[Fotoğraf:
Gérard Castello-Lopes]
(1)AZLAĞA/ ABUİSLAH/
ESENKIYI:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/10/azlaga-abuislah-esenkiyi.html
(2) KÖYÜMÜZ/ KYOİ
ÇKİNİ:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/11/koyumuz-kyoi-ckini.html
(3) HEY GİDİ
ÇOCUKLUK/ EY GİDİ BEROBA:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/11/3-hey-gidi-cocukluk-ey-gidi-beroba.html
(4) BAYKUŞ/ OLOLİ:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/11/4-baykus-ololi.html
(5)
Ortaokul Günlerim / Oşkenani Doguroniş Ndğalepes:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/12/ortaokul-gunlerim-oskenani-doguronis.html
(6)
TEKNİKER OKULU VE ERZURUM/ T̆EKNİK̆ERİŞ DOGURONİ DO ERZURUMİ:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/12/6-tekniker-okulu-ve-erzurum-teknikeris.html
(7)
EŞKIYALAR YOLUMUZU KESTİ:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/12/7-eskiyalar-yolumuzu-kesti.html
(8) ŞİİR NASIL YAZILIR?/ LEKSİ MUÇ̆OŞİ İÇ̆AREN?:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/12/8-siir-nasil-yazilir-leksi-mucosi-icaren.html
HEY GİDİ
ÇOCUKLUK
(Türkçe- Lazca/ Turkuli- Lazuri)
Öyle zamanlarda öyle
şeyler olur ki, asla unutulmaz. Burada anlatacağım olay başımdan geçtiğinde
dört-beş yaşlarında var veya yoktum. Avluda kendi kendime oyun oynarken, yengem
çıkageldi. Biraz bana takıldıktan sonra eve girip annemin yanında oturdu. Evin
kapısı açık olduğu için içerdeki konuşmalar dışardan da duyuluyor ve bazıları
da anlaşılıyordu. Bir müddet sonra amcam da geldi ve avlunun etrafını çeviren
çepere yaslandı. Bir yandan bana bakıyor, bir yandan da köpeği çağırıyordu.
Neden sonra bana dönüp:
-Hey, sen orda ne
yapıyorsun? Çamurda ne yuvarlanıp duruyorsun! Diye sordu:
-Oynuyorum… Sinek
yüzdürüyorum.
Bizim konuşmamız içeriden
duyulunca, yengem beni çağırdı. Koşarak yanlarına girince bana:
-Hey, kim geldi!
Kimle konuşuyordun? Diye sordu.
O zaman bir an için
şaşırdım. Benim amcam, yengemin nesi oluyordu! Cevap veremediğim için yüreğim
sıkıştı. Benim şaşkınlığımı görünce yengem daha da üsteledi.
-Çocuk, kimin geldiğini neden söylemiyorsun? Yoksa
tanımıyor musun?
-Hee.. Tanıyorum…
Yine sustuğumu
görünce sıkıştırdı:
-Yoksa avluya inek mi
girdi?
-A-ah! Baban geldi.
Bir anda ağzımdan
dökülen bu kelimelerden sonra annem ve yengem beni şöyle bir süzdükten sonra
makaraları koyuverdiler. Ben çok utandığımdan dışarıya kaçarken yengem yine
lafını yetiştirdi:
-Babama söyle de
buraya gelsin!
Dışarıya çıkınca
amcam da beni yakaladı. Bakınca onun da güldüğünü gördüm. Belli ki o da her
şeyi duymuştu.
-Seni çağırıyorlar!
Deyip uzaklaşırken amcam:
-Kim çağırıyor? Diye
yetiştirdi.
Haydaa… Amcam
yengemin babası ise yengem amcamın nesi
olurdu! İyice şaşırınca, o da sıkıştırmaya başladı:
-Yahu, kim çağırıyor?
Niye söylemiyorsun?
Kaçacak yol
bulamayınca attım.
-Annen! Diye cevap
verdim.
O zaman amcamın
gülmesiyle dünya yıkılıyor sandım. Gözyaşı dökerek ağlamayı ben ilk defa onda
gördüm. O günü nasıl unutabilirim.
Konu çocukluktan
açılınca, çocuklukta dimağda yer alan bazı olaylar asla unutulmaz. Öyle ki
onları ömür boyu anar dururuz.
Yeni evimiz,
eski evimizden 15-
Köyde
alışılagelmiş diğer evlerde ise gündüz yaşamının geçirildiği “mutfak” kısmının
zemini sıkıştırılmış toprak, tavanı ise ateşten çıkan dumanın rahatça
çıkabilmesi için açık olurdu. Çatının bir yanından diğer yanına uzatılıp “ongore”
adı verilen büyük bir kiriş, çatı yükünü tek başına taşıyacak mukavemette kalın
ceviz ağaçlarından teşkil edilirdi.
Bazı evlerin
girişi yine iki taraftan verilirdi. Bir taraf bahçeye, diğer taraf ta, genelde
sadece ön kısmı açık olan ğociye açılırdı. O devirlerde soba diye bir şey
bilmezdik. Günlük yaşamın geçtiği “mutfak” adı verilen salonun bir tarafındaki
şöminede bir yandan yemek kazanları kaynarken bizler de önünde ısınmaya
çalışırdık. Tabii ki bütün muhabbetler o şöminenin önünde geçer, masallar orada
anlatılırdı. Şöminesiz evlerde ise, bu ateş mutfağın ortaya yakın bir bölümünde
yakılır ki buraya “okrebule” denirdi.
Kazanlar ise tavanı olmayan mutfaktaki bu ateşin üstüne çatıdan indirilip “keremuli”
adı verilen zincirlere asılarak kaynatılırdı. Yanan odunların yan taraflarına,
“omtinale”, plekinin yaslandığı taşa “okitze”, ateş yakılan yerin ön
kısımlarına “oxorşkaguri”, mutfağa girişte güğümlerle batmani dediğimiz çok
büyük küplerin konduğu ve el-yüz yıkanan yere “Otzkare”, tabakların konduğu rafa
“otzude”, kaşıkların konduğu yere “Okizale”, duvara raptedilen raflara “tereği”,
tavana kadar yüksekliği olup içine yiyeceklerin konduğu dolaba “taro”, un ve
mısırın konduğu ve taronun alt bölümünde yer alan dolaba ise “kharo” adı
verilmektedir.
Havanın
kararmasından yatağa girinceye kadar geçen zaman dilimi bu mutfakta yaşanırdı.
Mısırın ve fındığın koçanlarından ayrılması için yapılan harman imeceleri de
doğal olarak burada yapılırdı ki bu imeceler bir düğün havasında geçerdi.
Eski evlerin dış
duvarları kâgir–karkas denilen çeşitte, yani ahşap dikme ve payandaların
arasına taş dolgu ile yapılırdı. Evin diğer bölümlerindeki döşeme ve bölmeler
ise kestane tahtasından yapılırdı. Ev yıkıldıktan sonra bile çok dayanıklı olan
bu tahtaları yeni yapılacak evlerde de kullanmak mümkündü. Bu evlerin arka
tarafına “jimoka”, bulaşık sularının döküldüğü giriş kısmındaki saçak altına
ise “oçotura” denmektedir.
Bu evlerde bütün
odalara girişler mutfaktan doğru yapılır. Bu odalar, kullanılış amaçlarına göre
çeşitli isimler almaktadır:
Didi oda: Evin büyüğüne yani umçaneye
ait odadır.
Çita oda: Genelde misafirlere tahsis
edilir.
Gverdiş oda: Yeni evli çiftlerin
odasıdır.
Şkaş oda: Girişin hemen yan tarafında
ama kapısı mutfağa açılan odadır.
Yaziş oda: Bu odanın kapısı da direkt
salona (Mutfağa) açılır.
Tudeni oda: Yolda kalan yolcuların,
geceyi geçirebilmeleri için bodrumda yapılan odadır.
Khayati: Balkon veya teras gibi yerlere
veya araç ve gereçlerin muhafaza edildiği odaya denir.
Çeçme: Tuvalet, daima evin dışında bitişik
veya müstakil olarak inşa edilip Foseptik çukuru kazılarak ve genelde tahtadan
inşa edilip dışardan “kvantsa” adı verilen testilerle getirilen su yardımıyla
taharet işi görülür.
Tabiidir ki,
bugünkü yaşam tarzında elektrik ve suyun evlere girdiği bir dönemde artık ne
böyle bir ev inşaatı şekli ve ne de öyle bir yaşam tarzını bulmak oldukça
zordur. Zira köyümüzdeki yeni evimizi ilk defa tuğla ile bizim inşa ettiğimizi
rahatlıkla söyleyebilirim. İlk zamanlar, harç yapımında kullandığımız kumu
sahilden eve kadar torbalarla sırtımızda taşımış, sonradan babam bu görevi
Kemalpaşa’dan kiraladığı katırlara vermişti. Bugün ise artık villa inşaatlarına
doğru gidilmekte olup eski yaşam kültürü de yoklara karışmış durumdadır.
.Yeni evimizde, eski evimizin çatısından
aldığımız alaturka (oyuk) kiremitleri kullandığımız için Müşirle beraber onları
yerleştirirken zayi olmaması için küçücük parçaları da üst üste koyardık. O
kadar ki bazen eğim tersine bile olurdu. Tabii ki bu durum, ilk yağmurda
çatının akmasına neden olduğu gibi evin içinde kullanılan tüm tavan, döşeme ve
hatta tarabaların bile çürümesine neden olmuştu. Zira bizim yeni evimizin
yıkılmasının tek nedeni bu olmuştu.
Köyde var olduğu
ileri sürülen cinlerle ilgili olaylar çoğu zaman ya değirmenlerin veya
menfezlerin özellikle mansap taraflarındaki
ürkütücü karanlık çukurlarında vuku bulurdu. Bu hikâyeler o kadar çoktu
ki, bazı kişilerin cinlerle beraber yaşadıkları bile anlatılırdı. Bu cin hikâyeleri
içimize öylesine işlemişti ki, geceleri özellikle karanlıkta yalnız başımıza
evden dışarıya çıkmaya korkardık. O bakımdan, cinlerin ışıktan korktukları
düşüncesiyle, “pakla” dediğimiz ve 1950’li yıllarda ismi “Demokrat” olarak
değiştirilen, içine gazyağı doldurulmuş şişelerin ağzındaki bez parçasını tutuşturmak
suretiyle elde ettiğimiz en pratik aydınlatma araçlarını elimize almadan
geceleyin sokağa çıkamazdık.
Evimizin önünde
uzanan “Okepe”nin etrafını Karvati, P’apilati, Bozlobiya, İsiyati, Mtzipurzeni,
Qomurzeni vb. birçok ormanlık alanlar çevirir. Bu ormanlık alanlar kesif bir
bitki örtüsü ile bir nevi boğuşur durur. Onca çeşit ve renkler içindeki bu
ormanı seyretmek insana gerçekten büyük haz verir. Oysa o ağaçların her biri sadece Allah
tarafından yaratılabilen bir sanat şaheseri idiler.
Çok eski tarihlerde
Karvati taraflarında bir göçük meydana geldiği ve bizim evlerin bulunduğu
kısımlara kadar bu heyelanın devam ettiği anlatılırdı ama bu konu biz çocukları
hiç ilgilendirmezdi. Karvati’de yer alıp
“Montratseli/ Göçük” adı verilen bu büyük göçük yerine Okepe’den bakıldığında,
bembeyaz görünüşü ile bir heyula gibi dimdik ayakta duran “Kvakhçe/ Beyaz Kaya”
göze çarpar ki bu taş, bence göçüğün orada meydana geldiğinin göstergesi olsa
gerek.
Bana göre, bir
başka kanıtla da bizzat kendim karşı karşıya kaldım. Yeni evimizi yaptıktan
sonra çevre düzenlemesi sırasında yerde gözüme takılan 20-
Köyde inek de
olmalı, tavuk da olmalı, köpek de… Elbette köyde sütle yumurtaya para verip
şehir hayatı yaşamak olmaz. Ama inek de cins olmalı ki inekliği belli olsun.
Karvati,
ayıların cirit attığı ormanlık alandır. Oradaki ayılara tarlalarımızdaki
mısırlarımız yetmediğinden ineklerimizi de ikram(!) ederdik. Sonra da
büyüklerimiz , “ruca” adı verilen
ağızdan dolma tüfekler ve ay baltalarla ayı avına koşarlardı. Tabii her zaman
ve her işte olduğu gibi bu işin öncülüğünü de Abdülkadir Amca çekerdi.
Abdülkadir Amca, babamın halasının oğlu olup köyde kendini kabul ettirmiş, her
işin üstesinden gelen veya öyle olduğu varsayılan aspirin gibi bir adam idi. O
kendisine öyle bir hava vermişti ki, bilinmeyen her şey ondan sorulur, dertlere
deva için ona başvurulurdu. Köyümüzde bir de Mecit dayımız vardı ki, çok
hoşsohbet ve çok müthiş bir ozandı. Kimi görse, neyi duysa anında bir dörtlük
uydurup milleti şaşkına çevirirdi. Bir gün beraber otururken karşı taraftan
Abdülkadir amcanın geldiğini görünce hemencecik:
“Akşam yemekten
sonra yan odaya girer.
Tekniker ekerim
mühendis çıkar.”
Diye taşı
gediğine koymak suretiyle onun devamlı olarak aşama kaydetmesini o anda ironik
bir tavırla ortaya koymuştu. Abdülkadir Amca askerlikte sağlık memurluğu
yaptığı için kendini doktor yerine de koyuyordu. Biz de her derdimizde, hatta
dişimiz ağırınca bile ona koşardık. Elindeki paslı bir kerpetenle, çürük
dişimin yerine yanındaki iki tane sağlam dişimi birden çekişini, keza topuğumda
biriken irini boşaltmak için deriyi bir iğne ile geçtikten sonra üstünü bir
jiletle kesmek suretiyle irini boşaltıp beni tedavi edişini hiç unutamam. Her
işte ön saflarda yer alışını avcılıkta da gösterir, bir anda gençleri yanına toplayıp ayının peşine
düşerdi. Tabii ki vurduğu ayının postu her zaman için onun olurdu. Ava
giderken, birinci Cihan Harbinde bir binbaşının babama hediye ettiği Osmanlı
mavzerini alıp onunla avlanırdı. Ağızdan dolma tüfeği, “ruca”sı olanlar ise
genelde kendi kapsüllerini ve saçmalarını kendileri yaparlardı. Kapsül yapmak
için haç şeklinde kesilen teneke parçasına kibritin ecza kısmı yerleştirilerek,
saçma ise eldeki kurşun parçaları ince plak şekline getirildikten sonra bıçakla
kesilerek elde edilirdi. Sonuçta, mutlaka bir ayı öldürülüp köye indirilirdi.
Bir seferinde,
beli kırılan bir ayıyı halatlarla Okepe’ye indirmişlerdi. Ayı, sürüklenirken
halatı defalarca dişleri ile kestiği için köyden ikinci bir halat
götürmüşlerdi. Ayı Okepe’ye getirildikten sonra ise, millet etrafını sarmış,
köpekler dalaşıp dururlarken kadınlar da ellerindeki fasulye sırıklarını
dürterek ineklerinin hesabını sormuşlardı. O sırada ayının pençelerini yüzüne
kapayıp bir insan gibi ağlayışını hiç unutamam. Buna rağmen, hemen teşkil
edilen mahkeme heyetinin vermiş olduğu bir kararla, şose kenarındaki bizim kara
yemişlerden birinde idam edilerek cezasını tamamlamıştı.
Bu arada,
ormanda ayılarla karşılaşınca gecenin köründe patika yollardan yuvarlana
yuvarlana köye indiğimiz günlerimiz de olmuştu. Ama ormanlar yalnız ayıların
malı değildi. Geceleri bilhassa çakal ve baykuşlarla, Okepe’deki kurbağalar ve bahçelerdeki
çekirgeler türlü çığlıklarıyla varlıklarını belli etmeye çalışırlarken, bunlara
bir de çeşit çeşit kuşların cıvıltısı ve derenin şırıltısı eklenir, ortaya
çıkan bu armonik cümbüş içinde, mutlaka sabah uykusundan feragat etmek zorunda
kalırdık.
Köyümüzde bir de
Hüseyin vardı ki, Azlağa denince ilk akla gelen kişi o idi. Hüseyin, doğuştan
sakattı. Göğsünün bir tarafı öne doğru, diğer tarafı ise arkaya doğru çıkıntılı
idi. Tabii bu kadarla bitmiyor, üst dudağı yarık, başı kel ve yarım akıllı bir
garipti. Gençliğinde, evde yakaladığı bir kedinin bacaklarını ayırmış ve
kazanda onu pişirdikten sonra tavşan niyetiyle yemeye ve ana-babasına ikram etmeye
kalkışmıştı. Yalnız üst düğmesi kapalı bir pantolon ve yine göğsü açık bir
gömlek dışında bir şey giymez, yalın ayak- başı kabak bir tarzda yağmur çamur
dinlemeden, sabahleyin önüne kattıkları iki inekle beraber kendine has
türküsünü “Limani dotaneen, muşeni ren, muşeni?/ Liman aydınlanmış, nedendir,
neden?” diye bağıra bağıra okuyarak Okepe’ye gelirdi. Beni gördüğünde, “Munii,
ar ohuma komomçi!/ Münir, ban bir okuma ver!” Diyerek benden okuyacak bir
şeyler ister, ben de yol kenarlarına atılmış gazete parçalarından uzatırdım.
Hüseyin onu ters tuttuktan sonra gözünü ufka diker ve “Ataturk,” “İsmet İnoni”
diye yüksek söylenirdi. Daha sonrasında ise inekler otlarken Hüseyin de yol
kenarındaki kızılağacın altında iki taşın üstüne konmuş olan bir kalasın üstüne
oturup akşamın olmasını beklerdi. Tabii bizim en önemli eğlence kaynağımız da
Hüseyin ile dalga geçmekti. Hava karardığında ise bu sefer, inekler otlamayı
kesip Hüseyin’i önlerine katar ve onu eve götürürlerdi. Sabahleyin, Hüseyin’in
sesi ile uyanır ve kalkma zamanı geldiğini anlardık. Ne var ki Hüseyin’in her
gördüğü erkeğe “Munii” diye hitap etmesinin nedenini hiçbir zaman anlayamadım.
Kısacası, Hüseyin’in adı Azlağa ile beraber anılırdı. O, Azlağa için bir sembol
idi. Bu nedenle onun adını burada çok kısa da olsa rahmetle anmadan geçemedim.
Köyde çok büyük
yılanlar yaşardı. Bunların içinde siyah renkli olanlar zehirsiz olduğu için
onlardan korkmazdık ama “kantkha” dediğimiz, boyları küçük ve rengarenk olan
üçgen kafalı engereklerin zehirli olduğunu hepimiz bilirdik. Bu engerekler için
bugün taa Avrupalardan köyümüze gelenler onları ülkelerine götürmek için
illegal yollardan uğraş vermektedirler. Tabii biz bir yılan cinsi için
Avrupalıların köyümüze geleceklerini bilemezdik. Bununla beraber bizim için yılan
yılandı. Onun için de her nerede görsek onları vurarak kahramanlık (!) taslardık. Bir defasında Hopa’ya giderken
Bucak Nahiyesi yakınlarında yaklaşık 30-
Gayet tabiidir ki yılanın olduğu yerde fare de olacak.
Büyük fareleri yakalamak için kapan ve zehirli maddelerin yanı sıra çatı
aralarında kullandığımız, “ragi” adı verilen tuzakları kullanarak onları canlı
yakalardık ama onları öldürmeye sıra gelince, Müşir ile daima birbirimize pas
atardık. [Yazan: Munir Yılmaz Avcı]
EY GİDİ BEROBA
Eşo orapes eşo şeepe
iqvenki, p̆ot̆es varguiç̆k̆ondinen. Berobas tis namomixtu am dulyas memʒxvei do
ment̆alei, gektei do goktei xilafi çkar mutu varuğun.
Sum- otxo ʒ̆anei
vort̆i- varvort̆i, oput̆es çkimeburot vistert̆işi, yenge çkimi komoxtu. Ar
ç̆it̆a komemak̆iduşk̆ule, oxorişa kamaxtu do nanas kiluxedu. Oxoriş nek̆na
gonʒ̆k̆imei nart̆uşeni entepeşi sersepe gale ignapet̆u. Kimi nenapeti
uxuiʒ̆onet̆u. Mʒika ora mik̆iluşi, cumaditi komoxtu do oput̆eş gomorgvas
nagoloç̆k̆adun ğobeis kogolaxedu. Ar k̆ele man moʒ̆k̆ers, ark̆eleti coğoris
ucoxop̆t̆u. Mundeşk̆ule:
-Bere! Sin ek mu
ikip? T̆alaxis mot doloxe! Yado mk̆itxu.
-Man vister. Mç̆aci
vonçvirap.
Çkini sersepe
doloxendo ognesşi, Sefiye Dadik domicoxu. Nk̆ap̆inei oxorişa kamaptişiti,
mk̆itxu:
-Bere, mi moxtu?
Mik̆ala ğarğalap̆t̆i!
Em oras govişaşi.
Cumadi çkimi dadis mu aqvet̆u! Mututen varmaçkinuşi, guris memandaru do mutu
varmatku. Man namemandaru oxoʒ̆onuşi, dadikti memokaçu.
-Epçi, mi moxtu? Mot
vatkumer! Varna variçinopi!
-Koo…Viçinop! Xolo
dopstibişi, emukti xolo memokaçu.
-Bere, oput̆eşa puci
amaxtui?
-A-ah! Babaskani
moxtu.
Nana do dadik ar
komendomʒ̆k̆edes do ok̆uleti mak̆arapes kuxuşkves. Man dido oncğori namaquşeni,
gale vimt̆işi, yengek k̆ap̆ulaşen nena memiç̆işinu:
-Baba çkimis uʒ̆vi do
ak komoxtas!
Gale gamaptişi,
cumadik kelomokaçu. Mendap̆ʒ̆k̆edişi, emukti iri şei naognuşeni iziʒapt̆u.
-Sin gicoxopan! Ya
vuʒ̆vi do mek̆avilişi, cumadik:
-Mik micoxops? Yado
nena memiç̆işinu.
Haydaaa! Cumadi,
dadişi baba renna, dadi cumadis mu aqven? K̆aixeşa nagovişaşi koxoʒ̆onuşi,
emukti memokaçu.
-Epçi, mik micoxops,
mot vamiʒ̆umer? Omt̆inuş gza varmažiruşi vistoli:
-Nana skanik!
Em oras, cumadişi
ožiʒinuten kiyana kodilixu. Tolis çalamure gextimei ožiʒunu, ipti man ek
mižirapun. Em ndğa muç̆o gomoç̆k̆ondun.
Edo beroba
kogomaşinuşi, mʒika çkva berobaşen komevoqonat.
Ağani oxori çkini,
mcveşi oxori dop̆ʒ̆k̆itşi, emuşen gamonoxtime piʒarepeti dovixmarit do emuşen
15-20 met̆ro k̆onai jilendo, k̆azonişi kinais bodrumik̆ala sum k̆at̆oni
tuğulaten xvenei kyoi çkinişi iptinei oxori rt̆u. Am oxoris babaçkimik ovro
bereşeni ovro oda uxveneet̆u. Entepeşi xut oda naamilen k̆atis uğut̆u do sum
odati nç̆eris meşadgimuşeni, nç̆eri yendrak̆a- gendrak̆a mutxani doqveet̆u.
Babak arçkva oda gzas nagyolumcas k̆oçepeşeni bodrumiş doloxe doʒ̆ipxeet̆u.
Man em orapes 9-10
ʒ̆anei vort̆i mara dixaş ontxoruşen, oxerxu do oqazuşakis iri dulyas
oxovuktut̆i. Germas namoktan ç̆uburiş ncaepeşi kyutuğepe xalat̆epeten oxorişa
otiru do varnati namok̆vatan svas didi xizarepeten oxerxu, mteli Muşiri do
çkimi dulyape rt̆es. Dulyaşen omt̆inu stei ar luksi varti gomaşinet̆es.
Oxoris ndğalenei
skidala namik̆ulun do ogyare nauʒ̆umelan didi salonişi tude xvala ok̆ont̆k̆abei
let̆a iqvet̆u. Jinti mk̆oma cidaxi gamaxtasten piʒari varmotumet̆es. Edo onʒxones ark̆eleşen majuranişa ongore
nauʒ̆umelan ç̆uburişi varna k̆ak̆alişi ar kyutuği kogondumert̆es ki nç̆eişi
mteli monk̆anoba emuk tiyupt̆u.
Kimi oxorişa amuluş
nek̆na (çkini mcveşi oxoris nart̆u stei)
jur k̆elendoti meçapt̆es. Ar k̆elendo ğocişa, majura k̆elendoti ont̆uleşa
gamilet̆u. Em orapes soba yado mutu variçkinet̆u. Kimi oxorepe piʒarişi
nart̆uşeni ixi ark̆elendo amit̆u majura k̆elendoti gamit̆u. Ağani oxori çkinisti
şomine miğut̆es do k̆eremulis goʒ̆ak̆idei k̆ardalapes luqu-lobiya igibet̆aşi
çkinti goʒ̆avuxedut̆it do vit̆ibint̆in. Mk̆oma mişa mextasnati emus, “Mk̆oma
mt̆k̆orinaceşa ulun.” Ya vuʒ̆umert̆it do
daçxiris k̆ap̆ula mevuktapt̆it. Limcişk̆ule skidala ek mik̆ilapt̆u.
Kimi oxorepesti
daçxiri ogyareşi oşkenaşi xolos kodigzet̆u.
Nç̆eris nagoʒ̆obun k̆eremulisti k̆ardalape koguʒ̆ik̆idet̆u. Oxormance
nit̆u do mçxurişi varnati mtutiş posti ek kelorçapt̆u do mk̆oma mebareli ek
lirt̆u. P̆arametepeti ek itkvet̆u. Onciruşakis skidala ek mik̆ilapt̆u.
Daçxiri oxorişi
oxorşkaguris igzet̆u. Daçxirişi gomorgvas omt̆inale, k̆iʒi nanidven kvas
ok̆iʒe, ogyareşa naamilen do batmani coxoni ʒ̆k̆arişi didi kyupepe do
k̆uk̆umape naeladgin do xe nunk̆u naibonen yeris oʒ̆k̆are, sağanepe nagilidven
tereğis oʒ̆ude, k̆izi k̆op̆a nagilidven yeris ok̆izale, k̆idas meç̆k̆adei naren
piʒarepes tereği, oç̆k̆omalepe namulidven do naişinaxen piʒariş dolabis taro,
taroş tude mkveri do lazut̆i nadilibğen yeristi xaro coxont̆u. Lazut̆i do mtxirişi
oʒxunuş noderepeti ek ixvenet̆u do em noderepe muç̆o ç̆anda stei iqvet̆u.
Mcveşi
oxorepe, kva do ncaten oxoşirşolei ik̆idet̆u. Yani ʒ̆oxle dişkape
kododginapt̆es, yançarmape kogubažgupt̆es do ok̆uleti entepeşi oşkenas kvaepe
dosvarupt̆es. Odapeşi darabape do iri yeri ç̆uburişi piʒariten ixvenet̆u. Em
piʒarepes p̆ot̆es mutu navarağodet̆uşeni ar oxorişen noʒ̆k̆ime piʒarepe ağani
oxorepesti ixmaret̆u. Edo sabuʒxeli,
k̆vata do kroste stei şeepe nanožin oxorepeşi k̆ap̆ulas jimok̆a, angiş gonoçxe
ʒ̆k̆ari nadiben oxorişi ʒ̆oxleni yeristi oçot̆ura coxons.
Oxoris naren odapesti, muşeni ixmarenna, eşo coxope gyožit̆es:
Didi oda: Oxoriş didi naren
k̆oçi, yani umçaneşi oda ren.
Ç̆it̆a oda: Musafiepeşeni
şinaxei oda ren.
Gverdiş oda: Ağani çilei çili-
kimociş oda ren.
Şkaş oda: Oxorişa naamilen do
nek̆na muşi ogyareşa naguinʒ̆k̆en oda ren.
Yaziş oda: Em odaşi nek̆nati
xvala ogyareşa guinʒ̆k̆en.
Tudeni oda: Gzas nagyolumcas
k̆oçepeşeni bodrumis naixvenen oda ren.
Xayati: Balk̆oni do terasi
stei yerepes xirdi- burdi nadidven yeriş coxo ren.
Çeçme: Çeçme ya oxoris
elak̆idei varnati oput̆es do ont̆ules goşadgei iqven.
Mcveşi oxorepes mcveşi ok̆ondrik̆ei k̆eremindepe gyotumert̆es do entepeti
dido cidaxi naok̆ot̆ruxut̆uşeniti birtum nç̆eris gyomç̆ipt̆u do piʒariten
xvenei darabape k̆ala doşemeti doxʒut̆u. Emuşeniti çkin birtum ok̆ot̆axei
k̆eremindepeşi onʒ̆uranuşeni nç̆eris kogepxet̆it mara nagebdgat̆itpeti
kak̆op̆t̆axupt̆it do kagevit̆it. Çkini ağani oxori eşo gyomç̆imuten dilixu.
Emuşeni oxoris vargyomç̆imasunon.
Limcişk̆ule gomorgva ok̆omʒ̆k̆upat̆aşi, kyoi çkini dido oşkurinoni
diqvet̆u do mʒ̆k̆upis şkurinaten oxorişen gale vargamamalet̆es. Muşeniki
didilepe çkinik birtum ecinnepeşen ğarğalapt̆es do milletis naoğodapan
p̆at̆onobapeşen çkinti k̆ai xeşa kodopşkurdeet̆it. Eşoki ecinnepe k̆ala çilei
do kimocepe bile kort̆eenan. Ecinnişen
moşletinuşeni gale gamavit̆atşi, illaki ya fenei varna pak̆la navuʒ̆umert̆it do
coxomuşi demok̆ratişa naguiktu k̆azyaği dolobei p̆ot̆lik̆aşi jin menžgipei
paç̆avraşen nagamulun te vixmart̆it. Edo aʒ̆i ecinnişi varptkvatşiti variqven:
Oxorişi gomorgva: Oxori çkiniş ʒ̆oxle nagolažin Ok̆epes ekole- akole;
T̆ibauça, Xeşegza, K̆arvati, P̆ap̆ilati,
Bozlobiya, İsiyati, Mʒ̆ipurženi, Qomurženi… stei mt̆k̆ape mudgin. Dido mcveşi
orapes K̆arvati namont̆ruʒ̆uten ekolen nagextu dixa, çkini oxorepeşakis
kagexteen. Murenki çkinstei berepeşeni iya muhimi vart̆u. Zaten varti vicert̆it
mara Ok̆epeşen mont̆raʒelişk̆ele namindiʒ̆k̆edas k̆oçik ekonaşi ncaepunaş
doloxe xçe-xçe naižiren muç̆o nʒas kimoloba naucoxops ar didi kva kožirops ki
emuş coxo kvaxçe do emuşi ʒ̆oxleni dixati Mont̆raʒeli ren.
Oxori çkiniş ok̆iduş oras Muşiri k̆ala temeliş dixa gamavimert̆itşiti,
dixas ar xut̆ula kobžirişi, ek ar xaşai kodolovuntxi. Murenki xaşai xes
goʒ̆amistu do gamilu. Govişaşişi, arçkva xaşai komoviği eti gamiluşi, k̆uçxe
çkiniş tude ar didi boşluği naren koxovoʒ̆oni.
Nana- babas dovuʒ̆ivitina, entepekti quci varmomçes do em boşluğiti eşo
kodoskidu.
K̆arvati, mtutepek cirit̆i naistomelan mt̆k̆a ren. Mtutepes qonapes
navuxaçkat lazut̆epe vardubağut̆es do kimi oras pucepe çkinisti gvasincept̆es.
Çkini didilepeti Ruca nauʒ̆umert̆es mekaeli tufeği do burç̆ulepeten emus gyatxozet̆es.
Helbetteki k̆arta dulyas narenstei avcepesti Abduk̆adii cumadi goʒ̆vancğonet̆u.
Muk dinana çkinişi bere rt̆u do babamuşi arçkva naiçiluşeni eya babamuşi k̆ala
xet̆u do nanamuşi çkini k̆ala skidut̆u.
Edo kyois k̆arta dulyaşeni dido k̆oçepek Abduk̆adii cumadis nosi
guʒ̆umert̆u. Eşo ki k̆arta derdişi deva, aspiini stei k̆oçi rt̆u.
Kyois arçkva Mecidi (Akalin) cumadi miqonut̆es ki, dido didi mxatvari
rt̆u. Ar k̆oçi nažiras do emedeni emus mengapua leksepe duʒ̆umert̆u. Ar ndğas gzaş kinais elapxet̆itşi, ekolendo k̆ele Abduk̆adii cumadi namulun
kožiruşi emedeni:
“Axçamiş gyarişk̆ule yan odaşa kamulun,
T̆ek̆nik̆eri gevomp̆onap muhendisi gamulun.”
Yado mik̆ucoxu. Emukti birtum çkinape muşiten çkin gomşaşupt̆es. Abduk̆adii
cumadik askerobas sağluk-memuroba naqveenşeni, timuşi t̆oxtoi açkinet̆u do
çkinti iri derdepeşeni emuşa vunk̆ap̆ut̆it. Cangei ar k̆ibiriş kerbedini
kelokaçut̆u do xʒapei k̆ibiriş ekoleni jur sağlami k̆ibiri birden nayemiʒ̆k̆u
ndğati p̆ot̆es vargomoç̆k̆ondun. Murenki dido derdepesti dermani maqvet̆es.
Žabuni k̆oçi ʒ̆oxle emuşa unk̆ap̆ut̆u. Eya mtutis gyatxozet̆aşiti, gencepek̆ala
it̆u do naqvilas mtutişi postiti birtum emuşi iqvet̆u.
Kyois naskidun k̆oçis illaki coğoriti aqvasunon, puci do kotumeti
aqvasunon. Kyois upuceli ocaği var iqven. Murenki puci birtum puci narenşeni
emus dido mt̆eri uqonun do eya mtutikti imxors do k̆oçikti.
Kyoi çkinis ar Xuseni skidut̆u ki Azlağaşi coxo mik̆ilaşi, en ʒ̆oxle iya
guişinet̆u. Xuseni sak̆at̆i dibadeet̆u. Gurp̆ici ar k̆ele gamantxei, majura
k̆eleti meşantxei uğut̆u. Helbet mteli ek̆onai çkamu ren. Jini çarbi
eşak̆vatei, tişi gverditi k̆ep̆a nauğun, gverdi nosoni garibi k̆oçi rt̆u. Berobas, naç̆opu ar k̆at̆u kok̆obriʒ̆uşk̆ule,
mʒkvit̆ura dobgiba yado k̆ardalaten daçxiris kogedgu yado iğarğalet̆u. Xvala
jini sedefi ok̆ombinei ar şavali do ar porçaş met̆i mutu vardolokunt̆u k̆uçxe
t̆et̆eli, ti k̆abaxi mtviris mç̆imas naguʒ̆incğonas jur puci k̆ala, “Limani
dotaneen, muşeni ren muşeni?” Yado bieli-bieli ok̆epeşa komulut̆u. Man
namžirat̆u do “Munii, andğa mu ndğa ren?” Yado mk̆itxupt̆u. Ok̆uleti “A ohuma
komomçi!” yado ok̆itxuşi, mutupe mak̆vant̆u. Manti k̆azonis elat̆k̆omilei
k̆azeta- mazetapeşen mutupe komepçapt̆i. Xusenik ti iya goktei kodikaçept̆u do
tolepe rak̆anis konok̆idaşk̆ule, “Ataturk, İsmet İnoni..” Yado istomert̆u. Ok̆ule
it̆u do Ok̆epeşi gzaş kinais nagedgin mtxomuş tude nagonžin k̆alasişi
golaxunonis kogelaxedut̆u do t̆aroniş ok̆omʒ̆k̆upinu çumert̆u. Edo limcişiti
pucepek ocu kanaşkumert̆es do Xuseni oxorişa mindiqonop̆t̆es.
Çkin k̆arta ç̆umanis Xusenişi obiruş sersiten gop̆k̆uʒxut̆it. Emuş coxo
Azlağa k̆ala isa işinet̆u. Emuşeniti a- jur nena utkumale varmaxvenu. Trangik
raxmet̆epe meças!
ʒ̆iʒ̆ilape: Kyois dido ç̆eşidi do dido didi ʒ̆iʒ̆ilape skidut̆es.
Entepeşen uça peroni narenanpes ğuržuli varuğut̆u do entepeşen varmaşkurinet̆es
mara “k̆antxa” navuʒ̆umert 50- 60 sant̆imi ginžonobas naren ç̆erel- ç̆uruli
ʒ̆iʒ̆ilape dido ğuržuloni rt̆es. Murenki ʒ̆iʒ̆ilak bile varelaçaşa, k̆oçis mutu
varoğodaps, mara çkinişeni ʒ̆iʒ̆ila ʒ̆iʒ̆ila ren do nabžirat̆it yeristi ti
mevuzapt̆it. Toli çkiniş ʒ̆oxle mjvabu nagyaşkumert̆espe bžirat̆itşi, bergiten
ok̆omʒalupt̆it do mjvabupe korbaşen kamoşaviqonopt̆it.
ʒ̆iʒ̆ila naren svas helbet mtugiti
iqven. Mtugi do (muxuxi) xuxulişi
oç̆opuşeni en cidaxi gza ragi miğut̆es.
Çkin entepe op̆ç̆opupt̆it mara oxreʒkinuşa sira moxtaşi, Muşiri k̆ala
artikartis pasi mepçapt̆it. [Mç̆aru:
Munir Yilmaz Avci]
(1)AZLAĞA/ ABUİSLAH/
ESENKIYI:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/10/azlaga-abuislah-esenkiyi.html
(2) KÖYÜMÜZ/ KYOİ
ÇKİNİ:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/11/koyumuz-kyoi-ckini.html
(3) HEY GİDİ
ÇOCUKLUK/ EY GİDİ BEROBA:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/11/3-hey-gidi-cocukluk-ey-gidi-beroba.html
(4) BAYKUŞ/ OLOLİ:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/11/4-baykus-ololi.html
(5)
Ortaokul Günlerim / Oşkenani Doguroniş Ndğalepes:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/12/ortaokul-gunlerim-oskenani-doguronis.html
(6)
TEKNİKER OKULU VE ERZURUM/ T̆EKNİK̆ERİŞ DOGURONİ DO ERZURUMİ:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/12/6-tekniker-okulu-ve-erzurum-teknikeris.html
(7)
EŞKIYALAR YOLUMUZU KESTİ:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/12/7-eskiyalar-yolumuzu-kesti.html
(8) ŞİİR NASIL YAZILIR?/ LEKSİ MUÇ̆OŞİ İÇ̆AREN?:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/12/8-siir-nasil-yazilir-leksi-mucosi-icaren.html