9 Haziran 2023 Cuma

“Anadili” Üzerine Makaleler (BİR GÜN GAZETESİ/ ARŞİV)

 

 


 

 

“Anadili” Üzerine Makaleler (BİR GÜN GAZETESİ/ ARŞİV)

 

           

 +

 

Türkçe Dışındaki “Anadİllerİ”

 

 

 

Türkiye’de, Türkçe’nin dışında onlarca “anadili” konuşulmaktadır.  Bunlardan bazıları neredeyse bu coğrafyayla aynı yaşa sahip. “CHP’nin tek parti yönetimi”, ta başından beri bu dillerin varlıklarını tanımaya yanaşmadı. Bu dillerin gelişmeleri ve kurumsallaşarak sonraki kuşaklara yazılı olarak aktarılmaları engellendi. Bütün bunların da ötesinde, bu dillerin o günkü halleriyle bile konuşulmaları bazı dönemlerde yasaklandı. Bu ülkenin yurttaşlarının “anadilleri”ni geliştirerek gelecek kuşaklara aktarılmasını çok gören hakîm siyasî anlayış,  yabancı dilde eğitim yapan okulların açılmasını bütün gücüyle desteklemiş ve bunda  bir sakınca görmemiştir. Türkçe’yi “doğal olmayan yollar”la herkesin “anadili” haline getirmeye çalışan anlayış, Türkiye’de konuşulan diğer “anadiller”in gelişimini engelleyerek yok olma noktasına getirmekle kalmamış, Türkçe’nin de yabancı diller etkisine girmesine hizmet etmiştir.

 

“CHP’nin tek parti yönetimi”, “anadiller”i Türkçe’den başka diller olan çocukları ilkokula başladıklarında hiç bilmedikleri veya çok az bildikleri dil olan Türkçe’yle eğitim- öğretime zorlayarak, onların travmalar geçirmelerine ve ne kendi “anadiller”ini ne de Türkçe’yi iyi konuşabilen kuşaklar olarak yetişmelerine sebep olmuştur. Baskıyla kendi “anadili”nden uzaklaştırılan ve çok iyi öğrenilemeyen bir Türkçe ile büyüyen bu çocukların öğrenmeleri, düşünmeleri;  kendilerini, çevrelerini, ülkelerini ve dünyayı algılayabilmeleri, değerlendirebilmeleri ve toplumsal üretime lâyıkıyla katılabilmeleri, başarılı ve mutlu bireyler olmaları ve sonraki kuşaklara rehberlik edebilmeleri ne ölçüde gerçekleşebilirdi!  Mayasında bu gibi travmalar olan bir toplumun bireyleri, kendilerini ifade edemedikleri Türkçe’yi yabancı dillere karşı kıskançlıkla günümüzde nasıl sahiplenebilirlerdi!

 

Türkiye’de bugüne kadar, “anadili” eğitim-öğretimi ve/ veya “anadili”nde eğitim-öğretim tartışmaları ne yazık ki, sağlıklı olarak tartışılıp çözüm yolları üretilememiştir. Kuşkusuz en önemli sebep, “CHP’nin tek parti yönetimi”nin “soğuk savaş yılları”nı da izleyerek günümüze kadar ulaştırdığı yasak ve uygulamalarıdır. “Soğuk savaş yılları”nın sona ermesiyle birlikte ortaya çıkan nispî özgürlük ortamında da, “anadili” sorunu sağlıklı olarak  tartışılamamış ve çözüm yolları önerilememiştir. Bunun günümüzdeki bir sebebi, hâlâ etkili olan “CHP’nin tek parti yönetimi”nin yasak ve uygulamalarıysa, önemli bir diğer sebep de, konuya bizim olmayan terimlerle yaklaşılması ve “bir ‘anadili’ne aidiyet  fetişizmi”dir.

 

Siyasî iradenin 1965’te “İslâm Azınlık Dilleri” ve günümüzde ise, “Türk Vatandaşlarının Günlük Yaşamlarında Geleneksel Olarak Kullandıkları Farklı Dil ve Lehçeler” olarak adlandırdığı Türkçe dışındaki bu “anadiller” ister yüz kişilik bir köyde yaşıyor olsun, ister çok daha fazla sayıdaki insan tarafından toplu ve dağınık olarak çok daha geniş yerleşim birimlerinde yaşatılıyor olsun; geliştirilebilmeli ve her türlü kitle iletişim araçlarıyla gelecek kuşaklara aktarılabilmelidir. Konuya kafa yoranlar, her “anadili”ne  bu anlayışla yaklaşma sorumluluğunu asla göz ardı etmemelidir. 

 

 

 

(Ali İhsan Aksamaz, Bir Gün Gazetesi, 29 V 2004)

 

 

+

 

TRT’NİN “ANADİLİ” YAYINLARI BAŞLIYOR (MU?)

 

 

Geçen hafta içinde TRT yönetim kurulu toplandı. TRT Genel Müdürünün toplantı sonrasında yaptığı açıklamalara göre; TRT, Türkçe dışındaki “farklı dil ve lehçeler”de yayın hazırlıklarına başlamış. Basında yer alan haber, TRT’nin “farklı dil ve lehçeler”de yayın yapılabilmesi için gerekli altyapı çalışmalarının yürütülmesi konusunun TRT yönetim kurulu toplantısında oybirliğiyle kararlaştırıldığını duyuruyordu. TRT, Devlet İstatistik Enstitüsü'yle ortaklaşa çalışarak hangi “farklı dil ve lehçeler”de yayın yapılacağına da karar verecekmiş. DİE, hangi “farklı dil ve lehçeler”in hangi yörelerde kaç kişi tarafından konuşulduğunu TRT’ye bildirecekmiş.

 

TRT’nin, bilgisine başvurarak yayınlara başlayacağını söylediği DİE, “1965 Nüfus Sayımı”nda, (ki konumuz bakımından sonucu açıklanan son nüfus sayımdır) Türkiye’de konuşulan dilleri şöyle sınıflandırıyor:

 A.    Türkçe,

  B.     “İslâm Azınlık Diller”i: Abazaca, Acemce, Arapça, Arnavutça, Boşnakça, Çerkezce, Gürcüce, Kürtçe, Kırmanca, Kırdaşça, Lazca, Pomakça, Zazaca,

 C.     “Diğer Azınlık Dilleri”: Ermenice, Yahudice, Rumca.

  D.    “Anglo Sakson Dilleri”: Almanca, Flamanca, İngilizce,

  E.     “Lâtin Dilleri”: Fransızca, İspanyolca, İtalyanca,

   F.     “Slav Dilleri”: Bulgarca, Çekoslavakça, Hırvatça, İsveçce, Lehçe, Romence, Rusça, Sırpça

G.         “Diğer Diller”: Bilinmeyen.

DİE’nin “İslâm Azınlık Dilleri” olarak sınıflandırdığı dillerin dışında da anadillerinin bulunduğunu belirtmeliyim. Türkiye’deki nüfus sayımlarında hiçbir zaman dikkate alınmayan, daha doğru bir söyleyişle yok sayılan dillerden benim şu anda hatırladıklarım şöyle: Pontusça, Hemşince, Ubıkhça, Vaynakhça (Çeçen-İnguşça), Asetince (Osetçe), Avarca, Lezgice, Kumukça, Gazi Kumukça (Lakça), Dargice, Karaçay(lı)-Balkarya(lı)ca, Uygurca, Tatarca, Kırgızca, Kazakça, Özbekçe, Nogayca. Ayrıca aynı kaderi paylaşan Süryanice de unutulmamalı.

 “Kürtçe” denilince, DİE’nin 1965’teki “bilimsel” sınıflandırmasına göre, Kürtçe mi, Kirmanca mı, Kırdaşça mı, Zazaca mı dikkate alınacak?

 

DİE’nin, “Diğer Azınlık Dilleri” başlığı altında sınıflandırdığı dillerde de, yani Ermenice, Rumca ve “Yahudice” radyo ve televizyon yayınları TRT tarafından yapılacak mı? DİE’nin yine 1965’te “Yahudice” diye kastettiği “Ladino” muydu,  İbranice miydi? TRT, yayınını hangi “Yahudice” ile yapacak?!

DİE’nin, özellikle Türkiye’nin diğer anadilleri konusunda “bilimsel kıstaslar”a uygun olarak çalışmadığı ve dolayısıyla da bu konudaki verilerinin sağlıklı olmadığı açık. TRT, bu DİE’nin verilerine göre hareket ederek yayına başlayacak olursa, Türkiye’nin çoğu dili yine yok sayılmış olmayacak mı?!

TRT’nin Türkiye’nin diğer anadillerinde yapacağını söylediği televizyon ve radyo programlarının sürelerinden önce, bu dillerin hangilerinin olacağı ve bu programları hangi “yetişmiş personel”in hazırlayıp sunulacağı da ayrı bir sorun. Allah’a şükür ki bir şansımız var! TRT, Hemşince için Ermenistanlı; Pontusça için Yunanlı; Vaynakhça (Çeçen-İnguşça), Avarca, Lezgice, Kumukça, Gazi Kumukça (Lakça), Dargice, Karaçay(lı)-Balkarya(lı)ca, Tatarca, Nogayca ve Çerkezce için Rusya Federasyonundan; Kırgızca için Kırgızistanlı; Kazakça için Kazakistanlı; Özbekçe için Özbekistanlı; Uygurca için Çinli; Pomakça için Bulgaristanlı; Acemce için İranlı; Arapça için Suriyeli; Arnavutça için Arnavutluklu; Boşnakça için Bosna-Hersekli; Kirmanca, Zazaca vb. için  yine Rusya Federasyonundan ve Gürcüce, Lazca, Osetçe ve Abazaca için Gürcistan lı dilbilimciler ve radyo ve televizyon programcıları istihdam ederek bu sorunu kısa dönemde çözebilir. Diğer “sorunlu diller” için de bu kısa dönemde benzer yollar izlenebilir.

 

Günümüzde anadili sorununun bir ayağı radyo ve televizyon yayınları ise diğer ayağı bu dillerin eğitim- öğretimidir. Seksen yıl önce çözümlenebilecek bu anadili sorunu önce yok sayılmış, sonra çözümü ertelenmiş, şimdi ise uygulamalardan anlaşıldığına göre, “Avrupa Topluluğu”na hoş görünmek adına bazı ağızlara birer parmak bal çalınarak geçiştirilmeye çalışılmaktadır.

 Diğer yandan sorunun gerçek anlamda çözümü yolunda adımlar atılabilmesi için, öncelikle bu anadillerle ilgili çalışmalar yapan vakıf, dernek ve kişilerin katılacağı bir “Türkiye’nin Anadilleri Kurultayı” düzenlenmelidir. Ardında da bu dillerle ilgili yerli ve yabancı dilbilimci, eğitimci ve radyo ve televizyon yapımcısı ve sunucularından oluşan bir “Anadillerini Planlama Kurumu” ihdâs edilmelidir. Bu çalışmaların her türlü organizasyon ve finansmanı doğaldır ki, Hükümet tarafından karşılanmalıdır.

Özetle; görüldüğü kadarıyla TRT, Türkiye’nin anadil envanteri konusunda yetkin olmayan DİE’nin vereceği “bilgiler”e itibar edecek ve bazı “dil ve lehçeler”de  televizyon ve radyo yayınları yapacak. Bazı diller yine yok sayılacak. Bu büyük bir haksızlıktır. İkinci bir engel, bu radyo ve televizyon programlarını hazırlayacak ve  sunacak personelle ilgilidir. Bu sorun bir haftaya kalmadan, yukarıda belirttiğim ülkelerin bu alanda yetişmiş personeliyle çözülebilir. Bir üçüncü konu, bu radyo ve televizyon yayınlarının süresidir. Süre konusunda esnek olunmalıdır. Bir diğer konu yayınlanacak programların içeriğiyle ilgilidir (bkz.: 25 Ocak 2004 tarih ve 25357 sayılı yönetmelik).

Anadilde radyo ve televizyon yayınları ve anadilde eğitim-öğretim ve/veya anadili eğitim-öğretimine ilişkin bütün bu ve şu anda akla gelmeyen benzeri sorunlara ancak “Anadillerini Planlama Kurumu” gibi demokratik yapılı bir kuruluş çözümler üretebilir. Ayrıca Sovyetler Birliği ve “Avrupa Topluluğu”nun bu konudaki birikim ve uygulamaları engin bir kaynaktır. Bunlardan da faydalanılmalıdır. Bu çalışmalara katılacak kişilerin, her anadiline aynı mesafede duracak ve milliyeti değil, emek ve yurttaşlık bağlarımızı ön plana çıkaracak tiynetteki kişilerden oluşması bir diğer önemli noktadır.

 

 

(Ali İhsan Aksamaz, Bir Gün Gazetesi, 8 VI 2004)

 

 

 

 

 

+

 

Asparagas Bir Haber

 

 

 

 14 Haziran 2004 tarihli Ortadoğu Gazetesi’nde, “Lazlar’ın Lazca yayın isyanı”  başlıklı bir “haber” yayınlandı. En temel Türkçe imlâ kurallarından bile bîhaber bir şahısın yazdığı “haber”, öncelikle Türkçe’siyle insanı çileden çıkarıyor. Örneğin, satır sonuna gelen “tepkiler” kelimesi, “tepkil-er” şeklinde bölünüyor. Bazen “ana dil”, bazen “anadil” deniyor. Bu şahıs, “yaşayan” da diyemiyor, bunun yerine “yaşaylan” demeyi tercih ediyor! Önce, ”… istemiediklerini …” diye yazıyor. Hatasını görüyor ve düzeltmeye çalışıyor. Bu sefer de “… istemidiklerini…“ diye yazıyor. Yani bir türlü  “…istemediklerini…”  diyemiyor. “Anadilini kaybeden…”  yerine de “Ana diline kaybeden…” diyor.

İlkokul birinci sınıfın ilk döneminde öğretilen imlâ kurallarını dahî  bilmeyen bir şahıs, nasıl muhabir veya gazeteci olabilir?!

         Bir bakıyorsunuz, Laz ve Lazca gibi terimler bir tırnak içinde, bir olduğu gibi yazılıyor. “Haber”i yazan şahıs, “Laz kökenli vatandaşlar” mı desin,“Laz vatandaşlar” mı desin, “Lazlar” mı desin pek karar veremiyor! “Doğu Karadeniz’de yaşayan…”  ifadesinin “Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yaşayan…”  ifadesiyle farklı anlama geldiğinin de farkında değil!

            Ortadoğu Gazetesi’nin bu “haber”ini işin ehilleri incelerse, daha nice Türkçe imlâ hatası bulacaklarına kuşku yok. Bu gazetenin, Türkçe ve Tarih bilgisinin yanı sıra aritmetik ve coğrafya bilgisinin de pek zayıf olduğu görülüyor. 8. ve 9. sayfaların yerlerini karıştırıyor; “Rize”nin “Hemşin ilçesi”nin nerede olduğunu da bilmiyor!

Ortadoğu Gazetesi, Türkçesi oldukça kıt bir şahıs tarafından masa başında ve pek acemice uydurulduğu belli olan bu asparagas haberi, Lazların kanaatlerini dile getiriyormuş gibi servis ediyor. Ancak, “şekil şartları”na uymayı unutuyor! “Haber”i yazan muhabir belli değil! Üstelik, bu belli olmayan “muhabir”in, konuştuğu kişi veya kişiler de nedense yine belli değil! Hem belli olsalar ne fark eder ki?!

Bir an için, bu “haber”e inanalım ve gerçekten de, (bazı “Kürt” ve “Çerkesler”in istemediği gibi) bazı Lazların da kendi anadillerinde TRT’nin yapacağı yayını istemediğini kabul edelim. Böyle bir durumdan, bütün Lazların aynı kanaatte olduğu sonucu nasıl çıkartılabilir ki?!  Bir referandum mu yapılmıştır? Türkiye’de yaşayan Lazların tamamı bir referandumda, TRT’nin Lazca yayın yapmasına “hayır” mı demiştir? Yapılmayan referandumların sonuçlarını, işine geldiği şekilde ilân etme yetkisini Ortadoğu Gazetesi nereden alıyor? Demokratik bir hakkın kullanımını önlemek için “haber” yapmak yakışıyor mu?  Bu tavır gazeteciliğe de, meslek ciddiyetine de, hukuka da aykırı değil mi? 

  Gazete, bir yandan TRT’nin yetkililerine, “Bakın, Lazlar, anadillerinde TRT’nin yayın yapmasına karşı” demeye çalışırken, diğer yandan da, (“Soğuk Savaş yılları”nın alışkanlığıyla olacak) Lazlara aklınca aba altından sopa göstermek istiyor.

Lazca sadece “haber”de belirtilen yörelerde konuşulmuyor. Lazca, "Doksanüç Harbi"nden (1877-1878) sonra Osmanlı yönetimi dışında kalan topraklardan göç ederek Akçakoca, Karamürsel, Sapanca, Düzce, Yalova vb. muhacir yerleşim merkezlerinden oluşan “diaspora”da yaşayan Lazlar tarafından da konuşulmaktadır.

Gazete, DSP-MHP- ANAP Hükümetinin yaptığı kısmî demokratik düzenlemelerin ardından, AKP Hükümetinin kısıtlı da olsa TRT’de anadil yayınlarını başlatmasını hazmedemiyor. Lazların, TRT’de Lazca, “Kürtçe” ve Çerkesçe yayınlara karşı oldukları yalanını da yazarak, farklı anadilleri olan insanlar arasına aklınca nifak tohumları ekmeye ve birbirlerine karşı kışkırtmaya çalışıyor.

Ortadoğu Gazetesi, Mustafa Kemal’in,  1 Mayıs 1920’de Meclis’te yaptığı konuşmayı hatırlasın : “ ... Burada maksut olan ve meclis-i alinizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir. Yalnız Çerkes değildir. Yalnız Kürt değildir.  Yalnız Laz değildir.  Fakat hepsinden mürekkep anasır-ı İslâmiyedir, samimi bir mecmumadır. Binaenaleyh  bu heyet-i aliyenin temsil ettiği,  hukukunu,  hayatını,  şeref ve şanını kurtarmak için azmettiği emeller,  yalnızca bir unsur-u İslâma münhasır değildir.  Anasır-ı İslâmiyeden mürekkep bir kitleye aittir. ”

Nazım Hikmet’e de kulak versin; “Arheveli İsmail“in şahsında, Lazların Kurtuluş Savaşı’na katkılarını şöyle anlatıyor:

“ ...

 

Ve çok uzak

 

      çok uzaklardaki İstanbul limanında

 

gecenin bu geç vakitlerinde

 

kaçak  silâh ve asker  ceketi yükleyen  Laz   t a k a l a r ı

 

       hürriyet ve ümit

 

                    su ve rüzgârdılar.

 

... 

 

            Türk Dil Kurumu, Basın Konseyi, Gazeteciler Cemiyetleri ve Hukuk Kurumları, bu “haber” karşısında sessiz kalmamalı; Türkçe’yi imlâ hatasız yazamayan, demokratik bir hakkın kullanımını önlemek için aklınca asparagas haber yapan, oldukça gecikmiş ve kısıtlı da olsa yurttaşlarına anadillerine ilişkin “kültürel haklar” sağlayan Anayasa ve yasaların ilgili maddelerini açıkça ihlâl eden Ortadoğu Gazetesi’nin dikkatini çekmelidir.

 

 

 (Ali İhsan Aksamaz, Bir Gün Gazetesi, 22 VI 2004)

 

+

 

 

 

 

 

Osmanlı’nın SON DÖNEMİNDEKİ Sİyasî Parti Programlarında ANADOLU’nun Anadİllerİ

 

 

 

Eğitim Sen, tüzüğünün 2. maddenin “b” şıkkında yer alan, “ (Eğitim Sen) … bireylerin anadillerinde  öğrenim görmesini ve kültürlerini geliştirmesini savunur.” ifadesinden dolayı yargılanıyor. Bu gelişme beni, bu sendikanın 1997’de yayınladığı kitaptan, çok önceden aldığım notları tekrar gözden geçirmeye sevk etti. Bu notları, Eğitim Sen ve “anadil” konusu güncel olduğundan sizlerle de paylaşmak istedim. 

 

Sözünü ettiğim kitap İsmail Aydın’ın bir çalışması ve “Eğitim Sen Yayınları Güncel Sorunlar Dizisi”nden yayınlandı. “Siyasî Parti ve Hükümet Programlarında Eğitim- Öğretim & Öğretmenler (1908- 1997)” başlıklı bu çalışma Cumhuriyet öncesi bazı siyasî parti programlarında “anadili” konusuna ilişkin yaklaşımlarını da aktarıyor. “Anadili”nin pek açık bir tanımının yapılmamış olduğu bu siyasî parti programlarda şu terimlerle karşılaşıyoruz: “Kavim dili”, “azınlık dili”, “yöresel dil”, “diğer halkların kendi dilleri”, “yörenin dili”, “yöredeki nüfus çoğunluğunun dili”, “yörenin anadili” vb. Yine bu siyasî parti programlarında, “anadili” eğitim-öğretiminin mi, yoksa   “anadili”nde eğitim-öğretimin  mi hedeflendiğinin açık  olmadığını da görüyoruz. Bu siyasî partiler, programlarında  ister “anadili” eğitim- öğretimini, ister “anadili”nde eğitim-öğretimini  kastetmiş olsunlar, bütün bunları hangi personelle ve kendilerini yetiştirecek hangi kurumlarla yapacaklarını da yine belirtmiyorlar. İsmail Aydın’ın bu çalışmasının yanı sıra, ilk baskısı Doz, ikinci baskısı Çiviyazıları Yayınları’ndan çıkan Fuat Dündar’ın  “Türkiye Nüfus Sayımlarında Azınlıklar” başlıklı kitabının anadil konusuna ilgi duyanlara önemli katkılar sunacağını da belirtmek isterim.

İttihat ve Terakki Fırkası’yla başlayalım. Bu partinin 1909 Programının 9. maddesi şöyle diyor: “Özgür eğitim-öğretim partimizin ilkesidir. Osmanlı vatandaşı özel okul açmakta, öğrenim görmede özgürdür. Osmanlı ülkesindeki tüm okullar devletin gözetim ve denetiminde olacaktır. Uygulayacakları programlarda birliktelik Maarif Bakanlığınca sağlanacaktır.

İlkokul parasız ve zorunludur. Anaokullarında Türkçe öğretim yapılırken ilkokullarda eğitim her kavmin kendi dilinde yapılacaktır. İlkokulların masrafları ile öğretmenlerin maaşları yöre ve cemaatlere ait olacaktır. Devletin eğitim gideri olarak topladığı vergiler mahalli bütçelere devredilecektir…”

İttihat ve Terakki Partisi’nin 1913 Programının 41. maddesi de şöyle diyor: “Eğitim görmek her Osmanlı vatandaşının hakkıdır. Özel ve Cemaat Okulları devletin gözetim ve denetimine tabidir. Devlet okullarında ilköğretim zorunlu ve  parasızdır. Türkçe resmi dil olarak okutulurken, her azınlık kendi diliyle de eğitim verebilir…”

 

1908’de kurulmuş olan “Osmanlı Ahrar Fırkası”nının  Programın 19. maddesi konuya şöyle yaklaşıyor: “İlköğretim zorunludur. Bütün genel ve özel okullarda eğitim dili Türkçe’dir. Yöresel dil ikinci planda yer alacaktır.”

1909’da kurulmuş olan Osmanlı Demokrat Fırkası Programının 9. konuya şöyle yaklaşıyor:  Ayrılıkçı girişimleri taşımamak koşuluyla ilkokullarda yöresel dil (Anadili) kullanılacaktır...”

1910’da kurulmuş olan  Ahali Fırkası programının 16 maddesi konuya şöyle yaklaşıyor: “Devletin resmî dilinin Türkçe olması nedeniyle okul ve medreselerde Türkçe eğitimine devam edilecektir. Devletin resmî dininin İslam olması nedeniyle de Arapça öğretimine özel önem verilecektir. Diğer halkların dillerinde eğitim yapmaları serbesttir.”

1911’de kurulmuş olan  Hürriyet ve İtilâf Fırkası ise, programının 20. maddesinde şunları yazıyor:” Köy okullarında ve genel olarak ilkokullarda eğitim yörenin diliyle (anadilde) yapılacaktır.

1912’de kurulmuş olan  ve kurucuları arasında  Türkçü (Turancı) görüşleriyle bilinen Yusuf Akçora’nın da bulunduğu Millî Meşrutiyet Partisi, programının 33. maddesinde şu görüşlere  yer vermektedir: “… Bütün ilkokul, ortaokul ve İlköğretmen okulları özel kanunlarla il Genel Meclislerine devredilecektir.

İlköğretim parasızdır. Zorunlu ilköğretimin fiili olarak uygulanılmasına çaba gösterilecektir.

Her nahiye merkezinde ilkokul binalarının önem sırasına göre yapılmasına öncelik verilecektir. Yöredeki ilköğretim o yöredeki nüfus çoğunluğunun diliyle yapılacaktır.

Ancak devletin resmî dili olan Türkçe de bu okullarda mutlaka öğrenilecektir. İlk ve ortaokullara öğretmen yetiştiren Darülmuallimler ihtiyaç ölçüsünde açılacaktır.”

1918’de kurulmuş olan Teceddüt Fırkası, programının 113. maddesinde konuya ilişkin yaklaşımını şöyle ifade ediyor: “Devlet ilkokullarında resmî dil öğretimi zorunlu olmakla birlikte yörenin anadilinde öğretim yapılacaktır.”

 

“CHP’nin tek parti yönetimi”, ulusal sanayinin kapitalist üretim ilişkileri ve kurumlarını geliştiremedi. Yerel üretim ilişkilerini tasfiye edemedi. Yerel üretim ilişkilerinin ortaya çıkarmış olduğu ve beslediği dilsel ve kültürel farklılıkları “doğal” bir yok oluş sürecine sürükleyemedi. Bunun yerine dilsel ve kültürel farklılıkları doğal olmayan bir yolla, yani resmî ideoloji ve tarih tezleriyle ortadan kaldırmaya çalıştı. “CHP’nin tek parti yönetimi” ve “Soğuk Savaş yılları” boyunca Türkiye’nin “çok dilli” bir ülke olduğu gerçeği kabullenilmek istenmedi. Türkçe’nin resmî dil olmasının yanında, “konuşanları sayıca (daha) az diller” veya “yerel diller”in de varlıklarını sürdürebilmeleri ve kurumsallaşmalarının, “uluslaşma” önünde bir engel teşkil etmeyeceği görülmedi. Üstelik bazı dönemlerde, bu anadillerin konuşulmalarına yönelik baskılar bile uygulandı.

 

Eğitim Sen’in, Türkiye’nin diğer anadilleri konusundaki bu anlamlı mücadelesi, herkesi düşündürmeli ve birlikte bu anadilleri için somut adımlar atılması için bir fırsat olarak değerlendirilmelidir. Eğitim Sen de, TRT’nin yayın yapmadığı diğer anadillerinde de yayın yapılması için kampanyalar açmalı, bu dillerde sözlük ve çocuklar için masal kitapları hazırlanması için gönüllü çalışma grupları oluşturmalıdır.

 

 

(Ali İhsan Aksamaz, Bir Gün Gazetesi, 23 VI 2004)

 

 

(Önerilen Okumalar: Ali İhsan Aksamaz, “Tengiz Abuladze’nin Pişmanlığı”, Çveneburi Kültürel Dergi, Sayı 52- 53, Nisan- Eylül 2004/3, İstanbul; Ali İhsan Aksamaz, “Yine Geldi 21 Şubat/ Xolo Komoxtu 21 K̆undura”, 21 II 2012, yusufbulut.com/ suryaniler.com/ circassiancenter.com.tr/  sonhaber.ch; Ali İhsan Aksamaz, “Laz Kültürüne ilişkin makaleler (Özgür Gündem Gazetesi/ ARŞİV)”, 09 XI 2022, circassiancenter.com.tr/sonhaber.ch)

 aksamaz@gmail.com



 https://www.kitapyurdu.com/kitap/anadilde-egitim-ve-azinlik-haklari/291406.html