Gürcü Alfabesi ve Gürcüce’nin Gelişimi
Muhtaçlara
rızık, kölelere özgürlük ver,
Yetimler,
Yoksullar şenlenip yücelsinler.
(Şota Rustaveli)
20. yüzyılda, gecikmiş ulus-devletleri yaratmanın
“doğal” bir sonucu olarak bazı diller yok sayıldıkları ve yok edilmeye
çalışıldığı için günümüzde yeryüzünde tam olarak kaç dilin konuşulduğunu tespit
etmek tam bir uzmanlık konusudur. Bazı dillerin yok sayılması ve yok edilmeye
çalışılması süreci yalnızca kapitalist eksende yer alan ülkelerde değil,
sosyalist eksende yer alan ülkelerde de yaşandı.
“ქართული ანბანი”
/“Kartuli Anbani”/ “Gürcü Alfabesi” dünyanın en eski alfabelerinden bir
tanesidir. Nakış güzelliğindeki bu alfabe yaklaşık 1500 yıllık bir geçmişe
sahip. “Gürcü Alfabesi” zaman içinde gerek harf sayısı ve gerekse de yazım
karakterlerinde bazı değişiklikler geçirerek günümüzde kullanıldığı hali
almıştır.
“Gürcü Alfabesi”nin
ortaya çıkış zamanı konusunda değişik görüşler bulunmaktadır. K. Akhvlediani şunları yazmaktadır:
“Bir tarihçi,
“Gürcistan”ın (Kartli’nin) ilk çarı hakkında bahsederken … kaydediyor ki; Kartlos’un neslinden gelen Parnavaz,
Kartli’nin birinci çarıydı. O, her yerde Gürcü dilini yaymıştır. Kartli’de
Gürcü (Kartuli) Dilinden başka dilde konuşmazdı. Ve o, Gürcü yazısını meydana
getirmiştir.’ Fakat bu malûmat teyit edilemez, çünkü şimdiye kadar bu rivayeti
tasdik edecek ne eski yazılar ne de başka materyal bulunmuştur.”
Bir görüşe göre, Ermeni
Alfabesini ortaya koyan Aziz Mesrop Mastotz (yaklaşık 350-439/440), “Gürcü
Alfabesi”ni de meydana getirmişti. Bir başka kaynağa göre ise, “Gürcü Alfabesi”
bir olasılıkla, 5. yüzyılda Grek Alfabesinin etkisiyle Hıristiyan misyonerler
tarafından oluşturulmuştu.
Kaynaklar, “Gürcülerin”
Hıristiyanlığı 4. yüzyılın başlarında Kapadokyalı Azize Nino’nun vaazlarından
etkilenerek benimsediklerini yazar. 330’larda Kartli Kralı Mirian,
Hıristiyanlığı resmî din ilân etmişti.
N. Berdzenişvili ve S.
Canaşia, “Gürcüstan Tarihi” adlı
kitaplarında, Gürcülerin Hıristiyanlaşmaya başladıkları süreçle ilgili olarak
şunları yazmaktadır:
“ … Kapadokyalı tutsak
bir kız Azize Nino, Kartli’ye gelerek Kral Mirian’ın eşi Kraliçe Nana’ya dinî
vaazlarda bulundu. Bu dini benimseyen Kraliçe Nana ardından kocası Mirian’a da
Hıristiyanlığı kabul ettirdi. Kral Mirian, Hıristiyanlığı “მცხეთა”/
“ Mtskheta” Halkına da tavsiye edip kabul ettirmekte gecikmedi… Kral Mirian, Eristavların koruyuculuğu
altında (Bugünkü Gürcistan’ın bölgelerinden biri olan) “ქართლი”/ “Kartli” Halkı arasına misyoner vaazcılar
gönderdi. Hıristiyanlığı halkına benimsetemeyeceğinden endişe ediyordu.
Gerçekten köylüler ve aşağı tabakadan emekçi halk bu yeni dine şiddetle karşı
çıktı.
Kapadokyalı tutsak kız
Nino, dağlı Gürcülere vaaz vermeye gitti. Vak’anüvislere göre, öfkeli halk dişlerini gıcırdatarak bu
vaazlara tepkisini gösterdi… Bir Eristavi, kılıcını kınından çıkararak havada
döndürdü. Halka tehditler savurmaya başladı. Halk, kralın askerinden korktuğu
için ayaklar altında çiğnenip ezilen totemleri korku ve endişe ile seyretmekten
başka bir şey yapmadı. Hıristiyanlık dini, Gürcü Halkı arasında işte böyle
kılıçla, kanla yayılmaya başladı. Tüm bunlara karşın daha uzun yıllar Hıristiyanlığın
giremediği yerler vardı “Gürcüstan”da…”
Kartli’de “Gürcülerin”
Hıristiyanlığı kabul etmeleriyle birlikte, Hıristiyanlığı kabul eden diğer
topluluklarda olduğu gibi, (Hıristiyanlığa ait) dinî metinlerin Gürcüce’nin
Kartluri lehçesine/ diyalektine çevrilmesine ihtiyaç duyuldu. Bu ihtiyaç sonucu
olarak da bir alfabe oluşturulması ihtiyacı ortaya çıktı.
İlk “Gürcü Alfabesi, “ასომთავრული/“Asomtavruli”dir. Bu alfabeye harf
şekillerinden dolayı “მრგლოვანი”/“mrglovani”/”yuvarlak”
yazı da denilmektedir. Harfler aynı boydadır ve soldan sağa doğru yazılır.
“Asomtavruli Anbani” 38 harften meydana gelmektedir. Bu alfabe 5. yüzyıldan 10.
yüzyıla kadar kullanılmıştır.
“Asomtavruli Anbani”,
çabuk yazım için elverişli değildi. Bu sebeple 10. yüzyıldan başlamak üzere “ნუსხა
ანბანი”/ “Nuskha Anbani” kullanılmaya başlandı.
“Nuskha Anbani” daha
çabuk yazılıyordu. 11. yüzyıldan sonra “Nuskha Anbani”nin yerini “მხედრული
ანბანი”/
“Mkhedruli Anbani” aldı.
“Mkhedruli Anbani”,
dünyevî alfabe olarak adlandırılır ve günümüzde de kullanılan alfabe olup 33
harften meydana gelir. Bu harflerin 5’i ünlüdür.
“Asomtavruli Anbani” ve
“Nuskha Anbani” yalnızca dinî işlerde kullanılmamaya başladığı için, bu
alfabelere “ხუცური”/ “Khutsuri” (Ruhanî) yazı denildi. Bu
tabire ilk defa 1365’te yazılmış bir belgede rastlanılmıştır.
Hıristiyanlığın benimsenmeye
başlanmasıyla birlikte “Yunanca”, Süryanice, Ermenice dinî metinlerin
Gürcüce’ye çevrilmesine ihtiyaç duyuldu. Hıristiyanlığı kabul eden diğer topluluklarda
olduğu gibi, ilk çeviri eserler İncil ve Hz. İsa’nın doğumuna ilişkin
metinlerden oluşuyordu. (Doğu
Gürcistan’da) Kartli’de Hıristiyanlığın kabul edilmesiyle çeviri metinlerle Gürcü
Edebiyatı’nın temeli atılmış oluyordu.
Ortaçağ’da Doğu ve Batı
dillerinden Gürcüce’ye yapılan çeviri ve uyarlamalar Gürcü Edebiyatı’nın gelişiminde önemli bir yere
sahiptir. 12. yüzyıla kadar Gürcü Edebiyatı, Din Adamlarının istifadesi için Azizlerin
yaşamlarını anlatan metinler, Dinî Efsaneler gibi ruhanî edebiyatı ifade
ediyordu. Bütün bu eserler elyazması idi. Zamanla din dışı konular da ele
alınmaya başladı. სარგის თმოგველი/ Sargis Tmogveli’nin
Farsça klasik halk öyküsünden uyarladığı
“ვისრამიანი”/ “Visramiani” ile მოსე
ხონელი/
Mose Khoneli’nin “დარეჯანიანი”/
“Darecaniani”, ჩახრუხაძე/Çakhrukhadze’nin “თამარიანი”/
“Tamariani”, იოანე შავთელი
/ İoane Şavteli’nin “Abdulmesia”/” აბდულმესია”
adlı eserleri din dışı Gürcü Edebiyatı’nın ilk örneklerindendir. Bu dönemde
yazılan en önemli, aynı zamanda da Klasik Gürcü Edebiyatı’nın en ünlü eseri შოთა რუსთაველი
/Şota Rustaveli’nin ვეფხისტყაოსანი “Vepkhistkaosani”/ “Kaplan
Postlu Şövalye” adlı eseridir.
Şota
Rustaveli ve eseri “Kaplan Postlu Şövalye”nin 17. yüzyıla ait elyazmasından bir bölüm
Gürcü Edebiyatı’nın
gelişimi, 13. yüzyıldan başlamak üzere istilâlarla kesintiye uğradı. Ancak Şota
Rustaveli’nin şiir geleneği devam etti. Kral 1. Teimuraz aynı zamanda önemli
bir şairdi.
18. yüzyılın ilk
çeyreğinde Gürcü entelektüel yaşamını bilgin ve şair olan Kral 6. Vakhtang
(1675- 1737) belirledi. 1709’da
Tiflis’te ilk basımevini kurdu ve
“Kaplan Postlu Şövalye” 1712’de ilk kez matbaada basıldı.
Sulkhan- Saba Orbeliani
Gürcü Edebiyatı, 18. yüzyılda
yazar ve sözlükçü სულხან-საბა ორბელიანი/ Sulkhan- Saba Orbeliani’yle yeniden canlandı.
Yine bu yüzyılda David Guramişvili ve Besiki (Baserion) Gabaşvili iki önemli
şairdir.
Çarlık Rusyası
sınırları içinde, Gürcü Edebiyatı 19. yüzyılda hızlı bir gelişme sürecine girmiştir.
Bu yüzyılın önemli isimleri şöyle: ალექსანდრე
ჭავჭავაძე
/Aleksandre Çavçavadze (1786-1846), გრიგოლ
ორბელიანი
/ Grigol Orbeliani (1800- 1883), ნიკოლოზ ბარათაშვილი
/ Nikoloz Barataşvili (1817-1845), ილია ჭავჭავაძე/
İlia Çavçavadze ( 1837- 1907), აკაკი წერეთელი
/ Akaki Tzereteli (1840- 1915), ალექსანდრე
ყქზბეგი/
Aleksandre Kazbegi (1848- 1893), ვაჟა ფშაველა/
Vaja Pşavela (1861- 1915).
18. yüzyılda Güney
Kafkasya; “Safevî/
Pers/ İran” Şahı, Osmanlı Sultanı ve Rus Çarı’nın çatışma ve hâkimiyet alanları
içindeydi; ilerleyen zamanda Güney Kafkasya’da bugünkü siyasî sınırlar da ortaya
çıkacaktı. Bu konuda N. Berdzeneşvili ve S. Canaşia şöyle yazıyor:
“ … İran, Osmanlı ve Ruslar
Güney Kafkasya’da rekabete girdiler. Bunlardan hiçbiri Gürcüstan’ı rahat
bırakmıyor, onun bağımsızlığını tanımak istemiyorlardı. Kral Erekle’nin önünde İran,
Osmanlı ve Rus seçenekleri vardı. Bunlardan birine yamanmak zorundaydı.
Gürcülere göre Güney Kafkasya’da Gürcü ve Rus çıkarları birbirine yakın
bulunuyordu… Gürcüstan’ın Rus himayesini seçmesi onun çıkarlarına da uygun
gözüküyordu…”
23 Temmuz 1783’te Kuzey
Kafkasya’da bulunan Giorgievsk Kalesi’nde aynı adı taşıyan antlaşma Çarlık
Rusyası ile კახეთი /“Kakheti”/”Kaheti”yi de kendine
bağlamış olan ქართლი
/ Kartli (Gürcistan) Kralı 2. Erekle arasında imzalandı. Bu antlaşmaya imza
koyan 2. Erekle’nin sıfatları şöyleydi:
“Tanrı’nın izniyle,
yüce imparatorlarının hürmetkârı ქართლ-კახეთი
/Kartl- Kakheti Kralı, სამცხე-საათაბაგო /Samtshke- Saatabago, ყაზახი
/Kazakhi, ბორჩალო/ Borçalo, შამშადილე
/ Şamşadile, კაკი/ Kaki, შამახი/
Şamakhi, შირვანი / Şirvan, განჯა
/Gence ve ერევანი/ Erivan Hükümdarı 2. Erekle.”
Son Kartli Kralı
ölürken yaptığı vasiyetle, Krallığını Çarlık Rusyası’na bıraktı.(1802).
20. yüzyıl
başlarında Safevî/ Pers/ İran” Şahı, Osmanlı Sultanı ve Rus Çarı’nın Güney
Kafkasya’daki toprakları
Çarlık
Rusyası’nın Kafkasya’da etkili olmaya başlamadan önce, 17. yüzyılda, bugünkü
Gürcistan coğrafyasında üç krallık bulunuyordu: Başkenti Tiflis olan Kartli Krallığı;
kuzey-doğuda Kakheti Krallığı ve Batıda Kutaisi civarını elinde bulunduran İmereti
Krallığı. Bu krallıkların ilk ikisi İranlılar’ın, sonuncusu da
Osmanlılar’ın denetimindeydi.
Doğu Karadeniz kıyıları, adı geçen bu üç krallığın
egemenlik alanı dışındaydı. Kuzeyde Soçi-Sokhumi arası Abkhazya’ya; Sokhumi-Poti
arası Megrelya’ya; güneyde Poti-Batumi arası Gurya’ya aitti. Bu üç prenslik
Osmanlı’ya haraçla bağlıydı. Güney-batıda ise Samtskhe ve Saatabego
prenslikleri vardı. Bu prensler, zamanla İslâmiyet’i benimsedi ve Osmanlı’ya
doğrudan bağlı birer valilik haline geldi.
1803’te Samargalo/ Megrelya,
1804’te İmereti ve Guria, 1806’da Osetler, 1810’da Abkhazya Çarlık Rusyası’na
bağlandı.
1783’te Kartl- Kakheti
Gürcü Kralı 2. Erekle ile Çarlık Rusyası arasında yapılan Georgievsk
Antlaşması, Hıristiyan Osetya ile Hıristiyan Gürcistan’ı birbirlerine bağlayan
“Gürcü Askerî Yolu”nun açılmasına ortam hazırladı.
Transkafkasya’da ayak basabileceği ilk toprağı
(yarı) gönüllü olarak Çarlık Rusyası’na veren Gürcüler baskılara uğradılar.
19. yüzyılın tamamına
yakın bir zaman dilimi içinde Gürcü Dil ve Kültürü baskı altına alındı. Doğal
olarak Rusça resmî dil oldu. Gürcü Kilisesi’nin bağımsızlığı da gayrı resmî
olarak ortadan kaldırıldı. Ülke birbirlerinden ayrı gubernialarla yönetildiği
için Rusya İmparatorluğu içindeki Kartl- Kakheti’de de, Gürcistan’nın bugünkü
sınırları içinde de o zaman bir Gürcü Devleti bulunmuyordu.
Çarlık
Rusyası’nda İlia Çavçavadze'nin editörlüğünu yaptığı Gürcüce “İveria” Dergisi
ile aynı adı taşıyan gazete
İlia Çavçavadze, Çarlık
Rusyası’nın toprakları içinde yaşayan Gürcüler arasında okuryazarlığın
yaygınlaştırılması için çaba harcadı. Gürcü Tiyatrosu’nun yeniden canlanmasında
önemli katkıları oldu. Bir süre “İverya Dergisi”nin editörlüğünü yaptı. 1907’de evinin yakınında öldürüldü. Çarlık
Rusyası’nın gizli polisi tarafından öldürüldüğü sanılmaktadır.
Çarlık Rusyası’ndaki Megrel
Aydınları’nın da Megrelce okuryazarlığı yaygınlaştırmak için Gürcü Alfabesi
ve/ya Kiril Alfabesi’yle ne tür kurumsal çalışmalar yaptıklarını (şimdilik) ayrıntısıyla
bilemiyoruz.
Çarlık
Rusyası'da eğitimci İakob Gogebaşvili tarafından 1876'da yayınlanan ilk Gürcüce
ders kitabı: “Deda Ena”/ “Anadili”
Çarlık Rusyası’nın
yönetimi altındaki bu bölgede, eğitimci İakob Gogebaşvili, Gürcüler arasında okuryazarlığı
yaygınlaştırmak için 1879’da bir cemiyet kurdu. İlk Gürcüce okul kitapları İakob
Gogebaşvili (1840- 1912) tarafından hazırlanmıştır. Rusça’nın resmî dil olduğu bir bölgede,
Gürcüce’nin yaşatılması için tehlikeleri göze alan İakob Gogebaşvili’nin
Gürcüce’ye akraba diğer dillerle ilgili tavrı oldukça ilginçtir!
George Hewitt, İakob Gogebaşvili’den
alıntılar yapıyor ve yorumluyor:
“Gogebaşvili’nin
ilk makalesi, Megrelya ve Svanetya’daki dil öğretiminin “bazı yerel
diyalektlerde” değil “anadille” olması yönündedir. Buradan anlıyoruz ki,
Gogebaşvili’ye göre; Megrelce ve Svanca diyalekttir, buna göre de; Megrel ve
Svanlar’ın anadili Gürcüce olmalıdır. Bu yaklaşımı Gogebaşvili’nin kendi yazdıklarından
aktaralım:
‘Çok
iyi bilindiği gibi, yerel olarak kullanılan kabilesel diyalektlerin yanı sıra,
her ırk, bu ırkın her parçası için ortak bir hazineyi ifade eden ve anadil
olarak adlandırılan esas bir dile sahiptir. Bütün okullarda eğitim anadille
verilir ve “yerel çocukların” iyi anlamadıkları yaygın kelimeleri ifade etmek
ve tanımlamak için yerel diyalektleri kullanırlar. Böylesi zekice bir uygulama,
ırkımızın Hıristiyanlığı kabul ettiği ve kendisi için okullar açtığı zamandan
beri Gürcüstan’ımızda mevcut oldu. 4. yüzyıldan başlayarak günümüze kadar bütün
okullarımızda, Karadeniz’den Dağıstan sınırlarına kadar, sadece yaygın anadilde
yazılmış olan kitaplar kullanıldı. Yerel olarak anlaşılmayan kelime ve
deyimleri açıklamak amacıyla, öğretmenler açıklamalarda yerel terim ve
deyimleri kullanacaklardı. Örneğin, Megrelya ve Svanetya’da, öğrenmeyle
birlikte, ‘anadili’ tamamıyla anlamayı da yaygınlaştıracaklardır... (...) Ama
şeytan uyumuyor. Karadeniz’in sahillerini bölmek, parçalamak ve Batı Gürcüstanlıların
gerçek anavatanını zayıflatmak için bir özlem besliyor. Ve araçları da çok
geçmeden buldu: Megrelya ve Svanetya’nın ortak topraklardan, ortak
vatanlarından ayrılması.’ (C. II, s. 358-359)
Gogebaşvili’nin
ikinci makalesinden de şu görüşlerini alıyoruz:
“Hıristiyanlığı,
Doğulu Gürcülerden üç yüz yıl daha önce kabul eden Megreller, İsa Mesih’i
yücelttiler ve ibadetlerini esas dilleri Gürcüce’yle yerine getirdiler, bunu
tamamiyle kendi iradeleri ve sosyal içgüdülerinin gereği olarak yaptılar...
Kendi “yerel diyalektlerini evde konuşurken, başlangıcından beri Gürcü
alfabesinin kendi alfabeleri olduğunu kabul ettiler ve Gürcüce’yi de
kendilerinin edebiyat dili addettiler.’(s. 460-461)
Bu
görüşler inandırıcı mı? Olmadıklarını düşünüyorum.
Gürcüler,
Megreller ve biraz daha uzaktan Svanlar arasındaki genetik bağ konusunda
herhangi bir tartışma bulunmamaktadır.
Eğer
Gogebaşvili’nin mantığı, eleştirilmeksizin kabul edilirse “anadilleri” olarak
Gürcüce varken, Megreller ve Svanlar’ın kendilerine has başka diller
geliştirdikleri sonucuna varılacaktır. Böylesi bir durum açıkça bir
anlamsızlıktır.
Eğitim
hakkında, Gürcistan coğrafyasındaki her çocuğun, Hıristiyanlığın kabulünden bu
yana, son 17 yüzyıldır, Gürcü alfabesiyle, Gürcüce eğitim gördüğünü ciddî
olarak kabul etmemiz gerektiği mi kastediliyor; Gürcü, Megrel ve Svan
çocuklarına bu süre boyunca kesintisiz Gürcüce bir eğitim mi verildi? Geçmişi
17 yüzyıla dayanan, böyle bir eğitime sahip bir ülkeyi yeryüzünde bulmak mümkün
mü?
1913’te
bile, bütün Gürcistan’da sadece 733 ilkokul ve 34 ortaokul bulunuyordu, ki bu
okullar da okul yaşındaki çocukların sadece üçte birine cevap verebiliyordu.
Ancak
Sovyetler’in uygulamasıyla (1920’lerden itibaren) okul yaşındaki bütün çocuklar
ilkokul eğitimi imkânına kavuşabildiler. Sovyet sistemine geçildiğinde, okul
yaşını geçmiş olan bir Megrel bayan tanıdım, 1980’lerde öldüğünde hâlâ
okur-yazar değildi. Sıradan Megrel ve Svanlara Gürcü dilini 4. yüzyıldan 20.
yüzyıla kadar öğreten(!) okullar acaba neredeydi?”
Zakaria Laşkaraşvili, Megrel ve Lazların ikiye bölünme
sürecine ilişkin olarak şu tespitte bulunuyor:
“Güneyden gelen düşman akınlarından kaçan Gürcüler,
Laz-Megrel topraklarının orta beline yüklenerek ülkeyi ikiye böldüler. Böylece
Laz-Megrel birliği sığınmacı Gürcüler tarafından parçalanmış oldu.”
Bu konuda Peter Gold ve Frank J. Gillis da Zakaria
Laşkaraşvili’yi destekliyorlar:
“Sekizinci yüzyıldan başlamak üzere batıya sığınan Gürcüler
(şimdiki “Guryalılar” ve “Acarlar”), Lazların Megrellerin ana yapısından
kopmasında sorumluluğu olan halktır.”
Bugünkü Gürcistan’da
Gürcü Dili ve Edebiyatı için şüphesiz iki önemli dönemeç var. Bunlardan
birincisi Gürcülerin Hıristiyanlığı kabul etmeleri sonucu Gürcüce’ye başka
dillerden yapılan dinî çevirilerle atılan temel, ikincisi de 25 Şubat 1921’de
Gürcistan’da Sovyet Yönetimi’nin kurulmasıyla Gürcüce’nin de “resmî dil”
olmasıdır.
Yaklaşık 1500 yıllık
kendisine has bir alfabeyle sahip olan “Gürcü Edebiyatı”, bilimin bütün
dallarında büyük bir zenginliği ifade etmektedir. Doğu Hıristiyan Dünyası’nın
en eski ve en zengin edebiyatlarından biri olan “Gürcü Edebiyatı”, Ortaçağ ve
Hıristiyan Edebiyatı’nın günümüzdeki önemli bir arşivi olma özelliğini de
taşımaktadır.
Günümüzün Gürcü
Edebiyat Dili, Kartli Gürcüce’si temelinde ortaya çıkmıştır ve 19. yüzyılın
ortalarında biçimlenmiştir. Gürcüce’nin çeşitli lehçeleri/ diyalektleri de var:
Kartlililer, Kakhetililer, İngololar, Tuşlar, Khevsurlar, Pşavlar, Mokhevler ve
Mtiullar Doğu Gürcüce lehçelerini/ diyalektlerini; İmeretililer, Raçalılar ve
Guryalılar Batı Gürcüce lehçelerini/ diyalektlerini konuşurlar. Acarlar,
Guryalılarla aynı Gürcü lehçesini/ diyalektini konuşurlar.
Sovyetler Birliği
Yönetimi, Gürcü Alfabesi’ni ve Gürcüce’yi sahiplendi ve Gürcistan Sovyet
Sosyalist Cumhuriyeti’nde kurumsal olarak yaygınlaşması için hiçbir maddî ve
manevî fedakârlıktan kaçınmadı.
Gürcüce; Zanca/ Kolkhuri
Nena ( Megrelce ve Lazca) ve Svanca ile birlikte “Güney Kafkasya Dil Ailesi”ni
oluşturur. Bu dillere “Kartveluri Dilleri” de denilmektedir. Bu dilleri konuşanlar arasında karşılıklı
olarak birbirlerini anlama yalnızca Megrelce ve Lazca konuşanlar arasında
mümkündür.
Sovyetler Birliği’nde Megrelya’da 1930'larda
Gürcü Alfabesi'yle Megrelce olarak yayınlanangazeteler: “Qazaqişi Gazeti”,
“Maxorxali”, “Samargaloşi Çai”, “Samargoloşi Tutumi”
Sovyetler Birliği
Yönetimi, yaklaşık 1930’ların sonlarına kadar Gürcistan Sovyet Sosyalist
Cumhuriyeti’ndeki Megrellere ve Lazlara kısıtlı da olsa “Kültürel Haklar”
tanıdı ve destekledi. Ancak daha sonra Megrelce, Lazca ve Svanca, sanki
“konuşanı hiç kalmamış diller gibi” yalnızca akademik çalışma düzeyine
indirgendi. Megreller, Lazlar ve Svanlar yok sayılarak nüfus kayıtlarına
“Gürcü”/ “Kartveli” olarak geçirildiler. Bu sebeple, günümüzde Gürcistan’da
anadili Gürcüce olan “gerçek Gürcüler”le, ikinci dili Gürcüce olan Megrel, Laz
ve Svanların gerçek sayıları bilinememektedir.
1929'de Sovyetler
Birliği’nde Abkhazya'da yayınlanan Lazca Gazete: “Kızıl Yıldız” ile Laz Alfabesi: “Alboni”
David Kldiaşvili (1862-
1931), Vasil Barnovi/ Barnaveli (1857-1934), Miheil Cavahişvili (1880- 1937), Niko Lortkipanidze (1880- 1944), Grigol
Robakidze (ö. 1962) Leo Kiaçeli (1884-
1952), Konstantine Gamsakhurdia (1891- 1975), Aleksandre Abaşeli (1884- 1954),
Galaktion Tabidze ( 1892- 1959), Giorgi Leonidze ( 1899- 1966), İrakli Abaşidze
(d. 1909), Grigol Abaşidze (d. 1914), gibi
çağdaş Gürcü Edebiyatı’na eserler vermiş kişiliklere sahiptir.
“Gürcü Dili, üç
milyondan fazla konuşanı, zenginleşen edebiyatı, medyada ve okullarda kullanımıyla
geleceği güvence altındaki tek yerli Kafkasya dilidir. Aynı şeyleri Gürcüce ile
aynı dil ailesinden olan Megrelce, Lazca ve Svanca için söylemek ne yazık ki
mümkün değil.
1930’ların sonlarında
Sovyet Yönetimi tarafından dikte edildiği gibi, (Gürcistan’daki) Megrellerin,
Lazların ve Svanların “Gürcü”/ “Kartveli” olarak sınıflandırılmaktan mutlu olup
olmadıkları konumuz dışındadır. Ancak Megrelce, Lazca ve Svanca Gürcüce’den
farklı dillerdir. Eğer bu yazılı olmayan dilleri akademik çalışmaların ötesinde
teşvik etmek için bir şeyler yapılmazsa, eğer Megrel, Laz ve Svan çocukları
kendi anadillerinde daha az mahir olurlarsa, bu diller elbette zayıflayacak ve
yok olacak. Ne yazık ki, yalnızca bu
konuyu gündeme getirenler, “otorite” tarafından bölücülüğü cesaretlendirmekle
suçlanmaktadır. Eğer bu dillere bölgelerinde Gürcüce’ye eşit statüler
verilirse, zaman içinde, büyüleyiciliği, şimdiden tahmin bile edilemeyecek bir edebiyat
oluşacaktır.”
Gürcü Alfabesi,
Gürcüstan’da resmî Dili olan Gürcüce’nin yazımından başka, “akademik
çalışmalar” için hazırlanan Megrelce, Lazca ve Svanca metinlerin yazımında da
kullanılmaktadır. Gürcü Alfabesi; Osetçe’nin İron lehçesinin/ diyalektinin ve
Abkhazca’nın yazımlarında da bir süre kullanılmıştır.
Günümüzde
Abkhazya’da Gürcü Alfabesi'yle Megrelce olarak uzun yıllardır yayınlanan
gazete: "Gali" ve yine Abkhazya'da Gürcü Alfabesi'yle yayınlanmış
Megrelce bir ders kitabı: “Çkini Nina”/ “Dilimiz”
Gürcü Alfabesi’nin her
bir harfi, dilde işaret ettiği bir sese aittir. Dil ile yazı arasında tam bir
uygunluk mevcuttur, söylendiği gibi yazılır. Bu konuda W. E. D. Allen şunları
yazıyor:
“Gürcü Alfabesi, çok
sadalı Gürcü dilini tamamıyla doğru gösteriyor… her sadaya ait bir harf vardır.
Her harf, tam açık surette telâffuz ediliyor. Bu noktaî nazardan hiçbir alfabe,
Gürcü Alfabesi’yle mukayese edilemez.”
Dağıstan’da ve Çeçen-
İnguşların yaşadıkları bölgelerde de, mezar taşlarında, binalarda, kiliselerde
Gürcü Alfabesi’yle yazılmış pek çok yazı bulunmuştur. Bu yazılar her iki dilde,
yani hem Gürcüce ve hem de yazıldığı yörede konuşulan yerel dillerdedir. A.
Çikobava ve T. Gudava, bu yazılar üzerinde çalışmalar yapmıştır. Kuzey Kafkasya
Halklarının Gürcüce veya yerel dillerinde de yazısını kullanmış olmaları, Gürcü
Halkı ile Kuzey Kafkasya Halkları arasında yüzlerce yıllık bir kültür ve tarih
bağının bulunduğunu göstermektedir.
Bir sonraki makalemde
buluşmak üzere sağlıcakla kalın.
(KAYNAKLAR: V. Akhvlediani,
/ “Kartuli Damtserloba”, Tbilisi, 1973; Ali İhsan Aksamaz, “ Dil-Tarih-Kültür
ve Gelenekleriyle Lazlar, Sorun Yayınları, İstanbul, 2000; N. Berdzenişvili/ S. Canaşia (Çeviren: Hayri
Hayrioğlu Malaqmadze), “Gürcüstan Tarihi”, Sorun Yayınları, İstanbul, 1997;
Fahrettin Çiloğlu, “Gürcülerin Tarihi”, Ant Yayınları, İstanbul, 1993; R. Gachechiladze, “Soviet Georgia”, Tbilisi
University Press, Tbilisi, 1977; Hayri Hayrioğlu Malaqmadze, “Büyük Şota’nın
İki Dizesi Üzerine”, Çveneburi Kültürel Dergi, Sayı 1 (8), 1993; Fehime Yazıcı
(Ali İhsan Aksamaz) “ Gürcü Alfabesi ve Gürcü Edebiyatı’nın Kaynakları ve
Gürcüce’ye Akraba Dillerin Durumu”, Tarih ve Toplum, Sayı 199, Temmuz 2000,
İletişim Yayınları, İstanbul; George Hewitt (Çeviren: Ali İhsan Aksamaz),
“Çeçenler ve Komşuları”, Birikim, Sayı 78, Ekim 1995; George Hewitt (Çeviren: Ali İhsan Aksamaz), “Güney
Kafkasya ve Megrel-Lazların Kültürel Hakları”, Birikim, Sayı 85, Mayıs 1996; George
Hewitt (Çeviren: Ali İhsan Aksamaz), “ Diller Dağı: Kafkasya”, Tarih ve Toplum,
Sayı 189, Eylül 1999; G. Khutsishvili, Tbilisi, Progress Publishers, Moscow, 1981; M.
Kraveishvili/ G. Nakhutsrishvili, “Teach Yourself Georgian”, The Georgian
Society For Cultural Relations With Compatriot Abroad, Tbilisi, 1972; M. Lortkipanidze/ İ. Katcharava, “ A Glimpse
of Georgian History”, Tbilisi, 1983; M.
Lortkipanidze Redaktör/ Editör: G. B. Hewitt), “ Georgia in the XI-XII Centuries,
Ganatleba Publishers, Tbilisi 1978; Peter Gold/ Frank J. Gillis, Indiana University,
Archives of Traditional Music Folklor Institute, Bloomington, USA, 1972; Stefanos
Yerasimos, “Milliyetler ve Sınırlar, İletişim Yayınları, İstanbul; Zakaria Laşkaraşvili (Çeviren: Hayri Hayrioğlu
Malaqmadze) “Yüzyıl Önce Ç̆aneti”, Ogni Kültür, Dergisi, Sayı 1, Kasım 1993, İstanbul)
(1
V 2020)
Ali
İhsan Aksamaz
aksamaz
@gmail.com
Not: Alıntılar, kaynaklarından olduğu gibi
aktarılmıştır.
https://sonhaber.ch/gurcu-alfabesi-ve-gurcucenin-gelisimi/
http://circassiancenter.com/tr/gurcu-alfabesi-ve-gurcucenin-gelisimi/
http://circassiancenter.com/tr/gurcu-alfabesi-ve-gurcucenin-gelisimi/
Hiç yorum yok:
Yeni yorumlara izin verilmiyor.