Mecit
Çakırusta’nın İmza Günü Etkinliği
(İzlenim,
Tanıklıklar ve Değerlendirmeler; 19 Şubat 2012, Pazar)
Her aklı başında ve vicdan
sahibi insan gibi emperyalist-kapitalist sistemin çıkarına çalışan uluslararası
kuruluşları sevmedim. Bu tür kuruluşlara hep kuşkuyla yaklaştım. Yapmaya
çalıştıkları, iyi gibi gözüken şeyleri de menfaatlerine uygun olarak ve kötü bir
şeyleri maskelemek için tezgâhladıklarını düşündüm. Cemiyet-i
Akvam (“Milletler Cemiyeti”) ve (“BM”) Birleşmiş Milletler’in niçin kurulduğunu
ve neler yaptığı biliyorum. BM’in, Sovyetler Birliği’nin ayakta olduğu dönemde,
bazı dönemlerde ve bazı konularda emperyalist-
kapitalist sistemin menfaatlerini savunma noktasında bazen çok rahat
edemediğinin farkındayım. Özetle; BM, emperyalist-kapitalist
sistemin kuruluşudur.
Ya UNESCO?! O nedir? BM’nin yan kuruluşu. UNESCO’nun bayram, yılbaşı
kartlarını hatırlarsınız. Bazen gazetelerde, “bu kartlardan satın alarak Afrika’daki
aç çocuklara katkı sağlayabileceğiniz” şeklindeki ilan ve haberlere
rastlamışsınızdır. Fotoğrafları hatırlayın; o, derisi kemiğine yapışmış
Afrikalı aç çocukları o hale getiren emperyalist-kapitalist sistemi değil mi?
BM de emperyalist- kapitalist sistemin koruyucu kuruluşu olduğuna göre; yine bu
BM’nin UNESCO’su bu çocukları nasıl kurtaracak?! Önce çocukları bu hale getirip
sonra da kurtarmaya çalışıyor gibi yapması insanın gözünden kaçmaz.
Emperyalist-kapitalist sistem, önce insanları sömürüyor, ölecek noktaya
getiriyor ve sonra da yardım ediyormuş gibi yapıyor. Bu davranışının altında bu
sömürüyü saklamaktan öte başka bir şey yatmıyor. Ölen yine ölecek. UNESCO’nun
bu “şeker yüzü” anadillerimiz konusunda da karşımıza çıkıyor. Emperyalist- kapitalist
sistemin şu “şeker yüzlü” UNESCO’sunun
ilan ettiği ve yıllardır Türkiye’de de kimilerinin canhıraş kutladığı şu “uluslararası anadili
günü”nün de bu sömürüyü saklamaktan öte başka bir şey olmadığına itirazı olan
var mı?! Anadillerimizi öldürmesi için, “Türk” Burjuvazisine her türlü desteği
veren uluslararası emperyalist-kapitalist sistem değil mi?! Şimdi o
uluslararası sömürü sisteminin “şeker yüzü” UNESCO; nasıl derisi kemiğine yapışmış ve ölümün
arifesindeki o Afrikalı çocuğa yardım eder gibi sahtekarca bir tavır içindeyse,
ölmekte olan anadillerimize karşı da aynı sahtekarca tavrı sergiliyor.
Uluslararası emperyalist-kapitalist sistem- BM- UNESCO ilişkisini görmek için
çok zeki olmak gerekmiyor. Hele UNESCO’nun “anadili günü”nü bütün bu farkındalıkları
ortaya koymadan kutlamaya çalışmak, “Stokholm Sendromu” veya “katiline âşık
olmak” gibi bir şey olsa gerek! UNESCO’yu referans alıp, onun “anadili günü”nü
kutlayan yaşını başını almış, anti- emperyalist bir mazisi olan kimselere ne
demeli?!
Kimi insanlar UNESCO’yu neden
kendilerine neden bayrak ve referans olarak görüyor?! Bunun iki cevabı
olabilir. Ya uluslararası emperyalist- kapitalist sistemi bilmiyorlar,
tanımıyorlar. Ya da; bu uluslararası emperyalist-kapitalist sistemin kimi
kurumlarıyla gizli-açık bağlantıları var, oradan nemalanıyorlar. Her iki
durumda da karşımıza bir gerçeklik çıkıyor: Maksatları, anadil falan değil;
egolarını tatmin etmenin yolunu böyle bulmuşlar. O durumda da bir yandan
“anadilimiz ölüyor” deyip, öte yandan da “bu anadilleri” öldüren sistemin
değirmenine su taşımış olmuyorlar mı?! Bunu yerine emperyalist- kapitalist sistemin ve onun
“şeker yüzü” UNESCO’nun sinsiliğinin farkında olduklarını belirtip başka türlü
bir davranış sergileyemezler mi?!
Yıllardır şu UNESCO’nun “anadili günü kutlamaları”na ilişkin bir makale
yazmayı düşünmüşümdür. Ancak her defasında da “21 Şubat”ı çeşitli sebeplerden
ıskalamışımdır. Bu yıl, bu konuya ilişkin birş eyler yazıp insanlarla
paylaşmayı düşündüm önce. Sonra da facebook’taki duvarımda kısa bir mesaj
paylaşmak geldi aklıma. Hem yazacağım makale, hem de bu kısa mesaj için kafa
yormaya, notlar almaya çalışmıştım ki, telefonum çaldı. Karşıdaki ses Lazika
Yayın Kollektifi’nden Mustafa Çupina idi. Her zamanki olgunlugu, sevecenliği ve
samimiyetiyle, “anadili günü kutlaması ve Mecit Çakırusta’nın Lazca olarak
yayınlanan kitabı “Dutxuri P̆alik̆ari” için bir toplantı yapacaklarını, beni de
konuşmacı olarak davet etmek istediklerini,” söyledi. Katılıp katılamayacağımı
sordu. Katılmaktan şeref duyacağımı belirttim. Ardından da, “benim BM
konusunda, UNESCO konusunda, şu “uluslararası anadili günü” konusunda farklı
düşüncelerim olduğunu, konuşmama, kuşkusuz bu duruşumun da yansıyacağını,”
açıklama ihtiyacı hissettim. Mustafa Çupina, “bu konuda hiç şüphe duymamam
gerektiğini, konuşmacıların özgürce kendilerini ifade etmelerini,”
istediklerini söyledi. Tabi, söylediklerine mutlu oldum. 19 Şubat’ta
yapacakları toplantıya katılacağımı belirttim.
Mecit
Çakırusta: “İmam
Vaidi, cenazeleri, Lazca dua ederek gömerdi”
Bu toplantı için nasıl bir konuşma hazırlamalıydım?! Mustafa Çupina’nın
telefonundan sonra buna kafa yormaya başladım. Ancak önce şuna karar
vermeliydim: Konuşmam Lazca mı olmalıydı? Türkçe mi? Konuşmayı Lazca yapıp
sonradan Türkçe bir özetini açıklamam nasıl olurdu? Sonunda konuşmayı Lazca
olarak yapmaya karar verdim. Lazca konuşma metnini hazırlamaya koyuldum hemen.
Kısa bir metin olmalıydı. Kısa cümleler kullanmalıydım. Anlaşılır bir dil
tutturmalıydım. Başta düşüncem kısa bir metin hazırlamaktı. Ancak metin
bittiğinde üç buçuk sayfayı bulmuştu. Konuşma metnimi dört bölümden oluşturdum.
İlki; Lazlara ve Lazcaya ilişkindi. Lazların tarih, coğrafya ve geçmişleriyle
çok eski bir halk olduklarına vurgu yaptım. Hem Lazlara hem de ataları K̆olkhlara
ilişkin yazmış olan Rodoslu Apollonius, Ksenephon, Plinius, Prokopius, Agatias,
Priskos, Menandros, Arrianus, Teophenes gibi yazarların adlarını andım.
Konuşma metnimin ikinci bölümünde; Mecit Çakırusta’nın ne kadar önemli
bir iş yaptığını vurguladım. Babamın, kendisiyle eski arkadaş olduklarına ve
elli yıl önce bir süre komşu olduğumuzu belirttim.
Üçüncü bölümü Lazika Yayın Kollektifi’ne ayırdım. Lazca eserler
yayınlamakla ne kadar önemli bir iş yaptıklarına dikkat çekmeye çalıştım. Bu
sebeple de Lazca konusunda duyarlı olan aydınların bu yayın kolektifine destek
olmalarının önemini belirttim. Son bölümde ise; UNESCO’nun uluslararası
emperyalist-kapitalist sistemin “şeker yüzü” olduğuna dikkat çektim. Amerikan
Emperyalizmi’nin Irak ve Libya’da yaptıklarına, Suriye’de yapmaya
çalıştıklarına vurgu yaptım. Bu son bölümde, Sovyetler Birliği’nin ilk
döneminde Aç̆aristan ve
Abkhazya Lazlarının “kültürel haklar”ına vurgu yaptım: Lazların Anadil Okulları
vardı, gazeteleri vardı, tiyatroları vardı. TKP’nin kurucular komitesi üyesi
Topçuoğlu Osmani Pazarlı bir Laz’dı. Laz Okulları direktörü İskender Tzitaşi’yi
ve Laz emek mücadelesinin önderi Safiye Hanımı da andım.
Şimdi sıra bu konuşma metnini önce okumaya sonra da metne bakmadan
konuşmaya geldi. Bu işin kolay olmadığını biliyordum. Birkaç kez prova yaptım.
Artık 19 Şubat’a hazırdım.
Yukarıda belirttiğim gibi; facebook’taki
duvarıma da bir mesaj yazdım. Amacım, 21 Şubat’ı anadillerimizi savunuyormuş
gibi yapıp da UNESCO’yu referans gösterip emperyalist- kapitalist sistemi
bilinçli-bilinçsiz olarak aklamaya çalışanların hareket alanını daraltmaya
çalışmaktı. Facebook’taki duvarıma şöyle bir mesaj yazdım:
“ 21 Şubat’ı “anadili günü” ilan etmek emperyalistlerin iki yüzlülüğünün
ve günah çıkarmak istemelerinin bir ifadesidir. Emperyalistlerin kuruluşu
“Birleşmiş Milletler”in günah çıkarma birimi “UNESCO”nun merhametine
ihtiyacımız yok . 21 Şubat’ı “anadili günü” olarak kabul etmek ve kutlamak ve
“UNESCO”yu kendimize referans almak emperyalistlerin gölgesine sığınmaktan
başka bir şey değildir. bu yılki 21 Şubat toplantılarımızda UNESCO’ya teslim
bayrağı çekmeyelim. Emperyalizmin iki yüzlülüğünü açığa vuralım. Artık
“anadillerimiz ölüyor” sakızını da çiğnemeyelim. Emperyalistlerin iki yüzlü
kurumu UNESCO’nun 21 Şubat’ı ağlama duvarı haline getirmesine karşı,
anadillerimiz için somut projelerimizle aktivitelere katılalım. Hem
emperyalistlerin kurumu UNESCO’nun iki yüzlülüğünü hem de bu iki yüzlülüğün ağlama duvarında timsah
gözyaşları dökenleri açığa vuralım.”
Emperyalizmi ve
onun “şeker yüzü” UNESCO’yu hedef alan facebook duvarımdaki bu kısa mesajıma
tek tepki (“GKM”) Gürcü Kültür Merkezi Başkanı Eşref Yılmaz’dan geldi. Burada
bir yorum yapmak istemiyorum. Belki kendisi bir gün, emperyalist- kapitalist
sisteme ve onun UNESCO’suna karşı çıkmış olmama neden karşı çıktığını bir
makale yazarak açıklama ihtiyacı hisseder de biz de davranışınız öğreniriz!
Lazika Yayın
Kollektifi’nin 19 Şubat toplantısı için Lazca konuşma metnim hazırdı.
Facebook’taki duvarıma mesajımı da yazmıştım. Şimdi sıra yazacağım makaleye gelmişti: “Yine Geldi 21 Şubat” (“Xolo Komoxtu 21 K̆undura”).
Notlar alıyor, yazıyı düzenlemeye çalışıyordum. Nitekim o makalem aynı başlıkla
21 Şubat 2012’de www.yusufbulut.com adlı sitede yayınlandı.
Uzun yıllardır
kendisiyle görüşemediğim Ali Çurey ile telefonla da olsa bir süre önce tekrar
bağlantı kurmuştuk. Bir araya gelmek istiyorduk. Lazika Yayın Kollektifi’nin bu
toplantısına kendisini de davet ettim. Demokrat Gürcüler Platformu’ndan Nevzat
Kaya’yı da etkinliğe davet ettim. Etkinlikte kendisine de söz verilme ihtimali
bulunduğuna dikkat çekerek hazırlıklı olmasını önerdim.
Lazika Yayın Kollektifi,
19 Şubat 2012’deki bu etkinliği şöyle duyurdu: “Değerli kültür dostlarımız, anadili farkındalığını arttırmak,
anadilimizin güncel durumunu analiz etmek ve değerlendirmek için
düzenleyeceğimiz Anadili etkinliklerinde sizleri de aramızda görmeyi, anadil
sorumluluğumuzu sizlerle de paylaşmayı temenni ediyoruz.”
Etkinlik programı: “1.
Açılış Konuşması (Lazika Yayın Kollektifi);
2. Anadili Günü Paneli: Konuşmacılar: Ali İhsan Aksamaz, Tahsin Ocaklı;
3. İmza Günü (Mecit Çakırusta yeni çıkan “Dutxuri P̆alik̆ari” adlı kitabını imzalıyor); 4. Kokteyl”.
Lazika Yayın
Kollektifi’den yapılan bir diğer açıklamada da şöyle deniyordu:
“Değerli dostlar,
Yarın Lazika Yayın Kollektifi olarak "Anadili Günü" ve "Mecit
Çakırusta imza günü" düzenleyeceğimizi duyurmuştuk. Etkinliği biraz daha
açıklama gereği duyuyoruz.
Bilindiği üzere Mecit Çakırusta Laz kültür hareketinin her safhasında yer
almış, önemli bir tarihi ve kültürel birikime sahip "tişineri/
umçane" bir Lazdır. Onun bu birikimlerinin bir bölümünü aktardığı "Dutxuri P̆alik̆ari / Dutxa (Tunca) Delikanlısı"
adlı kitabı hem Laz kültürü hem de yakın dönem Laz tarihi açısından önemli bir
eserdir. Ayrıca söz konusu kitap "ilk Lazca otobiyografi" olması
açısından da Yazılı Laz Edebiyatındaki yerini almıştır!
Lazika Yayın Kollektifi'nin geçen hafta yayımladığı kitap, okuyucularıyla ilk
kez yarınki anadili ve imza günü etkinliğinde buluşacaktır.
Gerek anadili günü çerçevesinde yapılacak panel ve tartışmalar gerekse imza
günü ile okuyucularıyla buluşacak yeni kitap hasebiyle sizi bu tarihi güne
tanıklık etmeye davet ediyoruz.”
19 Şubat günü
önce tramvay ve ardından da bir vapur yolculuğundan sonra Kadıköy’e geçtim.
Yolculuğum sırasında toplantı yeri konusunda Ali Çurey, İsmail Bucaklişi ve
Mustafa Çupina ile birkaç kez telefon görüşmesi yaptık. Ali Çurey’in salimen oraya vardığından emin
oldum. Nevzat Kaya da telefon ettim.
Bir başka etkinliğe katılacağını, o etkinlikten sonra vakit kalırsa kendisinin
de geleceğini belirtti. Ancak işleri uzadığı için toplantıya gelemedi. Konuşma
metnimi gözden geçirdim.
“Yılmaz
Avcı, Ali Osman Öziskender, Yaşar Bayraktar, Asım Bayrakoğlu, Yalçın Ersoy,
Tahsin Ocaklı ilk gözüme çarpan isimlerdi”
Yazdan kalma denilebilecek bir gündü. Vapurdan indikten
sonra kısa bir yürümeyle toplantının yapılacağı “İsina Bar”a ulaştım. Etkinlik
üst kattaymış. Dar merdivenden hızlı adımlarla çıktım. İlk karşılaştıklarım;
Mustafa Çupina, Orhan Sapan, Rıdvan Özkurt Anç̆aşi, Eylem Bostancı ve İrfan
Çağatay Aleksişi idi. Selamlaştık. Ardından da bir masada oturan Ali Çurey ile
karşılaştım. El sıkıştık. Kucaklaştık. Kendisini Rıdvan Özkurt Anç’aşi ile
tanıştırdım. Oturduk sohbete başladık. Görüşmediğim uzun yıllar Ali Çurey’den
fazla bir şey almamış. Hafızası canlı. Hiçbir ayrıntıyı unutmamış. Yüreği yine
Kafkasya sevgisi ve Kafkasya dillerinin yaşamasına ilişkin sıcaklıkla dopdolu.
Kendisine hemen Mecit Çakırusta’nın Lazca olarak yayınlanan otobiyokrafik
kitabını uzattım. İlgi ve sevgiyle incelemeye başladı.
Mekân yavaş yavaş kalabalıklaşmaya başlamıştı. Lazca
sohbetler, konuşmalar birbirine karışıyordu. Mecit Çakırusta ve torunu da
oradaydı. Emektarlardan Yılmaz Avcı, yıllardır bu tür toplantıları hiç
kaçırmayan Ali Osman Öziskender, Yaşar Bayraktar, Asım Bayrakoğlu, Yalçın
Ersoy, Tahsin Ocaklı ilk gözüme çarpanlardı.
Misafirlere kırmızı şarap ve ardından da çay ikramında
bulunuldu. Konuşmacıların sunum yapacağı ve oturacağı masa, kürsü ve mikrofon
hazırlandı.
Ali Çurey ile Türkiye’de kimliklerimizin geleceğine
ilişkin kaygılarımız üzerine konuştuk. ABD’nin, Kafkasya’ya girmeye çalışmasının
doğurabileceği kötü sonuçlar konusunda sohbet ettik. Fikirlerimizi paylaştık.
Gürcistan’ın hem Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinde hem de bugün ne gibi
hatalar yaptığının üzerinde durduk. ABD’yi Kafkasya’ya Rusya Federasyonu’nun
burnunun dibine sokmaya çalışmasının Kafkasya ve Kafkasya halkları için hiç de
hayırlı olmadığını konuştuk. Rusya, Kafkasya’ya ABD gibi dışarıdan bir güç
değildi. Nereden bakılırsa en azında Sovyetler Birliği dönemindeki ortak vatan
ve yurttaşlık ve ortak edinilmişlikler vardı. Bunlar göz ardı edilemezdi.
Önemli olan Çerkes kimliğinin Kafkasya’da diliyle mümkün olduğu ölçüde yaşaması
ve yaşatılmasıydı. Rus halkı kesinlikle düşman değildi. Çok dikkatli
davranılmalıydı. Bütün bunlar konuşuluyorken söz döndü dolaştı Çeçen dostumuz
(rahmetli) Tarık Cemal Kutlu’ya geldi.
Tarık Cemal Kutlu’yu andık. Ali Çurey, bir tanıklığını
anlattı: Cohar Dudayev Türkiye’ye gelmiştir. Bir toplantı yapılır. Ali Çurey,
bu toplantıya katılanlar arasındadır. Tarık Cemal Kutlu da. Toplantıya kısa bir
süre dönemin parti liderlerinden Alparslan Türkeş de katılır; toplantıdan
ayrılıken yanındakilere Cohar Dudayev ile ilgili şunları söyler: “ Bu genç
generale söyleyin; Rusya’ya karşı dikkatli davransın… (…)” Çeçenlerin
yaşadıkları trajedileri biliyoruz. Türkiye’de tribünlere neler söylendiği
malum! Ama gerçeklik çok farklı. Sovyetler Birliği’nin dağılış döneminde
yaşananları biliyorsunuz. İki birlik cumhuriyeti Gürcistan ve Azerbaycan ile Rusya
Federasyonu içindeki Çeçenistan ilk liderlikleri hatalar yapmışlar; halklarının ölmelerine,
sürgünlerine ve acı çekmelerine sebep olmuşlardır.
Toplantı resmen başlamak üzereydi. Toplantıyı yöneten Esat
Sarı, beni konuşmacıların sunumlarını yapacakları masa ve kürsünün bulunduğu
yere çağırdı. Ali Çurey’den izin istedim. Yanından ayrıldım.
Hemen belirtmeliyim; insanların kimliklerinin
en belirgin özelliği olan anadillerini, Lazcayı şehvetle konuşmaları karşısında
Ali Çurey’ın, oldukça şaşırmış olduğunu gördüm. Bu durum onu keyiflendirmişti.
Nitekim kendisine de söz verildiğinde bu duygularını açıklama fırsatı buldu.
Toplantının
yöneticisi Esat Sarı, Lazca bir açılış konuşması yaptı. Bu toplantının neden
yapıldığına ilişkin bilgi verdi.
“Anadili günü” ve Mecit Çakırusta’nın Lazika Yayın Kollektifinden çıkan
“Dutxuri P̆alik̆ari” (“Tuncalı Genç”)
adlı kitabının imza günü için toplanıldığına işaret etti. Laz kimliğinin önemli
nişanesi olan Lazcanın yaşatılması için gelecekte neler yapılacağına ilişkin de
fikirler de alınacağını belirtti. Esat Sarı, daha sonra bu toplantıda konuşacak
olan beni ve Tahsin Ocaklı’yı misafirlere tanıttı. Ardından da sözü bana verdi.
Kalktım.
Konuşacağım kürsünün arkasında durdum. Lazca konuşma metnini okumanın değil de
konuşmanın daha uygun olacağına inandığım için konuşmaya başladım. Lazca olarak
yaptığım konuşmamda, yukarıda belirttiğim dört noktaya dikkat çektim: Lazlar Doğu Karadeniz ve Güney Kafkasya’nın
yerli ve çok eski bir halkıdır. Lazca ise çok eski bir dildir. Mecit Çakırusta
bir kahramandır, hem kendi anadili hem de yaşadığı ülkenin halklarının birliği ve
refahı için çalışmıştır. Lazika yayın Kollektifi Lazcaya destek oluyor. Her Laz
aydını da bu kollektife destek olmalıdır. Bir farkındalığımız var; BM ve UNESCO
emperyalist- kapitalist sistemin kurumlarıdır; anadilimizin bu durumundan o
sorumludur. Lazca, Sovyetler Birliği’nin ilk dönemlerinde Aç̆aristan ve
Abkhazyadaki anadili okullarında okutuluyordu. Lazca kitaplar vardı. Lazca
gazete vardı. Lazca tiyatrolar sergileniyordu.
Konuşmamı
Türkçe’ye İrfan Çağatay Aleksişi çevirdi. Daha sonra Tahsin Ocaklı’ya söz
verildi. Anadil konusunda önemli noktalara dikkat çekti. Bir dilin yaşaması
için mutlaka yazılması ve eğitiminin de verilmesi gerektiğine vurgu yaptı.
Lazika Yayın Kolektifi’nin yaptıklarının çok önemli olduğunu belirtti.
Toplantıya katılan Laz annelerle Lazca diyaloglar kurarak konuşmasına başka bir
soluk kattı. Laz kadınlarının geçmişteki yaşantılarına ilişkin kesitleri
onların ağzından bizlerle paylaştı.
Osman
Topçişi, İskender Tzitaşi, Hasan Helimişi
Esat
Sarı, daha sonra Çerkes dostumuz Ali Çurey’in de toplantıya katkıda bulunmasını
istedi. Ali Çurey özetle şunları söyledi: “Yürekten
söylüyorum, bugün Lazım ben. Her Laz
insanının duyacağı heyecanı duyuyorum. Hele bu anadil meselelerini dinledikten
sonra göğüsüm kabardı; gururlandım. Tanrı’ya şükürle olsun ki, Lazcayı da bu
kadar net, güzel, duru olarak dinleme imkânını bana verdi. Kafkas Halklarının
tüm sıcaklığını, tüm duyarlılığını bu odada, bu sıcak insanlardan ziyadesiyle
aldım. 1965 yılında, Georges Dumézil diye bir Fransız bilim adamıyla tanıştık.
Şimdi ölü bir dil sayılan Vubıhça’dan bahsediyordu. Ben de ona dedim ki;
‘Hocam, ölü dil, bu Vubıhça ile uğraşacağına, ölmek üzere olan Adığece’yi
kurtaralım. Sonra bugün Vubıhça konuşan kaç kişi kaldı ki?! Dumézil, bunun üzerine şöyle dedi: ‘Bak
delikanlı, şu anda Vubıhça konuşan onaltı kişi tespit ettim.’ 1965 yılında. ‘Bunların hepsi benden
sonra ölecek,’ dedi. ‘O halde bu dil
yaşıyor,’ dedi. Dil, dili kullanan ve
dilin yaşamasını isteyenlerin sayısı önemli değil. Onu yaşatmak isteyenlerin
yürekten ona sadık kalmaları önemli. Kanaatim o. Bir kazan sütü, üç-beş kaşık
maya ile yoğurt haline getiriyoruz. Toplum da böyle bir şey. Büyük bir kazan
gibidir. Onu mayalayacak olanlar, işte Mecit Amcalar gibi, Ali İhsan Kardeşim
gibi insanlardır. Onları iyi koruyalım. Onlara gerçekten; şunu esirgemeyelim:
onların emeklerini takdir edelim. Onların emekleri gelecek nesiller için biraz
rehber, biraz ışık, birer meşale olacaktır. Korkmayın Lazca yaşayacak. Benim
bugün gördüğüm, şu bir avuç insan, bunu yaşatacak ve yaşayacak. Hiç kimse
endişe etmesin. Bizi tanzim eden ve bu dili bize veren Tanrı adına Lazcayı
yaşatalım. Çünkü tarihin hiç beklenmedik, hiç umulmadık anahtarları, böyle
küçük halkların dillerinde sözcüklerde saklıdır. Yaşasın Lazca! ”
Esat
Sarı, Kuran-ı Kerim’in mesajının Lazca olarak da anlaşılabileceğine dikkat
çekti. Daha sonra da kürsüye Mustafa Dudulaşi’yi davet etti. Mustafa Dudulaşi
konuşmasının tamamını, duru ve anlaşılır bir Lazca ile yaptı. Ali Çurey’in
söylediklerine atıfta bulunarak, onun konuya ilişkin bazı söylediklerini zaten
Kuran-ı Kerim’in de öyle yazdığını belirtti. İnsanların, birbirlerini
tanımaları için farklı farklı yaratıldıklarına dikkat çekti. Bunun ilahi bir
hediye olduğunu söyledi: “Allah, bize
Lazcayı hediye verdi, Biz de ona bakacağız. Bazı sureleri Lazcaya çevirdim.
Ancak çok zor bir iş. Bir kişinin işi değil. Birlikte yapılması gereken bir iş.
Ancak İnşallah yapabiliriz. Arapça, dünyanın en zengin dillerinden biri. Öyle
olmasına rağmen, K’uran-ı Kerim’i Lazcaya çevirebiliriz. Lazca bu anlamda
yeterlidir; zengindir.” Mustafa
Dudulaşi, Lazcaya “nananena” (“anadili”) değil, “gurinena” (“yürek dili”)
demenin daha doğru olduğuna inandığını belirtti. Bu kullanımı teklif etti. Hocaların Lazca konuşan halka Lazca hitap
etmelerinin daha uygun olduğu düşüncesinde olduğunu söyledi. İnce zekâ ürünü
söylemleriyle, resmi ideolojinin nasıl insanları tesiri altına aldığına ve
uyuşturduğuna ilişkin çok güzel örnekler verdi. Mustafa Dudulaşi, daha sonra
K’uran-ı Kerim’in Bakara Suresi’ni Lazca olarak okudu. Tam bu sırada bir
camiiden de ezan okunmaya başladı; İkinci Namazı vaktiydi. Alçak gönüllü,
sempatik bir genç olan Mustafa Dudulaşi’nin çok hoş bir sunum yaptığını
belirtmeliyim. Ümit ederim, öldüğüm zaman cenaze törenimi Lazca olarak Mustafa
Dudulaşi yönetir.
Ali
İhsan Aksamaz, Rıdvan Anç̆aşi, Ali Çurey
Daha
sonra Ridvan Özkurt Anç̆aşi, yayınlanmış “Çona” (“Işık”) adlı Lazca şiir
kitabından okuduğu birbirinden güzel şiirleriyle toplantıya renk kattı; günün
anlamına uygun bir tutum sergiledi. Kendisine tutumuyla Muhammet Arnavutoğlu
Cursupeşi eşlik etti. Esat Sarı, şiirlerini okuması
için, Asım Bayrakoğlu’nu kürsüye davet etti. Asım Bayrakoğlu, Lazcanın
yaşatılması konusunda duyarlılık gösterenlere teşekkür etti; bu çabalara
desteğini açıkladı. Laz Kültür Derneği için yazmış olduğu Lazca bir şiirini
okudu. Ondan sonra Yılmaz Avcı’ya söz verildi. Lazca’yı çocukluğundan beri
yazmak için çok kafa yorduğunu söyledi. Lazca olarak yayınlamış eserlerinden
bahsetti. Halen baskıya hazır Lazca çalışmalarının bulunduğunu duyurdu. Benimle
birlikte Gürcistan’a gittiğini ve bu gezinin notlarını Lazca olarak kaleme
aldığını söyledi. Ardından da herkesi coşturan şiirlerinden okudu; “Çkin Lazi
Voret” (“Biz Laz’ız”) ve “K̆olxetişi Destani” (“Kolkheti Destanı”)
“K̆OLXETİŞİ
DESTANİ
Ğormotik Mcveşi oras ar kiyana kododgu.
Dixaş oparuşeni k̆oçepes koducoxu.
İri xolo unk̆ap̆es Ğormotis kogvabğesşi,
Dixape dupau do entepes koguʒ̆udu.
Mundeşk̆ule K̆olxepe Ğormotişa komextes.
“Dixa kagomoç̆k̆ondes, affi domp̆it” ya uʒ̆ves
Dido pşvit do visterit, vižiʒit do pxoronit.
Dido oncğori aqves, edo emus oxreʒ̆es.
Çkinti dixa minonan, ʒ̆oxle zoğa uğut̆as.
Ğalepeti guşilas, germapeti gudgit̆as.
Ar k̆ele viçalişat, ark̆eleti ğvini pşvat.
Bağepeşi oşkenas, qurženepe gyudgit̆as.
Ğormotis en mskva dixa şinaxei uğut̆u.
K̆oçepe moʒ̆onduşi muşiğu do komeçu.
Amus k̆ai oʒ̆k̆edit, ğvini şvit do xoronit
Manti gomişinit do birtum mxvamit ya uʒ̆u.
“Didi madloba” uʒ̆ves guiktes entepeti.
Aç̆ara, Samegrelo, T̆bilisi, İmereti,
Ç̆aneti, Svanetiten kok̆oxtes mtel milleti.
Muç̆o cennetiş kyoşe, coo gyodves “K̆olxeti.”
Ark̆ele Zoğauça, ark̆elendo Turketi.
Ark̆ele Ruseti, mukti muç̆o ziyneti.
İrik̆ele kogobğun ek naskidun milleti
K̆afk̆asiş germa mudgin, K̆ap̆ulaşi k̆eleti.
Nʒaş perişi toliten, okro stei tomaten,
Ç̆k̆oni, mʒ̆ipuri stei ginže-ginže t̆aniten.
P̆ot̆es vargaşkurinan, Avrupaşen Asyaşen
Kvanç̆ala stei kort̆at, k̆ap̆et̆i menceliten,
K̆ulaniten-biç̆iten, badi k̆ala xçiniten,
Birtum kort̆at K̆olxetis, xoroni-žiʒiniten,
Ğormotişen xvamei, skidalas xeleberi,
Ndağalepe mek̆agilan, ç̆andaten-bayramiten.
(Munir Yilmaz Avci, 7 X 2005)
KOLHETİ
DESTANI
Ulu Tanrı eskiden bu dünyayı yarattı.
Toprak pay etmek için insanları çağırttı.
Herkes koşuşturarak etrafını sarınca,
Onların nasibini teker teker dağıttı.
Neden sonra Kolhlar da koşturarak geldiler.
Dağıtımı unuttuk, bizi affet dediler.
Çok içtik ve oynadık, güldük ve horon teptik,
Çok fazla utandılar, sonra dua ettiler.
Biz de toprak isteriz, önünde deniz dursun.
İçinde nehirlerle ormanları bulunsun.
Bir yanda çalışırken, diğer yanda içelim,
Bağlardaki asmalar üzümle dolu olsun.
Tanrı, iyi toprağı bir yana saklamıştı.
Onları çok sevince, alıp onlara verdi.
Buna iyi bakınız, içerken de şükredin.
Beni hep hatırlayıp dua ediniz dedi.
Acara, Samegrelo Tiflis ile İmeret,
Lazistan ve Svanistan toplandı bütün millet.
Çok teşekkür ederek evlerine döndüler.
Sanki cennet köşesi, “Kolheti” ad verdiler.
Karadeniz bir yanda, Türkiye öbür yanda.
Çok değerli ziynettir, kendi ayni zamanda.
Her tarafı kuşatır oradaki tüm milletler
Kafkas dağları dimdik yükselir arkasında
Altın gibi saçlarla, gök mavisi gözlerle,
Gürgen ve meşe gibi uzun uzun boy ile,
Asla korkmayasınız, Avrupa’dan-Asya’dan,
Çakıl taşları gibi çok sağlam gücünüzle.
Kızlarla, erkeklerle, dede ve nine ile.
Kolheti’de var olun horonla, neşe ile.
Allahtan kutsanmış ve yaşamı sevinç dolu,
Tüm günleriniz geçsin düğün ve bayram ile.
(Munir Yılmaz Avcı, 7 X 2005)
ÇKİN LAZİ VORET
Ar k̆unʒ̆ulis Batumi majuranis Atina
Zoğaten golapeten Lazepeş Dobadona
Cennetişi ar kyoşe coxo muşi Lazona
Lazona çkini tere çkinti Lazepe voret.
Lazonas dulyaşeni kogebdgit noderepe
Dop̆k̆idit bak̆i bağu piʒariş oxorepe
Çxomi k̆ala luquten virdit mteli Lazepe
Mençxome do mamç̆k̆adu çkinei Lazi voret.
Mʒudi nenaş otkvalu en didi oncğori ren
Naniçinas nenape lazişi senedi ren
Oxorcape nosei k̆oçepe kimoli ren
Xe k̆uçxe şuri guri k̆apeti Lazi voret.
Mteli k̆itxei irden k̆ulanepe biçepe
Çkinti komiqonunan dido didi k̆oçepe
Oxorca do t̆ufeği lazişi namusepe
Namusiş mt̆eri şeni cellat̆i Lazi voret.
Badi xçini bereten kovoret çalişkani
Lazuri komiçkinan komiğunan alboni
Lazi navarmoʒ̆ondun idas Laziş k̆urbani
Omʒku stei variqvas çkin ʒ̆oxle Lazi voret.
(Munir Yilmaz Avci, 9 XI 1994)
BİZ LAZIZ
Bir ucunda Batum var diğerinde Atina
Denizi, yaylasıyla Lazların dobadona
Cennetten bir köşedir onun adı Lazona
Lazona yurdumuzdur biz oradaki Lazlarız.
Lazona’da iş için yaptık imeceleri
İnşa ettik dam ambar ile ahşap evleri
Lahana ve balıkla büyüttük bedenleri
Balıkçı ve marangoz biz bilinçli Lazlarız.
Ayıbın büyüğüdür söylenen yalan sözler
Verilen bütün sözler senetten de güçlüler.
Akıllı kadınlarla güvenilir erkekler
El ayak kanı canı biz çok güçlü Lazlarız.
Hep okuyarak büyür bütün erkekler kızlar
Bizde de her an mevcut vardır büyük adamlar
Lazlar için namustur tüfek ile kadınlar
Namus düşmanı için cellat gibi Lazlarız.
Çalışkanız hepimiz çoluk çocuk nineler
Alfabemiz var bizim herkes Lazca bilirler
Lazları beğenmeyen Laz’a kurban gitsinler
Öğünmek olmasın da biz çok iyi Lazlarız.
(Munir Yilmaz Avci, 9 XI 1994)”
Munir Yılmaz Avcı, iki Lazca
şiirini okudu: “Çkin Lazi Voret” ve “K̆olxetişi Destani”
Daha
sonra kürsüye gelen Mustafa Çupina, konuşmasına Lazca başladı. Lazca şiirler
okudu. Anadil, kişilik ve kimlik konusuna dikkat çekti. Bir çocuğun aynı anda
hem anadilini hem de resmi dili öğrenebileceğini ve bu durumun çocuğum
gelişiminde, öğrenmesinde, kendisini ifade etmesinde ne kadar önemli olduğuna
vurgu yaptı. Yalanlarla insanların oyalandığını, hem Lazcayı hem de Türkçeyi
iyi konuşan insanları yetiştirmenin mümkün olduğunu, ancak egemenlerin bunun
önüne şimdiye kadar hep set çektiklerini belirtti. Egemenlerin Almanya’da da,
Türkiye’de de anadillerine karşı aynı suçu işlediklerini söyledi. Eğitimci
kimliğiyle de anadili konusuna bir başka açıdan dikkat çekmiş oldu. Anadilinin
bizi, biz yaptığını vurguladı. Bir safsataya dikkat çekti: ‘Eğer çocuklarınız Lazcayı öğrenirse, Türkçe’yi öğrenemez!’ Bu safsata
Almanya’da da var: ‘Çocuklarınız Türkçeyi öğrenirse, Almancayı öğrenemez!’ Ben
yedi yıl Almanya’da kaldım. Öğretmenlik yaptım. Bu safsatalar doğru olsaydı,
ben karşınızda olamayacaktım. Egemenlerin safsatası doğru olsaydı, Ali İhsan
Aksamaz kardeşim, Tahsin Ocaklı kardeşim nasıl anadilleri Lazca olduğu halde ,
yüksek öğrenim gördüler ve başarılı oldular öyleyse?! Pedagoglar diyor ki: ‘anadilini
öğrenen bir kişi, ikinci dili çok kolay öğrenir’. Anadili olmadan kişilik olmaz. Kültürlerin ölümü insanlığın ölümüdür.
Kültürleri öldürmek, dilleri öldürmektir. O zaman ne yapacağız?! Aynı dili
konuşacağız! Her şey homojenleşecek. Sıra nereye gelecek?! Lazca öldü mü sıra
Türkçeye gelecek! E İngilizce var; her şeyi anlatıyor! Veya Fransızların dil
polisleri var. Onların dili öğrenilecek. Zaten Almanlar, bütün sözcüklerin
Almanca olarak söylenmesini isterler. Ama bir Alman, mühendis olduğu zaman o
her şeyiyle o mesleğin hakkını verir. Neden?! Çünkü o kendi kültürüyle, diliyle
yetişir de ondan. Az önce arkadaşlarımız ne güzel şiirler okudular. Peki biz
yaratamayız mı?! Yaratabiliriz. Her işin başı sevgi. Lazcamız o kadar zengin
ki. Yeter ki, bunu algılayalım. Şu kompleksi lütfen edinmeyelim: ‘Lazca
bileceksin de ne olacak?!’ Bilmeyeceksin
de ne olacak?! Bir onu düşün be gafil adam!
Ben böyle değerlendiriyorum, sevgili arkadaşlar.”
Son
olarak Mecit Çakırusta söz aldı. Kürsüden özetle şu noktalara dikkat çekti: “Cumhuriyetten yedi ay yedi gün daha
büyüğüm. İlkokul çağına geldiğimde köyde okul yoktu. Camiye gidiyorduk. Camide
dini dersler alıyorduk. İmami Vaidi diye bir hoca vardı. İmam Vaidi,
cenazeleri, Lazca dua ederek gömerdi. O zaman Türkçe yoktu. Çok az kişi Türkçe
biliyordu. Cenazeler bizde Lazca dua ile gömülürdü. Bilahare ilkokul açıldı. İlkokula gittik.
Türkçe konuşmak zorundan, Türkçe öğrenmeye başladık. Ve dışarda Lazca konuştuğumuz
için, kimi arkadaşlar öğretmene şikâyet ederlerdi. Öğretmenden yediğim dayaklar
neticesinde, her halde çok koyu Lazlaşmışım! Ve Lazcayı hep daha nasıl
geliştirebilirim?! Daha nasıl hayatiyete dökebilirim diye bilahare bunun
mücadelesini verdim. Üç yaşımdaydım babam vefat etti. 14 yaşımdaydım annem vefât
etti. Ve İstanbul’a gitmek zorunda kaldım.”
Mecit
Çakırusta, Dutkhe’den İstanbul’a geliş öyküsünü, nasıl çalışmaya başladığını
anlattı. Ardından da sendikacı olduğu için, TİP’in öncü işçilerinden olduğu
için ne muamelelere uğradığı konusunda bigi verdi. Konuşmasının ardından kitaplarını
imzaladı. Kendisine iki kitap imzalattım. Biri babam, biri de kendim için. Bir
ara Mustafa Sonbay’ı gördüm el sıkıştık.
Mecit Çakırusta, Yılmaz Avcı, Esat Sarı, İrfan Çağatay Aleksişi, Yalçın
Ersoy ve diğer arkadaş ve dostlarla vedalaştım; konuşmama ilişkin
düşüncelerini, tepkileri sordum. İsmail Bucaklişi elinde fotoğraf makinası
toplantıyı ölümsüzleştirmek için oradan oraya koşuşturuyordu hep Sonra beni
kilisenin önüne kadar götürdü. Orada bir süre ayaküstü sohbet ettik.
Vedalaştık. Koltuğumun altında iki adet “Dutxuri P̆alik̆ari” adlı kitabla,
vapurla Eminönü’ne gitmek üzere iskeleye doğru adımlarımı sıklaştırdm.
Bekleme
salonunda ve vapur yolcuğum sırasında kitabı okumaya çalıştım. Yüreğim sevinç doluydu.
Lazca kitaplar artık birbiri peşi sıra yayınlanıyordu. Bu Laz dili ve kimliği
için önemli bir gelişmeydi. Bu çalışmalara katkı sunan herkesin birer kahraman,
birer fedayi olduğuna kuşku yok.
“Ma Lazuri komiçkin! Si?/ Ben Lazca biliyorum! Sen?”
Bu
“anadili toplantısı”nda bir konu dikkatimi çekti, daha doğrusu düşüncelerimi
teyid etti: Anadili önemlidir; yaşaması için mutlaka yazılması ve eğitiminin
verilmesi gerekir. Okulda da eğitim-öğretiminin verilmesi şart. Böyle bir
destekten yoksun bir dilin yaşaması, gelişmesi, gelecek kuşaklara aktarılması
imkânsızdır. Anadili, kişinin kişiliğinin de, toplumun kolektif kimliğin de
temelidir. “Türk” Burjuvazisi, resmi ideolojisi, resmi tarih tezleriyle
yalnızca anadillerimize karşı bir insanlık suçu uygulamakla kalmamış,
uygulamalarıyla bu anadillerini konuşan halklar arasından çıkacak dayanışmacı
entelektüel bilincin gelişmesini de engellemiştir. Bu bütün anadilleri için
aynı. Lazca da, Çerkesçe de, Gürcüce de, Abazaca da aynı kaderi paylaşıyor.
Mecit
Çakırusta’ın anlattıklarına kulak verin; anadili Lazca olan bir çocuk, Lazca
konuştuğu için okulda baskıya uğruyor, dayak yiyor, kişiliği örseleniyor.
Pedagojik açıdan bakıldığında, bu çocuk ilk bilgilenmeleri, kendi anadilinde,
Lazca olarak almış. Şimdi okulda, kendisine bu bilgilenmeyi sunan anadilini
terk etmesi için baskı uygulanıyor. Bu durum çocuğun travma geçirmesine sebep
oluyor. Bilmediği bir dilde eğitim- öğretime, bilmediği alanlarda, bilmediği
kavramlarla “bilgi verilmeye” çalışılıyor. Bu nedir?! Eğitim- öğretim mi,
işkence mi?! İnsanlarımız bütün bunları yaşadı. Günlük hayatında Lazca ile
işlerin yürüdüğü, cenazelerin Lazca dualarla kaldırıldığı bir ortamdan birden
Türkçeye zorla geçiş. Bu konu üzerinde bilim insanlarının mutlaka durması
gerekir.
İnsanlar
Lazlıklarını unutsun diye Lazca yasaklanıyor. Konuşma alanları daraltılıyor.
Toprak yolda konuşan neşeli, canlı insanlar; asfalt yolda ve telefonda Türkçe
konuşmak için çırpınıyor, çaba harcıyorlar, zorlanıyorlar. Anlatılanlardan
bunlar kafamda yer ediyor. Oysa bugün;
Lazcaları ne Lazca, Türkçeleri de ne Türkçe! Hayatı algılayamaz ve
kendilerini ifade edemez hale gelmiş birkaç kuşak ve onların yetiştirdikleri
çocuklar. İşte bu noktada; Lazika Yayın Kolektifi’nin çabalarını görmemezlikten
gelmek ve onlara sırt dönmek “Türk” Burjuvazisinin “arabesk” resmî ideoloji ve
tarih tezlerine destek vermekten başka bir anlama gelmiyor artık. Çünkü bu
kolektif, Lazcanın yazılı ve standart bir dil haline gelmesi için çaba
harcıyor. Lazca bildiğini ve konuştuğunu zanneden her Laz aydınının bunun
farkında olması gerekir. Bu tür aydınların Lazcalarını geliştirmeleri
gerektiğinin de farkındalığında olmaları şart. Lazca kötü günler gördü. Ancak
görüyoruz ki, Lazca bugün bile yazılı bir edebiyat dilidir. Lazika Yayın Kolektifi
ne yapıyor?! Hem Laz yazarların, şairlerin Lazca eserlerini yayınlıyor, hem
de “ Ç̆it̆a Mapaskiri” (“Küçük Prens”)
gibi dünya klasiklerini Lazca yayınlama gibi bir gündemi var. Kur’an-ı Kerim ve
İncil-i Şerif’in Lazcalarını da görmek artık şaşırtıcı olmamalı. Bu çabalar,
yıllardır küçümsenen Lazcanın dostlarını mutlu ederken, “Türk” Burjuvazisine ve
onun resmî ideoloji ve tarih tezlerine hizmet eden ve bu hizmetleriyle
nemalandırılmayı bekleyenleri kudurtuyor. Bunun örnekleri basında da görüyoruz.
Artık
geriye dönüş yok. Herkes bu duruma kendisini alıştırmalı. Şimdi filmi geriye
çevirelim. 1920’li yılların ilk yarısına dönelim. “Türk” Burjuvazisi akıllı
davranıp okullarda anadil dersleri de verseydi; maarif bu anadillerde kitaplar
yayınlasaydı; radyolarda bu anadillerde de şarkılar söylenseydi, bugün nasıl
bir ülkede yaşardık?! Hele siz buna bir kafa yorun! (yusufbulut.com, 4 III
2012)
+
Lazca konuşma metnim:
“19 K̆undura 2012, Mjaçxa- Lazik̆a Gamamşkumaleşi
k̆olektivişk̆elen noʒ̆opxe “Nananenaşi Dğa” do Mecit Çakirustaşi imzaş dğaşi ok̆oxtala-
Kadikoy- Mp̆oli- Çkimi ğarğala ren:
“Xeladok̆aobaten Şurimşine Dalepe- Cumalepe! Aya ren
dido beciti dğa. Çkin kok̆ovik̆atit
“Nananenaşi Dğa” do Mecit Çakirustaşiketabi şeni. Mati minon, giʒ̆vat
ar- jur nena.
İpti Lazepeşen mutxanepe giʒ̆vaten: Lazepe dido
mcveşi xalk̆i ren. Mjora, tuta do muruʒxepe steri mcveşi ren. Entepeşi ist̆oriaten,
entepeti nenaten, entepeşi dixaten; Lazepe kianaşi mcveşi xalk̆epeşen art- arti
ren. Aya, xvala ma var giʒ̆umert; andğaneri ndğasti var, andğaşen sum vit̆oş
(3000) ʒ̆ana ʒ̆oxle: Rodosuri Ap̆olloniusik ç̆arupt̆u. Xvala Rodosuri
Ap̆olloniusik var, Roma do Bizant̆iuri maç̆aralepekti Lazepeşi ambaepe
meçapt̆es. K̆senep̆onikti, P̆liniusiskti, P̆rok̆op̆iusikti, Agatiasikti,
P̆risk̆osikti, Menandrosikti, Arrianusikti, T̆eop̆onesikti Lazepeşi renoba,
Lazepeşi dobadona, Lazepeşi adetepe, Lazepeşi k̆abğapeşen ambaepe momçapan.
Entepeşen vigurapt. Lazepe renan mcveşi xalk̆epeşen Turkiesti, Okortuesti.
Andğaneri ndğasti, Lazepeskuğunan nananena do amuten skidunan. Lazuri nena ren
Lazepeşi minoba do Lazobak emuten skidun.
Mecit Çakirusta Lazepe şeni dido beciti ren. Xvala
umçane, xçetomaloni narenşeni var, eçi
(20) ʒ̆anaşen doni Lazuri nena şeni, Lazuri minoba şeni udodginu na içalişept̆u
şeniti. Aʒ̆i gur- patkaleri vore. Muşeni? Giçkinani?! Ma, Meçit Çakirusta
jureneçidovit (50) ʒ̆anaşen doni viçinop do emuşeni. Eşo ptkvat na, aşo ptkvat
na, jureneçidovit ʒ̆anaşen doni artikarti kok̆oviçinopt mara ar ç̆erişi tudeti
pskidit, jur nek̆na na uğun ar oxoris. Baba çkimişi menabre ren. Biç̆i muşiti
çkimi manebra ren. Ho, antepe şaxşuri, doxmeli, ambaepe renan. Eşoti ren
miçkin, mara beciti ren. Mecit Çakirusta xvala ocaği muşi şeni, mzaxalepe muşi
şeni var, Lazuri nenas mxuci meçaps do Lazuri minobaşi burgilis dermani oqopimu
şeni gzalepeti gorups do emuşeni. Tişineri ren xçetomaloni ren. Emuşeniti emuşen dido ondepe, ambaepe
vigurapt.
Oşi (100) ʒ̆ana ʒ̆oxle Lazepes va uçkit̆es Mp̆oli, aʒ̆ineri
steri. Mp̆oli va rt̆u k̆urbeti entepeşa. Batumişa ulut̆es. Anak̆liaşa ulut̆es.
Soxumişa ulut̆es. Gudautaşa ulut̆es. İçalişept̆es do para mogapu şeni çarepe
gorupt̆es. Mara Mecit Çakirustati, baba çkimiti, majurapeti Mp̆olişa komoxtes.
Batumişa, Anak̆liaşa, Soxumişa, Gudautaşa nek̆nape genk̆ileri rt̆u do emuşeni.
Mecit Çakirusta do majurape Mp̆olişa komoxtes do kodibarges. Aʒ̆i Mp̆olis
skidunan.
Mecit Çakirustaşi skidala xvala Mecit Çakirustaşi
skidala varen, Mp̆olişa moxtimeri do
dobargeri mtel Lazepeşi skidala ren; entepeşi skidalapeşi yaliti ren. Emuten ma
minon giʒ̆vat, muşi ot̆obiyografiuli ketabi, “Dutxuri P̆alik̆ari”, xvala muşi
skidalaşi ambai va ren, mara Mp̆olişa, K̆urbetişa moxtimeri do dobargeri mtel
Lazepeşi ambai ren. Emuşeni beciti ren.Mara ketabi muşi Lazuri narenşeni,
emutenti beciti ren. Lazuri nena ren Ğormotişi noxvene, dulya. Mecit Çakirustak
aya Ğormotoni dulyas mxuci nameçaps şeni, elbet Ğormotik eya kožirasen.
Ğormotik bere- bari k̆ala p̆anda
nuşvelan. Mecit Çakirusta do majurape Mp̆olişa, K̆urbetişa komoxtes, kodibarges
mara xvala para mogapuşi derdis vart̆es,
mtel Turkieşi xeladok̆aoba şeniti diçalişes. P̆olit̆ik̆uri p̆art̆iepesti
numxvaces, madulyapeşi hak̆k̆epe şeniti diçalişes do k̆abğa komeçes. Emuşeniti xvala bere- bari şeni var, mtel Turkieşi
gurami renan.
Aʒ̆iti “Lazik̆a Gamamşkumaleşi k̆olektivi” şeni
mutxanepe giʒ̆vat, eya minon. Eşo ptkvat na, aşo ptkvat na, eçi (20) ʒ̆ana ʒ̆oxle,
Lazuri nena şeni, Lazuri minoba şeni mutxanepe oxvenuşi gzalepe nabgorupt̆itt
varna gzas nagebdgitit oras ç̆areli,
gamoçkvineri mutxanepe, heleti Lazuriten ç̆areli mutxanepe ek̆o dido va
miğut̆es. Mara andğaneri ndğasLazuri
ketabepeti, romanepeti, şiirepeti, ot̆obiyografepeti, mak̆alepeti dido
komiğunan. Ma vicer, ç̆umeneri ndğaleps andğanerişen dahati dido iqvasen
amk̆ata noç̆arepe. “Lazik̆a Gamamşkumaleşi k̆olektivi”- şi roli dido didi do
beciti ren aya dulyas. Edo, maç kimi coxoten, şukuri vuʒ̆umer mtel Xalk̆is.
Şukuri vuʒ̆umert, entepek Ğormotoni dulyas numxvacupan do emuşeni. Ğormotik
entepesti p̆anda nuşvelan. Mara k̆aixeşa miçkinanki, Lazuri nenaşi oskedinu,
Lazuri minobaşi oskidu od oskedinu ar k̆oçişi, jur k̆oçişi varna ar-jur
manebraşi, xvala “Lazik̆a Gamamşkumaleşi
k̆olektivi”- şi dulya varen. Oki ayadulya nena ren, aya minoba ren, hemidros
aya ren mtel gamantanerepesşi dulya. Aya dido becitiren. Emuşeniti aya
“k̆olektivi”- s şurdoguriten mxuci komepçat.
Andğa ren “İnt̆ernasyonaluri Nananenaşi Ndğa”.
Emuşeni ak voret. Mara ipti giʒ̆vat, ma ok̆antaleri Milletepesti (“BM-“isti/
“UN”-isti”), emuşi k̆udeli “UNESCO”-sti ğula voʒ̆k̆er. Emuşeniti dido mtini
sebebepe komiğun. Andğaneri ndğas Lazuri nena p̆at̆işi xalis renna, emuşi
sebebi imp̆eryalist̆epe do entepeşi k̆udeli UNESCO ren. İmp̆eryalist̆epek “Turkuli”” burjuvazis, egemenepes numxvaces
do entepekti dobadonaşi majura nenape steri Lazuri nenasti gza va meçes. Edo
Lazuri nena domiyasağes. Mektebepes nananenaşi dersepe va miğut̆es. Lazuri
radioepe var miğut̆es. Lazuri ketabepe var miğut̆es. Lazuri teat̆repe va
miğut̆es. Emuşeniti andğaneri ndğas aşo
voret. Mara miçkinan, imp̆eryalist̆epe kuğunan jur p̆ici- nuk̆u. Arteri ren
zalimoba – faşist̆oba. Majurati ren “megabruli” p̆ici- nuk̆u. Zalim- faşist̆uri
p̆ici- nuk̆u munoren? Eya İraqis do Libyas kobžirit. Suriyeşa mu derdi uğunan
entepes, eti miçkinan. “Megabruli” p̆ici- nuk̆u munoren, eti komiçkinan. Eti
ren UNESCO. İmp̆eryalist̆epes “biga-
redisi”-şi p̆olit̆ika kuğunan. Eyati komiçkinan. İmp̆eryalist̆epes na unon
steri oxvenuten, nananena var skidun.
Emuşeni UNESCO-şi ezanis quci va miğut̆an. Zate çkin
dido xampa ist̆oria komiğunan, Sovyeturi xeʒalaşi ilkineri ʒ̆anepes Lazuri
mektebepe komiğut̆es. Lazuri nenaşi dersepe komiğut̆es. Lazuri gazeta
komiğut̆es. Lazuri dersişi ketabepe komiğut̆es. Lazuri Teat̆ri komiğut̆es.
Emuşeniti UNESCO- şi ğnositen çkar mutu va maxvenan. Andğaneri ndğas Rusyaşi
Federasyonis, Apxazetis do Okortues na
skidunan dalepe- cumalepe komiqounan; entepes quci mepçat.
Topçioğli Osmani, ʒ̆itaşi İskenderi, Helimişi Xasani
komiqounan.Edo entepeten kovoret, menceloni voret. Xvala ar ʒ̆anas ar ndğaten
var mtel ndğalepeten! Quci komomçit; Ğormotik goxelan.” (19 K̆undura 2012, Ali İhsan Aksamazi)
Mecit
Çakırusta, kitabını imzalıyor
(Önerilen
okumalar: Ali İhsan Aksamaz, “Yine Geldi 21 Şubat/ Xolo Komoxtu 21
K̆undura”, 21 II 2012, yusufbulut.com/ sonhaber.ch/ circassiancenter.com.tr; Ali İhsan Aksamaz, “Lazika Yayın Kolektifi Kokteyli”, 20 VII 2011,demokrathaber.org/
sonhaber.ch/ circassiancenter.com.tr; Ali İhsan Aksamaz,
“Lazuri ren çkin minoba”, Laz Kültür Dergisi Tanura, sayı 3, İstanbul, 2012; Ali İhsan Aksamaz, “Laz Enstitüsü”
Toplantısında Söylediklerim, Gözlem, Eleştiri ve Önerilerim”, 22 XII 2012, yusufbulut.com/
circassiancenter.com.tr; Ali İhsan Aksamaz, “Laz Enstitüsü Denince
(Algıladıklarım- Beklentilerim)”,15 II 2013, yusufbulut.com/ circassiancenter.com.tr;
Ali İhsan Aksamaz, “Laz Aydınlarının girişimine basından tepkiler”, 14 V 2022, sonhaber.ch/
circassiancenter.com.tr; Haşim Akman: “Laz Enstitüsü Kuruluyor”, A Aktüel
Dergisi, sayı 66, 8- 14 Ekim 1992/ Haber- söyleşiyi yayına hazırlayan: Ali
İhsan Aksamaz, 13 VII 2017, sonhaber.ch/ circassiancenter.com.tr; Yılmaz Avcı,
“Şurimşine”, Kurye Yayınları, İstanbul, 1999)
Mecit Çakırusta’nın konuşması:
Ali İhsan Aksamaz’ın konuşması
Ali Çurey’in konuşması:
https://www.circassiancenter.com/tr/mecit-cakirustanin-imza-gunu-etkinligi/