Laz Aydınları ve Sorumluluk
Anadolu coğrafyası,
birçok halkı sinesinde barındırıyor. Bu halkların bazıları; Lazlar, Araplar,
Gürcüler, Kürtler gibi Anadolu’nun yerlisidir. Bazıları da Abhazlar, Çeçenler,
Boşnaklar, Çerkesler gibi başka diyarlardan çeşitli sebeplerle göçüp Anadolu’ya
yerleşmişlerdir. Kimileri Anadolu’nun
belirli bir bölgesinde çoklukla, kimileri de Anadolu’da dağınık bir şekilde
yaşarlar. Bu halklar ister Anadolu’da yerli ve toplu olarak yaşasınlar, isterse
de göçmen ve dağınık olarak yaşasınlar artık Anadolu’nun öz evlatlarıdır;
Anadoluludurlar ve sosyal kaderleri de aynıdır. Bu gerçeklik, en az yüzyıl
böyledir.
Bu halklar kendi ana dilleriyle
ve kültürleriyle yalnızca Anadolu’nun değil, bütün insanlık tarihinin
dinamizmini ve zenginliğini de oluştururlar.
CHP’nin ideologluğunu
ve politikalarının da uygulayıcılığını yaptığı hâkim sınıflar, taa başından
beri bu halkları, ana dillerini ve kültürlerini yok saydı. Yok saymakla da
kalmayıp onları inkâr, imha ve asimilasyon politikalarıyla yok etmek için
elinden geleni yaptı. Önce Osmanlı İmparatorluğu’nun tasfiye yılları, Sovyet
Devrimi’nin ortaya çıkış yılları ve ardından da
“Soğuk Savaş”yılları dedikleri, CHP’nin tek parti burjuva diktatörlüğü
ve onun haleflerine cömertçe engelsiz yıllar sundu. Sovyetler Birliği’nin çözülüşü, CHP’nin
projelerinin de yine taa başından beri başarısız olduğunu da gözler önüne
serdi. Günümüzde bütün yakıcılığıyla yaşadığımız “Kürt Ulusal Sorunu”, bunun en
belirgin ve net bir örneğidir.
Siyasî literatürde
“Millî Mesele” ve “Milliyetler Meselesi” olarak da bilinen bu soruna “Sosyalist Sol” başından beri somut projeler üretemedi,
Anadolu halkını meydana getiren çeşitli ana dillerden, kültürlerden ve
dinlerden, mezheplerden insanların emekdaşlık temelinde hem kendi kimliğini hem
de ortak Vatan Emekdaşlığı kimliğini bilinç, kararlılık ve kıskançlıkla
savunabileceği somut projeler üretemedi. Onların kültürel ve siyasal haklarının
savunulması noktasında da zayıf kaldılar. Sovyetler Birliği’nin çözülmesi;
birçok toplumsal olay, olgu ve sürecin daha iyi anlaşılmasına ve yorumlanmasına
katkı sağlayacak bir ortamın da ortaya çıkmasına imkân sağladı.
Türkiye’nin “Millî
Meselesi” ve “Milliyetler Meselesi”
vardır. Bu vb. sorunların artık
slogan ve ajitatif lakırdılarla da geçiştirilemeyeceği açıktır. Sorunun
anlaşılması ve çözümü için somut projeler üretilmesi gerekmektedir. Bu ise bir
kişinin değil, konuya somut gerçeklikten hareketle kafa yoracak, emekçi
halklarımızın sosyal kurtuluşunu gündeme getirecek tüm ilerici Anadolu
aydınlarının görevidir. Emekçilerin sosyal ve siyasal hakları için somut
projeler üretemeyen “Sosyalist Sol”un, aynı emekçileri meydana getiren
halkların sosyal, siyasal ve kültürel hakları için somut projeler üretmesi söz
konusu olamazdı; öyle de oldu. Bu somut gerçekliğin de en belirgin örneği yine
“Kürt Ulusal Meselesi”nin gündemdeki arayış ve yönelişlerinde yaşandı. “Sosyalist Sol”un , “Kürt Ulusal Meselesi”ne,
sanki bütün bu gelişmeler başka bir ülkede yaşanıyormuşçasına uzun yıllar kayıtsız
ve ilgisiz kalması, konunun taraflarıyla tartışmamış ve somut projeler
üretememiş olmasından kaynaklanmaktadır. Kimi “Sosyalist Sol” örgüt ve
aydınlarının sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz, eşitlikçi ve özgürlükçü bir
toplumda ancak çözüme kavuşturulacak olan bir sorunun sınıflı ve sömürücü
toplumlarda çözüleceğini hayal etmesi büyük bir paradoks sayılmalıdır. Ayrıca,
“Sosyalist Sol” bu türden konu ve sorunların hegemonların denetim ve kuşatması
altındaki sınıflı, sömürücü toplumlarda nasıl gündeme taşınacağından ve nasıl
bir çözüm yöntemi üretileceğinden de oldukça uzaktadır.
Sovyetler Birliği’nin
çözülmesiyle ve geçici yenilgisiyle başlayan süreç, en temel konularda
hem devletin resmî söylemlerinin hem de “Sosyalist Sol”un çeşitli söylemlerinin
yasak savar, hamasete dayalı ve kof olduğunu gözler önüne sermiştir. Ne var ki, hamaset dolu ve kof söylemler hâlâ
çeşitli kesimlerde etkisini sürdürmektedir. Bu da yine sorunların çözümsüzlüğünü
ve kısır döngüyü dayatmaktadır.
Lazlar konusu da,
Türkiye’nin “Millî Mesele”, “Milliyetler Meselesi” dâhilinde değerlendirilmesi,
anlaşılması, somut projeler üretilmesi gereken bir konudur. Araplar gibi,
Gürcüler gibi vd. gibi. “Sosyalist Sol”un, Türkiye’deki “Millî Mesele” ve “Milliyetler Meselesi”ne ilişkin
somut çözüm projelerinin olmaması ve devletin resmî ideolojisinin yıllardır yok
saydığı bu halkın içinden çıkan bir grup Laz aydınını, aynı bazı Çerkes
aydınları gibi, aynı bazı Gürcü aydınları gibi, kimliklerini geleceğe taşıma
noktasında bir arayışa itti. Böylece 1992’nin sonlarında Laz aydınları arasında
bir hareketlenme başladı. 1992’nin sonlarında başlayan bu hareketlilik halen
devam etmektedir. Bu hareketlilik bir türlü durulamamış, somutlaşmamış,
kolektif bir duruşa, net bir çizgiye kavuşamamıştır. Sıkıntı da buradadır. Laz
Aydınlarının bir kimlik sorununun bulunduğu açıktır. Böyle olunca da Laz
aydınları, somut gerçeklikten hareketle kimlik mücadelesine yönelememişlerdir.
Kimlik mücadelesi hem kültürel hak mücadelesi hem de siyasî hak mücadelesi
vermeyi gerektirmektedir. Aydınların kimlik mücadelesini de aydının yaslandığı
sınıfsal konumu ve sınıfsal tercihi etkilemektedir.
Günümüzde
bazı Laz aydınları arasındaki “sen-ben” kaynaklı ve geçmişi uzun yıllara
dayanan ilkesizlik, bilimsellikten uzak tavırlar, kişisel sürtüşmeler ve bunun
sonucun da “Arş-ı Ala”ya çıkan belden aşağı vurmalı dedikodular, kimlik sorunu
mücadelesine ağır darbeler vurmaktadır. Bunun sonunda da kişisel/ grupsal
saflaşmalar yaşanmaktadır. Bu durum, kimlik sorunu mücadelesinin kültürel hak
ve siyasal hak gibi iki yönü bulunduğunu da gözlerden uzakta tutmaktadır.
Kendilerine Laz aydını diyen ya da öyle bilinen insanların hem kültürel hem de
siyasal haklar için beraberce mücadele etmeleri gerektiğini söylemeye gerek
bile yoktur. Aralarında geçmişten kalan hesaplaşmaları, bir araya gelerek,
somut durumu irdeleyip tartışarak, çözüm yöntemleri üreterek en kısa zamanda
sonuçlandırmaları gerekmektedir. Bundan sonra da süratle oluşturacakları somut
çizgi, duruş, tavır ve projelerle kültürel ve siyasal hakları için kimlik
sorunu mücadelesine girişmelidirler.
Lazca, atalarımızın ana
dilidir. Bizim ana dilimizdir; ruhi şekillenmemizdir; kimliğimizdir. Lazca,
binlerce yıllık üretim, mülkiyet ve paylaşım ilişkileri içinde doğdu; gelişti;
bizlere ulaştı.
Kapitalizm, elinin
altında tuttuğu her çeşit kitle iletişim araçlarını acımasızca kullanıyor.
İnsanları çevresine, topluma ve kendisine yabancılaştıran, düşünmeyen,
araştırmayan, sorgulamayan, duyarsız, hareketsiz, obez, hastalıklı fakat yalnızca
tüketen ve itaat eden zavallı yaratıklar haline getirmeye çalışıyorlar.
Kapitalizmin en ince hücrelerimizi bile ele geçirdiği bir durumda dünya tek
pazar olacak. Tek dil olacak. Tek kültür, çılgınca tüketme ve doğayı yok etme
kültürü olacak. Kapitalizm; Lazcanın da, Laz kimliğinin de düşmanıdır. Lazca
da, Laz kimliği de, Laz kimliğinin can çekiştiği coğrafyanın doğası da
kapitalizmin boy hedefleri arasındadır.
Kimlik mücadelesi;
kapitalizme, emperyalizme karşı dik, onurlu ve ilkeli bir duruşu gerektirir.
Kimlik mücadelesi, hem emperyalizmin saldırısına, hem egemen ulus
kapitalizminin saldırılarına karşı, hem ülkemizin diğer ezilen, sömürülen,
asimile edilen kimlikleriyle, hem de komşu ülkelerin emekçi halklarıyla
emekdaşlık ortak paydasında anti-emperyalist (emperyalist kapitalizme karşı)
beraber bir duruş ve mücadeleyi de gerektiriyor.
Lazca, atalarımızın ana
dilidir. Bizim ana dilimizdir; ruhi şekillenmemizdir; kimliğimizdir. Lazca,
binlerce yıllık üretim, mülkiyet ve paylaşım ilişkileri içinde doğdu; gelişti;
bizlere ulaştı.
İşte bu anlamda; ABD ve
AB emperyalizminin gizli ve açık kültürel, siyasî vb. kurumlarıyla, bizi
çelişkili davranmaya yöneltecek her türlü ilişkiyi en baştan reddetmek
zorundayız. Bugüne kadar kimliğimizi törpüleyen, yok etmeye çalışan burjuva
resmî ideolojisi ve resmî tarih tezlerinin uygulayıcılarının arkasında
kapitalizmin ve emperyalizmin bulunduğunu görmemezlikten gelip, onlarla
işbirliğine giremeyiz. AB ve ABD emperyalistlerinin kurumlarıyla ilişkiye
girmek ve onlardan medet ummak kimliğimize vuracağımız en büyük darbedir.
Dünyanın bütün emekçi halklarının sosyal, siyasal ve kültürel haklarını içinden
çıkılmaz bir duruma sokan ve sömüren emperyalist-kapitalist sistemdir.
Atalarımızdan bize
miras kalan Laz kimliğini çocuklarımıza kurumsallaştırarak aktarma mücadelesini
yürütmek üzere; yaptığının farkında olan bütün samimi Laz aydınlarının
anti-emperyalist, anti-kapitalist bir platform oluşturması gerekmektedir.
Dünya, içinde yaşadığımız bölge ve Türkiye yeniden şekilleniyor.
Önümüzdeki günlerde yeni anayasa çalışmaları başlayacak. Laz aydınları bütün bu
ve buna benzer olay, olgu ve süreçleri değerlendirmek, tüm emekçi halkların ve
Laz kimliğinin yasalar ve anayasada güvence altına alınması için ortak görüş,
düşünce ve önerilerini açıkça ortaya koymak zorundadırlar. Bu yapılmazsa Laz
kimliğini, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da hiçbir kurumun ciddîye
alması söz konusu olamayacaktır. Böyle bir durumda, Laz kimliği ancak tabi ve
yönlendirilen çalışmalara payanda olarak kullanılmaktan öte bir işleve sahip
olamayacaktır. Bu kabul edilebilir bir durum değildir.
Kendilerine Laz aydını diyenlerin, bugüne kadar yaptıklarını ve
söylediklerini dürüstçe gözden geçirmeleri gereklidir. Öncelikle de emperyalist
kuruluşlara angaje olarak Laz kimlik mücadelesi verilemeyeceğini, bunun hem Laz
kimliğine hem de içinde yaşanan ve emekdaşlıkla oluşturulan ortak vatan
duygusuna taban tabana zıt olduğuna inananların bir araya gelmesi ve mücadele
yürütmeleri gerekmektedir.
Kimlik mücadelesinin ne olduğu açık bir şekilde tanımlanmalıdır.
Gastronomik, folklorik, akademik ve nostaljik çalışmaların tek başına anlamlı
olmadığı görülmelidir. Bu noktadan hareketle Laz aydınları kendilerini
tanımlamalıdır. Tanınmış ya da “popülaritesi” olan kimi Laz kişiliklerinin
arkasına sığınmak, onların gölgesinde kişilerin kendilerine yer açması da tek
başına kimlik mücadelesi değildir. Laz aydınlarının ilericilik iddiası yeniden
sınanmaktadır. Bu sorunun çözüme kavuşturulması her şeyden önce bireyci,
benmerkezci, dar grupçu ve kariyerizm rahatsızlıklarından arınmasını
gerektirir.
Laz aydınları; başkalarına, başkalarının çalışmalarına destek olarak da
kendi kimliklerini yaşatmış olmazlar.
Laz aydınları; 31 Mayıs 2011 tarihinde Hopa’da yaşanan olayları nasıl
değerlendiriyor? Çaydaki sömürü ve çay politikaları konusunda neler
düşünüyorlar? Sarp Sınır Kapısı’ndan pasaportsuz gidiş-gelişler konusunu nasıl
değerlendiriyorlar? Kendi coğrafyalarında yaşanan olaylara, Somali’de yaşanan
olaylara yaklaştıkları şekilde mi yaklaşmayı düşünüyorlar? Laz Kültürel
Hareketi Nedir? Kimlik Mücadelesi nedir? Laz aydınları, kendileriyle ilgili
olay, olgu ve süreçlerin nesnesi mi, öznesi mi olacaklar?
Kafkasya’da önemli gelişmeler yaşandı. Gidişat daha da önemli
gelişmelerin yaşanacağına işaret ediyor. Bu konuda; olay, olgu ve süreçleri Laz
aydınları iyi okumak zorundadır. Abhazya’da 1992’de yaşananları yeniden
değerlendirmeliyiz. Ortaya çıkması muhtemel gelişmelere kafa yormalıyız.
2008’de Gürcistan ve Rusya Federasyonu
arasındaki savaş hali ve ardındaki gelişmeleri nasıl değerlendiriyoruz?!
Bu gelişmeler Laz kimliğine ne katacak, ne götürecek?! Dilsel ve kültürel
akrabalığımızın bulunduğu Kafkasya’daki gelişmelere sırtımızı dönerek nereye
varabiliriz?!
2008’den sonra her yıl Türkiye’de yapılan Rusya protestolarına nasıl bir
tavır alacağız?! Bu protestoları, fikri derinlikten yoksun, ama kameralar
önünde boy göstererek bu işlerden nemalanmak isteyenlerin insafına mı
bırakacağız?!
Evet, bugünkü zaman diliminde ve bu dünyada yaşıyoruz. Laz aydınlarının;
dünyayı, sosyal gelişmeleri ve bütün olarak bunlarla bağlantılı kendi
kimliklerini ve geleceklerini değerlendirmeleri ve ortak bir duruşla eğilmeden,
bükülmeden bir mücadele vermeleri gerektiği açıktır. Kendilerini kültürel ve
siyasal haklar mücadelesinde başarıya ulaştıracak ve geleceğe taşıyacak olan da
ancak budur. (02. VIII.
2011)
[Kaynak: Ali İhsan
Aksamaz, “Laz Aydınları ve Sorumluluk/ Önsöz”, Sorun Yayınları, İstanbul, 2011]
http://gurcuhaber.com/2025/05/22/a-aksamaz-laz-aydinlari-ve-sorumluluk/
https://www.circassiancenter.com/tr/laz-aydinlari-ve-sorumluluk/