Laz Kimlik Mücadelesinin Kilometre
Taşı İki Kitap: “Oxesapuşi Supara” ve “Çquni Çhara- Albonişi Supara”
Şu anda
masamın üzerinde, yakın zaman önce İstanbul’da yayınlanmış iki önemli eser
duruyor. Her iki kitabı baştan birkaç defa okudum; notlar aldım. Her ikisinden
de birçok açıdan faydalandım. Bilmediklerimi öğrendim. Bazı bilgi
eksikliklerimi gidermeye çalıştım. Bildiklerimi geliştirdim. Yine bu kitaplar
sayesinde Lazca’ma neredeyse elli civarında fiil, kelime, zarf veya sıfat
kattım. Bu makalemi, kilometre taşı bu iki kitaba ayırdım. İlki,“Oxesapuşi
Supara”. Daha açık bir ifadeyle belirtirsem, “Lazca Matematik Kitabı”. İkinci
kitap ise, “Çkuni Çhara/ Çkuni Ç̆ara- Albonişi Supara”. Türkçesi ise şöyle:
“Bizim Yazımız- Alfabe Kitabı”. Baştan belirtmeliyim; “Oxesapuşi Supara” önce
“Lazika Yayın Kollektifi” tarafından ve hemen ardından denilebilecek bir zaman sonra
da “Geoaktif Yayınları”ndan tıpkıbasım olarak yayınlandı. “Lazika Yayın
Kollektifi”nden çıkan “Oxesapuşi Supara”yı tanıtan bir makaleyi kaleme
almıştım. O makale çeşitli yerlerde yayınlandı. O tanıtımdan sonra, “Geoaktif
Yayınları”ndan çıkan baskıyı tanıtma imkânım olamamıştı. Bu sebeple, o kitabı
“Çkuni Ç̆ara- Albonişi Supara” ile birlikte tanıtıyorum.
Tıpkıbasımları 2012 yılı sonunda
İstanbul’da yapılan “Oxesapuşi Supara”nın da “Çkuni Ç̆ara- Albonişi Supara”nın
da ortak bir özellikleri, 1930’lu yıllarda Sokhumi’de yayınlanmış olmaları. Her
iki kitapta da Искандер Циташи Теймуразович/ İskender Ǯitaşi/ İskender Tzitaşi adını görüyoruz. “Oxesapuşi
Supara,” iki cilt olarak 1933 yılında yayınlanmış. İlk cild, ilkokul birinci
sınıf, ikinci cild ise, ikinci sınıflar için hazırlanmış. Kitapların yazarı Rus
matematikçi ve pedagog Natalya Sergeevna Popova. Kitapları, anadilleri Rusça
olan çocuklara okutulması için hazırlamış. Bu kitaplar; geliştirilmiş,
uyarlanmış ve Lazcaya tercüme edilmiş. Bu uygulama, Sovyet Ülkesi’ndeki diğer
anadiller için de muhtemelen geçerlidir. Bu çalışmaları İskender Tzitaşi
yürütmüş. Aynı zamanda kitapların yayımcısı da İskender Tzitaşi. Kitapların
sorumlu redaktörü ise, M. Aşiğişi. Lazca anadil okullarında okutulan (bilinen
bütün) kitaplar, İskender Tzitaşi adıyla yayınlansa da bu eserlerin kolektif
çalışmalar olduğunu da inanıyorum.
Rus matematikçi ve pedagog Natalya Sergeevna Popova’nın eseri temel alınmış
Diğer kitap ise, 1932’de yayınlanmış olan “Çkuni Ç̆ara-
Albonişi Supara.” Bu kitabın tıpkıbasımı ise, İstanbul’da Laz Kültür Derneği
tarafından yapılmış. Çkuni Ç̆ara- Albonişi Supara” adlı tıpkıbasım bu kitapta,
İskender Tzitaşi’nin iki makalesi ve mektubuna da yer verilmiş. Kitapları
yayıma hazırlayan İrfan Ç. Aleksiva’nın çok önemli bir çalışma yaptığına kuşku
yok. Bu kitapların yayımını yapan “Laz Kültür Derneği” ve “Geoaktif Yayınları”
da bu dayanışmalarıyla Türkiye’deki Laz kimlik mücadelesine çok önemli katkılar
sunmuş oluyorlar.
Türkiye ve Gürcistan’ın resmî ideoloji ve resmî tarih
tezlerinin unutturmaya çalıştığı, biri Osmanlı Ülkesi’nde diğeri Sovyet
Ülkesi’ndeki iki önemli dönem böylelikle bir daha hafızalardan asla
kazınamayacak bir şekilde belgelenmiş oluyor. Bu iki önemli dönemden ilki,
Hopalı Faik Efendi liderliğindeki Osmanlı Laz aydınlarının verdikleri dil ve
kimlik mücadelesidir. Diğer önemli dönem ise, İskender Tzitaşi önderliğindeki
Sovyet Laz aydınlarının verdikleri dil ve kimlik mücadelesidir. Hopalı Faik
Efendi ve arkadaşlarının mücadelesine ilişkin (şimdilik) fazla belgeye sahip
değiliz. Ancak İskender Tzitaşi ve arkadaşlarının verdikleri dil ve kimlik
mücadelesine ilişkin bilgi ve belgeye bu iki kitap sayesinde büyük ölçüde
ulaşmış oluyoruz. Hopalı Faik Efendi ve arkadaşlarıyla başlayan ve İskender
Tzitaşi ve arkadaşları tarafından devam ettirilen dil ve kimlik mücadelesi, Laz
aydınlarının mücadelelerinin en az yüz elli yıldan beri sürdüğünü
göstermektedir. Osmanlı Laz aydınlarının ve ardından da Sovyet Laz aydınlarının
dil ve kimlik mücadelesinin kesintiye uğraması ve bu aydınların siyasi
otoriteler tarafından çeşitli şekillerde tasfiyesi ayrı bir makale konusudur.
Sovyetler Birliği’nde Lazcanın kent dili de olmasında önemli bir adım
İskender Tzitaşi, “Yazılı Laz Edebiyatı” açısından
oldukça önemli bir isim. İskender Tzitaşi, aynı zamanda Laz dili ve kimlik
mücadelesinde de önemli bir yere sahip. Aynı Hopalı Faik Efendi gibi. Nitekim
İskender Tzitaşi, Sovyet Ansiklopedisi’ne yazdığı “Laz Dili” maddesinde de
Hopalı Faik Efendi hakkında da bilgi vermektedir. 19. yüzyılın 70’li yılların
güçlü ulusal özgürlükçü hareketler zamanında, onun Laz dili alfabe ve
gramatiğini oluşturduğuna dikkat çekmektedir.
Ne olmuştu da Hopalı Faik Efendi ve İskender Tzitaşi’nin
önderlik ettiği hareketler ve kazanımları unutulmuştu?! Daha doğrusu
unutturulmuştu! Burada Ankara ve önce Moskova sonra Tiflis kaynaklı resmî
ideoloji ve resmî tarih tezlerini ve yakıcı etkilerini göz ardı etmemek
gerekiyor. Hem Hem Hopalı Faik Efendi hareketi hem de İskender Tzitaşi
hareketinin horon oynamak ve karalahana yemek için bir araya toplanmış
kişilerden oluşmadığı açık. Gastronomik, Nostaljik ve sırf akademik hareketler
olmadıklarına kuşku yok. Hopalı Faik Efendi hareketi de, İskender Tzitaşi
hareketi de Laz dil ve kimlik mücadelesi vermek amacıyla oluşmuş hareketlerdir.
Bu hareketleri, kimsenin ne yok saymaya ne de içini boşaltıp
“romantikleştirmeye” hakkı vardır. Her iki hareket de Laz dili ve kimliğini
günümüze taşımayı amaçlamıştır. Tasfiye edilmeleri de bu hareketlerin
ciddiyetini göstermektedir.
Resmî
ideoloji ve resmî tarih tezleri büyük ölçüde başarılı olmuş, ancak Laz kimliği
bugüne kadar bir şekilde ulaşmıştır. Bu kimlik yarınlara taşınabilecekse, bu
ancak Hopalı Faik Efendi ve İskender Tzitaşi’nin mücadele ettikleri şekildeki
bir anlayış ve kavrayışla mümkün olabilecektir.
Türkiye’de hak
ettikleri şekilde hemen hiç tanınmayan iki Sovyet Halk Önderi: Nestor Lakoba (1893-
1936) ve İskender Tzitaşi (1904- 1938)
İskender Tzitaşi, yalnızca Lazca gazete “Mç̆ita
Murutskhi”yi yayınlayan, Lazca Anadil Okulları Direktörlüğü yapan, bu okullarda
okutulan Lazca ders kitaplarına katkı sunan yazar ve yayıncı değildir. Aynı
zamanda, Аҧсны/ აფხაზეთი/Abkhazya’da kurulmuş olan “Mç̆ita Lazistan” (“Kızıl
Lazistan”) adlı kolhozun da komünist partili bir önderidir. İskender Tzitaşi,
yalnızca bir Laz halk önderi değil, aynı zamanda Kompartiya’nın yerel
önderlerindendir; Нестор Лакоба/ Nestor Lakoba’nın yoldaşıdır.
Gerek “Oxesapuşi Supara” ve gerekse de “Çkuni Ç̆ara-
Albonişi Supara” 1930’lu yıllarda Abkhazya’da yayınlanmıştır. Ancak Türkiye’ye
gelip de yayınlanmaları, daha doğrusu gün ışığına çıkartılmaları ancak 2012
yılında olmuştur. Neden?! Bu sorunun cevabı günümüz Abkhazya, Türkiye ve Gürcistan’daki
kimi Laz aydınlarının durumlarıyla ilişkilidir. Bu iki kitabın önsöz veya
açıklama bölümleri ve arka kapak yazılarından anlıyoruz ki, bu kitapların
bulunma ve yayınlanmasında aşamasında birçok kişinin fikir ve katkıları olmuş.
Bu çorbada tuzları olanları buradan selâmlayalım. Onların da adlarını anmak
gerekiyor: Tsate
Batsaşi,
Givi Karçava, Wolfgang Feurstein, Hasan Uzunhasanoğlu, René Lacroix, Ergün
Konakçı, Nurten Kurnaz, Mehmedali Barış Beşli, Kaderina, Kasyukovi, M. Aşiğişi
ve diğer adlı veya adsız kahramanlar.
İskender Tzitaşi’nin adını taşıyan ve Sovyetler
Birliği’de, Аҧсны/ აფხაზეთი/Abkhazya ve აჭარა/ Acaristan’daki
Lazca anadil okullarında okutulan (“Alfabe”) “Alboni” yi 1994 yılında
İstanbul’da kendi maddî ve manevî imkânlarımla yayınlatmıştım. İskender Tzitaşi
hakkında bir de makale yazmıştım: “Yazılı Laz Edebiyatının Öncüsü İskender
Tzitaşi Kimdi? Neden Öldürüldü?” (“Yeni Kafkasya Gazetesi, Sayı 36 (1), 9
Ağustos 2001). Hem Türkiye hem de Gürcistan’daki Laz kimliği, Lazca, Lazca
eğitim- öğretim konularında resmî ideoloji ve resmî tarih tezlerine karşı bir
duruş sergilemek ve Laz kimlik mücadelesinin geçmişi ve tutarlılığı hakkında
bir farkındalık oluşturmayı amaçlamıştım. O yıllardaki bilgi birikimim ve
imkânlarımla tek başıma ancak bu kadarını yapabildim. Bu konuda başarılı oldum
mu, bilemem. Zaten konu da bu değil. O zaman diliminde konunun bilincinde olan
birisinin bunları mutlaka yapması gerekiyordu. Gel gör ki, içerden ve dışardan,
birçok alanda engelleme, kuşatma ve saldırıya maruz kaldım. Bunu ben çok iyi
biliyorum. Ne var ki, günümüzde artık, resmî ideoloji ve resmî tarih tezleri
yenilgiye uğramaya başlamıştır. Onlara uşaklık edenlere artık ihtiyaç yok;
inandırıcı olamıyorlar. Artık beyinler daha sağlıklı ve vicdanlı
düşünebilmektedir.
Ogni Kültür Dergisi, 1993
“Ogni Dergisi”ni Kasım 1993’de İstanbul’da kolektif
bir çabayla yayımladığımız günlerde, Hopalı Faik Efendi ve İskender Tzitaşi’nin
adlarını ve Laz dili ve kimliğine ilişkin mücadelelerini duymuştum; okumuştum.
Ne var ki, o tarihte yeterli bilgilere ulaşamamıştım. Ancak Laz dil ve kimlik
mücadelesinin “Ogni Dergisi”yle başlamadığını ve onunla da bitmeyeceğini çok
iyi biliyordum.
Hem “Oxesapuşi Supara” hem de “Çkuni Ç̆ara- Albonişi
Supara”nın Türkiye’de yeniden ve tıpkıbasım olarak yeni katkılar sunularak
yayınlanması oldukça önemlidir. Buna birkaç kez vurgu yapmadan geçemeyeceğim.
Bu kitapların yayınlanmasıyla şu mesaj bir kez daha veriliyor: Lazca bir
dildir. Lazca ile eğitim ve öğretim yapılabilir. Bu seksen yıl önce yapıldı.
Bugün de yapılabilir, yapılmalıdır. İkinci önemli mesaj ise şudur: Hiçbir resmî
ideoloji ve resmî tarih tezi artık Lazları, kimliklerini ve Lazcayı yok sayamaz.
Laz aydınları kendi dil ve kimliklerine sahip çıktıkça, bu mücadeleyi
geliştirdikçe, kendi kimlik tarih ve mücadele tarihlerine ilişkin kuşkusuz daha
nice ciddî kaynağa ulaşacaklardır, insanlık ailesinin namuslu fertlerinden de
destek göreceklerdi.
2004’te TRT, Lazca yayın yapmaya ve 2012’de de MEB,
Lazca seçmeli ders okutmaya acaba neden parmak kıpırdatmadı?! Yine 2012’de Rize
RTE Üniversitesi acaba Lazcayı neden görmezlikten geldi?! Rize Belediye Başkanı
Halil Bakırcı, Lazların kökenine ilişkin ahkâm kesme cesaretini nereden buldu?!
Bütün bunlar olurken Laz aydınları neredeydi?! Kendi diline, tarihine,
kimliğine sahip çıkıp bunun mücadelesini kolektif bir duruşla vermeyenleri
kimse ciddiye almaz. Öyle de oldu! Eğer Laz aydınları, birlikte yaşadığımız şu geçen
yirmi yılı birbirleriyle didişmek yerine, kolektif entelektüel birikimi
geliştirmekle, kitaplıkları dolduracak nitelikli eserleri birlikte yayınlamakla
uğraşsalardı, durum daha farklı olacaktı. Buna kuşku yok. Birlikte bir “Laz
Enstitüsü” oluşturmak, ciddî
eserleri gün
ışığına çıkartmak ve her alanda birlikte kimlik mücadelesi vermek için henüz
zaman geçmiş değil.
“Oxesapuşi Supara” ve “Çkuni Ç̆ara- Albonişi
Supara”nın gün yüzüne çıkarılmasında ve yayınlanmasında İrfan Ç. Aleksiva’nın
çabaları büyüktür. İrfan Ç. Aleksiva, bu her iki kitabı tıpkıbasım olarak
yayına hazırlamakla kalmamış, bir de her iki kitaba birer de Lazca-Türkçe
“indeks/ sözlük” eklemiştir. Ayrıca İskender Tzitaşi’nin yazdığı ve “Sovyet
Ansiklopedisi”nde Rusça olarak yayınlanmış “Laz Dili” ve “Laz Edebiyatı” ile
ilgili makalelerinin de Türkçe’ye tercüme edilmesi ve “Çkuni Ç̆ara- Albonişi
Supara adlı kitapta Rusçaları ile beraber çıkmasını sağlamıştır. İrfan Ç.
Aleksiva, aynı kitapta Josef Stalin’e, İskender Tzitaşi’nin partili bir yetkili
olarak yazdığı mektubu Rusça aslı ve Türkçe tercümesiyle birlikte
yayınlamıştır.
İrfan Ç. Aleksiva, “Oxesapuşi Supara” ve “Çkuni Ç̆ara-
Albonişi Supara” adlı tıpkıbasım çalışmalarıyla, Laz aydınlarının ürettikleri
eserlerin çıtasını oldukça yükseltmiştir. Kendisinin Laz kimlik mücadelesinin
bilinmeyen eski bilgi ve belgelerini gün ışığına çıkarılması ve Laz
aydınlarının entelektüel birikimlerinin arttırılmasını noktasında büyük
katkılar sağlayabileceğini düşünüyorum.
Lazca, Sovyetler Birliği’ndeki tanımlamayla “Genç
Yazılı Diller” kategorisindedir. Bu kategorideki dillerin (bir kısmı) bu
dönemde Latin Alfabesi’ne dayanan alfabelerle yazılmıştır. Lazca da bu diller
arasındadır. (Bkz.: Ali İhsan Aksamaz, “Sovyetler Birliğinin Milliyetler
Politikası ve Kafkasya”, Tarih ve Toplum Dergisi, Sayı 199, Temmuz 2000)
İrfan Ç.
Aleksiva, çok önemli bir konuda vurgu yapıyor: “Lazca eğitim dili olarak
kullanılmış, hatta bu konuda oldukça yetkin materyaller dahi oluşturmuş bir
dildir.” İrfan Ç. Aleksiva, İskender Tzitaşi ile ჰასან ჰელიმიში/ Hasan Helimişi arasında da bir karşılaştırma yapıyor. Hasan Helimişi’nin
günümüzde Tiflis tarafından, kendi resmî ideoloji ve resmî tarih tezleri
doğrultusunda kullanılmaya çalışıldığını belirtiyor.
Hatırlanacağı gibi, Batum’da bir sokağa Hasan
Helimişi’nin adı bile verilmişti. Geçen yıl Tiflis’te Hasan Helimişi adına bir
belgesel hazırlanmıştı. Yine geçen yıl, Batum’da Hasan Helimişi adına bir
“müzik festivali” düzenlenmiş, Türkiye’den de kimi Laz sanatçılar davet edilmiş
ve sanki bu sanatçılar Tiflis’in resmî ideoloji ve resmî tarih tezlerinin
savunucularıymış gibi gösterilmeye çalışılmıştı. Oysa gerçek hiç de öyle
değildi. Aslında Hasan Helimişi de Tiflis’in kafasına uygun bir Laz aydını
değildi. Gerçek şu ki, Hasan Helimişi de İskender Tzitaşi’nin yoldaşıydı.
İskender Tzitaşi’nin birlikte çalıştığı Sovyet Laz aydınlarından yalnızca bir
tanesiydi. Her ikisi de diğerleri gibi, Sovyetler Birliği’nde 1930’lu yılların
ikinci yarısından itibaren uygulanan büyük siyasî tasfiyenin kurbanlarıydı.
Tiflis; Gürcistan’daki,
Türkiye’deki ve Abkhazya’daki Laz kimliğini Gürcü kimliğine yamamak istiyor.
Lazcanın dil olarak sayılmasını engellemeye çalışıyor. Bütün manevraların
sebebi bu. Tiflis, kendi resmî ideoloji ve resmî tarih tezlerine uygun olarak
Türkiye’de de kafaları karıştırmak ve adam devşirmek için ölmüş insanları bile
kullanmaktan çekinmiyor.
Tiflis,
Lazlar ve Lazca konusunda ciddî ise, İskender Tzitaşi’nin mezarını bulsun ve
bütün itibarlarını iade etsin. İskender Tzitaşi’yi Gonio’da yapılacak bir anıt
mezarda büyük bir törenle tekrar toprağa versin. Adını taşıyan bütün kitapları
yeniden yayınlasın. Adı, Batum’da bir caddeye verilsin. Adını taşıyan bir koro
kurulsun. İskender Tzitaşi Enstitüsü tesis edilsin. Tedavüldeki posta pulu ve
banknotlarda İskender Tzitaşi’nin fotoğrafına yer verilsin.
İskender Tzitaşi
adı geçince adı hemen akla gelen bir kent var: Сухум/ სოხუმი/ Аҟəа/ Sokhumi. İskender Tzitaşi’nin adını taşıyan
kitaplar bu kentte yayınlanmıştır. “მჭითა მურუცხი/ Mçhita Murutsxi/ Mç̆ita Muru3xi” (“Kızıl Yıldız”) adlı Lazca
gazete bu kentte yayınlanmıştır. Yine “Mç̆ita Lazistan” adlı kolhoz,
Abkhazya’da İskender Tzitaşi tarafından teşkil edilmişti.
Abkhazya Parlamentosu’nın 15 Ekim 1997 tarihinde
yaptığı toplantıya değinmeden geçemeyeceğim. Bu tarihte Abhazyalı Lazların da
durumları gündeme gelmişti. Lazların da haksız yere suçlandıkları belirtilmiş
ve suçlandıkları konularda itibarlarının iade edilmesi istenmişti. Sonra ne
oldu?! Bilmiyoruz. Bugün Sokhumi’deki siyasi otorite de Laz Halk Önderi
İskender Tzitaşi hakkında girişimlerde bulunmalı. İskender Tzitaşi’nin adı
Sokhumi’de bir caddeye verilmeli. İskender Tzitaşi adına bir Laz halk şarkıları
korosu kurulmalı. Ayrıca İskender Tzitaşi adına bir heykel Sokhumi’de ana bir
meydana dikilmeli. (Abkhazya Parlamentosu’nun açıklamalarını, Apsadgıl
Derneği’nin yayın organı “Abazamyüa’nın 2 (3) no’lu sayısında okumuştum.
Danışma Kurulu’nda bulunduğum “Kafkasya Yazıları”na, bu yazının yayınlanmasını
teklif ettim; kabul edildi ve yayınlandı. Konunun ayrıntısını merak ederler,
“Kafkasya Yazıları”nın 6. sayısına bakabilirler.
“Çkuni Ç̆ara-
Albonişi Supara” adlı kitabın “giriş” yazısını Almanca olarak Eylül 2012’de
Wolfgang Feurstein yazmış. Bu yazıyı Nurten Kurnaz Almanca’dan Türkçe’ye
tercüme etmiş. Eğer bu kitabı, Wolfgang Feurstein vermemiş olsaydı, bu kitabın
tıpkı basımı İstanbul’da gerçekleşebilir miydi?! Kesinlikle hayır! Bu sebeple
kendisine müteşekkirim. Ancak bu kitaba yazdığı “giriş” yazısına ilişkin
eleştirilerim var. Bir başka makalemde bu eleştirilerimi kendisiyle
paylaşacağım.
İrfan Ç. Aleksiva’nın, yayıma hazırladığı “Oxesapuşi
Supara” ve “Çkuni Ç̆ara- Albonişi Supara” adlı eserler yalnızca Lazca bilenler
ve Lazlar için değil, Türkiye’de anadili öğretimi- eğitimi konularına kafa
yoran her aydının kitaplığında mutlaka bulunmalı. Zira İskender Tzitaşi, Lazca
gibi anadillerin kent hayatında nasıl yaşayacağına ilişkin olarak bizlere
seksen yıldan beri ışık saçmaya hâlâ devam ediyor.
Munir Yılmaz Avcı (1939- 2016)
İskender Tzitaşi’nin saçtığı bu ışığı ilk fark
edenlerden biri de Laz yazar ve şair Munir Yılmaz Avcı’dır. Munir Yılmaz Avcı,
İskender Tzitaşi’ye olan gönül bağı ve yakınlığını 18 VIII 1994’de yazdığı ve
onun adını taşıyan şiirinde dile getiriyor. Bu uzun şiirinden iki kıta burada
aktararak makalemi sonlandırıyorum:
“…
Guris memaparpalen emuş coxo vognaşi
Tis nosi mendamixteps iya gomaşinaşi
Emusteri mjora do tuta Maroşinaşi
Muç̆oşi noskirines İskender Ǯitaşi
Namiç̆ares alboni nena çkiniş bandara
Guris daçxiri migzun va meskirun pangara
Dido mendra doskidu mundeşa mevamgara
Nosis vamoşamixteps İskender Ǯitaşi
…”
(lazca.org, 08
I 2013)
(Önerilen okumalar: “Abhazya
Parlamentosu Açıklaması”, Kafkasya Yazıları, Sayı 6, Çiviyazıları Yayınevi,
İstanbul, 1999; Ali İhsan Aksamaz, “Laz Kimlik Mücadelesinde İskender
Tzitaşi’nin Önemi”, yusufbulut.com/ sonhaber.ch/ gurcuhaber.com/ circassiancenter.com.tr,
14 IV 2013; Ali İhsan Aksamaz, “Sovyet Lazları Halk Önderi
İskender Tzitaşi ve Solun Ezberini Bozan Mektupları,”, sonhaber.ch/ gurcuhaber.com/ circassiancenter.com.tr, 5 XII 2013)
https://www.circassiancenter.com/tr/laz-kimlik-mucadelesinin-kilometre-tasi-iki-kitap/