‘Baydın(ız)’
Hayatın hemen her alanında ülkemizin halledilmeyi
bekleyen oldukça ciddî iç ve dış problemleri var. Bu durumu iktidar ve
muhalefet partileri de, bütün vatandaşlar da çok iyi biliyor. Bu problemlerin
bir bölümü 18 yıldır Ak parti iktidarının izlediği yanlış ‘ekonomik- sosyal’
politikalardan, bir bölümü de Ak Parti
iktidarı öncesi izlenen yine yanlış ‘ekonomik- sosyal’ politikalardan kaynaklanıyor.
Gel gör ki, iktidar ve muhalefet partileri ele ele
vererek bu sorunları çözmeye çalışmak yerine, gündelik siyasette kendi ‘ellerini
güçlendirmek’ için sunî gündem maddeleriyle zihin bulandırıyor ve birbirlerinin
lâfı altında kalmamak için büyük bir çaba harcıyorlar.
Türkiye’nin bugün geldiği bu noktada karşılaştığı iç
ve dış problemleri tek başına Ak Parti iktidarı yaratmadığı gibi, Ak Partinin
iktidardan gitmesiyle de bu problemler bir gün içinde çözülemeyecek. Hâtta
Türkiye bu problemlerin bir bölümüyle uzunca bir süre yaşamak zorunda kalacak.
Bütün bunları da herkes biliyor.
Hemen hemen bütün siyasî partiler bazen dinin, bazen
Atatürk’ün ve bazen de her ikisinin de ardına saklanarak Türkiye’nin ‘ekonomik-
sosyal’ problemlerini el ele vererek çözmek yerine oylarını kaybetmemek ve
hâtta arttırmak için sunî gündemlerle yeni seçimlere kadar zaman geçirmeyi
tercih ediyorlar.
Siyasîlerin parti grup toplantılarında yaptıkları ‘konuşmaların’
daha katmerlisini vatandaşlar hemen her gün kendi aralarında yapıyorlar. Yine
siyasîlerin twitter hesaplarında yaptıkları ‘açıklamaların’ daha katmerlisini vatandaşlar
da kendi twitter hesaplarında yapıyorlar. Ancak bütün bunlarla Türkiye’nin
‘ekonomik- sosyal’ problemleri ortadan kalkmıyor, dolar ve yuro karşısından
Türk lirasının alım gücü her geçen gün düşüyor. GSMH de düşüşte.
Hayat her geçen gün pahalılaşıyor. Üretim düşüyor.
İşsizlik artıyor. Ülkedeki hayvancılık ve tarım artık insanlarımızı
besleyemiyor. Turizm gelirleri oldukça geriledi. Hepsinden en önemlisi eğitimin
kalitesi her geçen gün daha da düşüyor.
Bütün bunlara rağmen, hemen hemen bütün siyasî
sözcülerin ve onlardan bir şekilde nemalanan ‘gazetecilerin’ ‘derin çözümleyici analizlerine’ her gün TV
kanallarında tanık oluyoruz. Havanda su dövmekte birbirleriyle yarışıyorlar.
Binlerce defa tekrarladıklarını bir defa daha tekrarlayarak karşı tarafa gol
attıkları düşüncesiyle ‘tatmin’ oluyorlar.
Son günlerde ise, iktidar ve muhalefet partilerinin
temsilcileri, ABD başkanlık adayı Joe Biden’in 7- 8 ay önce, daha başkanlık
aday adayıyken söyledikleri üzerinden birbirlerini suçluyorlar.
‘Siyasî parti temsilcileri’, ABD başkanlık adayı Joe
Biden’in o sözleri nasıl söyleyebildiğine ve bu cesareti nereden bulduğuna kafa
yormuyorlar, ancak birbirlerini zamanında tepki vermemekle ya da konuyu 7-8 ay
sonra kasıtlı olarak gündeme taşımakla suçluyorlar.
İktidar ve muhalefet partilerinin temsilcileri, Joe
Biden’in Türkiye’de iktidarda ve muhalefette kimin olacağına ilişkin görüş
belirtmesine ‘veciz sözlerle’ cevap
verip kendisini cevapsız bırakmamış olduklarını düşünüyor olmalılar. Bu twitter
mesajları çokça beğeni alıyor ve paylaşılıyor. İktidar ve muhalefet
partilerinin bu temsilcileri bu beğeni ve paylaşım sayısıyla çok mutlu olabilir
ve görevlerini yerine getirdiklerini düşünebilirler. Ancak kazın ayağı hiç de
öyle değil.
‘İktidar ve muhalefetin sözcüleri’, Joe Biden’in
Türkiye’nin siyasî kaderi üzerinde bu açık seçik fikirlerini beyan etmesinin
kaynağını ya gerçekten bilmiyorlar ya da bilmek istemiyorlar.
Joe
Biden’ın gücü
Kuşkusuz Joe Biden, kendisinin Türkiye’nin siyasî
kaderi üzerine konuşma hakkı olduğundan o kadar emin ki o sözleri açıkça beyan
edebiliyor. Kendisine de bu hakkı CHP lideri Millî Şef İsmet İnönü ve
Hükümetinin ABD ile imzaladığı askerî, siyasî, kültürel, ekonomik gizli ve açık
anlaşmaların oluşturduğu iklimin veriyor olduğunu biliyor olmalı. Aslında Donald
Trump’un fütursuzca ettiği sözler de cesaretini aynı iklimden alıyor.
İktidar ve muhalefet parti sözcülerinin, bu iklimi
göz önünde bulundurmadan ettikleri her ABD karşıtı lâfın muhatabı tarafından
duyulmayacağını ve birbirlerine söyledikleri lâfların da kayıkçı kavgasından
öteye gitmediğini anlamaları gerek.
(Önerilen okuma: Haydar Tunçkanat, “İkili
Anlaşmaların İçyüzü”, Alaca Yayınları, 2019, İstanbul)
(20 VIII
2020)
Ali İhsan Aksamaz