Doğu Karadenizde Resmî İdeolojiler Kuşatması (2. Baskı) Önsöz ve Sonsöz
ÖNSÖZ/ Nevzat Kaya
Türkiyedeki halklara karşı
yüzyılı bulan asimilasyon politikaları şekil değişikliklerine uğrasa da,
günümüzde de sürdürülmektedir. Bu politikalardan yoğun bir şekilde nasibini
alan halklardan biri de Lazlardır. Laz halkının asimilasyona karşı kimlik mücadelesinin
önemli iradelerinden biri olan Ali İhsan Aksamaz'ın, ikinci baskısını yapacak
olan, Doğu Karadenizde Resmi İdeolojiler Kuşatması adlı kitabı, halkları inkar
ve asimile etmeye yönelik uygulanan politikaların alt yapısını oluşturan resmi
ideolojiler ile cepheden mücadele etmesi yönüyle önemli bir işlev göreceği
açıktır.
Resmi ideolojilerin tarihi,
insan toplumlarının sınıflara ayrışmasına kadar uzanır. Egemen-sömürücü
sınıfların sistemlerini sürdürmek için bütün toplumda hakim kılmaya
çalıştıkları resmi ideolojilerin amacı, sömürülen ezilen sınıf ve halkların
bilinçlerini bulandırmak, onların sosyal kurtuluş mücadelelerini zayıflatmak,
değişik halkları da ırkçı şoven politikalar yardımı ile asimile ederek yedeğine
almaya çalışmaktır. Her türlü resmi ideoloji kendini bilimsel verilerle
sürdürmeye çalışsa da, bu sadece bir maskedir ve çürütülen işlevsizleşen
tezlerini daha derin ve karmaşık görüşlerle devam ettirmeye çalışır. Her türlü
resmi görüşle cepheden açık mücadele yürütmek, hem bir halkın kimlik mücadelesini
yürütmenin hem de halkların kardeşleşmesini sağlamanın bir gereğidir.
Türkiye’deki asimilasyon
politikalarından fazlasıyla nasibini alan Laz ve Gürcü halkları, bir de
Gürcüstan’dan kaynaklı resmi görüşlerin kuşatması altına alınmaya çalışılmaktadır.
Tartışmasız bir durumdur ki, resmi ideolojiler halkların çıkarlarına düşmandır
ve sürekli halklararası çatışmaları doğurur doğurmuştur. Gürcüstan kaynaklı
resmi görüşlerin Türkiyeli Laz ve Gürcü, hatta Çerkes halklarının kardeşliği
önünde ciddi engel teşkil ettiği açıktır. Bu resmi görüşlerin Türkiye’de
taşeronluğunu yapan sözde Gürcü aydınlarının, halkımızın kimlik mücadelesini
vermek diye bir dertlerinin olmadığı açıktır. Gürcüstan’dan kaynaklı resmi
tezlere karşı çıkanlar, bu taşeronların şimşeklerini üzerlerine hemen çekerler
“Gürcü düşmanı” ilan edilirler Ali İhsan Aksamaz’a yapıldığı gibi. Bir Gürcü
olarak, bu tezlere karşı çıkarsanız, her türlü saldırıya muhatap olursunuz. Bu
taşeronlar, açık bir ideolojik mücadeleye gelmezler, dedikodu trafiğiyle
karalama ve yıpratma çalışmaları yaparlar sadece. Ülkemizde Kemalist resmi
ideoloji tarafından halkları inkâra ve asimile etmeye yönelik politikalar
sistematik olarak sürdürülmüştür. İsmet İnönü'nün "kendini Türk
sanmayanlar bu ülkede var, biz onlara kafalarını eze eze onların Türk
olduklarını göstereceğiz." şeklindeki sözü bu durumu en yalın haliyle
göstermektedir. Fahrettin Kırzıoğlu, gibi bütün halkları inkar eden onların
Türk olduklarını kanıtlamaya çalışan resmi ideolojinin temsilcileri çoktur veya
Yunus Zeyrek gibi Türkiyeli Gürcülerin Türk olduğunu iddia edenler de vardır.
Laz halkı için de “Temel- Dursun” fıkraları ile kimlikleri içeriğinden
koparılmaya çalışılmış, Lazca da, “celeyrum, cideyrum”a indirgenerek Laz
Halkının kimliği önemsizleştirilmeye çalışılmıştır, resmi ideoloji tarafından.
Durum böyle iken, Türkiyeli Gürcüler içinden birilerinin “Lazlar Gürcüdür” veya
“Lazca diye bir dil yoktur” yaklaşımları mazlum Laz halkına karşı bir
hakarettir ve bunun mazlum Gürcü Halkının sözde aydınlarından gelmesi,
Türkiyeli Gürcülerin kimlik mücadelesi verecek öznelerinin ciddi hesaplaşması
gereken bir durum olduğu da açıktır. Çünkü kendi içindeki inkarcı,
asimilasyoncu görüşlerle hesaplaşmayanların, kendi halkının kimlik mücadelesini
vermeleri mümkün değildir.
Kitabın yazarı ve dostumuz Ali
İhsan Aksamaz’ı ve yayıncısı Belge Yayınlarını, halkların kardeşleşmesine ve
kimlik mücadelesine hizmet edecek bu kitaptan dolayı selamlıyorum.
09. 09. 2011
Nevzat Kaya
Son Söz/ Haldun Özkan:
Ne ah edin
dostlar
ne
ağlayın
dünü bugüne
bugünu yarına bağlayın.
N. Hikmet
Etnik
topluluklar için, Ortaçağ imparatorluklar dönemi, göreceli daha az dilsel, kültürel
baskıların ve yok etmelerin yaşandığı koşullar olarak da düşünülebilir.
Ulus devletler döneminde diller, kültürler, etnisiteler ve inançlar açısından
daha ağır koşulların yaşandığını söyleyebiliriz. Egemenler varlıklarını sürdürmek
için “resmi tarih” ile “resmi ideoloji” tasarımlarının yaygınlaştığını görüyoruz.
Bu dönem etnisiteler için ağır asimilasyon, baskı, yok sayma ve yoketme
politikalarının yaygın uygulamalar halini aldığı zamanlar oldu.
Kafkasya, Ortadoğu ve Balkanlar (onların kesişme noktası olarak Türkiye )
birbiriyle komşu ve içiçe geçmis coğrafyalar olarak günümüz dünyasında en yoğun
dil, etnik, kültür ve inanç temelli çatışma ve sorunların yaşandığı alanların
başında gelmektedir.
Egemen
anlayışlar iktidarlarını sürdürmek için toplumun bilincini çarpıttılar.Toplumsal
belleği yok etmek, hafızasını silmek için resmi tarih tarih tezleri üretip,
resmi ideoloji uygulamaları çok ağır baskılı örnekler oldular. Birlikte yaşadıkları
etnisiteler üzerinde her türden baskı, sindirme, sömürü ve yok etme politikalarını
uygulaya geldiler.
Osmanlı ve Romanof hanedanlıklarının
son bulmasıyla “ulus devletler çağı"na en son giren yerlerden olan, bu yerlerde
kurulan Sovyetler Birliği ve Türkiye’de etnisiteler için yaşananlar; çok acı
bir varlık yokluk mücadelesine dönüşmüştür.
Sovyetler Birliğinde yaşananlar, “proleterya diktatörlüğü” yerine
proleterya ve halklar üzerinde parti- kişi diktatörlüğü oldu . 1990’lardaki çözülmeyle
de özellikle Kafkasya’da etnik çatısmaların ardı arkası kesilmemiştir.
İttihat ve Terakki’den devirle militarist, oligarşik- elitist yapi; çok
dilli, çok kültürlü yapımız üzerinde her türden baskı ve sindirme, yok etme
politikalarını içeren resmi ideoloji uygulamalarını sürdürerek Türkiyeyi halklar
cehennemine çevirmiştir. Kemalist “Türk Tarih” ve “Güneş Dil” teorileriyle
somutlaşan resmi tarih tezleriyle diller ve kültürler üzerinde asimilasyon, yok
etme – yok sayma politikaları sürdürülmüştür. Direnenlere ise; şiddet, savaş ve
devlet terörü reva görülmüştür.
Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi coğrafyamızda da resmi ideolojinin
sahipleri geçmişi yok saymaya gayret etmiş, ama tarihi ve halkların dillerine-
kültürlerine olan bağlılıklarını bitirememiştir. Bitiremeyecekler.
Bir yandan da etnisite üzerine yazan ya da çeviri yapanlar, ister “sağ”dan
ister “sol”dan olsunlar, isteyerek ya da çeşitli nedenlerle göz yumarak resmi ideolojileri
yeniden üreterek halklara karşı suçlu durumuna düşmektedirler.
Türkiye’de “12 Eylül” ile zirve yapan resmi ideolojinin “Türk-İslam
Sentezi” ile gerçeklerin üzeri betonlanmak istenmiştir. O koşullarda başta “Kürt
Özgürleşme Hareketi”, diğer birçok cepheden yapılar, aydın, yazar, düşün
insanları “geleceğin özgürleştirici” savunusunu yaptılar. Bedelleri çok ağır
oldu. Sindirme, savaş gündelik hayatın parçası haline getirildi. Birçok aydın-sanatçı,
yazar öldürüldü ya da İsmail Beşikçi gibi yıllarca hapislerde tutuldu, işkencelerden
geçirildi. Birçokları düşünce ve yazılarını paylaşma koşulları engellenerek ya
da "terör yasaları” ila susturulmaya çalışıldı.
İngiliz
tarihçi Martin Bernal, “Tarih tarihçilere, akademik statünün gardiyanlarına, bırakılmayacak
kadar önemlidir,” diyor. Böyle düşünen halkın dil, kültür savaşcılar da bütün
baskı ve şiddete rağmen, resmi ideolojinin tezlerine karşı durdu . Eleştirel
aklın yöntemleriyle birarada, eşit, özgür yaşamı esas alan ürünleriyle öncü
oldular.
M.Ö. 8. Yüzyılda
Urartu Yazıtları’nda da sözü edilen Lazca ve Lazlar, o zamandan beri bu coğrafyanın
otoktonlarındandır. Resmi ideoloji tezlerinin hedefi olan halklar o zamanlar başka
yerlerde başka koşulları yaşıyorlardı.
Bugün ise,
ülkemizde birçok otokton dil ve etnisite ile beraber Lazca ve Lazlar da çok zor
koşulları yaşamaktadır. Lazcayı, dünyada “yok olma tehlikesi altındaki diller”
konumundan kurtarmak gerekiyor. İşte basta kendi dili Lazca olmak üzere, bütün
komşu -kardeş dilleri ve kültürleri enternasyonalist, eleştirel bir aydın tavrıyla
sahiplenen bir isim olan Ali İhsan Aksamaz üretim ve dayanışmasıyla öne çıkmaktadır.
Aksamaz; 14 makalesinin yer aldığı, Eylül 2003’de “Doğu
Karadeniz’de Resmi ideolojiler Kuşatması” adıyla birinci baskısı yapılan
kitapta resmi ideoloji yaklaşımlarına esaslı yanıtlar verdi. Kitap, eklenen
yeni makaleler ile de günümüzde çokça gündemleşen “nasıl ortak bir yaşam?”
sorusuna yanıt olmaktadır.
Kitabı yayınlayan BelgeYayınevi kurulduğu
1977 yılından beri hedefi olduğu resmi ideolojinin karşısında, emek ve
etnisite-halklar için özgürce eşitlik içinde bir tartışma ve eleştiri
platformu olmuştur.
Çeşitlilik ve farklılıkları bir zenginlik değil, sorun
olarak algılayan, tek tipçi resmi ideologlar da artık eskisi gibi rahat değiller.
Bir enternasyonalist, aydın, yazar olarak; Aksamaz, Lazca ile beraber farklı diller,
etnisiteler, kültür ve inançların savunuculuğunu yapıyor kitabında. Bu emekleri; çesitlilikleri, çok farklı
yöntem ve araçlarla barış içinde, eşit ve özgürce yaşamanın mümkün
olduğunu gösteriyor.
Haldun
Özkan
05 Eylül 2011