25 Nisan 2020 Cumartesi

“Sandro’nun Hayatı”








“Sandro’nun Hayatı”
                                                                                                                                   
Bu makalemde sizlere Şalva Tevzadze/ Sandro İbereli/ Saba Artvineli gibi müstear isimlerle de yazan Şanver Akın’ın “Sandro’nun Hayatı” adlı otobiyografik çalışmasını hem bana kendisinin PDF olarak gönderdiği kitabından ve hem de feysbuk ortamında yazdıklarından faydalanarak tanıtacağım.

Şanver Akın, “Sandro’nun Hayatı” adlı kitabını çocuklarının isteği üzerine kaleme almış ve yayınlatmış.  Akın Şanver, anadili Gürcüce olan bir “Çveneburi”/ Gürcü Aydını. Bir diğer özelliği ise,  “yeni dönem” “Çveneburi”/ “Gürcü” Aydınlarından da biri; Ahmet Özkan Melaşvili ve Hayri Hayrioğlu Malaqmadze’yle  yakın ilişki içinde olmuş.

Sandro’nun Hayatı” adlı kitap, yalnızca Şanver Akın’ın kişisel anılarını aktarmakla ve siyasî duruşu konusunda bilgi vermekle kalmıyor, Türkiye’deki yeni dönem “Çveneburi”/ “Gürcü” Aydınlarının 1968’de başlayan süreli/ süresiz yayıncılık faaliyetlerine de 1980’e kadar bir anlamda ışık tutuyor.

(93 Harbi) 1877- 1878 Osmanlı- Rus Çarlığı Savaşı’ndan sonra; Kars, Ardahan ve “Batum ve Havalisi” Çarlık Rusyası’nın topraklarına katılınca, diğer Müslüman “Gürcüler”/ “Çveneburiler” ve Lazlar gibi,  Şanver Akın’ın büyük dedesi Hasan Balıkçıoğlu/ Tevzadze  de Artvin/ Borçka’nın ხება /Kheba/Xeba/  Köyü’nden ayrılmak zorunda kalarak  komşularıyla beraber Sinop/Ayancık’ın Mestan Köyü’nün ormanlık mevkisi Aktaş’a yerleşmiş. Yerleştikleri yeni mahalleye eski köylerinin adını vermişler: Kheba.

Muhacir Müslüman “Gürcüler”/ “Çveneburiler”, yeni Kheba’da evlerini inşa ederler. Ormanların içinde  ლუაფი”/ “Luapi”  denilen yeni tarlalar açarlar. Bu yeni tarlalarda “ნადი”/”nadi”/ “imece” usulüyle çalışarak bereketli ürünler alırlar. Nadi usulüyle mahallelerinin yollarını da yaparlar.

Sandro, “Gürcü”/ “Çveneburi muhacir bir ailenin üçüncü kuşaktan evlâdı olarak 1945’te, Sinop/Ayancık’ın Mestan Köyü’nün Aktaş Mahallesi’nde dünyaya gelir. Türkiye’nin Karadeniz Bölgesi’ndeki her köylü çocuğu gibi, Küçük Sandro da zamanın üretim, mülkiyet ve paylaşım ilişkileri içinde Aktaş’ta büyür, serpilir. Akranlarına göre birçok bakımdan farklıdır ve bu hali başkaları tarafından da daha ilk bakışta hemen anlaşılır. Öğrenmeye olan düşkünlüğü ve doğuştan lider karakter özellikleriyle dikkat çeker.

Akranlarına göre, hep birkaç adım öndedir. 1950’de henüz beş yaşındayken kendisini ilkokula kaydettirmeyi başarır. Babası, Küçük Sandro’ya hemen defter, kitap ve Alfabe Kitabı satın alır. 


Küçük Sandro, ilkokul hayatı boyunca başarılı olur; sınıflarını hep birinciliklerle bitirir. Başarılı bir öğrenci olmasına rağmen, Küçük Sandro yine de öğretmeninden dayak yemekten kurtulamaz. Anadili Gürcüce’yi arkadaşlarıyla konuştuğu için, öğretmeni onu da avuçlarının içine sopayla vurarak cezalandırır. Bu dayaklar, Küçük Sandro’yu derinden etkiler. Anadilini konuştuğu için öğretmeninden yediği dayaklar onu düşünmeye sevk eder; küçük yaşta sorgulamaya başlar.

Köyde radyosu olan tek kişi Sefer Çavuş’tur. Bir gün radyonun ibresini döndürüp istasyon- istasyon gezerlerken hışırtılı da olsa, Gürcüce yayın yapan bir istasyona ulaşırlar. Bu, “Sovyetistan”ın/ Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin on beş cumhuriyetinden biri olan Gürcüstan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nden yayın yapan bir radyo istasyonudur.  Küçük Sandro’nun beyninde fırtınalar kopar; bir yanda anadili Gürcüce’yi konuştuğu için okulda öğretmeninden yediği dayaklar, öte yandan anadili olan Gürcüce’de yayın yapan bir radyo istasyonu. Akranlarına ve hatta köyün çoğu yetişkinine göre; algı, anlama ve anlamlandırması daha gelişmiş bir çocuk olan Küçük Sandro hayatı daha bir farklı sorgulamaya başlar.

Köyün bir Aziz Hocası vardır. Bir gün Aziz Hoca’nın eline bir kitap geçer. Bu kitap; Atatürk, Stalin,  Churchill, Roosevelt gibi devlet adamlarının hayat hikâyelerini anlatmaktadır. Kitap, henüz sekiz yaşında bir ilkokul öğrencisi olan Küçük Sandro’nun ilgisini çok çeker. Kitaptan Stalin’in hayat hikâyesini defalarca okur. Stalin’in gibi büyük bir dünya liderinin soyundan geldiği için tüyleri diken diken olur ve Gürcü olmaktan gurur duyar.

Küçük Sandro, ilkokulu birincilikle bitirir. Babası, onu ortaokula değil, çift sürmesi için tarlaya gönderir. Üstelik babası onu, kendisinden birkaç yaş büyük ve uzaktan yalnızca bir kere gördüğü genç bir kızla da nişanlar. Birçok bakımdan kendisinden donanımsız bazı ilkokul arkadaşları yeni eğitim- öğretim döneminde zamanın okul üniforması ve kepiyle ortaokula başlar. Üstelik bu arkadaşları, Küçük Sandro’yu ezmek için olmadık abartılı tavırlar sergilerler, onu her fırsatta kıskandırmaya çalışırlar. Küçük Sandro, o arkadaşlarının bu cibilliyetsiz davranışlarıyla kahrolur.

Küçük Sandro’nun doğuştan getirdiği üstün özellikleri ne ailesi ve ne de çevresi tarafından algılanır. Küçük Sandro katlanılması zor yıllar geçirir. Ancak hayata küsmez. Doğuştan getirdiği üstün özellikleri, donanımı ve öğrenmeye olan susamışlığı onu hayata bağlar; kabuğuna çekilmez, kendini var etme mücadelesine daha da sarılır.

Babası, Ayancık Orman İşletmesi’nde işçi olarak çalışken, Küçük Sandro’yu da Ayancık K’uran Kursu’na yazdırır.  Gündüzleri babası çalışırken, o da K’uran Kursu’nda öğrenim görür. Akşamları da babasıyla birlikte Orman İşletmesi’nin koğuşunda yirmi işçiyle birlikte yaşamak zorunda kalır. K’uran Kursu’ndaki Hoca’nın hot zot tavırlarına, uzun sopasına ve koğuş hayatına Küçük Sandro’nun boyun etmesi mümkün değildi. Aktaş’a dönmeyi kafasına koyar; döner de.

Habersizce K’uran Kursu’nu bıraktığı ve Aktaş’a döndüğü için babasından azar işiteceğine ve tekrar Ayancık’a götürüleceğinden emindir. Bu akıbeti önlemek için bir “Namaz Hocası” bulur ve bir hafta gibi kısa bir sürede bütün sureleri su gibi ezberler. Böylece de, babasının kendisini tekrar K’uran Kursu’na göndermesinin önünü zekâsıyla kesmiş olur.

Küçük Sandro, özgür ruhludur ve yaratıcı bir zekâya sahiptir. Bir yandan o günkü şartlarda eline geçen her kitabı okur, diğer yandan da para kazanmak için çareler arar. Orman İdaresi tarafından yapılan yolda sıcaktan bunalan işçilere su satar; para kazanır. Köy çevresinden salep köklerini toplayıp, o zamanlar Cuma günleri kurulan Ayancık Pazarı’nda satar; para kazanır.
Bir gün köylülerinden biri Küçük Sandro’yu pazarda salep satarken görür ve hemen babasına şikâyet eder:

“Senin oğlun pazarda salep satıyor!”

Babası koşarak pazara gider ve Küçük Sandro’yu azarlar:

“Utanmıyor musun?! Bir Gürcü’nün pazarda mal sattığı nerede görülmüş?! Benim kazancım size yetmiyor mu?!”

Küçük Sandro’nun nutku tutulur, yüzü kıpkırmızı olur. Adeta dünya başına yıkılır. Çaresiz Aktaş’a geri döner.

Artık Sandro16 yaşındadır; kısa bir durum değerlendirmesi yapar. Ya doğduğu bu köyde körelerek, bunu bilerek ve katlanarak her gün kahrolarak ölecek ya da okumak ve kendisini geliştirecek yeni bir yola koyulacaktı. 

Genç Sandro okumak istiyordu. Sonunda köyden kaçmaya karar verir. Köyden Ayancık’a patika yoldan iner; saat 23’dür. Saray Sineması’nda film izleyerek vakit geçirir. Nihayet açıkta demirlemiş vapurun düdüğünü duyar. Sinemadan koşar adımlarla çıkar ve sahile gider. Açıktaki vapurun ışıklarını ve vapura sahilden yolcu taşıyan balıkçı kayıklarını görür. Bir kayığa atlar ve kendisini de İstanbul’a götürecek olan “Tarık” adlı vapura biner. Halkın “Salakhana Vapur” adını verdiği bu vapur, Hopa’dan seferine başlıyor ve belirli yerleşimlerin açığında demirleyerek yolcularını bekliyordu. Vapurdaki yolcular arasında komşularının oğlu Kâzım da vardır.

Vapur, Zonguldak Limanı’nda demirleyince Genç Sandro hemen postaneye koşar ve İstanbul’a para kazanmak için gittiğini ve geri döneceğini belirten bir telgrafı babasına çeker.
Üç gün ve üç gece süren bu deniz yolculuğundan sonra “Tarık”, İstanbul/ Karaköy’de demir atar. Genç Sandro ve Kâzım vapurdan inerler. Kâzım, Gedikpaşa’da bir kunduracının yanında çıraktır ve Kumkapı’daki bir bekâr odasında kalmaktadır;  Genç Sandro’yu misafir eder.

Genç Sandro’ya Nişanca’daki bir lokantada bir iş bulunur. Orada çalışacak, orada yemek yiyecek ve orada uyuyacaktır. Lokantada tabakları toplar, bulaşıkları yıkar ve diğer ayak işlerini yapar.

Genç Sandro, bir süre sonra Kapalı Çarşı’daki Zincirli Han’da Rum Milliyetinden Manoli Usta’nın lokantasında çalışmaya başlar. Manoli Usta, eski dindaşı bildiği bu gence yakınlık gösterir ve sahip çıkar; lokantasının üst katında bir de oda verir. Genç Sandro, Manoli Usta’nın yanında yavaş yavaş Rumca öğrenmeye de başlar. Akşamları “Son Saat Gazetesi”ni satar. Kapalı Çarşı’da küçük bir tezgâh üzerinde çorap satmaya da başlar.

Genç Sandro, daha sonra Taksim Belediye Gazinosu’nda pastacı çırağı ve komi olarak çalışır. 1962’de de Yeniköy’deki Carlton Otelinin restoranında komi olarak çalışmaya başlar.

Genç Sandro, sürekli olarak kendisini geliştirir. Hürriyet Gazetesi’nin ekinden İngilizce öğrenmeye başlar. İngilizce kurslarına devam eder. BBC’nin İngilizce yayınlarını izler. İngilizcesi gelişir. Otelin resepsiyonunda çalışmaya başlar. Emirgan Ortaokulu’nun sınavlarına katılır. Almanca öğrenir.

Genç Sandro artık resepsiyon memurudur. Turistlerle bol bol pratik yaparak yabancı dilini daha da geliştirir. Tanıştığı turistlerle yazışmaya başlar.

10 Ocak 1965’ta otele kalmak üzere bir Sovyet Heyeti gelir. Heyetin rehberi hanım, simasından bir bakışta Genç Sandro’nun Gürcü olduğunu anlar; yakınlık gösterir ve kendisini Sovyet Heyeti’ndeki Gürcü personelle tanıştırır. Heyetteki Gürcüce bilen kimi personelle konuşur. Genç Sandro, Gürcüce konuşmaktan ve başka bir ülkenin büyük adamlarıyla bağlantı kurmaktan çok mutlu olur.

 Fakat Genç Sandro’nun sevinci yarıda kalır. Ertesi gün Siyasî Şube’den iki sivil memur kendisini ziyarete gelir ve uyarır. Bu olaydan sonra Genç Sandro, Avrupa’ya gitmeye ve orada yaşamaya karar verir. Anne ve babasıyla vedalaşmak için Ayancık’a döner. 28 Kasım 1965’te Sirkeci’den bindiği trenle Almanya-Munich’e gider. Oradan da İsveç-  Stockholm’e geçer.

Gerekli kanunî formaliteleri tamamladıktan sonra bir iş bulur ve bir lisenin teknik bölümüne de kaydını yaptırır. Ancak Genç Sandro, lisenin teknik bölümünde başarısız olur; teknik konularda yeteneği yoktur. Bunun üzerine lise yönetimi hemen toplanarak, Genç Sandro’yu bilimsel testlerden geçirir. Testlerin bütün sonuçları, Genç Sandro’nun edebî konulara çok yatkın bir teorisyen olduğuna işaret etmektedir. Böylece Genç Sandro, lisenin edebiyat bölümüne nakledilir. Oldukça başarılıdır, ancak sınıfın en yaşlı öğrencisi olduğu için, diğer öğrencilerin garip tavırlarından oldukça rahatsız olur ve liseyi dışarıdan okumak, yalnızca sınavlara girmek için idareye başvurur. Lise yönetimi, Genç Sandro’nun bu yöndeki başvurusu hemen kabul eder.

Genç Sandro, Fransızca Kursu’na da yazılır. Liseyi bitirdikten sonra Stockholm Üniversitesi İskandinav Dilleri Fakültesi’ne kaydını yaptırır; Norveççe ve Danimarkaca öğrenir. Sonraki dönemde de Stockholm Üniversitesi Pedagoji Bölümü’ne kaydını yaptırır; kurslarını hep başarıyla tamamlar.

Genç Sandro, 1969-1971 yılları arasında Cumhuriyet Gazetesi’nin İskandinav ülkeleri Muhabirliğini yapar. İsveç Yabancılar Dairesi’nin tercümanlık kurslarını başarıyla bitirir ve resmî tercüman olur.

Genç Sandro; çok iyi Türkçe, İsveççe Almanca ve Fransızca bildiği için Botkyrka Okul Yönetimi’ne başvurur; yardımcı öğretmen olarak görev yapar. Türk öğrencilere İsveççe’yi öğretme konusunda yardımcı olur. 1973’de  İsveç Öğretmenler Sendikası’nın göçmen öğretmenler temsilcisi seçilir.


“Gürcüstan” adlı kitabın 1968’de İstanbul’da yayınlandığını, Genç Sandro Cumhuriyet Gazetesi’nde çıkan bir ilândan öğrenir; ilgiyle karşılar.  Ahmet Özkan Melaşvili’yle bağlantı kurar ve mektuplaşmaya başlar.


1969 Temmuz’unda Ankara’daki askerlik hizmetini tamamlayan Genç Sandro, Bursa’ya gider ve Ahmet Özkan Melaşvili ile tanışır. Onun vasıtasıyla da, o zaman Çorum/Alaca’da polislik hizmetini sürdüren Hayri Hayrioğlu Malaqmadze ile tanışır. Genç Sandro, yine Ahmet Özkan Melaşvili vasıtasıyla  Fransa/ Paris’teki kimi Menşevik Gürcülerle de tanışır.
Genç Sandro, Ahmet Özkan Melaşvili’den bedeli karşılıği onlarca kitap ısmarlar ve tanıdığı Gürcülere bu kitapları dağıtır. Sonraki dönemde Fransa’da yaşayan kimi Menşevik Gürcüler gibi, Stockkolm’de yaşayan Genç Sandro da Ahmet Özkan Melaşvili’ye posta vasıtasıyla “Gürcü Alfabesi”, “Gürcüce-Fransızca Sözlük” ve “Gürcistan Tarihi”ne ilişkin kitaplar gönderir; bilgilenmesine katkıda bulunurlar.

Genç Sandro Paris’teyken “Toison D’or”/ “Altın Post”  adlı lokantada Sovyetler Birliği vatandaşı Natela adlı hanım bir yazarla tesadüfen tanışır. Gürcistan’dan Paris’e gelmiş olan bu hanım, o sıralar Gürcüce- Fransızca bir ders kitabı hazırlamaktadır. Natela Hanım, Sandro’nun Gürcistan’a olan ilgi ve sevgisini hemen anlar ve onu Gürcistan’a davet ettireceğinin sözünü verir. Nitekim çok geçmeden, 1969’un Kasım’ında Sovyetler Birliği’nin devlet kurumu olan“Yurtdışındaki Gürcülerle Kültürel İlişkiler Kurma Derneği’nden kendisine resmî bir davet gelir.

Genç Sandro, vakit geçirmeden Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne gitmeyi aklına koyar; vizesini alır. Finlandiya Hava Yolları uçağıyla 1969’un sonunda, o zamanlar adet olduğu üzere önce uçakla Moskova’ya gider. Moskova’dan da bir iç hatlar uçağıyla Tbilisi’ye/Tiflis’e gidecektir. Moskova Havaalanı’nda Nodar adlı Gürcüce bilen bir gençle tesadüfen tanışır; yarenlik ederler. Moskova’dan kalkan uçakları, kötü hava şartları sebebiyle Tiflis yerine, Sokhumi Havaalanı’na zorunlu iniş yapar.

İyiliksever bir genç olan Nodar, Genç Sandro’yı hiç yalnız bırakmaz, hep yardımcı olur. Kısa bir durum değerlendirmesi yapan iki genç, Sokhumi’den Tiflis’e trenle gitmeye karar verirler. Genç Sandro, ertesi gün Tiflis’tedir. Önceden “Yurtdışındaki Gürcülerle Kültürel İlişkiler Kurma Derneği”, birinci sınıf İveria Oteli’nde kendisine oda ayırttığı için rahattır.

Türkolog Cumber Cikidze de, Nodar gibi Genç Sandro’yu sahipsiz bırakmaz ve onu hep arabasıyla gezdirir ve Başkent Tiflis’i tanıtır. “Yurtdışındaki Gürcülerle Kültürel İlişkiler Kurma Derneği” Başkanı Otar Gigineişvli ve diğer yetkililer Genç Sandro’yu Telavi, Kutaisi ve Batumi gibi kentlerde de gezdirirler. Genç Sando’yu Batumi’de ünlü şair ფრიდონ ხალვაში/ Pridon Khalvaşi ile de tanıştırırlar. Pridon Khalvaşi, Genç Sandro’yu evine akşam yemeği için davet eder. Mükellef bir sofrada saatlerce sohbet ederler.

“Yurtdışındaki Gürcülerle Kültürel İlişkiler Kurma Derneği” Başkanı Otar Gigineişvli ile diğer resmî görevliler ve Pridon Khalvaşi’yi Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ni ziyareti sırasında tanıyan ve fikir alışverişinde bulunan Genç Sandro, 1970’de, Stockholm’de  adlarını vermediği birkaç Türkiyeli Gürcü arkadaşıyla birlikte “İsveç Gürcü Kültür Derneği”ni kurar.
Genç Sandro, Bursa’da yaşayan Ahmet Özkan Melaşvili’yle sürekli mektuplaşır; Ahmet Özkan Melaşvili vasıtasıyla da Hayri Hayri Malaqmadze’yle de bağlantısını sürdürür. Onlarla yakın temas içindedir.

Ahmet Özkan Melaşvili, 1968’de yayınladığı “Gürcüstan” adlı kitapla Gürcistan’ı Türkiye’de tanıtmıştır. Ancak Genç Sandro, Gürcistan’ı daha da iyi tanıtmak ister. Bunun  için de Türkçe bir dergi çıkartmak ister. Bu fikrini Ahmet Özkan Melaşvili’ye açar. Ahmet Özkan Melaşvili, dergi konusuna sıcak bakar; konudan Hayri Hayrioğlu’na da bahseder. O da konuya sıcak bakar. Genç Sandro’nun teklifi uygun görülür.

Ahmet Özkan Melaşvili, dergi meselesinin kesin bir sonuca bağlanması için, Genç Sandro’yu Stockholm’de ziyaret eder.  Genç Sandro, derginin adının  დილა”/ ”Dila”/ “Sabah” olmasını ve İsveç Gürcü Kültür Derneği adına çıkartılmasını teklif eder.  Ahmet Özkan Melaşvili, “ჩვენებური “/“Çveneburi” adının Türkiye’deki Gürcüler arasında çok yaygın olarak bilindiğini, bu yüzden de derginin adının “Çveneburi” olması gerektiğinde israr eder. Sonuç itibarıyla da, Ahmet Özkan Melaşvili ve Genç Sandro’nun ortak görüşüyle derginin “Çveneburi” adıyla ve İsveç Gürcü Kültür Derneği ‘nin yayın organı olarak çıkmasına  karar verilir.

Bütün yük ve sorumluluk, Genç Sandro’nun omuzlarında olacaktı. Ahmet Özkan Melaşvili, yayınlanacak yazıları ve abone adreslerini Türkiye’den Genç Sandro’ya gönderecek, Genç Sandro da dergiyi Stockholm’de yayınlatıp Türkiye’deki abonelere posta vasıtasıyla gönderecekti. Öyle de olur. Bu aşamada Genç Sandro, Gürcistan’daki kimi kişilerle de bağlantı kurarak, onlardan da dergi için yazı göndereceklerinin sözünü alır. Ancak Gürcistan’dan  hiç kimse yazılarıyla “Çveneburi Dergisi”ni asla desteklemez.

 “Çveneburi Dergisi”nin ilk sayısı Mart 1977’de bin tirajla Stockholm’de yayınlanır. Genç Sandro ve ailesi derginin yayınlanması ve postalanması için canla başla çalışır. Yorgunlukları bir yana, bütün paraları da biter ve bu sebeple de bir süre haşlanmış patates yemek zorunda kalırlar.
“Çveneburi Dergisi”nin “2-3. birleşik sayısı 1977’de ve 4-5. birleşik sayısı da 1978’de yine Stokholm’de ve “İsveç Gürcü Kültür Derneği”nin yayın organı olarak yayımlanır.

Derginin tirajı çok arttığı ve İsveç’ten Türkiye’ye posta masrafları da çok tuttuğu için “Çveneburi Dergisi”nin Türkiye’de yayınlanmasına kararı verilir. Bu kararı; Genç Sandro, Ahmet Özkan Melaşvili ve Hayri Hayrioğlu beraber verirler.

“Çveneburi Dergisi”nin Türkiye’de yayınlanması için kanunî formalite gereği derginin sahipliğini ve sorumlu yazı işleri müdürlüğünü üstlenecek devlet memuru olmayan bir kişiye ihtiyaç vardır.  Aylarca bu görevi üstlenecek bir kişi aranır. Sonunda da “Çveneburi Dergisi”nin sahipliğini ve sorumlu yazı işleri müdürlüğünü Ahmet Özkan Melaşvili üstlenmek zorunda kalır. “Çveneburi Dergisi”nin 6-7. birleşik sayısı 1979’da Bursa merkezli olarak İstanbul’da yayımlanır.

5 Temmuz 1980’de Ahmet Özkan Melaşvili’nin vefatı ve ardından gelen 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi sebebiyle “Çveneburi Dergisi” yayınına on üç yıl kadar ara vermek zorunda kalır.
“Çveneburi”/ “Gürcü” Aydınlarının  ilk süreli yayıncılık faaliyetlerinin birinci dönemine ilişkin bilgi edinmek istiyorsanız  Saba Artvineli’nin “Sandro’nun Hayatı” (Cinius) ve Pridon Khalvaşi’nin “ომრი” /“Omri” (Gece) adlı kitaplarını mutlaka okumalısınız.





Bir sonraki makalemde buluşmak üzere sağlıcakla kalın.




(16 IV 2020)
Ali İhsan Aksamaz