2 Şubat 2023 Perşembe

Lazcanın Yazarı ve Şairi: Munir Yılmaz Avcı (ARŞİV)

 

 

 

 


Lazcanın Yazarı ve Şairi: Munir Yılmaz Avcı (ARŞİV)

 

Kendisini gıyabında, 1994 yılı ikinci yarısında tanıdım. O zamanlar İstanbul’da kolektif bir bilinçle yayınlıyor olduğumuz “Ogni Dergisi”ne bir mektup göndermişti. “Ogni Dergisi”nin yayın kurulu olarak mektubunu, derginin Mayıs- Haziran 1994 4. sayısında yayımlamıştık.  “Okurdan” köşesinde yayınlanan bu mektubunda şunları yazıyordu:

“Değerli Ogni Ailesi, Adresinizi ve derginizi ancak elime geçirebildim. Tebrikler... Tebrikler…. Bravo.

Benim 20- 25 senedir rüyalarıma giren bir olayı gerçekleştirdiniz. Kendi kültürümüzün yavaş yavaş yok oluşunu seyretmek ne acı. Böylesine ulvî bir görevin öncülüğünü yapmayı ne çok arzu etmişimdir. İnanın tahmin edemezsiniz. Tabii bu bir güç ve cesaret işidir.

Demokrasinin gereği olarak kültürümüze kavuşabileceğimiz günleri beklerken, ben de yıllar yılı boş durmayıp birtakım deneme yazılarımla Lazcayı yaşatmaya çalıştım. Tabii ki önceleri birtakım semboller kullandım. Daha sonradan Tzitaşi İskenderi’nin kitabından düzenlediğim alfabeyi ve en son olarak da “Parpali” (adlı dergi)den aldığım kendi yazımızı kullanmaya başladım.

Sayın Ogni Ailesi, “Ogni Dergisi” bir öncüdür. İlk etapta birtakım eksikliği olacaktır. Ancak her geçen gün daha iyi ve daha güzele gideceğine inanmaktayız. Sonsuz başarılar dilerim.”

Bu mektup Karabük’ten geliyordu. İmza ise, Munir Yılmaz Avcı’ya aitti.

Doğrusu, o zaman bu satırların sahibini merak etmiştim. Kimdi bu Munir Yılmaz Avcı?!” Ogni Dergisi”nin bir 5. sayısına Lazca/ Türkçe bir makalesiyle katkıda bulundu: “Fakfuişi Foni”. Daha sonra Lazca uzunca bir şiir gönderdi. “Oxori Çkini” (“Evimiz”) başlıklı bu şiir ise, 6. sayıda yayınlandı. Lazca şiirinde; köydeki üretim, mülkiyet ve paylaşım ilişkileri tasvir ediyordu. Lazcayı mükemmel bir biçimde kullanıyor ve Lazca yazıyordu. Kaç kişi, Munir Yılmaz Avcı’nın Lazcasını anladı. Lazcayı anlayanlar içinde de onun ne demek istediğini kaç kişi kavradı, bilemem. Bildiğim bir şey vardı; bu insan Lazcayı biliyor, kullanıyor ve yaşatıyordu.  Ne yazık ki, “Ogni Dergisi”ni ancak altı sayı yayınlayabildik.

Munir Yılmaz Avcı, yalnızca Lazca’nın üstadı değil, aynı zamanda da “Ogni Dergisi”nin de adsız neferlerinden bir tanesiydi; Aynı Mehmet Yavuz Türköz gibi, aynı Yüksel Yılmaz gibi. Karabük’ten birçok kişiyi “Ogni Dergisi”ne abone kaydettirdiğini, abone işlerine bakan bir arkadaştan duymuştum. Sessizce üreten, yazan, gönderen, “Ogni”yi tanıtan, abone kaydeden bir insandı Munir Yılmaz Avcı. Bütün bunları onun hakkında biliyordum. Ancak henüz kendisini tanımamıştım.  Karabük’de ve İzmit’te yaşadığını biliyordum; hepsi bu kadar.

Yukarıdaki kısa mektubundan da açıkça görüldüğü üzere, Munir Yılmaz Avcı Lazca konusunda duyarlı bir Laz aydınıydı. Böyle insanlar çok azdı. Üstelik Lazcaya bunca vâkıf bir acaba o zaman kaç kişi vardı. Şimdi de kaç kişi var ki?!

Böylece 1994 yılı bitti; ardından da 1995. 1996 yılı başlarında, bir gün evde dosyalarımı düzenlerken   Munir Yılmaz Avcı ve birkaç kişinin posta adresleri elime geçti. Tabii, o zamanlar cep telefonu, internet yoktu. Sabit telefon bile oldukça pahalı idi. Oturdum ve kendisine bir mektup yazdım. Kısa bir süre sonra, 18 Ocak 1996 tarihli mektubu elime ulaştı. Mektubuna “Değerli Hemşehrim” diye başlamıştı. Mektuplaşmamız devam etti.  Kendisi Lazca konusunda, öğretmenim oldu. Posta ile Lazca diye bir şey varsa bizim icadımızdır! Günümüzde de e-posta ile bu yazışmalarımız ve birbirimizden öğrenme sürecimiz devam ediyor.

Çok ilginç bir gelişmedir ki, M. Recai Özgün’ü de aynı ay içinde tanıdım: 28 Ocak 1996. Mecit Çakırusta’nın Pendik’teki kahvehanesinde tanıştık. Sonradan, Munir Yılmaz Avcı ve M. Recai Özgün’ün birbirleri İzmit’ten tanıdıklarımı öğrenecektim. Her ikisi de “Sima Vakfı”nın kurucuları arasındaydı. Her ikisi de bu vakfı kurmak için canla başla çalışıyorlardı. Ben de M. Recai Özgün vasıtasıyla, bu vakfın senedine katkıda bulundum. Gel gör ki, Munir Yılmaz Avcı ile mektuplaşmamıza rağmen, henüz karşılaşmamıştık.

Ben, Munir Yılmaz Avcı ile mektupla neden bağlantı kurmuştum?! Ondan bahsedeyim: O sıralar, Lazca bir antoloji kitabı hazırlamak gibi bir düşüncem vardı. O sebeple kendisiyle bağlantı kurmuştum. Proje gerçekleşemedi. Birkaç şiirini “Kafkasya’dan Karadeniz’e Lazların Tarihsel Yolculuğu” adlı kitabımda yayımlayabildim. Kitabımın isim babası Özcan Sapan; kitabın yayınlandığı yer ise, Çiviyazıları Yayınevi’dir. Tarih ise, 1997. Kuşkusuz; bu kitabımın adının M. Recai Özgün ile de ilgili bir hikâyesi var. Onu da açıklayacağım.

Sima Vakfı kuruldu. Bir pazar günü İzmit civarında bir piknik yapıldı. Oraya ailecek katıldık. Mehmet Yavuz Türköz de ailesiyle katılmıştı. Birlikte gitmiştik İzmit’e. (1996’da) şimdi tarihini ve piknik yerini hatırlayamıyorum, işte orada yüz yüze tanıştık Munir Yılmaz Avcı ile. Bizi karşıladı, çalışmalarımızla iftihar ettiğini belirtti.

Hemen öncesinde ben kendisini tanımamıştım. M. Recai Özgün’e sordum. Kim olduğunu öğrendim. Arkasından koşarak gittim. İşte o gün yüz yüze tanışmış olduk.

Rahmetli M. Recai Özgün ve Munir Yılmaz Avcı’nın Laz dili, kültürü ve kimliğine ilişkin çabalarının İzmit gibi küçük bir kentte kimileri tarafından garip ve kuşkuyla karşılandığını ve çeşitli şekillerde bazı tepki gördüklerini biliyorum. Ancak onlar yılmadılar ve kimlik mücadelesine ellerinden geldiğince ciddi katkılar sundular. Aynı Nizamettin Alkumru gibi. M. Recai Özgün ve Nizamettin Alkumru Laz kimlik mücadelesi açısından çok önemlidir.

Munir Yılmaz Avcı, benim için önemlidir. Babamdan ve bulunduğum yerlerdeki kişilerden öğrendiğim kırık ve tutuk Lazcamı, Munir Yılmaz Avcı sayesinde geliştirmeye çalıştım; bugün Lazca ders verecek bir duruma geldim. Lazca öğretmenim Munir Yılmaz Avcı’dır; bu benim için önemli. Ancak Munir Yılmaz Avcı, Laz dili, kültürü ve kimliği açısından daha da önemli.

Munir Yılmaz Avcı, M. Recai Özgün ve ben birlikte Sima Vakfı’nın yayın organı “Sima”yı birlikte çıkarttık.  Munir Yılmaz Avcı’nın “Şurimşine” adlı şiir kitabı, ardından “Lazuri Nenaçkina” adlı gramer çalışması ve “Lazuri P̆aramitepe” adlı masal çalışması yayınlandı.  Hem “Şurimşine” hem de “Lazuri Nenaçkina” adlı çalışmalarına çeşitli şekillerde katkım var; bununla şeref duyarım.  Çeşitli yerlerde Kortuli alboni ile yayınlanmış Lazca metinleri Latin alfabesini temel alarak daktilo edip, elle de “kaşlarını” koyarak kendisine gönderdim.  Üzerlerinde uzun süre çalıştı. “Lazuri P̆aramitepe” adlı çalışma böylece ortaya çıktı. Bu kitaba redaksiyon katkısında bulundum. Arka kapak yazısını yazdım. Kitap Sorun Yayınları’ndan Haziran 2005’de yayınlandı.

 

 


M. YILMAZ AVCI’NIN YAYIMLANAN ESERLERİ

 

Ağustos 2005’te kısa bir Batı Gürcistan gezisi de yaptık kendisiyle. Bu geziyi Lazca ve Türkçe iki ayrı uzun makale olarak kaleme aldı. Bu makaleler çeşitli ortamlarda yayınlandı. 

Munir Yılmaz Avcı’nın yayınlanmış üç eseri var. Adlarını bir kez daha analım: “Şurimşine”, “Lazuri Nenaçkina”, “Lazuri P̆aramitepe”. Munir Yılmaz Avcı’nın yayınlanmayı bekleyen, benim bildiğim üç Lazca eseri daha var: “Golakteri Meçeti” (“Dönük Cami”/ Lazca dört perdelik tiyatro eseri), “Şurimşine” (“Ruhundan Canlandığım”/ daha önce yayınlanan bu şiir kitabının yeni baskısı için Lazca hayat hikâyesini de ekledi), “Aleyna” adlı Lazca polisiye roman. 

Munir Yılmaz Avcı, Lazcayı seven, kültürünü ve kimliğini yaşatmak isteyen bir insan; eli kalem tutan ve Lazca yazabilen bir insan. Ancak bir o kadar da varlığı görülmek istenmeyen ve yok sayılan bir insan. Dillerinden “Lazca Ölüyor” söylemlerini  düşürmeyenlerin, Munir Yılmaz Avcı’yı ve eserlerini görmek istememeleri ilginç değil mi?!

 

 


M. YILMAZ AVCI, BİRÇOK KÜLTÜREL ÇALIŞMAYA ÖNDERLİK ETTİ

 

5 XII 2004 tarihinde Hıdiv Kasrı’nda yapılan Laz Kültür toplantısında şu tespitte bulunmuştum: “... Şu anda aramızda bulunan Yılmaz Ağabey’in (Avcı) çabaları her türlü övgünün üstünde olması gerekirken, kendisine dilsel çalışmalarda destek verilmesi gerekirken, kendisi görmezlikten gelinmekte.“

Bugün de aynı düşüncedeyim.

 

 


5 XII 2004, HIDİV KASRI

 

Bu makaleyi kaleme alma sebebim, Lazca öğretmenim Munir Yılmaz Avcı’yı övmek istememden kaynaklanmıyor. Entelektüel anlamda bir noktaya dikkat çekmek istiyorum: Munir Yılmaz Avcı, Lazcanın yaşayan önemli yazar ve şairlerindendir; Türkiye’de Lazcayı en iyi bilen ve konuşabilen ve şiir ve hikâye yazabilen az sayıdaki insandan bir tanesi. Lazca eserler veriyor. Lazcayı yaşatmak, Laz kültürünü yaşatmak, Laz kimliğini yaşatmak isteyenler onun eserlerine bugünden sahip çıkmalıdır. Bu yalnızca kendisine bir saygının ve sevginin bir ifadesi değil, onun da çok ötesinde Laz diline, Laz kültürünü, Laz kimliğini kolektif olarak sahiplenmenin bir ifadesidir. 

İskender Tzitaşi’nin farkına ve önemine ilk varan birkaç kişiden de birisidir Munir Yılmaz Avcı. İskender Tzitaşi için şiir yazacak kadar da Lazca konusunda duyarlıdır.

Tevfik Esenç son Son Vubıh idi; Munir Yılmaz Avcı son Laz olmamalıdır.

(08 II 2013, Lazca.org)

 

 

 

 


M. YILMAZ AVCI’NIN MAKALELERİNİ YAYIMLAYAN YAYIN ORGANLARINDAN BAZILARI

 

 

(Önerilen okumalar: Ali İhsan Aksamaz, “Munir Yılmaz Avcı (1939- 2016)”, 15 XII 2020, circassiancenter.com.tr; Orhan Bayramin: “Laz Edebiyatı 1996’dan fersah fersah ileride!”, 31 I 2021, circassiancenter.com.tr)

 


aksamaz@gmail.com