“Yürekli
Bir Laz Kadını Bedia Hala”
Bedia Xala/ Guroni ar Lazi Oxorca” (“Bedia
Xala/ Yürekli Bir Laz Kadını”) adlı kitap
“Kaldıraç Yayınevi”nden çıktı. Bu kitap hak ettiği ilgiyi gördü mü,
bilemiyorum. Anı türündeki bu kitap, başlığından da kolayca anlaşıldığı üzere
bizlere bir Laz kadınının hayat mücadelesini anlatıyor. Kitabın en önemli
özelliği, Bedia Hala’nın şahsında, aslında Lazların yüzyılı aşkın geçmişlerine
de ışık tutulması. Kitap, Lazların yerlisi oldukları coğrafyadaki
üretim, mülkiyet, paylaşım ilişkileri hakkında önemli bilgileri aktarıyor.
Kitap, Rusya Lazistanı ve Lazları hakkında da bizleri bilgilendiriyor. Birden
gözümüzün önüne gurbete çıkan Laz gençleri geliyor. Gurbet yani ekmek parası. O
zamanlar gurbet, bizimkilerin “Rusye” dedikleri, Çarlık Rusyası içindeki
kentler: Batumi, Anaklia, Poti, Zugdidi, Sokhumi, Oçamçire, Guadauta. İstanbul
henüz o kadar gurbet değil o sıralar.
Lazlar;
Osmanlı-Rus ve Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarından ve sonraki gelişmelerden
hem ekonomik hem de kültürel olarak en çok etkilenen hem Doğu Karadeniz ve hem
de Güney Batı Kafkasya’nın küçük halklarından. Önce imparatorluklar, ardından
da emperyalistler arası didişme ve çatışmalardan Laz halkı çok çeker. Selma
Koçiva, usta ve kıvrak kalemiyle, Bedia Hala’nın ağzından çıkanları bizlere tek
tek aktarıyor. Yazdıklarının her satırıyla bizleri adeta o günlere götürüyor. O
günlerin acılarını gözlerimizin önüne seriyor. Yalnızca yazdıklarında acıyı
değil, umudu da görüyoruz.
SAVAŞ
YILLARI: KARNELİ YILLAR
Kitapta
açıkça görüyoruz ki, Laz halkı CHP’nin Millî Şefi İsmet İnönü’yü hiç sevmiyor.
Kıtlık ve karne yıllarını da unutmuyorlar. Baskı ve zulümü de. Millî Şef İsmet İnönü’nün,
iktidarını korumak için ABD ile açık ve gizli askeri, siyasi,
kültürel ve ekonomik kölelik anlaşmaları imzalamasını da hiç unutmuyorlar. ABD
ile kölelik ilişkilerinin DP ile değil Millî Şef İsmet İnönü’nün CHP’si ile
başladığını çok iyi biliyorlar. Lazca’nın konuşulmasının engellenmesinin bile
Millî Şef İsmet İnönü döneminde yoğunluk kazandığını hatırlıyorlar. Okullarda
Lazca konuştu diye şiddete maruz kalan ve hayatları boyunca unutamadıkları Laz
çocuklarının elleri hem bu dünyada hem de öbür dünyada Millî Şef İsmet
İnönü’nün yakasında olacak. Buna eminim. Bedia Hala’nın anlattıkları, bizleri
Millî Şef despotizminin karanlık yıllarının girdabına götürüyor ve geçmişin
gerçeklerini görmemiz için bizi adeta sarsıyor; hırpalıyor. Karaborsa yıllarını
da hatırlıyoruz. Bir de “Kambur Rıza” var.
MİLLÎ ŞEF
YÖNETİMİ, ÖNCE HİTLER ALMANYASI, SONRA DA ABD İLE İŞBİRLİĞİ YAPTI
Bedia
Hala, yalnızca kendi yaşadıklarını bizlerle paylaşmıyor. Büyüklerinin kendisine
anlattıklarını da bizlere aktarıyor. Birinci Dünya Savaşı sırasında, Rus
askerlerinin işgal ettikleri Doğu Karadeniz yöresinde Lazlara nasıl
davrandıklarını konusundaki tanıklıkları da aktarıyor: “Bizim Lazlar, ‘Rus
askeri için, yardım etmeyi seven, insana eziyet etmeyen askerlerdir.’ derdi.”
Bu Rus askerlerinin hepsinin Rus olmadığını içlerinde farklı Çarlık
Rusyası halklarından, Megrellerden de askerler bulunduğunu hatırlamak gerek!
Çarlık Ordusu’nun Lazlar konusunda hassas davrandığına kuşku yok.
O
zamanlar Azlağa oldukça önemli bir köydür. Burada bir Rüştiye
Mektebi bile vardır. Bu köyden bir çok önemli insanının çıktığını biliyoruz.
Bugünün Gürcistan’ı, Abkhazya’sı, Batumi’si Günümüz Türkiyesi Lazlarının o
zamanlar çalışmak için gittikleri yegâne yerler arasındaydı. Zaten gittikleri
yerlerin yerli Lazları olsun ve hıristiyan kardeşleri Megreller olsun oralarda
yabancılık çekmemelerinin bir başka sebebiydi.
Selma Koçiva da Lazca yasağına da dikkat çekiyor. Bu konuyu mutlaka bir
kitap çalışması olarak işleyeceğinin müjdesini veriyor. Lazca konuşma
yasaklarının Millî Şef İsmet İnönü’nün başının altından çıkan
melânetlerden bir tanesi olduğuna kuşku yok. Zira; Sokhum’da Lazca olarak
yayınlanan “მჭითა მურუნცხი”/ “Mç̆ita Muruʒxi” (“Kızıl Yıldız”) adlı Lazca gazetenin Türkiye’ye
girişini yasaklayan bakanlar kurulu, İsmet İnönü’nün başbakanlığında görev
yapıyor. Başarılı oldular mı?! Hayır! Pedagojik sorunlar yarattılar. Kendisine
ve çevresine başkalaşan ve yabancılaşan bir insan türü yaratmayı amaçladılar.
Millî Şef İsmet İnönü’nün despot politikaları, ülkeyi kıtlığa götürmekle
kalmadı, ülkenin kültürel ve dilsel zenginliğini de yoketmeyi amaçladı.
Türkiye’yi önce Almanlara, sonra da ABD’ye köle haline getirdi. Bu
söylediklerimizle ilgili olarak çok uzağa gitmeye gerek yok. O yıllarda
yayınlanan yerel gazetelerin arşivlerinde yapılacak kısa bir gezinti Millî Şef
İsmet İnönü iktidarlarının ne kadar ceberrut olduğunu çok açık bir şekilde
gözler önüne serecektir. Bu konuda Cumhuriyet Gazetesi de önemli bir arşive
sahip. Güneş balçıkla sıvanmıyor. Bu anlayış; ekonomik, sosyal, kültürel alanda
binlerce yılda yoğrula yoğrula Anadolu’da ortaya çıkan sosyolojik yapıyı
darmadağın etmeye çalıştı. Günümüz Türkiye’sinde hayatın hemen her alanındaki
çarpıklığın arkasında, Millî Şef İsmet İnönü’nün temsilcisi olduğu anlayış
yatıyor.
YEREL DİLLER
GÖZ ARDI EDİLDİ
Kitabın
yazarı Selma Koçiva önemli bir tespitte bulunuyor:
“Cumhuriyeti kuran Kemalistler, bütün
memlekette, Türkçeyi Latin harfleriyle yazmayı yürülüğe koydular da, diğer
dillerin yazılmasına dair bir kaygıları olmadı. Bir yandan okuma ve yazma
sevgisini geliştirdiler, diğer yandan anadillerin yasak olduğu okulları da
yarım aydınlıkta bıraktılar.”
Selma
Koçiva’nın bir başka vurgusu da çok önemli. Seksen yıl önce okullarda Türkçenin
yanısıra yöresine göre diğer anadillerde, Laz çocukları için Lazca anadil dersleri
olsaydı, bugünkü Türkiyenin bugünkünden farklı olacağına hiç kuşku yok. Ancak
emperyalizmle uzlaşmış bir CHP’nin bunları yapması acaba mümkün müydü?!
Bedia
Hala’nın anlattıklarını Selma Koçiva’nın kaleminden büyük bir keyifle okurken birden
eski Hopa canlandı hayal dünyamda. Başkalarının anlattıklarını, yazdıklarını
hatırladım. Birden Münir Yılmaz Avcı’nın 2005 Ağustos’unda tam da
Azlağa önünden geçerken, sahil yolunda söylediklerini hatırladım.
Taksideydik.Sarp’a gidiyorduk. Batum’a, Zugdidi’ye, Tiflis’e gidecektik: “Bak
Ali İhsan,” dedi; “ Azlağa’dan buraya kadar çıplak ayakla gelirdik.
Lastik pabuçlarımız ise koynumuzdaydı. Hemen burada, şu çeşmenin
yanında giyerdik. Eskimesin diye. Yokluk yıllarıydı.” Evet, yokluk
yılları. Kıtlık Yılları. O günlerin Hopa’sı, günümüzün Hopası.
HOPA, BÜTÜN
RENKLERİYLE HOPA’DIR
Hopa denince aklımıza Lazlar gelir. Lazca gelir.
Artvin’de Gürcüler de yaşar. Gürcüce de. Hemşinliler ve Hemşince de.
Neden bilmem?! Aklıma geldi! Kısaca değineyim. Önce hatırlatayım: Hopa ve
Lazca! Nedense aklıma “Sonbahar” filmi geldi! Senaryosunu Özcan Alper’in
yazdığı film. Yönetmeni de Özcan Alper. Film Türkçe. Ancak filmde Gürcüceye de,
Hemşinceye de yer vermiş senarist. Nedense Lazcayı görmemiş, görmek
istemememiş; yok saymış. İlginç! Özcan Alper’in Lazcayı Hopa’da yok sayması ne
kadar ilginçse, Mahsun Kırmızıgül’ün TV dizisi “Benim için Üzülme”de Lazcaya
yer vermesi de bir o kadar ilginç ve yerinde ve doğru bir yaklaşım. Mahsun Kırmızıgül’ün
Hopa’sı tam da Bedia Hala’nın Hopa’sına dikkat çekiyor. Özcan
Alper’in “Sonbahar”ı, Lazcayı yok sayışıyla Millî Şef İsmet İnönü’nün despotizm
yıllarını hatırlatıyor bana. Özcan Alper’in Hopa’da Lazcayı görmemezlikten
gelmesi ise, Laz çocuklarına Lazcayı yasaklayan despot öğretmen tavrını
çağrıştırıyor. Film kahramanın kendi geçmişine ilişkin pişmanlıklarıyla kendi
kendini yemesi ise, Özcan Alper’in bir başka talihsizliği.
NEDEN HEP “BİRİNCİ” KALDIĞI PEK DE SORGULANMAK İSTENMEYEN “BİRİNCİ DOĞU
HALKLARI KURULTAYI”
Bedia
Hala, Lazların ve yöre insanlarının yaşantı ve üretimlerine ilişkin ipuçları da
veriyor. Lazca Yer adları, Lazca sebze ve meyve adları.. İmeceler… Ölüm ve
ağıtlar.. Selma Koçiva’nın kaleminden işlemeyi bilenler için zengin bir
etnografik malzeme sunuluyor. Lazcanın zenginliğine de dikkat çekiyor Bedia
Hala. “Ogni Dergisi”nden de haberdar ve öneminin bilincinde. Günümüz Laz
gençlerinin Lazcalarına, kimliklerine, doğalarına sahip çıkışlarıyla gurur
duyuyor.
Bedia
Hala, Özcan Alper gibi yapmıyor. Komşularını görmemezlikten gelmiyor.
Hemşinlileri de anıyor. Hemşinceyi de. Tam bir enternasyonalist gibi
davranıyor. Başka halkları yok saymak için şark kurnazlıkları sergilemiyor.
Ölümüne çok az kalmış hasta karekterler ardına saklanmıyor. Lazı ile, Gürcüsü
ile, Hemşinlisi ile, Türkü ile kardeşleşme diyor. Oratk vatan diyor.
Birlikte üretim ve adaletli paylaşım diyor. Ac ve açıkta kimsenin kalmayacağı
bir ülke diyor. Türkçe ortak anlaşma dilimiz. Lazca da yaşasın. Gürcüce de.
Hemşince de. Böyle düşünüyor Bedia Hala. Bu mesajları veriyor. Duygu sömürüsü
yapmıyor. Gerçekliği olduğu gibi tarihe kaydettiriyor. Bir kez daha
tekrarlayayım: Halkların kardeşleşmesine katkı sunuyor.
Bedia Hala, Yöredeki sosyal uyanış ve hak mücadeleleri
konusunda da duyarlı. Her milliyetten insanın hak mücadelesinde dayanışmasına
önem verir. Dinsel farklılıkların önemli olmadığına da özel bir vurgu yapıyor.
Mustafa Suphilerin, Osman Topçuoğullarının TKF’si ve birinci TİP’e ilişkin kimi
tanıklıkları da anlatıyor.
Hopa; ilk Lazca alfabeyi hazırlayan Faik Efendi’nin
de, Lazcanın şairi ve ressam Hasan Helimişi’nin de, Laz şarkılarının sesi Kâzım
Koyuncu’nun da, anadili Lazca olan Metin Lokumcu’nun da memleketi. Lazları ve
Lazcayı yok saymak bu insanları da yok saymaktır. Faik Efendi, Hasan Helimişi,
Kâzım Koyuncu, Metin Lokumcu olmadan Hopa nasıl fakir kalırsa, Lazlar ve Lazca
olmadan da Hopa yine fakirleşir ve çoraklaşır. Lazlar, kardeşleşmenin ve
birlikte yaşamanın gerçekte çimentosudur. Bunu görmek birilerinin işine gelmese
de gerçeklik budur!
Kitabın
en önemli özelliği yarıya kadar Türkçe olması. Diğer yarısı ise, Lazca. Açıkça
belirtmeliyim. Ben öncelikle kitabın Lazca bölümünü okudum. Bedia Hala’yı
öncelikle Lazca üzerinden anlamaya çalıştım; büyük bir haz aldım. Resmi
ideoloji ve resmi tarih tezlerinin inkâr-imha- asimilasyon politikalarına karşı
Lazcanın hâlâ direndiğini görmek bizler için büyük bir sevinç. Eğer bu ülkede
hâlâ Lazca yazılıyor ve konuşuluyorsa, bu önemli bir olgudur. Görmeyen gözlerin
Lazcayı görmesi, duymayan kulakların Lazcayı duyması gerekir.
Kitabın
Lazca bölümüne Münir Yılmaz Avcı, büyük katkı sunmuş. Bu anlamda kitap tam da
bir kolektif çalışma. Kitabın sonunda Bedia Hala’nın ve yakınlarının
fotoğraflarının yer aldığı bir de albüm var. Kitaba Güler Günerhan, Ayfer
Küçükali de anlamlı katkılar sunuyor. Nizamettin Alkumru’yu anıyoruz burada.
Kaldıraç Yayınevi, “Halklar Dizisi”nden bir “Selma
Koçiva Kitaplığı” oluşturmuş. “Bedia Hala”, bu serinin ilk kitabı. Kitabın
editörlüğünü Mehmet Deniz Bölükbaşı; kapak tasarımını Mehmet Aytek Yıldırım;
baskı öncesi hazırlığı ise, İlknur Kavlak ve İdil Özkurşun yapmış. Grafik
uygulama ve baskı işlerini ise, Kayhan Matbaası üstlenmiş. Kitabın bizlere
ulaşmasına kadar katkı sunan, emek veren herkese şükranlarımızı sunuyorum.
1929’DA
İZMİR GLEN TOBACCO’DAKİ EMEK VE SENDİKAL HAK MÜCADELESİ, BİLİNEN İLK EMEKÇİ KADIN DİRENİŞİ OLARAK
KABUL EDİLİYOR. BU DİRENİŞİN ÖNDERLERİNDEN SAFİYE TOPÇUOĞLU
Kitap; içeriği, Lazcası ve albüm bölümüyle bir dönemi
ölümsüzleştirmekle kalmıyor. Laz insanlarının anı türünde yapacakları
çalışmalara da örnek teşkil ediyor. Selma Koçiva’nın anı türünde de kaleminin
ne kadar güçlü olduğunu burada görüyoruz. Bu bilge Laz kadınının bu alandaki
çalışmalarının da devamını diliyorum.
Kaynaklar/ Önerilen Okumalar: Ali İhsan Aksamaz, “Hopa ve Lazları Anlatan Bir Kitap: Bedia Xala”,
yusufbulut.com, “ 07 XII 2012; “Birinci Doğu Halkları Kurultayı- Bakû 1920 (Belgeler), Kaynak Yayınları,
1999, İstanbul; Ferda Keskin, “İsmet Paşa’nın Hayırsız Akrabaları”, Birgün
Gazetesi, 31 III 2007; İstanbul; Haydar Tunçkanat, “İkili Anlaşmaların İçyüzü”,
Alaca Yayınları, 2019, İstanbul; Selma Koçiva, “Bedia Hala/ Yürekli Bir Laz Kadını”/
“Bedia Xala/ Guroni ar Lazi Oxorca” Kaldıraç Yayınevi, 2012, İstanbul; Yılmaz
Avcı, “Türkçe’yi Nasıl Öğrendik?”, Yeni Kafkasya Gazetesi, Sayı 3, Şubat 2002,
İstanbul.
Ali İhsan Aksamaz
http://circassiancenter.com/tr/yurekli-bir-laz-kadini-bedia-hala/
Hiç yorum yok:
Yeni yorumlara izin verilmiyor.