16 Aralık 2024 Pazartesi

(7) EŞKIYALAR YOLUMUZU KESTİ

  


 
 

(1)AZLAĞA/ ABUİSLAH/ ESENKIYI:

https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/10/azlaga-abuislah-esenkiyi.html

(2) KÖYÜMÜZ/ KYOİ ÇKİNİ:

https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/11/koyumuz-kyoi-ckini.html

(3) HEY GİDİ ÇOCUKLUK/ EY GİDİ BEROBA:

https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/11/3-hey-gidi-cocukluk-ey-gidi-beroba.html

(4) BAYKUŞ/ OLOLİ:

https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/11/4-baykus-ololi.html

(5) Ortaokul Günlerim / Oşkenani Doguroniş Ndğalepes:

https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/12/ortaokul-gunlerim-oskenani-doguronis.html

(6) TEKNİKER OKULU VE ERZURUM/ T̆EKNİK̆ERİŞ DOGURONİ DO ERZURUMİ:

https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/12/6-tekniker-okulu-ve-erzurum-teknikeris.html

(7) EŞKIYALAR YOLUMUZU KESTİ:

https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/12/7-eskiyalar-yolumuzu-kesti.html

(8) ŞİİR NASIL YAZILIR?/ LEKSİ MUÇ̆OŞİ İÇ̆AREN?:

https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/12/8-siir-nasil-yazilir-leksi-mucosi-icaren.html

 

 

 

 

 

EŞKIYALAR YOLUMUZU KESTİ

 

1965 yılının Haziran ayında babamın verdiği 100 lirayı cebime koyup Ankara’nın yolunu tuttum. Her zaman olduğu gibi yine Sami ağabeyimin yanına gittim ve iş aramaya başladım. Birkaç gün içinde de aradığım işi buldum. O günlerde, yeni teşkilatlanan Köy İşleri Bakanlığına bağlı olarak Köy İçme suları Daire Başkanlığına gidip tekniker olarak iş müracaatında bulundum. Yetkili kişi hemen bana bir çay söyledikten sonra:

 

-Antalya var, Van var. Nereyi istersin? Diye sorunca hiç tereddütsüz:

 

-Van! Diye cevap verdim. Adamcağızın o anki şaşkınlığını hiç unutamam. Hemen ayağa kalkıp gerekli işlemleri yaptı ve:

 

-Tayin işin tamam, sana iyi yolculuklar dilerim, diyerek beni salıverdi.

 

İş hakkında bana başka hiçbir bilgi verilmediği halde eve gidip valizimi elime aldım.  İstanbul’dan Ankara’ya gelirken babamın bana verdiği 100 liranın 70 lirası ile Adana’dan aktarmalı olarak Van’a bir bilet aldım ve yolculuk başladı. 6 Ağustos 1965 günü otobüs Siverek’ten geçerken de bir elma yiyerek yaş günümü kutladım.

 

Van’da, benden bir hafta kadar önce bu işe tayini yapılan bir arkadaşla karşılaştım. Böylece de hayatımda yeni bir sayfa daha açılmış oldu. Yalnızca iki kişiydik ve doğrudan valiye bağlı olarak çalışacaktık. Onun için de ilk iş olarak valiye gittim ve işbaşı yapmış oldum. Biz, Nafia (Bayındırlık) Müdürlüğünün binasında bir odaya yerleşip oranın bürosundan istifade edecektik. İş olarak da köylerin içme suyu müracaatlarını inceleyip onlara su getirecektik. Boruyu biz verecek; çeşme, kaptaj, maslak vb. yapıları da bedeli mukabilinde taşerona yaptıracaktık. Boru için yapılacak hafriyat işi ise köylüye aitti.

 

Ertesi gün, ilk işimiz olarak, yakında olması nedeniyle Nahiye Müdürü ve beraberindekilerle üç arabalık bir konvoyla merkez köye gittik. Ağaçlıklı güzel bir köydü. Köylüler araba sesini duyar duymaz hemen meydanı doldurmuşlardı. Çimenler içindeki hafif meyilli bir arazide yerden çıkan bir su vardı. Köylüler orada bir çeşme istiyorlardı. İş çok kolaydı ama suyun çıktığı noktada açılan çukurda bir kadın çocuk bezi yıkamaya başlayınca, hele hele bir adamın o esnada kenarda duran tası o çukura daldırıp su içtiğini görünce işimin yalnızca çeşme yapmaktan ibaret olmadığını anladım. Midem allak bullak oldu ve hemen yanımda duran Nahiye Müdürüne:

-Bu ne biçim şeydir? Bu adam deli midir? Diye çattım. Müdür bana:

 

-İyi de beyim adam suyu başka türlü nasıl içsin? Diye cevap verince hepten zıvanadan çıktım.

 

-Yahu, biraz alt tarafta bir çukur daha açsanız da çamaşırları aşağıda yıkasanız olmaz mı?

 

 Müdür şöyle bir bakındıktan sonra:

 

-Doğru dersin beyim, biz onu düşünemedik. Diye cevap verince de “Vah benim memleketim. Buraların gerçekten hizmete ihtiyacı var.” Diye düşündüm. Sonra da ağaçların altında yere yaygılar yayıp kocaman sinilerle yemekler getirildi ve millet aynı kaptaki yemeğe kaşıklarla hücum ettiler. Bana da ha bire:

 

-Hade, beyim uzak durma da yanaş, diyorlardı ama ben bir kere suyun nasıl kullanıldığını görmüştüm. O suda pişen yemeği yememe imkân yoktu. O da yetmemiş gibi onca kişinin ağzından çıkan kaşıklar aynı kabın içine dalıp çıkıyordu.  Ama karnım da açtı.

 

-Benim karnım tok ama bana iki yumurta haşlarsanız yiyebilirim, dediğimde hemen koşup arzumu yerine getirdiler. Ben de ekmek falan yemeden iki yumurta ile yetindim. Ama bu benim için bundan sonra gideceğim köylerde aç kalacağımın bir göstergesiydi.  Bu, her türlü şerait içinde öyle olacaktı ve öyle de oldu.

 

Daireye dönünce, bir taşeron çağırıp yapacağı çeşmenin tipini eline verdik. Derhal köyün  su işini hallettik. Sonraki üç dört gün içinde iki tekniker daha gelince bize de yeni bir yer gösterildi. Van Gölüne giden yol kenarında tek katlı bir binaya taşındık. Dört arkadaş, elimizdeki dilekçelere bakarak altımızdaki bir pikap ve ciple hemen her gün ayrı ayrı köylere gidiyorduk. Su durumunu inceledikten sonra dairede en uygun şekilde projelendirip işleri taşeronlara veriyor sonra da hesaplarını yapıp özel idareden parasını ödetiyorduk. Hiçbirimiz hiçbir şekilde birbirimize pas atmıyor, bilakis koşturmak için bir yarış içindeydik.  Kimse kimsenin amiri olmadığı gibi kimse de amirlik havasına girmiyordu. Bu konuda daha çok bana uymak istiyorlardı ama ben de üç- dört aylık bir dönem için onların başına geçmeyi hiç mi hiç düşünmüyordum. Bu niyetimi de onlara açık açık söyledim.

 

Yerleştiğim oteldeki arkadaşlarla uzun vadeli bir oda tuttuk ve hep beraber aynı odada yatmaya başladık. Yemek işi için de ödemeyi maaş alınca yapmak üzere bir lokanta ile anlaştım. Van’da gazete bayiliği yapan bir kulübe vardı. Haftada iki kere gazete geldiği için oraya da abone oldum. Öyle ki bir seferinde üç, diğer seferinde ise dört tane gazete birden alıyordum. Harçlık için de biraz avans çektim. Hafta sonları genellikle ya göle gidiyor veya Ereğli’ye geçip deniz kenarındaki bir bahçede çay içip hava alıyorduk.

 

Böylece işler yoluna girdi. Ne var ki Van’ın kırsal kesimleri Hamido ve Koçero gibi o zamanın ünlü eşkıyaları tarafından resmen işgal altındaydı. Ben bütün bunları bildiğim halde korkusuzca ve kahramanca(!) bir görev aşkıyla buralara gelmiştim. Birçok köyün yolu olmadığı için kırsal alanda gideceğimiz köye doğru bir istikamet tayin eder ve o yönde yol almaya çalışırdık. Bazen yol kenarında mağaraya yerleşmiş ailelerle karşılaşıyorduk. Mağaranın önünde yanan bir ateşin etrafındaki kadınlarla çıplak çocuklar bir sefaletin göstergesiydi. Bazen önümüze bir uçurum çıkar, bazen de yönümüzü şaşırıp bambaşka bir köye gittiğimiz olurdu. Ne var ki köylüler bizi daha uzaktan gördükleri an sanki uzaydan geliyormuşuz gibisinden meydanlara doluşup bizi beklerlerdi. Köylerden gece dönüşlerimizde daima tedirgin olurduk. Bazen bir anda önümüze fırlayarak yüreğimizi hoplatan tüfekli adamların jandarma olduğunu anlayınca bir hayli rahatlardık. Onlar:

 

-Beyim, yolda bir şeyle karşılaştınız mı? Diye sorular sorarlardı. Biz de asayiş berkemal deyip Van’a doğru gaza basardık.

 

Bir gün Çatak’ın bir köyüne iki arkadaş beraber gitmiştik. Gece dönerken yolun taşlarla kesildiğini gördük. Durmak demek eşkıyanın eline düşmek demek olduğundan şoför hiç tereddüt etmeden ve arabaya neler olabileceğine aldırmadan gaza basıp taşların üzerinden geçti. Arkadan gelen kurşun sesleri üzerine arkadaş çok telaşa kapıldıysa da arabamızın pikap olması sayesinde arızasız olarak geri dönebildik. Ben olaya yine de bir oyun gözüyle bakıyordum. Sanki film çeviriyorduk. Bu tip olaylardan pek etkilenmiyordum. Otele dönünce olayı diğer arkadaşlara da anlattık. Sonra yol arkadaşım yorgunluktan uyuyakaldı. Ben de tek takıntım olan fizik dersine çalışmaya başladım. Biraz sonra da uyuya galan arkadaş sayıklamaya başladı.

-Çek şoför, çeekkk! Çabuk ol, geliyorlaar!   Biraz sonra yine devam ediyor.

-Eşkıyalar yolu kesmiş. Nasıl kaçmazsın?! Bas gaza şoför! Bas, Allah aşkınaa! Sonra yine:

-Kafanı kaldırma. Ateş ediyorlarrr…

Çok gariptir ama öteki arkadaşlar endişe içinde onu dinlerlerken ben onun sayıklamasına kahkahalarla gülmüştüm.

 

Çatak’a gittiğim bir başka gün ise önce Kaymakam’a uğrayıp gitmek istediğim Humar (Dalbastı) köyü hakkında bilgi istedim. Kaymakam bana:

-Oraya yol olmadığı için arabayla gidemezsin. Hem köy de çok uzak! Diyerek önümdeki engelleri bana hatırlatınca:

-O halde ben de katırla giderim.  Sen bana ücreti mukabilinde bir katır bulabilir misin? Dedim. Kaymakam:

-Bulurum ama ancak sabahleyin yola çıkabilirsin, deyince çaresiz kabul ettim. O geceyi Çatak’ta otel olarak kullanılan tek hanın 8-10 kişilik tek odasında Kürtçe konuşan vatandaşların içinde çeşitli sesler ve kokular içinde sabahlayarak geçirdikten sonra sabahın erken saatlerinde yanıma gelen bir delikanlı bana:

-Beyim, katır… Burada… Deyince giyinip peşine düştüm. Aşağıda katırı göremeyince:

-Hani katır? Diye sordum.

-Beyim, ilerde köprüde, diye cevap verince köprüye kadar olan zannederim 18 km’lik yolu pikapla aldık. Karayolu buraya kadar yeni yapılmış ve ilerisi yoktu. Zaten biz de o noktada bulunan Çatak Çayı üstündeki köprüyü geçip patika yollardan tepelere tırmanarak yol alacaktık. O arada şoför benden cüzdanımı istedi:

-Abi, ne olur ne olmaz dağa çıkıyorsun, deyince durumu anlayıp içinden kırmızı renkli bir adet 20 liralık kağıt parayı çekip cebime soktuktan sonra cüzdanı şoföre verdim. Sonra dönüp katıra baktım. Ne kafasında bir yular ne de sırtında üstünde oturabileceğim bir şey vardı.

 


“Van’ın kırsal kesimleri Hamido ve Koçero gibi o zamanın ünlü eşkıyaları tarafından resmen işgal altındaydı”

 

 

Katırcıya:

-Ben bunun üstüne nasıl bineceğim? Dediğimde:

-Beyim sen otur, o gider, diye cevap verdi.

Çaresiz hayatımda ilk ve son defa olmak üzere bir katıra binecektim. Hem de çıplak bir katıra. Neticede katıra binip ellerimi sallaya sallaya yola koyulduk. Ne var ki daha 10-15 dakika geçmeden oturak yerlerim yanmaya başladı. Bazen inip bazen binmek suretiyle birkaç dere tepeyi de aştık.  Bir ara, yanında yürüdüğümüz çayın çok çok aşağılarda kaldığını gördüm. Çok derin bir kanyon vardı ve biz Çaya kuşbakışı bakıyorduk. Karşı tarafta ise yine gökyüzüne doğru bir duvar gibi dimdik yükselen bir kayalık vardı ki bakmak için kafayı kaldırınca şapka düşüren cinstendi. Ben o manzaraya bakarken katırcı altımdaki katırı benden aldı.

-Beyim, ben katırla dolaşmak... Sen bu kayadan geçmek. Dedi. Önümde bir kaya var ki mutlaka tutunarak ve ayakları yandan sürükleyerek geçmek lazım.  “Ulan erkeklik öldü mü!” diyerek kayalara doğru yürüdüm. Aşağıya bakmadan yaklaşık 20- 30 metre mesafeyi kahramanca(!) geçtim. Sonradan öğrendiğime göre oraya, “Ayıboğan Kayası” deniyormuş. Çünkü benim gibi kahraman(!) bir köylü o kayadan geçerken tam orta kısımda karşı taraftan gelmekte olan bir ayı ile burun buruna gelmiş. Adamcağız bir an düşünmüş. Geriye dönmenin imkânı yok, ileriye de gidemez. O anda aklına gelen parlak fikri hemen uygulamaya karar verip el-kol hareketleri ile beraber  “Paat!” diye bağırmasıyla beraber ürken ayı aşağıya uçmuş ve parçalanmış.

 

Yol boyunca arada bir yağmur yağıp ıslatıyor, akabinde çıkan güneş ise bir anda ortalığı kasıp kavuruyordu. Bir ara karşımıza çıkan bir çayın yanında bizi bekleyen bir atlı görünce merak içinde ona yaklaştım. Adam 30- 35 yaşlarında çok iyi giyimli ve çok güzel Türkçe konuşuyordu.

-Merhaba beyim, böyle nereye gidiyorsunuz? Diye sorunca:

-Humar’a su işlerini halletmeye gidiyorum. Peki sen burada ne arıyorsun? Diye ben de bir soru yönelttiğimde:

-Beyim, ben İranlıyım. Kaçakçılık yaparak geçiniyorum, diye cevap verdi ve size kolay gelsin, diyerek bizi selametledi.

 

Katırcı yayan, ben çıplak katır üstünde olarak yanılmıyorsam iki veya dört saatlik bir yolculuktan sonra köye vardık. Muhtarla beraber suyun durumuna baktıktan sonra bizi yemeğe alıkoymak istediler. Ben tok olduğumu ama katırcıya yemek vermelerini söyledim. Dönüşte yolda yemek için de iki tane salatalık istedim. Hemen koşup getirdiler. Dönüşte, kaçakçı ile karşılaştığımız yere yaklaştığımız anda katırcı birden:

 

-Eyvah beyim, eşkıya diye bağırıp katırın arka tarafına kaçtı.

Baktım, çayın öte tarafında atları üzerinde bizi bekleyen çapraz fişeklikleriyle dört dörtlük silahlı 8-10 kişilik bir gurubun bizi beklediklerini gördüm. Kaçmamıza imkân olmadığı için safça üstlerine gitmeye karar verdim. Tam çaya yanaşınca da:

-Selamünaleyküm, beyler, bu su içilir mi? Diye çamur içinde akan suyu işaret ettim. Maksadım adamları biraz oyalayıp tutumlarına göre hareket etmekti. En öndeki eşkıya:

-İçilir, içilir. Diye dalga geçti. Ben de eğilip içer gibi yaptıktan sonra çayı geçip eşkıyanın karşısına dikildim.

-Beyler, affedersiniz ama sizin bu dağ başında işiniz ne? Diye sordum. Adam bana:

-Ulan, biz eşkıyayız be! Diye bağırdı. Biz dağda adam soyarız. Esas sen burada ne arıyorsun?! Sen bana onu söyle! Dedi.

Diğer adamlardan çıt çıkmıyordu. Herkes merakla bizi izliyorlardı. Suratlarında meymenet yoktu ama ben yine de korkmuyordum.

-Ben fen memuruyum. Humar’a su getirmek için gittim. Diye cevap verdim. Adam bana:

-Burada fen memurunun rayici 500 liradan başlar: Parayı vermeyen canını verir. Diye cevap verdi ve o anda arkadan bir mekanizma sesi duydum. Adamın istediği 500 lira benim bir aylık maaşımdı. Biryandan, bu kadar insafsız eşkıya olur mu? diye, bir yandan da acaba Lazlığımdan yararlanabilir miyim diye düşünürken şansımı denemek istedim. Sonra da kendimden emin bir tarzda adama dönüp:

-Ben nereliyim? Diye sordum. Adam bir an şaşırır gibi oldu ama şaşkınlığını belli etmeden bana:

-Sen, Laza benziyorsun. Diye cevap verdi.

-Pekii… Bir Laz cebindeki cüzdanla bu dağ başına çıkar mı? Diye tekrar sordum. Bu soru karşısında adam bir yumruk yemiş gibi oldu. Bir an bocalayınca ikinci hamlemi de yaptım. Cebimdeki kâğıt parayı havada sallayarak:

-Bak, cebimde yalnızca yirmi lira para var. İstersen sana vereyim. Ananın ak sütü gibi helâl olsun ama bundan başka para istersen, sen beni burada kessen de, biçsen de bir kuruş daha alamazsın, çünkü yok. Diye üsteledim. Hiç ummadığı türden bir cevapla karşılaşan zavallı adamcağız! ikinci yumruğu da yemiş gibi oldu. Bir an cevap veremedi. Sonra bana dönüp:

-Sen Çatak’a mı gidiyorsun? Diye sordu.

-Evet. Dedim.

-Senin araban yok mu?

-Var. Köprüde beni bekliyor.

-Köprüden Çatak’a kadar bizi de arabanla götürür müsün?

Kafamın içinde bir ses, “Sıkıysa götürme!” Diye yankılandı.

-Tabii götürürüm.

-Öyleyse, sen de bizimle gel.

O arada içimden, vatana hizmet etmek için eşkıyaya da hizmet etmek gerekiyormuş, diye söyleniyordum. Hep beraber yola koyulduk. Yolda bana otlu peynir ve çürük armutlardan ikram ettiler. Bana eşkıyalık anılarından bahsettiler. Sonra da Ayıboğan Kayası ve konuşlandıkları karşı kayalığın zirvesini gösterip, ”Orada sinek gibi dolaşan adamlar bizim arkadaşlardır,” dediler. O zaman, devletin bunları enselemekte neden bu kadar çaresiz kaldığını daha iyi anladım. Köprüye varınca ben de onları pikapla Çatak’a kadar götürdüm ama ne yalan söyleyeyim, Kaymakam’a uğramaktan korktum. Adamlar, benim kendilerini Kaymakam’a ispiyonladığımı düşünürlerse, durumum hiç de iyi olmaz düşüncesiyle doğrudan Van’a döndüm. [Yazan: Munir Yılmaz Avcı]

 


 

 

EŞKİYAPEK GZA KAMEMİK̆VATES

 

İmtianepe diçoduşi, manganas gepʒxont̆i do Angaraşa vigzali. Oxvenuşi navort̆i stajişeni dulya varbgori do muxtiyaci narenanpeşi svapeşa oxtimu do entepeşa xizmet̆i oxvenuşeni dulya ogorus kogevoç̆k̆i. Em orapes Köy İşleri Bakanluğik nagonʒ̆k̆u “Köy İşleri Daire Başkanlığı”- şa komepti do ekoni ar didi k̆oçis, “Man askeroba çodinei inşaat- t̆eknik̆eri vore do dulya bgorup.” Ya vuʒ̆vişi, ar dosya kagonʒ̆k̆u do, “Antalya ren, Vani ren. Namu ginon?” Yado mk̆itxu.  Antalyas oxezmet̆u mu unon. Man mitişa fayda maqvasten oxandu minon. Edo emedeni Vani ya navuʒ̆vi do k̆oçi kaguişaşu. Murenki jur dek̆ikeş doloxe dulyape çkimi doçodinuşk̆ule, “Tamam, astaxolo idi do dulyas kogyoç̆k̆i. İdaşi, Vali beyi kožiri!” Ya miʒ̆u do koxomişku.

 

Ç̆umandele yeviseli do Gari k̆ala nart̆u otogarişa kagelapti. Vanişa mangana varmažiruşi, Adanaşen Mojaktieli ar bileti kepç̆opi do gzas kogebdgiti. Babak namomçu 100 lira gzaş paraşi 8 lira Angaraşa, 70 lirati Vanişa biletis komepçişi, mutu varoxomskidu mara dulyas kogevoç̆k̆aşi, mutxani ren dovikipten raxat̆i vort̆i. Eşopeten Adanas mangana doviktiri do başka manganaten gzas kogebdgiti.

 

Majurani ndğas Vanişa geptişi, caddeşi jin 3-4 k̆at̆i nauğun xçe badenaten ar binas otel yado noç̆art̆uşi, mepti do bavuli ek kodobdvi do valişa komepti do ar orapes Rizinis vali nart̆uşeni baba çkimişi selamepeti komevuği. Valik Nafia mudiişa mendomoçku. Nafia Mudiik, “Sin naiçalişaginon dulyaşeni ar doloni ʒ̆oxle ar çkva t̆eknik̆eri komoxtu do tudeni odas xen.” Ya miʒ̆uşi, tude kagepti.  Bere odas xvala komolaxet̆u mara musti navaruçkit̆u şeni dulyape çkinişen dido mutu ambari varnaçu. Xoloti man naoxovoʒ̆oni, amiri çkini vali rt̆u mara çkini muhasebeşi dulyape nafia mudirliğis ixvenasunt̆u. Edo berek, “Mʒikaçkvaşi nahiye mudii moxtasunon do emuk̆ala oxtimoni voret.” Ya miʒ̆u. Çkini dulya muren? Yado p̆k̆itxişi, ʒ̆k̆ari navaren kyoepeşa ʒ̆k̆ariş moqonu ren yado nena gemiktiru. Edo, xvala boruşi dorçuşeni dixaş ontxoruşi dulyape kyoylepek ikipan, majurani dulyape çkin mutaidis mepçapt yado noqonu. Man zaten ek̆onai kodomibağu.

 

Nahiye mudii do naelok̆atun k̆oçepe jur manganaten komoxtesşi, çkinti kogepxedit do dido yakinis nart̆u Merkez Kyoişa vigzalit. Tipepuna do ncaepunaş doloxe ar kyoi rt̆u.    Manganaşen gepti do govinʒ̆k̆edişi dixaşen naişiben xe çkimiş mçxvanoba k̆onai ʒ̆k̆ari dixas gemtumani nulun. Emedeni kimoli-oxorca, bere-bari kogomabğes. Muxtaik, çkin ak ar çeşme miğut̆es do kodilixu. Aʒ̆i ar ağani çeşme minonan do tkvani xes voret ya miʒ̆umert̆uşi ar oxorca komoxtu do ç̆it̆a eşantxoreli dixas nadolodgin ʒ̆k̆aris bereşi gok̆undolei bezepe eşanaxus kogyoç̆k̆u. Ar k̆oçiti moxtu do ek naelažin tasi doloçu do em ʒ̆k̆ari oşuşi tis nosi mendamixtu. Naelmidgit̆u nahiye mudiis:

 

-Aya muren! Aşo şei iqveni? Yado govuktişi:

 

-Mu iqu ki, begi çkimi? Yado nena gemiktiru.

 

-Yahu varžiropti? Am ʒ̆k̆ari işveni? Yado xolo govukti.

 

-Eee, k̆ai zop̆on do çkva mu axvenenan ki! ʒ̆k̆ari ak nadolodginşeni aşo ixmaran ya namiʒ̆u do:

 

-Yahu, ar k̆uyi çkva ʒ̆ale keşantxorat do jileni paği oşu şeni, ʒ̆aleniti çkva mutupes oxmaruşeni ixmaratna, variqveni yado xolo govuktişi, k̆oçik ar konisimadu do:

 

-ʒ̆oi zop̆on, begi çkimi. Çkin eya varmasimades yado nena gemiktiru.

 

Em oras, ekoni milleti mu cahili do ugoqazu naren koxovoʒ̆oni do antepes vaoguraşi variqven. Antepeşa oguruti çkini borci ren yado mevisimadişk̆ule çeşmeş oxvenapuşeni sozi komepçi. Emuş k̆uleti tipepeş jin nagyorçes bezepeşi jin ar sofra kogedges do milleti kogvabğes. Man em ʒ̆k̆ari kobžirişk̆ule mşkironiti do işlağiti namamt̆uşeni gyarişa mextimu varmint̆u mara elamak̆nes do manti komemiqones. Edo aʒ̆i mup̆a! Em ʒ̆k̆ariten noxvene gyari muç̆o iç̆k̆omen. Mutus xe var mevusumerşi, “Hade, ç̆k̆omi!” yado memokaçapan. Mup̆aten visimadişk̆ule:

 

-Tkvan jur markvali domigibit. Man antepe maʒ̆qens ya navuʒ̆vi do emedeni unk̆ap̆es do markvalepe komomiğes. Manti entepe mpalo-mpalo op̆ç̆k̆omi do kagoviktit.

 

Ok̆uleti majurani manebrak, birtum çkini dulyape naikips ar k̆oçis ducoxu do em kyois ar çeşme oxvenapuş emri komeçu. Eşopeten dulya çkimis kogevoç̆k̆i. Muren ki, mutaidis ʒ̆oi ar çeşmeş proje navarokaçut̆uşeni tis namuxtepstei dulya qvasunt̆u. Mevisimadi do manebras am dulyape genʒ̆uranişi voret ya vuʒ̆vişi muç̆oşi ginonna eşo p̆at yado nena gemiktiru.

 

Emuşk̆uleni ar doloniş doloxe jur manebra çkva komoxtesşi kok̆optit do otelis ar oda kodovokaçit.  Otelcis, “Para skani maaşi momçanşi, mekçapt.” ya vuʒ̆vişi, “K̆ai, iqven!” ya miʒ̆ves. Ok̆ule ar lok̆ont̆aşa komepti. Ekti, “Man gyari ak vimxor mara para tkvani maaşi goʒ̆avuğaşi mekçapt.” Ya vuʒ̆vi. Entepekti k̆abuli doqvesşi, doviraxat̆i.

 

Çkin otxo k̆oçis ar cipi do ar pik̆abi miğut̆es do k̆arta ndğas ʒ̆k̆arişeni muracaati xvenei nauğunan kyopeşa vit̆it. Goviktatşiti mutaidepes dovucoxopt̆it do naqvasunonan dulyape komevugurapt̆it. Manti çeşme, k̆aptaji do maslağepeşi p̆rojepe dopxazirişk̆ule irişi masrafepe dopxesap̆i do dulyape mʒika komevonʒ̆urani.

 

Emuşk̆uleni k̆arta ndğas jur manganaten çkva kyoepeşa vidit do ʒ̆k̆ariş moqonuşeni mu maxvenenanna iri dulyape vikipt̆it. Em orapes, man ekoni germapes nant̆k̆obunan eşkiyapeşenti varmaşkurinet̆u. Seri kyoepeşen goviktet̆atşi kimi oras gza çkini kvaepeten menk̆ilei bžiropt̆it do manganaten moşavuʒxont̆ut̆it do vimt̆et̆it. K̆ap̆ulaşen k̆urşumi mastomert̆es mara varmomat̆et̆es do mek̆avilapt̆it. Em orapes; K̆oçero, Hamido stei didi eşkiyape mteli ekoni germapes gunk̆ap̆ut̆es. Entepeşi sixinti, k̆anunişen mt̆inei nart̆esşeni, skidalaş derdi rt̆u. Varna, eşo t̆erorist̆oba do çkva mutupe varikipt̆es.

 

Ar ndğas Çatağişa vigzali do k̆amik̆amis komevodgiti. Man (Dalbastı köyü) Xumarişa  vidaminon. Kyois gza uğuni, solen malen? Ya vuʒ̆vişi, “Em kyoi dido mendra ren. Gzati varuğun do vargalen.” Ya miʒ̆uşi, “Sin ar cogi komižiri. Para muşi man komepçap. Manganaten varmalenna, cogis gepxedu do emuten vulu.” Ya vuʒ̆vişi. “Tamam, mara andğa varmažiren do ç̆umanişi xaziri rt̆a.” Ya miʒ̆u. Edo mu p̆at̆i. Em seris Çatağis naren teği xanis kodovinciri. Ar odaş doloxe namolobğun ovro k̆oçik̆ala muç̆oşi incirenna, eşo. Ç̆umanişi 20 ʒ̆anei k̆onai ar bere komoxtu do, “Begi çkimi, cogi, cogi!” ya micoxops. Komevaqoni do, ”Cogi soren?” yado p̆k̆itxişi, 18 k̆m. ekole xincik̆ala ren.” Yado nena gemiktiru. Emus Turkulot varuçkit̆u mara artikarti oxovoʒ̆onapt̆it. Edo manganaten xincişakis komeptit. Zaten gzati ekşakis xvenei rt̆u do daha ekoleti manganaten varilet̆u.  Edo t̆et̆eli cogi bžirişi govişaşi. Ne ağviri uğun, ne dizgini do neti gexunuşeni semei do mutu. T̆emt̆et̆eli kodgin. Aya muren ya vuʒ̆vişi. Sin gexedi emuk sin giqonops yado nena gemiktiruşi, yepʒxont̆i do kogepxedi. Emuşen ʒ̆oxle ne ʒxenis, ne cogis neti girinis vargemixunut̆u do emuş nostonisti aʒ̆i govoʒ̆k̆edamint̆u. Em oras şofoi çkimik, “Şefi çkimi, cuzdani man kamemişkvi. Germaşa naulu, tis mu mogixteps vargaçkinen.” Ya miʒ̆uşi emus mevusimini do cuzdanişen kart̆alişi ar 20 lira keşaviğişk̆ule cuzdani şofois komepçi do, “Sin otxo saat̆işk̆ule man ak mçvi!’ Ya vuʒ̆vişk̆ule xinci mek̆avilit do emtumanis kodovak̆idit.

 

10-15 Dek̆ik̆eşk̆ule mundis t̆k̆ebi kagomostuşi, cogişen kagepti mara domaç̆k̆induşi, xolo kogepxedi do mevulut. Mundeşk̆ule ar didi ğaliş kinais çkin namçumelan, ʒxenis gexunei do mskva dolokunei ar k̆oçi kobžiri. K̆oçik selami komomçes do “So ulut? Ak mu dulya giğunan?” yado mk̆itxuşi, manti, “Xumarişa vulu, ʒ̆k̆ari moqonuşeni. Mara sin mire?” ya vuʒ̆vişi, “Man İranui vore do k̆açakçoba vikip” yado nena gemiktiru. Eşopeten k̆oçi ek kamevaşkvit do çkin mek̆avilit.

Kyoişa meptişi, ožiramu namint̆u şeepes kogovoʒ̆k̆edişk̆ule goviktet̆işi, gyari varç̆k̆omaşa vargoçkumert!” yado komemak̆ides. Man aʒ̆i ekoni gyari muç̆o p̆ç̆k̆oma. Edo “Man žğei vore mara am beres koçit!” ya vuʒ̆vişi beres sufra kodudges. Manti dido komemak̆idesşi, “jur şuk̆a kamemiʒ̆ilit!” ya vuʒ̆vi do şuk̆a ç̆k̆omei-ç̆k̆omei xolo gzas kogebdgitit. Tam İranui k̆oçi nabžirit ğalişa namevanç̆it do cogiş mance naren berek, “Eyvaax, eşkiya!” yado diquruşk̆ule k̆ap̆ulas komok̆amint̆k̆obu. Mendop̆ʒ̆k̆edişi, mu bžira. 9-10 tane ʒxenis gexunei k̆oçepek man mçumelan. Tufeğepe do fişekluğepe golak̆idei, nunk̆us meymeneti navaruğunan tolepes mendoʒ̆k̆edaşi, emedeni uxuiʒ̆onen mara mu maxvenen ki?! Omt̆inuş çare navarmiğut̆uşeni entepes k̆aixeşa komevanç̆i do çkar mutu navarmiçkit̆astei, “Selamunaleykum!” yado xe gevunk̆ani. En ʒ̆oxlenik, “Aleykumselam!” Ya miʒ̆uşi, t̆alaxi stei nagyulun ʒ̆k̆ari voʒ̆iri do “Heyy! Begepe. Am ʒ̆k̆ari işveni?” Yado mevucoxi. En ʒ̆oxlenik xolo, “Ho, ho, işven” yado nena gemiktiru. Cogişen gepʒxont̆i do ʒ̆k̆ariten xe- nunk̆u dovibonişk̆ule ğali kamek̆apti do en ʒ̆oxlenis kogoʒ̆avudgiti. Aʒ̆i k̆oçepes voʒ̆k̆er. Çkari varuxuink̆anan do manti eşo guris meç̆vei moʒ̆k̆enan. Murenki man xolo varti oxomaşkurinen. Nagoʒ̆avudgiti k̆oçis, “Yau tkvan aşo so ulut? Ak mu dulya giğunan?” yado p̆k̆itxişi, k̆oçik, “Çkin eşkiya voret, ulan! Esas sin mi re? Sin eya miʒ̆vit” yado gomiktu. “Man fen memuri vore do ʒ̆k̆ari moqonuşeni Xumarişa vidi” ya vuʒ̆vişi, “Akonaşi fen memurişi rayici 500 liraşen gyoç̆k̆aps.” Ya miʒ̆u. K̆oçis k̆ai xeşa komevanç̆i do, “Hele mendomʒ̆k̆edi. Man sonui vore?” Ya vuʒ̆vişi, “Sin Lazis mengap.” Yado sagama namomçuk̆ala, “Ar Lazi cebes 500 lira paraten aşo svapeşa uluni?” yado p̆k̆itxişi, k̆oçik muç̆o ar mcixi naç̆k̆omastei kaguişaşu. Man emedeni cebes nadolomižit̆u para eşaviği do tolis golavunk̆ani. “Aha,” ya vuʒ̆vi. Cebes eç lira para miğun. Ginonna, komekça do nana skanişi mja stei xelali giğut̆as! Varnati man ak domp̆ilanati,  domstikanati ar aslani çkva para vargamamixteps.” Yado nena gevuktirişi, xolo ar mcixi çkva naç̆k̆omastei diqu.  Mutu varatkuşi, majuranepes komendoʒ̆k̆edu do ok̆ule çkimda guiktu. “Sin arabaten moxtii?” Ya miʒ̆uşi, “Hoo! Aʒ̆i xincik̆ala man mçumers.” Yado nena gevuktiri. “Sin emuten Çatağişakis miqonopti?” Ya miʒ̆uşi, “Helbet!” ya navuʒ̆vi do manti kelamik̆ates. Şuron tipi oxoktei qvali, kuvali do xʒapei mʒxuli komomçes do ç̆k̆omei-ç̆k̆omei, ğarğalei-ğarğalei gelavilit.

 

Xinci nageddin Çatağiş Çayis kinais çkinda k̆ap̆ula mektei do mteli got̆et̆elai 15-20 ʒ̆anei ar k̆ulani nabžiri do tolepe gep̆t̆k̆oçi mara majuranepek varti mendoʒ̆k̆edes. Man çkimeburot, “Antepe mupei eşkıya renan?” ya bzop̆ont̆işa bere-bariten xolo t̆emt̆et̆eli 7-8 k̆oçişi ok̆obğalas komopxvadit. Entepesti xolo mitik varmendoʒ̆k̆edu. Edo xincişa nameptitk̆ala beki oş do juroş k̆oçi; kimoli, oxorca, bere, bari t̆emt̆et̆eli kimik inçvirs, kimi kodgin, kimi ğalip̆icis kelacans. Trangik muç̆oşi dobaduna eşo t̆et̆eli renan do çkar oncğori-moncğoriti varuğunan. Edo artikartis xeepe vunk̆anit do mek̆avilit. Şofois, “Entepe mi renan aşo ciscibildaği?” ya vuʒ̆vişi, “Entepes gyoçer uʒ̆umelan do ʒ̆anas ar fara ak mik̆it̆anşi, aşo xura ibonan.” Ya miʒ̆u.

 

Eşkiyape xinci k̆ala ʒxenepeşen kagextes, tufeğepe do ʒxenepe ar k̆oçis kanuşkvesşi, manti entepe pik̆abişi k̆ap̆ulas kogevobği do Çatağişa mendaviqoni. Ek entepe manganaşen geʒxont̆es do koguşibğes. Manti k̆amik̆amişa mepta do tis namomixtupe dovuʒ̆ya yado mevisimadi mara ya arteğik komžirops do “Çkin şikyaeti mot moğodit!” yado mutu domoğodapanten namaşkurinu şeni çkar udodginu Vanişa mek̆avili. Tis namomixtupeşen k̆amik̆amis p̆ot̆es varti açkinu.

 

Ar başka ndğas jur manebra isa ar kyoişa vigzalit do goviktet̆itşi kogemolumces. Şofoik numç̆velu do mevulutşi, gzaş tudendok̆ele tufeği dokaçei ar k̆oçi kogolamiʒxont̆es do kodomodgines. Mendop̆ʒ̆k̆editşi, mu bžirat. Jandarma ren. Çkin “Miti žiriti?” yado mk̆itxupan. “Var, miti varbžirit!” Ya vuʒ̆vit do mʒika mek̆avilitşi, gzas golasvareli naren kvaepe bžiritşi, şoforik kvaepes mujuʒxont̆u do mek̆avilit. K̆ap̆ulaşen k̆urşumi mastoles mara goʒ̆avamt̆it do vigzalit. Otelişa nameptitşi, em manebra kodinciru mara toli naok̆odu do abarbalus kogyoç̆k̆u. “Eşkiyapek gzaepe kamemik̆vates, muç̆oşi varmaşkurinas! Hade şofoi gyobažgi gazis. Hade unk̆ap̆i! Hade, mu çumer?” ya icoxops. Manti vižiʒap do mutu var. [Mç̆aru: Munir Yilmaz Avci]

(1)AZLAĞA/ ABUİSLAH/ ESENKIYI:

https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/10/azlaga-abuislah-esenkiyi.html

(2) KÖYÜMÜZ/ KYOİ ÇKİNİ:

https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/11/koyumuz-kyoi-ckini.html

(3) HEY GİDİ ÇOCUKLUK/ EY GİDİ BEROBA:

https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/11/3-hey-gidi-cocukluk-ey-gidi-beroba.html

(4) BAYKUŞ/ OLOLİ:

https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/11/4-baykus-ololi.html

(5) Ortaokul Günlerim / Oşkenani Doguroniş Ndğalepes:

https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/12/ortaokul-gunlerim-oskenani-doguronis.html

(6) TEKNİKER OKULU VE ERZURUM/ T̆EKNİK̆ERİŞ DOGURONİ DO ERZURUMİ:

https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/12/6-tekniker-okulu-ve-erzurum-teknikeris.html

(7) EŞKIYALAR YOLUMUZU KESTİ:

https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/12/7-eskiyalar-yolumuzu-kesti.html

(8) ŞİİR NASIL YAZILIR?/ LEKSİ MUÇ̆OŞİ İÇ̆AREN?:

https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/12/8-siir-nasil-yazilir-leksi-mucosi-icaren.html

 

 

 

 


  

 

https://www.circassiancenter.com/tr/eskiyalar-yolumuzu-kesti/