“Gıda
Güvenliği”
“Birleşmiş Milletler Örgütü”, 24 Haziran 2018
tarihinde aldığı bir kararla 7 Haziranı “Dünya Gıda Güvenliği Günü” olarak ilân
etti. “Dünya Sağlık Örgütü (WHO)” ve “Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü
(FAO)”, geçen yıldan beri 7 Haziran’ı
“Dünya Gıda Güvenliği Günü” olarak kutluyor.
“Dünya Gıda Güvenliği
Günü”nün bu yılki “kutlanması” da günün “anlam ve önemine” uygun olarak
yapıldı.
7 Haziran “Dünya Gıda
Güvenliği Günü” ile ilgili olarak “Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri
Federasyonu (TGDF)” ve “Türk Veteriner Hekimler Birliği” birer açıklamayla
“günün anlam ve önemine” vurgu yaptı. Youtube’de akademik ünvanlı birkaç kişinin
aynı minvâldeki kısa açıklamalarına da tesadüf ettim.
“Dünya Sağlık Örgütü”
ve “Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü” kuruldukları günden bu yana,
kuruluş amaçlarında belirtilen görevlerini lâyıkıyla yaptılar mı, yapabildiler
mi? Hayır!
İnsanların neden hâlâ
açlık ve susuzluktan kırıldıklarını, neden doğal tohumla yapılan tarımdan
uzaklaşt(ırıld)ıklarını ve neden sistemli bir şekilde GDO’lu tohum ve
ürünlerine yönel(til)diklerini sorgulamadan ve soruna doğru çözüm yolları
bulmak için kafa yormadan “Dünya Gıda
Güvenliği Günü”ne “güzelleme yapmak” en iyimser tabirle havanda su dövmeye
benziyor. Gıda denilince tarım üretim ve ürünlerini büyük ölçüde göz ardı
ederek yalnızca “hayvansal gıdaları” gündeme getirmek de bir başka yanlışlık.
Görünen o ki, “Dünya
Sağlık Örgütü” ve “Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü”nün “Gıda
Güvenliği”nden anladığı, GDO’lu tohumla yapılan tarım üretimi ve bu ürünlerin tüketiminin
bugünkü haliyle “güvenlik” altına alınmasıdır. Aynı şekilde hayvansal ürünlerin
üretimi ve tüketiminin “güvenliği” de bugünkü
haliyle garanti altına alınmak isteniyor. Bu durumda da “Hayvan Hakları” unutulmuş
oluyor. Bu da, bugüne kadar olduğu gibi
bundan sonra da insanların hem kendi aralarındaki hem de hayvanlarla olan
ilişkilerindeki adaletsizliklerin ve kırımların devam etmesine onay verildiği
anlamına geliyor.
Her 7 Haziran’da “Dünya
Gıda Güvenliği Günü”ne “güzellemeler yapmak” ve yalnızca bilinen sorunları
tekrarlamak yerine, çok yakın bir geçmişe kadar kendi kendine yeten birkaç
tarım ülkesinden birisiyken, günümüzde Türkiye’nin neden GDO’lu tarım ürünlerini
ithal eden bir ülkeye dönüştüğünü sorgulamak ve “ulusal gıda güvenliği”
sorununa yeniden doğru çözüm yolları üretmek ve bunları uygulamaya koymak gerekir.
Türkiye’de tarımın
neden günden güne acınacak bir hale ge(tiri)ldiği sorgularken de gündelik siyaset
ve oy kaygılardan uzak, bu olumsuz gelişmede sorumluluğu olan eski siyasîlerin yanlış
politika ve uygulamalarını da bütün çıplaklığıyla açığa vurmak ve onların
yanlışlarını devam ettirmemek gerekiyor.
Eğer Türkiye’nin
yeniden kendi kendini doğal tarım ürünleriyle de besleyebilen bir tarım ülkesi de
olması gerçekten isteniyorsa, CHP lideri
Millî Şef İsmet İnönü ve Hükümetinin ABD ile imzaladığı askerî, siyasî,
kültürel, ekonomik gizli ve açık anlaşmaların içerikleri, uygulanma süreçleri,
sonuçları bugüne kadarki olumsuz etkileriyle gözler önüne serilmelidir. Aynı
şekilde DP lideri Adnan Menderes ve Hükümetinin de ABD ile imzaladığı 12 Kasım 1956 tarihli “Münakit Ziraî Emtia Anlaşması” ve diğer anlaşmaların
içerikleri, uygulanma süreçleri, sonuçları bugüne kadarki olumsuz etkileriyle
açığa vurulmalıdır.
“Truman Doktrini” ve
“Marshal Plânı”nın Türkiye için ne anlama geldiğini bilmek ve akılda tutmak
gerekir.
Haydar Tunçkanat, 1960’larda “meselenin
aslı”nı açığa vurmuştu
Gıda Güvenliğini; “Dünya
Sağlık Örgütü” ve “Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü”nün bugünkü aklıyla
anlamak ve kutsamak günümüzdeki bütün bu adaletsizliklerin sebebi olan “Beyaz
Adam”ı bugüne kadar yaptıklarında aklamak ve gelecekteki yeni adaletsizliklerinde
de kendisine yeniden onay vermek anlamına geleceğine hiç şüphe yok. (10 VI 2020)
(Önerilen
okuma: Haydar Tunçkanat, “İkili Anlaşmaların İçyüzü”, Alaca Yayınları, 2019,
İstanbul)
Ali
İhsan Aksamaz
https://sonhaber.ch/gida-guvenligi/