiler sanıldığının aksine, hiç de yetersiz
değildir. Özellikle Prokopius’un aktardığı Lazika ve Pers savaşlarıyla ilgili
bilgilere tamamıyla ulaşılmıştır. Laz kıralları da, tek tek isimleriyle
bilinmektedir. 15 Laz kıralından söz edilmektedir. Bu konularda yapılmakta olan
akademik çalışmalar sonucunda, daha da ayrıntılı bilgilere ulaşmak mümkündür.
Pers Karıla ve Bizanslı bir temsilci tarafından, antik döneme kadar uzanan tüm
Laz kırallarının isim listesine değinilmektedir.”
Roma/ Bizans Yazarlarının
Eserlerinde Lazlar
“Lazlar’dan Laz3 adıyla,
etnik bir topluluk olarak ilk kez söz eden 1.yüzyıl tarihçisi Plinius olmuştur.
Trabzon ile Doğu Karadeniz ve Kırım kıyılarını 131 yılında dolaşan Arrianus,
ünlü Coğrafyası’nı 150 yılında yazan Ptolemeus, Bizans elçilik heyetine
katılarak 448 yılında Attila’nın sarayına varmış olan Priskos, 532 yılında
Belisarius’un seferine katılarak Lazlar ülkesini gören Prokopius, 552- 558
yılları olaylarını yazan Agathias, 558-582 yılları olaylarını yazan Menandros
ve Theophanes gibi birçok yazar, Lazlar’dan, Lazlar’ın komşuları ve Roma/
Bizans ve Pers devletleriyle olan ilişkilerinden ayrıntıyla söz eder.4
İkinci
yüzyıl tarihçisi Arrianus zamanında, Lazlar, Sokhumi’den başlamak üzere
Trabzon’a kadar olan bölgede yaşamaktaydı. Roma/ Bizanslılar’ın Laz dedikleri
bu insanlara, Gürcüler ve Abhaz-Abazalar, Megrel; Roma/Bizanslılar’ın Lazika
dedikleri devletlerine de, Gürcüler ve Abhaz-Abazalar Egrisi5
demekteydi. Gagra’dan başlamak üzere Çoruh yatağına kadar uzanan Lazika
(=Egrisi) Kırallığı etnik olarak bugünkü Megrelya, İmeretya, Gurya ve Acara
bölgelerini kapsıyordu. Trabzon’un doğu kesimindeki Lazlar, Lazika
Kırallığı’nın siyasi sınırları dışındaydı.”
Kolkheti= Lazika= Egrisi
Lazlar’ın en eski tarihleri,
Kolkheti yönetim ve kültür alanlarıyla yakından ilişkilidir. 6. yüzyıl Bizans
tarihçisi Prokopius, ‘eskiden kullanılan Kolh adının, Laz adıyla yer
değiştirdiğini’6 belirtirken, Prokopius’un genç çağdaşı olan
Agathias, Lazlar hakkında şu bilgileri de vermektedir: ‘Lazlar, kuvvetli ve
cesur olup, diğer kabilelere de hükmetmektedirler. Kolh aslından gelmiş
olduklarından gurur duyuyorlar... Böyle zeki, çalışkan, uzun deniz yolculuğuna
çıkan ve ticarette muvaffak olan başka bir halk tanımıyorum.’7
Kolkheti
adından ilk kez, M.Ö. 8. yüzyıla ait Urartu Yazıtları’nda8 söz
edilmiştir. Kolkheti yönetim alanı, yaklaşık olarak, günümüz Gagra9 sınırından başlamak üzere, Çoruh yatağına
kadar olan bölgeyi kapsamaktaydı. Kolkheti kültür alanının sınırları ise,
güneyde Karadeniz’i izleyerek Trabzon’a10 kadar uzanmaktaydı.
Kolkheti’nin etkinliği, kuzeyde Kırım’a11 kadar da ulaşmaktaydı.
Milattan
öncesine dayanan çeşitli yazılı kaynaklar, Güneydoğu Karadeniz Bölgesi’nde
yaşayan, birbirleriyle kaynaşmış ve Kolkheti vadisinde yaşayanların akrabaları
olan kabileleri zikreder.12
Kolkheti,
Homerik Çağ Grekleri’nin ilgi alanıydı.13 Argonotlar, Karadeniz’i
aşarak Altın Post’u ele geçirmek için Kıral Aeetes (=Ayet)’in ülkesi
Kolkheti’ye ayak basmışlardı. Altın Post Efsanesi14, Grek
tacirlerin, bölgeyle olan ticari ilişkileri konusunda önemli ipuçlarını gözler
önüne sermektedir. M.Ö. 3. yüzyılda yaşamış olan Rodoslu Apollonius’un
Argonotika adlı eserinde Phasis (=Rioni) Nehri’ne ve Kolkheti’nin yönetim
merkezi Eia’ya referans yapmaktadır.15 Batı dillerine medicine
olarak geçen terimin, Kolkheti Kıralı Ayet’in akıllı ve güzel kızı Medea’nın
adından geldiği çeşitli kaynaklar tarafından ileri sürülür. 16
M.Ö.
7. yüzyıldan başlamak üzere, Grek koloniciler Trabezus (=Trabzon), Bathys
(=Batumi), Phasis (=Poti), Diascurias (=Sokhhumi) ve Pitiunt (=Pitsunda) gibi
ticaret merkezlerini, Karadeniz kıyılarında kurmaya başladılar.17
M.Ö.
401-400 yıllarında, ordusuyla birlikte Güneydoğu Karadeniz Bölgesi’nden de geçen
Ksenophon, Onbinlerin Dönüşü (=Anabasis) adlı eserinde bu yöre kavimleri
hakkında bilgiler vermektedir. 18
Homeros,
Odysseia adlı eserinde, Kıral Ayet’in ülkesi Kolkheti’yi de
anlatmaktadır.19
Günümüzde
yapılan arkeolojik kazılar, gün ışığına çıkarılan en eski antik kent ve diğer
yerleşim birimleri ve diğer bulgular, yazılı kaynaklar Kolkheti’nin maddi
zenginliklerini ve kültürünü gözler önüne sermektedir. Yapılan bilimsel
çalışmalar, Kolkheti’nin de içinde bulunduğu bölgenin Eski Taş Devri’nden beri insanların
yaşama alanı olduğunu göstermiştir.20
Heredot’un
siyah Mısırlılar’ın ülkesi olarak andığı Kolkheti’nin ülke dışında da
kullanılan ve Kolkhuri Tetri denilen kendi güneş sikkeleri21 de
vardı.
Karadeniz,
Grekler ve Kolhlar arasında önemli ve sürekli bir rekabet alanıydı.22
Kolkhlar, Çoruh (=Akampsis’u) aşarak, Trabzon’un doğusuna kadar olan bölgeye
yerleşmeye başlamışlardı. Kolkheti, M.Ö. 1.yüzyıldan itibaren saldırganlara
karşı savaşmak zorunda kaldı. Bu saldırganlardan ilki Roma İmparatorluğu idi.
M.Ö.
1. yüzyıldan sonra, Kolkheti (=Lazika) ve Kartli (=Gürcüstan) arasında,
birbirleri üzerine egemenlik kurmayı amaçlayan sürekli savaşlar yaşandı.23
Bu savaşlar sonucunda, Roma İmparatorluğu bölgeye askeri müdahalede bulundu.
Romalı
saldırganlar, Kafkasya’ya girdiğinde güneyde üç kırallık bulunuyordu. Kolkheti
(=Lazika) Kırallığı, Kartli (=Gürcüstan) Kırallığı ve Albanya Kırallığı.24
Pompeius, M.Ö. 1. yüzyılda Albanya’yı (67-66), Kartli’yi (65) ve Kolkheti’yi
(Lazika) (64-63) ele geçirdi.”
Kolh= Laz/ Kolkheti= Lazika
“M.S. 1. yüzyıldan itibaren Kolkh
yerine Laz olarak adlandırılan Lazlar (=Megreller), önce Pontus Kırallığı’na
ve daha sonra da Roma İmparatorluğu’na karşı bağımsızlık savaşı
başlattılar. 69-79 yıllarında, Lazlar’ın başında bulunan Anicetus25,
halkını Romalılar’a karşı ayaklandırdı. Romalılar, stratejik bir bölge olan
Lazika’yı bırakmak istemiyorlardı. Ancak Lazların özgürlük mücadelesi
karşısında Lazika’yı terk etmek zorunda kaldılar. Lazika Kırallığı giderek
güçlendi ve bugün Batı Gürcistan olarak bilinen bölgede hakim oldu.
Lazika’nın
güçlenrmesi, Laz akınlarının Çoruh’u aşarak Güneydoğu Karadeniz
Bölgesi’ne yönelmesi ve Lazlar’ın bu bölgeye kitlesel göçleri, Pontus Kıralı 2.
Polemon’u tedirgin etti. 2. Polemon, kırallığını Lazlar’dan koruyabilmek için,
hükümetini Romalılar’a teslim etti. Kırallığı, Roma’nın bir eyaleti haline
geldi. Bu eyalete Pontus Polemonyakos26 adı verildi. Trabzon’un
doğusundan Çoruh yatağına kadar olan bölge de Lazlar’ın yoğun olarak yaşadığı
bölge haline gelmesine rağmen Lazika Kırallığı’nın yönetimi dışında kaldı.”
Dönemin Dengeleri ve Lazika
Kırallığı
2. yüzyıldan başlamak üzere,
Romalılar’ın Lazika adını verdiği Egrisi Kırallığı güçlendi ve 4. yüzyılda
yönetim alanını Trabzon’a kadar genişletemediyse de etki alanı içine aldı.
Lazika Kırallığı’nın güçlenip genişlemesi, görünürde Roma İmparatorluğu
açısından bir tehdit oluşturmuyordu. Doğudaki Roma varlığının Persler, Gotlar
ve daha sonraları da Hunlar tarafından bertaraf edilmek istenmesi, Lazika
Kırallığı’nı bu bölgede Roma İmparatorluğu için doğal müttefik haline getirdi.
Lazika Kırallığı’nın güçlenmesinde, Roma İmparatorluğu’nun gerilemesi de etkili
oldu.27
2.
yüzyıla kadar oldukça genişleyen Roma İmparatorluğu, batıda Atlas Okyanusu’ndan,
doğuda Kafkas Dağları’na ve Dicle Nehri’ne, kuzeyde Ren ve Tuna nehrine,
güneyde ise Büyük Sahra’ya kadar uzanmaktaydı. Bu sınırlar dışında kalan ve
Romalılar tarafından barbar olarak adlandırılan kavimler (Germenler, Gotlar,
Slavlar, Hunlar), Roma İmparatorluğu’nun çeşitli sınırlarına sık sık akınlar
yapıyorlardı. Kavimler Göçü, Roma İmparatorluğu’nu büyük ölçüde zaafa uğrattı.
395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye ayrıldı. Doğu Roma’nın merkezi Bizans
olduğu için, bu imparatorluğa Bizans dendi. Lazika Kırallığı’nın güçlenmesi ve
genişlemesi de bu döneme rastlar.28
Bizans
İmparatorluğu, Lazika Kırallığı’nın bağımsızlığa yönelmesini ve bölgesel
yayılmasını kabullenmek zorundaydı. Bu fiili durum, milattan sonraki ilk
yüzyıldan itibaren, doğuda başlamış olan Roma İmparatorluğu’nun güç
kaybetmesinin, Laz stratejistler tarafından çok iyi değerlendirilmiş olmasının
da bir göstergesidir.
Lazika Kırallığı’nın Etkileri
Lazika
Kırallığı, günümüzde Batı Gürcüstan olarak bilinen Kolkheti’yi iktisadi, siyasi
ve askeri açılardan birleştirdi. Lazika, bir Bizans vasalı olmasına rağmen,
kendisine de bağlı vasalları vardı. Abazgiya, Svanetya ve bağlı diğer
bölgelerin de yönetiminde bulunanlar, Lazika kıralları tarafından atanıyordu.
Lazika’ya vergi ödemek ve kuzey sınırlarının korunması için asker vermek
zorundaydılar.
Lazika
Kırallığı’nın 4. ve 5. yüzyıllardaki iktisadi gelişimi konusundaki bilgi
kısıtlıdır. Arkeolojik bulgular ve bazı yazılı kaynaklar bu dönem hakkında
bilgi edinmemize yardımcı olabilmektedir. O dönemlere ait yüksek tarım
uygulaması, ürünü ve bağcılık büyük bir öneme sahipti. Hayvancılık ve
ormancılık da gelişkin bir düzeydeydi.
Sokhumi
ve Pitsunda bölgelerinde ele geçirilen arkeolojik bulgular, Pontik Sinope’den,
Ege’den amfora, çanak, çömlek ve diğer doğu ve batı merkezlerinden (Köln,
İskenderiye) cam eşyaların sağlanmış olduğunu göstermektedir.
2.
ve 3. yüzyıl, özellikle de 4. yüzyıl karşılaştırıldığında seramik ithalinde bir
düşüş görülmektedir. Bunun nedenlerinden biri olarak Got istilasından sonra
üretim merkezlerindeki düşüş gösterilebilir. İthalattaki gerilemenin bir nedeni
olarak da, Lazika’da yerel seramikçiliğin gelişimi düşünülebilir.29
Lazika’da Kentsel Gelişim
“Güçlenen Lazika Kırallığı, kentsel
gelişimi de hızlandırdı. 4. ve 5. yüzyıllarda, Lazika’nın teşvik ettiği, kıyı
kentlerindeki üretim ve ticaret önemli ölçüde gelişti. Got ve Hun istilalarının
Bosfurus kentlerinde yol açtığı gerilemeler, Lazika kentlerinde etkili olamadı.
Bunun en önemli nedeni, Lazika’nın kendi öz kaynaklarına dayanarak ithal
ürünlerini ikâme edebilmesidir.
4.
ve 5. yüzyıllarda Lazika’da feodal ilişkilerin yoğun gelişiminden söz etmek
mümkündür. Kırallığın siyasi yapısı, Kilise’nin iktisadi gelişimi ve
Hıristiyanlık’ın yayılması ve kalıcı olması, bu gelişmelerin göstergelerindendir.
Lazika’daki
kentsel ve kırsal gelişim Helenik modeli izlemiştir. Kolkheti antik
kültüründeki yerel gelenekler, Batı, Roma ve Bizans kültür unsurlarıyla bir
sentez oluşturmuştur. Seramikte Roma ve Bizans çeşit ve şekillerinden
etkilenmek söz konusuysa da, toprak ürünlerinde yerel motifler belirgindir.
Roma
ve Bizans etkileri, kentsel yapılarda ve Kilise mimarisinde kolaylıkla
görülebilir.
Lazika
Kırallığı sınırları içindeki Phasis (=Poti) kentinde önemli bir kültür merkezi
bulunmaktaydı. Buradan yetişen ünlü filozoflara örnek olarak 4. yüzyıl Grek
filozofu Themistius gösterilebilir.30”
Çin ve Hindistan’a bağlanan ticaret
yolları ve Lazika
“Lazika Kırallığı’nın yönetim ve
etki alanı içindeki bölge, çok önemli bir geçiş noktasıydı. Çin ve Hindistan’a
bağlanan ticaret yollarının Lazika topraklarından geçmesi, bu bölgeyi
gerek Bizans ve gerekse Persler için bir çekim alanı haline getiriyordu. Bizans
İmparatorluğu’nun bölgedeki etkinliği, Pers İmparatorluğu’nu rahatsız ediyordu.
Eğer Persler Lazika’yı ele geçirebilirlerse hem çok önemli bir stratejik
bölgede etkin olabilecek ve hem de uzun dönemde Bizanslıları bölgeden
atabileceklerdi.
Persler’in,
Lazika’yı ele geçirmek istemelerinin bir diğer önemli nedeni de müttefik olarak
gördükleri, Kafkas önlerindeki ve Doğu Avrupa’daki kavimleri, Lazika’yı bir üs
olarak kullanarak Bizanslılar’a karşı savaşmaları için yönlendirmek
istemeleriydi. Bu dönemde, Lazika yönetim alanında birçok kale ve sur inşa
edilmiştir. Doğu sınırlarını Persler’e karşı korumak isteyen Bizanslılar,
Lazika Kırallığı’nın siyasi ve iktisadi gücünü kısıtlama yoluna gitti.31
Persler,
2.Yezdigerd döneminde, büyük bir ordu ile saldırıp önce Ermenistan’ı sonra
İberya’yı (Kartli= Gürcüstan) ele geçirdi. Persler’in amacı, bu bölgeleri
kullanarak Lazika’yı ele geçirmek ve onları müttefik haline getirmekti. Aynı
şekilde, Bizans için de, Lazika yönetim alanı, Persler’in yayılmacı
politikalarına karşı önemli bir bölgeydi. Bizans İmparatorluğu’nun Lazika’nın
gelirlerinden yüksek vergi alması, Bizans’a karşı olan hoşnutsuzluğun artmasına
neden oldu.
Bizanslılar’ın
uyguladığı baskıcı yöntemler, Lazika halkları arasında Bizans karşıtı
eğilimlerin her geçen gün artmasına neden oldu. Bu eğilimlerin, Lazika’da
güçlenmesi Persler için bulunmaz bir fırsattı. Ancak, Lazika Kıralı Gubaz,
gerek Bizans ve gerekse Persler arasındaki çelişkilerden yararlanarak, dengeli
bir dış politika uygulamaya çalışarak, yönetimi altındaki halkların zarar
görmelerini önlemek düşüncesindeydi.
Kıral
Gubaz’ın Bizans karşıtı32 ve Persler’le müttefikliğe yönelik
politikası, Bizanslılar’ı oldukça rahatsız etti ve Lazika’ya bütün güçleriyle
saldırdılar. Yıllarca süren savaşlardan sonra, 465 yılında Bizans ve Lazika
aralarında anlayarak çatışmalara son verdi.
Bizanslılar’a
karşı başkaldırının önderi Gubaz’ın yerine, Tsate Lazika Kıralı oldu.33”
Bizans’ın Lazika’yı Etkisizleştirme
ve Bölme Süreci
“Lazika kırallarının, kendilerine
sadakat göstermeyeceğini ve Trabzon’un doğusundaki Laz nüfusun da kendileri
için ileriye yönelik potansiyel bir tehlike olduğunu bilen Bizanslılar, Lazika
Kırallığı yönetim altındaki Abhaz-Abaza halklarını ve Svanları Lazika’dan
ayırma planlarını uygulamaya koydu. Bizans’ın amacı, Lazika’nın etno
oluşumlarını ve siyasal etkinliğini kırarak, bu kırallığı süreç içinde tarih
sahnesinden silmekti. Bizanslılar, gerektiğinde de, Abhaz-Abaza, Svan
halklarını hem Lazlara ve hem de birbirlerine karşı savaştırmayı hesaplıyordu.
Bizanslılar’ın
bu politikalarının sonucu, 5.yüzyılın 70’li yıllarında Svanlar34, Lazika’dan
ayrıldı. 6. yüzyılın ikinci yarısında da Bizanslılar, Abhaz-Abaza halklarından
bazılarını destekleyerek, Lazika yönetiminden ayrılmalarını sağladılar.
Lazika’nın siyasi sınırları daraldı, kendi etnik sınırları içinde bir devlet
haline geldi. Bizans, Abhaz-Abazaları35, Lazika ile aynı statüde
kendine bağladı.
Trabzon’un
doğu kesiminden Çoruh yatağına kadar olan bölgedeki Laz nüfusun yoğunluğu da,
Çoruh ötesindeki Lazika’dan Svan, Abhaz-Abazaların ayrılma eğilimlerinin Bizans
tarafından desteklenmesinde etkili oldu.
Belirli
bir süreç sonucunda da, o dönemde sadece Lazlar’dan oluşan Lazika Kırallığı,
Abhazya Kırallığı’na katıldı. 8. yüzyıla gelindiğinde artık Lazika Kırallığı da
yoktu.
8.
yüzyılda, Lazika Kırallığı’nın eski etkinlik alanında, nüfusunu Abhaz-Abazalar,
Svanlar, Megrel-Lazlar ve bölgeye Kartli’den sonradan göç eden Gürcüler’in
oluşturduğu Abkhazya Kırallığı tarih sahnesine çıkmıştı. 780’lerde Abhazya
Kırallığı’nın sınırları kuzeybatıda Nikopsia’ya (=Tuapse), güneyde ise Çoruh
yatağına uzanıyordu. Kendisini Abhazya kıralı ilan eden Leon, 8. yüzyılın
sonunda, kırallığını Bizans egemenliğinden kurtardı. Eski Lazika Kırallığı’nın
Çoruh Vadisi’nden Trabzon’a kadar olan Lazlarla meskun etkinlik bölgesi ise,
yine Bizanslılar’ın elinde kaldı.36”
Doğu Karadeniz Kıyılarına Gürcü Göçü
“Lazika Kırallığı’nın Rioni
havzasının güney kesimi, 5. ve 6.yüzyıllardaki Bizans-Pers Savaşları nedeniyle,
Megrel-Laz nüfusunun tamamına yakınını yitirmişti. Bu yüzden, Arap
istilacılardan etkilenen Gürcüler, Kartli’den kitlesel olarak göç ederek bu
bölgeye yerleşti37. Böylece, günümüzde Müslümanları Laz,
Hıristiyanları Megrel olarak adlandırılan Megrel-Lazlar arasında Gürcüler’den
oluşan ve günümüzde Gurya/Acara olarak bilinen tampon bölge oluştu38.
Lazika’nın
tarih sahnesinden silinmesinden sonra, Trabzon’un doğu sahillerinde yaşayan
Lazları birçok zorluk bekliyordu. Bu olumsuz şartlar altında, Lazlar’ın
kuzeydeki kardeşleri Megreller de sürekli savaş ve işgaller nedeniyle güçsüz
duruma düşmüştü. Yardım ulaştıracak güçleri yoktu.”
Güneydoğu Karadeniz’de Tampon Bir
Laz Devleti
“Abhaz, Ran, Kkahet, Sometlerin
Kıraliçesi Tamara39 zamanında aktif bir dış politika izlendi40.
Kıraliçe Tamara döneminde, Karadeniz’den Hazar Denizi’ne kadar olan öblgevde
yaşayan çok farklı etnik kökenlerden olan halklar konfederal bir yapılanmaya
gitti. Haçlı Seferleri’nden ve Bizans Sarayı’ndaki iktidar çatışmalarından
yararlanıldı. Bizans üzerine giden konfederal ordu, Güneydoğu Karadeniz’deki
Lazlar’ın da aktif desteğiyle Çoruh’tan başlamak üzere Karadeniz bölgesinde
etkili oldu. Amaç konfederal yapının içine, etnik olarak Lazlar’dan oluşan bir
Laz Devletini de katarak, bu bölgede Selçuklu ve Bizanslılar’a karşı,
konfederal yönetimin güvenliğini bu tampon Laz devletiyle pekiştirmekti41.
Latinler’in
1204’te İstanbul’u işgal etmeleriyle, Bizans İmparatorluğu zaafa uğradı. Bu
gelişmeler, konfederal kırallığın sınırlarını Trabzon’u içine alacak şekilde
genişletmesine yardımcı oldu. Trabzon Kırallığı’nın başına Prens David Kommenon
geçti. Trabzon yöresine de Laz nüfusun akışı hızlandı42. Trabzon
Kırallığı üzerindeki, Kafkasyalılar’ın konfederal yönetimlerinin etkisi ve
Trabzon’un doğu kesimlerindeki Lazlar’ın, Bizans boyunduruğundan kurtulması
Bizanslıları rahatsız ediyordu43.
Trabzon
Kırallığı yönetiminde, Bizans yanlısı gruplar ile Kafkasyalılar’ın konfederal
yönetimlerinin desteklediği Lazlar arasında kıyasıya bir iktidar mücadelesi
başladı. W.E.D. Allen, bu konuda şu tespiti yapıyor: ‘Trabzon Kırallığı’nın
politika sahnesinde Kasaba Partisi ve Taşra Partisi arasında varolan husumetin
gerçekte Lazlar ve Grekler arasındaki etnik bir husumet olduğunu hatırlatmak
cüretkar bir davranış olmayacaktır.’44
13.
yüzyılda Moğollar, Kafkasyalılar’ın oluşturduğu ve başında Gürcü kıralının
bulunduğu konfederal yapıyı ele geçirdi. Bu işgal 150 yıl kadar sürdü45.
Bu yapı 14. 15. yüzyıllarda, Moğol istilasından kurtularak tekrar
bağımsızlığına kavuştu. 15. yüzyılda ise, bu kez Osmanlı ve Pers devletleri
güçlenmeye başladı. Bu iki devlet arasında, Ön Asya’da hakimiyet mücadelesi
ortaya çıktı.”
Bizans İmparatorluğu’nun Sonu
“Lazlar’ın, Bizanslılar’la olan
mücadelesi, 1453’te Osmanlılar’ın Bizans İmparatorluğu’na son vermeleriyle
bitti. Sultan 2. Mehmet, Karadeniz’i bir Osmanlı gölü haline getirmek istiyordu46.
Tahta çıkar çıkmaz 1451’de Doğu Karadeniz kıyılarına 50 kadırga gönderdi.
Batumi ve Sokhumi’de etkinlik kurarak, bu bölgelerde yaşayan Abhaz-Abazaları,
Megrel-Lazları ve Gürcüleri yönetimi altına almaya başladı. Böylelikle, bugün
Batı Gürcüstan olarak bilinen bölge, Osmanlı yönetimine bir anlamda girdi. Bu
yeni durumla, Trabzon Kırallığı da doğusundan kuşatılmış oldu. Soçi’den
başlayan, kuzeybatıya doğru, Karadeniz kıyıları ise, Kırım Hanlığı’nın kontrolü
altındaydı. Trabzon’un doğu kesimlerinde, bugün olduğu gibi o dönemde de
yaşayan Rumlar’la çatışma ve sürtüşme içindeydiler. Lazlar, bir bakıma Trabzon
Kırallığı’nı ele geçirmek isteyen Osmanlılar’ın müttefiki durumundaydı.
1461’de
Osmanlılar’ın, Trabzon Kırallığı’nı ele geçirmeleriyle birlikte, Trabzon’un doğusundaki
Lazlar da yavaş yavaş Osmanlı yönetimine girmeye başladı47. Batumi
dolayındaki Lazlar, kuzeydeki Megrel-Lazlar ise 10 yıl kadar önce Osmanlı
yönetimiyle temasa geçmişlerdi.
Trabzon’dan
Batumi’ye kadar olan bölgede yaşayan Lazlar, 1461 yılında, Trabzon
Kırallığı’nın Osmanlılar tarafından ele geçirilmesinden çok sonraları da,
Osmanlılar’ın müttefiki olarak görüldüklerinden, fiili bağımsızlıklarını
korudu. Ancak 1580’den sonra başlayan bir süreçle İslamiyet’e geç(iril)di.
1840’lara48 kadar da derebeylerinin yönetiminde özerk bir yapı
içinde yaşadılar.”
Osmanlı Yönetimi ve Laz Derebeyleri
1519’da Trabzon, Batumi’nin de dahil
edilmesiyle, ayrı bir eyalet haline getirildi. Bu bölgeyi 1640’da dolaşmış olan
Evliya Çelebi’ye göre, eyaletin beş sancağı şunlardı: Canik, Trabzon, Gönye
(=Gonia), Aşağı Batumi ve Yukarı Batumi, Lazistan’ın merkezi Gönye idi.
Kazaları ise, Atina (=Pazar), Sumla, Viçe/Biçe (=Witse) ve Arhavi idi49.
Osmanlı
yönetimi, Güneydoğu Karadeniz Bölgesi’ni yönetsel birimlere ayırdı. Koch, 15
Laz derebeyliği sayar: Atina (=Pazar, iki), Bulep, Artaşin (=Ardeşen), Viçe,
Kapiste, Arhavi, Kisse, Hopa, Makria (=Makriali), Gonia (Gönye), Batumi,
Maradit (=Maradidi), Perlevan ve Çat derebeylikleri. Son üç derebeylik
toprakları, Çoruh üzerinde, bu nehir vadisini asıl Lazistan’dan ayıran dağın
ardında idi50.
Bölgenin,
Osmanlı yönetimine geçmesiyle, gerek Trabzon’un doğusundan başlamak üzere
Batumi’yi de içine alan topraklarda yaşayan Lazlar ve gerekse kuzeydeki Megrel-
Lazlar aynı yönetimin tebası oluyorlardı.”
Güneydoğu Karadeniz’de Laz İsyanları
“19.
yüzyılda, 1814-1817, 1818-1821 ve 1832-1834 yılları arasında Güneydoğu
Karadeniz Bölgelerinde, Osmanlı yönetiminin, derebeylerin yetkilerini
kısıtlamak istemesinden dolayı Laz isyanları ortaya çıktı51. Trabzon
Valisi Osman Paşa, bu başkaldırılara son vermek için, Laz derebeylerinin
nüfuzlarını kurmaya çalıştı, ancak başarılı olamadı52.”
Yeni Lazistan Sancağı
“1851’de Acara çevresi, Aşağı Gurya
ile birlikte, kurulmuş olan Lazistan Sancağı’na bağlandı53.
1877-1878 Osmanlı Rus savaşları sonucu Batumi’nin Rusların eline geçmesiyle
birlikte, Lazistan Sancağı’nın merkezi olan Batumi’den Rize’ye taşındı.
Şemseddin Sami Kamus-ul Alâm’da bu yeni sancak alanının sahil uzunluğunun 120
km. ve genişliğinin 25-30 km. arasında olduğunu, Lazistan Sancağı’nın Rize,
Atina, Hopa isimleriyle üç kazaya, 6 nahiyeye ve 364 köye ayrıldığını yazar54.”
Müslüman Lazların Osmanlı
Topraklarına Göçü
“1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı
sonucunda, yerlisi oldukları bölgelerin ve Batumi’nin Rusların eline
geçmesinden sonra, Müslüman Lazların bir kısmı Osmanlı topraklarına kitlesel
olarak göç etti ve İzmid Sancağı içinde bulunan ve bugün de yaşadıkları
bölgelere yerleştirildi55. Osmanlı-Rus savaşlarında Laz gönüllüler
Ruslar’a karşı Osmanlılar’ın safında çarpıştı56.
1880-1920
yılları arasında yarım milyon kadar Laz, Batumi’den başlamak üzere, Krasnodar,
Odesa ve Ukrayna’ya kadar uzanan kıyı şeridinde yaşamaktaydı. 1926 nüfus
sayımlarına göre, Abhazya’da 1875 Müslüman Laz yaşamaktaydı57.”
Rusların Kafkasya’ya Sarkmaları
“Ruslar’ın Kafkasya’ya
girebilmeleri, Cengiz Han’ın oğulları tarafından kurulan Altın Ordu Devleti’nin
mirasçısı durumundaki Moğol hanlıklarının ortadan kalkması sonucunda
gerçekleşebildi. Ruslar’ın, 16.yüzyılda Astrahan Hanlığı’nı ele geçirmeleri
onlara Hazar Denizi’ne ulaşmanın yolunu açtı. Rusya-İran sınırı uzunca bir süre
Terek Nehri ile çizildi. Batıda Osmanlılar’ın Kırım Hanlığı’nı korumaları,
Kırım’ın da Çerkesleri ve diğer Kafkasyalı halkları korumasını sağladı.
Osmanlılar, 1774’te Osmanlı-Rus Antlaşması ile Kırım üzerindeki haklarını
kaybetti. Kırım 1783’te Ruslar tarafından ele geçirildi58.
Ruslar’ın
bölgede etkili olmaya başlamalarından önce, 17. yüzyılda, bugün Gürcüstan
olarak bilinen coğrafyada üç kırallık bulunuyordu. Başkent Tiflis olan Kartli
Kırallığı, kuzeydoğuda Kahetya Kırallığı ve batıda da Kutaisi civarını elinde
bulunduran İmereti Kırallığı. Bu kırallıkların ilk ikisini İranlılar,
sonuncusunu da Osmanlılar denetliyordu. Doğu Karadeniz kıyıları, adı geçen bu üç
kırallığın egemenlik alanı dışındaydı. Kuzeyde Soçi-Sokhumi arası Abhazya’ya,
Sokhumi-Poti arası Megrelya’ya, güneyde Poti-Batumi arası Gurya’ya aitti. Bu üç
prenslik Osmanlı’ya haraçla bağlıydı. Güneybatıda ise, Samshe ve Saatabego
prenslikleri vardı. Bu prensler, zamanla İslamiyet’i benimsedi ve Osmanlı’ya
doğrudan bağlı birer valilik haline geldi59.
Bugün,
kin yüklü anti-Rus söylemlerine rağmen Gürcüler, Transkafkasya’da ilk ayak
basabilecekleri yeri Çarist Rusya’ya verdiklerinden dolayı sorumludur. Büyük
Katerine’nın Rusyası ile yaptıkları 1783 Georgievsk Anlaşması’yla Gürcü askeri
yolunun açılmasına ortam hazırlamış oldular60.
Çarlık
Rusyası ile dostluk anlaşması imzalayan Kıral 2. Erekle’nin unvanları şöyleydi:
‘Tanrının izniyle, Yüce imparatorlarının hürmetkarı Kartli-Kaheti Kıralı,
Samtshe-Saatabego, kazahi, Barçalo, Şamşadile, Kaki, Şamahi, Şirvan Gence ve
Erivan hükümdarı Erekle 2.’
1783’te
Kırım’ı ilhak etmelerinden sonra, Ruslar ertesi yıl Petrovsk’u ve kentin
Dağıstan’daki artbölgesini işgal etti ve Kahetya’yı kendine bağlamış olan
Kartli (=Gürcüstan) Kırallığı’nı korumaları altına aldılar. Ruslar, Vladikafkas
kentini kurdu ve Gürcüstan ile doğrudan ilişki kurmalarına imkan veren Daryali
Boğazı’nı açtı. Son Kartli (=Gürcüstan) kıralı, ölürken yaptığı vasiyetle,
kırallığını Rusya’ya bıraktı. 1803’te Megrelya, 1804’te İmereti ve Gurya
Rusya’ya bağlandı61.”
Değişen Sınırlar ve Müslüman Lazlar
Osmanlı Devleti ve müttefikleriyle,
Rusya Bolşevik Hükümeti arasında imzalanan, 3 Mart 1918 Brest-Litovsk Anlaşması
ile 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı tazminatının bir kısmına karşılık olarak
Rusya’ya bırakılan Batumi, tekrar Osmanlı yönetimine geçince, bu yörede yaşayan
Müslüman Lazlar tekrar Osmanlı tebaası oldu. 30 Ekim 1918’de Mondros
Mütarekesi’ni imzalayan Osmanlı Devleti, mütareke şartlarının 2. maddesi
uyarınca Batumi’den çekildi. Batumi 1920 Temmuz’una kadar İngiliz yönetiminde
kaldı. İngilizler, işgal altında tuttukları bütün Kafkasya ile birlikte
Batumi’yi de boşalttıkları zaman, buraya Gürcüstan Hükümeti el koydu. Bir süre
Menşevik Gürcü Hükümeti’nin yönetiminde kalan Batumi Lazları, 16 Mart 1921’de
Ardahan ve Artvin’le birlikte Türk yönetimine girdi. Türk yönetimine giren bu
sancakta yapılan seçim sonucu, beş kişi Batumi milletvekili olarak Birinci
Büyük Millet Meclisi’ne katıldı. Aynı tarihte, Moskova’da imzalanan
Türkiye-Rusya Muhadenet Anlaşması’nın ikinci maddesi, Batumi şehir ve
limanıyla, Batumi Sancağı bölgesinin bir kısmı üzerindeki Türkiye’nin metbuiyet
hakkını, burada yaşayan ahalinin geniş bir özerkliğe sahip olması ve
Türkiye’nin Batumi Limanı’ndan serbestçe yararlanması kaydıyla, Gürcüstan’a
bırakmasıyla, 19 Mart’ta Türk Ordsu Batumi’den çıktı. Diğer halklarla birlikte
Lazlar da Gürcü yönetimine girdi. Sovyetler Birliği, anlaşmanın hükümlerine uyarak
bu bölgede Acarya (=Aç’aristan) Özerk Cumhuriyeti’ni kurdu ve Batumi de bu
yönetimin merkezi oldu62.
16
Mart 1921 Türk-Rus Anlaşması üzerine, bir kısım Müslüman Laz Türkiye’ye göç
etmek zorunda kaldı63.”
Osmanlı Lazları’nın Kültürel Hakları
İçin Mücadeleleri
“Bilim adamı Niko Marr, 1910 yılında
Osmanlı Lazistanı’na dilbilim çalışmaları için gittiğinde, kendisiyle tanışan
Laz aydınları ısrarla ihtiyaç duyduklarının Laz dili grameri olduğunu, böyle
bir çalışmayı yabancı dilde de olsa Türkçe’ye çevirerek yararlanabileceklerini
belirtmişlerdir64.
Niko
Marr, alan çalışması sırasında Faik Efendi adında bir Laz aydınıyla
tanıştığını, Faik Efendi’nin Sultan Abdülhamid döneminde Lazca Alfabe
oluşturmak için girişimlerde bulunduğunu, bu çabalarının yönetim tarafından hoş
karşılanmadığını, Faik Efendi’nin tutuklanarak zindana atıldığını ve
dokümanlarının ateşe verildiğini yazar.”
İstanbul’da Laz Dernekleri
Lazlar’ın 1914’te kurulan Laz Talebe
Cemiyeti ve 1919’da kurulan Laz Tekâmül-ü Milliye Cemiyeti, ayrılıkçı olmayan,
ancak kültürel özgürlük güden Lazlar’ın çalışmaları arasındadır65.
Lazlar’ın Kurtuluş Savaşı’na ve
Cumhuriyete Katkıları
“Lazlar’ın, küçük kayıklarıyla olan
denizcilik faaliyetleri, Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı sırasında oldukça ünlüdür.
Aralıklarla gelen engellemelere rağmen büyük miktarda silah ve mühimmat
Batumi’den Samsun’a Laz takalarıyla taşındı66.
Lazlar,
diğer Osmanlı tebaaları gibi, Cumhuriyet’in kurulmasında fedakarlıkta
bulundular, emek verdiler.
Cumhuriyet
dönemiyle birlikte, yönetime hakim olan tek ulus, tek dil anlayışı çerçevesinde
Lazistan Sancağı lağvedildi. Eskiden Lazistan Sancağı içinde yer alan ve
günümüzde Lazlar’ın yoğunlukla yaşadığı, Pazar, Ardeşen ve Fındıklı Rize iline,
Arhavi ve Hopa ilçeleri de Artvin iline bağlandı. Bu yörelerdeki tarihsel
yerleşim birimlerinin adları değiştirildi” 67.
Günümüzde Türkiye Lazları
“1984’te Lazlara yönelik olarak
Fahri Lazoğlu/ Wolfgang Feurstein’nı hazırladığı Lazuri Alfabe (Laz Alfabesi);
Osman Tamtruli’nin nananena-Lazuri Berepeşeni (Anadil-Çocuklar İçin Lazlar);
Lazuri Ambarepe (Lazca Haberler) Lazebura ve Mjora gibi yayınlar ve 1992’de
kendisini deklare eden Laz Dilini ve Kültürünü Araştırma Vakfı Girişim
Komitesi, 1993’de yayın hayatına başlayan ve Türkçe ve Lazca olarak yayımlanan
Ogni Dergisi, Zuğaşi Berepe (Denizin Çocukları) adlı müzik topluluğu ve Lazca
şarkılar söyleyen Birol Topaloğlu Türkiye’deki Lazların siyasi ve ayrılıkçı
olmayan, ancak kültürel nitelikli faaliyetlerine örnek sayılabilir. Ayrıca,
1992’de Almanya’da bir grup Laz aydın tarafından kurulan ve başkanlığını
Lazolog Wolfgang Feurstein’ın sürdürdüğü Güney Kafkas Dilleri ve Kültürleri
Derneği ve başkanlığını Selma Koçiva’nın yaptığı Laz Dili ve Kültürünü Yaşatma
ve Koruma Birliği de önemli kurumlardır.”
Sovyetler Birliği Lazları
Sovyet
yönetiminin ilk yıllarında oldukça özgür olan, Sovyetler Birliği Lazları, nüfus
sayımlarına kendi etnik kimlikleriyle kaydedildi. Lazca okullar açıldı. Laz
çocukları kendi anadillerinde de eğitim görmeye başladı. Lazca, 1920’li
yıllarda yazılı bir dil haline geldi. Latin Alfabesi’ne dayalı bir alfabe
kullanıma sokuldu. Lazca ders kitaplarının yanı sıra, kültür hayatıyla ilgili kitaplar
da yayımlanmaya başladı. Lazca tiyatro eserleri sergilendi, gazete ve broşürler
çıkarıldı. Bu süreç içinde “Mç’ita Murun3xi” (“Kızıl Yıldız”) adlı bir de
gazete yayına başladı. Lazlar, 1939’dan başlamak üzere nüfus kayıtlarına Gürcü68
olarak kaydedildi. 1937-38 döneminde Lazların büyük bilim adamı, şair ve Lazca
okullar direktörü İskender Tzitaşi katledildi. Laz Halkı’nın önderleri
baskılara uğradı. Laz Halkı’nın kültür özgürlüğü gaddarca engellendi. Gürcü
okullarında eğitime zorlanarak, Laz Dili’nin ölü bir dil haline getirilmesi
süreci hızlandırılmak istendi.
1949’da,
Lazlar’ın tarihsel yerleşim alanı olan, bugünkü Batı Gürcüstan Yöresi’nden
binlerce Laz Kazakistan’a sürüldü. Toplam nüfusları 20 bine indirgendi. Bu
insanlar sürüldükleri yerlerde eritilmeye çalışıldı69. Türkiye
sınırlarına yakın bölgelerden, Doğu Karadeniz’de yaşayan Müslüman
soydaşlarından kopartılan bu insanların neden böyle bir tehcire tabi
tutuldukları ve suçlarının ne olduğu halen anlaşılabilmiş değildir. Tekrar
kopartıldıkları topraklarına dönebilmeleri için de hiçbir girişimde
bulunulmamıştır.”
Türkiye’de Laz aydınları
Laz aydınları, etnik milliyetçiliği
tasvip etmiyor ve etno-politik örgütlenmelere sıcak bakmıyor, ancak Lazca’nın
yaşatılması konusunda duyarlılık gösteriyorlar. Kafkasya kültür kökenli
olduklarının bilincinde olan Laz aydınları, yayın organlarında diğer Kafkasya
kültür kökenli halkların dayanışması çerçevesinde bir yayın politikası
izliyorlar.
Evrensel
değerlere inanan Laz aydınları, yeni savaşlar, iç ve dış göçler, düşmanlıklar,
kamplaşmalar ve yeni sınırlar değil, dillerini özgürce koruyup
geliştirebilecekleri, kendilerini korkusuzca ifade edebilecekleri, demokrasinin
tüm kurum ve kurallarıyla işlediği, çoğulcu, katılımcı bir Türkiye’yi
özlüyorlar.
19
Haziran 1994 tarihli, Kafkasya-Laz Kültürel Dayanışma Komitesi açıklamasında şu
görüşlere yer veriliyor:
“Hızla
değişen, eski dünyanın dengelerinin yerini yenilerine bıraktığı ve bunların da
yeni oluşumlara yol açtığı bir dünyada yaşıyoruz.
Bu
yeni denge ve oluşumlar, binlerce yıllık zengin bir kültür, dil ve tarihe sahip
olan Lazlara da kendileriyle ilgili birtakım görev ve sorumluluklar
yüklemektedir.
Eski
dengelerden nasibini yeterince alan gerek Türkiye ve eski Sovyetler Birliği
Müslüman Lazları ve gerekse de eski Sovyetler Birliği Hıristiyan Megrel-Lazları
artık günümüz dünyasında kendi kültürel değerlerine sahip çıkma, geliştirme ve
özellikle de eski Sovyetler Birliği yönetimi sırasında uğradıkları
haksızlıkların tamirini talep etme zorunluluğundadırlar. Eğer biraz daha geç
kalınırsa, kaybolacak olan sadece Megrel-Laz Kültür değerleri değil, evrensel
kültürün zenginliği olacaktır.
Türkiye’nin
demokratikleşmesine ve iç barışına ve Türkiye’nin tarihin derinliklerinden
gelen ortak değerleri paylaştığı Kafkasya’da dünya denge, barış ve ekonomik
gelişmesine katkıda bulunmak ve Türkiye Lazları’nın, Gürcüstan ve Abhazya’da
yaşayan kardeşleriyle kültürel bağlarını güçlendirmek amacıyla, Kafkasya-Laz
Kültürel Dayanışma Komitesi’ni oluşturmuş bulunuyoruz...”70
Dipnotlar
1. “Bugün kendilerine Laz adını
veren ve Lazca konuşan küçük bir topluluk, Hopa-Pazar ilçelerinde
yaşamaktadır... Laz adının Karadeniz’in güneydoğu bölümündeki halk için fark
gözetilmeden kullanılması ilmi bakımdan tamamıyla sakıncalıdır.” (Türk
Ansiklopedisi, Lazlar maddesi, cilt 22, s.498, Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara,
1975).
Gürcü kaynakları, Lazları Çani (Ç’nin
altında ç’de olduğu gibi çengel var, b.n.), Megrel-Chan, Megrel-Laz olarak
adlandırırlar. Čani, farklı dillerde Tsan, Tzan, Tzannes, Chan, Tchan, Çan,
San, Ç’an, Çanivk, Tjani, Chani şekillerinde de yazılmaktadır. Ç’ani sözcüğünün
farklı dillerde, farklı yazımından kaynaklanan birtakım karışıklıklar söz
konusu oluyorsa da, asıl karışıklık aynı sözcüğün, akraba ancak farklılaşmış
kavimleri tanımlamak için kullanılmasından kaynaklanabilmektedir. Lazlara, Ç’ani
denmesinin, Lazlar’ın M.S. 1.yüzyıldan itibaren, Ç’ani’nin değişik telaffuzu
olan Tzan adıyla da bilinen Makronların yaşadıkları güneydoğu Karadeniz’e
yerleşmeleri ve yöre ile özdeşleşmiş olan Ç’ani isminin kendilerine de
verilmesinden kaynaklandığı yorumu yapılabilir. Ancak unutulmamalıdır ki, gerek
Tzanlar ya da Makronlar, Kolkheti kültür alanı içindeki kavimlerdi.
2. Farklı dillerde: Kolkhis,
Colchis, Kolkis, Qulha, Kolhis, Kolhida, Kolkhide, Kolkhis, Kolchis, Kolkhit,
Kolkya, Kolçis, Kolkha.
Kolkhis: Anadolu’nun kuzeydoğu ucu
da dahil olmak üzere Doğu Karadeniz yöresine Hellenler’in verdiği ad. (Bilge
Umar, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, s. 453, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1993).
3. Peter Alford Andrews, Türkiye’de
Etnik Gruplar, s.312 (Rüdiger Bennighaus, Lazlar), Ant/Tümzamanlar Yayıncılık,
İstanbul, 1992.
4. M. F. Kırzıoğlu, a.g.y.,
s.425-427.
5. Gerg Amıcba, Hayri Ersoy (çev.),
Ortaçağ’da Abhazlar, Lazlar, s.7, Nart Yayıncılık, İstanbul, 1993.
6. Aktaran: S.Canaşia,
N.Berdzenişvili, Mehmet Özata (çev.), Türkiye’den Haklı İstemlerimiz, Tarih ve
Toplum, sayı 46, Ekim 1987.
7. Sh. Meskhia, An Outline Of
Georgian History, s.9, Tbilisi, 1968, aktaran: Şalva Tevzadze, Çveneburi
Kafkasoloji dergisi, sayı 4, Stockholm, 1977.
8. Encyclopedia Americana,
(Colchis), cilt 7, s.219.
9. Fahrettin Çiloğlu, Gürcülerin
Tarihi, s.34, Ant Yayınları, İstanbul, 1993.
10. Hayri Ersoy, Aysun Kamacı,
Çerkes Tarihi, s.23, Tümzamanlar Yayıncılık, İstanbul 1992.
11. F.Çiloğlu, a.g.k. s.35.
12. Yurt Ansiklopedisi, c.9,
s.6352/b, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, 1982-83.
13. M. Lordkipanidze, I.Katcharava,
A. Glimpse Of Georgian History, s.6, Tbilisi, 1983.
14. İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun,
Tiflis Şehir Tiyatrosu ile ortaklaşa 25, 26, 27, 28 Temmuz 1995 günlerinde
Rumeli Hisarı’nda sergilediği Altın Post adlı oyunun geçtiği ve günümüzde Batı
Gürcüstan olarak bilinen bölgenin yerli ahalisi Megrel-Lazlar’dır. Bu konuda
ayrıntılı bilgi için bkz.: Tim Severin, Jason’s Voyage, In Search Of The Golden
Fleece, National Geographical, Vol. 163, No:3 September, 1985; Ali İhsan
Aksamaz, Efsanevi Yolculuk, Atlas Aylık Gezi dergisi, s.30, Eylül 1995.
15. M.Lordkipanidze, I.Katcharava,
a.g.y.
16. M.Lordkipanidze, I. Katcharava,
a.g.y.
17. R. Gachechiladze, A. Chanturia,
Soviet Georgia, s.8, Tbilisi, 1977.
18. Bkz. Ksenophon, Tanju Gökçöl
(çev.) Anabasis (Onbinlerin Dönüşü), Sosyal Yayınlar, İstanbul 1984.
19. Bkz. Homeros, Azra Erhat,
A.Kadir (çev.) Odysseia, bölüm 12/72, Can Yayınları, İstanbul, 1984.
20. R.Gachechiladze, A. Chanturia,
a.g.k., s.7.
21. M.Lordkipanidze, I.Katcharava,
a.g.y
22. Ş.Tevzadze, Kısa Gürcü Tarihi,
Çveneburi Kafkasoloji dergisi, s.2/3, s.21 Stockholm, 1977.
23. F.Çiloğlu, a.g.k., s.35.
24. F. Çiloğlu, a.g.y
25. Ş. Tevzadze, a.g.y.
26. “Miladın birinci yüzyılı içinde,
Roma İmparatoru Avgostos ile Neron’un hükümdarlıkları arasındaki zamanda,
Kafkaslar’dan batıya doğru, kıyı boyunca, yeni ve büyük bir göç oluyor, Lazlar
Doğu Karadeniz Bölgesi’ne gelip yerleşiyor.” (...) “Lazlar’ın oturdukları
yerlerden söz eden eserlere göre, Kafkaslar’dan gelen Lazlar, Sürmene’yi de
içine alan Karadeniz’in doğu kıyılarına yerleşmişlerdir.” (Mahmut Goloğlu,
Anadolu’nun Milli Devleti Pontos, s. 108, 109, 110, 111, Ankara, 1973.)
27. Nodar Lomouri, Ali İhsan Aksamaz
(çev.). Egrisi/Lazika Kırallığı’nın Tarihi, Ogni Kültür Dergisi, s.5,
Temmuz-Ağustos 1994.
28. N. Lomouri, a.g.y.
29. N. Lomouri, a.g.y.
30. Ş. Tevzadze. a.g.y.
31. H. Ersoy, A.Kamacı, a.g.k., s.31
32. H.Ersoy, A.Kamacı, a.g.y.
33. H .Ersoy,A.Kamacı a.g.y.
34.N.Lomouri, a.g.y.
35. G. Amıcba, a.g.k., s.91
36. F. Çiloğlu, a.g.k., s.37
37. David Marshal Lang, The Georgians, s.23,
Frederick A. Praeger Publisher New York, Washington, 1966.
38. Peter Gold, Frank J.Gillis, Indiana
University, Archives of Traditional Music Folklore Istitute, Bloomington,
U.S.A.
39. H.Ersoy, A.Kamacı, a.g.k., s.78
40. F. Çiloğlu, a.g.k., s.46
41.
Mariam Lordkipanidze, G.B. Hewitt (ed.) Georgia in the XI-XII centuries,
s.155, 156, 157, Ganatleba Publishers, Tbilisi, 1987.
42.
F. Çiloğlu, a.g.k. s.47
43.
Muhammed Vanilişi, Ali Tandilava, Hayri Hayrioğlu (çev.) Lazların
Tarihi, S.39, Ant Yayıncılık, İstanbul 1992.
44. Bkz. W.E.D. Allen Ali ihsan
Aksamaz (çev.) Eski Lazistan, Tarih ve Toplum, sayı 143, Kasım 1995.
45. Ahmet Özkan Melaşvili,
Gürcüstan, s.69, İstanbul, 1968.
46. Yılmaz Öztuna, Osmanlı Devleti
Tarihi, cilt 1, s.122, Faisal Finans Kurumu Yayını, İstanbul, 1986.
47. Anthony Bryer, Some Notes On The
Laz and (Tzant(l), s.181, Bedi Kartlise, Volume XXI-XXII (No.50-51), Paris,
1966.
48 A.Bryer, a.g.y.
49. V.Minorsky, Lazlar, İslam
Ansiklopedisi, c.7, s.26, Maarif Basımevi, İstanbul 1957.
50. V.Minorsky,
a.g.y.
51. Bkz. M.Münir Aktepe, Tuzcuoğulları İsyanı, İ.Ü. Ed.
Fak. Tarih Dergisi, cilt 3, sayı 5-6, İstanbul, 1953.
52. V. Minorsky a.g.y.
53.
F.Çiloğlu, a.g.k. s.79.
54. Şemseddin Sami, Fahrettin
Çiloğlu, (çev. Sad.) Lazlar ve Lazistan, aktaran: Çveneburi Kültürel Dergi,
sayı 2-3 Mart-Haziran 1993.
55. “... Batum çevresinde oturan Lazlar’dan
göç edenler İzmid Sancağı dahilinde yerleştirilmişlerdir (ki toplam 24 aile
Laz... )” 1887-88 yıllarına ait “Muhacirin Arazi Defterleri” (İ.Ü. Küt.
TY, 9126b ve 9129/b)... 1899’da 100 nüfus daha gelmiştir (Yıl. Ar. S.R.M.
2470’de). Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, Nart Yayıncılık, istanbul, 1993.
56. Ziya Nur Aksun, Osmanlı Tarihi,
c.4, s.280, Ötüken Yayınları, İstanbul.
57. Yura Argun, Hayri Ersoy ve
Yalçın Karadaş (çev.) Abhazya’da Yaşam ve Kültür, s.24, Nart yayıncılık,
İstanbul, 1990.
58. Stefanos Yerasimos, Milliyetler
ve Sınırlar, s.227. İletişim yayınları, İstanbul, 1994.
59. S.Yerasimos, a.g.k., s.276.
60. George Hewitt, Ali İhsan Aksamaz
(çev.) Çeçenler ve Komşuları, Birikim sayı 78, Ekim 1995.
61. N.Berdzenişvili, S. Canaşia,
Hayri Hayrioğlu (çev.) Gürcüstan Tarihi, s. 293, Sorun Yayınları, İstanbul
1997, S.Yerasimos, a.g.k., s.277.
62. Türk Ansiklopedisi, (Batumi
maddesi), cilt 5, s.414, M. E. Basımevi, Ankara, 1952.
63. Türk Ansiklopedisi (Lazlar
maddesi), a.g.y.
64. M. Vanilişi, A.Tandilava.
a.g.k, s.71.
65. Bkz.: Tarık Zafer Tunaya,
Türkiye’de Siyasal Partiler, cilt 2, Hürriyet Vakfı yayını, İstanbul, 1986.
İstanbul’da yayımlandığı söylenen Tuta do Murun3xi (=Ay ve Yıldız) ve “Lazım”
isimli dergiler ise henüz nüshalarına ulaşılamayan yayınlardandır. Bu konuda
bkz. Cumhur Odabaşoğlu, Trabzon Doğu Karadeniz Gazete ve Mecmuaları, 1869-1928, s.13, Trabzon, 1987;
Dr. Sabahattin Özel, Milli Mücadelede Trabzon, TTK, Ankara 1991.
66. W.E.D. Allen, a.g.y.
67. V.Minorsky, a.g.y.
68. “... 1926’daki Sovyet nüfus
sayımında 242.990 kişi Megrel milliyetinden olduğunu beyan etti. 13.218 kişi de
kendisini Svan olarak tanımladı. Bugün, Megreller’in ve Svanlar’ın veya
Megrelce’yi ve Svanca’yı birinci veya ikinci dil olarak konuşanların kesin
sayılarıyla ilgili bilgi bulunmamaktadır. 1930’lardan beri bu halklar “Gürcü”
olarak kayıtlara geçirildi. Bunun sonucu olarak eğitilen bütün Svanlar ve
Megreller, fiilen Sovyet dönemi boyunca eğitim dili Gürcüce olan okullarda
yetiştiler.
1920
ve 1930’ların yerel Bolşevik Megrel politikacısı İsaki Zhvania ve onunla aynı
görüşü paylaşan diğer Megrel aydınları Megrelce’nin yazıya geçirilmesini (ve
Megrelya’nın otonom olması gerektiğini bile) tartıştılar. 1930’da (tirajı 15
bin) Megrelce Kazakişi Gazeti (=Köylünün Gazetesi) yayımlandı. Dzhodzhua’dan
başka diğer bir örnek, 1989’da yazan Vano Dgebuadze’dir. Dgebuadze şöyle
anlatıyor: “... Hatırlıyorum, 1938’deydi. Okula bazı öğretmenler geldi ve
soyadını okul kayıtlarından (Megrelce söyleniş) Dgebia’dan (Gürcüce söyleniş)
Dgbuadze’ye çevirdiler. Böylece, tek bir köyde, bir soyadın iki yazılışı ortaya
çıktı. Okulda Dgebuadze, evde Dgebia. Eğitim görmemiş olan erkek kardeşimin
soyadı Dgebia, benim soyadım Dgebuadze’ydi artık.
Megreller
ve Svanlara 60 yıldır “Gürcü” oldukları anlatılmasına rağmen, 1989’daki nüfus
sayımlarında kendilerini tanımlamaları şaşırtıcıdır. 1989’daki sayımlar, en
azından Abhazya’daki Megreller arasında önemli bir endişeyi açğıa çıkardı.
Sayım memuruna, kendilerine Megrel olarak kaydettirirlerse herhangi bir
“olumsuz tepki” ile karşılaşıp karşılaşmayacaklarını sorduklarına dair birtakım
haberler vardır. Hem 1979 ve hem de 1989’da Abhazya’da olduğu gibi, nüfus sayım
formlarının sayım memurları tarafından kurşun kalemle doldurulması tesadüfi bir
politika mıdır? (...) Dgebuadze mektubunda şöyle yazıyor: Çok iyi bilindiği
gibi, Gürcüler az sayılarından dolayı, Gürcüstan Cumhuriyeti’ni kaybetmemek
için Svanlar’ın yanı sıra bütün Megrelleri Gürcü olarak kayıtlara geçirdiler...
kendi sayılarını yüksek göstermek için. (G.Hewitt, a.g.y.)
69. Müslüman Lazlar’ın, Türkiye
dışındaki nüfuslarıyla ilgili verilerde tutarsızlıklar bulunmaktadır. Bu konuda
bkz.: S.Yerasimos, a.g.k.; Y.Argun, a.g.k.; Radio Liberty, Ocak 1989,
Kazakistan’a Sürülen Lazlar, Hayri Hayrioğlu (çev.), aktaran: Ogni Kültür
Dergisi, Sayı 1, Kasım 1993; Abhazya Parlamentosu’nun Açıklaması, Kafkasya
Yazıları, Sayı 6, İlkbahar 1999.
70. Aktaran: Ogni Kültür Dergisi,
Sayı 6, Eylül-Ekim 1994.
aksamaz@gmail.com
https://kutuphane.tbmm.gov.tr/cgi-bin/koha/opac-search.pl?q=ccl=an%3A501986&sort_by=relevance_dsc&limit=au:Aksamaz,%20Ali%20%C4%B0hsan
aksamaz@gmail.com
https://kutuphane.tbmm.gov.tr/cgi-bin/koha/opac-search.pl?q=ccl=an%3A501986&sort_by=relevance_dsc&limit=au:Aksamaz,%20Ali%20%C4%B0hsan
Yazan: Ali İhsan
Aksamaz, Yeni Türkiye, Sayı 8 – XI, Temmuz- Aralık 2015.
http://www.yeniturkiye.com/display.asp?c=0811