Güney Kafkasya ve Megrel-Lazlar'ın
Kültürel Hakları
Sinte muoti goko, utole rek da?
(Eğer körsen, neden ışığa ihtiyaç
duyuyorsun) Megrel Atasözü
Geçtiğimiz günlerde, Gürcüstan
Cumhuriyeti’ndeki Megrel ve Svan dillerinin geleceklerine ilişkin olarak
Mitteilungsblatt der Berliner Georgischen Gesellschaft (No. 22, 1993; No. 24,
1994)1 sayfalarında iki Alman Kartvelog olan Feurstein ve Böder arasında ortaya
çıkan fikir ayrılığına, bir başkasının da karışması acaba uygun olur mu?
Bu makalede, Gürcüstan’ın, Rusya
İmparatorluğu yönetiminde gubernialara ayrıldığı, 19. yüzyılın son çeyreğinden
başlamak üzere; Bağımsız Menşevik Gürcüstan (1918-1921) dönemi; 1920-30’ların
Sovyet Gürcüstan’ı dönemi; son-öncesi ve Sovyet Gürcüstan’ı sonranın cinnet
atmosferinde Megrelce ve Svanca’ya yönelik politikalar üzerinde durulacaktır.
Elimdeki yazılı kaynaklar
yalnızca İakop Gogebaşvili’nin yazıları (An Evil Desire in connection with
Mingrelia of 1902; On the Question of Mingrelian Primary Schools of 1903;
Secular Schools in Mingrelia of 1903; Nature’s Door of 1912. Bu yayınlar
Gürcüce’dir) ve Tedo Jordania’nın iki denemesi (The Fight for the Georgian
Language in the Years 1882-1910; Who defended the Georgian Language in
Mingrelia’s Church Schools? İkisi bir arada, Kutaisi’de, 1913’te yayımlandı)
olduğundan yukarıda belirtilen dört dönem öncesine ilişkin tartışmaların
kapsamı açık değildir. Yukarıda belirtilen polemik yazılarından da anlaşılacağı
gibi, Megrelya’da 1880’lerde ve tekrar 1890’larda, o zamana kadar Gürcüce
olarak yürütülen kilise hizmetlerini değiştirmek için başarısız bir girişim
olmuş, bu nedenle İncil, Megrelce’ye çevrilmiştir.2 1902’de, Megrelya’daki
okullarda Gürcüce yerine Megrelce’yi eğitim dili olarak yaygınlaştırmaya
yönelik bir de çalışma olmuştur.
Gogebaşvili’nin ilk makalesi,
Megrelya ve Svanetya’daki dil öğretiminin “bazı yerel diyalektlerde” değil
“anadille” olması yönündedir. Buradan anlıyoruz ki, Gogebaşvili’ye göre;
Megrelce ve Svanca diyalekttir, buna göre de; Megrel ve Svanlar’ın anadili
Gürcüce olmalıdır. Bu yaklaşımı Gogebaşvili’nin kendi yazdıklarından aktaralım:
“Çok iyi bilindiği gibi, Yerel olarak kullanılan kabilesel diyalektlerin yanı sıra,
her ırk, bu ırkın her parçası için ortak bir hazineyi ifade eden ve anadil
olarak adlandırılan esas bir dile sahiptir. Bütün okullarda eğitim anadille
verilir ve “yerel çocukların” iyi anlamadıkları yaygın kelimeleri ifade etmek
ve tanımlamak için yerel diyalektleri kullanırlar. Böylesi zekice bir uygulama,
ırkımızın Hıristiyanlığı kabul ettiği ve kendisi için okullar açtığı zamandan
beri Gürcüstan’ımızda mevcut oldu. 4. yüzyıldan başlayarak günümüze kadar bütün
okullarımızda, Karadeniz’den Dağıstan sınırlarına kadar, sadece yaygın anadilde
yazılmış olan kitaplar kullanıldı. Yerel olarak anlaşılmayan kelime ve
deyimleri açıklamak amacıyla, öğretmenler açıklamalarda yerel terim ve
deyimleri kullanacaklardı. Örneğin, Megrelya ve Svanetya’da, öğrenmeyle birlikte,
‘anadili’ tamamıyla anlamayı da yaygınlaştıracaklardır... (...) Ama şeytan
uyumuyor. Karadeniz’in sahillerini bölmek, parçalamak ve Batı Gürcüstanlıların
gerçek anavatanını zayıflatmak için bir özlem besliyor. Ve araçları da çok
geçmeden buldu: Megrelya ve Svanetya’nın ortak topraklardan, ortak
vatanlarından ayrılması.” (C. II, s. 358-359)
Gogebaşvili’nin ikinci
makalesinden de şu görüşlerini alıyoruz: “Hıristiyanlığı, Doğulu Gürcülerden üç
yüz yıl daha önce kabul eden Megreller, İsa Mesih’i yücelttiler ve ibadetlerini
esas dilleri Gürcüce’yle yerine getirdiler, bunu tamamiyle kendi iradeleri ve
sosyal içgüdülerinin gereği olarak yaptılar... Kendi “yerel diyalektlerini evde
konuşurken, başlangıcından beri Gürcü alfabesinin kendi alfabeleri olduğunu kabul
ettiler ve Gürcüce’yi de kendilerinin edebiyat dili addettiler.” (s. 460-461)
Bu görüşler inandırıcı mı?
Olmadıklarını düşünüyorum.
Gürcüler, Megreller ve biraz daha
uzaktan Svanlar arasındaki genetik bağ konusunda herhangi bir tartışma
bulunmamaktadır. Eğer Gogebaşvili’nin mantığı, eleştirilmeksizin kabul edilirse
“anadilleri” olarak Gürcüce varken, Megreller ve Svanlar’ın kendilerine has
başka diller geliştirdikleri sonucuna varılacaktır. Böylesi bir durum, açıkça
bir anlamsızlıktır. Eğitim hakkında, Gürcüstan coğrafyasındaki her çocuğun,
Hıristiyanlığın kabulünden bu yana, son 17 yüzyıldır, Gürcü alfabesiyle,
Gürcüce eğitim gördüğünü ciddi olarak kabul etmemiz gerektiği mi kastediliyor;
Gürcü, Megrel ve Svan çocuklarına bu süre boyunca kesintisiz Gürcüce bir eğitim
mi verildi? Geçmişi 17 yüzyıla dayanan, böyle bir eğitime sahip bir ülkeyi
yeryüzünde bulmak mümkün mü? 1913’te bile, bütün Gürcüstan’da sadece 733
ilkokul ve 34 ortaokul bulunuyordu ki, bu okullar da okul yaşındaki çocukların
sadece üçte birine cevap verebiliyordu. Ancak Sovyetler’in uygulamasıyla
(1920’lerden itibaren) okul yaşındaki bütün çocuklar ilkokul eğitimi imkânına
kavuşabildiler. Sovyet sistemine geçildiğinde, okul yaşını geçmiş olan bir
Megrel bayan tanıdım, 1980’lerde öldüğünde hâlâ okur-yazar değildi. Sıradan
Megrel ve Svanlara Gürcü dilini 4. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar öğreten(!)
okullar acaba neredeydi?
Megrelya ve Svanetya’daki
Ortodoks Kiliselerde, ibadet dili olarak (eski!) Gürcüce’nin kullanıldığına
karar verebilir miyiz? Gürcüce’nin Megrellerin ve Svanların “anadili” olduğuna
ilişkin iddia Abhazlarla ilgili olarak da ileri sürüldü. Yalnızca bu halkların
Gürcüce’yi bildikleri değil, kendilerini Gürcü olarak tanımladıkları da iddia
edildi. Böylesi bir iddia, herkesin kolayca görebileceği bir saçmalıktır.
17. yüzyılda yazan Don Giusuppe
Giudice, açıkça şu doğru karşılaştırmayı yapmıştı: “Megreller Ortodoks
Hıristiyandırlar ve Grek ibadet tarzını korumaktadırlar. Megrel dili ayrı bir
dil özelliği taşımasına ve diğerlerinden farklı olmasına rağmen hâlâ kutsal ve
sekular kitapları Gürcüce’dir ve ibadetlerini de, aynen Avrupalıların
Latince’yi Kilise dili olarak kullandıkları örneğinde olduğu gibi, Gürcüce
olarak yürütmektedirler...” (Letters about Georgia, 17. yüzyıl, 1964’te yayımlanan
Gürcüce text, s. 92-93)
Doğal olarak, Ortaçağ Avrupa’sı
Latince’yi kilisede kullandığından, Latince yazılar kiliselerin renkli
camlarını süsledi ve önde gelen rahipler Latince konuştu. Bu durum, ilgili
devletlerin Roma devletleri olduklarını veya Latince’nin din adamlarının
anadili olduğu anlamına gelir mi? Aynı şekilde, o dönemde eğitim görmemiş geniş
köylü yığınlarının Latince’yi bildikleri iddia edilebilir mi? Benzer paralel
bir durum da, Megrelya ve Svanetya’daki geniş yığınların Gürcüce’yi bilmedikleri
şeklindeydi.
Gogebaşvili, 18. yüzyılda
Gürcüce’nin Megreller arasında yaygınlaştığına dair deliller bulunduğunu iddia
ediyordu. Şunları yazmış: “Örneğin; 18. yüzyılın başında Megrelya’yı gezen
Fransız seyyah Chardin’e göre; Megrelya’da yaşayan ve vaaz veren Katolik misyonerler,
Megrelce diyalektini öğrendikten sonra, kolayca Gürcüce’yi de anlamaya
başlamıştır. Aynı Chardin, misyonerlerin bilgilerine dayanarak, bütün
Megreller’in Gürcüce’yi iyi anladıklarını ve özgürce kullandıklarnı
yazmaktadır.” (s. 463)
Gogebaşvili’nin aktardığı
iddiaları bulmaya muvaffak olmadım(!) Bununla beraber, Chardin’in günümüzün
tespitlerine çok benzer gözlemleriyle karşılaştım. Chardin şöyle yazmış: “...
(Megrelya’da) papaz olarak atanmak için eğitim görmeye gerek yoktur, bütün
hayatınız boyunca tekrar ettiğiniz ibadetle ilgili nasıl okuyacağınızı ve
öğreneceğinizi bilmeniz yeterlidir.” (s. 143) En önemli olan nokta ise: “Kilise
hizmetleri, bizim köylü yığınları için Latince’nin anlaşılmasındaki zorluk
gibi, Megrel din adamlarının anlamakta zorluk çektiği Gürcü dilinde yürütülür.”
(s. 159)
Megrelya’daki din adamları bile
Gürcüce’yi anlamakta zorlanıyorsa, geniş Megrel köylü yığınlarının Gürcüce’yi
bilmeleri beklenebilir miydi? Megrel köylüleri, gittikleri kiliselerde Gürcüce
yürütülen hizmetleri anlamıyorsa, ismen mevcut olan dinlerinin kavramlarını
anlamada başarılı olmadıkları beklenmeyen bir durum değildir. Diğer kaynaklar
da, bu konuda aynı durumu gözler önüne sermektedir. Johanne de
Galonifontibus’un 1404 yılındaki seyahat günlüğünü okuyalım: “Gürcüstan
yönünde, Abhazlar’ın doğusunda Megrelya isimli bir ülke bulunur... Kendi
dilleri vardır.” (L. Tardy ‘The Caucasian Peoples and their Neighbours in
1404’in Acta Orientalia Academiae Scientiarum Hung. Tomus XXXII,(1), 83-111).
Kraliyet coğrafya ve tarihçisi Prens Vakhusht (1696-1756), Megrelya (Odişi)’nin
linguistik durumundan bahsederek şöyle diyor (aktaran: Besarion Jorbenadze, The
Kartvelian Languages and Dialects, 1991): “Asiller Gürcüce konuşur, ancak
onların ev dili (Megrelce kastediliyor) vardır.” (s. 11-12) Eğer Vakhusht,
Megrel asillerin Gürcüce konuştuğunu belirtmenin gerekli olduğunu düşündüyse,
bu ifade geniş Megrel yığınlarının Gürcüce bilmediği anlamına gelir.
Rusya’nın Transkafkasya’da ayak
basabileceği ilk toprağı (yarı) gönüllü olarak vermiş olan Hıristiyan ülkeye
(Gürcüstan’a) cömert davrandığını söylemek zordur. 19. yüzyılın tamamına yakın
bir süre Gürcü dil ve kültürü baskı altına alındı, Rusça resmî dil oldu ve
Gürcü Kilisesi’nin bağımsızlığı 1811’de gayrıresmî olarak ortadan kaldırıldı.
Ülke birbirinden ayrı gubernialarla yönetildiği için bütün Rusya İmparatorluğu
içinde birleşik bir Gürcü devleti bulunmuyordu.
Eğitimci Gogebaşvili, 1879’da
‘Gürcüler Arasında Okur-yazarlığı Yaygınlaştırma Cemiyeti’ni kurdu. Megreller
ve Svanlar bir tarafa, Gürcüler’in büyük çoğunluğu okur-yazar olmadığından
böyle bir cemiyete ihtiyaç duyulmuştu.
1920’lerde Sovyetler, yazılı
olmayan birçok dilin alfabesini oluşturduklarında, kişinin okuma-yazmayı kendi
anadili yoluyla en iyi öğrenebileceği noktasından hareket etmişlerdi. Megrel
dilinin de yazılı hale getirilmesine yönelik çalışmalar; geniş Megrel
kitlesinin Gürcüce bilmediği gözleminin muhtemel sonucuydu.
Ancak büyük bir çabayla halk
hikâyeleri ve şarkılarını derleyerek, yayımlayarak ve bilinmeyen dilleri
araştıran ve onların gramer kitaplarını yazarak Kafkasya kültürlerini etkili
olarak çalışmaya başlayan, genellikle Rus, akademisyenleri Divide et impera
devlet politikasından bir şekilde motive oldukları savıyla suçlayacak geçerli
bir neden görmüyorum.
1899’da yayımlanan 100 sayfalık
Mingrel’skaja Azbuka3 bile, Megreller’i Gürcüler’den ayırmanın bir sonucu
değildir. Megreller’in, Gürcüce’den oldukça farklı bir dilleri vardır; açıklama
olmaksızın (okulda veya günlük hayatta) Gürcüce’yi anlamazlar. Kiril alfabesi,
Megreller’in hem Megrelce’yi öğrenmelerini, hem de Rusça’yı öğrenme yolunu
açacaktı. 1899’daki bu Megrel alfabesi Kiril alfabesine dayanıyordu. Bu Megrel
alfabesinin editörü şunları yazıyordu: “Mingrel’skaja Azbuka, Megrel
çocuklarının Rus diliyle okuyup yazmalarını özümsemelerini kolaylaştırmak
amacıyla yayımlanmaktadır.”
Burada, Gogebaşvili ve
Jordania’nın neden Megrelce’nin Gürcüce’nin bir diyalekti olduğu açık yalanına
başvurduklarına ilişkin ipucu bulabileceğimizden, 1902’de böyle bir yakıcı
reaksiyona neden olan eğitim reformu fiili önerilerini gözden geçirmek
gerekiyor. Gogebaşvili, 1912 yılında Nature’’s Door’da, Megreller’in hepsinin
iyi Gürcüce bildikleri konusunda israr etmesine rağmen, Megrelce’nin
Gürcüce’nin diyalekti olduğu saçmalığını tekrar etmez. Gogebaşvili şunları
yazıyor: “Megreller, sadece dil bakımından bir dereceye kadar ayrıdırlar, ancak
Megrelce de, Gürcüce’nin kan kardeşidir. Bundan başka, hemen hemen bütün
Megreller Gürcüce konuşmayı iyi bilirler ve Gürcüce’yi çok severler.” (s. 497)
Kiril alfabesine dayalı Megrel
alfabesi Mingrel’skaja Azbuka’ya karşı çıkan Gogebaşvili, bu konuda şunları
yazıyordu: “Her alfabe, dinî ve sekular edebiyata bir anahtar işlevi gördüğü
zaman bir mantığı ve anlamı vardır. Diğer durumda bir alfabenin yaratılması ve
öğrenilmesi sonuçsuz zaman kaybıdır. Yaşamda yazarak ve edebiyat oluşturmada
kullanılmayan veya kütüphanelerde destek bulamayacak bu çeşit bir alfabeyi
okullarda öğrenmek bir veya iki yıl sonra bellekten uçup gider. Bir başka deyişle,
alfabe anahtardır, ama edebiyat kilittir. Eğer kilit yoksa, anahtarın işlevi
nedir?” (s. 465)
Aşağıdaki yorumla ortaya çıkan
durumu dikkate alalım: “Sadece materyal ve materyal ilişkilerini ifade etmenin
mümkün olduğu gelişmemiş Megrel diliyle kutsal akideyi öğretme, Megrelya halkı
tarafından dinlerine hürmetsizlik ve dinî duyguların suistimali olduğu
düşünülür.” (s. 68)
Megrelce’nin, kavramların ifade
edilmesine uygun bir araç olmayan gelişmemiş bir diyalekt olarak sunuluyor
Gogebaşvili tarafından. Şüphesiz, Gogebaşvili’nin bu yazdıklarının çoğunu
okuyan Gürcü Stalin’in şekillenme yıllarında nasıl etkilendiğini ileride
göreceğiz: yazılı bir edebiyata sahip olmak bir kültürü ifade eder, yazılı
edebiyat yoksa kültürden de söz edilemez! Sözlü bir edebiyatın ciddiye
alınmadığı görülüyor ve bir etnik grubun alfabesi olmadan nasıl yazılı bir
edebiyata geçeceği konusu ise geçiştiriliyor.
Gürcüstan, Rusya
İmparatorluğu’nun yönetsel bölgelerine ayrıldığında Tiflis’teki yetkililer
(belki Kutaisi’dekileri de eklemeliyiz) Megrelce ve Svanca’nın yazılı hale
gelmesini engelleyici bir yetkide olmasalardı Tiflis, 1918’de Menşevik
Gürcüstan Hükümeti’ni kontrolü altına aldığında elbette Megrelce ve Svanca’nın
yazılı hale gelmesi konusunda adımlar atılmak zorunda kalınacaktı. 1914’te, St.
Petersburg’da, yarı İskoç, yarı Gürcü Nikolai Marr tarafından planlanan
filoloji araştırma programının bir sonucu olarak Megrelce’nin zamanının en
mükemmel Kafkas dili olarak tanımlandığı İ. Kipşidze’nin etkileyici Grammatika
Mingrel’skogo (İverskogo) Jazyka s Xrestomateju i Slovarem adlı kitabını
dikkate almalıyız. Diğer bir Gürcü bilimadamı olan Sn. Beridze, Marr’ın
isteğiyle alan çalışması yapmak üzere 1919’da Megrelya’ya gönderildi, Megruli
Ena (Megrel Dili) kitabı bu çalışmasının bir sonucudur. 1920’de, kitabının ilk
bölümünün ilk kısmı, elyazması(?) hakkıyla Tiflis’te yayımlandı. Kitabın
önsözü, günümüz konusuyla da oldukça ilgili bazı gözlemleri içerir.
“Poti ve Yeni Senaki’de kurulan
ve Megrelce Mapalu4 adını alan kültürel grup, atasözleri, şarkılar derleyerek;
Gürcüstan’ın bu köşesinde etnografik çalışmalar; bu dille ilgili yayınlar
yaparak, dilbilimciler için linguistik ve etnografik materyalleri kullanılır
hale getirerek Megrelya ve Megrelce’yle ilgili çalışmaları amaçladı.
“Okuyucu, o tarihte basından ve
toplumdan çıkan gürültüyü gazetelerde görecektir. (Bkz.: saxelme’ipo sakme No.
540; ertoba 27. VII. 1919; salik’lde 30. VII, No. 54, No. 55; pi’it’alo k’lde
No. 1, 1. VI; sakartvelo No. 133,188 2.IX; No. 193, 7.IX, vb.)
“Bazıları, bu kültürel grubun
çalışmalarında “bölücülük” keşfetti ve onları “ihanetlerinden” dolayı itham
etti, diğerleri çocukların ve gençlerin” çürümesini.
“Gerçekte kızgınlık için bir
neden yoktu. Bu kültürel grubun kesinlikle ne politik amacı vardı, ne de olmuştur,
üyelerin (öğretmenler ve öğrenciler) kültürel amaçla biraraya geldiklerine
bölgedeki seyahatim sırasında ikna oldum.” (s. 7-8)
9. sayfanın sonlarında Beridze
şöyle devam ediyor: “Aklıma gelmişken, basındaki büyük öfkenin nedeni, M.K.’va
adlı öğrencinin İ. Meunargia’nın 18 Mayıs’ta Tsaişi’deki cenaze töreninde
Megrelce yaptığı konuşmaydı. (saxelme’ipo gazete No. 540; cevap: sakartvelo No.
134)
“Konuşmacının suçu, belki de,
gerçekte konuşmasının oldukça duru bir Megrelce’yle yapılmasıydı.”
Megrelce kültürel çalışmaların,
“bölücülük” anlamına geldiğine ilişkin bazılarının nasıl mantıksız sonuçlara
yol açan saldırılarda bulunduklarını vurgulayan Beridze şöyle devam ediyor:
“Bazıları, bu bilimsel çalışmaları “bölücülük vaazı” olarak niteledi.
Samurzaqone’dakinin yanısıra Senaki ve Zugdidi bölgelerinde de durum böyleydi.”
1926’daki Sovyet nüfus sayımında
242.990 kişi Megrel, 13.218 kişi de Svan olarak kayıtlara geçmişti (Wixman,
Language Aspects of Ethnic Patterns and Processes in the North Caucasus,
University of Chicago Press, 1980). Günümüzde ise, Megreller’in ve Svanlar’ın
veya onların dillerini birinci veya ikinci dil olarak konuşanların sayıları ile
ilgili veri bulunmamaktadır. Megreller ve Svanlar 1930’lardan başlamak üzere
nüfus kayıtlarına “Gürcü” olarak geçirildiler.
1920’li yılların başlarında,
Megrelce’nin Sovyetler Birliği’nde yeni yazıya geçecek diller arasında yer alıp
almayacağı konusunda bir tartışma olmuştur. Daha önce yazılı olmayan diller
için alfabeler oluşturulmuş ve böylece yazılı edebiyatları olan diller
statüsüne geçiş süreci başlamıştır. Bildiğimiz gibi, Gürcüstan içinde konuşulan
Abhazca, Kafkasya’da ve ötesindeki diğer diller o yıllarda yazılı hale
getirildi. Megrelya ve Megrelce’yle ilgili çalışmalar da Megrel Bolşevik lider
İsak Zhvania tarafından desteklendi. Bu konuda ağır bir itham (Gürcüce)
Literary Georgia’da, 3 Kasım 1989’da yayımlandı. Bu makaleyi yazan kişi, o
zamanın önde gelen radikali, Abaşalı Megrel Zviad Gamsaxurdia’dan başkası
değildi.
1902-1903 yıllarında
Megrelya’daki okullarda Megrelce’nin eğitim dili haline getirilmesi
çalışmalarına ilişkin Z. Gamsaxurdia şu satırları yazıyor: “Yukarıda belirtilen
Gürcü milliyetçilerinden gelen böyle bir yaklaşımı, İ. Zhvania, Leninist
Komünist Parti’ye uygun olmayan, feodal bir yaklaşım olarak adlandırıyor.
Megrel duyusu, en düşük köylü
katmanı anlamına geldiğinden Megrelya’daki aristokrasi kendilerini Megrel
saymazlardı: “Bütün ayrıcalıklı tabaka (aristokrasi, din adamları, aydınlar)
kendilerini Gürcü olarak gördüler. “Bu nedenle, Zhvania’nın sözleriyle,
Transkafkasya Sovyet Yönetsel Komitesi’ne göre; kültürel olarak üst sınıfı
Gürcüleşmiş, çoğunluğuna rağmen kültürsüz kesim, kültürlü kesimi izlemek
zorundaydı ve Gürcüler’e asimile edilmeleri gerekiyordu. Bu durum, Zhvania’nın
söylemesine rağmen, Lenin ve Stalin’in görüşü değildi. İ. Zhvania şöyle devam
ediyor: “Dzhavakhişvili, Akhvlediani, Beridze ve diğer profların kişiliklerinde
Gürcüstan’ın medeni dünyası Megrelya, Gürcü kültürü daha ileri bir kültür
olduğundan tarihin perspektifine bırakılmalıydı.”
“Kültürden nefret eden, kaba
Marksist İ. Zhvania, bu görüşle hemfikir değildir. Onun için kültür, bir çeşit
gelişme, kırsal kesimin sosyalist transformasyonunda bir engeldir, bu nedenle
o, Megrelya’nın kültürsüz karanlık bataklığında kalmasını tercih eder,
Gürcüleşmemesini ister; köylülerin sazdan yerleşimlerinin karanlığını,
Dadyan’ların saray kültürünü tercih eder, çünkü bu durum kendisinin,
Megreller’i ayrı bir ulus olarak deklere etmesine yönelik karanlık projelerine
yardımcı olur.
“Daha sonra, burjuva-şovenist
profların etkisi altında, Eğitim Bakanlığı’nın, 1921’de okullardan Megrelce
eğitimi kaldırdığını, böylece Lenin ve Stalin’in doktrininden sapıldığı
düşüncesiyle feryat eder.
“Ağustos 1925’te ‘Megrel Sorunu’
tekrar ortaya çıktı. Gürcüstan Komünist Partisi Merkez Komitesi Presidyumu’nda
yapılan özel bir toplantı sonucunda özel bir komisyon atandı. Ancak, İ.
Zhvania’nın anlatımıyla aynı yıl, yıllardır Tiflis’te oturan, uzunca bir
süredir Megrelya ve Megrel köylüsüyle hiçbir bağlantısı olmayan, diğer yandan
yüzlerce yıldır Megrel köylüsünün kanını emen, reaksiyoner, aristokrat, sözde
Megrel aydınlarından gelen bir isyan vardı. İ. Zhvania’nın deyişiyle, Gürcü
faşistleri Kotsia (Konstantin Gamsaxurdia), Jordania, Tedo Saxokia ve diğerleri,
Merkez Komitesi Megrelce’yle ilgili karar almadan önce, Tiflis’teki Rustaveli
Tiyatrosu’nda toplandı. Bu kara aristokrat koro, Megrelce sorununu bölünmenin
ve Gürcüstan’dan kopuşun habercisi olarak niteler. Tiflis’teki yurttaşların
huzurunda, Megrelya’nın özerkliğiyle ilgili olarak seslerini yükseltmeye
cesaret edenlere karşı siyasal ve moral bir terör alenen ilan edildi.
“Daha sonra, İ. Zhvanin şöyle
devam eder: “Yukarıda adları anılan faşistler, okullar, adalet sarayları,
gazeteler ve Sovyet köylerindeki işlerini kendi anadilinde yürütmek isteyen
Megrel işçi sınıfını şimdiye kadar gerici ilân ettiler ve bu öneriyi destekleyen
parti üyesi köylülerin partiden ihraç edilmeleri yönünde tavır koydular. Bu
görüş, Gürcü Bolşevik tefsirciler tarafından desteklendi. Bunlar’dan biri,
Zhvania’ya göre; Megrel ayrılıkçılığına büyük zarar veren A.
Ghambaraşvili’ydi.”
1920’lerde açıkça sıcak bir
tartışma vardı. Eğer Gamsaxurdia, İ. Zhvania’nın söylediklerini doğru
aktarıyorsa (Gamsaxurdia, bu iddianın geçerliliğine itiraz etmiyor) Megrelya’da
alt sınıflar arasında Megrelce’nin işlevinin genişletilmesine ilişkin hâlâ
genel bir hareket vardı.
Megrelya özerkliğinin
konuşulmasının, aynı şekilde yayılıp yayılmadığı veya bunun yalnızca İ. Zhvania
ve diğer Megrel sözcüleri tarafından politik ihtiraslarının pekiştirilmesine
yönelik bir araç olarak mı önerildiği bilinmiyor. Ancak Zhvania’nın Marksist
terminolojiyle yaptığı konuşmaları inceleyerek mantığa uygun bir önermenin
ortaya atıldığı konusundaki fikrimiz doğrulanmaktadır. Yani; Megrel köylü
kitlesinin en iyi çıkarının ne olduğunu kim biliyordu? Megrel köylülerinin
kendileri mi, büyük ölçüde Tiflis’te yaşayan ve 1902 ve 1919’daki gibi
“bölücülük hayaletini” hemen icat eden, Gürcüce eğitim görmüş, Gürcüleşmiş
Megrel eliti mi? Çoğunun 20. yüzyılın en büyük Gürcü yazarı olarak nitelendiği,
Zviad’ın babası Konstantin Gamsaxurdia bile, 1920’lerde Megrelce olarak
yayımlanan “Red Ray” isimli broşüre karşı aşağıdaki hiperbolik satırları yazdı:
“Gürcü diline yönelik böyle bir anti-Gürcü olay, Gürcüstan’da uzun yıllardır
ortaya çıkmamıştır... Romanov Rusya’sının karanlık eli, Gürcü dili ve ulusunun
sınırlarını daraltmak ve Gürcü kültürünü ebedi geriliğe göndermeye koyuldu.”
Tiflis ve Moskova’daki Parti en
yüksek kademesinde tam olarak hangi tartışmanın olduğunu, bu Megrel sorunuyla
bağlantılı kimin ne söylediğini keşfetmek hayret verici olurdu. Özellikle de,
Stalin’in bu konudaki görüşlerini keşfetmek hayret verici olurdu. Stalin’in,
1913 Marksizm ve Ulusal Sorun adlı kitabından, yazılı edebiyatları olmayan
ilkel kültürlü olarak olarak adlandırılan halkların, yazıları olan ve
kültürlüler tarafından asimile edilmeleri gerektiğine ilişkin bir eğilimde
olduğunu öğreniyoruz. (İngilizce çeviri s. 48-49, Martin Lawrence Ltd.)
Sonuç gayet açıktır. Ne
Megrelya’nın özerkliği gerçekleşti, ne de Megrelce eğitim statüsü verildi.
Ancak ilginç bir şekilde, yazı diline ilişkin bazı adımlar atıldı. 1 Mart
1930’da, 1932’den itibaren Megrelce günlük olarak yayımlanacak olan Kazakişi
Gazeti (Köylü’nün Gazetesi) yayın hayatına başladı. Kazakişi Gazeti, hiç
Gürcüce bilmeyen veya çok az Gürcüce bilen Megrelya köylüsüne yeni ideoloji ve
sosyal gelişmeler hakkında bilgi vermek amacıyla yayıma başlamıştı.
Geçen yüzyılın sonlarında, iddia
edildiği gibi, bütün Megreller Gürcüce bilmiş olsalardı, 1930’larda Parti Yerel
Komitesi’nin yayın organı olan böyle bir gazeteye gerek kalmayacaktı. Kazakişi
Gazeti, 1 Ocak 1936 tarihine kadar tamamı Megrelce olarak yayımlandı. Ancak bu
tarihten sonra adı değiştirildi, Komunari oldu ve yarı-Megrelce, yarı-Gürcüce
olarak yayın hayatına devam etti. Komunari, 22 Temmuz 1938 tarihine kadar yayın
hayatına devam etti. Bu tarihte Komunari adı da değiştirildi ve tamamen Gürcüce
olarak yayımlanmaya başladı, Mebrjoli (Gürcüce Savaşçı) adını aldı. Bu dönemde
birtakım Megrelce kitaplar da yayımlandı. Unutulmamalıdır ki, yayımlanan bu
kitaplar sıradan Megreller için hazırlanmıştı.
1931’den başlamak üzere, önde
gelen Megrel politikacı İ. Zhvania değil, Abhazya/Soxumi, Merxeuli doğumlu bir
diğer Megrel olan Lavrenti Beria idi. Beria, Megrel dili, kültürü ve politik
hakları için çok çaba harcayan İ. Zhvania’nın yolundan gitmedi. Beria
döneminde, daha önce Megrel diliyle ilgili elde edilen başarılar tamamen
kaybolup gitti. 1941’de Megrel etnograf Sergi Makalatia, “Megrelya’nın Tarih ve
Etnografyası” adlı eserini yayımladı. Etnografya bölümünün 180-181.
sayfalarında şunlar yazıyordu: “Çok iyi bilindiği gibi Megrelce, Kartveleli dil
ailesine ait bir dildir ve Megreller’in ana ve edebiyat dilleri, Megrelya’nın
sosyo-kültürel ilerlemesini kolaylaştırmış olan Gürcüce’dir. “Dilsiz” metodun
meşhur yazarı olan Levitski’nin de aralarında bulunduğu otokrat Rusya’nın
ajanları, Megrelya’da Gürcüce’ye karşı savaş açtılar ve Megrelya’daki
okullardan Gürcüce’nin kaldırılması çabasına giriştiler. Megreller’in Gürcü
olmadıklarını ve Megreller’in kendilerine ait dilleri olduğunu iddia ediyorlardı.
Levitski ve grubu, Megrelleri Ruslaştırmak amacıyla, Megrellerin alfabelerini
oluşturmaya ve kitleleri Megrelce’den Rusça’ya yöneltmeye çalıştı. Bu
Ruslaştırma politikaları, açıkça Megrelya’daki Gürcüce öğretim ve eğitimi büyük
ölçüde engelledi. Megreller Gürcüce’yi unutmaya başladı. Megrel aydınların,
Gürcü kültürüyle bağları koptu ve dejenere olmaya yöneldiler. Ama Büyük Ekim
Devrimi, Çarlık ajanlarının şeytanî niyetlerini engelledi ve bugün Megrellere
“ana dilleri olan Gürcüce” öğrenme ve eğitim hakkı tamamıyla serbest bir
biçimde verilir.”
Açık bir şekilde Makalatia da,
Jordania, Saxokia, Konstantin Gamsaxurdia ve Zviad Gamsaxurdia ile birlikte,
Megrelya’da sadece Gürcü dil ve kültürünü savunmak amacıyla yetiştirilen bir
Megrel olarak sayılmalıdır. Ne yazık ki, Makalatia, oldukça yanlış bir durum
ortaya koymaktadır. Yukarıdaki bu aktarma bir mantıksızlıkla başlıyor. Eğer
Megrelce bir dilse, (Makalatia en azından bunu kabul ediyor), kimin dili
olabilir? Megrellerin anadili Gürcüce’yse!
1930’lu yılların sonlarında,
Megrel çocuklarının okula başlamadan önce Gürcüce’yi anlayabildiklerine
gerçekten inanmamız mı isteniyor? Günümüzde bile, Megrel çocuklarının
Gürcüce’yi bilmediklerine ilişkin delilleri aşağıda ispatlayacağız. Komünizm,
Megrelce’nin yazılı hale gelmesini engellediği için bir kurtarıcı olarak ilân
ediliyor. Halbuki aynı komünist rejim yönetimi altında yayımlanan Megrelce
yayınlardan hiç bahsedilmiyor.
Enwall,* 1992’deki çalışmasının
283-284. sayfalarında can alıcı bir gözlemi ortaya koyuyor: 1930’lu yılların
başında yayımlanan Megrelce kitapların amacı, bu kitapların Megreller arasında
kullanımını sağlamaktı. 1930’lardan sonra yayımlanan Megrelce yayınlar ise,
Megreller’in kullanımından çok, akademik olarak dilbilimci veya etnografların
kullanımı için hazırlanmıştır.
Bütün Gürcüstan’ın, Şota
Rustaveli’nin doğumunun 800. yıldönümü ile ilgili uluslararası bir kutlamaya
evsahipliği yapmaya hazırlandığı 1966 yılında, ulusal epik olan, Şato
Rustaveli’nin Kaplan Postlu Şövalye’sinin Kaka Zhvania tarafından yapılan
Megrelce çevirisinin resmî yayımının neden reddedildiği konusuna Böder açıklama
getiremiyor. Normal şartlar altında, bu kitabın yeni çevrisinin büyük bir
övgüyle tüm Gürcü basınında duyurulması gerekirdi. Yıllarını bu kitabın
çevirisine vermiş olan Zhvania’ya masraflarını kendisinin karşılayarak teksirle
çoğaltma yapmaktan başka bir alternatif kalmamıştı (bendeki kopya 1983
tarihlidir).
Bu çevirinin yeni bir versiyonu
(Zhvania’nın ölümünden sonra), artık resmî sansür memurunun onayı gerekmediğinden,
Tiflis’te özel bir kooperatif tarafından ustalıkla yayımlandı. Gedevan
Şanava’nın diğer Megrelce çevirisi 1991’de, Soxumi’de ancak Abhaz yetkililerin
izniyle yayımlandı.
1987’de, Tiflis’te Şerozia ve
Çukhua ile beraber Megrelce tekstleri okurken, Dilbilimler Enstitüsü’nde
kullanılmayan bir odada oturuyordum. Odada masa ve sandalyelerden başka tek
göze çarpan şeyin, Megrelce sözlük çalışmasına ait verileri içeren kartlar
koleksiyonu olduğunu görünce dehşete düştüm. Birbirine bağlanmış kartlar, hiçbir
koruma önlemi alınmaksızın yerlerde sürünüyordu.
Sanırım, hiç kimse bu çok değerli
kolleksiyon üzerinde çalışmamıştı (çalışmıyor?). Tiflis’teki dilbilimciler
açıkça, Megrelce sözlüğün hazırlanmasına önem vermediklerinden Martvili yerel
müzesi müdürü Givi Eliava’nın bu yöndeki kişisel gayretlerine sağlam bir
desteğin verileceği beklenirdi. 1975’te, Givi Elieva, Megrelce-Gürcüce sözlük
çalışmasına başladığında amacı, bu sözlüğün, sıradan Megreller tarafından
kullanımı sağlamaktı. Megrelce sözlük hem Martvili, hem de Zugdidi
diyalektleriyle hazırlanacaktı. Ancak Akaki Şanidze ve Korneli Danelia buna
itiraz ettiler. Böylece sözlük Zugdidi diyalektiyle sınırlandı ve yalnızca
dilbilimcilerin kullanımı amaçlandı. Bu girişim 1975’te başladı ve hâlâ gün
ışığına çıkacağı zamanı bekliyor.
Pan-Gürcü doktrinin Batılı
destekçileri, Megreller’in (ve Svanların) kendilerini “Gürcü” olarak
tanımlamaktan oldukça mutlu olduklarını söylediklerinde, bu “Gürcü kimliğinin”
Kartveleli halklarına 1930’lardan sonra empoze edildiği şartları tamamıyla
gözardı ediyorlar. Bu münasebetle, Türkiye’de yaşayan dördüncü Kartveleli halk
olan Lazların, yapay olarak Gürcüstan’da 1930’lardan itibaren empoze eden etnik
sınıflandırmanın etkisinden uzak kalabildiği vurgunlanmalıdır. Kendilerine Laz,*
Gürcüce konuşan komşularına, doğru olduğu şekilde, Gürcü derler.
Yukarıda, 1926 Sovyet nüfus
sayımlarında Megreller’in ve Svanlar’ın tamamen özgür bir biçimde kendileri
Megrel veya Svan olarak kaydettirdiklerini gördük. 1926’dan sonraki Sovyet
nüfus sayımlarında bu hakları ellerinden alındı. Bir süre benim de bilgisine
başvurduğum, bir Megrel 1930’da doğmuş ve o yıl nüfus kayıtlarına “Gürcü”
olarak kaydedilmişti. Halbuki 1920’lerin sonunda doğan ağabeyi nüfus
kayıtlarına Megrel olarak geçirilmişti.
Megreller ve Svanlar 1900’lerden
beri Gürcüce eğitim almışlar ve o zamandan beri “Gürcü” oldukları beyinlerine
kazınmıştır. Stalin’in gaddar yönetimi (1930-1953) ve Stalinist sistem
(1953-1991) altında kendinizi “Gürcü” olarak kabullenmekten başka bir
alternatifiniz olmadığında, size Gürcüce olarak: Tkven romeli
brjandebit-Kartveli tu Megreli? (Hangisinin Gürcü mü, Megrel mi?) diye
sorulduğunda, altmış yıldır cevap, telkin edildiği şekildedir: “Kartveli var”
(Gürcü’yüm). Megrelce konuşan birisi tarafından, aynı soruyu aynı kişiye
Megrelce sormam önerildi. Tkva namu zojun-Kortu vari Margali? Cevap bu kez,
kesinlikle farklı geliyor: Margali vorek (Ben bir Megrelim).
1989-1990 yıllarında, Megrel dili
ve kültürünün tanınması için genel bir çağrı yaparak, açıklamalarını yüksek
sesle konuşmayı seçen üç Megrel aydının mücadelesini gördük: Bayan T.
Bokuchava-Gagulia (haftalık Literary Georgia’da, 28 Nisan 1989); Vano Dgebuadze
(haftada iki kez yayımlanan Bzep’da, 16 Eylül 1989) ve Nugzar Dzhodzhua
(Bzep’da, 4 Temmuz 1989 ve aylık Edinenie’de Temmuz 1990). Bay Dgebuadze,
çalışkan bir öğrenciydi. Dgebua olan soyadının nasıl Gürcüce söylem şekli olan
Dgebuadze’ye çevrildiğini anlattı. Pek de başarılı olmayan kardeşi Dgebua
olarak kalabilmişti! Kendisine, yine Literary Georgia’da savaş kayıtlarını
tahrif suçuyla saldırıldı.
Nugzar Dzhodzhua, görüşlerini
sadece basında yayımlamadı, Megrelce’nin ve Megreller’in haklarını savunmak
için Abhaz Televizyonu’na da çıktı. (Son Abhaz-Gürcü savaşından önce,
Abhazya’da resmî kayıtlarda “Gürcü” olarak geçenlerin büyük çoğunluğu
Megrel’di). O’na karşı yapılan sadece sözlü saldırı değildi. TV’ye çıkmasından
sonra dövüldü, işinden atıldı, annesi bir Gürcü gazetesinde öz oğlunu reddeden
bir makale için “ikna” eden bazı kişiler tarafından “ziyaret” edildi.
Dzhodzhua, arkadaşlarının 1991’deki Abhazya Parlamentosu’na milletvekili olması
için seçimlere katılma ısrarları sonucu aday olduğunda bu durum KGB
mensuplarının ilgisini çekti. Bu örgütün silahlı mensupları, Dzhodzhua’yı
adaylıktan çekilmesi için boşuna “ikna” etmeye çalıştı.
1992’de Soxumi’de, Dzhodzhua
bana, bir makalesini gösterdi.* O’nun bu makalesi hem Megrelya ve hem de
Abhazya’daki editörler tarafından, yerel bir gazete için çok patlayıcı bir
etkisi olduğu gerekçesiyle reddedilerek yayımlanmadı. Dzhodzhua’nın bu
makalesini İngiltere’ye getirdim, çevirerek yayımladım. Eğer Megreller,
dilleriyle ilgili sorunu ortaya koymakta özgür olabilselerdi, böyle bir
oto-sansüre gerek kalacak mıydı?
Bugün Megrellerin çoğu Megrelce
konuşmakta ve Gürcüce’yi yalnızca, Gürcü olduklarının telkin edildiği okula
başladıklarında öğrenmektedirler.
Birçok hayvan ve bitki türünün
yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunun farkında olan birçok kişi 20.
yüzyılın sonlarında insanlığın ortak değeri olan doğal çevreyi korumak amacıyla
çalışmalar yapmaktadır. Ancak insanî bir özellik olan dile ve onun
şekillendirdiği kültürün yok olmasına yeterli duyarlılığın gösterilmemesi
hayret verici bir durumdur. Yazılı bir edebiyatın bulunmamasını, yalnızca
“ilkel” kültür olarak öngören Stalinist bakış açısını hâlâ savunacak
birilerinin bulunabileceğine inanmıyorum. Yok olma tehlikesiyle yüz yüze kalan
dillerin uzmanları, bu dillerin olası yok olmalarına karşı böyle duyarsız bir
tutum sergilerlerse, sokaktaki adam bu tehlikeyi nasıl görecektir? Bir kişi,
bir dilin son konuşanıyla karşılaştığında, soruna daha farklı bakacaktır. Böyle
bir durumda sorun artık tamamen akademik bir ilgi değildir.
1974’te, Tevfik Esenç’le**
tanışmış ve çalışmış olmaktan dolayı kendimi oldukça ayrıcalıklı olarak
değerlendiriyorum ve o zamandan beri, hepimizin diğer Kafkas dillerinin
Ubıhça’yla aynı kaderi paylaşmaması için elimizden gerekeni yapmamız gerektiği
düşüncesinden asla vazgeçmedim.
Önerim, tarihsel emsal hareket
noktası olmak üzere, Megrelce, Svanca ve hâlâ yalnızca tek köyde (Kakheti’deki
Zemo Alvani) konuşulan, Kuzey Kafkas Dil ailesine mensup Bats (Tuş) dilinin
öğretimi ve bu dillerde eğitime geçilmesi şeklindedir. Megrelce, Svanca ve Bats
dilini öğretecek personel, materyal ve deneyim, Gürcüstan’daki Ermenice,
Azerice ve Rusça eğitimine nazaran biraz zor olacaktır. Ancak ayrı bölgelerdeki
anaokullarında ve ilkokullarda bir başlangıça engel bulunmamaktadır. Eğitim
materyallerinin hazırlanması ve personel eğitimi için Unesco ve Soros Vakfı
gibi kaynaklardan bu alanda gerekli olan muhtemel yardım için girişimlerde
bulunulabilir.
Şüphesiz bunların hiçbiri, hem
Tiflis’teki merkezi otorite ve hem de Megreller’e, Svanlar’a ve Batslar’a
açıkça cazip gelmeden gerçekleştirilemeyecektir. Bu nokta, Gürcüstan’ın
dostlarının olumlu bir rol oynayabilecekleri bir zemindir. Gürcüler, yerel bir
dili teşvik etmenin ayrılmaya götürmeyeceğine inandırılmalıdırlar.
Ülkenin etnik azınlıklarına
gösterilen saygı, muhtemelen daha büyük uzun vadeli bir bağlılığa dönüşecektir.
Herkesin göreceği gibi, eğer Megrelce ve Svanca’ya bölgelerinde Gürcüce’ye eşit
bir statü verilirse, zaman içinde, şimdiden büyüleyiciliği tahmin bile
edilemeyecek bir edebiyat oluşacaktır. Bu tür bir gelişme, Megreller (Lazlar),
Svanlar, Gürcüler ve Batılı Kartveloglar için bile bir zenginleşme olacaktır.
Ama bir kez bu diller öldü mü asla yeniden yaratılamazlar. Böylesi bir durum
ise bütün insanlığın büyük bir kaybı olacaktır.
[1]Bkz.: Feurstein,
Mingrelisch, Lazisch, Swanisch: alte Sprachen und Kulturen der Kolchis vor dem
baldigen Untergang, Caucasian Perspectives (1992, ed. George Hewitt, s.
285-328).
[2]Megrelce İncil’den
pasajlar için bkz.: A. Tsagareli, Mingrel’skie etjudy, pervyj vypusk,
mingrel’skie teksty (St. Petersburg, 1880).
[3]Svanca için, 1864
Lushnu Anban-Svanetskaja Azbuka’nın Kafkas filolojisinin babası Baron Peter Von
Uslar tarafından derlendiğine inanılır.
[4]Esas olarak Megrel
öğrenci ve genç insanlardan oluşan bu grup Poti ve Senaki’de Nisan 1919’un
ortalarında kuruldu.
(*) Bkz.: Joakim Enwall, Ali
İhsan Aksamaz (çeviren), Kazakişi Gazeti, Ogni Kültür Dergisi, Sayı 5,
Temmuz-Ağustos 1994. (ç.n.)
(*) Muhammed Vanilişi-Ali
Tandilava, Hayri Hayrioğlu (çev.) Lazların Tarihi, Ant Yayınları, İstanbul
1992; Megrel-Lazlar hakkında bkz.: Hayri Ersoy, Aysun Kamacı, Çerkes Tarihi,
Tümzamanlar Yayıncılık, İstanbul, 1992; Hayri Ersoy, Çerkesler (Lazlar), Nart
Yayıncılık, İstanbul, 1993; Gerg Amıcba, Hayri Ersoy (çev.), Ortaçağ’da
Abhazlar, Lazlar, Nart Yayıncılık, İstanbul, 1993; Bedri Habiçoğlu, Kafkasya’dan
Anadolu’ya Göçler, Nart Yayıncılık, İstanbul, 1993; İrfan Unutmaz/ Hüseyin
Keçe, Lazların Hıristiyan Akrabaları: Megreller, Aylık Gezi Dergisi Atlas, Sayı
10, Ocak 1994; Ali İhsan Aksamaz, Kafkasya Kültür Kökenli Bir Topluluk: Lazlar,
Birikim, Sayı 71/72, Mart/Nisan 1995; Tirebolulu H. Alparslan, İ. Gündağ
Kayaoğlu (çevrimyazı), Trabzon İli Lâz mı, Türk mü? Tarih ve Toplum, Sayı 138,
Haziran 1995; Peacock, Ali İhsan Aksamaz (hz.), Kafkas Dilleri Sözlüğü
(Gürcüce-Megrelce-Lazca-Svanca-Abhazca), Alaşara, Sayı 4, Temmuz 1995; Tedo
Saxokia, Ali İhsan Aksamaz (çev.), Megrel-Laz Kültüründe Akrabalık, Evlenme ve
Cenaze, Tarih ve Toplum, Sayı 140, Ağustos 1995; Cemal Gülas, Bir Masalın
Peşinde, Ali İhsan Aksamaz, Efsanevi Yolculuk, Aylık Gezi Dergisi Atlas, Sayı
30, Eylül 1995; Ali İhsan Aksamaz, Asabi Olmak İçin Mazeret Çok, Birikim, Sayı
77 Eylül 1995; Nugzar Dzhodzhua, Ali İhsan Aksamaz (çeviren), Ben Bir Megrelim,
Alaşara, Sayı 5/ 6, Ağustos/ Eylül 1995; George Hewitt, Ali İhsan Aksamaz
(çeviren), Kafkasya ve Kafkasyalılar/ Çeçenler ve Komşuları, Birikim, Sayı 78,
Ekim 1995; Ali İhsan Aksamaz, Türkiye’de Bir Kafkasya Dili: Lazca, Alaşara,
Sayı 7/8, Ekim/Kasım 1995; W.E.D. Allen, Ali İhsan Aksamaz (çeviren) Eski
Lazistan, Tarih ve Toplum, Sayı 143, Kasım 1995; Nodar Lomouri, Ali İhsan
Aksamaz (çeviren), Lazika Krallığı’nın Tarihi, Tarih ve Toplum, Sayı 147, Mart
1996. (ç.n.)
(*) Bkz.: Nugzar Dzhodzhua, Ali
İhsan Aksamaz (çeviren), Ben Bir Megrelim, Alaşara, Sayı 5/6, Ağustos/Eylül
1995. (ç.n.)
(**) Son Ubıh. (ç.n.)
İlk yayınlandığı yayın organı: George Hewitt, Ali İhsan Aksamaz (Çeviren),
“Güney Kafkasya ve Megrel- Lazlar’ın Kültürel Hakları”, Aylık
Sosyalist Kültür Dergisi Birikim, Sayı 85, Birikim Yayıncılık, İstanbul, 1996
+
(Önerilen okumalar: A. İ. Kiziria (Çeviren: Candan Badem), “Zan Dili”, Ogni Kültür Dergisi, Sayı, 4, İstanbul, 1994; Ali İhsan Aksamaz (/Faik Ateş), “Lazca ve Megrelce Arasındaki İlişki”, Ogni Kültür Dergisi, sayı 1, İstanbul, 1993; Ali İhsan Aksamaz, “Aynı Tarih ve Aynı Kültürün Dili Zanca’nın Günümüzdeki İki Diyalekti: Lazca ve Megrelce”, Kafkasya Yazıları, sayı 6, Çiviyazıları Yayınevi, İstanbul, 1999; Ali İhsan Aksamaz, “Megrelce dergi çıktı: “Skani/ “სქანი”,16 V 2020, sonhaber.ch; Ali İhsan Aksamaz, “‘სქანი’/ ‘Skani’nin 3. sayısı yayınlandı”, 30 XI 2020, sonhaber.ch;Ali İhsan Aksamaz, “Hayvan Çiftliği” Megrelce olarak yayınlandı”, 16 XI 2020, sonhaber.ch; Ali İhsan Aksamaz, “İlk Gürcüce- Megrelce Sözlük Yayınlandı”, 11 I 2021, sonhaber.ch; Ali İhsan Aksamaz, “ვისწავლოთ მეგრული! / Megrelce Öğrenelim!”, 17 II 2021, sonhaber.ch; Ali İhsan Aksamaz, “Sovyet Lazları Halk Önderi İskender Tzitaşi ve Solun Ezberini Bozan Mektupları”, 02 III 2022, sonhaber.ch; B. G. Hewitt ve Z. K. Khiba (Çeviren: Ali İhsan Aksamaz), “ Megrelce Bir Masal: Kuzey Rüzgârı ve Güneş”, Kafkasya Yazıları, sayı 5, Çiviyazıları Yayınevi, İstanbul, 1998; Bakur Gogokhia: “Kimliğin en büyük nişanesi dildir!”, 08 II /2021, sonhaber.ch; Giga Kavtaradze: “Hayat yalnızca para ve yemek değil!”, 16 I /2021, sonhaber.ch; Givi G. Karçava: “Megrel mutfağı, dünyanın çok zengin mutfaklarından biri!”, 27 IV 2021, sonhaber.ch; Gogita Çitaia: “Tarihimiz övünülecek zenginlikte!”, 05 VIII 2021, sonhaber.ch; İuri Ğvincilia: “Dilimizin adını duymak bile istemiyorlar!”, 31 VII 2021, sonhaber.ch; Kolkhuri podkast editörü: “Kaç bin yıllık dil yavaş yavaş yok olma noktasında!”, 28 I 2021, sonhaber.ch; Nugzar Dzhodzhua (Çeviren: Ali İhsan Aksamaz), “Ben Bir Megrel’im”, Ogni Kültür Dergisi, Sayı 6, İstanbul, 1994; Alaşara Dergisi, sayı 5- 6, Ağustos- Eylül, Nart Yayıncılık, İstanbul, 1995; kolkhoba.org; circassiancenter.com)
https://sonhaber.ch/guney-kafkasya-ve-megrel-lazlarin-kulturel-haklari/
http://www.circassiancenter.com/tr/guney-kafkasya-ve-megrel-lazlarin-kulturel-haklari/
https://birikimdergisi.com/dergiler/birikim/1/sayi-85-mayis-1996/2283