Lazca-Türkçe Sözlü Tarih- 4: “ Sohum- İstanbul- Sohum seyahati!”
25 yıl önce burada
isyan çıktığında biz yine de tütün işinde çalışıyorduk. Ben tütün işinde
çalışmayı bırakıp [მპოლი]/ “İstanbul’a
gideceğim,” dedim. Ağabeylerim İstanbul’a gitme!” diye bana çok yalvardılar. Ancak
onlara hiç kulak asmadım. Önce köyden [სოხუმი]/
Sohum’a
indim. Gitmeyeyim diye arkamdan ta Sohum’a adam bile gönderdiler. “Hayır,”
dedim, “Ben illaki İstanbul’a gideceğim!”
İkinci gün Sohum Limanından gemiye binip [ ბათუმი]/ Batum’a gittim. Batum limanında İstanbul’a
gidecek [Лемце]/ Lemtse adlı büyük bir gemi vardı. Ne var ki benim bu gemiye binip İstanbul’a kadar
gitmek için tezkerem yoktu. Batum’da gizlice tezkere yaptırdım. Yine gizli olarak da gemiye bindim.
Bütün bu işler için de rüşvet verdim tabi! Batum Limanından İstanbul Limanına gitmek için beş gün
beş gece boyunca deniz yolculuğu yaptık. Bu yolculuk sırasında büyük dalgalarla boğuştuk,
büyük fırtınalarla karşılaştık. Neredeyse gemi batacaktı, az kaldı boğulacaktık! Altıncı gün
İstanbul Limanına vardık. Gemiden kazasız belasız karaya çıktık! Vay, vay vay! Karaya çıkınca
neler gördük neler! Etraf çok kalabalıktı. Sokaklarda çok fazla insan vardı! İstanbul Limanında
çok da gemi vardı. Gemilerin düdüklerinin her biri bir başka türlü ötüyordu. Kiminin düdüğü ince,
kiminin düdüğü kalın ötüyordu! Gemilerin düdük sesleri birbirine karışıyordu. Limandan bir otele gittik.
Bir hafta boyunca İstanbul’da kaldık. Çarşı’yı gezdik. Kapalı Çarşı’ya da gittik. Kapalı Çarşı’nın
üç kapısı vardı. Çarşı’ya girince kaybolduk. Başka bir kapısından çıktığımız için girdiğimiz o
kapıyı bulamadık. Sonra Çarşı’dan çıkıp otelimize gittik.
Otelde sohbet ederken şöyle dedik:
--Bugün az kalsın nasıl da kayboluyorduk?!
Oteldeki biriler şöyle dedi:
--Bilmediğiniz yerde yalnız başınıza dolaşmayın! Buraya İstanbul derler; insan kaybolur!
Üstümüzde kepenek olduğu için, İstanbul’da sokakları gezerken “Bunlar da nerenin insanları acaba?!”
der gibilerinden herkes merakla bize bakıyorlardı. Köpekler bile bize havlıyordu.
Bir hafta sonra
limandan bir gemiye bindik. [Karadeniz] Ereğlisi’ne geldik. Ereğli’de bir gece
durduk. Oradaki bir otelde kaldık. Otelci sordu:
--Sen bugün sabahtan
Pazarımıza gitmedin mi? Pazarımızı niye görmüyorsun?
--Pazarınızın nerede
olduğunu bilmiyorum ki nasıl gideyim?!
--Bu sokağı geç. Sonra da
köprüyü geç. Pazarı bulursun!
Gittim Çarşıyı gezdim.
Sonra da yine otele geldim. Otelci yine sordu:
--Pazarımızı gördün mü?
--Etrafı gezdim. Pazarı
bulamadım.
Otelci bize şöyle dedi:
--Biraz oturun! Ben sizi
alıp Pazara götüreceğim.
Biraz sonra dediği gibi
yaptı. Bizi alıp Pazara götürdü.
Pazarda kızlar gördük; zerzevat satıyorlardı. Epey zaman Pazarda bir kenarda durduk. Alışveriş yapanları seyrettik. Sonra yine otele gittik. İkinci gün sandalla [Akçakoca]/ Akçaşehir’e gittik.
Bir gece orada kaldık. İkinci
gün köye çıktık. Bir ay boyunca köyde kaldık. Etrafı gezdik. Oralarda Türkler
otuyor. Bizim oralardan muhacir giden Lazlar da var. Lazlar orada Lazca
konuşuyor. Oralarda Arhavililer de, Sarplılar da var! Bir ay sonra Düzce’ye
çıktık. Orası da kent; bulunduğumuz yerden yaya olarak bir günlük yol. Yolda
bir adamla karşılaştık. Hemen sordu:
--Nereye gidiyorsunuz?”
--Sadık Çavuşun evine
gidiyoruz!
--Sadık Çavuşun evinden
nereye gideceksiniz?
--Hendek’e gideceğiz.
--Sadık Çavuş Hendek’te
değil! Sadık Çavuş şimdi Beçi’de! Ben sabahtan gelip size Sadık Çavuşun evini
göstereceğim! Bu gece otelde kalın. Sabah erkenden gelip Sadık Çavuşun evinin
nerede olduğunu size göstereceğim!
Adam, bizi bir otele
götürdü. Otelciye şöyle dedi:
--Bu gece bu adamlara
göz kulak ol! Hiçbir şeylerini eksik etme! Temiz yataklarda yatır! İyi
yiyecekler yedir!
O gece otelde bize
itibar gösterdiler. İyi yiyecekler yedirdiler. Temiz yataklarda yatırdılar. İyi
hizmet ettiler.
Sabahtan kalktık. Otelde
yine iyi yemekler yetirdiler. Otelde yediğimizin, içtiğimizin, yattığımızın
parasını ödemek istediğimizde, almadılar. “Sizin paranız burada geçmez dediler!”
Meğerse bizi o otele götüren adam, “Onlardan para almayın! Ödemeyi ben
yapacağım,” demiş. Kısa bir süre sonra da o adam geldi. Sordu:
--Nasılsınız? İyi misiniz? Size iyi yemekler
yedirdiler mi? İyi yataklarda yatırdılar mı? Size iyi hizmet ettiler mi?
Ben de:
--Evet, evet! Sağ
olsunlar, bize çok iyi davrandılar. Çok iyi hizmet ettiler!
Adam:
--Öyleyse haydi, şimdi yola
koyulalım! Size Sadık Çavuşun evini göstereceğim! Beni izleyin hele!
O adam önde biz
arkasında yola koyulduk. Uzaktan bize Sadık Çavuşun evini gösterdi:
--Böyle gidin! Karşıki
köprüyü geçtikten sonra sağ tarafa dönüp yukarıya doğru devam edin! Hemen orada
Lazların evleri karşınıza çıkacak. “Sadık Çavuşun evi hangisi?” diye sorun!
Size hemen tarif ederler!
Biz de o adamcağızın
dediği gibi yaptık. Sadık Çavuş Laz’dı. Orada ikamet ediyordu. Sorduk. Evini
hemen tarif ettiler. Eve gittiğimizde kapı duvardı. Evde kimse yoktu. Bir süre
evin avlusunda oturduk. Seslendik, seslendik, hiç kimse yok! Yukarı taraflarda
bir Türkün evi varmış. Tabi Nisan ayı; ekip biçme zamanı!
Birileri bize Türkçe
seslendi:
--Orada ne yapıyorsun? Orada
ne arıyorsun?
--Sadık Çavuşu
arıyorum. Sadık Çavuş nerede?
Dere kenarınla
karısıyla beraber çalışıyormuş. Öküzlere tarlayı sürdürüyorlarmış. Dere
kenarına yanlarına gittik. Bizi görünce sevindiler, boynumuza sarıldılar,
ağladılar. Sonra sordular:
--Siz buralara nereden düştünüz
böyle, hayırdır?!
Sadık Çavuş, öküzleri çözdü. İşi bıraktılar.
Evine gittik. Uzun uzun konuştuk.
Yirmi gün boyunca oralarda kaldık. Sonra (бочка)/fıçı tahtası yapmak için dağa çıktık. Tüccara
lâzımmış. Orada da epeyce bir zaman tüccarla çalıştık. Derken Ağustos ayı geldi. Tüccara,
“Memlekete gideceğiz,” dedim.
Tüccar çok yalvardı:
--Ne olur etmeyin, gitmeyin! Pay vereyim de çalışın!
--Artık çalışamayız. Memleketimize gideceğiz.
Nihayetinde oradan çıkıp yola koyulduk. [Талика]/ at arabasıyla Düzce’den Adapazarı’na gittik.
Oraya vardığımızda trene yetişemedik. Yine bir at arabasına binip İzmit’e gittik. Trene orada bindik.
Haydarpaşa’da da indik. Oradan da küçük motora binip İstanbul’a geçtik. İki üç gün İstanbul’da kaldık.
İki üç gün sonra gemiye binip Rize’ye gittik. Oradan da bir kayığa bindik. Arhavi’mize kavuştuk.
Sağ salim eve geldik. Bir ay boyunca Arhavi’de kaldım. Daha sonra yine Sohum’a geldim;
burada oturuyoruz. Daha sonra eşim vefat etti. Perişan oldum. Yeniden evlendim. Çalışıyorum,
yiyorum. Ben buralara hiç gelir miydim? Demek burada yiyecek ekmeğim, içecek suyum
varmış ki gelmişim!
[Devam
edecek…]
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2025/06/lazca-turkce-sozlu-tarih-2-kendimden.html
https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2025/06/lazca-turkce-sozlu-tarih-3-ticaret.html
[
47.]
Eçdoxut (25) ǯanaş
ogine hak bunt̆i- na t̆u, hemindos tutuni bikomt̆it xolo-ti. Tutuniş oxenu mebt̆k̆oçi
do “P̆olişe bidare” – ma, ptkvi-ş-k̆ule cumalepe çkimik – “Mot idare P̆olişa”-
ya do dido maxveǯes. Va mebuuci do Soxumişe gebili. Xolo k̆oçi memiç̆işines ki,
Mot ulut?” “Var, ma illaki bidare!”
Majuani dğas gepxedi
gemis do Batumişe mendapti. Batumis didi Lemʒeşi gemi t̆u, teskere-ti var
miğut̆u. T̆k̆obaşa teskere boxenapi do t̆k̆obaşa gemis kodolopxedi, ruşfet̆i
mepçi do! Xut ndğa do xut seriş gzas bort̆it. Didi zoğape momxvat̆es, t̆ora
dolobişkidit! Maaşani dğas P̆olişa mendaptit. Gale kagamaptit. Uu! Mupe bžirit,
gamaptitşi! Dido k̆arabaluği k̆oçepe t̆es! P̆oliş Limanis gemepe opşa t̆es.
İrik ayri- ayri mğoramt̆es, - kimik mçxu, kimik mç̆ipe! Hekolen ar otelişe
mendaptit. Hek kobort̆it ar xaftas, gobit̆it Çarçis, jin motvalei Çarçişe-ti
mendaptit. Jin motvalei Çarçis sum nek̆na uğut̆u. Amaptit-ş-k̆ule, gomdunit.
Ayri nek̆nas kogamamales, na amaptit nek̆na va bžirit. Uk̆ule kogamaptit do
hotelişe bigzalit. Hotelis ptkvit ki, “Andğa muç̆o gomdinit t̆oras?! Miǯves ki,
“Na va giçkinan yeriş xvala mot goyt̆it! Am yeriş uǯumenan P̆oli; k̆oçi
gondunun!” P̆olis gobit̆it-ş-k̆ule, irik çku moǯk̆et̆es “Muperi k̆oçepe renan”-
ya do, – nabada na gomotut̆es şeni. Coğorepek-ti çku memolalamt̆es.
Ar xafta-ş-k̆ule gemis
gepxedit do Eleğleşe komoptit. Eleğles ar seris kodobdgitit. Hotelis bort̆it.
Hotelis miǯves ki, - Otelcik- “Si handğa- ç̆umani bazarişe va idi-i? Bazari
çkuni mot va žirom, va idi do?”
“Ma bazari tkvani so
ren, va miçkin do muç̆o bida?”
“Haşo mek̆axti
sok̆ağis, xincis mek̆axti do žirare baza(r)i!”
Mendapti, Çarçi gobili,
xolo komopti hotelişe! Hotelcik miǯu ki, “Kožiri-i Bazari çkuni?” “Ortaluğis gobili do var mažiu
Bazari!”
“Mʒika kodoxedit do ma
elegak̆atare, giyonate Bazarişe”, - miǯves hotelcik. Uk̆ule elemak̆ates,
miyones Bazarişe.
Bazarişe bidit-şi,
bozopek zamzavati gamaçamt̆es. Epei oras kodobdgitit do seiri dop̆it! Uk̆ule
bigzalit hotelişe. Majuani ndğas feluk̆ate bidit Akçeşeerişe. Uk̆ule hek
kobort̆it ar seis do majuani ndğas kyoişe keşaptit. Kobort̆it hek, ar tutas.
Gobit̆it, Turkepe xenan, Lazepe-ti koenan, muhaciri na ides, Lazepek Lazui
ip̆aramitaman, Arkabuli koen do Sarpuli-ti koen! Ar tutaş-k̆ule Durçeşe (Ha-ti
Çarçi ren!) keşaptit, a’ndğaşi ogzaluşi gza re, k̆uçxete! Ar k̆oçi komemages.
“Tkva so ulut?”
“Çku bulut Sadik̆ Çauşişi
oxorişe!”
”Çauşişi oxoişen so
idaten tkva?”
Çku buǯvit ki,
“Xendek̆işe bidaten.” ( Xendek̆i-ti Çarçi ren).
“Sadik̆ Xendek̆is va ren! Sadik̆ Çauşi Beçis ren! Ma ç̆umanişe
goǯiraten! Hamsei hak hotelis
kododgitit. Ç̆umanişe sabaxtan moptare ma do goǯiraten, Sadik̆ Çauşişi oxori so
ren!”
Mendemiones ar
hotelişe. Otelcis uǯu ki, “Hamseri ha k̆oçepes k̆ai oǯk̆edi, k̆ai doncirit,
k̆ai gyari koçi!”
Hemseris k̆ai gyari
komçes, k̆ai domoncires; ç̆umanişen sabaxtan ebiselit; xolo k̆ai gyari komçes.
Para mepçamt̆it-şi, var emiç̆opes: “Para tkvani hak va gululun” – ya, miǯves.
Megerem çku-na domodgines k̆oçik “Para mod yuç̆opum” – ya, uǯudoren, “Para ma
mekçare” - ya. Mʒik çkva-ti-şi, komoxtu he k̆oçi:
“Muç̆o ret? K̆ai
koret-i”- a? Mk̆itxes. “K̆ai dogoğodes, k̆ai gyari kogçesi, k̆ai dogonciresi?”
“Ko, dido k̆ai moğodes- ma”, buǯvit.
“Haide, haǯi goǯiraten
Sadik̆ Çauşişi oxori, momatxozit!”
Elemak̆ates do Çarçis
kogamamaones. Mendraleşendoni komoǯires Sadik̆ Çauşişi oxori: “Haşo idit do
melen dereşi xincis meaxt̆atş-k̆ule saği mxucişek̆ele eliniktit do elaxtit. Hek
oxorepe megaganoren Lazişi. K̆itxit – Sadik̆ Çauşişi oxori namu oren?
Dogoguranoren!”
Çku-ti heşo dop̆it do
kodomogures Saidik̆ Çauşişi oxori (Sadik̆ Çauşi Lazi rt̆u, hek oxoramt̆u).
Sadik̆ Çauşişi oxorişe bidit-şi, genk̆oleri rt̆u, mi-ti va rt̆u. Avlis
kelapxet̆it. Bicoxit, - miti va ren! Jilendo ar Turkiş oxori geladgit̆u
(Ontxoruşi ora t̆u, Ap̆rili!).
Haǯi Turkuli domicoxes:
“Neapiyun orda?” (Mu gorumt hek- ya).
“Sadik̆ Çauşi arayrum!
Sadik̆ Çauş nerde du? ( Sadik̆ Çauşi bgorum! Sadik Çauşi so ren?) Ğaliş kenaris
xocite ontxorapamt̆udoren oxorca muşi k̆ala. Mendaptit hek. Mži(r)es-ş-k̆ule
(‘)alis dolomak̆ides, ibgaru. “Sole
mogales-ya, mot mogales”- ya… Kogyuǯk̆u xocepes, oxorişa komoptit.
Bip̆aramitit. Kobort̆it a eç ndğas. Uk̆ule dağişe mendaptit. Boç̆k̆aşi piʒaişi
oxenuşe, - tucais unt̆u. Hek-ti epei dobiçalişit tucarik̆ala. Ağust̆ozi
komoxtu. “Memleketi çkinişe bidaten” – ma, buǯvi tucaris. Dido maxveǯes: “Mod
ulut- ya! Ari daği megçamt do içalişit” – ya. “Çku va maçalişapunan- ma buǯvit
do memleketi çkunişe bidaten” – ma buǯvi. Hek kogamaptit do gzas kogebdgitit.
Duzces talik̆ate Adabazarişe mendaptit. Hek bidit-ş-k̆ule maşinas va
memaç̆işines. Xoloti gepxedit talik̆as do İzmidişa mendaptit. Hek maşinas
gepxedit, Haidarpaşaşe kogeptit maşinate. Hek-ti ç̆ut̆a mat̆orepes gepxedit do
P̆olişa Mek̆ebilit. Kobort̆it P̆olis ar jur- sum dğas. Ar jur- jum dğaşk̆ule
gemis gepxedit do komoptit Rizenişa. Hek-ti gepxet̆it feluk̆as do Arkabi
çkunişa komok̆aptit. Saxsalemati oxorişa komoptit. Ar tutas kobort̆it hek.
Hemindoş-k̆ule komoptit hak. Hak- na moptit, hak boret hemindoş-k̆ule, berepete
kelapxet. Hemindos- na mionut̆u, oxorca domiğuru, peyşani kodopskidi. Ar oxorca
komuoni do biçalişam do bipxort. Ma hem yerepeşe malaput̆u-i? Çkimi oçk̆omale do
oşumale ǯk̆ari hak kort̆udoren! Opşvi do op̆ç̆k̆omi do komopti. Diçodu.
[Naqonasunon…]
[Kaynak
kitap: Arnold Çikobava, (47./ Kaynak kişi: Omer Kitabci-
oğli), “Ç̆anuris Gramat̆ik̆uli Analizi/ T̆ekst̆ebiturt”, S.S.R.K̆ Meʒnierebata
Ak̆ademiis- Sakartvelos Piliali,
Tbilisi, 1936, (Gürcü Alfabesinden Latin Alfabesine çevriyazı, düzenleme ve
Türkçeye çeviri: Ali İhsan Aksamaz, İstanbul, 1999)]