23 Ağustos 2020 Pazar

Hayvan Hakları Anket - Anket Cevapları (1)

 

 


hayvanlarinaynasinda  6 Şubat 2017Hayvan Hakları Anket

 

 

ALİ İHSAN AKSAMAZ

(1959 doğumlu, emekli İngilizce öğretmeni. Evli, bir kız çocuğu var. İtalyanca ve Lazca biliyor. Kafkasya dil ve kültürleriyle ilgileniyor. Laz kültürü üzerine çalışmaları var.)

Hayvanlarla aran nasıl? Çocukluk anıların neler onlara dair? Kedi veya köpek var mı evinde?

·         Hayvanlarla aram iyi. Onları severim iletişim kurmaya çalışırım. Çocukluğum Kocamustafapaşa’da geçti. Belgratkapı, Silivrikapı taraflarına yakın bir yerde. Ağaçkakan’da geçti çocukluğum. Yaşadığım yer bir kırsal kesim, köy görüntüsündeydi. İnsan ilişkileri de öyle. Komşular birbirleriyle akraba gibiydi. Herkes birbirinin yardımına koşardı. İnsanî ilişkiler üst düzeydeydi. Mahallenin köpekleri vardı. Gündüzleri kendi hallerindeydiler. Geceleri o civardan yabancıların geçmesine izin vermezlerdi. Kediler de öyle. Eski ahşap evlerde herkesin bir kedisi vardı. Ayrıca bahçede de kediler vardı. Sokakta da. Ancak onların arasında bir sınır vardı. Hiçbiri diğerinin sınırını aşmazdı. Biz insanlar, kedi ve köpeklerle uyum içinde yaşıyorduk. Ev kedileri de özgürdü. Çıkıp gezerler, sonra dönerlerdi. Şimdiki gibi kilit altında tutulmazlardı. Teyzemin, daha doğrusu annemin teyzesi Zişan Teyzem’in evde on kadar, bahçe ve sokakta da onlarca kedisi vardı. Onları beslerdi. Onların doğumundan ölümlerine kadar tanıklıklarım var. Kimileri, kedileri nankör olarak tanımlar. Ben öyle görmüyorum. Onlar özgür hayvanlar. İnsanlar, hayvanların özgür olmasını anlamadıkları için kedilere nankör demiş olmalılar. Besledikleri hayvanlara yiyecek verdikleri için, o hayvanın kendilerine tam itaatini istiyor olmalılar. Bu yanlış. Kedilerle yakın dostluklarım oldu. Benim de kedim oldu. Bahçede yanına gelir, kucağıma fırlar oturur. Mırıl mırıl şarkı söylerdi. Başını karnıma sürter, elimi yalardı. Sonra sırtıma tırmanır, omuzlarıma çıkarak suratımı yalardı. Kendisine gösterdiğim dostluğa böyle karşılık verdiğini düşünürdüm. Böyle birkaç kedim oldu. Bu yetmişli yıllardaydı. Yukarıda da dediğim gibi, bu kedileri sahiplenen vardı ama onların sahibi yoktu. Hiç köpeğim olmadı. Geçen yılın Mart’ında hastaneden çıktıktan sonra Eylül Sonuna kadar Silivri’de kaldım. Baldız ve bacanağın evinde misafir edildim. Oranın havası Fındıkzade’ye göre temiz olduğu için. Sessiz, sakin bir yerdi. İki arkadaşım vardı. Biri Sarp, diğeri Suzi. Sarp, saf kan bir kangal. Suzi ise, kurt-kangal melezi. Mayıs ile birlikte ben de ayağa kalkmaya başladım. Sabah ilk işim Sarp ve Suzi’nin mamalarını vermek ve sularını değiştirmek oluyordu. Gündüzleri evde kimse olmadığı için, akşama kadar Sarp ve Suzi ile arkadaşlık yaptım. Onlarla konuştum. Beni dinliyor ve hatta anlıyor gibiydiler. Eylül sonunda onlara veda ettim. Anladılar. Oradan ayrılırken Suzi’nin bana kızarak havladığını hatırlıyorum. Bir yirmi gün sonra Silivri’ye gittiğimde ne Suzi ne de Sarp bana yüz verdi. Ayrılırken de öyle. Kitap Fuarı zamanı tekrar Silivri’ye gittiğimde beni bu sefer sevinç ve coşkuyla karşıladıklarını söylemeliyim. Bu ayrılışların onları derin bir hüzüne sevk ettiğini biliyorum. Ben de üzülüyorum. Ancak elimden bir şey gelmiyor. Şu anda Bakırköy’de yaşıyorum. Kedim veya köpeğim yok. Ancak sokağımızda kediler için yapılmış, kartondan  ve naylonla kaplanmış kedi evleri var. Bunları mahalle sakinleri yapmış. Bu hayvanlara mama ve su veriliyor düzenli olarak. Sevimli hayvanlar. Ancak hiçbiriyle iletişim kuramadım. Yüz vermiyorlar.

Hayvan Hakları konusunda ne düşünüyorsun? Bunun gerekli olduğunu düşünüyorsan, hayvanların hakları neler olmalıdır?

·         Bütün canlılar gibi hayvanların da hakları var. Ancak bu haklar anayasa, yasalar ve yönetmeliklerle güvence altına alınmalı. Bu konuda Batı Ülkelerinde yürürlükte olan ve hayvanları koruma altına alan yasalar var mı, bilemiyorum. Ancak insanların oralarda bu konuda duyarlı olduğunu düşünüyorum. 1980’de bir süre Roma’da kaldım. Orada insanların hayvanlara yemeklerini zamanında vermeyen sahiplerini polise şikâyet ettiklerini duymuştum. Çok şaşırmıştım. Ancak yasalar ve yönetmelikler hayvan haklarını güvence altına almalı. Ben 24. Dönemde İstanbul 2. Bölgeden Bağımsız milletvekili adayıydım. Tanıtım broşürümde bu konuyu sahiplendim. Söyle demiştim: “Sokaktaki sahipsiz kedi ve köpeklerin de yaşam haklarını savunacağım.” Hayvanların yaşam haklarının güvence alınması ve onlara karşı kötü muamelenin de önlenmesi için çaba gösterilmeli. Yasal güvenceler olmalı. Ancak mesele yalnızca yasa ve yönetmeliklerele bitmiyor. İnsanların ikiyüzlülüğü ve umursamazlığı da ayrı bir konu. Kentlerde yaşayan insanlardan söz ediyorum. Kent, insanı tektipleştiriyor, duygusuzlaştırıyor. Bu duygusuzluk hem insanlara hem de hayvanlara karşı oluyor. Kırsal kesimde, köylerde insan ilişkilerinin ve insanların hayvanlara karşı davranışlarının daha dürüstçe olduğunu düşünüyorum. Ancak hayvanların çeşitli maksatlarla katledilmesi ve avlanması da üzerinde durulması gereken bir konu. İnsanlar kötü değil, ancak bazen çirkinleşiyorlar. Bu çirkinlikler bazen kendilerine, bazen de hayvanlara karşı oluyor. Hayvanlara eziyet eden insan haber ve kliplerini basında sıklıkla görüyoruz. Tabii ben burada hayvan derken kedi ve köpekleri kastediyorsam da, hayvan hakları bütün hayvanları kapsamalı. Bir zamanlar ayıcılık, ayı oynatılıcığı vardı. Artık kalktı. Yasaklandı. Doğru olan bu. Bu hayvanların neler çektiğini düşünmek bile istemiyorum. Bir keresinde Yenikapı sahiline yakın bir yerde üç-beş ayı görmüştüm kayalar üstünde. Zamnederim yaşlı oldukları için oynatıcıları tarafından ölüme terkedilmişlerdi. Bolu/ Göynük İlçesinde öğretmen olarak çalıştım. Bir akşaüstü eve giderken çöp bidonunun içine atılmış bir eşek gördüm. Şaşırdım. O hayvanın o çöp bidonuna nasıl sokulduğunu bugün gibi bilemiyorum. İnsanlara haber verdim. İlgilenmelerini istedim. Eşeği görememişler. Ne oldu bilmiyorum. Bu vb. durumlar için, hayvanların yaşam haklarını korumak için, kötü muameleye karşı onları korumak için düzenlemelere ihtiyaç var. Ancak insan faktörü, eğitim şart. Hayvanlara kötü muamele edenlere ciddi yaptırımlar uygulanmalı.

Eğer kendini hayvansever olarak görüyorsan, bazı hayvanların sevilip kollanıp, diğerlerinin etinden sütünden yararlanılmasını nasıl değerlendiriyorsun?

·         Bu tam bir ikiyüzlülük. Burada bir anımı anlatmak isterim. Büyük bir ihtimalle 1963 yılıydı. O zamanlar Etiler, şimdiki gibi değildi. Babamlar sendikadan arkadaşlarıyla yapı kooperatifi kurmuşlar. Evler inşa edilmiş. Kur’a sonucunda biz de bir eve yerleştik, Akatlar’da. Küçük bir bahçemiz vardı. Babam ekip biçerdi. Patates, domates, mısır, soğan, biber vs. Bir de kümes yapmıştı. Tavuklarımız vardı. Tanıdığım ilk hayvan bu tavuklar oldu. Bazen birkaç gün kaybolurlardı. İlk kayboluşlarında çok üzülmüştük. Sonra geldiler. Meğerse yakınlarda bir mandıra varmış. Oraya gidiyorlarmış. Bu gidişler, gelişler devam etti. Yumurtlayacakları zaman geliyorlardı. Yeni yumurtladıkları yumurtayı teyzemin bana içirişini bugün gibi hatırlıyorum. Sonra bir gün babam tavuklardan birini kesti. Annem de pişirdi. O tavuk sofraya geldi. Ben yemedim. O günden bugüne tavuk yemem. Daha önce tavuk yedim mi, bilmiyorum. Ben şu anda değişik duygular içindeyim.

Hangi düşünceye sahipsen (Sol, sağ, anarşist, ekolojist, İslamcı…) bu savunduğun düşüncenin hayvan haklarına yer verdiğini düşünüyor musun? Vermediğini düşünüyorsan, nedenlerine dair bir şeyler söyleyebilir misin?

·         Ben hiçbir siyasî düşünceden insanın hayvan haklarını savunduğunu düşünmüyorum. Hepsi çok güzel lâflar söylüyorlar. Ancak hayvan haklarına değer vermediklerini düşünüyorum. Çünkü çifte standartları var. Böyle düşünüyorum. Ben bazı hayvanseverlerin de hayvansever olduğunu düşünmüyorum. Sadece kendi hayvanlarını seviyorlar. Karşılaştığım bir olayı anlatmak isterim. 1998 yılıydı. Bakırköy’de bir kursta çalışıyordum. Kocamustafapaşa’dan trenle geliyordum. Trenden indim kitapçılar köprüsü tarafından çıktım. Sokağın karşısına geçerken, bir adamın bir köpeği ayağıyla boğduğunu gördüm. Baktım adamın elinde tasmalı da bir köpek var. Olayı sonradan anladım. Meğerse sokak köpeği, adamın köpeğine verdiği kemiği kapmış. Adam kemiği kendi köpeği yesin istiyor. Çünkü kendi köpeğini seviyor. Aynı adam başka bir köpeği ise, ayağıyla boğmaya çalışıp ağzındaki kemiği almak istiyor. Burada hem hayvan sevgisi hem de hayvan düşmanlığı var.

Hayvanlara dair seni çok etkilemiş bir anın var mı?

·         Yukarıda birkaç anımı anlattım bahsedilen konularla ilgili olarak. Kırsal kesimde, köyde hayvanlara insan gibi muamele yapıldığını, şefkat gösterildiğini biliyorum. İnsanların hayvanlarının ardından Lazca ağıtlar yaktıklarını biliyorum. On yıl kadar önce Gürcistan’a gitmiştim. Zugdidi’de karşılaştığım bir manzarayı anlatmak isterim. Kedi, hemen evin giriş kapısının ortasına oturmuş. Geçecek yer yok. Adam, eline bir öpücük kondurdu. Sonra da parmaklarıyla o öpücüğü kediciğin başına kondurdu. Sonra kediyi yavaşca kucağına aldı ve kapının yanına koydu. Kucaktaki kedinin mutluluğunu anlatamam. Kırsal kesimde hayvanlar mutlu. Haklarına riayet ediliyor. Ancak onların kesilip, yenmesi başka.

Vejetaryen/vegansan, buna ne zaman nasıl karar verdin? Kararında neler etkiledi seni? Kararını değiştirdiğin zamanlar oldu mu. Veya tekrar et yemeye başladıysan neler etkili oldu bunda?

·         Ben, ne yazık ki vejetaryen değilim. Koyun ve dana eti yiyorum. Bunu bir ikiyüzlülük olarak düşünüyorum. Hem hayvanları sev hem de onları ye. Ne diyeyim, bilemiyorum. Son zamanlarda vejetaryen olmayı düşündüğüm zamanlar olmadı değil. Abdullah adlı bir arkadaşımın feysbuk’taki faylaşımlarının etkili olduğunu söylemeliyim. Ancak tavuk, horoz, ördek, kaz yemiyorum.

Vejetaryen/veganlık tercihini nasıl görüyorsun. Vicdani bir seçim, etik… Peki bunu yeterli görüyor musun? Hayvan haklarının bir ideoloji, bir politika olduğuna dair neler düşünüyorsun?

·         Vejetaryanlara saygı duyuyorum. Ben olamadım. Onları anlıyorum. Askerdeyken, Tuzla Piyade Okulu’nda, Mahmut adlı bir arkadaşım vardı. Sürekli ağzı-burnu şişiyordu. Bir gün bana, “ben vejetaryenim, “dedi. Doğrusunu isterseniz, aklıma jartiyer geldi ilk olarak. Vejetaryen bana jartiyeri çağrıştırmıştı. İtiraf etmeliyim, o arkadaş söyleyene kadar vejetaryenin ne anlama geldiğini bilmiyordum. Arkadaşım vejetaryen olduğu için, yemeklerde etli olduğu için bu arkadaşın ağzı-burnu şişiyormuş. Tabii bireysel tavırlarla hayvanların haklarını savunmak ve onların kötü karşı işlenen suçları önlemek mümkün gözükmüyor. Kuşkusuz bu konu siyasî bir duruş gerektiriyor. Bu konunun çok yakın bir geçmişte gündeme gelebileceğini düşünmüyorum.

Değilsen, bunu düşündün veya denedin mi? Et yemekten rahatsız oluyor musun? Ya da nasıl açıklıyorsun?

·         Ben vejetaryen olmayı hiç düşünmedim ve denemedim de. Hem hayvanları sevip hem de onları yemeyi nasıl açıklayabilirim, bilemiyorum. Böyle yetiştik, böyle yetiştirildik. Vejetaryen olur muyum? Kimbilir?

Hayvan Hakları mücadelesi ilgini çekiyor mu, izliyor musun? Nasıl değerlendiriyorsun? Neleri doğru yanlış ya da eksik buluyorsun?

·         Hayvanların hakları mücadelesini anlamlı buluyorum. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler birbirlerini tamamlıyor. Her birinin yaşam hakkı var. Bu alanda gösterilen çabaları anlamlı buluyorum. Aslında başlangıç olarak ihtiyaç için değil de spor maksatlı, para kazanma maksatlı avlanmalar denetim altına alınmalı ve engellenmeli. Bu her hayvanı kapsamalı. Hava, kara, deniz, tatlı su hayvanlarını. Esas olarak avcılık alanında hayvanların korunmasına başlanırsa, insanlara çocuklardan başlamak üzere bir iklim oluşturulabileceğini düşünüyorum.  Tabii hayvanların kobay olarak kullanılması konusu da var. Fareler, tavşanlar, kurbağalar. Stalin’in de maymunlar üzerinde deneyler yaptırdığını duydum, okudum, izledim. Sokhumi kentinde Stalin iktidarı döneminde bir laboratuvar oluşturulduğunu biliyorum.  Sokhum’da da bu çalışmaları kulağımla duymuştum.

 

https://hayvanlarinaynasinda.wordpress.com/2017/02/06/anket-cevaplari-1/