hayvanlarinaynasinda 6 Şubat 2017Hayvan
Hakları Anket
ALİ İHSAN AKSAMAZ
(1959
doğumlu, emekli İngilizce öğretmeni. Evli, bir kız çocuğu var. İtalyanca ve
Lazca biliyor. Kafkasya dil ve kültürleriyle ilgileniyor. Laz kültürü üzerine
çalışmaları var.)
Hayvanlarla aran nasıl? Çocukluk anıların neler onlara dair? Kedi veya
köpek var mı evinde?
·
Hayvanlarla
aram iyi. Onları severim iletişim kurmaya çalışırım. Çocukluğum
Kocamustafapaşa’da geçti. Belgratkapı, Silivrikapı taraflarına yakın bir yerde.
Ağaçkakan’da geçti çocukluğum. Yaşadığım yer bir kırsal kesim, köy
görüntüsündeydi. İnsan ilişkileri de öyle. Komşular birbirleriyle akraba
gibiydi. Herkes birbirinin yardımına koşardı. İnsanî ilişkiler üst düzeydeydi.
Mahallenin köpekleri vardı. Gündüzleri kendi hallerindeydiler. Geceleri o
civardan yabancıların geçmesine izin vermezlerdi. Kediler de öyle. Eski ahşap
evlerde herkesin bir kedisi vardı. Ayrıca bahçede de kediler vardı. Sokakta da.
Ancak onların arasında bir sınır vardı. Hiçbiri diğerinin sınırını aşmazdı. Biz
insanlar, kedi ve köpeklerle uyum içinde yaşıyorduk. Ev kedileri de özgürdü.
Çıkıp gezerler, sonra dönerlerdi. Şimdiki gibi kilit altında tutulmazlardı.
Teyzemin, daha doğrusu annemin teyzesi Zişan Teyzem’in evde on kadar, bahçe ve
sokakta da onlarca kedisi vardı. Onları beslerdi. Onların doğumundan ölümlerine
kadar tanıklıklarım var. Kimileri, kedileri nankör olarak tanımlar. Ben öyle
görmüyorum. Onlar özgür hayvanlar. İnsanlar, hayvanların özgür olmasını
anlamadıkları için kedilere nankör demiş olmalılar. Besledikleri hayvanlara
yiyecek verdikleri için, o hayvanın kendilerine tam itaatini istiyor olmalılar.
Bu yanlış. Kedilerle yakın dostluklarım oldu. Benim de kedim oldu. Bahçede
yanına gelir, kucağıma fırlar oturur. Mırıl mırıl şarkı söylerdi. Başını
karnıma sürter, elimi yalardı. Sonra sırtıma tırmanır, omuzlarıma çıkarak
suratımı yalardı. Kendisine gösterdiğim dostluğa böyle karşılık verdiğini
düşünürdüm. Böyle birkaç kedim oldu. Bu yetmişli yıllardaydı. Yukarıda da
dediğim gibi, bu kedileri sahiplenen vardı ama onların sahibi yoktu. Hiç
köpeğim olmadı. Geçen yılın Mart’ında hastaneden çıktıktan sonra Eylül Sonuna
kadar Silivri’de kaldım. Baldız ve bacanağın evinde misafir edildim. Oranın
havası Fındıkzade’ye göre temiz olduğu için. Sessiz, sakin bir yerdi. İki
arkadaşım vardı. Biri Sarp, diğeri Suzi. Sarp, saf kan bir kangal. Suzi ise,
kurt-kangal melezi. Mayıs ile birlikte ben de ayağa kalkmaya başladım. Sabah
ilk işim Sarp ve Suzi’nin mamalarını vermek ve sularını değiştirmek oluyordu.
Gündüzleri evde kimse olmadığı için, akşama kadar Sarp ve Suzi ile arkadaşlık
yaptım. Onlarla konuştum. Beni dinliyor ve hatta anlıyor gibiydiler. Eylül
sonunda onlara veda ettim. Anladılar. Oradan ayrılırken Suzi’nin bana kızarak
havladığını hatırlıyorum. Bir yirmi gün sonra Silivri’ye gittiğimde ne Suzi ne
de Sarp bana yüz verdi. Ayrılırken de öyle. Kitap Fuarı zamanı tekrar
Silivri’ye gittiğimde beni bu sefer sevinç ve coşkuyla karşıladıklarını
söylemeliyim. Bu ayrılışların onları derin bir hüzüne sevk ettiğini biliyorum.
Ben de üzülüyorum. Ancak elimden bir şey gelmiyor. Şu anda Bakırköy’de
yaşıyorum. Kedim veya köpeğim yok. Ancak sokağımızda kediler için yapılmış,
kartondan ve naylonla kaplanmış kedi evleri var. Bunları mahalle
sakinleri yapmış. Bu hayvanlara mama ve su veriliyor düzenli olarak. Sevimli
hayvanlar. Ancak hiçbiriyle iletişim kuramadım. Yüz vermiyorlar.
Hayvan Hakları konusunda ne düşünüyorsun? Bunun gerekli olduğunu
düşünüyorsan, hayvanların hakları neler olmalıdır?
·
Bütün
canlılar gibi hayvanların da hakları var. Ancak bu haklar anayasa, yasalar ve
yönetmeliklerle güvence altına alınmalı. Bu konuda Batı Ülkelerinde
yürürlükte olan ve hayvanları koruma altına alan yasalar var mı, bilemiyorum.
Ancak insanların oralarda bu konuda duyarlı olduğunu düşünüyorum. 1980’de bir
süre Roma’da kaldım. Orada insanların hayvanlara yemeklerini zamanında vermeyen
sahiplerini polise şikâyet ettiklerini duymuştum. Çok şaşırmıştım. Ancak
yasalar ve yönetmelikler hayvan haklarını güvence altına almalı. Ben 24. Dönemde
İstanbul 2. Bölgeden Bağımsız milletvekili adayıydım. Tanıtım broşürümde bu
konuyu sahiplendim. Söyle demiştim: “Sokaktaki sahipsiz kedi ve köpeklerin de
yaşam haklarını savunacağım.” Hayvanların yaşam haklarının güvence alınması ve
onlara karşı kötü muamelenin de önlenmesi için çaba gösterilmeli. Yasal
güvenceler olmalı. Ancak mesele yalnızca yasa ve yönetmeliklerele bitmiyor.
İnsanların ikiyüzlülüğü ve umursamazlığı da ayrı bir konu. Kentlerde yaşayan
insanlardan söz ediyorum. Kent, insanı tektipleştiriyor, duygusuzlaştırıyor. Bu
duygusuzluk hem insanlara hem de hayvanlara karşı oluyor. Kırsal kesimde,
köylerde insan ilişkilerinin ve insanların hayvanlara karşı davranışlarının
daha dürüstçe olduğunu düşünüyorum. Ancak hayvanların çeşitli maksatlarla katledilmesi
ve avlanması da üzerinde durulması gereken bir konu. İnsanlar kötü değil, ancak
bazen çirkinleşiyorlar. Bu çirkinlikler bazen kendilerine, bazen de hayvanlara
karşı oluyor. Hayvanlara eziyet eden insan haber ve kliplerini basında sıklıkla
görüyoruz. Tabii ben burada hayvan derken kedi ve köpekleri kastediyorsam da,
hayvan hakları bütün hayvanları kapsamalı. Bir zamanlar ayıcılık, ayı
oynatılıcığı vardı. Artık kalktı. Yasaklandı. Doğru olan bu. Bu hayvanların
neler çektiğini düşünmek bile istemiyorum. Bir keresinde Yenikapı sahiline
yakın bir yerde üç-beş ayı görmüştüm kayalar üstünde. Zamnederim yaşlı
oldukları için oynatıcıları tarafından ölüme terkedilmişlerdi. Bolu/ Göynük
İlçesinde öğretmen olarak çalıştım. Bir akşaüstü eve giderken çöp bidonunun
içine atılmış bir eşek gördüm. Şaşırdım. O hayvanın o çöp bidonuna nasıl
sokulduğunu bugün gibi bilemiyorum. İnsanlara haber verdim. İlgilenmelerini
istedim. Eşeği görememişler. Ne oldu bilmiyorum. Bu vb. durumlar için,
hayvanların yaşam haklarını korumak için, kötü muameleye karşı onları korumak
için düzenlemelere ihtiyaç var. Ancak insan faktörü, eğitim şart. Hayvanlara
kötü muamele edenlere ciddi yaptırımlar uygulanmalı.
Eğer kendini
hayvansever olarak görüyorsan, bazı hayvanların sevilip kollanıp, diğerlerinin
etinden sütünden yararlanılmasını nasıl değerlendiriyorsun?
·
Bu tam bir
ikiyüzlülük. Burada bir anımı anlatmak isterim. Büyük bir ihtimalle 1963
yılıydı. O zamanlar Etiler, şimdiki gibi değildi. Babamlar sendikadan
arkadaşlarıyla yapı kooperatifi kurmuşlar. Evler inşa edilmiş. Kur’a sonucunda
biz de bir eve yerleştik, Akatlar’da. Küçük bir bahçemiz vardı. Babam ekip
biçerdi. Patates, domates, mısır, soğan, biber vs. Bir de kümes yapmıştı.
Tavuklarımız vardı. Tanıdığım ilk hayvan bu tavuklar oldu. Bazen birkaç gün
kaybolurlardı. İlk kayboluşlarında çok üzülmüştük. Sonra geldiler. Meğerse
yakınlarda bir mandıra varmış. Oraya gidiyorlarmış. Bu gidişler, gelişler devam
etti. Yumurtlayacakları zaman geliyorlardı. Yeni yumurtladıkları yumurtayı
teyzemin bana içirişini bugün gibi hatırlıyorum. Sonra bir gün babam
tavuklardan birini kesti. Annem de pişirdi. O tavuk sofraya geldi. Ben yemedim.
O günden bugüne tavuk yemem. Daha önce tavuk yedim mi, bilmiyorum. Ben şu anda
değişik duygular içindeyim.
Hangi düşünceye
sahipsen (Sol, sağ, anarşist, ekolojist, İslamcı…) bu savunduğun düşüncenin
hayvan haklarına yer verdiğini düşünüyor musun? Vermediğini düşünüyorsan,
nedenlerine dair bir şeyler söyleyebilir misin?
·
Ben hiçbir
siyasî düşünceden insanın hayvan haklarını savunduğunu düşünmüyorum. Hepsi çok
güzel lâflar söylüyorlar. Ancak hayvan haklarına değer vermediklerini
düşünüyorum. Çünkü çifte standartları var. Böyle düşünüyorum. Ben bazı
hayvanseverlerin de hayvansever olduğunu düşünmüyorum. Sadece kendi hayvanlarını
seviyorlar. Karşılaştığım bir olayı anlatmak isterim. 1998 yılıydı. Bakırköy’de
bir kursta çalışıyordum. Kocamustafapaşa’dan trenle geliyordum. Trenden indim
kitapçılar köprüsü tarafından çıktım. Sokağın karşısına geçerken, bir adamın
bir köpeği ayağıyla boğduğunu gördüm. Baktım adamın elinde tasmalı da bir köpek
var. Olayı sonradan anladım. Meğerse sokak köpeği, adamın köpeğine verdiği
kemiği kapmış. Adam kemiği kendi köpeği yesin istiyor. Çünkü kendi köpeğini
seviyor. Aynı adam başka bir köpeği ise, ayağıyla boğmaya çalışıp ağzındaki
kemiği almak istiyor. Burada hem hayvan sevgisi hem de hayvan düşmanlığı var.
Hayvanlara
dair seni çok etkilemiş bir anın var mı?
·
Yukarıda
birkaç anımı anlattım bahsedilen konularla ilgili olarak. Kırsal kesimde, köyde
hayvanlara insan gibi muamele yapıldığını, şefkat gösterildiğini biliyorum.
İnsanların hayvanlarının ardından Lazca ağıtlar yaktıklarını biliyorum. On yıl
kadar önce Gürcistan’a gitmiştim. Zugdidi’de karşılaştığım bir manzarayı
anlatmak isterim. Kedi, hemen evin giriş kapısının ortasına oturmuş. Geçecek
yer yok. Adam, eline bir öpücük kondurdu. Sonra da parmaklarıyla o öpücüğü
kediciğin başına kondurdu. Sonra kediyi yavaşca kucağına aldı ve kapının yanına
koydu. Kucaktaki kedinin mutluluğunu anlatamam. Kırsal kesimde hayvanlar mutlu.
Haklarına riayet ediliyor. Ancak onların kesilip, yenmesi başka.
Vejetaryen/vegansan,
buna ne zaman nasıl karar verdin? Kararında neler etkiledi seni? Kararını
değiştirdiğin zamanlar oldu mu. Veya tekrar et yemeye başladıysan neler etkili
oldu bunda?
·
Ben, ne
yazık ki vejetaryen değilim. Koyun ve dana eti yiyorum. Bunu bir ikiyüzlülük
olarak düşünüyorum. Hem hayvanları sev hem de onları ye. Ne diyeyim,
bilemiyorum. Son zamanlarda vejetaryen olmayı düşündüğüm zamanlar olmadı değil.
Abdullah adlı bir arkadaşımın feysbuk’taki faylaşımlarının etkili olduğunu
söylemeliyim. Ancak tavuk, horoz, ördek, kaz yemiyorum.
Vejetaryen/veganlık
tercihini nasıl görüyorsun. Vicdani bir seçim, etik… Peki bunu yeterli görüyor
musun? Hayvan haklarının bir ideoloji, bir politika olduğuna dair neler
düşünüyorsun?
·
Vejetaryanlara
saygı duyuyorum. Ben olamadım. Onları anlıyorum. Askerdeyken, Tuzla Piyade
Okulu’nda, Mahmut adlı bir arkadaşım vardı. Sürekli ağzı-burnu şişiyordu. Bir
gün bana, “ben vejetaryenim, “dedi. Doğrusunu isterseniz, aklıma jartiyer geldi
ilk olarak. Vejetaryen bana jartiyeri çağrıştırmıştı. İtiraf etmeliyim, o arkadaş
söyleyene kadar vejetaryenin ne anlama geldiğini bilmiyordum. Arkadaşım
vejetaryen olduğu için, yemeklerde etli olduğu için bu arkadaşın ağzı-burnu
şişiyormuş. Tabii bireysel tavırlarla hayvanların haklarını savunmak ve onların
kötü karşı işlenen suçları önlemek mümkün gözükmüyor. Kuşkusuz bu konu siyasî
bir duruş gerektiriyor. Bu konunun çok yakın bir geçmişte gündeme
gelebileceğini düşünmüyorum.
Değilsen, bunu düşündün veya denedin mi? Et yemekten rahatsız oluyor musun?
Ya da nasıl açıklıyorsun?
·
Ben vejetaryen
olmayı hiç düşünmedim ve denemedim de. Hem hayvanları sevip hem de onları
yemeyi nasıl açıklayabilirim, bilemiyorum. Böyle yetiştik, böyle yetiştirildik.
Vejetaryen olur muyum? Kimbilir?
Hayvan
Hakları mücadelesi ilgini çekiyor mu, izliyor musun? Nasıl değerlendiriyorsun?
Neleri doğru yanlış ya da eksik buluyorsun?
·
Hayvanların
hakları mücadelesini anlamlı buluyorum. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler
birbirlerini tamamlıyor. Her birinin yaşam hakkı var. Bu alanda gösterilen
çabaları anlamlı buluyorum. Aslında başlangıç olarak ihtiyaç için değil de spor
maksatlı, para kazanma maksatlı avlanmalar denetim altına alınmalı ve
engellenmeli. Bu her hayvanı kapsamalı. Hava, kara, deniz, tatlı su
hayvanlarını. Esas olarak avcılık alanında hayvanların korunmasına başlanırsa,
insanlara çocuklardan başlamak üzere bir iklim oluşturulabileceğini
düşünüyorum. Tabii hayvanların kobay olarak kullanılması konusu da var.
Fareler, tavşanlar, kurbağalar. Stalin’in de maymunlar üzerinde deneyler
yaptırdığını duydum, okudum, izledim. Sokhumi kentinde Stalin iktidarı
döneminde bir laboratuvar oluşturulduğunu biliyorum. Sokhum’da da bu
çalışmaları kulağımla duymuştum.
https://hayvanlarinaynasinda.wordpress.com/2017/02/06/anket-cevaplari-1/