Lazca-Türkçe
Sözlü Tarih- 8: “Bayrağımızı görünce ağladık!”
Ninem şöyle seslenmişti:
--Gâvur, [Sümer]/ Sumla’ya kadar gelmiş. Sabah erkenden
kalkıp buradan gideceğiz!
O gece 13 tavuğumuzu da kesip pişirdik. Muhacirlik
için hazırlıklar yaptık. Ertesi gün sabah namazında kalktık. Elimizde tavuk butları
yola koyulduk. [Işıklı]/ Ğera taraflarına kafile hâlinde vardık. Yanımızda
kısır bir ineği de götürmüştük. Ğera’da Memişoğlu’nun avlusunda o ineği kesip
hep beraber yedik. Yine kafile hâlinde oradan daha ötelere Ardeşen taraflarına vardık.
Orada uzunca bir süre kaldık. Yanımızda kilimlerimiz de vardı. O kilimlerle
çadırlar kurduk.
Uzunca bir süre daha ötelere kafile hâlinde gittik.
Halamgiller ve yanındakiler çok kalabalıktı. Bir süre sonra bizden ayrıldılar. Yine
batı istikametinde yürümeye devam ettik. [Atina]/ Pazar taraflarında, az biraz
ötede, Kalecik’te dedem vefat etti. Seksen yaşındaydı. Dini vecibeleri yerine
getirmek zorundaydık. Bu sebeple Kalecik’te durduk.
Annem dövünüyordu:
--Bu
muhacirlikte dedeyi nasıl toprağa vereceğiz?! Dini vecibeleri kim yerine
getirecek?! Dedeyi kim toprağa verecek?!
Harp sırasında herkes karmaşa içinde bir yerlerde
başının çaresine bakmaya çalışıyordu. Orada Hoca falan da bulunmuyordu. Lazım
olan hiç bir şey bulunmuyor! Neyse ki dedemin yeğeni Alefendi ve kardeşi sandalla
bize ulaştılar. Ağlaşıyorlardı:
--Vay, dede, vay! Dede vefât etti, vay!
Pazar taraflarından kefen ile sabun satın alıp getirdiler.
Teneşir bulamadık. Birbirine bağlanmış iki ağaç ile dedemin cenazesini mezarına
kadar taşıyıp toprağa verdiler. Dedemi, sahile yakın kumluk arazide toprağa
vermedik. Daha yukarılardaki bir arazide toprağa verdik. Dedemi toprağa
verdiğimiz arazinin sahibine bir Mecidiye, yani 20 kuruş ödedik. Sahile daha
yakın yerler kumluk olduğu için parasızdı. Ama dedemi o kumluk yerde toprağa
vermezdik. Annem, dini vecibeleri yerine getiren Hoca Efendi ile mezarı kazan
adama para verdi.
Birkaç gün sonra Çayeli taraflarına vardık. Oralarda
çayırlık bir yerlerde kaldık. İbrahim Reis gelecekti. İki gece gelemedi. Akşam
vakitlerinde 20 düşman gemisi Çayeli’yi topa tutmuş. Rusça bilenler duymuş:
--Yarın düşman
buraya gelecek. Askerini çıkaracak.
Bu haber üzerine o gece ayakkabılarımızı bile çıkartmadan
uyuduk. Annem, çamaşırlarımızı topladı. Diğer eşyalarımızı, yatağı topladı.
Sürmene tarafına doğru yola çıktık. Ben elimde bir yorgan, bir yastık bir de su
güğümü taşıyordum. Yolda elimdekilerle yürüyordum. O zaman yedi buçuk
yaşımdaydım.
Sürmene’den önce Rize’ye vardığımızda hava kararmıştı.
Hava da çok soğumuştu. Orada çok üşüdük. Büyük halamın kocası Gümüş Reis,
ateş yakıp bizi ısıtmaya çalıştı. Geceleyin uyumadık. Hep yollarda yürüdük. Of’a
ulaştığımızda hava aydınlanmıştı. Güneş çıkmıştı. Dükkânların kapılarını
açtılar. Ben yine ellerimde bir yorgan, bir yastık ve bir de güğüm taşıyordum.
Tabi diğerleri de bir şeyler taşıyorlar. Küçük kız kardeşim, daha bebek erkek
kardeşimi sırtında taşıyor. O zaman iki buçuk yaşındaydı. Dükkânları açmışlar. O
hengâmede kimse malının mülkünün derdinde değil. Halamın kocası Gümüş
Reis, Ayşe Hala’ya şöyle dedi:
--Bir torba ver de şuradan birazcık pirinç dolduralım!
Oradan üç dört okka kadar pirinç aldı. O yükler
elimizde yollarda yürüdük, yürüdük, yürüdük. Sonunda Sürmene’ye ulaştık. Üstüne
üstlük bir de bitlendik. Annem oradan büyük bir kazan satın aldı. Çalı çırpı
ile ateş yakıp o kazanda su ısıttı. Sonra da bizi yıkadı.
Yine yürüyerek yola devam ettik. Sürmene’de İbrahim
Reis bizi karşıladı. Trabzon’u da gündüz geçtik. Sonra gün ağarana kadar kürek
çekerek bir sandalla gittik. Daha ötelerde bir yerlerde de biraz durduk. Sonra Tirebolu’ya
vardık. Orada uzunca bir süre kaldık. Orada da bitlendik. O
muhacirlikte başımıza gelenleri anlatmakla bitmez ki!
Babam bize para gönderdi; 10 tane altın gönderdi. Ordu’da
vakit geçirdik. O sıralar salgın hastalıklar olduğu için bizi Samsun’daki karantinaya
gönderdiler. Bazı yörelerde yelkenliye bindik, indik. O hâlde batı istikametine
yavaş yavaş ilerliyorduk işte… İnebolu’ya vardıktan sonra büyük
yelkenliyle yolumuza devam ettik. Bir süre sonra denizden gelen garip sesler
duyduk. Düşmanın denizaltısı bizi
batıracak diye milleti korktu sardı. Ağlamaya başladılar. Bir süre sonra o denizaltının direği göründü.
Deniz yüzüne çıkınca da bayrağını görebildik. Bizim bayrağımız! İçinde bulunduğumuz yelkenli gemideki insanlar
sevinçle gülüştü. O kadar sevindik ki! Önce düşman gemisi sanıp şimdi bizi
batıracak, boğulacağız diye o kadar korkmuştuk ki! Sonra bizim denizaltımız
olduğu anlayınca o kadar sevindik ki! Önce çok ağladık!
Daha sonra Bartın’a vardık. Sabahleyin Bartın’dan
tekrar yine hareket ettik. Zonguldak’a kadar gittik. Zonguldak’tan Devrek’e çıkacağız;
30 kilometrelik yol. O zaman şimdiki
gibi yol yoktu. Atlara binip Devrek’e öyle vardık. Oraya varınca annem de, babam da birer kurban kesti. Annemim
adağı varmış. Babam da çocuklarımı gördüm diye.
[…]
[Devam
edecek…]
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2025/06/lazca-turkce-sozlu-tarih-1-once.html
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2025/06/lazca-turkce-sozlu-tarih-2-kendimden.html
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2025/06/lazca-turkce-sozlu-tarih-3-ticaret.html
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2025/07/lazca-turkce-sozlu-tarih-5-muhacirlikte.html
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2025/07/lazca-turkce-sozlu-tarih-7-perisan-bir.html
[451(171, 1).]
“Gyauri Sumlaşa komoxtudoren,
ç̆umanişe ebiselaten, bimt̆aten!” – dadi- çkimik micoxes. Hem seis vit̆osum
[13] tane kotume mebok̆vatit, digubu. Ç̆umanişe Sabanamazis ebiselit, kotumeşi
t̆ut̆ulepe ek̆aç̆k̆omey- ek̆aç̆k̆omei Ğerak̆ele golobaonit. Arti k̆isii puci
mendebionitdort̆un, Ğeras Memişoğlişi oxois mebok̆vatit, op̆ç̆k̆omit. Çablati
moduşeni da! Pucişi t̆k̆ebi--çabla. Daha mele golaftit, Ardaşenişa. Hekoti
epeice kodobdgitit. Kilimepe miğut̆es, kilimepeşi çadii dobdgit. Epei yeişa
baabei bigzalit, uk̆ule xala- çkimi do hentee k̆alabaluği t̆es, dido t̆es,
hentee elemaǯk̆es, çku bidit, mebaonit çkva. P̆ap̆uli- çkimi Pazarda, a mʒika
daa mele, K̆alecuğis doğuu, seksen yaşinde. Va agzales. Nana- çkimik: “
Mu p̆aten haǯi, haya mik doxvasen?”
Xoca va ižien, mutu va ižien! Neise, p̆ap̆uli- çkimişi
alimse Alefendi cuma- muşik̆ala baabei feluk̆aten komoxtes.
“Uu, p̆ap̆uli doğuu!”
Hemen Xocak goinžikups, p̆ap̆uli- çkimi kodoxu.
Atinak̆eleşe kefeni do sap̆oni moiğes. Ğurei na gedumenan piʒari va bžiit, var
t̆u. Jur tane ncas ek̆orei p̆ap̆uli- çkimi bionit, kodoboxvit. Ama k̆umis va doboxvit,
jin. Ar Mecidie mepçit, eçi kroşi, saibi- muşis do let̆a na en yeis, daa jin
doboxvit. Daa tude k̆umluği yei t̆u paasuzi, ama hek va doxu, tabi, xocasti, na
ntxorusti nana- çkimik paa komeçu. A jur ndğaşk̆ule Map̆arveşa bigzalit, çailis
kodobdgitit. İbraim Reizik moxtast̆u, mionast̆u ar seis, jur seis va malu.
Akşamdan eçi tane gemik bombardumani dovu Map̆arve. Tkves-kia (Rusça uçkit̆es
hekonepek); “Ç̆umanişe hako moxtasen do gamionasen vaporik̆ele, gyauri
gamionasen”,--tkves. Sei k̆uçxe- modvei dobinciit. Nana- çkimik
çamaşuepeti dok̆oobu, kok̆obğu çamaşuepe, yataği- mataği. Surmeneşa bigzalit.
Ma a yoğani, a yastuği, arti k̆uk̆uma dokaçei. Ǯk̆ai oşuşeni ǯut̆a k̆uk̆uma.
Şki do gvei ǯanei bort̆i. Surmeneşen ogine Rizenişa biditşk̆ule domǯkupudort̆un,
ini maes. Didi xala- çkimişi komocik Gyumiş Reizik daçxui dogzu,
domot̆ubines. Sei va binciit, bulut.
Ofişa biditşk̆ule dotanudort̆un, mjoa kextudort̆un.
Dukyanepeşi nek̆na kogonǯk̆es. K̆uçxeten meboomt da! A yoğani, a yastuği, arti
k̆uk̆uma xes dokaçei – ma. Majuapesti uğunan. Ǯut̆a- cuma- çkimi da- çkimik
k̆ap̆ulas mok̆idei. Jur ǯanei do gvei t̆u hem oas. Dukyanepe
gonǯk̆esdoen, mitis malişi derdi va uğun. Dadi- çkimişi komocik,
Gyumiş Reizik, Ayşe dadis uǯu kia: “A torba komomçi- dedi do amʒika pinci
kodolobobğat”- dedi. Elaktu- melaktu yok, xami noxunu epei jin, a sum- otxo
ok̆k̆a k̆onai pinci keç̆opu.
Bidit, bidit Surmeneşa. Mt̆i kogomabğes. Nana – çkimik
heko didi ç̆urk̆i eç̆opu, gedgu, a k̆ai domibones, xua miboxes da! Golobaonit.
Surmenes İbraim Reizik emç̆opes, T̆rap̆uzonisti ndğalei golaftit. Golataneşakis
heşo feluk̆aten bidit, xopeten. Daha meleti işte hek amʒika kodobdgit.
Tirebolişa bizgalit. Heko epei kodobdgit. Hekti mt̆i
kogomabğesdort̆un. Oo, muacirluk! Otkuten va içoden-ki!
Babak para komomincğones, vit [10] tane altuni
komomincğones. Ordus oxobaktit, Samsonis k̆arantina moçkvapes,
xastaluk var. Bazi yeepes yerkenlis dolopxedit. Heşoten tamo- tamo- tamo …
İnebolişa biditşk̆ule didi yerkenliten
bulut. “Uuuu”, ar sesi koen. Haǯi, “Zuğaş tudele na gulun,
gemolapanen”- deine, milletik obgarinus kogyoç̆k̆u. Amʒika oraşk̆ule diğei
kižiu. Muç̆o eşaxtu, hemen bayaği komažies, çkuni bayaği. Ok̆adar ožiʒinu! En
ogine bibgait, “gemolapanen haǯi, bişkidaten”- deine, uk̆uleti bižiʒinit. Bartinişa
bigzalit. Bartin Liman dur, ağne vilyaeti iu. Ç̆umanişe Bartinişen
tekrar bulut. Zonguldağişak bigzalit. Zonguldağişen Devreğişa eşaftaten.
Eçidovit [30] kilometro yei en. Gza var t̆u, ʒxenepes gepxedit do bidit. Biditşk̆ule nanakti k̆urbani nok̆vatu, babakti
k̆urbani nok̆vatu. Nana kadinei t̆u, nok̆vatu; babakti “Berepe- çkimi kobžii”-
deine.
[…]
[Naqonasunon…]