Kâzım Koyuncu, Vali ve Nekrofili
Ziya Akyıldız’ın İHA kaynaklı ve bugün tarihli bir
haberinden kısa bir bölüm: “Vali
Cirit, anıt mezarının başında Koyuncu'nun annesi Nesibe
Koyuncu’nun elini öperek
babası Cavit Koyuncu’ya başsağlığı dileklerini iletti.
Ziyaretten duydukları
memnuniyeti dile getiren anne, bugüne kadar binlerce kişinin oğlunun mezarını
ziyarete geldiğini ancak ilk kez bir Vali’nin ziyaret ettiğini ifade etti. Vali
Cirit’in ziyaretinin kendilerini çok duygulandırdığını belirten anne Koyuncu,
Valiye sarılarak hem teşekkür etti hem de evinde çay içmeye davet etti. Köy
mezarlığını da ziyaret eden Vali Cirit, burada bulunan köylülerle bir süre
sohbet ederek, sorunlarını dinledi.”
Hatırlarsınız; CHP
Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da Koyuncu’nun mezarını ziyaret etmişti. Vali
Cirit’in bu mezar ziyareti, Kılıçdaroğlu’nun yaptığı ziyaretle
karıştırılmamalı. Kılıçdaroğlu’nun mesajı seçimlerde oy toplamaya dönüktü. Nekrofili
tezahürü görüldü. CHP, Kâzım Koyuncu’nun mücadelesini verdiği Lazca’yı hep yok
saydı.
Vali Cirit’in oradan
geçerken Koyuncu’nun mezarını ziyaret etmesi kuşkusuz bir tesadüfî gelişme
değil. Bu sebeple de bu ziyaret, ziyaret sırasında konuşulanların ve basında
ziyaretle ilgili yazılanların ötesinde bir anlam ve mesaj taşıyor. Bu mesajın
oldukça önemli olduğuna kuşku yok Öncelikle Kâzım Koyuncu’nın kişilik ve
kimliğine ilişkin birkaç cümle söylemek istiyorum.
Kâzım Koyuncu,
İstanbul’a okumak için gitti. Lazlığının farkına da orada vardı. Lazca’nın
ölüyor olduğunu orada anladı. İstanbul’da yalnızca kimliğinin; Lazlığının,
Lazca’nın farkına varmadı, bütün Türkiye’yi gördü; Türkiye’nin anadillerini,
kimliklerini, kültürlerini; farklılıklarını gördü; tanıdı. Emek mücadelesini,
kimlik mücadelesini, dayanışma ve mücadeleyi de gördü. Kâzım Koyuncu, yalnızca
Laz kimliğiyle değil, bu ülkenin aydını kimliğiyle de safını belirledi ve
elinden geldiğince güzel günler için mücadele etti. Düşleri vardı.
Kâzım Koyuncu,
İstiklâl’in, Beyoğlu’nun, Taksim’in ışıltılı cadde ve sokaklarının değil,
Tarlabaşı’nın, Dolapdere’nin Kasımpaşa’nın
karanlık, içinde bin bir dert, sıkıntı ve bela barındıran sokaklarının da
çocuğuydu. Dertli insanların dertleriyle o da dertlendi. Yalnızca okumuş-
yazmış entelelektüellerin, aydınların dostu değildi. Mendilci çocukları, tinerci
gençleri, fahişeleri, travestileri de tanıdı; ekmeğini, soğanını, tuzunu
onlarla da paylaştı. Onlarla da dost oldu. Onları da, düşlerindeki güzel günler
için mücadeleye katmaya çalıştı; kendince çaba gösterdi. Düşlerini hiç terk etmedi!
Kâzım Koyuncu, hak mücadelesi veren işçilerle yan yana
durdu. Onlara destek verdi. Köylülerin, HES’lere karşı verdikleri mücadelede
onlarla da beraberdi. Gerektiğinde yürüdü. Gerektiğinde koştu. Gerektiğinde
pankart taşıdı. Gerektiğinde şarkı söyledi. Gerektiğinde de sustu. O’nun
yapmaya çalıştığı, fotoğraf ve kameralara poz vermekten çok öte bir şeydi.
Kâzım Koyuncu, Diyarbakır’a gitti. Yüzbinlerce kişiye
şarkılar söyledi. Lazca da, Kürtçe de, Arapça da, Megrelce de, Türkçe de. Kâzım
Koyuncu, Diyarbakır’ı da Hopa kadar seviyordu. Yaşasaydı, kuşkusuz Diyarbakır’a
yine gidecek ve barış mesajları verecekti. Bu ülkede yaşayan herkesin kendi
kimliklerinin farkındalığıyla kardeşleşmelerine katkı sunacaktı.
Diyarbakır’daki Newroz kutlamalarında yüzbinlerce kişiye söyledikleri
hatırdadır: “Denizlerin çocuklarından Dağların çocuklarına selam getirdim!” Kâzım
Koyuncu, Tiflis’e de gitti. Zugdidi’ye de gitti. Gürcüce, Megrelce, Lazca
şarkılar söyledi. Orada da Diyarbakır’da verdiği mesajı verdi; dostluk dedi;
kardeşleşme dedi; anadillerimiz dedi. Halkların kimliklerini unutmadan,
yaşatarak kardeşleşme mesajları verdi hep.
Kâzım Koyuncu, Artvin’de, Bergama’da siyanürle altın
aranmasına karşı çıktı. Kâzım Koyuncu, Akkuyu’daki nükleer, Gökova’daki termik,
Fırtına Vadisi’ndeki HES’lere karşı mücadele etti. Kâzım Koyuncu, deniz ile
karayı birbirinden ayıran Samsun-Sarp sahil yoluna da karşı çıktı. Kâzım
Koyuncu, vicdani red hakkını savundu.
Kâzım Koyuncu; bir insan, bir Laz, bir aydın ve bir
sanatçıydı. Kardeşleşme mesajları veren bir sanatçıydı. Onun
mezarını ziyaret etmek şimdi şu anlama geliyor: Kâzım Koyuncu bu memleketin
evlâdıydı. Demokrasi ve özgürlük mücadelesi veriyordu. Haklı talepleri vardı. Kâzım
Koyuncu haklıydı.
Kâzım Koyuncu’nun bir mesajı vardı. Bu mesajı, geçen 2013
Newroz’unda Diyabakırlılar bir kez daha haykırdı: Barış, kimliklerin ve
anadillerin yaşaması, kardeşleşme, refah. İşte sırf bu sebepten kardeşi Niyazi
Koyuncu’yu da kucakladılar. Kâzım Koyuncu, hiç taviz vermedi. 2005’de hangi
duruşu sergiliyorsa, bugün de dimdik ayakta duruyor.
Devletin valisinin, Kâzım Koyuncu’nun mezarını ziyaret
etmesine, bütün bunları akılda tutarak bakmak ve değerlendirmek gerekiyor.
Kâzım Koyuncu’nun düşlerinden bir tanesi de Lazca’nın
mekteplere girmesiydi. Şimdi Hopalı anne- babalar Kâzım Koyuncu’nun bu düşünün
gerçekleşmesi için çaba harcamalılar. Anne- babalar okullara dilekçelerle
başvurmalılar. Kâzım Koyuncu sevgisini en temel ölçüsü Lazcaya saygı duymak ve
sahiplenmektir. Kâzım Koyuncu
sevgilerinin nekrofili olmadığını tam da şimdi göstermelerinin zamanı!(15 X
2013)
yusufbulut.com