29 Kasım 2025 Cumartesi

Lazca ders kitaplarında sınıf mücadelesi metinleri- 4 [Lazca-Türkçe]

  

 


 

Lazca ders kitaplarında sınıf mücadelesi metinleri- 4 [Lazca-Türkçe]

 

 Birinci Bölüm: https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2025/11/lazca-ders-kitaplarnda-snf-mucadelesi.html

İkinci Bölüm:

https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2025/11/lazca-ders-kitaplarnda-snf-mucadelesi_13.html

Üçüncü Bölüm: https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2025/11/lazca-ders-kitaplarnda-snf-mucadelesi_19.html


Miçurin’in Bağında:

7 Haziran 1935 tarihinde İvan Vladimiroviç Miçurin vefat etti. Ünlü bir biyolojist ve bağcıydı. 50 yıldan daha uzun bir süredir bağcılık üzerine çalışıyordu. Çalışması, yeni cins ve çeşit meyveler ortaya çıkarmaktı. Deneyler yapıyor, araştırıyor, meyveleri aşılayıp daha iyi meyveler ortaya çıkarıyordu. Aynı zamanda soğuktan etkilenmeyen sebzeler üzerine çalışmalar yapıyordu. Rus Çarının iktidarı zamanında Miçurin zorluklarla karşılaşıyordu. Çarlık Rusyası iktidarı, onun bu çalışmalarına hiç bir değer vermiyordu. Bu bilimsel çalışmalarında ona tahsisat ayırmıyorlar, yardım bile etmiyorlardı. Miçurin, köylülerin tarım faaliyetlerindeki verimliliğini arttırmak için faaliyet gösteriyordu ancak onun bu çalışmaları köylülere ulaşmıyordu. Yalnızca zengin ve mal- mülk sahipleri, Miçurin’in yeni cins ve çeşit  meyvelerinden faydalanıyordu.

Sovyet yönetimi sırasında, Lenin herkesten önce İvan Vladimiroviç Miçurin’i hatırlayıp çalışmalarını için devlet bütçesinden tahsisat ayırdı.   

Parti ve iktidar, Miçurin’in bu çalışmalarına büyük değer veriyor. İhtiyaç duyduğu kadar tahsisat ayırıp bu bilimsel çalışmalarını genişletmesi için kendisine arazi de tahsis etti. Miçurin’in birçok öğrencisi ve yardımcıları da vardı. Sovyet iktidarı, bu bilimsel çalışmalarından dolayı Miçurin’i Lenin nişanıyla da taltif etti.

Miçurin, alışılmadık çok farklı bilimsel çalışmalar yürüttü. İşte şu küçücük armut ağaçları! Bu küçücük ağaçlardan meyve toplamak hiç de zor değil. Bakımları da oldukça kolay.

İşte bir meyve ağacı; küçücük bir yerde yetişiyor.

Böylesi küçücük ağaçlarda iri ve sulu meyveler yetişiyor. Bu küçücük ağaçlar, çok küçük yer kaplıyor ancak fazla meyve veriyor.

Miçurin’in bağında öyle elma ağacları var ki, ağaçtan elma düşüp de çaptacağı yeri şişirecek diye insanlar altında uzanıp dinlenmekten korkuyor. Böylesi elmalar ancak iki elle tutulabiliyor.

Miçurin’in bağında çok enteresan gelişmeler de oluyor. Yeni cins ve çeşit meyve, zerzavat yetiştirmeyi öğrenmek için Sovyet ülkesinin her yöresinden bağcılar Miçurin’in bağına gidiyor. Soğuk memleketlere dayanıklıklı meyveler yetiştirmeyi öğreniyorlar; meyve hiç yetişmeyen yerlerde meyve dikimini ve yetiştirilmesini de öğreniyorlar; dünyada mevcut olmayan meyvelerin üretilmesini de öğreniyorlar.

Aşıcı İhtiyar:

Bir gün ihtiyar bir adam bağda armut aşılıyordu. Bir delikanlı, kendisine yaklaşıp şöyle dedi:

--Amca, ne yapıyorsun?! Neden aşılıyorsun?! Bunun meyvesini yiyecek kadar yaşamayacaksın ki! Oturup dinlen!

İhtiyar adam, delikanlıya şöyle karşılık verdi:

--Hayır, hayır! Bu ağaçların meyvelerini yiyemeyeceğimi ben de biliyorum. Bu meyveleri ileri yıllarda başka insanların çocukları yiyecek; hoşlarına gidecek. Adımı değil, ama beni hatırlayacaklar. Bu çalışmalarımı her yıl yeniden yeniden konuşacaklar. Böyle düşünüp bu bağı şenlendiriyorum.

Bekçi:

Sonbahar zamanı. Kolhozun bağında iri ve sulu elmalar, armutlar görülüyor.

Her gün meyveleri topluyorlar. Ama o kadar çok elma var ki göndermeye yetişemiyorlar. Bağdaki tümsek yerlerdeki elma ve armutlar hâlâ toplanmış değildi. İhtiyar Hasan akşamları gidiyor. Kendisi bağın bekçisidir. Torunu Halid her gün ona yalvarıyor:

--Ne olur, dede, bağı beklemeye ben de seninle geleyim!

--Uykun gelir, bekleyemezsin, torunum!

--Hayır, dede, uykum gelmez, uyumam, ben de bağı bekleyeceğim!

Bir keresinde Halid çok yalvardı. Hava da iyiydi. Dedesi razı olup onu da yanında götürdü.  Bağda huzur var. Gökyüzünde milyonlarca yıldız mum gibi ışıldıyor. İşte ay da çıktı; ışığı bütün bağı aydınlattı. Ortalık o kadar güzel oldu ki sözle anlatılmaz.

Halid, güzel kokulu otlara uzanıp yıldızlara bakıyor. Türlü türlü yıldızların ne güzel uyumlu bir topluluğu! Bazen kuşlara, bazen bir kaba benziyorlar. İşte ay! Ay da sanki geniş, yuvarlak bir yüze benziyor. Halid, aya baktı, baktı; onu büyük bir limon sandı. Almak istedi ama eli yetişmiyor ki! Ne kadar da çabalasa olmadı, yetişemedi. Halid, uzunca bir sırık buldu, alıp onunla limon sandığı ayı silkelemeye başladı. Sırık uzun olduğu için iyi tutamıyordu. Sonra sırık elinden kaydı, düşüp Halid’e çarptı. Tam da sırık çarptığı sırada bir ses duyuldu:

--Seni, seni! Ne iyi bir bekçiymişsin sen öyle?!

Halid, dedesinin sesi olduğunu hemen tanıdı. Uykudan uyanıp gözlerini açtı. Etrafa bıkındı. Ay nerede, yıdızlar nerede?! Meğerse gündüz olmuş!

Dedesi gülümsedi:

--Bağı sen ne güzel bekledin öyle! Tek bir fare bile tek bir armudu kemiremedi!

Sonbahar Mevsiminde Ekim Faaliyetleri:

Sonbahardaki ekim ve dikme planı üst yetkililerden kolhoza ulaştı. Kolhozdaki herkesin katıldığı bir toplantıda bu planı ayrıntılı olarak inceleyip onayladılar. Her ekip, planın kendi paylarına düşen bölümünü aldı. Bu her ekip de, kendi içlerindeki her bir çalışma grubuna çalışma planlarını teslim etti. Artık herkes yapacağı işi biliyor. Ekip ekibi, çalışma grubu çalışma grubunu çalışmada dostça yarışmaya çağırdı, sözleşip çalışmaya başladılar.

Kolhoza dâhil çiftçiler ile ağabeyinin nasıl çalıştıklarını Vedat anlayıp dersten sonra İba adlı iyi arkadaşına şöyle dedi:

--Seninle beraber bir çalışma grubu örgütleyelim! İyi çocukları arayıp onlarla verimli bir şekilde çalışalım!

İba sordu:

--Çok iyi de, ne üzerine çalışacağız?

--O konuda da bir kararım var. Şimdi elma fidelerini dikeceğiz. Onların aralarına turp ve havuç ekeceğiz. Sonra, ilkbahar gelince de mandalina ekeriz. Ondan başka salatalık, fasulya ile zerzavat da ekeriz.

--Ben bu işte varım ama bize bu iş için toprağı kim verecek ki?!

--Bu konuda düşünmemiz gerekmiyor. Kolhozda toprak çok; bize toprak vereceklerdir. Ama yüreğimde ne olduğunu sen biliyor musun?!

--Yüreğinde ne var?!

--Lenin sokağından gidince, köyden çıktığında sol tarafta bir boğaz görünmüyor mu, işte ben orada boş bir arazi gördüm.

İba sordu:

--Orada faaliyetimizi yürütmek nasıl olur ki?!

--Nasıl biliyor musun?! İşte şuna bir bak!

Vedad, defterini çıkarıp açtı. İba, defterde çalışma planı gördü.

Vedad, İba’ya şunları anlattı:

--Görüyor musun, burada her taraf vadi… ortasında da ada gibi tümsek bir arazi var. Orada kızılağaç ve dikenlikten başka bir şey göremezsin. İşte tam da orada tarlamızı açalım! Böylelikle oradaki yamaçta ikibin altıyüz veya üçbin metre karelik bir arazimiz olur.

İba şöyle karşılık verdi:

--Çok iyi düşünmüşsün, çok iyi! Şimdi ben de aynı görüşteyim. Çalışma grubumuza kimleri alalım?!

İki arkadaş araştırmaya başladılar. Bu çalışmalarını erkenden bitirip çalışma grubuna seçtikleri arkadaşlarını çağırmaya gittiler. Bu çalışma gruplarına oniki çocuk katıldı. Vedat’ı da  bu çalışma grubunun reisi seçtiler. Vedad seçildikten sonra sevinçle kendi tarlalarına gittiler. Orada etrafı inceledikten sonra bir de toplantı yaptılar.

--Çocuklar! Adamıza iyi cins ağaçlar dikeceğiz. Onlara nasıl bakılması gerektiğini öğreneceğiz. Sonra da bağ ve bahçemize iyi bakım yapacağız. İşte o zaman en iyi ürünü elde edeceğiz. Adamıza “Agropioneriya” adını koyalım!

Çocuklar hep bir ağızdan karşılık verdiler:

--Çok iyi, çok iyi, münasiptir!

Ʒapa adındaki çocuk sordu:

--Vedad Kardeş, “agro” ne anlama geliyor?

--“Agro”, Rumcada toprak anlamına geliyor. Ancak günümüzde “agro” kelimesini bütün dünyada artık herkes biliyor; agronomi, agronomiya, agrominimumi ve benzeri kelimeleri de.

İşte böylece piyonerler “agropioneriya” adlı çalışma grubunu örgütlediler.

Eski Zamanlarda:

Kışın çok soğuk ve kar oldu. Köylülerin elinde,  hayvan sürüleri için yem kalmadı. Ağaya gidip yalvardılar. Ağa, saman verdi. Saman karşılığında köylüler, ağanın arazisinde çalıştı. Bizim ailenin payına da ağanın yamaçtaki eşintilik arazisinin kazılması düştü.

Oradaki toprak sert ve yabani otlar ile dikenle kaplıydı. Akşamüstü yağmur yağınca toprak bir nebze yumuşadı.

Babam, bu duruma çok sevindi:

--Böylece işimizi erkenden bitirebiliriz…

Ama pulluk nasıl gidiyor!

Akşam yemeğini yedikten sonra yattık. Atı, ayağı bağlı otlakta bırakmıştık.

Geceleyin bağırış ve küfür seleriyle uyandım. Bir solukta kalkıp dinlemeye başladım.

Birisi bağırıyordu:

--Ben şimdi sana gününü göstereceğim!

--Sen ne biliyorsun?! Evinde misin?!

--Hadi, çabuk ipi ver!

Sonra ayak sesleri duydum. Korulukta şırıltı sesleri. Sonra da tam bir sessizlik oldu.

Sabahleyin ben uyurken babam, ağaya gitmiş. Atımız yanlışlıkla ağanın otlağına girmiş. Ağanın adamları da atı yakalayıp götürmüşler.

Bir saat kadar sonra babam ağzı yüzü morarmış ve yorgun bir hâlde eve döndü. Sessizce yere oturdu. Zorlukla saçlarını tutup ağlayarak şöyle dedi:

--Üç manatı, o kadar parayı ben nereden bulacağım? Neden?!

Sadece başını sallıyor, konuşmuyordu. Sol gözünün altında da büyük bir morluk vardı; kulağından kan sızıyordu.

Öğlen yemeğinden önce babam yine ağaya gitti. Uzun süre de eve dönmedi. Ben kazdığımız o eşintilikte oturup babamı bekliyordum.

Güneş battı, gökyüzü kızıllaştı. Neden sonra babam sıkıntılı geldi. Sonra bana sordu:

--Sen bir şeyler yedin mi?!

Babam, çıkından ekmeği çıkarttıp bir parçasını istemeye istemeye yedi. Sonra bana şöyle dedi:

--Eve gidelim!

Sordum:

--Atın durumu ne oldu?!

Cevap vermedi.

Akşam geç saatte eve dönünce annemi ağlar vaziyette gördük. Ne büyük bir belaya çattığımızı o çok iyi biliyordu.

İkinci ve üçüncü gün de ağa, atımızı bize geri vermedi. Dördüncü gün annem, ağaya yalvarmak için gitti. Gel gör ki ağanın köpeği annemi ısırdı; ağlaya ağlaya eve geri döndü.   

Yemekten sonra babam yine ağaya gitti. Bugün ikinci defa ağaya gidiyordu.

Babam, ağaya şöyle dedi:

--Ne isterseniz, bize onu yapın! Bütün yılımız heba oluyor!

Sonra da merdivenin yanında oturdu.

Ağa, babamın kendi toprağında çalıştığını anlayınca babamı affetti. Atımızın geri verilmesi için de adamlarına emir verdi. Zararı için bizden para almadı ama babamdan kendisi için çalışması konusunda söz aldı. Babam, ağanın el ayağını öperek sevinçle eve geldi.

Ağanın ahırında aç bırakılmış olan atımız ahırına dönünce samanlara saldırdı.

Babam, anneme şöyle dedi:

--Bana çabuk ekmek ver, tarlayı kazımaya gideceğim! Bir haftamız neredeyse boşu boşuna geçip gitti!

Ormanın Kuralları:

Ormanın dostu ol ve koru! Ormanın dostu, dalları kırmaz, ağacın kabuğunu soymaz; yapraklarını koparmaz, eğip bükmez, yeni ağaçları sallamaz, üstüne çıkmaz, sürgünlerini kesmez. Ormanın dostu,  ormanda ateş yakmaz. Kuşların, ormanı böcek, kurtçuk ve diğer zararlı haşerelerden koruduğunu ve ormanın dostu olduğunu bilir.  O sebeple ormanın dostu, kuşların yuvalarını dağıtmaz, yumurtalarını almaz. Kuşların yavrularını her nerede bulsa, yuvalarına ulaşmasını sağlar.

Ekim Faaliyetleri:

Mandarina do tung ekimi için gerekli kuyucuklar hazır. Şimdi toprak dolduruyorlar; yarın ekmeye başlayacaklar.

Kolhozun her bir ekibi kendine ait arazide çalışıyor. İlgili komisyon da gezip çalışmalara nezaret ediyor. Kuyucuk derin olmalı. Kuyucuklardan kazıp çıkardıkları toprak da ekimden sonra usturuplu bir şekilde yerine konulacak; bir tarafta üstte olan diğer tarafta altta olacak. Kuyucuğun içine, önce kazılmış üstteki toprağı, sonra da alttaki toprağı dolduruyorlar. Yarın dikim var…

Yarın ekim olacağını herkes anlayabilir. Çünkü sokaklara kolhozun afişleri asılmış;  üzerlerinde de ekim faaliyetlerinin amaçları yazılı.

İkinci gün sabahleyin, şarkılar, marşlar söyleyerek kızıl flama ve bayraklarla kolkoza dâhil çiftçiler ekim faaliyetlerini başlatmaya gitti.  Mandalina ve tung fidelerini süslenmiş  arabalarla götürüyorlardı.

Birinci ekipteki çiftçiler, ikinci ekipteki çiftçilere şöyle sesleniyor:

--Sizleri ekim faaliyetlerinde dostça yarışmaya davet ediyoruz!

Üçüncü ekibin çiftçileri de onlara şöyle karşılık veriyorlardı:

--Çok iyi! Hazırız!

İşte bağlar için ayrılmış arazi; büyük ve geniş bir alan. Her ekibin ekim alanının nerede ve hangisi olduğu kolayca görülüyordu. Her ekip kendi işaretini taşıyan kazıkları kendilerine ayrılan araziye çaktı.

Herkes kendisine ayrılan yeri biliyor. Kolhoza dâhil olan çitçiler gelir gelmez çalışma gruplarıyla hemen işe koyulmaya başladılar.

Silo:

Kış kapıya dayandı… Kar yağdı ama ne kar! Kar, ne varsa herşeyi örtüp saklamıştı.

Köylü kadınlar ağlayarak şöyle diyorlardı:

--İneklerimiz telef olacak!

Gerçekten de kimsede saman yoktu, önceden saman hazırlamamışlardı. Şimdi sürüleri kötü bir hâlde kaldı.

Oysa o karda kışta yalnızca kolhoza dâhil çiftçiler sıkıntı çekmiyordu. Kolhozda inekleri sıcak, aydınlık ahırlarda duruyor ve iyi yemlerini yiyorlardı. Her sabahleyin ahırın arkasındaki kuleye iki veya üç kokhoza dâhil çiftçi gidiyordu. Onlardan biri kuleye çıkıp oradan silolanmış yemleri oradan aşağıya indiriyordu. Kolhozdaki inekler de silajlarını yiyip süt verimlerini arttırıyorlardı.

Zamanında kolkoza katılmamış köylülerden ihtiyar çiftçi Ahmet şöyle diyordu:

--İşte, si-lo-si! Yabancı dilden gelen bir kelime ama olsun, önemli olan yaptığı iş!

--Vaktizamanında kolhoza dâhil çiftçileri dinlemedik, silo yapmadık. Şimdi de böyle naçar kaldık. Şimdi ineklerimiz biz telef ediyoruz.

--Bizi kandırdılar, iyi de, artık kimse bizi kandırmayacak. Kolhoza biz de giriyoruz

Zamanında kolhoza dâhil olmamış çiftçiler artık böyle diyordu.

İki gün sonraki kolhoz toplantısına yeni üyeleri alıyorlardı. On çiftçi hanesi daha kolhoza katıldı.

 [Devam edecek…]

Birinci Bölüm: https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2025/11/lazca-ders-kitaplarnda-snf-mucadelesi.html

İkinci Bölüm: https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2025/11/lazca-ders-kitaplarnda-snf-mucadelesi_13.html

 Üçüncü Bölüm:  https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2025/11/lazca-ders-kitaplarnda-snf-mucadelesi_19.html

 

Miçurinişi Bağis:

[Vit̆onçxorooşdoeçidovit̆oxut] 1935 ǯana. Bulvaşi [şkvit] 7, İ. V. Miçurini şuri komeçu. Heya t̆u didi coxoni mabağe. [Jureneçidovit] 50 ǯanaşen met̆a heyak içalişamt̆u bağişi dulyaş jin. Hemuşi dulya ağani cinsişi do ağani sortişi meyvepeş gamamalu t̆u. Hamuşeni hemuk ʒadumt̆u, goşogorumt̆u k̆ayi naren meyvepe do gemp̆onute daha k̆ayi meyve ikomt̆u. Arçkva hemuk inişen na var aşkurinenan lilvepeş jin içalişamt̆u.

Çarişi oras dido çetinobate Miçurinik skidut̆u. Muşi oçalişus Çarişi xeʒalak paxa var gedumert̆u. Hemus para çkar var meçamt̆es do varti nuşvelt̆es muşi dulyas. Hemuk oput̆arepeşeni içalişamt̆u, ama muşi noxenupe hentepeşa var nit̆es. Xvala xampa do mulkedarepek muşi ağani cinsişi meyvepe ixmart̆es.

Sovetyari pala onç̆inuşi oras, Leninik mtelişen ǯoxle Miçurini kogaşinu do muşi oçalişuşeni para komeçu.

P̆art̆iya do xeʒalak Miçurinişi noçalişepes didi paxa gedumers. Hemus na unt̆u k̆onari para meçamt̆es do hemuşi dulya omçiranuşeni komeçes let̆a. Hemus uyonut̆u dido mamgure do memşvelalepe. Miçurinis duxarses Leninişi ordeni. Miçurinik dido acayibi şeyepe dovu.

Aha ç̆uç̆ut̆a mʒxuliş ncalepe. Hasteri ç̆uç̆ut̆a ncalepes meyveş meǯilu çetini va ren. Oxezmetuti k̆olayi ren. Aha vişneşi nca. Heya stolis irden. Hasteri ç̆uç̆uta ncalepes mçxu do zominoni meyvepe niçanenan. Ç̆uç̆ut̆a ncalepes dido ç̆ut̆a sva unon, ama meyve hentepek dido moimelan.

Miçurinişi bağis heşo uşkurişi nca ren ki, hemuş tude eǯanciruşen mçumalepes aşkurinenan; melasen uşkuri do dabaren na geçu svas. Hasteri uşkuri ancak jur xete ikaçen.

Dido didi int̆eresoni şeyi ren Miçurinişi bağis. Ağan meyve, zamzavati gamamaluş oguruşeni irik̆eleşen bağişa nulunan mabağape. Hentepek ini terepes na nuxondunan meyvepeş oxenu iguraman, meyve çkar na var irdet̆u svasti meyveş orgu iguraman do dunyas çkar na var t̆u meyveş omralu iguraman.

Mamp̆onu Badi:

Ar dğas ar badik bağis mʒxuli gyomp̆onamt̆u. Ar p̆alik̆ari naxolu do uǯu:

--Cumadi, mu ikom, muşeni gyomp̆onam, hamuşi mʒxuli şamegç̆işasenya? Si doxedi,

moişvaciya!

--Var, var! Nena gyukturu badik,- Mati komiçkin na var memç̆isun. Xolo çkva mitişi berepes

meç̆işasenya do k̆ayi daǯonanoren, ma xolo gomişinanoren, ambayepe çkimi iri ǯanas ağanişe  ağani tkvanorenya. Haşo guris mek̆amilams do baği moboşenamya.

Mçumale:

Stveli. K̆olmanişi bağis ižirenan mçxu do zominoni uşkuri do mʒxulepe.

K̆arta dğas ǯiluman meyve. Ama hak̆o dido ren ki, oncğonu var naç̆isinenan do buksepete

uşkuri do mʒxuli bağis žin. Olumceraşi badi Xasani bağişa nulun. Heya mçumale ren. K̆arta dğas Xalidi, mota muşik, oxveǯams:

--P̆ap̆uli, mu iven, mati bida oçumaluşa!

--Nciri mogixtasen, var gaçven, mota çkimi!

--Var, p̆ap̆uli, var mancirasen, var bincir, pçvare!

Ar fara Xalidik dido oxveǯu. T̆aroniti k̆ayi t̆u. P̆ap̆uli razi divu do Xalidi oçumaluşa mendiyonu. Bağis mosindo ren. Ʒas milioni lukunasteri muruʒxi iç̆ven. Tutati extu. Muşi tek bağis konutanu. Heşo mskva divu ki, otkuti var itkven.

Şurani xomula tipis Xalidi kocans do muruʒxepes oǯk̆en. Mu eyna-meyna muruʒxepeş cumxurepe renan. Bazi k̆inçis nungaman, bazi angis. Aha tuta! Heyati mçire, gomorgvaleri nunk̆us nungams. Oǯk̆edu, oǯk̆edu Xalidik tutas do hemus heya didi limoni daǯonu. Goǯomalu guris kodolingonu, ama xe var meç̆isun. Muk̆onariti menceli meçamt̆u mutu var ivu, var naç̆isinu. Ar gunže ǯalami kožiru Xalidik, kezdu do hemute hemus na daǯonu limonişi oçxalus kogyoç̆k̆u. Ǯalami monk̆a na t̆uşeni heyas k̆ayi var akaçu, xes gamustu do Xalidis mat̆u. Ǯalami mat̆uşi sersi ignu:

--Ç̆e, mu k̆ayi mçumale t̆idoren!

P̆ap̆ulişi sersi na ren Xalidik içinu. Toli gonǯk̆u. Goǯk̆edu iri k̆ele. So ren tuta, so ren

muruʒxi, dğaleri divudoren.

--Mu k̆ayi çvi!- p̆ap̆ulik ižiʒams,- mtugis ar mʒxuliti var naxvat̆u!

Stvelişi Orgu:

Stvelişi otasu do orguşi p̆lani k̆olmanişa komoxtu. Mtelişi ok̆obğalas mç̆ipaşaşi hemus oǯk̆edes do dotestik̆es. K̆arta brigadak kezdu muşi payi. Brigadaşi doloxe k̆arta k̆erk̆elisti komeçes muşi p̆lani. Haǯi iris uçkin muşi dulya. Brigadak brigadas, k̆erk̆elik k̆erk̆elis soʒok̆oç̆isinuşa docoxes, ok̆oitkves p̆icalapeşeni do oçalisus kogyoç̆k̆es.

K̆olmanurepek do umçane cuma muşik muç̆oşi içalişaman. Vedadik koxoǯonu do dersişk̆ule uǯu İba na coxont̆u k̆ayi manebra muşis:

-- Ar k̆erk̆eli skanik̆ala doboteşkilat! Dobgorumt k̆ayi berepe do hentepek̆ala k̆aixeşa

dobiçalişat!

--Dido k̆ayi, ama muş jin biçalişaten? -k̆itxu İbak.

--Hayati ma gonk̆vateri miğun. Haǯi borgaten uşkurişi orgonepe do mutepeşi doloxe ptasaten bulek̆i do redisi. Ok̆ule, purkina moxtaşi, mandarina doborgamt do arçkva doptasumt şuk̆a, xaci do mergya.

--Razi bore, ama let̆a mik momçanoren?

--Hayaşeni osimaduti var unon. K̆olmanis let̆a opşa ren, momçanoren. Ama ma, kogiçkin, mu guris miğun?!

--Mu giğun?!

--Leniniş sokağite ida na, oput̆es na gamaxtasteri k̆vazalis k̆ele ruba varižireni, hek ma let̆a kobžiri.

--Hek muç̆oşi iven? -k̆itxu İbak.

--Muç̆oşi, giçkini? Aha hemus oǯk̆edi!

Vedadik defteri komoşiğu, gonǯk̆u do hek İbak p̆lani kožiru.

--Žiromi, hak iri k̆ele doloruba… Şkas adasteri ebuksineri let̆a ren. Hemus txomu do dažişen met̆a mutu var gažiren. Hak dop̆at çkuni ona, -oxoǯonapamt̆u Vedadik, -hak oktik̆ala, jurşilya aşoş vana sumşilyati k̆vadratoni metro iven.

--Dido k̆ayi dulya komoingoni, dido k̆ayi!- uǯu İbak, -ma razi bore. Haǯi mi ebzdat çkuni k̆erk̆elis?

Jurikti kogyoç̆k̆es goşogorus. Ordo doçodines do na goşoʒxunes manebrapes ocoxinuşa ides. K̆erk̆elis amaxtes vit̆ojur bere. Mak̆erk̆ele Vedadi doǯopxes. Vedadi doǯopxesşk̆ule xeleri berepe mutepeşi onaşa igzales. Hak iri k̆ele kogoǯk̆edesşk̆ule doves ok̆obğala.

--Berepe! Ada çkunis çku borgaten k̆ayi cinsişi ncalepe, biguraten hentepes na uk̆oreman

oxezmet̆u. K̆ayi buxezmet̆aten baği do getasule çkunis do hemindos mtelişen dido monoçane

domavanoren. Ada çkunis “Agrop̆ioneriya” coxo gebodvat!

--Dido k̆ayi, dido k̆ayi! -ar sersite berepek nena gyuktures.

--Vedadi, “agro” mu tkvala ren? K̆itxu Ʒapak.

--“Agro”, haya Urumulit let̆as uǯumelan. Ama haǯi “agro” mtelik ixmars, mteli dunyas

uçkinan: Agronomi, agronomiya, agrominimumi do çkva hamusteri zit̆ape.

Haşo doteşkiles p̆ionerepeşi borgos “Agrop̆ioneriya” coxoni k̆erk̆eli.

Mcveşi Oras:

İnuvas didi ini do mtviri divu. Oput̆arepes cogiş oç̆k̆omale var duskides. Mulkedarişa ides

oxveǯes. Muk çala komeçu. Çala na meçuşeni k̆arta oput̆arik let̆a uxaçku mulkedaris.

Çkuni payi t̆u ar oktis op̆usk̆aleşi oxaçku.

Let̆a hek monk̆a, mt̆k̆uloni do dažoni t̆u. Olumceraşi domç̆imu, let̆a diçuçkanu.

Babas dido axelu:

--Ordo maçodinenan…

Ama muç̆o kotani ulun!

Lumcineri gyari op̆ç̆k̆omitş-k̆ule çku kodobincirit. Ʒxeni k̆uçxe mek̆oreri tipepunaşa mebaşkvit.

Seri ouru do gek̆itxuş sersite kogobk̆uʒxi. Ma arşvacis ebiseli do meucinus geboç̆k̆i.

--Ma si goǯirare!- uramt̆u mitxanik.

--Si mu giçkin, skani oxoris rei?

--Hayde k̆ap̆ineri, tok̆i momçi!

Ok̆ule adimişi sersi bogni, mt̆k̆alepunas oşialu do mteli misa divu. Ç̆umandeli, ma bcant̆işi, baba mulkedarişa mendaxtu.

Ʒxeni çkuni k̆ezate hemuşi tipepunaşa kamaxtudort̆un do mulkedarişi k̆oçepek ʒxeni oç̆opesşk̆ule mulkedariş oxorişa mendiyones dort̆un.

Ar saatişk̆ule baba memǯk̆uperi do doç̆k̆indineri ok̆oniktu. Misa muk doxedu let̆as, zorilate gyak̆nu toma muşis do mgarineri tku:

--So bžirare ma sum manati?! Muşeni?!

Muk ti onk̆anamt̆u do nena var eşimert̆u. K̆vazali toliş tude hemus uğut̆u didi monoğe, ucis diʒxiri ǯurdut̆u. Ondğeneri gyariş ǯoxle baba xolo mulkedarişa idu do dido oras var moxtu. Ma pxert̆i çku na mtxorumt̆it op̆usk̆alis do biyondinamt̆i babas.

Mjora kagextu, mç̆ita divu ʒa.

Derdoni komoxtu baba.

--Si mutu çk̆omiyi?- mk̆itxu hemuk.

Mç̆k̆udi eşiğuş-k̆ule, babak kezdu ç̆ut̆a menoǯile gurik na var ezdams steri oçk̆omu do ok̆ule miǯu:

--Oxorişa bigzalat!

--Ama ʒxenis dulya muç̆o ren?- p̆k̆itxi ma.

Muk nena var eşiğu.

Lumcis, yano, çku oxorişa moptiş-k̆ule mgarineri nana kobžirit. Hemus uçkit̆u mu belas

doloblit.

Majurani do masumani dğasti mulkedarik ʒxeni çku var momçes. Maotxani dğas nana

mendaxtu oxveǯinuşa. Ama hemus mulkedarişi coğorik gyak̆ibinu do mgariner-mgarineri

nana oxorişa goiktu. Gyari oç̆k̆omuş-k̆ule baba xolo mendaxtu mulkedarişa, haya hamdğaneri dğa majurani fara.

--Mu ginonan moğodit!- uǯu babak mulkedaris.

--Mteli ǯana gomindunun! -dotkuş-k̆ule muk kodoxedu merdevenişi yanis. Muşi let̆a babak na xaçkunt̆u oxoǯonuş-k̆ule, mulkedarik duxarsuvu. Muk ʒxeni ok̆onoktinuşeni doçinadu, para var guǯuğu ama ar p̆anda oxaçkuşeni babas nena guǯuğu.

Babak mulkedaris k̆uçxes acundu do xeleri oxorişa komoxtu.

Mşkorineri ʒxeni çalas nank̆apinu.

Babak uǯu nanas:

--Hele manişa mç̆k̆udi momçi, onas oxonuşa bidare. Aha ar doloni t̆ora gomindunuya!

Germaşi Nurepe:

Germaşi dost̆i kort̆a do çvi heya. Germaşi dost̆ik t̆ot̆epe va t̆axums, caş kerki va goǯk̆ims. Muk var ǯilums but̆k̆a, var mondrik̆um do var unk̆anams ağne caepe. Muk var yulun hentepes do var k̆vatums peso mutepeşi. Germaşi dost̆ik germaşi doloxe daçxuri va ogzams. Germaşi dost̆is kuçkin ki, bobonç̆va, munturi do çkva germas zarari nameçamanşeni k̆inçepek çumelan. Germaşi dost̆ik hamuşeni var paşums k̆inçepeşi obğepe, var eşimers markvalepe. K̆inçişi mota soti kožiras na, obğeşa mextimuş menceli meçams.

Orgu:

Mandarina do t̆ungoşi orguşeni k̆uyepe xaziri renan. Haǯi let̆a dolobğaman do ç̆umen orgus gyoç̆k̆aman.

K̆arta brigadak muşi svas ren. Muperanaşi k̆omisionak gulun do oǯk̆en noçalişeris. K̆uyi k̆ut̆ali ivasen. Na eşantxores let̆ati suverite žit̆asen. Ar k̆ele jini na t̆u, majurani k̆eles tudeni na t̆u. K̆uyis dolobğanşi, ǯoxle jini dolobgaman do ok̆ule tudeni. Ç̆umen orgu…

Ç̆umen orgu na ivasen iris oxvaǯonen: Sokağepes, k̆olmanişi k̆ant̆oriş p̆lak̆atepe golak̆ideri renan do hentepes orguşi meksedepe ç̆arunan.

Majurani dğas, ç̆umandeli, obirute do mç̆ita flak̆i do bandarapete k̆olmanerepe orguşa ides. Moǯopxeri arabapete imert̆es mandarina do t̆ungoşi orgonepe.

--Soʒok̆oç̆isinuşa gicoxumt!- maartani brigadaşi k̆olmanurepek masumani brigadas uǯumert̆es.

--Dido k̆ayi! Xaziri boret!- masumani brigadaşi k̆olmanurepek nena gyukturamt̆es.

Aha bağepeşeni meçkineri let̆a. Didi, mçire meydani. So do namu brigadaşi op̆uskali ren

ižiret̆u. K̆arta brigadak muşi nişanite didi xaşari doʒigu.

K̆artayis uçkin muşi sva do na moxtessteri k̆olmanurepe k̆erk̆elite oçalişus kogyoç̆k̆u.

Silosi:

Kododgitu inuva… Mtviri moxtu, ama muperi mtviri. Mteli-xolo mtvirik dompuludoren.

--Pucepe gomindunanoren! -mgarineri oxorcalepek zop̆ont̆es.

Mtiniti, çala dido mitis var uğut̆u, tipi var xazires, ordoşenya do haǯi cogi dido p̆at̆i xalis

doskidu. Xvala k̆olmanis mitik derdi var zdimt̆u. Hek pucepe t̆ubu, taneri bak̆is dgirt̆es do k̆ayi oç̆k̆omale imxort̆es. K̆arta ç̆umandeli ar bak̆işi k̆ap̆ulas na dgit̆u dudiraşa jur vana sum k̆olmanuri mulut̆es. Ari jin yulut̆u do hekole gyunç̆inamt̆u t̆eni gesiloseri oç̆k̆omale. Pucepek k̆ayi imxort̆es silosi do mjati komunžines.

--İşte, si-lo-si! Xark̆işi nena ren, ama dulya… Dulya dido mexoloneri ren, -zop̆ont̆u badi

Axmet̆ik.

--Var mebusiminit k̆olmanurepes, var p̆it silosi, haǯi pucepe boxroʒkinamt.

--Momoğerdines, k̆ayi, ama haǯi mitik var momoğerdinasen.

--Amabulurt k̆olmanis!-haşo tkumert̆es xvala na renanpek. Jur dğaş-k̆ule k̆olmanişi ok̆obğalas ezdimt̆es ağani ezape vit maxore k̆olmanis amaxtu.

[Naqonasunon…]

 

 


 

[Kaynak kitap: İskender Ǯitaşi, “Ok̆itxuşeni Supara/ Majurani Fila”, Abazastani Ö. S. S.C., Gürcistan S. S. C., S. S.C. B, Аҟəа/ Soxumi/სოხუმი/ Сухум, 1937, (1937 Latin Alfabesinden 1984 Alfabesine çevriyazı, düzenleme ve Türkçeye çeviri: Ali İhsan Aksamaz, İstanbul, 1998]

aksamaz@gmail.com

 

 

https://sonhaber.ch/lazca-ders-kitaplarinda-sinif-mucadelesi-metinleri-4-lazca-turkce/