‘Allah’ın izniyle…’
Cumhuriyet Halk Partisi’nin 37.
Olağan Kurultayı, 25- 26 Temmuz’da Ankara Bilkent Odeon Gösteri ve Kültür
Merkezi’nde gerçekleştirildi. Parti genel başkanlığı için tek aday Kemal
Kılıçdaroğlu’ydu. İlhan Cihaner, Aytuğ Atıcı ve Tolga Yarman da, daha önce
Kemal Kılıçdaroğlu karşısında genel başkanlık için aday olacaklarını
açıklamışlardı. Ancak genel başkanlığa aday gösterilmek için kurultay
delegelerinden gerekli sayıdaki ‘imzayı toplayamadılar’. Dolayısıyla da aday olamadılar.
Yapılan genel başkanlık seçiminde, kayıtlı
1.356 delegeden 1.318’i oy kullandı. Kullanılan bu oylardan 67’sinin geçersiz
sayıldığı açıklandı. Kemal Kılıçdaroğlu, delegelerden 1251’inin oyunu alarak
tekrar CHP Genel Başkanı seçildi.
İki gün süren kurultay sonucunda,
CHP’yi önümüzdeki genel seçimlere taşıyacak ‘yeni kurmay heyeti’ böylelikle belirlenmiş
oldu. Aslında ‘tek adaylı’ CHP il kongreleri, bir bakıma, 37. Olağan
Kurultay’ın bu şekilde sonuçlanacağının sinyallerini açık seçik vermişti. Kemal
Kılıçdaroğlu’nun, tek adaylı kurultayda seçileceği belliydi. Kendisi, ‘yeni
dönemde’ yapılacak ‘her yeni girişimde ’ CHP’nin ‘meşrû kurulları tarafından’ tam yetkili ‘kılındı’.
Muharrem İnce, daha önceki
açıklamalarında, ‘tek adaylı’ il seçimlerinden
çok adaylı kurultay çıkmayacağını öngörmüş ve bu durumu haklı olarak
‘demokrasicilik oyunu’ olarak nitelemişti. Muharrem İnce, iç işleyiş olarak Ak
Parti’ye benzemeye çalışan CHP'den millete hayır gelmeyeceğini de
vurgulamıştı.
5 Eylül 2014'teki CHP 18.
Olağanüstü Kurultayı'nda Kemal Kılıçdaroğlu 740, Muharrem İnce ise, 415 oy
almıştı. 3- 4 Şubat 2018 tarihlerinde yapılan CHP 36. Olağan Kurultayı'nda Kemal Kılıçdaroğlu 790, Muharrem İnce ise, 447 oy almıştı.
Muharrem İnce, 37. Kurultay’da aday
olmadığı gibi, sessizliğini korudu ve kurultay salonunun bir köşesinde kurultay
programını izlemekle yetindi.
Aslında CHP’nin 37. Olağan
Kurultayı’nın Mart ayında yapılması plânlanıyordu. Ancak koronavirüs tedbirleri
sebebiyle, kurultayın 25- 26 Temmuz 2020 tarihlerinde yapılması
kararlaştırıldı.
Önder Sav, 37. Kurultay’ın koronavirüs
şartlarında yapılmasının ciddî sağlık sorunlarına yol açabileceğine dikkat
çekerek bir erteleme önermişti. Önder Sav’ın, 37. Kurultay’ın ertelenmesi önerisinin
arkasında yatan gerçek sebebin koronavirüs mü, yoksa Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘yeni
ittifak’ arayışlarını akamete uğratmaya yönelik mi olduğunu zaman içindeki ‘gelişmeler’
gösterecek.
Şahin Mengü de, Önder Sav
gibi koronavirüs şartlarında 37. Kurultay’ın yapılmasına karşı çıkan
CHP’lilerdendi. Hatta kurultayın ertelenmesi
için Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi’ne bir erteleme başvurusu da yapmıştı. Ancak
Mahkeme, bu erteleme talebini kabul etmedi.
Aslında öncelikle üzerinde durulması gereken en
önemli mesele CHP’nin tüzüğü. Bir ildeki milletvekili adaylarının tespitinde
de, il ve ilçe belediye başkanı adaylarının belirlenmesinde de, o il ve
ilçedeki CHP üyelerinin ‘tam’ söz ve
karar sahibi olması gerekir.
Türkiye’ye demokrasiyi getirme iddiasındaki CHP’nin
öncelikle kendi içinde demokrasiyi ‘gerektiği gibi’ sağlaması ve kökleştirmesi
beklenir. Muharrem İnce, parti içindeki bu demokratik işleyişin ‘tam olarak’
gerçekleşmesini sağlayacak tüzük değişikliğini birçok kez çeşitli zeminlerde dile
getirmiş ve CHP’nin demokratik bir tüzükle yoluna devam etmesi gerektiğini
canhıraş bir şekilde savunmuştu. Ancak ‘çeşitli sebeplerden’ dolayı bu konuda başarılı
olamamıştı.
CHP tüzüğünün beklentilere cevap verecek ölçüde demokratik
olmaması, parti tabanı ile o anki genel merkez yönetimi, il ve ilçe yönetimleri
arasında anti-demokratik ilişkiler yumağının oluşmasına sebep olduğuna kuşku
yok. CHP’nin her seviyedeki yöneticilerinin seçiminde de, milletvekili
adaylarının ve belediye başkanı adaylarının seçiminde de, partinin bütün
politikalarının tespitinde ve uygulanmasında da partili bütün üyelerin söz ve
karar sahibi olması sağlanamadığı için CHP bugüne kadar kendi içinde özlenen demokratik
yapıya tam olarak bir türlü sahip olamadı.
1980 Askerî Darbesi’ne kadar, en azından CHP’nin kurultayları
ve TBMM grupları, şimdiki CHP’nin kurultay ve Meclis gruplarından daha
demokratik bir işleyişe sahiptiler.
Askerî Yönetim tarafından kapatıldığı için, CHP,12
Eylül 1980’den 9 Eylül 1992’ye kadar ülkenin siyasî hayatında yer alamamıştı. ‘Yeni
dönemde’ çıkan 3821 sayılı yasayla CHP, 9 Eylül
1992’de tekrar siyasî faaliyetlere başlama imkânına kavuşmuş oldu.
CHP’nin aynı tarihteki 25. Olağan Kurultayı’nda genel başkanlık için iki isim
yarışmıştı: Erol Tuncer ve Deniz Baykal.
25. CHP Kurultayı’nda Deniz Baykal
değil de, Erol Tuncer Genel Başkan seçilebilmiş olsaydı, CHP’nin de,
Türkiye’nin de kaderleri muhtemelen çok daha farklı bir çizgide gelişecekti.
Deniz Baykal’ın ‘Genel Başkanlığı’yla
birlikte CHP’de Kurultay ve Meclis gruplarının
işlevsizleştirilmesi ve parti içi kısmî demokrasinin de ortadan kaldırılması süreci
başlamış oldu. Böylelikle Deniz Baykal, CHP’de bir ‘tek adam yönetimi’ oluşturmanın
yolunu açmış oldu. Kemal Kılıçdaroğlu da, Deniz Baykal’ın ‘bu demokrasi
mirasıyla’ CHP’nin genel başkanlık koltuğuna oturdu ve ‘bu mirasla’ CHP’yi on yıl boyunca ‘yönetti’.
Muharrem İnce’nin, CHP içindeki demokratik işleyişi daha
işlevsel kılmak için yeni bir tüzük oluşturulması talep ve çabaları bilinen
süreçte ‘akamete uğradı’. 37. Kurultay sürecinde Muharrem İnce’nin sessizliğini
koruması oldukça dikkat çekiciydi. Bu kurultay sürecinde dikkat çeken bir diğer
nokta da Ekrem İmamoğlu’nun söyledikleriydi. Ekrem İmamoğlu, Genel Başkan Kemal
Kılıçdaroğlu ile ilgili zerre kadar
sorgulayacağı bir şey olmadığını söyledi ve sadece etrafını iyi bir yönetimle
toparlamaları gerektiğini vurguladı. Daha önce Muharrem İnce de Genel
Merkez’deki bir ‘çete’den söz etmişti.
CHP’nin 37. Olağan Kurultayı, 25- 26 Temmuz 2020’de işte bu tarihsel arka plânla gerçekleşti.
Halk TV ve TELE1, CHP’nin 37. Olağan Kurultay’ını
naklen verdi. Kemal Kılıçdaroğlu, İlhan Cihaner,
Aytuğ Atıcı ve Tolga Yarman’ın kurultay konuşmalarını hem Halk TV’deki canlı
yayında hem de daha sonra youtube’de izledim. Bu kurultaya ilişkin basında yazılanları
okudum. Yine bu kurultaya ilişkin
çeşitli TV programlarında konuşulanları da imkânlarım ölçüsünde dinledim.
Şimdi de, CHP’nin 37. Kurultayı’nda
yaşananları ve Kemal Kılıçdaroğlu, İlhan Cihaner, Aytuğ Atıcı ve Tolga
Yarman’ın açıklamalarını kısaca değerlendirmek istiyorum.
İlhan Cihaner’in, kurultayda konuşmaya başlamasıyla
birlikte Kemal Kılıçdaroğlu ve diğer parti yöneticileri salonu terk etti. Arkasından
delegeler. Bu durum bile tek başına CHP’deki şu anki parti içi demokrasiyi
göstermesi bakımından oldukça manidar. İlhan Cihaner, bu davranışı haklı olarak
ciddiyetsizlik olarak niteledi.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun il kongrelerinde ‘tek aday ve
blok liste’ dayattığını söyleyen İlhan Cihaner, CHP İstanbul, Ankara ve İzmir kongrelerindeki
bu dayatmalardan utanıp utanmadığını sordu.
İlhan Cihaner, bu kurultayda genel başkan adaylığı
için delegelerden 100’den fazla imza topladığını ancak Kemal Kılıçdaroğlu ile
‘uyumlu’ kimi belediye başkanı ve parti yöneticilerinin, kendisinin adaylığı
için imza veren delegeleri ‘işle ve aşla’ tehdit ederek imzalarını
çektirdiklerini iddia etti. Bu konuda delillerinin bulunduğunu da ekledi. Ancak
İlhan Cihaner’in bu iddiaları Kemal Kılıçdaroğlu tarafından (şimdiye kadar)
cevapsız bırakıldı.
İlhan Cihaner, Kemal Kılıçdaroğlu’nun zamanında Ekmelettin İhsanoğlu’nu cumhurbaşkanı adayı gösterdiğini, savaş teskerelerine evet dediğini, milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasını desteklediğini söyleyerek eleştirdi ve kendisine sordu:
‘Ekonomiyi iflas ettiren Ali Babacan'la mı ekonomiyi
kurtaracaksınız?’
İlhan Cihaner’in bu ciddî iddia, eleştiri ve sorusu
da (şimdiye kadar) cevapsız kaldı.
Aytuğ Atıcı, kendisi konuşurken
Kemal Kılıçdaroğlu’nun kurultay salonunda bulunmamasını eleştirdi. Aytuğ Atıcı
konuşurken de salonda çok az sayıda delege bulunuyordu. Aytuğ Atıcı; 76 ili
gezdiğini, CHP’lilerle tek tek konuştuğunu, seçmenlerinin iktidar için her yolu
mübah saymadığını ve seçmenlerinin ‘ey CHP, başkası olma, kendin ol, böyle çok
daha güzelsin’ diye telkinlerde bulunduğunu söyledi.
Aytuğ
Atıcı’nın bu söyledikleri ve önemli değerlendirmeleri de cevapsız kaldı.
Tolga Yarman, ‘CHP Yönetimi’nin baskı altında
olduğunu, CHP olarak dışarıdan baskı
altında olduklarını söyledi. Tolga Yarman, Kemal
Kılıçdaroğlu’nun, konuşmasında doğruları söylediğini ama bütün doğruları
söylemediğine dikkat çekti ve ‘sadece doğruları da söylemedi,’ dedi.
Tolga
Yarman’ın, ciddî iddiaları da (şimdiye kadar) cevapsız kaldı.
Kemal
Kılıçdaroğlu’nun, daha önce İYİ Parti’nin seçimlere katılabilmesi için
gösterdiği ‘demokratik tavır’ hatırlarda.
Bu ‘demokratik tavrı’; İlhan
Cihaner, Aytuğ Atıcı ve Tolga Yarman için de gösterebilirdi. Bu kurultayda,
onların da aday olabilmeleri için gerekli imzaların toplanması konusunda inisiyatif
alabilirdi. Ancak Kemal Kılıçdaroğlu’nun, böylesi bir ‘demokratik tavırdan’
özenle kaçındığı anlaşılıyor.
Sonuçta Kemal Kılıçdaroğlu, neredeyse bütün
delegelerin oylarıyla 37. Kurultay’da CHP’ye 6. defa Genel Başkan seçilmiş
oldu. Kemal Kılıçdaroğlu; Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Bülent Ecevit ve
Deniz Baykal’dan sonra CHP’nin 5. Genel Başkanı oldu.
Kemal Kılıçdaroğlu, kurultay konuşmasında
Türkiye’nin sorunlarını beş ana başlık altında sıraladı: ‘demokrasi’, ‘ ekonomi’, ‘dış politika’,’ toplumsal barış’ ve ‘eğitim’. Bu
sorunların çözümü için de on üç öneri sundu. Bütün
vatandaşları kucakladıklarını ve hepsinin sorunlarına çözüm üreteceklerini
açıkça ilân etti. 37. Kurultay’ın, 2023'te ‘Cumhuriyet’i ‘Demokrasi’yle
taçlandırmalarını sağlayacak bir kurultay olduğunu söyledi. Onbinlerin,
yüzbinlerin, milyonların gözü ve yüreğinin bu kurultayda olduğunu, bütün
vatandaşların da, Ortadoğu'dan Afrika'ya, Avrupa'dan Rusya'ya tüm dünyanın da
gözünün bu kurultay üzerinde olduğunu savundu.
Bu kurultay sayesinde, Türkiye’yi yaşadığı sosyal ve ekonomik krizden nasıl
çıkaracaklarını bütün dünyaya anlatacaklarını söyledi. Kemal Kılıçdaroğlu,
Türkiye’yi bu krizden çekip çıkartacaklarını da duyurdu.
Kemal Kılıçdaroğlu, 31 Mart 2019
Yerel Seçimleri’nde duvarın arkasına geçtiklerini, şimdi de o duvarı
dostlarıyla birlikte ve Milletin ferasetiyle parça parça yıkacaklarını söyledi.
Yasama, yargı ve medyanın bir kişinin vesayeti altında olduğunu, demokrasinin
sadece kâğıt üzerindeki bir sözcük haline geldiğini, Saray ne diyorsa Yargı’nın
onu yaptığını, Egemen Güçler ne diyorsa, Saray’ın aynısını yaptığını ifade etti.
Kemal
Kılıçdaroğlu, önümüzdeki seçimlerde ‘dostlar’ıyla birlikte iktidar
olacaklarını, Firavunların iktidarını yıkıp, halkın iktidarını kuracaklarını, her Firavun'un bir Musa'sının, her Nemrut'un
da bir İbrahim'i olduğunu da söyledi. Yeni bir siyaset anlayışını Türkiye
Cumhuriyeti'ne getireceklerini vurguladı. İlk hedeflerinin de yeni bir anayasa ile güçlendirmiş demokratik
parlamenter sisteme geçmek olduğunu söyledi. İfade, örgütlenme ve basın
özgürlüğünü koşulsuz güvence altına alacaklarını ve medya özgürlüğünü de
evrensel ölçülerde güvence altına alacaklarını ifade etti.
Toplumsal barış ve huzuru
sağlayacaklarını, başta Kürt sorunu olmak üzere, tüm sorunları demokratik
zeminlerde ve Meclis çatısı altında çözeceklerini söyleyen Kemal
Kılıçdaroğlu, Kürt sorununu
egemen güçlerin bir manivela olarak kullanmalarına asla izin vermeyeceklerini
duyurdu. Kadınlara yönelik şiddetin önlenmesini öncelikli bir devlet politikası
haline getireceklerine, toplumsal barışın Türkiye’de kalıcı hale getirilmesi
için de bütün terör örgütleri ve suç örgütleriyle mücadeleyi tavizsiz bir
şekilde sürdüreceklerine dikkat çekti.
Kemal
Kılıçdaroğlu,12 Eylül 1980 Askerî Darbesi’nin eseri olan seçim barajının ve
YÖK’ün kaldırılacağını ve Milletin vekilini, siyasî parti genel başkanlarının
değil, milletin kendisinin seçeceğini de söyledi.
Kemal
Kılıçdaroğlu, belirli alanlarda ‘kamulaştırmalar’ uygulayacaklarını, bir
‘stratejik plânlama teşkilâtı’ kurulacaklarını ve böylelikle de üretim ve hakça
paylaşımın yolunu açacaklarını söyledi. Tarımın stratejik sektör olarak
görüleceğini ve vatandaşın karnının kendi ürünlerimizle doyurulacağını
vurguladı. Kadına şiddeti
önleyeceklerini ve seçimlerde ‘kadın kotası’ uygulamasını adaletli bir şekilde
uygulayacaklarını da söyledi.
Kemal
Kılıçdaroğlu, önümüzdeki seçimi kazanmaları halinde bu benzeri uygulamaları
Millet yararına gerçekleştireceklerini söyledi.
Kemal
Kılıçdaroğlu, kurultaydaki konuşmasında, iktidar olduklarında ‘Milletin
vekilini, siyasî parti genel başkanlarının değil, Milletin kendisinin
seçeceğini’ söylemesine rağmen, bugüne
kadar kendisinin neden CHP milletvekili adaylarının ve il ve ilçe belediye
başkan adaylarının belirlenmesinde vaat ettiği o demokratik yöntemleri şimdiye uygulamadığına
hiç değinmedi. Oysa bütün bunlar,
Muharrem İnce’nin tüzük değişiklikleri tekliflerinde dile getirdiği konulardandır.
İlhan Cihaner, Aytuğ Atıcı ve Tolga Yarman’ın bu kurultayda aday olmalarının
yolunu neden açmadığına da zımnen de olsa hiç değinmedi.
Kemal
Kılıçdaroğlu’nun, 37. Kongredeki özgüveninin tam olduğu görüldü. Sık sık önümüzdeki
‘Genel Seçimler’i kazanacaklarına vurgu yaptı.
Kuşkusuz vurgusu, CHP’nin önümüzdeki ‘Genel Seçimler’de tek başına
iktidar olacağına değildi. ‘Dostları’yla
birlikte önümüzdeki seçimleri kazanacaklarına olan inancının da tam olduğu
görüldü. Ancak ‘dostlarımız’ derken kimi
kastettiği muallakta kaldı.
Kemal
Kılıçdaroğlu, ‘dostlarımız’ derken kastettiğinin ‘Millet İttifakı’ , yani CHP
ile İYİ Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Parti düşünülebilir.
Aslında
Kemal Kılıçdaroğlu, ‘Amerikan’ın Sesi’nde 5 Temmuz’da yayınlanan mülâkatında bu
‘dostlar’ın kimler olduğunun ipuçlarını veriyordu. Kemal Kılıçdaroğlu’nın, bu
‘dostlar’ içinde yalnızca İYİ Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Parti’yi değil,
Gelecek Parti ve DEVA Partisi’ni de gördüğü anlaşılıyor.
Kemal
Kılıçdaroğlu, her nedense, partisinin en yüksek organında CHP’lilerle
önümüzdeki seçimlere ilişkin kafasındaki ittifak düşüncelerini paylaşmaktan ve
partililerin düşüncelerini almaktan kaçındı.
Kemal
Kılıçdaroğlu, ‘Amerika’nın Sesi’ne verdiği mülâkatta da sorulara net cevaplar
vermekten özenle kaçınmıştı. Ancak Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Ali Babacan ve Ahmet
Davutoğlu hakkındaki somut kanaati şöyle:
“Ben Sayın Babacan’ın da Sayın
Davutoğlu'nun da ülkeye iyi hizmetler yaptığını biliyorum, görüyorum. Belirli
ciddi dönemlerde aksaklıklar olduğunu biliyoruz. O aksaklıkların onlardan değil
büyük ölçüde Erdoğan'dan kaynaklandığını da biliyoruz. O gerçekler de bir
şekilde gün yüzüne ağır ağır çıkmaya başladı.”
Ali
Babacan ve Ahmet Davutoğlu, geçmişlerine ilişkin herhangi ciddî bir değerlendirme
ve özeleştiri yapmamalarına rağmen, Kemal Kılıçdaroğlu, onları kucaklamaya
hazır olduğunun sinyallerini veriyor.
Kemal
Kılıçdaroğlu’nun, bu ‘dostlar’ı içinde Abdullah Gül ve HDP de var mı? Bütün
bunları 37. Kurultay’da dile getirmekten özenle kaçındı. Kemal Kılıçdaroğlu, kurultay
konuşmasında bu ‘dostlarımız’ tanımına açıklık getirmedi. Aslında ‘ben
söyleyeyim, siz de duruma göre anlayın’ türünden bir yaklaşım sergiledi.
Kemal
Kılıçdaroğlu, dış politikaya ilişkin konuşurken ‘egemen güçler’ diye bir tanım
kullandı. ‘Egemen güçler’ tanımı da ‘dostlarımız’ tanımı gibi muallakta kaldı. ABD,
AB, İran İslâm Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu’yla Türkiye’nin ilişkilerini
değerlendirmekten ve kendi dış politikalarının hangi zeminlerde gelişeceğinden
bahsetmekten de özenle kaçındı.
Kemal Kılıçdaroğlu, kurultay konuşmasında ‘Kürt sorunu’ndan bahsetti. Ancak ‘Kürt Sorunu’ ifadesiyle Türkiye’deki ‘Kürt Sorunu’nu mu, Ortadoğu’daki ‘Kürt Sorunu’nu mu, yoksa her ikisini birden mi kastettiğini bile tam olarak ortaya koyamadı. ‘Kürt sorununu egemen güçlerin bir manivela olarak kullanmalarına asla izin vermeyeceklerini’ söyledi. Ancak bu söylediklerine de açıklık getirmeyi tercih etmedi.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin
37. Kurultayı’ndan ‘güçlenmiş’ olarak ‘zaferle’ çıktığına hiç kuşku yok. Önümüzdeki
‘Genel Seçimler’de yeni bir cumhurbaşkanı seçtirmek gibi bir ‘misyon
üstlendiği’ anlaşılıyor. ‘Millet İttifakı’ yerine ‘Dostlar İttifakı’
oluşturmaya çalıştığı da anlaşılıyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu ‘Dostlar İttifakı’nı
CHP ile birlikte İYİ Parti, Saadet Partisi,
Demokrat Parti’, Gelecek Parti, DEVA Partisi ve Halkların Demokrasi Partisi’yle
oluşturmaya çalıştığı da anlaşılıyor.
Böyle
bir ittifak, bu siyasî partiler arasında gerçekleşebilir mi? Bu siyasî partiler
ortak bir cumhurbaşkanı adayı belirleme konusunda anlaşabilir mi? Bu siyasî partilerin seçmenleri , ‘dostlar’ın
belirlediği ortak bir cumhurbaşkanı adayına oy verirler mi? Bütün bu soruların
cevabını ilerleyen zaman diliminde muhakkak hep beraber göreceğiz.
Kemal
Kılıçdaroğlu’nun hem CHP içindeki ve hem de ‘dostlar’la olan bu siyasî
manevraları hem kendisinin ve hem de CHP’nin kaderini nasıl belirleyecek? Acaba
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’si ‘Dimyat’a pirince giderken eldeki bulgurdan da
olacak’ mı? Bunu da zaman gösterecek.
Bu
makaleyi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun akıllarda kaldığını
düşündüğüm bir cümlesiyle bitirmek istiyorum:
“18 yıldır yapamadılar, Allah'ın izniyle
1 yılda yapacağız.”
(29 VII 2020)
Ali İhsan
Aksamaz
http://www.kuzgunportal.com/2020/ali-ihsan-aksamaz-allahin-izniyle-59125/
https://sonhaber.ch/allahin-izniyle/
http://circassiancenter.com/tr/allahin-izniyle/