“Dil, Tarih, Kültür, Gelenekleriyle Lazlar” Kitabı Üzerine Röportaj
Sırrı Öztürk: “Dil, Tarih, Kültür, Gelenekleriyle
Lazlar” isimli kitabınız, yayınlarımız arasında, “Halkların Tarih- Kültür
Dizisi”nden 5. kitap olarak yayımlandı. Bu ve benzeri konuları içeren pek çok
yayın faaliyeti bulunmaktadır. Ancak tecimsel bir amacı olmayan ve kolektif
üretimi öne çıkaran bir kurum olarak Kolektifimiz, belli bir sistematiğe uygun
olarak ülke ve bölge emekçi halklarının
bazı sorunlarına ışık tutan eserlerin yayımlanmasını uygun ve doğru
bulmaktadır. Bir yandan resmî tarih ve resmî ideolojiler, öte yandan dünya
emekçi halklarının ulusal- sosyal- evrensel ölçekte kurtuluşunu din ve
etnisiteyi öne çıkarak çözüm yöntemi üretileceğini manipüle eden anlayışların kuşatmasında,
bu konu, ana ekseninden kaydırılmak isteniyor. Hakim gerici sınıfların, emperyalizmin
binbir kuşatması altında, dünya emekçi halklarının sosyal kurtuluşu, bir
yanıyla insanın ve insanlığın kurtuluşu demek oluyor. Bu türden çalışmaların
alabildiğine nesnel gerçekliği
yansıtması, bilimsel bilgi ve bilinç taşıması gerekiyor. Dil, tarih kültür ve
gelenekleriyle varolan emekçi halkları yok sayan, ya da asimile etmeyi düşünen
anlayışlar, insanlığın en büyük hazinesini de tahrip etmiş oluyorlar. Dünyamızın
ezilen ve sömürülen bütün emekçi halklarının kendi dil, tarih, kültür ve
geleneklerini özgürce ifade ederek öğrenmesi, geliştirmesi ve bu yoldaki talep
ve ihtiyaçlarının karşılanması, insanın, insanlığın sosyal kurtuluşu için hem bir ‘köşe taşıdır’, hem de gereklidir.
Fakat ne yazık ki evrensel ölçekte hakim gerici sınıflar ve emperyalizm “işçi
sınıfı, emekçiler, ezilen ve sömürülen halklar” denildiğinde binbir kuşatmaya
giriyor, bilimsel olmayan demagojilerle bu yolda eser verenleri susturup sindirmeye
çalışıyor. Bu ve benzeri konular hakkında siz nasıl bir değerlendirme
yapıyorsunuz?
Ali İhsan Aksamaz: Kolektifinizin, “Halkların Tarih-
Kültür” anabaşlığı altında da
kitaplar yayınlamasını olumlu buluyor ve destekliyorum. Nitekim bu dizinizden (biri
benim çalışmam) dört kitabın yayınlanmasına her aşamada katkıda bulundum. Ancak bu diziden daha önce yayınlanan iki
kitapla ilgili eleştiri hakkımı şimdilik saklı tutmak istiyorum. Bunlarla
ilgili bir makale hazırlığında olduğumu belirtmekle yetiniyorum.
“Bazı Yayınevleri”nin ticarî amaçlarla “etnisite”yi ön
plana çıkaran politikalarını doğru bulmuyorum. Özellikle Sovyetler Birliği’nin
dağılmasından sonraki dönemden başlamak üzere
Türkiye’de “etnisite” ile ilgili telif ve çeşitli dillerden tercüme
birçok kitap yayınlandı. Bunların çok genel anlamda olumluluk taşıdığını
söyleyebilirim. Ancak bu kitapların çoğunda “milliyetçi”, yeni resmî ideoloji yaratma
veya aktarma eğilimleri ağır basan, komşularına “kimlik” dayatmaya çalışan
yönelişler ne yazık ki söz konusudur. Bu alanda tam bir karmaşa hüküm
sürmektedir. “Çeşitli kaygılar”la yayınlanan bu kitaplar, okuyucuyu yanlış
bilgilendirmekte ve yönlendirebilmektedir.
Zaten “etnisite” genelde çok “zor” bir konudur. Bu
“zorluk” sadece konunun kendisinin karmaşıklığından değil, konuyla ilgili
terminolojinin yabancılığından da kaynaklanmaktadır. Genel olarak “etnisite”
olarak kodlanan “konu”nun Türkiye özelinde sağlıklı olarak tartışılabilmesi,
anlaşılabilmesi ve çözüm yollarının üretilebilmesi için anlaşılabilir terminolojiyle
konuşmanın daha doğru olacağına inanıyorum. İç/ dış irili- ufaklı resmî
ideolojilerin dayattığı terimlerle sosyal olay ve olguların
değerlendirilebilmesi pek mümkün görünmemektedir. Bu sebeple “etnisite”, “etnik
grup”, “azınlık”, “diyalekt”, “lehçe” , “şive”, “ağız” vb. terimleri kullanmaktan
genel olarak kaçınıyorum. Kullanmak zorunda kaldığım hallerde bunlar tırnak
içinde anlaşılmalıdır. “Literatür”de “Milliyetler Meselesi” olarak bilinen bu
“konu”nun Türkiye’de tartışılmaya başlanması sanıldığının aksine çok yenidir.
Daha doğrusu Sovyetler Birliği’nin çözülmesinden sonraki dönemle birlikte
gündeme gelmiş bulunmaktadır.
Dayatılan terim ve “önkabul” veya “önyargılar”la konuya
yaklaşım, bu zaman diliminde de sağlıklı değerlendirmeler yapılabilmesini engellemiştir.
“Konu” bakirdir. Objektif tespitlere, değerlendirmelere ve politikaların
üretilmesine ihtiyaç vardır. Bunlar yapılmadığı sürece “konu”nun siyasî, ticarî
vb. amaçlarla kullanılmaya çalışılması tehlikesi, mikro milliyetçiliklere
yönelmesi tehlikesi kaçınılmazdır. Sovyetler Birliği’nin 1930’lu yılların
sonlarına kadar uyguladığı “milliyetler politikası” olumlu ve olumsuz
yönleriyle, günümüzde de farklı ana dilleri olan “etnik gruplar”ı bünyesinde
barındıran ülkeler için önemli bir “örnek”tir. Bu “miliyetler politikası”
irdelenmelidir. Avrupa Topluluğu’nun bu “konu”daki uygulamaları da önemli bir
“referans”tır.
“Konu” hakkındaki “cehalet” gırtlak boyudur. Bunun
sorumlusu tek başına şüphesiz resmî ideoloji ve onların uygulamaları değildir.
“Konu”yu yıllarca sloganlarla geçiştirerek, “Lenin Yoldaş şöyle dedi”, “Stalin
Yoldaş bunu dedi” diyen ve Sovyetler Birliği’nin “milliyetler politikası”nı
irdelemeden bu politikaları ima etmiş olan “muhalif sol” da en az diğerleri
kadar sorumludur. Sovyetler Birliği’nin
“miliyetler politikası”nı günümüzde eleştirenleri “emperyalizmin safında sosyalizme
saldıranlar” olarak nitelendiren bir anlayış da kolaycıdır. Yanlıştır.
Sovyetler Birliğinin “milliyetler politikası” irdelendiğinde, gecikmiş “ulus-
devletler”i ve bunların resmî tarih ve ideolojilerini yaratmanın “doğal” sonucu
olarak bazı dil ve kimliklerin yok sayıldıkları ve yok edilmeye çalışıldığı
sürecin 20. yüzyılda yalnızca kapitalist eksendeki ülkelerde değil, Sovyetler
Birliği’nde de yaşandığı açık seçik görülecektir. Böylesi bir çaba “miliyetler sorunu”
konusuna kuşkusuz katkı sağlayacaktır.
“Yerel Kültürler” ve “Yerel Diller” veya “Konuşanları
sayıca (daha) az olan diller” bulundukları ülkelerin ve bütün insanlığın ortak
zenginlikleridir. Binlerce yıllık geçmişe sahip olan bu zenginlikler ister yüz
kişilik bir köyde yaşıyor olsun, ister çok daha fazla sayıdaki insan tarafından
toplu veya dağınık çok daha geniş yerleşim birimlerinde yaşatılıyor olsun
geleceğe taşınabilmelidir. “Yerel Kültürler” ve “Yerel Diller” veya
“Konuşanları sayıca (daha) az olan diller”yaşamalı, geliştirilebilmeli ve her türlü
kitle iletişim araçlarıyla gelecek kuşaklara aktarılabilmelidir.
Soğuk Savaş sonrası Türkiye’de
“etnisite” üzerine tercüme ilk yayınlar
Sırrı Öztürk: Genel ve yaygın bir kanı olarak
“Lazlar” üzerine eser verenler arasında gerek yaş, gerekse donanım olarak sizin
kitabınız daha çok öne çıkıyor. Kitabınız hakkında siz nasıl yankılar ve
izlenimler alıyorsunuz?
Ali İhsan Aksamaz: Lazlar ve diğer Kafkasya kültür
kökenli halklarla ilgili telif ve tercüme kitap ve makalelerim hakkında olumlu
tepkiler alıyorum. İnsanların bu konulara susamış olduklarını görüyorum. Bu
konularda insanlara katkı sağlıyor olmaktan mutluyum.
Sırrı Öztürk: Kimileri tecimsel rekabet anlayışlarıyla,
kimileri de gerici veya ırkçı- faşist yöntemlerle amacını aşan yönelişleriyle
size ve eserinize sataşmaktadır. Bunlara karşı neleri söylemek istiyorsunuz?
Ali İhsan Aksamaz: Eleştiri bir katkıdır. Bunlardan
faydalanılmalıdır. Ancak bugüne kadar çalışmalarımla ilgili eleştiri almadım.
Sözünü ettiğiniz sataşmalar konusunda bir değerlendirme yapmak istermiyorum.
Çünkü bunlar eleştiri değildir. Dolayısıyla da bunları ciddiye almam söz konusu
olamaz.
Sırrı Öztürk: İmzanız ve “Genel Yayın Yönetmeni”
sıfatınızla pek çok organda adınız geçiyor. Bu bir paradoks mudur? Bize de bazı
eleştiriler geliyor bu konuda. Önce ‘Ogni’, ‘Tarih ve Toplum’, ‘Çiviyazıları’
‘Özgür Üniversite’, ‘Mjora’, ‘Sima’, ‘Yeni Kafkasya’ ve benzeri dergi, gazete
ve yayınevlerinde imzanız öne çıkıyor. Bu konuyu açıklığa kavuşturur musunuz?
Ali İhsan Aksamaz: Bu bir paradoks değildir.
Bağımsızlığını koruyan kişinin talep olduğu hallerde “konu”ya duyarlı yayın
organlarına makale yazması doğaldır. Ancak yaşadığım bazı olumsuz tecrübelerden
sonra, bugün bu konuda seçici davranmak gerektiğini düşünüyorum.
Sorun Polemik Marksist İnceleme-
Araştırma Dergisi, Sayı 2, Şubat 2002
Sırrı Öztürk: TC Devleti coğrafyasında
“Milliyetler Meselesi”ni çeşitli ve çok yönlü anlayışların uzantısında gündeme
taşıyan eserler bulunuyor. Konuyu; Bilimsellik ve Sosyalizm dışı yöntemlerle
çarpıtıp din ve etnisiteyi öne çıkararak ya da sömürerek işleyenler de var. Bu
türden anlayışların arkasında da emperyalizmizmin parmağı var doğallıkla. Dil,
tarih, kültür ve geleneklerini (kimliklerini) öğrenmek isteyenlerin siyasî
talepleri bulunmamaktadır. Konuyu bilimsel ve nesnel gerçekliği içinde
yansıtmaya aday çalışmaların önündeki engeller sorunun dürüst ve ilkeli biçimde
tartışılmasını engelliyor, bir bakıma…Sizin konumunuzda olan bir araştırmacı-
yazar olarak gündeminizi nasıl gerçekleştireceksiniz? Bu konuları hangi
yöntemle işleyeceksiniz? Büyük bir susuzlukla bu konulara olan merak, talep ve
ihtiyaçlar nasıl karşılanmalıdır?
Ali İhsan Aksamaz: Şüphesiz bu “konu”nun da
bezirgânları vardır. Buna en başta değinmiştim. Bilimsellikten ve objektiflikten
uzak eğilimlerle “konu”ya katkı sağlanması mümkün değil.
“Konu”yu doğallığında değerlendirmez ve çözümü için
politikalar üretmez ve bu doğrultuda çalışmazsanız, kimin ekmeğine yağ
süreceğiniz açıktır!
Şu anda üzerinde çalıştığım konu, Sovyetler Birliği’nin
Kafkasya’daki “Milliyetler Politikası”dır. Bu çalışmamın ilgilenenlere yararlı
olacağını düşünüyorum. Burada rehberim bilimsellik ve objektifliktir.
Sırrı Öztürk: Dünya ölçeğinde ezilen, sömürülen,
asimile edilen emekçi halkların dil, tarih, kültür ve gelenekleri yanısıra,
insanın ve insanlığın sosyal kurtuluşunu gerçekleştirmesi nihaî bir amaç
olarak bazı araştırmacıların önemli
konusu olageldiği bilinmektedir. Türkiye coğrafyasını baz olarak ele alacak olursak
etnik özellikleri farklı kesimlerin aydın ve entelektüelleri bu konuya nasıl
yaklaşıyor? Özelikle Kafkasya emekçi halklarının arayış ve yönelişleri üzerine
ülkemizdeki uzantılarının nasıl bir tavır geliştirmesi gerekiyor? Emperyalizmin
Yakın Doğu’dan sonra Avrasya ve
Kafkasya’ya müdahalesi sürecinde “Millî Mesele” konusu nasıl
incelenmelidir? Nasıl inceleniyor bu hayatî mesele? Söz konusu yazarlar din ve
etnisiteyi öne çıkaran “yorum” ve “değerlendirmeleriyle” kime/ kimlere hizmet
ediyorlar objektif konumlarının bir gereği olarak?
Sırrı Öztürk, Ali İhsan Aksamaz
(Cağaloğlu- Çatalçeşme, 5 I 2002)
Ali İhsan Aksamaz: Farklı kesimlerin aydın ve
entelektüellerinin “konu”ya yaklaşımları ne yazık ki içler acısıdır. Bunu ilgi
ve çalışma alanım Kafkasya ile örneklendirmek isterim. Türkiye’deki Kafkasya
kültür kökenli aydın ve entelektüelerin yayınladıkları telif ve tercüme kitap
ve makaleler esas olarak , Çarlık Rusya’sı öncesi Kafkasya ve Çarlık
Rusya’sının Kafkasya’yı ele geçirdiği dönemle ilgilidir. Kuzey Kafkasyalıların
Ruslara karşı olan direnişleri ağırlı olarak işlenir. Anti- Rus duygular yüksek
seviyededir. Günümüzdeki “etnik çatışmalar”ın sebeplerini oluşturan, Sovyetler
Birliği’nin Kafkasya’daki “Milliyetler “Politikası”nı sorgulayan kitap ve
makaleler hemen hiç bulunmamaktadır. Nüfus olarak daha az halklara “siyasî ve
kültürel haklar” verilirken, sayıca bunlardan daha fazla halkların neden “yok
sayıldıkları”na hiç kafa yoramamaktadırlar. Kafa yormadıkları bir diğer konu
ise Türkiye’deki durumlarıdır. Bunları göz ardı ederek yapılan her çalışma
şüphesiz başkalarına ve onların çıkarlarına
hizmet etmektedir. Asıl üzücü
olanı, adına yazdıkları insanların dil ve kültürlerinin her geçen gün hızla yok
oluşa gitmesidir!
İçi boş şablonik lâfların edilmesine imkân sağlayan ve bu
lâfları edenlerin önemli kişiler olarak görünmelerine yarayan “siyasî haklar”
tartışması çerçevesinden “etnisite” konusuna yaklaşılır ve “çözümler” bulunmaya
çalışılırsa, sonuç bugünkü çözümsüzlüğü, karmaşayı ve “Yerel Kültürler” ve
“Yerel Diller” veya “Konuşanları sayıca (daha) az olan Diller”in yok oluşu
doğrultusunda hareket etmeyi gerektirir.
“Konu”ya “Kültürel Haklar” çerçevesinden bakılmalıdır. Böylelikle
sadece “konu”nun sağlıklı olarak tartışılmasına ve çözüm yollarının aranmasına
katkıda bulunmakla kalınmayacak, bağlantılı bizim olan ve daha doğru olan
terimlerin ortaya çıkmasına da katkıda bulunulmuş olacaktır. Bizim olan bir
model ortaya çıkabilecektir. Tek şart her türlü resmî ideolojiye karşı uyanık
olmaktır, bilimsel ve objektif olmaktır.
Burada esas sorumluluk “muhalif sol”a düşmektedir. Çünkü
onlar, “Milliyetler Konusu”yla ilgili,
“bizim de yayınlarımız olsun” yaklaşımıyla mikro milliyetçi çalışmaları gözü
kapalı yayınlayabilmektedirler. Oysa onların çok önceden bu “konu” hakkında
somut çözüm politikaları oluşturmuş olmaları gerekirdi. Meydanı boş
bırakmayabilirlerdi. Bu tavırlarının sebeplerinin irdelenmesi de başlı başına
bir çalışma konusudur. Bir ülkeyi yönetmeye namzet olarak kendilerini lanse
edenlerin bu konulara çoktan kafa yormuş olmaları gerekmez miydi?!
Bu sohbetimizde, Sovyetler Birliği’nin (özelde Kafkasya
ile ilgili) “Milliyetler Politikası”na sıkça “göndermeler”de bulundum. Bunu
açmamı istediğinizi sanıyorum. Okuyuculara katkı sağlayacağı düşüncesiyle ben
de ana hatlarıyla üzerinde durmak isterim.
Sovyet Yönetimi iktidara gelince, bazı “etnik
gruplar”ı “birlik cumhuriyeti”, bazı
“etnik gruplar”ı “özerk cumhuriyet” ve bazı “etnik gruplar”ı da “özerk bölge”
temelinde örgütlendirerek “siyasî haklar” vermiştir. “Siyasî haklar” verilmeyen
bazı “etnik gruplar”a ise yalnızca “kültürel haklar” verilmiştir. Gerek “siyasî
haklar” temelinde “kültürel haklar” verilen “etnik gruplar” gerekse yalnızca
“kültürel haklar” verilen “etnik gruplar” dışında kalan “bazı etnik gruplar”
Sovyet yönetimi tarafından önce “kültürel haklar”a kavuşturulmuş sonra da bu
hakları iptal edilmiştir. Mesela 1926
nüfus sayımlarında varlıkları tescil edilmiş olan bazı “etnik gruplar” daha
sonra yok sayılmışlardır. Burada sormak gerekiyor. Hangi kıstaslarla hangi
“etnik gruplar” bu statülere kavuşturulmuş veya yok sayılmışlardır. Bütün
bunlar sorgulanmalıdır.
İkinci Dünya Savaşı sırasında “Almanlar ile işbirliği”
yaptıkları gerekçesiyle bazı “etnik gruplar” da “sürgün”e gönderilmiştir.
Karaçay-Balkarlar, Çeçen- İnguşlar, bazı Müslüman ve Protestan Gürcüler,
Hemşinliler, Ahıska Türkleri, Lazlar, Kürtler, “Pontus(lu)lar (“Rumlar”)” bu
uygulamadan “ nasipler”ini almışlardır. Neden? Oysa Ruslar da dahil
“Almanlar ile işbirliği” yapmayan hiçbir
“etnik grup” yoktu!
Bütün bunlar sorgulanmalıdır. Sovyetler Birliği’nin çöküş
arefesinde, çöküş sırasında ve sonrasında ve de günümüzde Kafkasya’da yaşanan
“etnik çatışmalar” sorgulanmalıdır. Bütün bunlar “muhalif sol”un boynunun
borcudur.
At gözlüğü takarak ve sloganlarla olay ve olguların
“değerlendirilmesi” dönemi artık kapanmıştır! (5 Ocak 2002)
Millî Gazete, 21 VIII 2002
[Önerilen okumalar: “Abhazya Parlamentosu’nun Açıklaması”, Apsadgıl
Derneği’nin Abhazca ve Türkçe yayınlanan yayın organı “Abazamyüa”nın 2 (3) nolu
sayısı/ Aktaran: “Kafkasya Yazıları”, Sayı 6, Çiviyazıları Yayınevi, İstanbul,
1999/ sonhaber.ch/ circassiancenter.com.tr; “Abhazya’da Yayınlanan Lazca Ders
Kitapları”, 23 XII 2023, abhazpostasi.com/ circassiancenter.com.tr; Ahmet
Garip, “İçinde Temel fıkrası olmayan bir kitap: Lazlar, Millî Gazete, 21 VIII
2002; Ahmet Özkan Melaşvili, “Gürcüstan”, Kendi Yayını, Aksiseda Matbaası,
İstanbul, 1968; “Ahmet Özkan Melaşvili ve Hayri Hayrioğlu’yu Andık”, 4-5 VII 2011, yusufbulut.com/
demokrathaber.org/ circassiancenter.com.tr [Ali İhsan Aksamaz, “Laz Aydınları
ve Sorumluluk, Sorun yayınları, İstanbul, 2011]; Ali İhsan Aksamaz, “Yok Sayma
ve/ veya Kimlik Dayatma Üzerine İki Örnek”, Kafkasya Yazıları, Sayı 6,
Çiviyazıları Yayınevi, İstanbul, 1999; Ali İhsan Aksamaz, “Sovyetler
Birliği’nin Milliyetler Politikası ve Kafkasya”, Tarih ve Toplum Dergisi, Sayı
199, İletişim Yayınları, İstanbul, 2000/ Yeni Türkiye, Sayı 74, Yeni Türkiye
Stratejik Araştırmalar Merkezi, Ankara, Ankara, 2015/ sonhaber.ch/
circassiancenter.com.tr; “Bazı Laz Aydınları Arasında Geciken Hesaplaşmalar ve
Unutulan Kimlik Mücadelesi”, 21 VIII 2011,
circassiancenter.com.tr; “Bilinçli
Olarak Geciktirilmiş Bir Değinme”,
Tarih
ve Toplum Dergisi, Sayı 161, Mayıs 1997; Bir Resmî Tarih Denemesi: “Abhazya
Tarihi”, Sorun Polemik Dergisi, Sayı 7, Yaz 2003; “Demagoji uzmanları”,
05 VI 2002 (Ali İhsan Aksamaz, “Doğu Karadeniz’de Resmî İdeolojiler Kuşatması”,
2. Baskı, Belge Yayınları, İstanbul, 2011); E. Gürsel Ersoy, “Yetersiz Bir Laz
Kültürü Araştırması”, “Demokrasi Gazetesi”, 6 IV 1997; Erol Karayel, “Evet Her
Yol Mubah… “Kafkasya Yazıları, Sayı 4, Çiviyazıları Yayınevi, İstanbul, 1998; Fahrettin
Çiloğlu, “Gürcülerin Tarihi”, Ant Yayınları, İstanbul, 1993; Fahrettin Çiloğlu, “Her Yol Mubah mı?”/ “Kafkasya
Konusunda Yanılgılar ve Yanlışlar”, Kafkasya Yazıları, Sayı 3, Çiviyazıları
Yayınevi, İstanbul, 1998; Hasan Uzunhasanoğlu, “Lazca Bir Dialekt (Ağız, şive)
Değil, Bir Dildir!”, 21 VIII 2019, sonhaber.ch/ circassiancenter.com.tr; Isqenderi
Chitaşi, (Tıpkıbasım, sözlük; yayına hazırlayan: İrfan Ç. Aleksiva), “Oxesapuşi
Supara” (“Lazca Matematik Kitabı”), Geoaktif Yayınları, İstanbul, 2012; Isqenderi
Chitaşi, (Tıpkıbasım, sözlük; yayına hazırlayan: İrfan Ç. Aleksiva), “Çquni
Çhara- Albonişi Supara” Laz Kültür Derneği Yayını, İstanbul, 2012; İbrahim
Bayrakoğlu- İrfan Ç. Aleksiva, “Büyük Tasviyede Lazlar”, Dil, Tarih, Kültür
Dergisi Ogni, Sayı 7, Laz Kültür Derneği Yayını, İstanbul, 2017; İrfan Çağatay Aleksiva, “Gürcü
milliyetçiliğinin (Kartvelizm’in) Lazları keşfi”, 1, 2 ve 3. Bölümler, 1 Aralık
2020, 1 Ocak 2021 ve 1 Şubat 2021, jinepsgazetesi.com; “İskender Tzitaşi’den
Mektuplar/ Sovyet dönemi- Kızıl Lazistan- Laz okulları”, (Rusçadan çeviren:
Eren Mühürcü) Lazika Yayın Kollektifi, İstanbul, 2014; İsmail Avcı Bucaklişi ,
“Lazlar Üzerine Kartvelist Tezler”, lazuri.com; “Kafkasyalı Aydınlara Açık
Mektup”, 08 VIII 2011, demokrathaber.org; “Lazlar,
Çerkezler ve Kürtler…”, 1995 (Ali İhsan Aksamaz, “Doğu
Karadeniz’de Resmî İdeolojiler Kuşatması”, 2. Baskı, Belge Yayınları, İstanbul,
2011); M. I. Isayev, “National Languages in the U.S.S.R/ Problems and Solutions”, Progress Publishers,
Moscow, 1977; Murat Özden, “Ulusal
Sorun ve Çerkeslerin Konumu”, Kendi Yayını, Doğan Basımevi, İstanbul, 1979;
Murat Özden, “Çerkes Siyasallaşmasının Öncüleri”, Apra Yayıncılık, İstanbul,
2020; “National Geographic’in Doğu Karadeniz'i”, Sorun Polemik Dergisi,
Sayı 6, Bahar 2003; Ömer Asan, “Pontos Kültürü”, Belge Yayınları, İstanbul, 1996; “Resmî Tarih
Resmî Tarihe Karşı: Hemşin Gizemi”, Sorun
Polemik Dergisi, Sayı 4, Güz 2002; Sinan Adalı: “İnkâr Kitapları”,
Kafkasya Yazıları, Sayı 6, Çiviyazıları Yayınevi, İstanbul, 1999; Orhan Bayramin/ “Sima Vakfı’nın
Açıklaması”, Özgür Kocaeli Gazetesi, 19 III 1999; Osman Nuri Mercan, “ Lazlar
ve Gürcüler aynı halktandır”, Yeni Ülke Gazetesi, Ekim 1992; Parna- Beka Çiladze, “Türkiye’de Gürcüler ve
Lazlar, iki dergi ve iki önder…”, 11 IX 2019, tetripiala.wordpress.com; “Soviet
Nationalities Policy in Practice”, The Bodley Head, London, 1967; “Sovyetler Birliği döneminde Kafkasya
Halkları”, Tarih ve Toplum Dergisi, Sayı 189, Eylül
1999; “Sovyetler Birliğinin Milliyetler Politikası ve Kafkasya”, Tarih
ve Toplum Dergisi, Sayı 199, Temmuz 2000 (Ali İhsan Aksamaz, “Doğu Karadeniz'de
Resmi İdeolojiler Kuşatması”, 2. Baskı, Belge Yayınları, İstanbul, 2011); “Yerel Diller: Ana Dilleri Yaşatmak
mı? Öldürmek mi?”, Sorun Polemik Marksist İnceleme- Araştırma Dergisi Sayı
5, 2002/ Sima Dergisi, Sayılar 5 ve 6, Sima Laz Vakfı Yayını, Fotosan Ofset,
İzmit, 2002- 2003/ circassiancenter.com.tr]
[Kaynak: Ali
İhsan Aksamaz, “Dil, Tarih, Kültür,
Gelenekleriyle Lazlar Kitabı Üzerine” Sorun Polemik Marksist İnceleme-
Araştırma Dergisi, Sayı 2, Şubat 2002 (Sorun Yayınları)]
https://www.kitapyurdu.com/yazar/ali-ihsan-aksamaz/367.html
https://www.circassiancenter.com/tr/dil-tarih-kultur-gelenekleriyle-lazlar-kitabi-uzerine-roportaj/
https://sonhaber.ch/dil-tarih-kultur-gelenekleriyle-lazlar-kitabi-uzerine-roportaj/