15 Nisan 2025 Salı

“Muharebe do Muhacirluğişi Ambai”/ “K̆abğa iqu…”/ “Otxo ǯana iqven, he k̆abğa aǯiti koren…”

 




3./ “Muharebe do Muhacirluğişi Ambai”



Şilya sumoş eçi do vit [1330] ǯanas tarixis Osmanlik do Urusik k̆abğas kogyoç̆k̆es. İlkineri muxarebe Limanis diqu do jur şehidi komebçit Urusis. Majurani ndğas Urusis (?) askeri Ç̆oroxişa imt̆u. Ek eç dğas muxarebe doqves. Uk̆ule duşmanik dido askerite çkin askeris hucumi oğodu do moxtimus kogyoç̆k̆u. Çkini Osmanli Hukumetik tku ki, “Çkin aǯi duşmanis-na vocginit, emute tkvan mo gaxelet̆an. Andğa çkin ekolen vidat- na, ç̆umen duşmani çkini köyşa komulun. Emuşeni tkvan ordo-xolo Xopaşen ehali kagamaxtit do Osmanliş-k̆ele igzalit, vana uk̆ule ak muharebe dido iqven, askerepe dido mulun, tkvani oxorcalepe do berepe k̆uçxeş tude dizenan”.

 

Çkin-ti ar t̆akimik Hukumetiş emris dovucerit do zenginepe ordo- xolo feluk̆aten do mat̆orite iri- xolo eşyapeten igzales Rizinişa do T̆amt̆raşa. Fuk̆arape do yetimepe ordo- xolo var ales, uk̆ule-ti Urusiş askeri geç̆işu, zavali fuk̆arepek puli- purti mexves do imt̆es. Ek̆o zori aqveski, kimis bere gundunu, kimis-ti— nan-didi. Mutxani ren, ar yorğani do ar t̆ağanite Rizinişa komext̆es; kimi- cames, kimi medreses mulibğes.

 

Hukumetis uǯves ki, “Çkini kimoli do çkini cumalepe Erzulumişa mendacğonit muharebeşa, çkin ugyare kodobskidit. Aǯi çkin kuvali momçit do bere- bari voskedinat!” Kimis meçu Hukumetik, kimis -- var. Aşo zori- zvariten kimi Ordi, kimi Samsoni, kimi-ti Akçe-şeherişa igzales. Ar t̆akimepe Atinas teslimi dvaqves Urusis, ar t̆akimi-ti- Rizinis, ar t̆akimiti-- jur ǯanas muhacirluğiş-k̆ule Xopuri do Bucağurepe do Azlağurepe eleus teslimi vaqvit do köy çkinişa komoptit, Xopaşa.

 

Moptit-ş-k̆ule çkini oxorepe mteli- xolo t̆axeli (?) do çxvareli kodomxvades. Na- dovoxvit bakirepe do eşyape, kimi Rusik, kimimuşak do kimi-ti Hemşinlepek mendiğes. Çkin kodopskidit k̆izi- k̆op̆a ezdimeri. K̆irk seneluk virane- steri iri xolo ağneten dovoç̆k̆it, taxeli (!) oxorepe tamiri dop̆it, kotume do mamuli Batumişen moviqonit, coğori do k̆at̆u -- Hemşinluğişen, do txa do puci-- Map̆avreşen. Ar ǯana ren, na moptit, do Elhemdulilla ancak  dovixorit do muhacirluği k̆ap̆ulaşen vist̆olit.

[Muhamed Ef. Kelerci- zade, Bucağuri, 34 ǯ.,  21. VIII. 1917) (İoseb Qipşiže, “Ç̆anuri T̆ekst̆ebi”,  S S R K̆ Meʒ. Ak̆ademiis Sakartvelos Pilialis Gamomemloba,T̆pilisi, 1939]

+

 

1./ “K̆abğa iqu…”

 

K̆abğa iqu. K̆oçepe çkini mindaxt̆es. Akonai ç̆it̆a dopskidit. Şeyepe kagomandines iri- xolo. Ma akonai (Xopas) dukyanci vort̆i. Dukyaniş şeyepe iri- xolo kagomindunu. Aǯi-ti çkini k̆oçepe daha var moales. Çkin movelurt, lia komoxtan.  Am k̆abğas k̆oçepe mteli dağilmi diqu. Mundes ok̆ibğasunon?

 

Ma var vidi muteş-k̆ala. Mutepe-ti “var vulurt”- ia miǯves do ek̆ule muşi xolo mindaxt̆es.  Lai xolo komoalen, vana mu qvan ekonay, yeri va uğunan, oxori va uğunan, upateli mitik var meçapan, para-ti dido var uğunan do lai komoalan do kobžirat!

 

Muhaciri ides do, akon mtxa uğut̆es, şeyepe mteli kagvondines. Var idat̆es- na, ek̆o var gundunut̆es do daha k̆ai t̆u, aǯi muç̆o renan, var miçkinan, -- beki k̆ai renan, beki p̆at̆i renan, mitis var uçkin, ides, em yeriş-ti, mteli ayri- ayri qoperenan, kimi menda minduxt̆imun, kimi-ti var uxt̆imun, eşo kodoskides,  İnşalla, k̆ai diqven Tangriten. Çkva otkuşi var miğun. Am dulyaşi ma ak̆os miçkin. Çkva mutu mk̆itxup- na, giǯva. Ek̆osnari dobağeren.

 

Batumişa vidi, ek mepti-şi, dido k̆oçi bžiri…

 

(Memed Ef. Kuçuk̆- Osman- oğli, 55 ǯ., Çxaluri- Dusköy-dan, 25. VIII. 1917 (İoseb Qipşiže, “Ç̆anuri T̆ekst̆ebi”,  S S R K̆ Meʒ. Ak̆ademiis Sakartvelos Pilialis Gamomemloba,T̆pilisi, 1939]

+

 

2./ “Otxo ǯana iqven, he k̆abğa aǯiti koren…”



K̆abğa- na geiç̆k̆u, otxo ǯana iqven, he k̆abğa aǯi-ti koren.  Mosk̆ofi Göreleşa mendaxt̆u. Aǯi-ti hek ren. Ma- na miçkin, Görele T̆amt̆ras ekole ren.  Ar ǯana ren, hek (!) ren. Hakoni (!)  didi, ç̆it̆a, oxorca, mteli- xolo igzales Samsonişi k̆ele. Ma-ti mendapti Göreleşa, govikti, komobti hak (!), dido k̆oçepe-ti baraber moptit- do, ar ǯana ren, hak (!) voret. Qona dobdvit, pxaçkit do e-do moinç̆a-şi, bç̆k̆omat. Oxori, bağu, nalya, msk̆ibu, mtel gekteri ren. Bazi- bazi oxori ok̆oxveri kodgin. Nek̆na var gyobun, duşeme-ti va uğun. Oxoris doloxe var dixunen,  moǯipxu unon. He moǯipxus-ti para unon. Moǯipxuşeni ne kva doskidu, ne-- ca. Muç̆o iqvasen, var miçkinan. Mu- na miğut̆es bakiri, oncire, -- iri- xolo gomindunes. Para var miğunan, mutu var. Mşkironeri voret. Ti- k̆uçxete t̆et̆eli voret. Ğormotik haşo (!) memiç̆ares. Aǯişk̆ule, mu iqvasen (!), Ğormotis uçkin, k̆oçis var açkinen.

 

Ham P̆eroniti sumi kilise, arti cixa kort̆u do (H)aǯi-ti (!) koren. K̆ai köy t̆u. Aǯi mutu var domiskides. Xazinak mutu var momçan- na, meydanes kodopskidit. Dulya çkini muç̆o iqvasen (!), k̆oçis var uçkin.

[Xusein Ef. Çiçek̆- oğli (Çiçuva), P̆erontali, 70 ǯ., 20. VIII. 1917, P̆eron(i)ti (İoseb Qipşiže, “Ç̆anuri T̆ekst̆ebi”,  S S R K̆ Meʒ. Ak̆ademiis Sakartvelos Pilialis Gamomemloba,T̆pilisi, 1939]

 




aksamaz@gmail.com

 



“National Geographic”in Doğu Karadeniz'i

 






 

“National Geographic”in Doğu Karadeniz'i


 

“National Geographic Gezi Traveler” adlı derginin Aralık 1997/ 3. sayısında Ömer Asan'ın “gezi notları”na dayanarak yazdığı anlaşılan ve “Karadeniz’in Atmacaları: Lazlar” başlığını taşıyan bir makalesi yayınlandı.

 

Mayıs 1996’da “Pontos Kültürü” başlığını taşıyan kitabını “Belge Yayınları”nın “Bilim Dizisi”nden yayınlatan Asan’ın, “National Geographic Gezi Traveler”deki makalesine tarihsel gerçeklerle örtüşmeyen ve çelişen ve yanlış bilgilendirmeye ve kafa karıştırmaya yönelik bazı “tarihsel bilgiler” sıkıştırdığı da görülmektedir.

 

“Karadeniz’in Atmacaları: Lazlar” başlıklı makalesiyle ilgili eleştirilerimi ortaya koymadan önce, Asan’ın  “Pontos Kültürü” başlığını taşıyan kitabıyla ilgili bazı “tespitler”de bulunmak istiyorum.

 

Asan, yöredeki “...etnik yapıların tek tek kültürel kimliklerini sorgulama olanağı olmadığı için bize miras kalan bugünün kültürünü sorguladım. Tüm Karadeniz yerine bir köyü yani kendi köyümü ve kültürünü Of ‘a yayarak ele aldım...” (s.xxııi)  itirafında bulunmasına rağmen, “...Bugünkü Karadeniz kültürünün kökleri Pontos kültüründedir. Halen konuşulan dil ve aksanlar Pontos Kültürünün kalıntılarıdır...” (s.21)  diye yazmakta bir çelişki görmemektedir. Günümüzde bir köyde kullanılan bir dil ve o köyün kültürü, bütün bir bölgenin, “bilinmeyen zamanlar”dan beri etnik yapısını ve kültürel özelliklerini yansıtabilir mi? Bir köy temel alınarak yapılan böylesi bir çalışma genellendiğinde “bilimsel” olabilir mi ?

 

Asan, bölgeyi dönemlere ayırmaksızın bir kesintisizlik içinde ele almakla yetinmeyip, bölge halklarını da, “...Miletliler Pontos’ta kolonileştiklerinde yerli kavimleri de aralarında eritmişler, onlara kendi kültürlerini, dinlerini kabul ettirmiştir...”(s.9) formülüyle tekleştirmektedir. 

 

Şu ifadeleri de oldukça ilginç: “ ...Mithridates veya Pont Krallığı bir ulusa bağımlı değildi... çok uluslu, çok kültürlü, çeşitli etnik unsurları içinde barındıran uyumlu bir devletti. O zamanın hakim dili Yunanca resmî dil, hakim tanrı da Apollon du...” (s.21).

 

“O zaman” ulus kavramı var mıydı? Çok kültürlü, çeşitli etnik unsurların hâkim dili, resmî dili “Yunanca” olabilir miydi? Günümüz  “ulus devlet” kavramının bir sonucu olan “resmî dil”,  kastettiği belli olmayan “o zaman”da “Yunanca” olabilir miydi? Asan’ ın, “o zaman” dediği, ancak ne zamanı kastettiği müphem bir zaman kavramıyla, bölge tarihi ve etnik yapısını tekmiş gibi gösterdiği tezi bir noktada kopukluk arz ediyor. Bu kopukluğu şu ifadesinden de anlıyoruz : “...iki bin yıl önceki Pontos gerçeği ile bu yüzyılımızdaki “Pontus” olayını birbirinden kolayca ayırt edebiliriz. Osmanlının son dönemlerinde ortaya çıkan milliyetçilik akımlarının etkisiyle yeni bir “Pontus Devleti” hülyalarına kapılan Karadenizli Rumların tarihi yanılgıları ayrı bir inceleme alanıdır...” (s.20).

 


 

 

 

Bu kopukluğu neden belirtme ihtiyacı hissediyor? Eğer amacı yalnızca, “kendisinin dâhil olduğu kültürü”  ifade etmekse, neden bölgenin tamamını “Pontos Kültürü”  kavramıyla açıklama yolunu seçiyor? Bu kopukluk, tezi içindeki kesintisizlikle bir çelişki teşkil etmiyor mu? Ayrıca “Karadenizli Rumlar”  ifadesiyle kimleri kastediyor? O dönemde “Fener Rum Ortodoks Kilisesi”ne bağlı olan herkesin etnik olarak “Rum” olduğunu iddia etmesi bir çelişki değil mi? Yine o dönemde anadilleri Türkçe, Rumca veya Lazca olan, ama “Fener Rum Ortodoks Kilisesi”ne bağlı Ortodoks Hıristiyanların etnik kökenlerine ilişkin elinde herhangi bir belge var mı?  Stefanos Yerasimos, o dönemle ilgili olarak şu önemli tespiti yapıyor:

 

 “Ortodoks Hıristiyan nüfus, I9. yüzyılın başında yeni bir canlanma sürecine giren kilise ile yeni burjuvazinin birlikte yürüttükleri çabaların etkisi altına girecek ve kökeni ne olursa olsun Anadolu'da yaşayan, Türkçe ya da Rumca konuşan bütün Ortodokslar gibi, Yunan ulusuna ait olma duygusunu benimsemeye başlayacaktı. Osmanlıların dine dayalı eski  “millet”  yapılarını kendi içinde eriten milliyetçilik olgusunun inkâr edilemeyecek yükselişi karşısında artık etnik kökenler tartışmasının fazla bir anlam taşımadığı görülmektedir...” (“Milliyetler ve Sınırlar”, s.353, İletişim Yayınları, İstanbul, 1994).

 

Asan, “Pontos Kültürü” başlığını taşıyan kitabıyla yalnızca kafaları karıştırmayı değil, kitabının başında “belli çevreler” olarak nitelediği insanlara, “Laz = Pontos(lu) = Yunanlı” propagandasını bir şekilde tekrarlatmayı da ustalıkla başarmaktadır.

 

Asan'ın “Pontos”a yüklediği anlam, yalnızca “Toros, Trakya vb” gibi bir bölge anlamındaysa, neden kesintisiz bir çizgide “Pontus”u, “Elen Kültürü”ne mal etme çabası içinde gözüküyor?

Asan’ın, “Nüfus Mübadele Antlaşması”yla Doğu Karadeniz Bölgesinden Yunanistan'a giden Ortodoks Hıristiyanların aradan bunca zaman geçmesine rağmen, Yunan toplumuyla kaynaşamaması konusuna hiç değinmemesi ve onların orada sahip oldukları “kültürel haklar”a (!) hiç vurgu yapmaması ve Sovyetler Birliği “Pontus(lu)lar”ının durumlarına hiç değinmemesi, bunun yerine kitabında değil ama bir dergide, “Pontus kültürü bugün dört dille yaşamaya devam ediyor. Türkçe, Rumca,  Lazca ve Ermenice'de...” (Radikal Gazetesi  Pazar Eki, no 3) diye yazması üstlendiği misyon hakkında ipuçları vermektedir.

 

“Pontos Kültürü” başlığını taşıyan kitap dikkatle incelendiğinde, Asan’ın Türkiye'deki resmî tarih tezlerine karşı “Elen” resmî tarih tezlerinin aktarıcılığına soyunduğu görülmektedir. “Kimlik sorunum artık benim için sorun olmuştu...” ( s.3) diye kitabını yazmaya başlayan Asan, dilini konuştuğu (!) insanların kimliğini savunmaktan vazgeçerek, komşularına “Pontuslu Kimliği”ni empoze eden traji-komik bir misyonu üstlenmiş görünmektedir. İşin daha da tuhafı bu misyonu “muhalif sol” zeminde bu kimlikle yürütebilmesi.

Asan’ın, “Pontos Kültürü” kitabıyla “Elen” resmî tarih tezlerinin aktarıcılığına soyunmuş olması ve bu resmî tarih tezlerinden kaynaklanan inkârcı satırları ustalıkla “Karadeniz'in Atmacaları: Lazlar” makalesine yansıtması sebebiyle bu makaleyi kaleme aldım.

 

Derginin “İçindekiler” bölümündeki spotta şu ifadeler yer alıyor: “..Karadeniz ile özdeşleşmiş, ayrı bir lisan oluşturmuş... Doğu Karadeniz in küçük coğrafyasında dağınık ve damıtılmış olarak varlık gösteren Lazlar... “ (s. 10) Makalenin hemen başında ise, şu spotu görüyoruz: “Karadeniz deyince akla ilk olarak Lazlar gelir. Aslında Doğu Karadeniz' in küçük bir bölümünde dağınık olarak yaşamalarına karşın, dilleri ve kültürleriyle varlıklarını sürdüren Lazlar, Karadeniz'le özdeşleşmiş durumda.” (s. 99). Bu iki spotun, “konu” hakkında bilgisiz olan ve sadece konu başlıklarını okumakla yetinen okuyucuları gafil avlamak ve şartlandırmak amacıyla seçilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Okuma alışkanlığı olan ve “konu”ya susamışlık derecesinde ilgi duyan okuyucuları spotlardaki şartlandırmadan sonra şu “bilgilendirme” bekliyor: “Her ne hikmetse bu neşeli insanlar, kazandıkları şöhretle Karadeniz'in bir zamanlar Lazistan olarak anılmasını sağlamış, bu söylentiyi günümüze kadar taşımışlar. Oysa tarihin hiçbir döneminde Karadeniz'e egemen bir Laz Krallığı kurulmamış, böyle bir tanımlamayı gerektirecek bir nüfus yoğunluğu da saptanmamış. Bazı Romalı tarihçilere atfen ileri sürülen Laz Krallığı hakkında günümüze somut hiçbir kanıt ulaşmamış. Laz diliyle ilgili herhangi bir metin de henüz bulunamamış .” (s. 106).

 

Asan, “konu”yu saptırıyor. “Uzo sofrası muhabbetleri”ni okuyucuya tarihsel bilgiymiş gibi aktarıyor. “Her ne hikmetse” ifadesini kullanması bile tek başına gerçek niyetinin ipuçlarını ortaya koyması bakımından manidardır: Laz Tarihi, dili ve varlığını kabul etmek istemiyor. Eğer niyeti kafa karıştırmak değil de, “gezi notlarını aktarmak ve çalışmasına renk katmak için tarihsel bilgiler de aktarmak olsaydı, makalesini yazmadan çok önce yayınlanmış olan şu yayınları en azından yok saymazdı:

“Georg Ostrogorsky, (çev.) Prof. Dr. Fikret Işıltan, “Bizans Devleti Tarihi”, Türk Tarih Kurumu, 1986; Bilge Umar, “Türkiye'deki Tarihsel Adlar”, İnkılâp Kitabevi, İstanbul, 1993; Gerg Amıcba, (çev.) Hayri Ersoy, “Ortaçağda Ahhazlar-Lazlar”, Nart Yayıncılık, İstanbul, 1993; Ogni Kültür Dergisi; Stefanos Yerasimos, “Milliyetler ve Sınırlar”, İletişim Yayınları, İstanbul, 1994; M. Recai Özgün, “Lazlar”, Çiviyazılan, İstanbul, 1996.”

 

Asan'ın pek hoşuna gitmeyecek, ama ben burada kısaca bir tarihçe vermek istiyorum:    

 

Gürcü ve Abhaz- Abaza kaynaklarında Egrisi Krallığı; Roma ve Bizans kaynaklarında ise Lazika Krallığı olarak geçen krallık, MS 2. yüzyılda, bugün Batı Gürcistan olarak bilinen coğrafyada yerel siyasî birimlerin kesin biçimini alması sonucunda ortaya çıktı. 5. ve 6. yüzyıl Bizans tarihçileri, Kolhların Lazlar veya Kolha (Kolheti)’ın da Lazika olduğunu yazmışlardır. Kolheti, yaklaşık olarak, bugünkü Gagra sınırından Çoruh ağzına kadar uzanan bölgeyi kapsıyordu.

Kolhlarla “Elenler” arasında, Karadeniz havzası bölgesi bir rekabet bölgesiydi. Kolhların yayılma alanı batıya doğru Karadeniz'in güney kıyılan boyunca uzanıyordu. Kolheti yönetim alanı, bugün Türkiye'nin sınırlan dışında kalan bölgeden başlamak üzere. Doğu Karadeniz kıyıları boyunca uzanırken, Kolheti kültür alanı Güneydoğu Karadeniz kıyılarını izleyerek “Trabzon”a kadar uzanıyordu.

“Trabzon”un doğusundan Çoruh yatağına kadar olan bölge, Lazların yoğun olarak yaşadıkları bir bölge haline gelmesine rağmen Lazika Krallığı'nın yönetim alanı dışında kalmıştı.

Güneydoğu Karadeniz yöresinde “Laz adını” taşıyan yönetsel bir birinin oluşturulmasının geçmişi ancak 1204 yılına rastlar. Bu yönetim birimi, “Theme De Grande Lazia” adını taşıyordu ve 1461 'e kadar yaşadı.

1851’de Acara çevresi, Yukarı Gurya ile birlikte, kurulmuş olan Osmanlı Lazistan Sancağı'na bağlandı.”

Asan, makalesinde Lazca ile ilgili olarak “önemli bir tespitte” de bulunuyor: “Bugün beş ayrı ilçede yaşayan Lazlar, aynı dili beş ayrı lehçede konuşuyorlar...” (s. 107).

Asan'ın “lehçe” ile kastetmek istediğinin ne olduğunu bilemiyorum. Lazların yaşadıktan ilçelere göre birer “lehçe” ihdas etme gibi bir beceri gösterdiği için kendisini tebrik etmek gerek! Ancak Lazlar Türkiye’de yalnızca kendisinin “tespit etme becerisi”ni gösterdiği beş ilçede yaşamıyorlar. Kendisine ileride faydalı olur düşüncesiyle Lazca ve konuşulduğu yöreler hakkında kısaca bilgi vermek isterim. Lazca (Lazuri Nena / Ç̆anuri Nena), çoğunlukla Türkçe'nin Karadeniz şivesi veya “Rumca” / “Pontusça” zannedilir. Kimi dilbilimciler, Lazca ve Megrelce’yi antik Kolheti dili olarak da bilinen Zanca'nın (Zanuri Nena) zaman içinde ayrılmış ve kendi başlarına gelişmiş iki diyaleği olarak tanımlar. Lazca, tarihsel olarak Rize'nin Pazar (Atina), Ardeşen (Art̆aşeni), Çamlıhemşin (Vija), Fındıklı (Vitse), Artvin'in Arhavi (Arkabi) ve Hopa (Khopa), Borçka ilçelerinde; Acaristan'ın Batumi kenti civarında; Abhazya'da ve “Doksanüç Harbi”nden (1877-1878) sonra Osmanlı yönetimi dışında kalan topraklardan göç ederek Akçakoca, Karamürsel, Sapanca, Yalova vb. muhacir yerleşim merkezlerinde topluca yaşayanlar arasında konuşulmaktadır.

 

Asan, eline geçen fırsatı “hassas” bir şekilde değerlendirerek kafaları karıştırmaya çalışmıştır. “National Geographic Gezi Traveler” adlı derginin aşağıdaki mektupta bahsettiğim uzun makalemin, Lazca ile ilgili bir bölümünü “bazı kısaltmalarla “Laz Dili” başlığıyla ve imzamla, Asan'ın makalesinin hemen ardında onun makalesine destek veriyormuşum imajını uyandıracak bir şekilde dizayn etmesi de oldukça dikkat çekici!

 

“National Geographic Gezi Traveler” adlı derginin de bu “konu”da oldukça “hassas” olduğu ortaya çıkıyor. Asan'ın “Karadeniz'in Atmacaları: Lazlar” başlığını taşıyan makalesi, okuyucularının tepkisiyle karşılaştı. Dergi benden bir açıklama istedi. “Konu”ya katkı sağlamak amacıyla bir açıklama gönderdim ve “National Geographic Gezi Traveler”ın Ocak 1998/ 4. sayısının “Tartışma Köşesi”nde yayınlandı. Ancak son söz, “Asan’ın Yanıtı” başlığı altında kendisine söylettirildi.

 

Asan'ın özeleştiri yaparak “Karadeniz”e yönelik bundan sonraki çalışmalarında objektif davranacağını ve “toplu satış rekorları” kırdığını duyduğum “Pontos Kültürü” başlıklı kitabının ikinci baskısında, aldığı eleştiriler doğrultusunda yapacağı gözden geçirmelerle bu eleştirilerimi anlamsız hale getireceğini ümit ederim. Kendisine bir hatırlatmada bulunmak isterim: Türkiye'deki resmî tarih tezlerini eleştirmek, başka ülkelerin resmî tarih tezlerine dayanmakla gerçekleştirilemez. (Mart 1998)

 

Ek 1: National Geographic Gezi Traveler’a Mektup

(11.12.1997 tarihinde fakslandı)           

“Bir insanı, gerçekten uyuyorsa, uyandırmak kolaydır. Ama uyumuyor da uyur gibi yapıyorsa dünyanın tüm çabasını harcasanız da boştur.” [Gandi]

 

“Gezi’ye Açık Mektup,

 

Temmuz’un son günlerinde, Hande Çokküçük telefonla arayarak, “National Geographic”in Türkiye versiyonu bir dergi çıkartacaklarını, ilk sayıda Lazlar konusunu işleyeceklerini belirterek kapsamlı bir makale talebinde bulundu. İleride yanlış bilgilendirmelere yol açabilecek bir çalışmanın içinde bulunmak istemeyeceğimi, yazı yayımlanmadan önce görmek şartıyla yardımcı olabileceğimi söyledim. Hande Çokküçük, endişe edecek bir durumun söz konusu olmadığını, “operasyonun” başında bulunduğunu vurguladı. Fotoğraf çekimleri konusunda da yardım istedi. Yörede yardımcı olabilecek kişilerin adlarını verdim. Bu kişilere de telefon ederek yardımcı olmalarını rica ettim.

 

Kısa bir süre sonra, benden istenen, oldukça uzun bir makale yazarak Hande Çokküçük’e ulaştırdım.

 

Birkaç gün geçti. Fotoğraf sanatçısı, üstat Manuel Çıtak da, Arhavi'den birkaç kez telefonla arayarak bilgime başvurdu.

 

Aradan dört ay geçmesine rağmen, makalemin akıbeti konusunda. “operasyon”un başındaki Hande Çokküçük tarafından hiçbir şekilde bilgilendirilmedim. Gezi’nin 1. sayısı çıktığında, kendisini telefonla “nezaket icabı” kutladığımda bile!

 

Gezi'nin Aralık 1997/3. sayısında Asan'ın, “Karadeniz Atmacaları: Lazlar” başlıklı makalesi yayımlandı. 106, 107 ve 109. sayfalarda satır aralarına sıkıştırdığı “yanlış” tarihsel “bilgilerle” art niyetini açıkça ortaya koyuyor. “Pontus Kültürü” kitabıyla safını belirlemiş olan Asan, ait olduğunu ilân ettiği kültürün siyasal örgütlenmesi olan Pontus Krallığının saldırganlıklarına karşı topraklarını koruyan Lazlardan, entelektüel cambazlıkla yüzlerce yıl sonra intikam almaya çalışmaktadır. Kendisi çok iyi bilir, tarihi tahrif etmek suçtur, düzenbazlıktır.

“Yanlışlıkları” burada aktarmak istemiyorum. Elindeki yeterli kaynaklara rağmen, neden bu “yanlışı” yaptığı sormak da istemiyorum.

 

Aynı alanda beş yılını doldurmuş bir başka dergiye rakip olma iddiasındaki “Gezi”nin, şahsıma ısmarladığı makalenin akıbeti konusunda hâlâ sessiz kalması gazetecilik etiğiyle bağdaşıyor mu?

 

Lazların tarihlerine ilişkin müphem “bilgiler” yayımlamak ve bunları spota çıkarmak ne anlama geliyor?

  Ali İhsan Aksamaz”

 (Bu mektup, “National Geographic Gezi Traveler” adlı derginin künyesinde yer alan adların hepsine ayrıca posta ile de gönderilmiştir).

 

Ek 2: “National Geographic Türkiye'ye Mektup

(02. 09. 2002 tarihinde e-mail ile gönderildi)

“National Geographic Türkiye” Forum'a,

forum@nationalgeographic.com.tr

 

“National Geographic Türkiye”nin Eylül 2002 sayısında Erla Zwingle’nin “Tanrılar Diyarı (Karadeniz)” başlığını taşıyan bir “yazı”sı yayınlandı. “Gezi notları”na dayandığı anlaşılan “yazı”sına bazı “tarihsel bilgiler” de eklediği görülmektedir. “Yazı”sında tespit ettiğim ve tarihsel gerçeklerle örtüşmeyen ve çelişen “tarihsel bilgiler”i açıklığa kavuşturmak ve “National Geographic Türkiye” okuyucularına katkıda bulunmak amacıyla kaleme aldığım makalemin “National Geographic Türkiye”nin Ekim 2002 sayısındaki “forum” köşesinde yayınlanmasını rica eder, saygılar sunarım.

Ali ihsan Aksamaz (aksamaz@hotmail.com)”

 

 

“Sn. Zwingle'ye Açık Mektup! 

46. sayfada şu ifadeleri kullanmışsınız: “...gemiler dolusu eski Yunanlı yerleşimci buraya gelip kıyıdaki ticaret yolları üzerinde koloniler kurdu... Karadeniz kıyılarının eski Yunanlılar tarafından iskân edilmesi...” 

 

“Gemiler dolusu eski Yunanlı” ve “iskân” ifadelerini hangi noktaya varmak için özellikle vurgulama ihtiyacı hissediyorsunuz? “Eski Yunanlılar”ın, Karadeniz kıyılarında koloniler kurmalarının amacının, bu bölgenin zenginliklerini talan etmek ve yöre insanlarını da sömürmek olduğuna neden hiç değinmiyorsunuz? “Romantik bir deniz yolculuğu” görüntüsü çizerek kolonicileri şirin göstermeye çalışıyorsunuz. Kullandığınız “iskân” ve “gemiler dolusu” ifadelerinizle ilgili istatistikî bilgilere sahip misiniz? 

 

57. sayfadaki, üst fotoğraf altında şu “açıklama” yer alıyor: “...1920'lerde Yunanistan ile Türkiye arasında imzalanan Nüfus Mübadelesi Anlaşması çerçevesinde bir milyon kadar Rum Ortodoks Yunanistan’a göçerken, Yunan hükümeti de Müslüman vatandaşlarını Türkiye'ye göndermişti. Sultan Murat Yaylası ndaki... az sayıdaki Rum ise İslâm dinini kabul ettikleri için mübadele kapsamı dışında tutulmuştu.” 

 

Nüfus Mübadele Anlaşması’yla Türkiye’den Yunanistan’a giden Ortodoks Hıristiyanları özellikle etnik bir kökene dayandırmaya çalışarak Rum olarak tanımlıyorken, Yunanistan'dan Türkiye'ye gelenleri yalnızca Müslüman olarak tanımlıyorsunuz. “Bu mübadele”de belirleyici olan din ise, Yunanistan’a giden bütün Ortodoks Hıristiyanları nasıl Rum etnik kökenine dayandırabiliyorsunuz? O dönemde “Fener Rum Ortodoks Kilisesi'ne bağlı olan herkesin etnik olarak “Rum” olduğunu iddia etmeniz bir çelişki değil mi? Yine o dönemde anadilleri Türkçe, “Rumca” veya Lazca olan, ama “Fener Rum Ortodoks Kilisesi”ne bağlı Ortodoks Hıristiyanların etnik kökenlerine ilişkin elinizde bir belge var mı ? 

 

Sultan Murat Yaylası’nda İslâm dinînin kabul edilmesiyle ilgili verdiğiniz bilgileri hangi belgelere dayandırıyorsunuz? Bu olaylar hangi yıllarda yaşanmış? 

Sayfa 59'da, “...Eskiden Türkiye ile Gürcistan'ı birbirine bağlayan ve eski zamanlarda Lazika Diyarı, Osmanlı döneminde ise Lazistan Sancağı diye bilinen bu bölge...” ifadesi yer alıyor. Burada “Lazika Krallığı” ile “Osmanlı Lazistan Sancağı”nı karıştırıyor ve “Lazia Teması”nı yok sayıyorsunuz. 

Gürcü ve Abhaz- Abaza kaynaklarında Egrisi Krallığı; Roma ve Bizans kaynaklarında ise Lazika Krallığı olarak geçen krallık, MS 2. yüzyılda, bugün Batı Gürcüstan olarak bilinen coğrafyada yerel siyasî birimlerin kesin biçimini alması sonucunda ortaya çıktı. 5. ve 6.  yüzyıl Bizans tarihçileri, Kolhların Lazlar veya Kolha (Kolheti)’nın da Lazika olduğunu yazmışlardır. Kolheti, yaklaşık olarak, bugünkü Gagra sınırından Çoruh ağzına kadar uzanan bölgeyi kapsıyordu. 

Kolhlarla “Elenler” arasında, Karadeniz havzası bölgesi bir rekabet bölgesiydi. Kolhların yayılma alanı batıya doğru Karadeniz'in güney kıyılan boyunca uzanıyordu. Kolheti yönetim alanı, bugün Türkiye'nin sınırlan dışında kalan bölgeden başlamak üzere. Doğu Karadeniz kıyılan boyunca uzanırken, Kolheti kültür alanı Güneydoğu Karadeniz kıyılarını izleyerek “Trabzon”a kadar uzanıyordu.

 

“Trabzon”un doğusundan Çoruh yatağına kadar olan bölge, Lazların yoğun olarak yaşadıkları bir bölge haline gelmesine rağmen Lazika Krallığı'nın yönetim alanı dışında kalmıştı. 

Güneydoğu Karadeniz yöresinde “Laz adını” taşıyan yönetsel bir birimin oluşturulmasının geçmişi ancak 1204 yılına rastlar. Bu yönetim birim “Theme De Grande Lazia” adını taşıyordu ve 1461 'e kadar yaşadı. 

Bölgenin Osmanlı yönetimi altına girmesinden sonra, “Lazia Tema”sı yönetsel birimi değişik adla devam etti. 1851 'de Acara çevresi. Yukarı Gurya ile birlikte, kurulmuş olan Lazistan Sancağı'na bağlandı. 

 

Sayfa 60'da, “Lazlar ve Hemşinliler gibi kadim yerli halkların yanı sıra, burada yaşayanlardan bazılarının kökenlerinin ortaçağ Avrupa’sına, yani Bizans'a dayandığına inanılır. Anadilleri Rumca'nın bir ağzı olan bir grup, günümüzde Müslüman ve Türk olsa da, kimilerine göre onlar İslamiyeti kabul etmiş Bizanslıların soyundan gelir.” şeklinde bir “bilgilendirme”de bulunuluyor. 

 

Bu “bilgilendirme”nizde bir şeyler demek istiyorsunuz, ama diyemiyorsunuz. Ağzınızdaki baklayı çıkarmanın yollarını aradığınız anlaşılıyor. “Bazılarının kökeninin Bizans'a dayandığına” kim inanıyor? Kim, kimlere göre, “Anadilleri Rumca'nın bir ağzı olan bir topluluk” olarak “Bizans soyu”ndan geliyor? 

Saygılarımla 

Ali ihsan Aksamaz

aksamaz@hotmail.com








[Bu konularda bkz.: Stefanos Yerasimos, “Milliyetler ve Sınırlar” adlı kitapdaki “Pontus Meselesi”, s. 351- 425, İletişim Yayınları, İstanbul, 1994: Yakup Aygil, “Hıristiyan Türkler'in Kısa Tarihi”, Ant Yayınları, İstanbul. 1995; Ali İhsan Aksamaz, “Dil-Tarih-Kültür Gelenekleriyle Lazlar” adlı kitaptaki Lazlar ve “Pontus(lu)lar” / “Rumlar” , s. 60-78. Sorun Yayınları, İstanbul. 2000; Dr. Yusuf Gedikli, “Pontus Meselesi”, Bilge Karınca Yayınları. İstanbul, 2002. 


 



[Kaynak: Ali İhsan Aksamaz,  “National Geographic”in Doğu Karadeniz'i”, Sorun Polemik Marksist İnceleme- Araştırma Dergisi, Sayı 6, Bahar 2003 (“Doğu Karadeniz’de Resmî İdeolojiler Kuşatması”,1. Baskı, Sorun Yayınları, 2003; 2. Baskı, Belge Yayınları, İstanbul, 2011)]

 

aksamaz@gmail.com

 

https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2019/03/lazlar-ve-pontuslular-rumlar.html

https://www.circassiancenter.com/tr/national-geographicin-dogu-karadenizi/

13 Nisan 2025 Pazar

“Bunduri qvai do k̆ak̆ali”, “Çilik gyabgart̆u komocis” (Lazuri P̆aramitepe, Tbilisi, 1984)/ “ბუნდური ყვაი დო კაკალი”, “ჩილიქ გჲაბგარტუ ქომოჩის” (ლაზური პარამითეფე, თბილისი, 1984)

 





“Bunduri qvai do k̆ak̆ali”, “Çilik gyabgart̆u komocis” (Lazuri P̆aramitepe, Tbilisi, 1984)/

“ბუნდური ყვაი დო კაკალი”, “ჩილიქ გჲაბგარტუ ქომოჩის” (ლაზური პარამითეფე, თბილისი, 1984)

 

aksamaz@gmail.com



12 Nisan 2025 Cumartesi

339./ Lazistanişi Destani



https://alchetron.com/Byzantine%E2%80%93Sasanian-wars





339./ Lazistanişi Destani


Minon kart̆ali ebzda do na bžiripe dop̆ç̆ara.
Ma zit̆a k̆oçi va bore, guris memodgin bgara,
Na bzop̆onpe oxoǯonit, çodinaşakis psvara,
Çilambre nak̆o emanç̆as, hek̆onari bibgara.
Svara- çkimis çkvaşi nena ren- na-ti, mobiyvarat
do T̆amt̆ras mupe naç̆aru, iy xolo dogiç̆arat.
+
Geboç̆k̆a xolo birapa mcveşuri
do ha monk̆anobas komuşletun şui.
Bgarini memodgin, opşa ren gui.
İri, mu bogni do bžiri, giǯvaten,
Kemanç̆u- na çkuni nena Lazui.
Dopxedi do bzop̆on iri na mǯori/ (“bmnǯori”),
Ha ç̆ut̆a skidalas na memaç̆aru.
Ma mcoxons Xe-K̆ot̆e, bore Viǯori.
Ognatşk̆ule mo gemiç̆k̆amt obgaru.
Mu na iç̆aren, iri va iven mtini,
Met̆i na t̆u mʒudi ren do ğerdini.
Ma bibira, si ark̆el miç̆andini,
Doptkvat na bognitpe mtini-vamtini!
+
Jur cuma t̆es ar baba do nanaşen,
Dolibaxes ar mʒudişi nenaşen,
Va dodgites, imt̆esdort̆un T̆amt̆raşen,
Xol kok̆ages, komoxtesşi mendraşen.
Ar doyneri ar nanaşi berepe
İbaxet̆es, doloşiyes xamepe,
Diʒxiriten domç̆itanes ğalepe.
Lazepunas komunžines derdepe.
Nana-babas, mu vat̆es, va uçkit̆es.
Koxoǯones: P̆at̆i ves, na yoçkines,
Ç̆ut̆aşendon kyona muşen nuçkines!
İbgart̆es do mu vat̆es, va uçkit̆es.
Eçi ǯana golilu muç̆o mutu,
Eçi ǯanas dido mç̆imu, dido mtu,
Lazi k̆oçik Lazepuna komoktu.
Kiranati iç̆imoşu do iktu.
Bibinetis ʒani çkar va doskidu,
Sinap̆işen P̆oli žiru, hek idu,
Penǯo-mç̆k̆omuk T̆amt̆rasti t̆at̆ komudu,
Haşope memaç̆ares, haşo ç̆arey t̆u.
Va uçkit̆es Lazuy gurişi ç̆vini,
K̆amap lasiyomt̆es, goç̆k̆ondes xini,
Juristi uğut̆es gurepe ini.
Jur cuma t̆es, juriti xol guruni.
Ari na t̆u Kusre P̆arsis keǯarçu,
Majuati Romarepes kodarçu.
Lazepuna ipaluru do iç̆u,
Ğormotikti heya guris va niç̆u.
Ǯanape xval va dodgites, nulut̆es,
Lazistanis çkva mgerepe gulut̆es,
Lazepeti mç̆acepestey ğurut̆es,
Ğalepeti daçxuriten skurut̆es,
Ser-ndğaleyi Urumepe mulut̆es,
Dixa- çkunis mapapestey gulut̆es,
Çkun xamiten ç̆ut̆a-ç̆ut̆a ğurut̆es
do xoloti va goyktes, va nulut̆es,
Ğurut̆es do çkun let̆as amulut̆es.
Cumalepes va uğut̆es oropa,
Doğurines, eşaç̆k̆ides Lazoba,
Gombundğoles, çkva muç̆o bik̆orobat?
Mu ivet̆u, noşkidat̆es berobas!
Uxvene t̆uş, k̆o hemus moç̆k̆odat̆u,
Varna şuri na dgit̆u, noç̆k̆odat̆u!
Berepeşi hulyape va k̆odat̆u,
Çkva mitişi bere ezda- dordat̆u!
K̆ina-tok̆i kogemidves alepes,
Na var amtxu kodolobğes ğalepes.
Didopeti konok̆ides ncalepes,
Va iç̆aren, na naç̆ares Lazepes!
Çkun cixapes çkvaş Ğormoti pxvamumt̆it,
Svara- çkuni çkvaş nenaten psvarumt̆it,
Oç̆aruti çkvaş nenaten p̆ç̆arumt̆it
do haşoten monk̆a-monk̆a pşvanumt̆it.
Ǯanağanis ǯanağani noomt̆u,
Çkva gzalepe çkarikti va goumt̆u,
Oncğoreti çkar mitik va nǯoumt̆u,
Ç̆ut̆a nenas didi xena moomt̆u.
Lazistani ok̆ot̆k̆oçes, met̆k̆oçes,
T̆amt̆ra guri Romarepes nut̆k̆oçes,
Hemtepekti tok̆i mk̆ule mut̆k̆oçes
do Lazepe Lazonaşen get̆k̆oçes.
Hak̆o uça ç̆ara- çkuni iç̆aru,
Lazistanis haşope konaç̆aru,
Hemuşk̆ule bedi va dolaç̆aru,
Mitiksanis hemuşk̆ule var ç̆arun.
Kogoç̆k̆ondes na iğanen piʒari,
Ok̆oç̆k̆ides cumalobaş baǯari,
Oncğore komeçes ğalişi ǯk̆aris,
Haǯi ginon ižiʒini, ibgari!
Ǯanape nulunan, miti va çuman,
Kort̆ui, var t̆ui haşo jur cuma,
Mitis va uçkin, moilu purçuma,
Haşope zop̆onan, gurep miç̆uman.


 [Ǯate Baǯaşi (326.- 346.), Tbilisi, 1968- 1987 (Guram K̆art̆ozia, “Lazuri T̆ekst̆ebi- II, Gamomʒemloba “Meʒniereba”, Tbilisi, 1993)]

 

aksamaz@gmail.com


9 Nisan 2025 Çarşamba

Resmî Tarih Resmî Tarihe Karşı: “Hemşin Gizemi”

 


 

Resmî Tarih Resmî Tarihe Karşı: “Hemşin Gizemi”

 


Özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonraki dönemden başlamak üzere Türkiye’de etnisite ile ilgili telif ve çeşitli dillerden çeviri birçok kitap yayımlandı. Bu kitapların yayımlanmasının çok genel anlamda olumluluk taşıdığını söylemek pek de yanlış olmayacaktır. Ancak bu kitapların çoğunda “milliyetçi”, yeni resmi ideoloji ve tarih yaratma veya var olanları aktarma eğilimleri ağır basan, komşularını yok sayan ve aşağılayan, “kimlik” dayatmaya çalışan yönelişler söz konusudur. “Bazı yayınevleri”nin bu “yeni dönem”de çeşitli kaygılarla bu tür kitapları yayımlaması, konunun üzerinde hassasiyetle durulmasını gerektirmektedir.

Bu makalede “Hemşin Gizemi” adlı kitapla ilgili eleştirilerimi paylaşmak istiyorum.

“Hemşin Gizemi” adlı kitap 1996 Ekim’inde “Belge Yayınları”nın Marenostrum” dizisinden yayımlanmış. Kitabın kapağındaki alt başlık ise Hamşen Ermenileri Tarihinden Sayfalar”. Kitap, üç bölümden oluşuyor. Birinci bölümde akademisyen Levon Khaçikyan'ın “Hamşen Ermenileri Tarihinden Sayfalar” başlığını taşıyan bir makalesi yer alıyor. Bu makale ilk defa “Banber Yeravani Hamalsarani / Erivan Üniversitesi Bülteni'nde 1969'da yayımlanmış. “Çevirenin Önsözü’nde” belirtildiğine göre, kitabın “Birkaç Söz”ünü de yazan Prof. Paruyr Muradyan tarafından makaleye “birtakım küçük eklemeler ve bir iki düzeltme” yapılmış ve bundan sonra Ermenice’den Türkçe'ye çevrilmiş. Tercüme eden ve yayına hazırlayan ise Bağdik Avedisyan.

Kitabın ikinci bölümünde, Sakaoğlu M. Ali'nin “Dünden Bugüne Hemşin”, Hale Soysü’nün “Kavimler Kapısı -1” ve Erhan G. Ersoy’un “Hemşinli Etnik Kimliğine Antropolojik Bir Bakış” adlı, daha önce Türkiye'de yayımlanmış çalışmalardan alıntılara yer verilmiş.

Üçüncü bölüm ise, “Ermeni Bayramları” başlığı altında “Derındas - Terındas - Tearindaraç, Vartavar, Astvatsatsin veya Verapokhum Yortusu” gibi kutlamalar hakkında okuyucu bilgilendiriliyor. Ancak bu bölümün telif mi tercüme mi olduğu konusunda bir bilgi verilmiyor.  Bu bölümün yazarının kim olduğu da belirtilmiyor.

Khaçikyan'ın araştırmasının “küçük kısaltma veya yetkili tanımlamalarla” bu kitapta yayımlandığını açıklayan Prof. Paruyr Muradyan, “(rahmetli) Khaçikyan'ın emektar bir kaynak-bilimci, tarihçi ve uzun yıllar Matenadaran'ı (Ulusal Kütüphane'yi) yöneten bir Bilimler Akademisi üyesi olduğunu” belirtmektedir. Prof. Muradyan, Khaçikyan'ın “Hamşen Ermenileri Tarihinden Sayfalar” başlıklı araştırmasında Hemşin adını taşıyan topluluğun kimliği, kökeni, tarihi, kültürü ve kısmen de diliyle gerçekten ilk kez tanışma olanağı bulduklarını özellikle vurgulama ihtiyacı hissediyor.

Khaçikyan, “Bu inceleme Hamşen Ermenileri tarihinin en son verilerin ışığında bilimsel değerlendirmesini yaparken, bilinen ama darmadağınık olan tarihi, coğrafik ve etnik konuları ilk kez derlemeyi ve aydınlığa çıkarıp araştırarak özetlemeyi deneyeceğiz” diyerek “konu”ya girmektedir.

“Ermenistan’dan göç ederek Hamşen’e yerleşen Ermeni nüfusunun anavatanının belirlemiş” olduklarını belirten Khaçikyan, “kaynaklara” dayanarak şu bilgileri veriyor: “... kanıtların ışığında Şapuh ve Hamam Amatunilerin yönetiminde Hamşen’e göç eden Ermeni nüfusunun ezici çoğunluğu Amantunilere bağlı süvarilerle köylüler olup Ermenista’'ın yüreği sayılan Ayrarat eyaletinden gelmiş oldukları rahatlıkla ifade edilebilir.” (s.17) “Bu göçler” hakkında daha da ayrıntılı bilgi aktarma ihtiyacı hissederek şöyle diyor: “... daha sonraki yüzyıllarda Hamşen dağlık bölgesinin geçit vermeyen vadileri, Ermenistan’ın değişik bölgelerinden, özellikle Hamşen'e sınır komşusu Yüksek Ermenistan bölgesinden göç eden yeni topluluklara da yurt olmuştur, fakat Ermeni Hamşen’in kurucuları, kuşkusuz Şapuh ve Hamam Amatuni’ler önderliğinde Arap boyunduruğuna karşı silaha sarılarak onları yenen ve kendilerine yeni bir vatan kazanan Ayrarat eyaletinin Argatsotın ve Kotayk bölgelerinden gelmiş yiğit insanlardı.” (s.18)

Khaçikyan, Hamşenliler'in yerli halklarla olan çatışmaları hakkında da bilgiler veriyor:

“...Karadere ve Hopa yörelerine yerleşen Hamşenliler'den bahsetmiştik. Asıl Hamşen'e doğu ve batıdan komşu olup benzer doğa ve iklim koşullarına sahip bu yöreler ta eski tarihlerde Hamşenliler’in dikkatini çekmiş ve onlar adım adım ilerleyerek buraları zaptedip yerleşirken doğal olarak yörenin eski toplulukları olan Rum ve Lazlarla çarpışmalara da girmişlerdir...” (s.42)

Khaçikyan, şu şoven ifadeleri kullanmakta bir sakınca görmemektedir: “... K. Koch, çok erkenden İslamlığı kabul etmiş bir ailenin oğlunun, Cemil yöresi derebeyinin evine konuk oldu ve dış görünüşünden “Onun damarlarında özellikle Ermeni kanı dolaştığını” fark etti. (s. 36-37) Khaçikyan bununla yetinmeyerek Hamşenlileri “yüceltmek” için komşu halkları aşağılamaya çalışmaktadır. Bunu yaparken kim oldukları belli olmayan “görgü tanıkları”ndan medet ummaktadır: “...Görgü tanıklarına göre, onlar komşuları olan Rum, Laz ve Gürcüler'den farklı olup yiğit, özverili, dürüst ve içtendirler. Dahası yabancılarla evlenmezler...” (s.41)

Khaçikyan, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki “millet” kavramıyla ilgili genel kabul gören bir tanımlamayı aktarıyor: “... Herhangi bir ulusal-etnik kimliği tespitinin önemli belirleyicisi, onun mensup olduğu diniydi. Rum, Laz, Gürcü, Ermeni veya başka ulusların islamiyet'i kabul eden temsilcileri kendilerini “Müslüman” ve “Osmanl” diye tanıtıyorlardı....” (s.40)  Bu cümleden sonra, İslâmiyet'i kabul eden diğer “etnik gruplar”ın da kültürel ve dilsel varlıklarını yaşatmaya çalıştıklarını göz ardı ederek Hamşenlileri yine “yüceltme” yolunu seçmektedir: “... Fakat Hamşenliler islâmlığı kabul ettikten sonra dahi dillerini, yani Hamşen Ermenicesi diyalektini, coğrafik terimleri, dağ, nehir, vadi, vb. yer adları ile gelenek-göreneklerini, şarkı, şiirlerini korudu ve korumayı sürdürüyorlar.” (a.g.y.)

 

“Usta bir akademisyen” olduğu anlaşılan Khaçikyan, bu “bilimsel makalesi”nde esas olarak Hamşenliler’in “Ermeni” olduklarını “deliller”e dayanarak ispatlamaya çalışıyor. Bunu yaparken ırkçı yaklaşımlar sergiliyor ve Hamşenlilere aynı coğrafyalarda yaşayan diğer “etnik gruplar”ı aşağılama yoluna gidiyor. Yapmaya çalıştığı şey bize hiç de yabancı değil!

Kitabın ikinci bölümünde, “Türk araştırmacılar” başlığı altında şu kısa not düşülmüş: “L . Khaçikyan’ın dikkate değer belgeselini sunarken, Hemşin konusunda bizim araştırmacılarımızdan bazılarının düşüncelerini de ona ekleyip okuyucuya karşılaştırma olanağı sağlamanın faydalı olacağını düşündük.” (s.47)

Bu bölümde ilk olarak Sakaoğlu M. Ali'nin Dünden Bugüne Hemşin  başlıklı çalışmasından özet ve tırnak içinde “alıntılar” yapılarak bazı eleştiriler getiriliyor. Sakaoğlu'nun çalışmasının 32. sayfasında tırnak içinde yapılan son alıntı şu cümleyle bitiyor: “... Kıyı komşuları Lazlar’dan kız alıp vermeyi pek sevmediklerinden, eski öz gövde yapılarını koruyabilmişlerdir.” (s.52) Khaçikyan gibi Sakaoğlu da komşu bir “etnik grup”a karşı şoven bir tutum sergiliyor. Bağdik Avedisyan da şoven tutumu eleştirmeyerek ve aynen aktararak aynı “hata”yı sürdürüyor.

Bu bölümde “alıntı” yapılan ikinci çalışma Hale Soysü'nün “Kavimler Kapısı - 1” adlı kitabı. Yazarın ifade düzenine sadık kalınarak bazı özet ve tırnak içinde “alıntılar” yapıldığı görülüyor.

“Alıntı” yapılan son çalışma “Hemşinli Etnik Kimliğine Antropolojik Bir Bakış”. Yazarı Erhan G. Ersoy. Bu çalışmadaki “Köy Kahvesi Sohbetleri”nden de “alıntı” yapmakta bir sakınca görülmüyor: “...Hemşinlilerin yakın komşuları olan Lazlarla ilişkilerine de değinen yazar Laz- Hemşin rekabeti üzerine söylenmiş bazı sözleri de aktarıyor:  “Lazdan evliya, koyma avluya” veya “Laza elini veren kolunu kaptırır” gibi sözler Hemşin'de çok yaygın. Hemşinli yetişkinlerin Lazlar için aşağılayıcı sözler kullandıklarını, “kan davası” gibi barbarca alışkanlıkları olduğunu, “eskiden dinsiz veya gayri müslim” oldukları söylediklerini anlatan yazar, buna karşın Lazlar'ın da Hemşinliler'i “kumarbaz, içki içen, Ermeniden dönme bir halk” olduklarını söylediklerini ekliyor.” (s.58)

Kitabın üçüncü bölümünde ise, başta değindiğim gibi yazarı, telif mi tercüme mi olduğu belirtilmeden “Ermeni Bayramları”na yer veriliyor. Bu bölümle ilgili olarak Bağdik Avedisyan, “Çevirenin Önsöz”ünde şu açıklamayı getiriyor: “...burada Hamşen konusuyla doğrudan ilgili görünmemekle birlikte bazı Ermeni bayramlarının geleneksel yorumlarını sunuyoruz. Bunlar putperest dönemlerden beri kutlanagelen, ama Hıristiyanlığın kabulüyle bazen isim bazen de kabuk değiştiren en eski Ermeni bayramlarıdır.... Bu bölümleri, Hemşin araştırmacılarının daha sonraki çalışmalarına yararı olur düşüncesiyle ekledim ki araştırmalar “sakat” doğmasın...”

Levon Khaçikyan'ın makalesi, “Hemşin Gizemi” adlı kitabın ana gövdesini oluşturuyor. Bu tür “bilimsel makaleler”de aranan “özellikler”e “büyük bir ustalıkla” uyulduğu görülüyor. Hamşenliler'in “gururlarını okşayarak” onların “komşularından farklı olarak yiğit, özverili, dürüst ve içten” olduklarını özellikle vurgulama ihtiyacı hissediliyor. Acaba dünyanın bütün emekçi halkları yiğit, özverili, dürüst ve içten değil midir? Makalesi dikkatle incelendiğinde, esas olarak, özellikle Türkiye Hamşenlileri’ne yönelik Ermeni resmî tarih tezlerini aktarmaya çalıştığı görülmektedir. Khaçikyan, Sovyetler Birliği'nin on beş birlik cumhuriyetinden biri olan Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin bu yurttaşı ve Bilimler Akademisi üyesidir! Kullandığı metot ve varmak istediği nokta bakımından, Bağdik Avedisyan'ın “Çevirenin Önsözü”nde adını andığı Prof. M. Fahrettin Kırzıoğlu'ndan yaptığıyla bir farkı var mıdır? Khaçikyan, halkları içten içe bir “Hıristiyan-Müslüman” kamplaşmasına sevk etmeye de büyük bir çaba harcıyor. İslâmiyet'i seçen “etnik gruplar”ın daha önce illâ Hıristiyan oldukları gibi bir saplantı içinde olduğu anlaşılıyor. “Paganlık” diye bir inanışın bulunduğunu kabullenmek istemiyor. Hamşenliler’in Sovyetler Birliği'ndeki sayıları hakkında tahminden öte bilgi veremediğini de görüyoruz!

Prof. Paruyr Muradyan ve Bağdik Avedisyan’ın kitabın başında yer alan makalelerinde belirttikleri “küçük kısaltma ve yetkili tanımlamalar” veya “birtakım küçük eklemeler ve bir iki düzeltme”, diğer komşu halkları aşağılayan şoven ifadelerle ilgili neden işletilmemiştir? Komşu halkları aşağılayan ifadeler, en azından makaleyi Türkçe’ye çeviren Bağdik Avedisyan tarafından bazı dipnotlar konularak eleştirilebilir ve aynı görüşte olunmadığı belirtilebilirdi!

Makalede “küçük kısaltmalar ve yetkili tanımlamalar” veya “birtakım küçük eklemeler ve bir iki düzeltme” yapan Prof. Paruyr Muradyan da, bu makaleyi Türkçe’ye tercüme eden ve kitabın ikinci bölümündeki “alıntılar”ı işine geldiği noktada özet ve tırnak içinde yapan Bağdik Avedisyan da Levon Khaçikyan gibi resmi tarih aktarıcılığı yaparak, yalnızca Hamşen Tarihi’ni karartmıyorlar, Hemşenlilere komşu diğer halklar arasına düşmanlık tohumları ekiyorlar.

 

 “Hemşin Gizemi” adlı kitap, 1992'de “Ant Yayınları”ndan çıkan “Lazlar’ın Tarihi” ve 1996'da yine “Belge Yayınları”nın yayımladığı “Pontos Kültürü” adlı kitaplarla benzer özellikleri taşıyor. Bu kitaplar ilgili “etnik gruplar”ın dil, tarih, kültür, gelenek ve görenekleri hakkında bilgi vermekten daha çok, bu “etnik gruplar”a yönelik diğer resmî tarih tezlerinin derin izlerini taşımalarıyla dikkat çekiyor. “Hemşin Gizemi” adlı kitabın ana gövdesini oluşturan “Hamşen Ermeni Tarihinden Sayfalar” adlı makaleye (ve “Birkaç Söz” ve “Çevirenin Önsözü”nü yazanlara) göre, Hamşenliler Ermeni; “Lazlar’ın Tarihi”ne göre Lazlar “Gürcü” / “Kartveli”; “Pontos Kültürü”ne göre ise Pontus(lu)lar” Elen'dir! Hamşenliler Ermeni resmî tarih tezlerinin; Lazlar, “Gürcü” / “Kartveli” resmi tarih tezlerinin ve “Pontus(lu)lar” ise Elen resmi tarih tezlerinin insafına terk ediliyor!

 

İlgi çekici olan bir diğer nokta, yukarıda adlarını andığım kitaplar ister telif, ister tercüme olsun yazarlarının veya yayınevlerinin “sosyalist” en azından “muhalif sol” kimlikli olmalarıdır. Amaçlarının şu ya da bu şekilde resmî ideoloji aktarıcılığı yapmak olduğu anlaşılan yazarları bir kenara bırakırsak, “sosyalist” veya en azından “muhalif sol” kimlikli yayınevlerinin, Türkiye’deki resmi tarih tezlerine karşı, dış resmî tarih tezlerinin derin izlerini taşıyan bu tür kitapları yayımlamaları anlaşılabilir bir durum değildir. Bu tür kitapların “bazı yayınevleri” tarafından “gözü kapalı” yayımlanmasının, “muhalif sol”un “milliyetler sorunu”na hiç kafa yormamış olmasından kaynaklandığı açıktır.

“Bazı yayınevleri”nin “etnik gruplar”la ilgili yayınlarda nesnel gerçekliği yansıtmayan düzeysiz ve özensiz ifade ve “saptamalar” karşısında daha dikkatli davranacağını ve “kaş yaparken göz çıkarmayacağını” ümit ederim. (30. VI. 2002)

 




[Konuyla Bağlantılı ve Önerdiğim Okumalar: Emin, Leon (1984): “SSCB’de Müslümanlar”, APN Yayınevi, Moskova; İsayev, M. I. (1977): “National Languages in the USSR: Problems and Solution”, Progress Publishers, Moscow;Sovyet Halkları” (1985 ): APN yayınevi, Moskova.]

[Resmî Tarih Aktarıcılığını Eleştiren ve Önerdiğim Okumalar: Aksamaz, Ali İhsan (1997): “Bilinçli Olarak Geciktirilmiş Bir Değinme”, Tarih ve Toplum Dergisi, sayı 161, Mayıs/ circassiancenter.com.tr;  Aksamaz, Ali İhsan (1999): “Yok Sayma ve/veya Kimlik Dayatma Üzerine İki Örnek: “Yetersiz Bir Laz Kültürü Araştırması”, “Lazlar’ın Tarihi”, Kafkasya Yazıları, sayı 6/ circassiancenter.com.tr; Aksamaz, Ali İhsan (1999): “Pontos Kültürü’ne Kısa Bir Dipnot”, Kafkasya Yazıları, sayı 7;  Aksamaz, Ali İhsan (1997): “Dil Tarih Kültür, Gelenekleriyle Lazlar Kitabı Üzerine (Röportaj), Sorun Polemik Marksist İnceleme- Araştırma Dergisi, sayı 2, Şubat/ circassiancenter.com.tr; Demirel, Hüseyin (1999): Kafkasya’da Neler Oluyor?”, “Bir Adım”, sayı 1, Haziran]

 


 

[Kaynak: Ali İhsan Aksamaz, “Resmî Tarih Resmî Tarihe Karşı: “Hemşin Gizemi”, Sorun Polemik Marksist İnceleme- Araştırma Dergisi, Sayı 4, Güz 2002, Sorun Yayınları (“Doğu Karadeniz’de Resmî İdeolojiler Kuşatması”, 2. Baskı, Belge Yayınları, İstanbul, 2011)]

 

aksamaz@gmail.com

 

 

 https://www.circassiancenter.com/tr/resmi-tarih-resmi-tarihe-karsi-hemsin-gizemi/