(Ön açıklama:
Haşim Akman’ın “Laz Enstitüsü Kuruluyor” başlıklı bu haber- söyleşisi
günümüzden neredeyse 30 yıl önce, 1992’de, A Aktüel Dergisi’nin 66. sayısında
yayınlandı. Bu haber- söyleşide hem Laz kimliğini yaşatmak adına söylenenlerin
hem de bu söylenenlere karşı çıkanların söylediklerinin birçok bakımdan
eleştirel katkıya muhtaç olduğuna hiç kuşku yok. Ancak bunun çok da ötesinde,
bu haber- söyleşi, 30 yıl önceki entelektüel ve siyasetçi algı ve yaklaşımlarını
bizlere yansıtması bakımından önemli bir belge. İşte bu sebeple Haşim Akman’ın
bu önemli çalışmasını yayına hazırladım. Konuya ilgi duyan okuyucunun bilgisine
sunuyorum. 13 VII 2017, Ali İhsan Aksamaz)
+
Haşim
Akman’ın haber- söyleşisi: “Laz Enstitüsü Kuruluyor”
“Avukat Ahmet
Kırım öncülüğünde bir grup Laz aydını enstitü kurmak amacıyla harekete geçti… Almanya
ve Fransa’daki benzerlerinden örnek alınarak kurulacak enstitü. Bir aksilik
olmazsa bu ayın içinde faaliyete geçecek. ANAP’ın Laz milletvekillerinden
Süleyman Hatinoğlu’na göre girişim, “öğleden sonra yapılmış bir Laz şakası.”
İstanbul’dan
Ardeşen’e gitmek için otogara gelen Temel, otobüste okuyacak bir şeyler ararken
gözüne bir kitap çarpar: “Lazlar’ın Tarihi.” Heyecanlanır, “Uyy… pizum de
tarihimiz varmış” der ve yanakları al al, daha oracıkta, başlar kitabın
sayfalarını karıştırmaya. Satıcının, “Abi alıcı mısın bakıcı mı” sözüyle
kendine geldiğinde adeta yarılamıştır kirabı. O sırada olan olmuş, tezcanlı
otobüs şoförü daha fazla beklemekten sıkılıp çoktan yola koyulmuştur. Temel, otobüsü
kaçırdığına üzülmüş görünmemektedir. Parayı öderken şöyle der sevinçle: “Olsun
daa! Otobüsü kaçırduk ama tarihi yakaladuk!”
Fıkra,
klasik Laz fıkraları gibi komik değil. Zaten öylebir iddiası da yok. Yalnızca
bu haber için üretidi çünkü. Fıkra uydurma ama, Türkiye’deki Lazlar’ın büyük
çoğunluğunun, geçtiğimiz aylarda yayımlanan “Lazlar’ın Tarihi” adlı kitabı
satın alıp okuduğu, kitabı kitapçıda bulamayan Türkiye’nin dört bir yanına
dağılmış Lazlar’ın yayıncıyı bezdirircesine postayla tek kitap siparişinde
bulunduğu kesinlikle gerçek. Ayrıca bugünlerde Ardeşen, Pazar, Hopa, Arhavi,
Fındıklı gibi Laz yerleşimlerinin İstanbul’daki yansımaları olan “kültürel
yardımlaşma dernekleri”nin müdavimi küçük tüccar ve zanaatkâr Lazlar, okey
ıstakalarını, 52 destelerini filan bir yana itip hummalı bir tartışma
sürdürüyor. Konuşmalar gelip gelip şöyle bir sonuca bağlanıyor: “Ninelerimiz,
dedelerimiz hep Lazca konuşurlar. Biz de biraz biliriz. Gelenek göreneklerimiz,
yemeğimiz, içkimiz, müziğimiz hep farklı. Tarihimiz de olduğuna göre bu kültürü
neden geliştirmeyelim?”
Avukat
Ahmet Kırım ve arkadaşlarını bir “Laz Enstitüsü” kurma düşüncesine götüren
temel etken işte bu tür konuşmalar olmuş. Bu ay içinde bir “Laz Enstitüsü”
kurmamak için resmen başvuruda bulunacak olan Kırım’ı dinliyoruz: “Bu kimlik
temelinde bir oluşum. Buna enstitü de diyebilirsiniz vakıf da. Adı önemli
değil. Kendi memleketimden gözlemlerim, buraya gelen Lazlar’la irtibatımız var.
Onlardan bildiğim ve duyduğum kadarıyla bu insanların çok önemli bir bölümü,
asimilasyona rağmen, kendi kimliklerini muhafaza ediyor. Milliyetini, kimliğini
kaybeden çok azdır. Bu insanlar gerek yaşantılarıyla, gerek örf ve adetleriyle
Lazlık kimliğini şuurunu muhafaza etmeye çalışıyorlar. Tabii süreç içinde bir
bölümü asimile oldu. Örneğin benim gençliğimde memleketimdeki insanların büyük
çoğunluğu Lazca konuşurdu. Lisan geliştirilemediği için daha ziyade Türkçe’ye
başvurular, Lazca-Türkçe karışımı bir şey olurdu. 80’den sonra Lazca konuşma
oranı iyice düştü. Ta ki son iki- üç seneye kadar. Bu yaz kendim de gördüm, gidip gelen
arkadaşlarımın da tespit ettikleri bir husus var: Oradaki insanlar, özellikle
gençler, kısır da olsa Lazca konuşmaya büyük özen gösteriyorlar. Bunun için
hiçbir özel çaba olmadı. Kendiliğinden gelişen bir hareket. Ben üç sene önce
böyle bir şeyin olabileceğini, kendi kimliğimize sahip çıkma gerekliliğini,
zorunluluğunu duyuyordum. Hatta o dönemde kendi milliyetimiz olan
arkadaşlarımıza bu düşüncem, söylüyordum.”
Ahmet
Kırım’ın sözlerini, bu sözcüklerle olmasa da vurgulayıp, “enstitü” fikrine
sıcak bakan pek çok Laz’a rastlamak mümkün. Pazar Kültür ve Yardımlaşma Derneği
kurucusu ve yönetim kurulu üyesi Şendoğan Özer bunlardan biri. “Kültürel
faaliyet olarak bizim horonumuz vardır, toplanıp bir araya geldiğimizde tulum
çalar horon yaparız. Enstitü fikrine gelince; bir şeyin araştırılması,
incelenmesi iyi bir şey. Araştırmacılığa karşı değilim. Bütün toplumların
geçmişlerinin araştırılması iyidir. Sonuçta bu bir tarihtir. Osmanlı ya da
Cumhuriyet tarihini nasıl inceliyorsak, Lazlar’ın, Gürcüler’in, Çerkesler’in,
Kürtler’in de tarihlerini bilmemiz doğal bir şeydir.”
“Lazlar’ın
Tarihi”ni yayınlayan Ant Yayınları sahibi Cemal Şener
Görünüşe
bakılırsa, girişime öncülük edenler yalnız kalmayacak. İşte, geçtiğimiz aylarda
“Lazlar’ın Tarihi” adlı kitabı yayımlayan Ant Yayınları sahibi Cemal Şener’in
söyledikleri: “Türkiye’de Laz sayısı çok değil. Doğu Karadeniz’de 100 bin kişi ya var ya yoklar. Bu sayıyı
dikkate alarak, kitabı yayımlarken çok düşündük. Ama sonuç beni şaşırttı.
Şimdiye kadar Çerkesler’le, Aleviler’le, Kürtler’le ilgili kitaplar yayımladım.
Diyebilirim ki, onların nicel ağırlıklarına rağmen, kendilerine yönelik
kitaplara Lazlar kadar ilgi göstermediler. Türkiye’de 20 milyon Alevi var.
Alevilikle ilgili kitaba 100 bin Laz’ın “Lazlar’ın Tarihi”ne gösterdiği ilgiyi
göstermedi. Türkiye’nin dört bir yanından telefon yağıyor. Birçok yerde adam
bürokrat, genel müdür vb. özel şoförünü gönderip kitap aldırıyor. Bu dönemde
kitap siparişi bitti, hele tek kitap siparişi hiç yoktur. Ne var ki ben,
Anadolu’nun dört bir yanından aldığım tek kitap siparişlerinden bezdim.”
ANAP Artvin
Milletvekili Süleyman Hatinoğlu ise Laz Enstitüsü kurma girişimini “Öğleden
sonra yapılmış bir Laz şakası” olarak değerlendiriyor: Böyle bir şeyden haberim
yok. İlk kez sizden duyuyorum. Sizden duyuyorum, çünkü Lazlar’ın böyle bir
niyetleri olsa önce bizim haberimiz olurdu. Bu Meclis’te üç tane Laz
milletvekili var. Biri benim, diğerleri Şadi Pehlivanoğlu ve Mustafa
Parlak’tır. Biz milletvekili olarak böyle bir oluşumdan haberdar değiliz. O
halde ciddi bir oluşum değildir bu; Laz şakasıdır. Öğleden sonra yapılmış bir
Laz şakasıdır.”
Ortada
gerçekten de bir şaka var ama, kim kime yapıyor acaba? Bize öyle geliyor ki,
“şaka”yı Lazlar vekillerine yapıp enstitüyü onlara “çaktırmadan” kurmaya
girişmiş durumda. Gelelim, Süleyman Hatinoğlu’nun “Bu Meclis’te üç tane Laz
milletvekili vardır” biçimindeki sözlerine… Pehlivanoğlu’nun Ordu, Mustafa
Parlak’ın da Rize milletvekili olduğu hatırlandığında şu soru çıkıyor ortaya:
Karadenizli diğer milletvekilleri Laz değil midir? Ya d, Karadeniz’de
yaşayanlar arasında kim Laz’dır, kim değildir?
İşte tam bu noktada
dehşetengiz bir “fraksiyonlaşma”nın ilk işaretleri hemen beliriveriyor. “Laz
Enstitüsü” kurma girişimine öncülük eden avukat Ahmet Kırım’a göre Rizeliler
Laz değildir.” Hele her Karadenizli’nin Laz olduğunu düşünmek iyice yanlış bir
düşüncedir. Ahmet Kırım hangi Karadenizli’ye “Laz” denmesi gerektiğini coğrafi
olarak şöyle belirtiyor: “Eskiden Trabzon’a kadar olan bölüm Laz’dı. Şimdi
Rize’nin içinde Laz yaşamıyor. Orada yaşayanların bir kısmı Rum’dan dönmedir.
Çünkü Bizans döneminde Bizanslılar Laz krallığını yıktıktan sonra kendi
vatandaşlarını, Pontuslular’ı getirip oraya yerleştirdi. O bakımdan Rizeliler
bizden değildir. Rizeliler fanatiktitir, Lazlarsa değildir. Lazistan hududu TC
devleti sınırları içinde Çayeli ile Pazar arasındaki Kemer deresinden başlayıp
sınır kapısı olan Sarp’a, oradan da Abhazya’ya kadar devam eder ki
Abhazya’daki nüfusun yüzde 20 kadarı
Laz’dır. Gürcistan’da da Lazlar vardır. Yani o kuşağı devam ettiren bölüme
Lazistan diyebiliriz.
Pazar Kültür ve
Yardımlaşma Derneği üyesi Şendoğan Özer ise, “hakiki” Lazlar’ın nerelerde
bulunduğunu şöyle belirtiyor: Lazlar Doğu Karadeniz’in doğusundaki bölgede
yaşarlar. Türkiye’de yedi ilçede Laz vardır. Bunlar Pazar, Ardeşen, Fındıklı,
Arhavi, Hopa, Borçka ve Kemalpaşa’dır. Bir kısmı da Sarp’tadır. Bölgenin en
eski halkıdır. O bölgede Laz olmayanlar da var. Hemşinliler mesela Laz
değildir. Lazca bilmezler. Rivayete göre Horasan’dan gelmiş, Osmanlı döneminde
koruyucu asker olarak oraya yerleştirilmişlerdir. Tabii biz kendi tarihimizi
iyi bilmediğimiz için onların tarihlerini bilmemiz de mümkün değil.”
Yazının sonlarına
geldik…Eminiz bir kısmınız “Şimdide Lazlar mı çıktı başımıza” demeye
başladınız. Şimdi sizin yüreğinize biraz soğuk su serpelim ve “Laz Enstitüsü”
fikrine sıcak bakanların hemen hepsinin aşağı yukarı Adem Eryılmaz gibi
düşündüğünü hatırlatalım: “Benim çocuklarım Lazca bilmez ama bilmesini isterim.
Hatta yavaş yavaş öğretiyorum. Bir kültürdür çünkü, ölmesin. Evde mesela
çocuklarımdan su isterken Lazca isterim. Öğretmeye çalışıyorum. Ama kesinlikle
şovenist olarak değil. Bir Laz kesinlikle kendini Türk addeder. Bunun aksi
mümkün değil. Ama bu bir kültür, düşünüş, yaşayış tarzıdır. Kaybolmaması, devam
etmesi lazımdır”.
Aslında “Laz Enstitüsü”
günümüz Türkiye’sinde ilk kez telaffuz edilmekle birlikte, Batı ve Gürcistan
için yeni değil. Gürcistan’da akademik bir kimlikle ve devlet politikası olarak
korunup yaşatılan Laz kültürü Almanya ve Fransa’da üniversitelere bağlı bir enstitü bünyesinde
inceleniyor. Bundan başka örneğin 1982’de Stutgart’ta bir grup Laz gencin
girişimiyle “Parpali” (kelebek) adlı Lazca- Türkçe bir dergi yayımlanıyor ve bu
girişim Laz alfabesi yazma çabasını doğuruyor.
Lazlar “enstitü”
sözcüğünün çağrıştırdığı bütün olumsuzlukların farkında. O nedenle, her
defasında tek hedeflerinin kültürlerini korumak olduğunu vurguluyorlar.
Lazca’nın, adı geçen yedi ilçede yedi ayrı lehçeyle ve hemen hemen yalnızca
yaşlı kadınların gündelik yaşamlarında yaşadığını düşündüklerinden korkuyorlar; Lazca’nın da yeryüzünde tek bir
kişinin bildiği Ubıhça’ya dönüşmesi ihtimali onları çok korkutuyor. Laz
Enstitüsü’nü işte bu nedenle kurmak istiyorlar.
Girişimin
sözcüsü Avukat Ahmet Kırım
Avukat
Ahmet Kırım: “Laz Burjuvazisi De Destekliyor”
Aktüel:
“Enstitü fikri nasıl doğdu ve gelişti?”
Ahmet
Kırım: “Şimdi bu kimlik temelinde bir oluşum. Buna
enstitü de diyebilirsiniz, vakıf da. Adı önemli değil. Cumhuriyetin tek ulus,
tek devlet ideolojisi ve bu çerçevede diğer azınlık milliyetleri asimile etme
politikasının başarılı olamayacağı bugün ortaya çıkmıştır. Esasen dünyadaki
uygulamaları da görüyoruz. Mikro milliyetçiliğin çok fazla revaçta olduğu veya
mikro milliyetçi hareketlerin yoğun olarak mücadeleye dönüştüğü bir çağda
yaşıyoruz. Bunun bize yansıması elbette olacaktır. Esas olarak dünyadaki
gelişmeler ve Anadolu’nun asli halklarından olan Kürtler’in çabaları bizde de
kendi kimliğimizi geliştirme anlayışının yüzeye çıkmasına neden oldu. Esas
neden bu.”
Aktüel:
“Enstitünün amacı ne?”
Ahmet
Kırım: “Biz, dil, kültür ve ulusal demokratik haklar
diyebileceğimiz haklarımızı almak istiyoruz. Bunun dışında amacımız ayrışmak
değil. Yine birlikte olmak. Ama kendi kimliğimizi muhafaza edip gönüllü birliği
sağlayabilmek. Bizim amacımız bu.Onun haricinde başka bir amaç taşımıyoruz. TC
devletinin tek ulus,tek devlet anlayışıyla yürümediği, en azından sağlıklı bir
şekilde yürümediği görülüyor zaten. O bakımdan bu kafayı değiştirmek,
beraberliğin de gönüllü olmasını sağlamak gerekiyor. Bize ve bizim gibi başka
azınlık milliyetlere de kendi kimliklerini muhafaza edebilme olanağının
sağlanması şarttır. Beraberlik ancak bundan sonra olabilir. Amacımız bu.”
Aktüel:
“Bunun için ilk adım enstitü mü?”
Ahmet
Kırım: “Evet. Koşullarda bir farklılaşma olmazsa enstitüyü
Ekim ayında veya 1992 senesinin içinde kurmayı düşünüyoruz. Arkadaşlarla
temaslarımız devam ediyor.”
Aktüel:
“Girişim bir aydın hareketi mi?”
Ahmet
Kırım: “Bu işe öncülük yapanlar okumuş yazmış insanlar
gibi görünüyor ama, bunun sempatizanları içinde aydın olmayan veya o kapsamda
alamayacağımız insanlar da var. Esnaf kesiminden de, Laz burjuvazisinden de
insanlar var.”
Aktüel:
“Onları ne tür faktörler böyle bir girişime itiyor? Şimdiye kadar böyle bir
çaba yoktu çünkü.”
Ahmet
Kırım: “ Şimdiye kadar yoktu ama bu insanlar eksikliğini
hissediyordu. Konuştuğunuzda ben Lazım diyor, Laz gibi yaşıyordu. O açıdan
değişen hiçbir şey yok. Lazistan’daki insanlar özel hayatlarında nasıl
yaşıyorsa onlar da öyle yaşıyordu. Veya bir eğlenceye gittiğinizde, bizim milli
çalgımız kemeçe değil tulumdur, birisi tulum çaldığında oradaki insanları
tutamazsınız. Bu kendiliğinden gelir, horon tutar. Ne kadar asimile ederseniz
edin, eninde sonunda Lazdır. Bu birinci etkendir. Diğeri Kürtler’in
mücadelesinin doğrudan etkisi vardır. Üçüncüsü dünyadaki gelişmelerdir.”
Aktüel:
“Yani Çayeliden öteye geçtiğimizde, sokaktaki insanda “ben kimim” sorusu mu
hasıl oldu?”
Ahmet
Kırım: “Hayır. Zaten böyle bir soru yoktu. Ben Lazım
diyor ama onun gereğini yerine getirmiyordu.”
Aktüel:
“Türkiye dışındaki Lazlar’da da benzer kıpırdanışlar var mı?”
Ahmet
Kırım: “Var. Mesela Stutgart’ta bir hayli yoğun Laz nüfus
var. Dörtbeş ay önce bir dernek kurdular. Hatta düzenli olarak Lazca bir gazete
çıkartıyorlar. Onlarla diyaloglarımız sürüyor. Gürcistan’dakilerle gidip gelme
şeklinde çok sıcak ilişkiler birkaç yıldır devam ediyor. Parçalanma olduğu için
insanlarımızın bir bölümünün akrabası orada kalmış. Bu sıcak ilişkiler bir-iki
yıldır bir hayli yoğun biçimde sürüyor.”
Aktüel:
“Bugün “hakiki” Lazlar’ın yaşadığı bölgenin bir sınırını çizmenizi istesek…”
Ahmet
Kırım: “TC devleti sınırları içinde Çayeli ile Pazar
arasındaki Kemer deresinden başlayıp sınır kapısı Sarp’a, oradan da Abhazya’ya
kadar devam eder.”
Aktüel:
“Bu durumda, tanıdığımızdan farklı bir Laz tipi çıkmıyor mu ortaya?”
Ahmet
Kırım: “Gerçekten de eskiden Laz denince sarışın, mavi/
çakır gözlü, kemer burunlu insanlar akla gelirdi. Ama şimdi süreç içinde
beslenme değişti, doğa şartları değişti… Dolayısıyla Lazlar’ın fiziki
özelliklerinde de bir takım değişiklikler oldu. Lazlar şimdi kumral,
kahvarengi, çok az olarak mavi gözlü; burun yapısı kemerli olmamakla birlikte,
çok mütenasip de olmayan insanlar. Ama eski tip Laz’ı arasanız da
bulamazsınız.”
*
Laz
Politikacı Gözüyle “Laz Enstitüsü”
Adnan
Kahveci (ANAP Milletvekili): “Gerek Yok!”
“Lazlar ve Kürtler Türkiye’de azınlık değil birinci
sınıf vatandaştır. Eğer, ikinci sınıf vatandaş ve azınlık olmayı istiyorlarsa,
kursunlar. Bakın, bugün başta İstanbul olmak üzere, Türkiye’nin ekonomik yaşamını
ve ticari ilişkilerini kontrol altında tutanların ağırlıklı bölümünü Lazlar’la
Kürtler oluşturuyor. Bu bakımdan, Lazlar’ın, böyle bir talepte bulunmasını
gerektiren herhangi bir neden bulunmamaktadır. Bu olsa olsa bir Laz şakasıdır
ve öğleden sonra yapılmıştır.”
+
Şadan
Tuzcu (ANAP Milletvekili): “Baba Ters Gelmiyor!”
“Kursunlar. Ne olacak ki? Zaten Türkiye’de Lazlar’ın sayısı da çok fazla değil. Bir kültür varlığı olarak Rize’nin bir bölümü ile Hopa arasındaki bir bölgede varlıklarını sürdürüyorlar. Ancak, yaşlılar Lazca konuşuyor. Alfabeleri yok, yazılı kültürleri bulunmuyor. Bir kültürel zenginlik olarak böyle bir enstitünün kurulması bana ters gelmiyor. Laz kültürünü araştırırız, böylece kültürel zenginliğimizin boyutları gelişir.”
+
Süleyman
Hatinoğlu (ANAP Milletvekili): “Laz Şakasıdır!”
“Ciddi değildir. Laz şakasıdır, öğleden sonra
yapılmış bir Laz şakasıdır. Karadeniz insanı bu tür şeylerin peşinden koşmaz.
Bizim kültürel yapımız bellidir. Bilinçli bir topluluğuz, böyle şeylerin
peşinden koşmayız. Laz, Kürt’ün deniz görmüşüdür; kardeşidir.”
Şadi
Pehlivanoğlu (ANAP Milletvekili): “Üzerinde Durmaya
Değmez!”
“Türkiye devletinin tarihinde, özellikle İstiklal
Savaşı’ndan beri, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türlk milletinin menfaatleri
doğrultusunda canla başla mücadele edenler, başta Karadenizliler’dir. Bugüne
kadar, hiçbir Karadenizli’nin devlete karşı bir hareket içinde olduğu
görülmemiştir. Eğer, böyle bir enstitü kurmak isteyenler varsa, onlar
Karadenizli değildir; Karadenizli iseler bile, Karadenizli olma özelliklerini
yitirmiş kimselerdir. Bence, sözünü ettiğiniz bu girişimi ciddiye almak doğru
değildir; üzerinde durmak da…”
Mustafa
Parlak ( ANAP Milletvekili,). “Bugün için Doğru Değil!”
“Bana böyle bir duyum ulaşmadı. Şimdi, bugün
Türkiye’de bu tür gayretlerin arkasında hep bir maksat aranıyor. Bu aşamada
böyle bir işe girişilmesinin de ardında böyle bir maksat aranır. Türkiye, çok
kritik bir dönemden geçiyor. Eğer, normal bir dönemde olsaydık ve olay sadece
kültürel araştırma esasını gütseydi, olabilirdi, normal karşılanabilirdi. Ama,
bugün için normal değil, doğru karşılanmaz. Eğer, Türkiye demokrasiye tam
olarak geçmiş olsa ve demokrasiyi hazmetmiş olsaydı, bunlar olabilirdi. Ama
sorunlar ortada görüyorsunuz.”
+
Not: Başka partilerden Laz milletvekili olmadığı
için yalnızca ANAP milletvekillerinin görüşlerine başvurulmuştur.”
+
(Kaynak: Haşim Akman: “Laz Enstitüsü Kuruluyor”, A Aktüel
Dergisi, sayı 66, 8- 14 Ekim 1992; Haber- söyleşiyi yayına hazırlayan: Ali İhsan
Aksamaz)
+
+
Avukat Ahmet Hulusi Kırım’ın konuşma metni (15 XII 1992, İstanbul- Bahçelievler “Alyans Düğün Salonu “):
+
https://sonhaber.ch/laz-aydinlarinin-girisimine-basindan-tepkiler/
https://sonhaber.ch/hasim-akman-laz-enstitusu-kuruluyor/#more
Ahmet Hulusi Kırım’ın yayınlanmış kitapları:
https://www.kitapyurdu.com/yazar/ahmet-hulusi-kirim/175609.html
https://sonhaber.ch/komplo-tarlalari/