18 Nisan 2020 Cumartesi

Nevzat Kaya (Önsöz)/ Haldun Özkan (Sonsöz) - Doğu Karadenizde Resmî İdeolojiler Kuşatması



 Doğu Karadenizde Resmî İdeolojiler Kuşatması  (2. Baskı) Önsöz ve Sonsöz





ÖNSÖZ/ Nevzat Kaya


Türkiyedeki halklara karşı yüzyılı bulan asimilasyon politikaları şekil değişikliklerine uğrasa da, günümüzde de sürdürülmektedir. Bu politikalardan yoğun bir şekilde nasibini alan halklardan biri de Lazlardır. Laz halkının asimilasyona karşı kimlik mücadelesinin önemli iradelerinden biri olan Ali İhsan Aksamaz'ın, ikinci baskısını yapacak olan, Doğu Karadenizde Resmi İdeolojiler Kuşatması adlı kitabı, halkları inkar ve asimile etmeye yönelik uygulanan politikaların alt yapısını oluşturan resmi ideolojiler ile cepheden mücadele etmesi yönüyle önemli bir işlev göreceği açıktır.


Resmi ideolojilerin tarihi, insan toplumlarının sınıflara ayrışmasına kadar uzanır. Egemen-sömürücü sınıfların sistemlerini sürdürmek için bütün toplumda hakim kılmaya çalıştıkları resmi ideolojilerin amacı, sömürülen ezilen sınıf ve halkların bilinçlerini bulandırmak, onların sosyal kurtuluş mücadelelerini zayıflatmak, değişik halkları da ırkçı şoven politikalar yardımı ile asimile ederek yedeğine almaya çalışmaktır. Her türlü resmi ideoloji kendini bilimsel verilerle sürdürmeye çalışsa da, bu sadece bir maskedir ve çürütülen işlevsizleşen tezlerini daha derin ve karmaşık görüşlerle devam ettirmeye çalışır. Her türlü resmi görüşle cepheden açık mücadele yürütmek, hem bir halkın kimlik mücadelesini yürütmenin hem de halkların kardeşleşmesini sağlamanın bir gereğidir.


Türkiye’deki asimilasyon politikalarından fazlasıyla nasibini alan Laz ve Gürcü halkları, bir de Gürcüstan’dan kaynaklı resmi görüşlerin kuşatması altına alınmaya çalışılmaktadır. Tartışmasız bir durumdur ki, resmi ideolojiler halkların çıkarlarına düşmandır ve sürekli halklararası çatışmaları doğurur doğurmuştur. Gürcüstan kaynaklı resmi görüşlerin Türkiyeli Laz ve Gürcü, hatta Çerkes halklarının kardeşliği önünde ciddi engel teşkil ettiği açıktır. Bu resmi görüşlerin Türkiye’de taşeronluğunu yapan sözde Gürcü aydınlarının, halkımızın kimlik mücadelesini vermek diye bir dertlerinin olmadığı açıktır. Gürcüstan’dan kaynaklı resmi tezlere karşı çıkanlar, bu taşeronların şimşeklerini üzerlerine hemen çekerler “Gürcü düşmanı” ilan edilirler Ali İhsan Aksamaz’a yapıldığı gibi. Bir Gürcü olarak, bu tezlere karşı çıkarsanız, her türlü saldırıya muhatap olursunuz. Bu taşeronlar, açık bir ideolojik mücadeleye gelmezler, dedikodu trafiğiyle karalama ve yıpratma çalışmaları yaparlar sadece. Ülkemizde Kemalist resmi ideoloji tarafından halkları inkâra ve asimile etmeye yönelik politikalar sistematik olarak sürdürülmüştür. İsmet İnönü'nün "kendini Türk sanmayanlar bu ülkede var, biz onlara kafalarını eze eze onların Türk olduklarını göstereceğiz." şeklindeki sözü bu durumu en yalın haliyle göstermektedir. Fahrettin Kırzıoğlu, gibi bütün halkları inkar eden onların Türk olduklarını kanıtlamaya çalışan resmi ideolojinin temsilcileri çoktur veya Yunus Zeyrek gibi Türkiyeli Gürcülerin Türk olduğunu iddia edenler de vardır. Laz halkı için de “Temel- Dursun” fıkraları ile kimlikleri içeriğinden koparılmaya çalışılmış, Lazca da, “celeyrum, cideyrum”a indirgenerek Laz Halkının kimliği önemsizleştirilmeye çalışılmıştır, resmi ideoloji tarafından. Durum böyle iken, Türkiyeli Gürcüler içinden birilerinin “Lazlar Gürcüdür” veya “Lazca diye bir dil yoktur” yaklaşımları mazlum Laz halkına karşı bir hakarettir ve bunun mazlum Gürcü Halkının sözde aydınlarından gelmesi, Türkiyeli Gürcülerin kimlik mücadelesi verecek öznelerinin ciddi hesaplaşması gereken bir durum olduğu da açıktır. Çünkü kendi içindeki inkarcı, asimilasyoncu görüşlerle hesaplaşmayanların, kendi halkının kimlik mücadelesini vermeleri mümkün değildir.
Kitabın yazarı ve dostumuz Ali İhsan Aksamaz’ı ve yayıncısı Belge Yayınlarını, halkların kardeşleşmesine ve kimlik mücadelesine hizmet edecek bu kitaptan dolayı selamlıyorum.
09. 09. 2011
Nevzat Kaya








Son Söz/ Haldun Özkan:

Ne ah edin dostlar 
                        ne ağlayın
                                      dünü bugüne 
                                                        bugünu yarına bağlayın.  

 N. Hikmet


         Etnik topluluklar için, Ortaçağ imparatorluklar dönemi, göreceli daha az dilsel, kültürel baskıların ve  yok etmelerin yaşandığı koşullar olarak da düşünülebilir.

         Ulus devletler döneminde diller, kültürler, etnisiteler ve inançlar açısından daha ağır koşulların yaşandığını söyleyebiliriz. Egemenler varlıklarını sürdürmek için “resmi tarih” ile “resmi ideoloji” tasarımlarının yaygınlaştığını görüyoruz. Bu dönem etnisiteler için ağır asimilasyon, baskı, yok sayma ve yoketme politikalarının yaygın uygulamalar halini aldığı zamanlar oldu.
         Kafkasya, Ortadoğu ve Balkanlar (onların kesişme noktası olarak Türkiye ) birbiriyle komşu ve içiçe geçmis coğrafyalar olarak günümüz dünyasında en yoğun dil, etnik, kültür ve inanç temelli çatışma ve sorunların yaşandığı alanların başında gelmektedir.

        Egemen anlayışlar iktidarlarını sürdürmek için toplumun bilincini çarpıttılar.Toplumsal belleği yok etmek, hafızasını silmek için resmi tarih tarih tezleri üretip, resmi ideoloji uygulamaları çok ağır baskılı örnekler oldular. Birlikte yaşadıkları etnisiteler üzerinde her türden baskı, sindirme, sömürü ve yok etme politikalarını uygulaya geldiler.

 Osmanlı ve Romanof hanedanlıklarının son bulmasıyla “ulus devletler çağı"na en son giren yerlerden olan, bu yerlerde kurulan Sovyetler Birliği ve Türkiye’de etnisiteler için yaşananlar; çok acı bir varlık yokluk mücadelesine dönüşmüştür.

           Sovyetler Birliğinde yaşananlar, “proleterya diktatörlüğü” yerine proleterya ve halklar üzerinde parti- kişi diktatörlüğü oldu . 1990’lardaki çözülmeyle de özellikle Kafkasya’da etnik çatısmaların ardı arkası kesilmemiştir.

           İttihat ve Terakki’den devirle militarist, oligarşik- elitist yapi; çok dilli, çok kültürlü yapımız üzerinde her türden baskı ve sindirme, yok etme politikalarını içeren resmi ideoloji uygulamalarını sürdürerek Türkiyeyi halklar cehennemine çevirmiştir. Kemalist “Türk Tarih” ve “Güneş Dil” teorileriyle somutlaşan resmi tarih tezleriyle diller ve kültürler üzerinde asimilasyon, yok etme – yok sayma politikaları sürdürülmüştür. Direnenlere ise; şiddet, savaş ve devlet terörü reva görülmüştür.
          Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi coğrafyamızda da resmi ideolojinin sahipleri geçmişi yok saymaya gayret etmiş, ama tarihi ve halkların dillerine- kültürlerine olan bağlılıklarını bitirememiştir. Bitiremeyecekler.

          Bir yandan da etnisite üzerine yazan ya da çeviri yapanlar, ister “sağ”dan ister “sol”dan olsunlar, isteyerek ya da çeşitli nedenlerle göz yumarak resmi ideolojileri yeniden üreterek halklara karşı suçlu durumuna düşmektedirler.

           Türkiye’de “12 Eylül” ile zirve yapan resmi ideolojinin  “Türk-İslam Sentezi” ile gerçeklerin üzeri betonlanmak istenmiştir. O koşullarda başta “Kürt Özgürleşme Hareketi”, diğer birçok cepheden yapılar, aydın, yazar, düşün insanları “geleceğin özgürleştirici” savunusunu yaptılar. Bedelleri çok ağır oldu. Sindirme, savaş gündelik hayatın parçası haline getirildi. Birçok aydın-sanatçı, yazar öldürüldü ya da İsmail Beşikçi gibi yıllarca hapislerde tutuldu, işkencelerden geçirildi. Birçokları düşünce ve yazılarını paylaşma koşulları engellenerek ya da "terör yasaları” ila susturulmaya çalışıldı. 

       İngiliz tarihçi Martin Bernal, “Tarih tarihçilere, akademik statünün gardiyanlarına, bırakılmayacak kadar önemlidir,” diyor. Böyle düşünen halkın dil, kültür savaşcılar da  bütün baskı ve şiddete rağmen, resmi ideolojinin tezlerine karşı durdu . Eleştirel aklın yöntemleriyle birarada, eşit, özgür yaşamı esas alan ürünleriyle öncü oldular.

     M.Ö. 8. Yüzyılda Urartu Yazıtları’nda da sözü edilen Lazca ve Lazlar, o zamandan beri bu coğrafyanın otoktonlarındandır. Resmi ideoloji tezlerinin hedefi olan halklar o zamanlar başka yerlerde başka koşulları yaşıyorlardı.

        Bugün ise, ülkemizde birçok otokton dil ve etnisite ile beraber Lazca ve Lazlar da çok zor koşulları yaşamaktadır. Lazcayı, dünyada “yok olma tehlikesi altındaki diller” konumundan kurtarmak gerekiyor. İşte basta kendi dili Lazca olmak üzere, bütün komşu -kardeş dilleri ve kültürleri enternasyonalist, eleştirel bir aydın tavrıyla sahiplenen bir isim olan Ali İhsan Aksamaz üretim ve dayanışmasıyla öne çıkmaktadır.

            Aksamaz; 14 makalesinin yer aldığı,  Eylül 2003’de “Doğu Karadeniz’de Resmi ideolojiler Kuşatması” adıyla birinci baskısı yapılan kitapta resmi ideoloji yaklaşımlarına esaslı yanıtlar verdi. Kitap, eklenen yeni makaleler ile de günümüzde çokça gündemleşen “nasıl ortak bir yaşam?” sorusuna yanıt olmaktadır. 

Kitabı yayınlayan BelgeYayınevi kurulduğu 1977 yılından beri hedefi olduğu resmi ideolojinin karşısında, emek ve etnisite-halklar için özgürce eşitlik içinde bir  tartışma ve eleştiri platformu olmuştur.

            Çeşitlilik ve farklılıkları bir zenginlik değil, sorun olarak algılayan, tek tipçi resmi ideologlar da artık eskisi gibi rahat değiller. Bir enternasyonalist, aydın, yazar olarak; Aksamaz, Lazca ile beraber farklı diller, etnisiteler, kültür ve inançların savunuculuğunu yapıyor kitabında.  Bu emekleri; çesitlilikleri, çok farklı  yöntem ve araçlarla  barış içinde, eşit ve özgürce yaşamanın mümkün olduğunu gösteriyor.

Haldun Özkan
05 Eylül 2011