Bir Kitap: “Lazca
Deyimler ve Atasözleri”
Bu makalemde sizlere Lazca üzerine yapılmış önemli bir çalışmadan
bahsedeceğim: “Lazuri Notkvame”/ (Lazca Deyimler ve
Atasözleri). Kitap,“Genesis Kitap”dan yayınlanmış. Hatırlanacağı üzere, yazarın
bir başka çalışması daha önce “Laz Kültürü” başlığıyla “Phoenix Yayınevi”nden
yayınlanmıştı. Kâmil Aksoylu, her iki çalışmasıyla Lazcayı hor gören ‘Kemalist
Burjuvazi’nin resmî ideoloji ve resmî tarih tezleriyle yüzleşiyor.
Kâmil Aksoylu, 1920’li
yılların ikinci yarısından itibaren ‘Kemalist Burjuvazi’nin Laz kimliğini,
Lazları ve Lazcayı yok sayan anlayış ve yok etmeye çalışan uygulamalarını
açığa vuruyor.
Kâmil Aksoylu, her iki çalışmasında da
adeta haykırıyor:
“Lazlar vardı. Lazca vardır. Laz kimliği
vardır. Lazlar ve Lazca Doğu Karadeniz ve Güney Kafkasya’nın kadim
halkı ve dilidir.”
Kâmil
Aksoylu, Sovyetler Birliği Lazlarının bir zamanlar sahip oldukları “Kültürel
Haklar”a da vurgu yapıyor. Sovyetler Birliği’ndeki Laz Anadil Okulları
direktörü İskender Tzitaşi’yi okuyucusuyla tanıştırıyor. Yine aynı dönemde
Lazca olarak yayınlanmış “Mçhita Murutskhi” adlı gazeteyi ile Sovyetler
Birliği’ndeki Laz okullarında okutulan ve Ali İhsan Aksamaz’ın kendi
imkânlarıyla İstanbul’da 1994’de yayımlattığı (“Alfabe”) “Alboni”yi de
tanıtıyor; bir döneme dikkat çekiyor.
Kâmil Aksoylu, Sovyetler Birliği
Lazlarının kimliklerinin tanındığı, “Kültürel Haklar”ının bulunduğu yıllarda
yapılan çalışmalara vurgu yaparken, yanlızca akademik niyetlerle yapılmış
“Contes Lazes”e de dikkat çekiyor.
Kuşkusuz Sovyetler Birliği Lazları Halk
Önderi ve Partili İskender Tzitaşi ile “Contes Lazes” adlı Lazca masal
derlemesini yapan Katolik dilbilimci Georges Dumézil’i kıyaslamak doğru bir
davranış değil. Georges Dumézil, bir dilbilimcidir ve onun için Lazcanın
yaşayan veya ölmekte olan bir dil olduğunun bir önemi yoktur. O bir akademisyen
olarak, akademik duyarlılıkla hareket etmiştir. Oysa İskender Tzitaşi, Laz
kimliğinin, Laz dilinin yaşaması ve Lazlar için emek mücadelesi vermiş bir Komünist
ve partili bir halk önderidir. Kâmil Aksoylu da her iki adı ve çalışmalarını da
kuşkusuz bu anlamda değerlendirmektedir.
Kâmil Aksoylu’nun, “Lazuri Notkvame” (
Lazca Deyimler ve Atasözleri) adlı çalışması, Xasan Cavidi’nin “Çkuni Nena”
(“Bizim Dilimiz”) başlıklı şiiriyle başlıyor.
Kâmil Aksoylu, kitabını, tüm
bildiklerini öğrendiği annesine ve bütün annelere adıyor. “Sunu”, “Anneme
Dair”, “Önsöz” gibi bölümlerden sonra Lazca kısaca tanıtılıyor. Lazcanın
konuşulduğu yerler ve Latin alfabesine dayanan Laz alfabesi hakkında bilgi
veriliyor.
Türkiye’de 1920’li yılların ikinci
yarısından itibaren Laz kimliği reddedildi. Lazca yok sayıldı; yok edilmeye
çalışıldı. Laz çocuklarının okullarda Lazca konuşmaları bile engellendi.
Lazca konuşan çocuklar şiddete maruz kaldı. Lazca okul yok. Lazca kitap yok.
Lazca konuşmak yok. Resmî ideoloji ve resmî tarih tezleri aralıksız çalıştı. Ancak
Lazcayı tamamen yok edemedi. Ancak deforme etmeyi başardı.
ABKHAZYA’DA YAYINLANAN LAZCA GAZETENİN
TÜRKİYE’YE GİRİŞİNİ YASAKLAYAN BAKANLAR KURULU KARARNAMESİ
Lazca konuşma yasakları ve Lazca eğitim-
öğretim olmaması Lazcayı geriletti. Lazca ağızlar arasındaki farklılıklar daha
fazla arttı. Lazcanın düşmanları, bütün bu uygulamaların sorumlusu olarak
siyasî iktidarları suçlamak; ‘Kemalist Burjuvazi’nin uygulamalarını açığa vurmak
yerine, anne-babaları çocuklarına Lazca öğretmemekle suçladılar. O zaman Kâmil
Aksoylu, böyle ciddî bir çalışmayı yürütecek kadar Lazcayı nereden öğrendi?!
Lazcanın düşmanları, hep Lazcadaki ağız farklılıklarını dile getirdiler;
abartılar. ‘Kemalist Burjuvazi’nin uygulamalarını görmek
istemediler; yüzleşmeye cesaretleri yoktu.
Yarı aydınlar, Lazcanın Rusça,
Osmanlıca, Rumca’nın etkisinde kaldığını da iddia ettiler. Oysa kastettikleri
Lazcadaki Rusça, Osmanlıca ve Rumca kelimelerdi. Lazcayı, önemsiz bir dil
göstermek isteyenlere çanak tuttular. Lazcanın düşmanları dün de vardı; bugün
de. Kimlik mücadelesi ile akademik çalışmaları birbirinden ayırt etmekten aciz
kimi yarı aydınlar cehaletleriyle Lazcanın, Laz kimliğinin düşmanlarının da
ilham kaynağı oldular. Ancak Kâmil Aksoylu, bütün bunların farkında. Bu
çalışmaları kaleme almakla da Laz kimliğinin ve Laz dilinin düşmanlarına cevap
veriyor; farkındalık yaratıyor.
Kâmil Aksoylu gerek deyimleri gerekse de
atasözlerini alfabetik sırayla veriyor. Kâmil Aksoylu, oldukça kıymetli olan
“Lazca Deyimler” başlıklı bölümde Lazca deyimleri ve Türkçe karşılıklarını vermekle
yetinmiyor, bu deyimlerin kullanıldığı Lazca cümleler ve onların da karşılığı
olan Türkçe cümleleri de veriyor. Kitap bu yönüyle oldukça faydalı.
YAZARIN BİR DİĞER
ÖNEMLİ ÇALIŞMASI “LAZ KÜLTÜRÜ”
Lazca, binlerce yıllık bir dil. Ancak ne
var ki, sahip çıkılmazsa ölecek. Biz, bunu UNESCO söylediği için değil, bizzat
yaşadığımız için biliyoruz. UNESCO’yu referans alacak kadar saf
değiliz. UNESCO’nun, emperyalist- kapitalizmin kuruluşu “BİRLEŞMİŞ
MİLLETLER”in “şeker yüzlü” suç ortağı olduğunu biliyoruz. Buna rağmen,
UNESCO’yu ciddiye almak Stockholm sendromuna tutulmaktır.
Bir dille yazılmazsa, çizilmezse; bir
dille eğitim-öğretim olmazsa; bir dille radyo- televizyon yayınları olmazsa;
bir dille tiyatro- sinema yapılmazsa; bir dille hikâyeler- romanlar yazılmazsa,
o dil ölür. Kâmil Aksoylu’nun bu çabası, işte tam da bu anlayışla bakıldığı
zaman daha da bir önem kazanıyor. Kâmil Aksoylu, Lazcanın ölmesini
istemiyor.
“Lazuri
Notkvame”, Laz halkının üretim, mülkiyet ve paylaşım ilişkileri
içinde binlerce yıldan günümüze getirdiği, Lazca deyimler ve atasözlerinden bir
kısmını bizlere aktarıyor. Kuşkusuz Lazca deyimleri ve atasözleri
kitapta yer aldığı kadar değil. Kâmil Aksoylu, duyarlılığı ve kişisel çabasıyla
ancak bu kadarını yapabilmiş; elinden bu kadarı gelmiş. Kuşkusuz Kâmil Aksoylu
gibi duyarlı Laz aydınlarının kolektif çabaları, bunun on katı hacimde daha
nitelikli çalışmaları da ortaya çıkarabilecektir.
Georges Dumézil, Wolfgang
Feurstein, Goişi Kojima yabancı akademisyenlerdir; dilbilim ile
ilgili kişilerdir. Onların Lazcaya ilgileri akademiktir. Bu anlamda onların
çalışmalarını olduğundan fazla yüceltmek oldukça yanlış. Ancak bu söylediğim
onların çalışmalarının önemini de azaltmamaktadır. Onlar bu çalışmaları, Lazca
ölmesin, Laz kimliği ölmesin diye yapmadılar. İşte onları İskender Tzitaşi’den
ayıran da budur. Bu sebeple, Laz diline ilişkin çalışmaların esas olarak Laz
kimlik mücadelesi veren kişiler tarafından yürütülmesi gerekiyor. Anlamlı olan
budur. Munir Yılmaz Avcı gibi, Kâmil Aksoylu gibi, İsmail Avcı Bucaklişi gibi,
İrfan Ç. Aleksiva gibi. Bu da ancak bir enstitü içindeki kolektif
çalışmayla olur.
Hem Laz aydınlarının önemli bir
sorumluluğu vardır. İlk Lazca alfabeyi ve gramerini oluşturan Hopalı Faik
Efendi ve çalışmalarına ilişkin bilgiler elbirliğiyle su yüzüne çıkartılmalıdır.
Aynı şey İskender Tzitaşi için de geçerlidir.
Nisan 2012’de yayımlanan bu çalışmanın
sayfa düzeni ve kapak tasarımı Leyla Çelik’e ait.
Kâmil Aksoylu’nun böyle çalışmalar
yapmasının sebebi, Lazcanın onun anadili olmasıdır. Anadilinin ölmesini
istememektedir yazar. Bir Laz aydını olarak da “Lazuri Notkvame-
Lazca Deyimler ve Atasözleri” ve “Laz Kültürü” başlıklı çalışmaları bizlere
ulaştırmıştır. Bu konuda sorumluluk duymuştur.
Annesinden aktardığı şu ifadeler, onun
ait olduğu Laz Kültürünün ne kadar güçlü ve insanlığı
tek-tipleştirmeye çalışan kapitalizme ne kadar karşı olduğunun da bir
kanıtıdır:
“Ma tzitzi do bombulapek tkvani ambarepe
momiğasen…”
Kendisi ölünce, çocuklarından böcek ve
karıncalar aracılığıyla haberdar olacağını söyleyen bir anne ve her karınca ve
böceği gördüğünde ölen annesine kendisinden haber götürdüğüne inanan
bir çocuk. Bu; insanın kendisine, çevresine yabancılaşmadığı ve
kapitalist anarşinin ulaşamadığı masalsı, ama aslında gerçek bir dünyadır.
Kapitalist anarşi henüz, bu dünyayı, doğayı ve Lazcayı yok edemedi; biz bu
insanî değerlerimize sahip çıkarsak, insan olarak yok olmayacağız. Bu anlamda;
HES’lere karşı mücadele, Lazcayı yaşatmak için mücadele ve çayda ve fındıkta
sömürüye karşı sosyal haklar için mücadele bir bütündür. Bu da ortak Vatan
Türkiye’yi savunmak demektir.
(Önerilen Okumalar: Ali İhsan Aksamaz, “Lazuri Notkvame/ Lazca Deyimler ve
Atasözleri”, yusufbulut.com, 15 I 2013; Hüsnü Gürbey- Mahsuni Gül,
“Millî Emniyet Hizmeti’nin Ekalliyetler Raporu”, Kürt Tarihi Dergisi, Sayı 39,
Ocak- Şubat- Mart 2020, İsmail Beşikçi Vakfı, İstanbul)
Ali İhsan Aksamaz