(1)AZLAĞA/ ABUİSLAH/
ESENKIYI:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/10/azlaga-abuislah-esenkiyi.html
(2) KÖYÜMÜZ/ KYOİ
ÇKİNİ:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/11/koyumuz-kyoi-ckini.html
(3) HEY GİDİ
ÇOCUKLUK/ EY GİDİ BEROBA:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/11/3-hey-gidi-cocukluk-ey-gidi-beroba.html
(4) BAYKUŞ/ OLOLİ:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/11/4-baykus-ololi.html
(5)
Ortaokul Günlerim / Oşkenani Doguroniş Ndğalepes:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/12/ortaokul-gunlerim-oskenani-doguronis.html
(6)
TEKNİKER OKULU VE ERZURUM/ T̆EKNİK̆ERİŞ DOGURONİ DO ERZURUMİ:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/12/6-tekniker-okulu-ve-erzurum-teknikeris.html
(7)
EŞKIYALAR YOLUMUZU KESTİ:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/12/7-eskiyalar-yolumuzu-kesti.html
(8) ŞİİR NASIL YAZILIR?/ LEKSİ MUÇ̆OŞİ İÇ̆AREN?:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/12/8-siir-nasil-yazilir-leksi-mucosi-icaren.html
EŞKIYALAR
YOLUMUZU KESTİ
1965
yılının Haziran ayında babamın verdiği 100 lirayı cebime koyup Ankara’nın
yolunu tuttum. Her zaman olduğu gibi yine Sami ağabeyimin yanına gittim ve iş
aramaya başladım. Birkaç gün içinde de aradığım işi buldum. O günlerde, yeni
teşkilatlanan Köy İşleri Bakanlığına bağlı olarak Köy İçme suları Daire
Başkanlığına gidip tekniker olarak iş müracaatında bulundum. Yetkili kişi hemen
bana bir çay söyledikten sonra:
-Antalya
var, Van var. Nereyi istersin? Diye sorunca hiç tereddütsüz:
-Van!
Diye cevap verdim. Adamcağızın o anki şaşkınlığını hiç unutamam. Hemen ayağa
kalkıp gerekli işlemleri yaptı ve:
-Tayin
işin tamam, sana iyi yolculuklar dilerim, diyerek beni salıverdi.
İş
hakkında bana başka hiçbir bilgi verilmediği halde eve gidip valizimi elime
aldım. İstanbul’dan Ankara’ya gelirken
babamın bana verdiği 100 liranın 70 lirası ile Adana’dan aktarmalı olarak Van’a
bir bilet aldım ve yolculuk başladı. 6 Ağustos 1965 günü otobüs Siverek’ten
geçerken de bir elma yiyerek yaş günümü kutladım.
Van’da,
benden bir hafta kadar önce bu işe tayini yapılan bir arkadaşla karşılaştım.
Böylece de hayatımda yeni bir sayfa daha açılmış oldu. Yalnızca iki kişiydik ve
doğrudan valiye bağlı olarak çalışacaktık. Onun için de ilk iş olarak valiye
gittim ve işbaşı yapmış oldum. Biz, Nafia (Bayındırlık) Müdürlüğünün binasında
bir odaya yerleşip oranın bürosundan istifade edecektik. İş olarak da köylerin
içme suyu müracaatlarını inceleyip onlara su getirecektik. Boruyu biz verecek;
çeşme, kaptaj, maslak vb. yapıları da bedeli mukabilinde taşerona
yaptıracaktık. Boru için yapılacak hafriyat işi ise köylüye aitti.
Ertesi
gün, ilk işimiz olarak, yakında olması nedeniyle Nahiye Müdürü ve
beraberindekilerle üç arabalık bir konvoyla merkez köye gittik. Ağaçlıklı güzel
bir köydü. Köylüler araba sesini duyar duymaz hemen meydanı doldurmuşlardı.
Çimenler içindeki hafif meyilli bir arazide yerden çıkan bir su vardı. Köylüler
orada bir çeşme istiyorlardı. İş çok kolaydı ama suyun çıktığı noktada açılan
çukurda bir kadın çocuk bezi yıkamaya başlayınca, hele hele bir adamın o esnada
kenarda duran tası o çukura daldırıp su içtiğini görünce işimin yalnızca çeşme
yapmaktan ibaret olmadığını anladım. Midem allak bullak oldu ve hemen yanımda
duran Nahiye Müdürüne:
-Bu
ne biçim şeydir? Bu adam deli midir? Diye çattım. Müdür bana:
-İyi
de beyim adam suyu başka türlü nasıl içsin? Diye cevap verince hepten zıvanadan
çıktım.
-Yahu,
biraz alt tarafta bir çukur daha açsanız da çamaşırları aşağıda yıkasanız olmaz
mı?
Müdür şöyle bir bakındıktan sonra:
-Doğru
dersin beyim, biz onu düşünemedik. Diye cevap verince de “Vah benim memleketim.
Buraların gerçekten hizmete ihtiyacı var.” Diye düşündüm. Sonra da ağaçların
altında yere yaygılar yayıp kocaman sinilerle yemekler getirildi ve millet aynı
kaptaki yemeğe kaşıklarla hücum ettiler. Bana da ha bire:
-Hade,
beyim uzak durma da yanaş, diyorlardı ama ben bir kere suyun nasıl
kullanıldığını görmüştüm. O suda pişen yemeği yememe imkân yoktu. O da yetmemiş
gibi onca kişinin ağzından çıkan kaşıklar aynı kabın içine dalıp
çıkıyordu. Ama karnım da açtı.
-Benim
karnım tok ama bana iki yumurta haşlarsanız yiyebilirim, dediğimde hemen koşup
arzumu yerine getirdiler. Ben de ekmek falan yemeden iki yumurta ile yetindim.
Ama bu benim için bundan sonra gideceğim köylerde aç kalacağımın bir
göstergesiydi. Bu, her türlü şerait
içinde öyle olacaktı ve öyle de oldu.
Daireye
dönünce, bir taşeron çağırıp yapacağı çeşmenin tipini eline verdik. Derhal
köyün su işini hallettik. Sonraki üç
dört gün içinde iki tekniker daha gelince bize de yeni bir yer gösterildi. Van
Gölüne giden yol kenarında tek katlı bir binaya taşındık. Dört arkadaş,
elimizdeki dilekçelere bakarak altımızdaki bir pikap ve ciple hemen her gün
ayrı ayrı köylere gidiyorduk. Su durumunu inceledikten sonra dairede en uygun şekilde
projelendirip işleri taşeronlara veriyor sonra da hesaplarını yapıp özel
idareden parasını ödetiyorduk. Hiçbirimiz hiçbir şekilde birbirimize pas
atmıyor, bilakis koşturmak için bir yarış içindeydik. Kimse kimsenin amiri olmadığı gibi kimse de
amirlik havasına girmiyordu. Bu konuda daha çok bana uymak istiyorlardı ama ben
de üç- dört aylık bir dönem için onların başına geçmeyi hiç mi hiç
düşünmüyordum. Bu niyetimi de onlara açık açık söyledim.
Yerleştiğim
oteldeki arkadaşlarla uzun vadeli bir oda tuttuk ve hep beraber aynı odada
yatmaya başladık. Yemek işi için de ödemeyi maaş alınca yapmak üzere bir
lokanta ile anlaştım. Van’da gazete bayiliği yapan bir kulübe vardı. Haftada
iki kere gazete geldiği için oraya da abone oldum. Öyle ki bir seferinde üç,
diğer seferinde ise dört tane gazete birden alıyordum. Harçlık için de biraz
avans çektim. Hafta sonları genellikle ya göle gidiyor veya Ereğli’ye geçip
deniz kenarındaki bir bahçede çay içip hava alıyorduk.
Böylece
işler yoluna girdi. Ne var ki Van’ın kırsal kesimleri Hamido ve Koçero gibi o
zamanın ünlü eşkıyaları tarafından resmen işgal altındaydı. Ben bütün bunları
bildiğim halde korkusuzca ve kahramanca(!) bir görev aşkıyla buralara
gelmiştim. Birçok köyün yolu olmadığı için kırsal alanda gideceğimiz köye doğru
bir istikamet tayin eder ve o yönde yol almaya çalışırdık. Bazen yol kenarında
mağaraya yerleşmiş ailelerle karşılaşıyorduk. Mağaranın önünde yanan bir ateşin
etrafındaki kadınlarla çıplak çocuklar bir sefaletin göstergesiydi. Bazen
önümüze bir uçurum çıkar, bazen de yönümüzü şaşırıp bambaşka bir köye
gittiğimiz olurdu. Ne var ki köylüler bizi daha uzaktan gördükleri an sanki
uzaydan geliyormuşuz gibisinden meydanlara doluşup bizi beklerlerdi. Köylerden
gece dönüşlerimizde daima tedirgin olurduk. Bazen bir anda önümüze fırlayarak
yüreğimizi hoplatan tüfekli adamların jandarma olduğunu anlayınca bir hayli
rahatlardık. Onlar:
-Beyim,
yolda bir şeyle karşılaştınız mı? Diye sorular sorarlardı. Biz de asayiş
berkemal deyip Van’a doğru gaza basardık.
Bir
gün Çatak’ın bir köyüne iki arkadaş beraber gitmiştik. Gece dönerken yolun
taşlarla kesildiğini gördük. Durmak demek eşkıyanın eline düşmek demek
olduğundan şoför hiç tereddüt etmeden ve arabaya neler olabileceğine aldırmadan
gaza basıp taşların üzerinden geçti. Arkadan gelen kurşun sesleri üzerine
arkadaş çok telaşa kapıldıysa da arabamızın pikap olması sayesinde arızasız
olarak geri dönebildik. Ben olaya yine de bir oyun gözüyle bakıyordum. Sanki
film çeviriyorduk. Bu tip olaylardan pek etkilenmiyordum. Otele dönünce olayı
diğer arkadaşlara da anlattık. Sonra yol arkadaşım yorgunluktan uyuyakaldı. Ben
de tek takıntım olan fizik dersine çalışmaya başladım. Biraz sonra da uyuya galan
arkadaş sayıklamaya başladı.
-Çek
şoför, çeekkk! Çabuk ol, geliyorlaar!
Biraz sonra yine devam ediyor.
-Eşkıyalar
yolu kesmiş. Nasıl kaçmazsın?! Bas gaza şoför! Bas, Allah aşkınaa! Sonra yine:
-Kafanı
kaldırma. Ateş ediyorlarrr…
Çok
gariptir ama öteki arkadaşlar endişe içinde onu dinlerlerken ben onun
sayıklamasına kahkahalarla gülmüştüm.
Çatak’a
gittiğim bir başka gün ise önce Kaymakam’a uğrayıp gitmek istediğim Humar
(Dalbastı) köyü hakkında bilgi istedim. Kaymakam bana:
-Oraya
yol olmadığı için arabayla gidemezsin. Hem köy de çok uzak! Diyerek önümdeki
engelleri bana hatırlatınca:
-O
halde ben de katırla giderim. Sen bana
ücreti mukabilinde bir katır bulabilir misin? Dedim. Kaymakam:
-Bulurum
ama ancak sabahleyin yola çıkabilirsin, deyince çaresiz kabul ettim. O geceyi
Çatak’ta otel olarak kullanılan tek hanın 8-10 kişilik tek odasında Kürtçe
konuşan vatandaşların içinde çeşitli sesler ve kokular içinde sabahlayarak
geçirdikten sonra sabahın erken saatlerinde yanıma gelen bir delikanlı bana:
-Beyim,
katır… Burada… Deyince giyinip peşine düştüm. Aşağıda katırı göremeyince:
-Hani
katır? Diye sordum.
-Beyim,
ilerde köprüde, diye cevap verince köprüye kadar olan zannederim 18 km’lik yolu
pikapla aldık. Karayolu buraya kadar yeni yapılmış ve ilerisi yoktu. Zaten biz
de o noktada bulunan Çatak Çayı üstündeki köprüyü geçip patika yollardan
tepelere tırmanarak yol alacaktık. O arada şoför benden cüzdanımı istedi:
-Abi,
ne olur ne olmaz dağa çıkıyorsun, deyince durumu anlayıp içinden kırmızı renkli
bir adet 20 liralık kağıt parayı çekip cebime soktuktan sonra cüzdanı şoföre
verdim. Sonra dönüp katıra baktım. Ne kafasında bir yular ne de sırtında
üstünde oturabileceğim bir şey vardı.
“Van’ın kırsal kesimleri Hamido ve
Koçero gibi o zamanın ünlü eşkıyaları tarafından resmen işgal altındaydı”
Katırcıya:
-Ben
bunun üstüne nasıl bineceğim? Dediğimde:
-Beyim
sen otur, o gider, diye cevap verdi.
Çaresiz
hayatımda ilk ve son defa olmak üzere bir katıra binecektim. Hem de çıplak bir
katıra. Neticede katıra binip ellerimi sallaya sallaya yola koyulduk. Ne var ki
daha 10-15 dakika geçmeden oturak yerlerim yanmaya başladı. Bazen inip bazen
binmek suretiyle birkaç dere tepeyi de aştık.
Bir ara, yanında yürüdüğümüz çayın çok çok aşağılarda kaldığını gördüm.
Çok derin bir kanyon vardı ve biz Çaya kuşbakışı bakıyorduk. Karşı tarafta ise
yine gökyüzüne doğru bir duvar gibi dimdik yükselen bir kayalık vardı ki bakmak
için kafayı kaldırınca şapka düşüren cinstendi. Ben o manzaraya bakarken
katırcı altımdaki katırı benden aldı.
-Beyim,
ben katırla dolaşmak... Sen bu kayadan geçmek. Dedi. Önümde bir kaya var ki
mutlaka tutunarak ve ayakları yandan sürükleyerek geçmek lazım. “Ulan erkeklik öldü mü!” diyerek kayalara
doğru yürüdüm. Aşağıya bakmadan yaklaşık 20-
Yol
boyunca arada bir yağmur yağıp ıslatıyor, akabinde çıkan güneş ise bir anda
ortalığı kasıp kavuruyordu. Bir ara karşımıza çıkan bir çayın yanında bizi
bekleyen bir atlı görünce merak içinde ona yaklaştım. Adam 30- 35 yaşlarında
çok iyi giyimli ve çok güzel Türkçe konuşuyordu.
-Merhaba
beyim, böyle nereye gidiyorsunuz? Diye sorunca:
-Humar’a
su işlerini halletmeye gidiyorum. Peki sen burada ne arıyorsun? Diye ben de bir
soru yönelttiğimde:
-Beyim,
ben İranlıyım. Kaçakçılık yaparak geçiniyorum, diye cevap verdi ve size kolay
gelsin, diyerek bizi selametledi.
Katırcı
yayan, ben çıplak katır üstünde olarak yanılmıyorsam iki veya dört saatlik bir
yolculuktan sonra köye vardık. Muhtarla beraber suyun durumuna baktıktan sonra
bizi yemeğe alıkoymak istediler. Ben tok olduğumu ama katırcıya yemek
vermelerini söyledim. Dönüşte yolda yemek için de iki tane salatalık istedim.
Hemen koşup getirdiler. Dönüşte, kaçakçı ile karşılaştığımız yere yaklaştığımız
anda katırcı birden:
-Eyvah
beyim, eşkıya diye bağırıp katırın arka tarafına kaçtı.
Baktım,
çayın öte tarafında atları üzerinde bizi bekleyen çapraz fişeklikleriyle dört
dörtlük silahlı 8-10 kişilik bir gurubun bizi beklediklerini gördüm. Kaçmamıza
imkân olmadığı için safça üstlerine gitmeye karar verdim. Tam çaya yanaşınca
da:
-Selamünaleyküm,
beyler, bu su içilir mi? Diye çamur içinde akan suyu işaret ettim. Maksadım
adamları biraz oyalayıp tutumlarına göre hareket etmekti. En öndeki eşkıya:
-İçilir,
içilir. Diye dalga geçti. Ben de eğilip içer gibi yaptıktan sonra çayı geçip eşkıyanın
karşısına dikildim.
-Beyler,
affedersiniz ama sizin bu dağ başında işiniz ne? Diye sordum. Adam bana:
-Ulan,
biz eşkıyayız be! Diye bağırdı. Biz dağda adam soyarız. Esas sen burada ne arıyorsun?!
Sen bana onu söyle! Dedi.
Diğer
adamlardan çıt çıkmıyordu. Herkes merakla bizi izliyorlardı. Suratlarında
meymenet yoktu ama ben yine de korkmuyordum.
-Ben
fen memuruyum. Humar’a su getirmek için gittim. Diye cevap verdim. Adam bana:
-Burada
fen memurunun rayici 500 liradan başlar: Parayı vermeyen canını verir. Diye
cevap verdi ve o anda arkadan bir mekanizma sesi duydum. Adamın istediği 500
lira benim bir aylık maaşımdı. Biryandan, bu kadar insafsız eşkıya olur mu?
diye, bir yandan da acaba Lazlığımdan yararlanabilir miyim diye düşünürken
şansımı denemek istedim. Sonra da kendimden emin bir tarzda adama dönüp:
-Ben
nereliyim? Diye sordum. Adam bir an şaşırır gibi oldu ama şaşkınlığını belli
etmeden bana:
-Sen,
Laza benziyorsun. Diye cevap verdi.
-Pekii…
Bir Laz cebindeki cüzdanla bu dağ başına çıkar mı? Diye tekrar sordum. Bu soru
karşısında adam bir yumruk yemiş gibi oldu. Bir an bocalayınca ikinci hamlemi
de yaptım. Cebimdeki kâğıt parayı havada sallayarak:
-Bak,
cebimde yalnızca yirmi lira para var. İstersen sana vereyim. Ananın ak sütü
gibi helâl olsun ama bundan başka para istersen, sen beni burada kessen de,
biçsen de bir kuruş daha alamazsın, çünkü yok. Diye üsteledim. Hiç ummadığı
türden bir cevapla karşılaşan zavallı adamcağız! ikinci yumruğu da yemiş gibi
oldu. Bir an cevap veremedi. Sonra bana dönüp:
-Sen
Çatak’a mı gidiyorsun? Diye sordu.
-Evet.
Dedim.
-Senin
araban yok mu?
-Var.
Köprüde beni bekliyor.
-Köprüden
Çatak’a kadar bizi de arabanla götürür müsün?
Kafamın
içinde bir ses, “Sıkıysa götürme!” Diye yankılandı.
-Tabii
götürürüm.
-Öyleyse,
sen de bizimle gel.
O
arada içimden, vatana hizmet etmek için eşkıyaya da hizmet etmek gerekiyormuş,
diye söyleniyordum. Hep beraber yola koyulduk. Yolda bana otlu peynir ve çürük
armutlardan ikram ettiler. Bana eşkıyalık anılarından bahsettiler. Sonra da
Ayıboğan Kayası ve konuşlandıkları karşı kayalığın zirvesini gösterip, ”Orada
sinek gibi dolaşan adamlar bizim arkadaşlardır,” dediler. O zaman, devletin
bunları enselemekte neden bu kadar çaresiz kaldığını daha iyi anladım. Köprüye
varınca ben de onları pikapla Çatak’a kadar götürdüm ama ne yalan söyleyeyim, Kaymakam’a
uğramaktan korktum. Adamlar, benim kendilerini Kaymakam’a ispiyonladığımı
düşünürlerse, durumum hiç de iyi olmaz düşüncesiyle doğrudan Van’a döndüm.
[Yazan: Munir Yılmaz Avcı]
EŞKİYAPEK GZA KAMEMİK̆VATES
İmtianepe diçoduşi, manganas gepʒxont̆i do Angaraşa vigzali. Oxvenuşi
navort̆i stajişeni dulya varbgori do muxtiyaci narenanpeşi svapeşa oxtimu do
entepeşa xizmet̆i oxvenuşeni dulya ogorus kogevoç̆k̆i. Em orapes Köy İşleri
Bakanluğik nagonʒ̆k̆u “Köy İşleri Daire Başkanlığı”- şa komepti do ekoni ar
didi k̆oçis, “Man askeroba çodinei inşaat- t̆eknik̆eri vore do dulya bgorup.” Ya
vuʒ̆vişi, ar dosya kagonʒ̆k̆u do, “Antalya ren, Vani ren. Namu ginon?” Yado
mk̆itxu. Antalyas oxezmet̆u mu unon. Man
mitişa fayda maqvasten oxandu minon. Edo emedeni Vani ya navuʒ̆vi do k̆oçi
kaguişaşu. Murenki jur dek̆ikeş doloxe dulyape çkimi doçodinuşk̆ule, “Tamam,
astaxolo idi do dulyas kogyoç̆k̆i. İdaşi, Vali beyi kožiri!” Ya miʒ̆u do
koxomişku.
Ç̆umandele yeviseli do Gari k̆ala nart̆u otogarişa kagelapti. Vanişa
mangana varmažiruşi, Adanaşen Mojaktieli ar bileti kepç̆opi do gzas kogebdgiti.
Babak namomçu 100 lira gzaş paraşi 8 lira Angaraşa, 70 lirati Vanişa biletis
komepçişi, mutu varoxomskidu mara dulyas kogevoç̆k̆aşi, mutxani ren dovikipten
raxat̆i vort̆i. Eşopeten Adanas mangana doviktiri do başka manganaten gzas
kogebdgiti.
Majurani ndğas Vanişa geptişi, caddeşi jin 3-4 k̆at̆i nauğun xçe
badenaten ar binas otel yado noç̆art̆uşi, mepti do bavuli ek kodobdvi do valişa
komepti do ar orapes Rizinis vali nart̆uşeni baba çkimişi selamepeti komevuği.
Valik Nafia mudiişa mendomoçku. Nafia Mudiik, “Sin naiçalişaginon dulyaşeni ar
doloni ʒ̆oxle ar çkva t̆eknik̆eri komoxtu do tudeni odas xen.” Ya miʒ̆uşi, tude
kagepti. Bere odas xvala komolaxet̆u
mara musti navaruçkit̆u şeni dulyape çkinişen dido mutu ambari varnaçu. Xoloti
man naoxovoʒ̆oni, amiri çkini vali rt̆u mara çkini muhasebeşi dulyape nafia
mudirliğis ixvenasunt̆u. Edo berek, “Mʒikaçkvaşi nahiye mudii moxtasunon do
emuk̆ala oxtimoni voret.” Ya miʒ̆u. Çkini dulya muren? Yado p̆k̆itxişi, ʒ̆k̆ari
navaren kyoepeşa ʒ̆k̆ariş moqonu ren yado nena gemiktiru. Edo, xvala boruşi
dorçuşeni dixaş ontxoruşi dulyape kyoylepek ikipan, majurani dulyape çkin
mutaidis mepçapt yado noqonu. Man zaten ek̆onai kodomibağu.
Nahiye mudii do naelok̆atun k̆oçepe jur manganaten komoxtesşi, çkinti
kogepxedit do dido yakinis nart̆u Merkez Kyoişa vigzalit. Tipepuna do ncaepunaş
doloxe ar kyoi rt̆u. Manganaşen gepti
do govinʒ̆k̆edişi dixaşen naişiben xe çkimiş mçxvanoba k̆onai ʒ̆k̆ari dixas
gemtumani nulun. Emedeni kimoli-oxorca, bere-bari kogomabğes. Muxtaik, çkin ak
ar çeşme miğut̆es do kodilixu. Aʒ̆i ar ağani çeşme minonan do tkvani xes voret
ya miʒ̆umert̆uşi ar oxorca komoxtu do ç̆it̆a eşantxoreli dixas nadolodgin
ʒ̆k̆aris bereşi gok̆undolei bezepe eşanaxus kogyoç̆k̆u. Ar k̆oçiti moxtu do ek
naelažin tasi doloçu do em ʒ̆k̆ari oşuşi tis nosi mendamixtu. Naelmidgit̆u
nahiye mudiis:
-Aya muren! Aşo şei iqveni? Yado govuktişi:
-Mu iqu ki, begi çkimi? Yado nena gemiktiru.
-Yahu varžiropti? Am ʒ̆k̆ari işveni? Yado xolo govukti.
-Eee, k̆ai zop̆on do çkva mu axvenenan ki! ʒ̆k̆ari ak
nadolodginşeni aşo ixmaran ya namiʒ̆u do:
-Yahu, ar k̆uyi çkva ʒ̆ale keşantxorat do jileni paği
oşu şeni, ʒ̆aleniti çkva mutupes oxmaruşeni ixmaratna, variqveni yado xolo
govuktişi, k̆oçik ar konisimadu do:
-ʒ̆oi zop̆on, begi çkimi. Çkin eya varmasimades yado
nena gemiktiru.
Em oras, ekoni milleti mu cahili do ugoqazu naren koxovoʒ̆oni do antepes
vaoguraşi variqven. Antepeşa oguruti çkini borci ren yado mevisimadişk̆ule
çeşmeş oxvenapuşeni sozi komepçi. Emuş k̆uleti tipepeş jin nagyorçes bezepeşi
jin ar sofra kogedges do milleti kogvabğes. Man em ʒ̆k̆ari kobžirişk̆ule
mşkironiti do işlağiti namamt̆uşeni gyarişa mextimu varmint̆u mara elamak̆nes
do manti komemiqones. Edo aʒ̆i mup̆a! Em ʒ̆k̆ariten noxvene gyari muç̆o
iç̆k̆omen. Mutus xe var mevusumerşi, “Hade, ç̆k̆omi!” yado memokaçapan.
Mup̆aten visimadişk̆ule:
-Tkvan jur markvali domigibit. Man antepe maʒ̆qens ya
navuʒ̆vi do emedeni unk̆ap̆es do markvalepe komomiğes. Manti entepe mpalo-mpalo
op̆ç̆k̆omi do kagoviktit.
Ok̆uleti majurani manebrak, birtum çkini dulyape
naikips ar k̆oçis ducoxu do em kyois ar çeşme oxvenapuş emri komeçu. Eşopeten
dulya çkimis kogevoç̆k̆i. Muren ki, mutaidis ʒ̆oi ar çeşmeş proje
navarokaçut̆uşeni tis namuxtepstei dulya qvasunt̆u. Mevisimadi do manebras am
dulyape genʒ̆uranişi voret ya vuʒ̆vişi muç̆oşi ginonna eşo p̆at yado nena
gemiktiru.
Emuşk̆uleni ar doloniş doloxe jur manebra çkva komoxtesşi kok̆optit do
otelis ar oda kodovokaçit. Otelcis, “Para
skani maaşi momçanşi, mekçapt.” ya vuʒ̆vişi, “K̆ai, iqven!” ya miʒ̆ves. Ok̆ule
ar lok̆ont̆aşa komepti. Ekti, “Man gyari ak vimxor mara para tkvani maaşi
goʒ̆avuğaşi mekçapt.” Ya vuʒ̆vi. Entepekti k̆abuli doqvesşi, doviraxat̆i.
Çkin otxo k̆oçis ar cipi do ar pik̆abi miğut̆es do k̆arta ndğas
ʒ̆k̆arişeni muracaati xvenei nauğunan kyopeşa vit̆it. Goviktatşiti mutaidepes
dovucoxopt̆it do naqvasunonan dulyape komevugurapt̆it. Manti çeşme, k̆aptaji do
maslağepeşi p̆rojepe dopxazirişk̆ule irişi masrafepe dopxesap̆i do dulyape
mʒika komevonʒ̆urani.
Emuşk̆uleni k̆arta ndğas jur manganaten çkva kyoepeşa vidit do ʒ̆k̆ariş
moqonuşeni mu maxvenenanna iri dulyape vikipt̆it. Em orapes, man ekoni germapes
nant̆k̆obunan eşkiyapeşenti varmaşkurinet̆u. Seri kyoepeşen goviktet̆atşi kimi
oras gza çkini kvaepeten menk̆ilei bžiropt̆it do manganaten moşavuʒxont̆ut̆it
do vimt̆et̆it. K̆ap̆ulaşen k̆urşumi mastomert̆es mara varmomat̆et̆es do
mek̆avilapt̆it. Em orapes; K̆oçero, Hamido stei didi eşkiyape mteli ekoni
germapes gunk̆ap̆ut̆es. Entepeşi sixinti, k̆anunişen mt̆inei nart̆esşeni,
skidalaş derdi rt̆u. Varna, eşo t̆erorist̆oba do çkva mutupe varikipt̆es.
Ar ndğas Çatağişa vigzali do k̆amik̆amis komevodgiti. Man (Dalbastı köyü)
Xumarişa vidaminon. Kyois gza uğuni,
solen malen? Ya vuʒ̆vişi, “Em kyoi dido mendra ren. Gzati varuğun do vargalen.”
Ya miʒ̆uşi, “Sin ar cogi komižiri. Para muşi man komepçap. Manganaten
varmalenna, cogis gepxedu do emuten vulu.” Ya vuʒ̆vişi. “Tamam, mara andğa
varmažiren do ç̆umanişi xaziri rt̆a.” Ya miʒ̆u. Edo mu p̆at̆i. Em seris Çatağis
naren teği xanis kodovinciri. Ar odaş doloxe namolobğun ovro k̆oçik̆ala muç̆oşi
incirenna, eşo. Ç̆umanişi 20 ʒ̆anei k̆onai ar bere komoxtu do, “Begi çkimi,
cogi, cogi!” ya micoxops. Komevaqoni do, ”Cogi soren?” yado p̆k̆itxişi, 18 k̆m.
ekole xincik̆ala ren.” Yado nena gemiktiru. Emus Turkulot varuçkit̆u mara
artikarti oxovoʒ̆onapt̆it. Edo manganaten xincişakis komeptit. Zaten gzati ekşakis
xvenei rt̆u do daha ekoleti manganaten varilet̆u. Edo t̆et̆eli cogi bžirişi govişaşi. Ne ağviri
uğun, ne dizgini do neti gexunuşeni semei do mutu. T̆emt̆et̆eli kodgin. Aya
muren ya vuʒ̆vişi. Sin gexedi emuk sin giqonops yado nena gemiktiruşi, yepʒxont̆i
do kogepxedi. Emuşen ʒ̆oxle ne ʒxenis, ne cogis neti girinis vargemixunut̆u do
emuş nostonisti aʒ̆i govoʒ̆k̆edamint̆u. Em oras şofoi çkimik, “Şefi çkimi, cuzdani
man kamemişkvi. Germaşa naulu, tis mu mogixteps vargaçkinen.” Ya miʒ̆uşi emus
mevusimini do cuzdanişen kart̆alişi ar 20 lira keşaviğişk̆ule cuzdani şofois
komepçi do, “Sin otxo saat̆işk̆ule man ak mçvi!’ Ya vuʒ̆vişk̆ule xinci
mek̆avilit do emtumanis kodovak̆idit.
10-15 Dek̆ik̆eşk̆ule mundis t̆k̆ebi kagomostuşi, cogişen kagepti mara
domaç̆k̆induşi, xolo kogepxedi do mevulut. Mundeşk̆ule ar didi ğaliş kinais
çkin namçumelan, ʒxenis gexunei do mskva dolokunei ar k̆oçi kobžiri. K̆oçik
selami komomçes do “So ulut? Ak mu dulya giğunan?” yado mk̆itxuşi, manti, “Xumarişa
vulu, ʒ̆k̆ari moqonuşeni. Mara sin mire?” ya vuʒ̆vişi, “Man İranui vore do
k̆açakçoba vikip” yado nena gemiktiru. Eşopeten k̆oçi ek kamevaşkvit do çkin
mek̆avilit.
Kyoişa meptişi, ožiramu namint̆u şeepes kogovoʒ̆k̆edişk̆ule goviktet̆işi,
gyari varç̆k̆omaşa vargoçkumert!” yado komemak̆ides. Man aʒ̆i ekoni gyari muç̆o
p̆ç̆k̆oma. Edo “Man žğei vore mara am beres koçit!” ya vuʒ̆vişi beres sufra
kodudges. Manti dido komemak̆idesşi, “jur şuk̆a kamemiʒ̆ilit!” ya vuʒ̆vi do
şuk̆a ç̆k̆omei-ç̆k̆omei xolo gzas kogebdgitit. Tam İranui k̆oçi nabžirit ğalişa
namevanç̆it do cogiş mance naren berek, “Eyvaax, eşkiya!” yado diquruşk̆ule
k̆ap̆ulas komok̆amint̆k̆obu. Mendop̆ʒ̆k̆edişi, mu bžira. 9-10 tane ʒxenis gexunei
k̆oçepek man mçumelan. Tufeğepe do fişekluğepe golak̆idei, nunk̆us meymeneti
navaruğunan tolepes mendoʒ̆k̆edaşi, emedeni uxuiʒ̆onen mara mu maxvenen ki?!
Omt̆inuş çare navarmiğut̆uşeni entepes k̆aixeşa komevanç̆i do çkar mutu
navarmiçkit̆astei, “Selamunaleykum!” yado xe gevunk̆ani. En ʒ̆oxlenik,
“Aleykumselam!” Ya miʒ̆uşi, t̆alaxi stei nagyulun ʒ̆k̆ari voʒ̆iri do “Heyy! Begepe.
Am ʒ̆k̆ari işveni?” Yado mevucoxi. En ʒ̆oxlenik xolo, “Ho, ho, işven” yado nena
gemiktiru. Cogişen gepʒxont̆i do ʒ̆k̆ariten xe- nunk̆u dovibonişk̆ule ğali
kamek̆apti do en ʒ̆oxlenis kogoʒ̆avudgiti. Aʒ̆i k̆oçepes voʒ̆k̆er. Çkari
varuxuink̆anan do manti eşo guris meç̆vei moʒ̆k̆enan. Murenki man xolo varti
oxomaşkurinen. Nagoʒ̆avudgiti k̆oçis, “Yau tkvan aşo so ulut? Ak mu dulya
giğunan?” yado p̆k̆itxişi, k̆oçik, “Çkin eşkiya voret, ulan! Esas sin mi re?
Sin eya miʒ̆vit” yado gomiktu. “Man fen memuri vore do ʒ̆k̆ari moqonuşeni Xumarişa
vidi” ya vuʒ̆vişi, “Akonaşi fen memurişi rayici 500 liraşen gyoç̆k̆aps.” Ya
miʒ̆u. K̆oçis k̆ai xeşa komevanç̆i do, “Hele mendomʒ̆k̆edi. Man sonui vore?” Ya
vuʒ̆vişi, “Sin Lazis mengap.” Yado sagama namomçuk̆ala, “Ar Lazi cebes 500 lira
paraten aşo svapeşa uluni?” yado p̆k̆itxişi, k̆oçik muç̆o ar mcixi naç̆k̆omastei
kaguişaşu. Man emedeni cebes nadolomižit̆u para eşaviği do tolis golavunk̆ani.
“Aha,” ya vuʒ̆vi. Cebes eç lira para miğun. Ginonna, komekça do nana skanişi
mja stei xelali giğut̆as! Varnati man ak domp̆ilanati, domstikanati ar aslani çkva para
vargamamixteps.” Yado nena gevuktirişi, xolo ar mcixi çkva naç̆k̆omastei
diqu. Mutu varatkuşi, majuranepes
komendoʒ̆k̆edu do ok̆ule çkimda guiktu. “Sin arabaten moxtii?” Ya miʒ̆uşi, “Hoo!
Aʒ̆i xincik̆ala man mçumers.” Yado nena gevuktiri. “Sin emuten Çatağişakis
miqonopti?” Ya miʒ̆uşi, “Helbet!” ya navuʒ̆vi do manti kelamik̆ates. Şuron tipi
oxoktei qvali, kuvali do xʒapei mʒxuli komomçes do ç̆k̆omei-ç̆k̆omei,
ğarğalei-ğarğalei gelavilit.
Xinci nageddin Çatağiş Çayis kinais çkinda k̆ap̆ula
mektei do mteli got̆et̆elai 15-20 ʒ̆anei ar k̆ulani nabžiri do tolepe
gep̆t̆k̆oçi mara majuranepek varti mendoʒ̆k̆edes. Man çkimeburot, “Antepe mupei
eşkıya renan?” ya bzop̆ont̆işa bere-bariten xolo t̆emt̆et̆eli 7-8 k̆oçişi
ok̆obğalas komopxvadit. Entepesti xolo mitik varmendoʒ̆k̆edu. Edo xincişa
nameptitk̆ala beki oş do juroş k̆oçi; kimoli, oxorca, bere, bari t̆emt̆et̆eli
kimik inçvirs, kimi kodgin, kimi ğalip̆icis kelacans. Trangik muç̆oşi dobaduna
eşo t̆et̆eli renan do çkar oncğori-moncğoriti varuğunan. Edo artikartis xeepe
vunk̆anit do mek̆avilit. Şofois, “Entepe mi renan aşo ciscibildaği?” ya
vuʒ̆vişi, “Entepes gyoçer uʒ̆umelan do ʒ̆anas ar fara ak mik̆it̆anşi, aşo xura
ibonan.” Ya miʒ̆u.
Eşkiyape xinci k̆ala ʒxenepeşen kagextes, tufeğepe do ʒxenepe ar k̆oçis
kanuşkvesşi, manti entepe pik̆abişi k̆ap̆ulas kogevobği do Çatağişa
mendaviqoni. Ek entepe manganaşen geʒxont̆es do koguşibğes. Manti k̆amik̆amişa
mepta do tis namomixtupe dovuʒ̆ya yado mevisimadi mara ya arteğik komžirops do
“Çkin şikyaeti mot moğodit!” yado mutu domoğodapanten namaşkurinu şeni çkar udodginu
Vanişa mek̆avili. Tis namomixtupeşen k̆amik̆amis p̆ot̆es varti açkinu.
Ar
başka ndğas jur manebra isa ar kyoişa vigzalit do goviktet̆itşi kogemolumces.
Şofoik numç̆velu do mevulutşi, gzaş tudendok̆ele tufeği dokaçei ar k̆oçi
kogolamiʒxont̆es do kodomodgines. Mendop̆ʒ̆k̆editşi, mu bžirat. Jandarma ren.
Çkin “Miti žiriti?” yado mk̆itxupan. “Var, miti varbžirit!” Ya vuʒ̆vit do mʒika
mek̆avilitşi, gzas golasvareli naren kvaepe bžiritşi, şoforik kvaepes
mujuʒxont̆u do mek̆avilit. K̆ap̆ulaşen k̆urşumi mastoles mara goʒ̆avamt̆it do
vigzalit. Otelişa nameptitşi, em manebra kodinciru mara toli naok̆odu do
abarbalus kogyoç̆k̆u. “Eşkiyapek gzaepe kamemik̆vates, muç̆oşi varmaşkurinas!
Hade şofoi gyobažgi gazis. Hade unk̆ap̆i! Hade, mu çumer?” ya icoxops. Manti vižiʒap
do mutu var. [Mç̆aru: Munir Yilmaz Avci]
(1)AZLAĞA/ ABUİSLAH/
ESENKIYI:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/10/azlaga-abuislah-esenkiyi.html
(2) KÖYÜMÜZ/ KYOİ
ÇKİNİ:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/11/koyumuz-kyoi-ckini.html
(3) HEY GİDİ
ÇOCUKLUK/ EY GİDİ BEROBA:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/11/3-hey-gidi-cocukluk-ey-gidi-beroba.html
(4) BAYKUŞ/ OLOLİ:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/11/4-baykus-ololi.html
(5)
Ortaokul Günlerim / Oşkenani Doguroniş Ndğalepes:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/12/ortaokul-gunlerim-oskenani-doguronis.html
(6)
TEKNİKER OKULU VE ERZURUM/ T̆EKNİK̆ERİŞ DOGURONİ DO ERZURUMİ:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/12/6-tekniker-okulu-ve-erzurum-teknikeris.html
(7)
EŞKIYALAR YOLUMUZU KESTİ:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/12/7-eskiyalar-yolumuzu-kesti.html
(8) ŞİİR NASIL YAZILIR?/ LEKSİ MUÇ̆OŞİ İÇ̆AREN?:
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/12/8-siir-nasil-yazilir-leksi-mucosi-icaren.html
https://www.circassiancenter.com/tr/eskiyalar-yolumuzu-kesti/