“Sandro’nun Hayatı”
Bu makalemde sizlere Şalva Tevzadze/ Sandro
İbereli/ Saba Artvineli gibi müstear isimlerle de yazan Şanver Akın’ın
“Sandro’nun Hayatı” adlı otobiyografik çalışmasını hem bana
kendisinin PDF olarak gönderdiği kitabından ve hem de feysbuk ortamında
yazdıklarından faydalanarak tanıtacağım.
Şanver Akın,
“Sandro’nun Hayatı” adlı kitabını çocuklarının isteği üzerine kaleme almış ve
yayınlatmış. Akın Şanver, anadili
Gürcüce olan bir “Çveneburi”/ Gürcü Aydını. Bir diğer özelliği ise, “yeni dönem” “Çveneburi”/ “Gürcü”
Aydınlarından da biri; Ahmet Özkan Melaşvili ve Hayri Hayrioğlu Malaqmadze’yle yakın ilişki içinde olmuş.
Sandro’nun Hayatı” adlı
kitap, yalnızca Şanver Akın’ın kişisel anılarını aktarmakla ve siyasî duruşu
konusunda bilgi vermekle kalmıyor, Türkiye’deki yeni dönem “Çveneburi”/ “Gürcü”
Aydınlarının 1968’de başlayan süreli/ süresiz yayıncılık faaliyetlerine de 1980’e
kadar bir anlamda ışık tutuyor.
(93 Harbi) 1877- 1878
Osmanlı- Rus Çarlığı Savaşı’ndan sonra; Kars, Ardahan ve “Batum ve Havalisi”
Çarlık Rusyası’nın topraklarına katılınca, diğer Müslüman “Gürcüler”/
“Çveneburiler” ve Lazlar gibi, Şanver
Akın’ın büyük dedesi Hasan Balıkçıoğlu/ Tevzadze de Artvin/ Borçka’nın ხება /Kheba/Xeba/ Köyü’nden ayrılmak zorunda kalarak komşularıyla beraber Sinop/Ayancık’ın Mestan
Köyü’nün ormanlık mevkisi Aktaş’a yerleşmiş. Yerleştikleri yeni mahalleye eski
köylerinin adını vermişler: Kheba.
Muhacir Müslüman “Gürcüler”/ “Çveneburiler”, yeni Kheba’da evlerini
inşa ederler. Ormanların içinde “ლუაფი”/ “Luapi”
denilen yeni tarlalar açarlar. Bu yeni tarlalarda “ნადი”/”nadi”/ “imece” usulüyle çalışarak bereketli ürünler
alırlar. Nadi usulüyle mahallelerinin yollarını da yaparlar.
Sandro, “Gürcü”/ “Çveneburi muhacir bir ailenin üçüncü kuşaktan evlâdı
olarak 1945’te, Sinop/Ayancık’ın Mestan Köyü’nün Aktaş Mahallesi’nde dünyaya
gelir. Türkiye’nin Karadeniz Bölgesi’ndeki her köylü çocuğu gibi, Küçük Sandro
da zamanın üretim, mülkiyet ve paylaşım ilişkileri içinde Aktaş’ta büyür,
serpilir. Akranlarına göre birçok bakımdan farklıdır ve bu hali başkaları
tarafından da daha ilk bakışta hemen anlaşılır. Öğrenmeye olan düşkünlüğü ve doğuştan
lider karakter özellikleriyle dikkat çeker.
Akranlarına göre, hep birkaç adım öndedir. 1950’de henüz beş
yaşındayken kendisini ilkokula kaydettirmeyi başarır. Babası, Küçük Sandro’ya hemen
defter, kitap ve Alfabe Kitabı satın alır.
Küçük Sandro, ilkokul hayatı boyunca başarılı olur; sınıflarını hep
birinciliklerle bitirir. Başarılı bir öğrenci olmasına rağmen, Küçük Sandro
yine de öğretmeninden dayak yemekten kurtulamaz. Anadili Gürcüce’yi
arkadaşlarıyla konuştuğu için, öğretmeni onu da avuçlarının içine sopayla vurarak
cezalandırır. Bu dayaklar, Küçük Sandro’yu derinden etkiler. Anadilini
konuştuğu için öğretmeninden yediği dayaklar onu düşünmeye sevk eder; küçük
yaşta sorgulamaya başlar.
Köyde radyosu olan tek kişi Sefer Çavuş’tur. Bir gün radyonun ibresini
döndürüp istasyon- istasyon gezerlerken hışırtılı da olsa, Gürcüce yayın yapan
bir istasyona ulaşırlar. Bu, “Sovyetistan”ın/ Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler
Birliği’nin on beş cumhuriyetinden biri olan Gürcüstan Sovyet Sosyalist
Cumhuriyeti’nden yayın yapan bir radyo istasyonudur. Küçük Sandro’nun beyninde fırtınalar kopar;
bir yanda anadili Gürcüce’yi konuştuğu için okulda öğretmeninden yediği
dayaklar, öte yandan anadili olan Gürcüce’de yayın yapan bir radyo istasyonu.
Akranlarına ve hatta köyün çoğu yetişkinine göre; algı, anlama ve
anlamlandırması daha gelişmiş bir çocuk olan Küçük Sandro hayatı daha bir
farklı sorgulamaya başlar.
Köyün bir Aziz Hocası vardır. Bir gün Aziz Hoca’nın eline bir kitap
geçer. Bu kitap; Atatürk, Stalin,
Churchill, Roosevelt gibi devlet adamlarının hayat hikâyelerini
anlatmaktadır. Kitap, henüz sekiz yaşında bir ilkokul öğrencisi olan Küçük
Sandro’nun ilgisini çok çeker. Kitaptan Stalin’in hayat hikâyesini defalarca
okur. Stalin’in gibi büyük bir dünya liderinin soyundan geldiği için tüyleri
diken diken olur ve Gürcü olmaktan gurur duyar.
Küçük Sandro, ilkokulu birincilikle bitirir. Babası, onu ortaokula
değil, çift sürmesi için tarlaya gönderir. Üstelik babası onu, kendisinden birkaç
yaş büyük ve uzaktan yalnızca bir kere gördüğü genç bir kızla da nişanlar.
Birçok bakımdan kendisinden donanımsız bazı ilkokul arkadaşları yeni eğitim-
öğretim döneminde zamanın okul üniforması ve kepiyle ortaokula başlar. Üstelik
bu arkadaşları, Küçük Sandro’yu ezmek için olmadık abartılı tavırlar
sergilerler, onu her fırsatta kıskandırmaya çalışırlar. Küçük Sandro, o
arkadaşlarının bu cibilliyetsiz davranışlarıyla kahrolur.
Küçük Sandro’nun doğuştan getirdiği üstün özellikleri ne ailesi ve ne
de çevresi tarafından algılanır. Küçük Sandro katlanılması zor yıllar geçirir.
Ancak hayata küsmez. Doğuştan getirdiği üstün özellikleri, donanımı ve
öğrenmeye olan susamışlığı onu hayata bağlar; kabuğuna çekilmez, kendini var
etme mücadelesine daha da sarılır.
Babası, Ayancık Orman İşletmesi’nde işçi olarak çalışken, Küçük
Sandro’yu da Ayancık K’uran Kursu’na yazdırır.
Gündüzleri babası çalışırken, o da K’uran Kursu’nda öğrenim görür. Akşamları
da babasıyla birlikte Orman İşletmesi’nin koğuşunda yirmi işçiyle birlikte
yaşamak zorunda kalır. K’uran Kursu’ndaki Hoca’nın hot zot tavırlarına, uzun sopasına
ve koğuş hayatına Küçük Sandro’nun boyun etmesi mümkün değildi. Aktaş’a dönmeyi
kafasına koyar; döner de.
Habersizce K’uran Kursu’nu bıraktığı ve Aktaş’a döndüğü için babasından
azar işiteceğine ve tekrar Ayancık’a götürüleceğinden emindir. Bu akıbeti
önlemek için bir “Namaz Hocası” bulur ve bir hafta gibi kısa bir sürede bütün sureleri
su gibi ezberler. Böylece de, babasının kendisini tekrar K’uran Kursu’na
göndermesinin önünü zekâsıyla kesmiş olur.
Küçük Sandro, özgür ruhludur ve yaratıcı bir zekâya sahiptir. Bir
yandan o günkü şartlarda eline geçen her kitabı okur, diğer yandan da para
kazanmak için çareler arar. Orman İdaresi tarafından yapılan yolda sıcaktan bunalan
işçilere su satar; para kazanır. Köy çevresinden salep köklerini toplayıp, o
zamanlar Cuma günleri kurulan Ayancık Pazarı’nda satar; para kazanır.
Bir gün köylülerinden biri Küçük Sandro’yu pazarda salep satarken görür
ve hemen babasına şikâyet eder:
“Senin oğlun pazarda salep satıyor!”
Babası koşarak pazara gider ve Küçük Sandro’yu azarlar:
“Utanmıyor musun?! Bir Gürcü’nün pazarda mal sattığı nerede görülmüş?!
Benim kazancım size yetmiyor mu?!”
Küçük Sandro’nun nutku tutulur, yüzü kıpkırmızı olur. Adeta dünya
başına yıkılır. Çaresiz Aktaş’a geri döner.
Artık Sandro16 yaşındadır; kısa bir durum değerlendirmesi yapar. Ya
doğduğu bu köyde körelerek, bunu bilerek ve katlanarak her gün kahrolarak
ölecek ya da okumak ve kendisini geliştirecek yeni bir yola koyulacaktı.
Vapur, Zonguldak Limanı’nda demirleyince Genç Sandro hemen postaneye
koşar ve İstanbul’a para kazanmak için gittiğini ve geri döneceğini belirten
bir telgrafı babasına çeker.
Üç gün ve üç gece süren bu deniz yolculuğundan sonra “Tarık”, İstanbul/
Karaköy’de demir atar. Genç Sandro ve Kâzım vapurdan inerler. Kâzım,
Gedikpaşa’da bir kunduracının yanında çıraktır ve Kumkapı’daki bir bekâr
odasında kalmaktadır; Genç Sandro’yu
misafir eder.
Genç Sandro’ya Nişanca’daki bir lokantada bir iş bulunur. Orada
çalışacak, orada yemek yiyecek ve orada uyuyacaktır. Lokantada tabakları
toplar, bulaşıkları yıkar ve diğer ayak işlerini yapar.
Genç Sandro, bir süre sonra Kapalı Çarşı’daki Zincirli Han’da Rum
Milliyetinden Manoli Usta’nın lokantasında çalışmaya başlar. Manoli Usta, eski
dindaşı bildiği bu gence yakınlık gösterir ve sahip çıkar; lokantasının üst
katında bir de oda verir. Genç Sandro, Manoli Usta’nın yanında yavaş yavaş
Rumca öğrenmeye de başlar. Akşamları “Son Saat Gazetesi”ni satar. Kapalı
Çarşı’da küçük bir tezgâh üzerinde çorap satmaya da başlar.
Genç Sandro, daha sonra Taksim Belediye Gazinosu’nda pastacı çırağı ve komi
olarak çalışır. 1962’de de Yeniköy’deki Carlton Otelinin restoranında komi
olarak çalışmaya başlar.
Genç Sandro, sürekli olarak kendisini geliştirir. Hürriyet Gazetesi’nin
ekinden İngilizce öğrenmeye başlar. İngilizce kurslarına devam eder. BBC’nin
İngilizce yayınlarını izler. İngilizcesi gelişir. Otelin resepsiyonunda
çalışmaya başlar. Emirgan Ortaokulu’nun sınavlarına katılır. Almanca öğrenir.
Genç Sandro artık resepsiyon memurudur. Turistlerle bol bol pratik
yaparak yabancı dilini daha da geliştirir. Tanıştığı turistlerle yazışmaya
başlar.
10 Ocak
1965’ta otele kalmak üzere bir Sovyet Heyeti gelir. Heyetin rehberi hanım,
simasından bir bakışta Genç Sandro’nun Gürcü olduğunu anlar; yakınlık gösterir
ve kendisini Sovyet Heyeti’ndeki Gürcü personelle tanıştırır. Heyetteki Gürcüce
bilen kimi personelle konuşur. Genç Sandro, Gürcüce konuşmaktan ve başka bir
ülkenin büyük adamlarıyla bağlantı kurmaktan çok mutlu olur.
Fakat Genç Sandro’nun sevinci yarıda kalır.
Ertesi gün Siyasî Şube’den iki sivil memur kendisini ziyarete gelir ve uyarır.
Bu olaydan sonra Genç Sandro, Avrupa’ya gitmeye ve orada yaşamaya karar verir.
Anne ve babasıyla vedalaşmak için Ayancık’a döner. 28 Kasım 1965’te Sirkeci’den
bindiği trenle Almanya-Munich’e gider. Oradan da İsveç- Stockholm’e geçer.
Gerekli kanunî
formaliteleri tamamladıktan sonra bir iş bulur ve bir lisenin teknik bölümüne
de kaydını yaptırır. Ancak Genç Sandro, lisenin teknik bölümünde başarısız
olur; teknik konularda yeteneği yoktur. Bunun üzerine lise yönetimi hemen
toplanarak, Genç Sandro’yu bilimsel testlerden geçirir. Testlerin bütün sonuçları,
Genç Sandro’nun edebî konulara çok yatkın bir teorisyen olduğuna işaret
etmektedir. Böylece Genç Sandro, lisenin edebiyat bölümüne nakledilir. Oldukça
başarılıdır, ancak sınıfın en yaşlı öğrencisi olduğu için, diğer öğrencilerin garip
tavırlarından oldukça rahatsız olur ve liseyi dışarıdan okumak, yalnızca sınavlara
girmek için idareye başvurur. Lise yönetimi, Genç Sandro’nun bu yöndeki
başvurusu hemen kabul eder.
Genç
Sandro, Fransızca Kursu’na da yazılır. Liseyi bitirdikten sonra Stockholm
Üniversitesi İskandinav Dilleri Fakültesi’ne kaydını yaptırır; Norveççe ve
Danimarkaca öğrenir. Sonraki dönemde de Stockholm Üniversitesi Pedagoji
Bölümü’ne kaydını yaptırır; kurslarını hep başarıyla tamamlar.
Genç
Sandro, 1969-1971 yılları arasında Cumhuriyet Gazetesi’nin İskandinav ülkeleri
Muhabirliğini yapar. İsveç Yabancılar Dairesi’nin tercümanlık kurslarını başarıyla
bitirir ve resmî tercüman olur.
Genç
Sandro; çok iyi Türkçe, İsveççe Almanca ve Fransızca bildiği için Botkyrka Okul
Yönetimi’ne başvurur; yardımcı öğretmen olarak görev yapar. Türk öğrencilere
İsveççe’yi öğretme konusunda yardımcı olur. 1973’de İsveç Öğretmenler Sendikası’nın göçmen
öğretmenler temsilcisi seçilir.
“Gürcüstan” adlı kitabın 1968’de
İstanbul’da yayınlandığını, Genç Sandro Cumhuriyet Gazetesi’nde çıkan bir ilândan
öğrenir; ilgiyle karşılar. Ahmet Özkan
Melaşvili’yle bağlantı kurar ve mektuplaşmaya başlar.
1969 Temmuz’unda Ankara’daki askerlik
hizmetini tamamlayan Genç Sandro, Bursa’ya gider ve Ahmet Özkan Melaşvili ile
tanışır. Onun vasıtasıyla da, o zaman Çorum/Alaca’da polislik hizmetini
sürdüren Hayri Hayrioğlu Malaqmadze ile tanışır. Genç Sandro, yine Ahmet Özkan
Melaşvili vasıtasıyla Fransa/ Paris’teki
kimi Menşevik Gürcülerle de tanışır.
Genç Sandro, Ahmet Özkan Melaşvili’den bedeli karşılıği
onlarca kitap ısmarlar ve tanıdığı Gürcülere bu kitapları dağıtır. Sonraki dönemde Fransa’da yaşayan kimi Menşevik Gürcüler gibi, Stockkolm’de yaşayan
Genç Sandro da Ahmet Özkan Melaşvili’ye posta vasıtasıyla “Gürcü Alfabesi”,
“Gürcüce-Fransızca Sözlük” ve “Gürcistan Tarihi”ne ilişkin kitaplar gönderir;
bilgilenmesine katkıda bulunurlar.
Genç
Sandro Paris’teyken “Toison D’or”/ “Altın Post”
adlı lokantada Sovyetler Birliği vatandaşı Natela adlı hanım bir yazarla
tesadüfen tanışır. Gürcistan’dan Paris’e gelmiş olan bu hanım, o sıralar
Gürcüce- Fransızca bir ders kitabı hazırlamaktadır. Natela Hanım, Sandro’nun
Gürcistan’a olan ilgi ve sevgisini hemen anlar ve onu Gürcistan’a davet
ettireceğinin sözünü verir. Nitekim çok geçmeden, 1969’un Kasım’ında Sovyetler
Birliği’nin devlet kurumu olan“Yurtdışındaki Gürcülerle Kültürel İlişkiler Kurma
Derneği’nden kendisine resmî bir davet gelir.
Genç
Sandro, vakit geçirmeden Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne gitmeyi
aklına koyar; vizesini alır. Finlandiya Hava Yolları uçağıyla 1969’un sonunda,
o zamanlar adet olduğu üzere önce uçakla Moskova’ya gider. Moskova’dan da bir
iç hatlar uçağıyla Tbilisi’ye/Tiflis’e gidecektir. Moskova Havaalanı’nda Nodar
adlı Gürcüce bilen bir gençle tesadüfen tanışır; yarenlik ederler. Moskova’dan
kalkan uçakları, kötü hava şartları sebebiyle Tiflis yerine, Sokhumi
Havaalanı’na zorunlu iniş yapar.
İyiliksever
bir genç olan Nodar, Genç Sandro’yı hiç yalnız bırakmaz, hep yardımcı olur.
Kısa bir durum değerlendirmesi yapan iki genç, Sokhumi’den Tiflis’e trenle
gitmeye karar verirler. Genç Sandro, ertesi gün Tiflis’tedir. Önceden “Yurtdışındaki
Gürcülerle Kültürel İlişkiler Kurma Derneği”, birinci sınıf İveria Oteli’nde
kendisine oda ayırttığı için rahattır.
Türkolog
Cumber Cikidze de, Nodar gibi Genç Sandro’yu sahipsiz bırakmaz ve onu hep
arabasıyla gezdirir ve Başkent Tiflis’i tanıtır. “Yurtdışındaki Gürcülerle
Kültürel İlişkiler Kurma Derneği” Başkanı Otar Gigineişvli ve diğer yetkililer
Genç Sandro’yu Telavi, Kutaisi ve Batumi gibi kentlerde de gezdirirler. Genç
Sando’yu Batumi’de ünlü şair ფრიდონ ხალვაში/ Pridon Khalvaşi ile de tanıştırırlar. Pridon Khalvaşi, Genç Sandro’yu
evine akşam yemeği için davet eder. Mükellef bir sofrada saatlerce sohbet
ederler.
“Yurtdışındaki
Gürcülerle Kültürel İlişkiler Kurma Derneği” Başkanı Otar Gigineişvli ile diğer
resmî görevliler ve Pridon Khalvaşi’yi Gürcistan Sovyet Sosyalist
Cumhuriyeti’ni ziyareti sırasında tanıyan ve fikir alışverişinde bulunan Genç
Sandro, 1970’de, Stockholm’de adlarını
vermediği birkaç Türkiyeli Gürcü arkadaşıyla birlikte “İsveç Gürcü Kültür
Derneği”ni kurar.
Genç
Sandro, Bursa’da yaşayan Ahmet Özkan Melaşvili’yle sürekli mektuplaşır; Ahmet
Özkan Melaşvili vasıtasıyla da Hayri Hayri Malaqmadze’yle de bağlantısını
sürdürür. Onlarla yakın temas içindedir.
Ahmet
Özkan Melaşvili, 1968’de yayınladığı “Gürcüstan” adlı kitapla Gürcistan’ı Türkiye’de
tanıtmıştır. Ancak Genç Sandro, Gürcistan’ı daha da iyi tanıtmak ister. Bunun için de Türkçe bir dergi çıkartmak ister. Bu
fikrini Ahmet Özkan Melaşvili’ye açar. Ahmet Özkan Melaşvili, dergi konusuna
sıcak bakar; konudan Hayri Hayrioğlu’na da bahseder. O da konuya sıcak bakar.
Genç Sandro’nun teklifi uygun görülür.
Ahmet
Özkan Melaşvili, dergi meselesinin kesin bir sonuca bağlanması için, Genç
Sandro’yu Stockholm’de ziyaret eder.
Genç Sandro, derginin adının “დილა”/ ”Dila”/
“Sabah” olmasını ve İsveç Gürcü Kültür Derneği adına çıkartılmasını teklif
eder. Ahmet Özkan Melaşvili, “ჩვენებური “/“Çveneburi”
adının Türkiye’deki Gürcüler arasında çok yaygın olarak bilindiğini, bu yüzden
de derginin adının “Çveneburi” olması gerektiğinde israr eder. Sonuç itibarıyla
da, Ahmet Özkan Melaşvili ve Genç Sandro’nun ortak görüşüyle derginin
“Çveneburi” adıyla ve İsveç Gürcü Kültür Derneği ‘nin yayın organı olarak
çıkmasına karar verilir.
Bütün yük
ve sorumluluk, Genç Sandro’nun omuzlarında olacaktı. Ahmet Özkan Melaşvili,
yayınlanacak yazıları ve abone adreslerini Türkiye’den Genç Sandro’ya
gönderecek, Genç Sandro da dergiyi Stockholm’de yayınlatıp Türkiye’deki
abonelere posta vasıtasıyla gönderecekti. Öyle de olur. Bu aşamada Genç Sandro,
Gürcistan’daki kimi kişilerle de bağlantı kurarak, onlardan da dergi için yazı
göndereceklerinin sözünü alır. Ancak Gürcistan’dan hiç kimse yazılarıyla “Çveneburi Dergisi”ni
asla desteklemez.
“Çveneburi Dergisi”nin ilk sayısı Mart 1977’de
bin tirajla Stockholm’de yayınlanır. Genç Sandro ve ailesi derginin
yayınlanması ve postalanması için canla başla çalışır. Yorgunlukları bir yana,
bütün paraları da biter ve bu sebeple de bir süre haşlanmış patates yemek
zorunda kalırlar.
“Çveneburi Dergisi”nin “2-3. birleşik sayısı 1977’de ve 4-5. birleşik
sayısı da 1978’de yine Stokholm’de ve “İsveç Gürcü Kültür Derneği”nin yayın
organı olarak yayımlanır.
Derginin
tirajı çok arttığı ve İsveç’ten Türkiye’ye posta masrafları da çok tuttuğu için
“Çveneburi Dergisi”nin Türkiye’de yayınlanmasına kararı verilir. Bu kararı;
Genç Sandro, Ahmet Özkan Melaşvili ve Hayri Hayrioğlu beraber verirler.
“Çveneburi Dergisi”nin Türkiye’de yayınlanması için kanunî formalite
gereği derginin sahipliğini ve sorumlu yazı işleri müdürlüğünü üstlenecek
devlet memuru olmayan bir kişiye ihtiyaç vardır. Aylarca bu görevi üstlenecek bir kişi aranır.
Sonunda da “Çveneburi Dergisi”nin sahipliğini ve sorumlu yazı işleri
müdürlüğünü Ahmet Özkan Melaşvili üstlenmek zorunda kalır. “Çveneburi
Dergisi”nin 6-7. birleşik sayısı 1979’da Bursa merkezli olarak İstanbul’da
yayımlanır.
5 Temmuz 1980’de Ahmet Özkan Melaşvili’nin
vefatı ve ardından gelen 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi sebebiyle “Çveneburi
Dergisi” yayınına on üç yıl kadar ara vermek zorunda kalır.
“Çveneburi”/ “Gürcü” Aydınlarının ilk süreli yayıncılık faaliyetlerinin birinci
dönemine ilişkin bilgi edinmek istiyorsanız
Saba Artvineli’nin “Sandro’nun Hayatı” (Cinius) ve Pridon Khalvaşi’nin “ომრი” /“Omri” (Gece) adlı kitaplarını mutlaka
okumalısınız.
Bir sonraki makalemde buluşmak üzere sağlıcakla kalın.
(16 IV 2020)
Ali İhsan Aksamaz
https://shangulishialiihsanaksamaz.blogspot.com/2020/04/sanver-akn-konusuyor.html
http://circassiancenter.com/tr/sanver-akin-konusuyor-turkce-lazca-turkuli-lazuri/
http://circassiancenter.com/tr/gurcu-aydinlarinin-yayincilik-faaliyetleri/
http://circassiancenter.com/tr/sanver-akin-konusuyor-turkce-lazca-turkuli-lazuri/
http://circassiancenter.com/tr/gurcu-aydinlarinin-yayincilik-faaliyetleri/
https://sonhaber.ch/gurcu-aydinlarinin-yayincilik-faaliyetleri/
http://www.gurcuhaber.com/2020/04/26/sandronun-hayati/?fbclid=IwAR0HZuTrR9hP_t-MUkpf8qWpN3gyCLfQvCgpXqBfk4fHdMRWIaY5hEKpABk
http://www.gurcuhaber.com/2020/04/26/sandronun-hayati/?fbclid=IwAR0HZuTrR9hP_t-MUkpf8qWpN3gyCLfQvCgpXqBfk4fHdMRWIaY5hEKpABk