3 Aralık 2024 Salı

(5) Ortaokul Günlerim / Oşkenani Doguroniş Ndğalepes

 

 

 



1-AZLAĞA/ ABUİSLAH/ ESENKIYI:

https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/10/azlaga-abuislah-esenkiyi.html

2- KÖYÜMÜZ/ KYOİ ÇKİNİ:

https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/11/koyumuz-kyoi-ckini.html

3- HEY GİDİ ÇOCUKLUK/ EY GİDİ BEROBA:

https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/11/3-hey-gidi-cocukluk-ey-gidi-beroba.html

(4) BAYKUŞ/ OLOLİ:

https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/11/4-baykus-ololi.html

(5) Ortaokul Günlerim / Oşkenani Doguroniş Ndğalepes:

https://aliihsanaksamaz.blogspot.com/2024/12/ortaokul-gunlerim-oskenani-doguronis.html

 

 

Ortaokul Günlerim 

(Türkçe- Lazca)

 

 

 

Benim bebekliğim, babamın öğretmenlik görevi nedeniyle Rize’nin Salarha köyünde geçti. Sonradan Azaklı, Dosma, Çarşı içi ve Ziraat bahçesi yakınlarında da uzun yıllar kaldık. Yaz tatillerinde köye gider, okul zamanı yine geri dönerdik. Ancak köyde toplanması gereken üzümleri bırakamadığımız için okul başlasa bile biz üzümleri toplar, pekmez ve kümeleri yapar ondan sonra okula gidebilirdik. Bu durum, okula on beş- yirmi hatta otuz gün kadar geç başlamamıza neden olurdu ki geri kaldığımız dersleri yetiştirmekte oldukça zorlanır veya ucunu bırakırdık. Bununla beraber, karnemizdeki zayıflar daima bizim “tembel” damgasını yememize neden olurdu.

 

Ortaokulda ilk seneyi okumak için Müşir ile beraber Zonguldak’a teyzemin yanına gitmiş ve bir ay geç başladığımız okulda henüz sınıfa adım attığım anda biyoloji dersinden yazılı olmuştuk. Tabii ben o zamana kadar biyoloji ismini ilk defa duyduğum gibi, sorulan sorular da benim için oldukça anlamsız ve saçma sapan şeylerdi. Soruların altına yazdığım şu cümleyi hiç unutamam: “Öğretmenim, ben okula bugün geldim. Bunları bilmiyorum; kusura bakma!”. Tabii bu başlangıç bütün yıl boyu benzer şekillerde devam edip gitti. Sonuçta, dokuz zayıfla sınıfta kalmama rağmen, arkadaşların içindeki en iyi karne benim karnem idi.

 

Bizler, Hopa- Rize arasında genellikle, her ışık gördüğü yerde mola veren dillere destan “Tarı” vapuru ile giderdik. O perişanlığı yaşardık ama bu sefer Hopa’dan Zonguldak’a, daha önceden yangın geçirmiş “Bakır” isimli şilepten dönme bir vapurla yedi gün sekiz gecede gitmiştik. Yolculuğumuz, bir komşu kadının yanında ve vapurun ambar kısmında demirden müteşekkil zemin üzerine atılan yaygıların üstünde geçmişti. Tam karşımızdaki tuvaletten taşan ve özellikle Sinop açıklarında deniz tutmasından kaynaklanan ifrazatlardan (!) bahsetmek istemiyorum. Üstelik o arada ben uyuz olmuştum ve eve gidince beni Arap sabunuyla yıkayarak tedavi etmişlerdi. Bir müddet sonra da kabakulak oldum ve okuldan üç hafta kadar daha uzak kaldım.

 

Köye döndükten sonra Hopa Ortaokulunda birinci sınıfı tekrar okumuş ama yabancı dil olarak yalnız Fransızca olması nedeniyle ilk sene içinde birkaç kelimesini öğrendiğim İngilizce de güme gitmişti. Buna rağmen diğer derslerim fena değildi. Güzel sanatla ilgili olanlar ise şahaneydi. Hopa’dan köyümüze devamlı yaya olarak gidip gelirken Müşir ile beraber müzik kitabındaki solfejleri okuyarak iyice ezberlemiştik. İkimizde de ses sorunu yoktu. En zor olan 25. solfeji bile çok çok rahat okuyorduk.

 

Bir gün müzik hocası, müzikten sözlü imtihana tabi tuttu. Sırayla herkese birer solfej okutup birkaç kişi hariç herkese zayıf notlar verirken sıra bana geldi. Bana ise en zor olan 25. solfeji okumamı söyleyince hiç tereddütsüz ve tam kuralına uygun olarak okumaya başladım. Öyle ki kimsenin kolay kolay çıkaramayacağı o ince “do”ları, “re”leri aynen okurken herkes hayretle beni dinliyordu. Ne var ki önde oturan kızlar kendilerini tutamayıp gülmeye başlamazlar mı! Tabii ben birden şaşırıp okumayı kestim ama hoca bana devam etmemi söyleyince ben de devam edip bitirdim. Hoca bana dönüp “on,” dedi. Kızlara da sıfırı bastı. Böylelikle de arkadaşların şaşkın bakışları arasında müzik dersinden ilk defa on numara alan kişi olarak tarihe geçmiş oldum!

 

Hopa’da sınıfı geçtikten sonra ertesi yıl Rize’ye dönmüş ve ortaokulun ikinci sınıfına kaydımı yaptırmıştım. Aslında okumaktan nefret ediyor ve içimden babama kızıyordum. Sağlığım yerinde olduğuna göre herhangi bir inşaatta herhalde bana da bir iş verirlerdi. Herkes gibi ben de karnımı doyuracak bir şeyler yapabilirdim. Tabii benim düşüncelerimi kimse bilemiyor ve devamlı olarak ders çalışmamız için şiddetli bir baskı yapıyorlardı. Ben de inat edip ders çalışmıyordum. Kitapların sayfaları arasına yerleştirdiğim  “Tom Miks, Teksas veya Pekos Bill” cinsi resimli ve çizgili uyduruk şeyleri okuyordum. Sonradan durumu anlamasınlar diye onları formalara ayırıp incelterek ders kitabının yaprakları arasına sokuşturuyordum. O da olmazsa mutlaka boş bulduğum yerlerde resim karalıyordum. Hatta bir ara ben de bir çizgi roman kahramanı yarattım ve onu resimlemeye bile başladım. Ne var ki onun devamını da getiremedim. Bütün bunlara rağmen okulun hoşuma giden tarafları da vardı. Güzel sanata dayalı derslere karşı çok aşırı bir ilgim vardı ki onlara Fransızca da eklenmiş. Hocam, karnemde bana kafadan hep on numara veriyordu. Karnemde tek olan bu numara, diğer yamuk yumuk notların yanında çok tuhaf şekilde sırıtırdı. Hoca, sınıftaki tembellerden sekiz-on kişilik bir gurubu da Fransızca öğretmem için bana havale etmişti.

 

 


“Tarı adlı vapur;  Rize’den Hopa’ya kadar olan 130 kilometrelik yolu ya 7- 8 saatlik otobüs yolculuğu ile veya 4 saat süren vapur seyahati ile alırdık”

 

 

Tabii ben ikinci sınıfta yine çaktıktan sonraki sene sınıfımı değiştirdiler. Şimdiki arkadaşlar çok daha çalışkan ve uslu çocuklardı. İşte ondan sonra kendimi bulmaya başladım; notlarım da biraz yükseldi.

 

Okul tatil olunca Rize’den Hopa’ya kadar olan 130 kilometrelik yolu ya 7- 8 saatlik otobüs yolculuğu ile veya haftada bir gün gelip 4 saat süren vapur seyahati ile alırdık. Vapurların en iyisi meşhur “Tarı” vapuru idi.

 

Okumaya karşı ilgimin artması şöyle olmuştu: Ortaokulun ikinci sınıfında ikinci yıl okurken karnemde yine bir sürü zayıf vardı. Bir gün, Fransızca öğretmenimiz hastalandığı için boş geçmekte olan dersimize tarih ve coğrafya dersimizin öğretmeni geldi. Kendisi Fransızcayı iyi bildiğini göstermek için biraz nutuk çektikten sonra da herkese sorular sormaya başladı. Herkes çuvallarken benden takır takır cevaplar alınca da bir hayli şaşırdı. O şaşkınlık içinde de bana dönüp:

 

-Benim duyduklarım doğru mu? Sen hiç de tembel bir talebeye benzemiyorsun. Deyince arkadaşlar hemen:

 

-Hocam, Yılmaz bizim yedek Fransızca hocamız. Kendisi Fransızca şiir bile yazıyor, diye araya girdiler. Bunun üzerine hoca da karmaşık duygular içinde tekrar bana:

 

-Doğru mu bu? Diye sorunca ben de sıkılarak:-Diğer derslerden biraz daha iyiyim, diye cevap verdim.

 

Her neyse! Hocam benim nasıl dâhiyane (!) bir zekâya sahip olduğumu anladığında:

 

-Demek senin kafan çalışıyor! Ama sen benim derslerime çalışmıyorsun! Hele şimdiden sonra  benden düşük not al da gör bakalım neler oluyor, diye serzenişte bulundu. Ben de “söz hocam, artık tembellik yok!”  diye cevap verdim.

 

Benim için, verilen sözün tutulmaması için araya ancak çok büyük bir engelin girmesi gerekir. Oysa sözümü tutabilmem içinse notlarımı bir anda düzeltmemin imkânı yoktu. Çünkü kitapları başından itibaren çalışmam gerekiyordu ve ilk sınav için de sadece bir haftalık bir  zaman kalmıştı. Sonuçta, ertesi haftaki imtihanlarda zorunlu olarak çok az bilinen kopya çekme metotlarından birini uygulamak suretiyle aldığım yüksek notla hocayı oldukça memnun ettim. Bu arada ders çalışmayı öğrenmem nedeniyle, öğrencilik hayatımda ilk defa olarak tarih ve coğrafya gibi derslerden çok yüksek notlar alışım beni aşka getirmiş ve bayağı ders çalışmaya başlamıştım. İşte o günden sonra bütün okullardaki birçok derslerimizde en iyi öğrencilerden biri oldum. Bu dersler içinde sadece matematiğim çok berbattı ama cebir dersine başlamamızla beraber, matematikte de harikalar yaratmaya başlamıştım.

 

Ortaokul sıralarında iken resme karşı karasevda derecesinde aşırı bir ilgim de vardı ki en küçük boş anımda bile elim asla boş durmaz, mutlaka bir şeyler karalardım. Sınıfta arkadaşlar, zorlandıkları resimlerini küçük bir ücret karşılığında bana yaptırırlardı. Manzara veya portre ne olursa olsun resmin her türlüsünü yapıyordum. Öyle ki arkadaşların getirdikleri, pörsüyüp dağılmış vesikalık resimleri bile karakalemle aynen büyütüyordum. Bu amaçla ilerde güzel sanatlarda okumayı kafaya koymuştum. Tatilde köye gittiğimde killi topraktan yaptığım araç gereç ve heykelleri yanan ateşin külüne gömüp kurutarak heykeltıraşlığımı da herkese gösterirdim. Sesim çok güzeldi. Hem halk müziği, hem de sanat müziğini o kadar güzel okurdum ki duyanlar köyde radyo olmadığı halde bu radyo sesinin nereden geldiğini tahmin etmeye çalışırlardı. O devirlerde kimsede radyo olmayışı da milletin merakını daha da arttırıyordu. Ben yaptığım işte en iyi olmalıydım! İşte bu ahval ve şerait içinde birtakım acı ve tatlı hatıraları geride bırakmak suretiyle ortaokul, beş sene gibi kısacık (!) bir sure içinde bitiverdi.

 

Ortaokul bitiminde liseye kaydımı yaptırıp bir gün ders gördüm. O gün, bir saat müzik dersimiz vardı. Hoca, tahtada iki sıra alt alta porteleri çizdikten sonra içlerini notalarla doldurdu. Üstüne de, “Yunus Emre Oratoryosu” Başlığını koyduktan sonra bizlere dönüp:

 

-Kim okuyacak? Diye sordu.

 

Arkadaşlar çok denediler ama hoca hiçbirini beğenmedi.

 

-Ben okuyayım, hocam! Diye parmak kaldırdım ve okudum. Hocam arkadaşlara dönüp:

 

-İşte, ben böyle talebe istiyorum! Deyince dünyalar benim oldu. Lisede başarılı olabileceğimi düşünmeye bile başladım. Ancak hocam benim gibi bir öğrenciye sahip olamadı. Çünkü eve gidince babam bana:

 

-Okul işini ne yaptın? Diye sorunca, ben de liseye kayıt yaptırdığımı söyledim. Babam kısa bir tereddütten sonra:

 

-Liseye gidip okulu uzatacağına bence sanat okuluna gitsen daha iyi olurdu. Deyince, aklıma birden babamın maddî sıkıntısı geldi ve buruk bir şekilde, “Peki, olur!” Diyerek kabul ettim. Ertesi gün, liseden kayıtlarımı alıp “Erkek Sanat Enstitüsüne” kayıt oldum ve bir gün de orada okudum. Bir gün de orada okudum ama arkadaşlarımın çoğunun Yapı Enstitüsüne devam ettiklerini öğrenince, ertesi gün de oranın kapısına dayandım. Müdür muavinine durumu anlatınca bana:

 

-Kayıtlarımız doldu. Maalesef seni alamam! Dedi. Ben ısrar ettim.

 

-Kayıtlarınız dolu olsa bile ben burada okumak istiyorum! Dedim. Hoca ile hayli cebelleştikten sonra kapıdan içeriye Ardeşenli olduğunu söyleyen bir adam ve oğlu girdi. Adam hocaya dönüp:

 

-Hocam, oğlumun kaydı için bana söz vermiştiniz. İşte onu alıp getirdim deyince hoca ona verdiği sözü tutmak zorunda kaldı. Ne var ki dolu olan kayıtlar bana da açılmış oldu!

 

Sanat okulundaki dersler bana çok kolay gelmişti. Daha ikinci haftasında iken teknik resim dersimize gelen okul müdürümüz bizden pergel kullanmadan dört tane eşit çember çizmemizi istedi. Ben de cetvel yardımıyla dört tane eşit uzunluğu, aynı uzunluktaki dikleriyle beraber işaretleyip etraflarını da muntazam olarak çevirdim ve resmi verdim.  Hoca benim notumu “sıfır” diye açıklayınca resmen aptallaştım. Sebebini sorunca aldığım cevap çok ilgi çekiciydi:

 

-Sen aynayı koyup etrafını çevirmişsin! Diye cevap verdi. Ben itiraz edince de:

 

-Öyleyse bir daha çiz! Dedi. Ben çemberleri çizerken kendisi de benim cetvelle uyguladığım tekniği gördü ve koca müdür benden özür dileyip bana verdiği sıfırı dokuza çevirdi. Sonra da “on veremem, çünkü on benim hakkımdır!” Diye ilave etti. [Yazan: Munir Yılmaz Avcı]

 


 

 

[Önerilen okumalar: M. Yılmaz Avcı, “Azlağa/ Abuislah/ Esenkıyı”, circassiancenter.ch.com.tr; M. Yılmaz Avcı, “Köyümüz”, circassiancenter.ch.com.tr;  M. Yılmaz Avcı, “Hey Gidi Çocukluk”, circassiancenter.ch.com.tr; M. Yılmaz Avcı, “Baykuş”, circassiancenter.ch.com.tr]

 

 

OŞKENANİ  DOGURONİŞ NDĞALEPES

 

Man onʒ̆elis gebcant̆işi, babak mamgurupoloba naikipt̆u Rizinişi Salarxa coxoni kyois vort̆it. Ok̆uleti; Azaklixoca, Dosma, Derepazari, Noğa do “Ziraatiş Baxçe” stei svapesti dobdgitit. Emuşeni baba sorenna, çkinti ek viqvetit.

 

K̆arta moşvacinonis kyoişa movit̆it do doguroniş geç̆k̆ap̆us xolo kagoviktet̆it. Murenki oşkenani doguroniş orapes qurženepe dop̆ʒ̆ilat, kyume do p̆ek̆mezepe dop̆at ya ptkvatşi, doguronişa eşo-aşoten 20- 30 ndğask̆ule ancax malet̆es. Edo dersepeşa varmemaç̆işinet̆es do k̆arnes zayifeten oxorişa moptatşiti, “kyunti” ya micoxopt̆es.

 

Geç̆k̆ap̆uloni navoçodi ʒ̆anas, em orapes Zonguldağis nart̆u dadi çkimik micoxesşi, Muşiri k̆ala, naiç̆u do k̆aravişa goktimei nart̆u “Bakir” coxoni ar şilebis kodolomoxunes do ar manžageres kelamixunes. Ar ç̆it̆a qini mç̆k̆idi do k̆uruti k̆ala nondğulepiti komomçes do ambaris demirepeş jin nanorçes kilimi do eya- ayaşi jin kelavibğit. ʒ̆oxle çkini naren çeçmeşi nek̆na birtum gonʒ̆k̆ei ren do milleti amulun- gamulun. Navaimt̆ras ʒ̆k̆arepe çkini ʒ̆oxlendo mik̆ulun do kinais naren xut̆ulaşen zoğas diliben. Sinop̆iş ʒ̆oxle,  milleti k̆ala çkinti sap̆ara kelavibğit. Neyse, daha dido mutu otkumalu varminon. Anş ndğalei do şkvit serişk̆ule Zonguldağis komevodgitit.

 

Çkin Zonguldağişa moptitşi, doguroni naguinʒ̆k̆uşk̆ule eşo- aşo ar tuta k̆onai ar ora mek̆alapei rt̆u. Çkini supara- muparaşi yeç̆opinuti muk̆o ndğas itamamu aʒ̆i k̆ai varmşuns.

 

Em orapes, man namiçkin Zonguldağis ar xvala  “Mehmet Çelikel Lisesi” nart̆uşeni çkinti ek komemoç̆ares do “Eki” şirketişi tente motvei manganaten dadepe do cumadepe çkini naxenan Dağbacaşen doguronişa oxtimus kogevoç̆k̆it. Murenki daha iptinei ndğas sinifişa naamaptik̆ala ar                                                  

oxorca mamgurapale komoxtu do “Kart̆alepe kamuşiğit. İmtiani vikip!” Ya miʒ̆ves do çkar navamignapun mutxanepe domk̆itxes. Ar kart̆alis voʒ̆k̆er, ar mamgurapales voʒ̆k̆er. Ok̆uleti ti eʒ̆obzdip do tavanis voʒ̆k̆er. Mutu varoxovoʒ̆onişi, kart̆alis “Mamgurapale çkimi, man andğa mopti do antepe varmiçkin. Domixat̆iri!” yado kamevuç̆arişk̆ule, xut dek̆ik̆es çkimi imtiani diçodu.

 

Edo mutu var, em ndğas jur dersişen çkva imtiani domp̆es do entepesti eşo şeepe komevuç̆ari. Majurani ndğaepeti eşo mik̆ilu mara manebrape çkimiş doloxe, K̆unduraş tutas namomçes en mskva k̆arne xoloti man miğut̆u. Man nçxoro zayifi, majuranepes vit̆oar do vit̆ojur zayifepe uğut̆es. Man zaten Zonguldağişa namoptit k̆ala k̆aravis msora namağoduşeni, arabuli sabuniten mbones do vik̆aret̆işakis doguronişa varmalu. Ok̆uleti k̆abak̆ulaği domağodu do eç ndğas çkva oxoris kelapxedi. Edo, xoloti en k̆ai k̆arne man miğunten maxelet̆u mara oxoris çkini k̆ala naxen nana çkimişi cuma Niyazik çkimistei vaisimadu do k̆arnepe çkini nažiru do manebrapesti ducoxuşk̆ule odas duvaris kelomosvares do nut̆uk̆is kogyoç̆k̆uşi, Muşiris žiʒini komişuxtu do “kirt...” ya nameçu k̆ala ar şamai oç̆k̆omu. Ok̆ule eya xvala vardoskidasten çkinti kogolomoqones. Xolo xovi varmik̆uxtuşi, “Oput̆es naeladgin piʒariş çeçmepaşa kamaxtit do komolaxedit. Ç̆umanişakis gamaxtimu varen. Hade marş, marş!” yado dolomiqures.

 

Otxo çeçmeşi aris ar xçini namolaxet̆uşeni çeçme ar teği noksani namomixtesşeni çkinti xçiniş gamoxtumi oçumalus kogevoç̆k̆it. İşte em oras ar manebraşi nana moxtu do Niyazi dayis koduluxu do çkinti kamomişletines.

 

Majurani ʒ̆anas babak “Hopa Ortaokulis”  komemoç̆ares.  Muk Rizinis xvala kodoskidu. Çkinti manebra çkinepek̆ala Xopaşa k̆uçxeten oxtimu- moxtimus kogevoç̆k̆it. Em orapes saat̆i mitis çkamu uğut̆u mara olu- molu 3-4 saat̆iş gza miğut̆es. 5-6 berek bireli- bireli vit̆it- movit̆it. Eşoki Muşiri k̆ala sersepe dido mskva namiğut̆esşeni musik̆aş dersiş suparas naç̆art̆u solfejepe bile ezberi dop̆it do suparas çkar ugyoʒ̆k̆omilu entepe mak̆itxet̆es.

 

Xarmani do qurženiş dulyape diçoduşk̆ule zaten qinobati namulut̆uşeni Xopas ar ç̆it̆a oxori kodovokaçit do olu- moluşen kamovuçitit.

 

Ar ndğas musik̆aş dersis mamgurapalek imtianişeni k̆artais ar solfeji ok̆itxapu do sinifis muk̆o bere renna, iris xolo zaifi komeçu.  Man en zori nart̆u 25-ani solfeji komomxvadutina, “gam” nauʒ̆umelan zik̆ip̆int̆i jur fara namojomaktinet̆u (jur okt̆avi) k̆onai musaiti sersiten mitis navaak̆itxet̆u stei mç̆ipe sersepeten ok̆itxus kogevoç̆k̆işi, k̆ulanepes žiʒina komişuxtes. Eşopeten dovoçodini şk̆uleti Mamgurapelek man “10” numara komomçu do milleti kagoşaşuşk̆ule k̆ulanepesti naižiʒesşeni ar ar “0” komeçu. Edo em mamgurapaleşen 10 numera naguʒ̆uğu teği mamguru man navort̆i doguroniş ist̆orias koniç̆aru!

 

Xopaş Oşkenani Doguronis İngilisuri dersi navart̆uşeni Fransuli vik̆itxupt̆it. Man “Mskva Sanatepe”  nauʒ̆umelan mskva zanaxat̆epeşa dido xavesoba namiğut̆uşeni Fransulişenti sinifişi en çalişk̆ani vort̆i. Resimişi dersi do sp̆oristi en k̆ai vort̆i do k̆arta doguronis eya eşo idu.

 

Kyois miti navaren svapes eşo mskva vibirt̆i ki milletis radio açkinet̆u mara em orapes kyois radio navart̆uşeni, man navibirt̆i koxoʒ̆onapt̆es. Baba çkimi do Muşiristi çkimişen mskva sersi uğut̆es. Mara çkin oncğori maqvet̆es do miti navaren svapes vibirt̆it. Boşi vort̆aşiti, ç̆alimişi let̆apeşen manganape do heykelepe vikipt̆i do daçxiris voxominapt̆i.

 

Em ʒ̆anas sinifi kamek̆aptitşi, majurani ʒ̆anas xolo Rizinişa mendaptit.  Aʒ̆i xolo başka doguronis başka mamgurapalepe k̆ala ok̆itxus gevoç̆k̆apt̆it. Helbet xolo xarmani do qurženepeşi dulyape dovoçit do muk̆o ndğa mek̆alapeis navort̆itşeni xolo dersepes memaç̆iret̆es. Edo aʒ̆i mʒudi mu ptkva! Xolo kogevontxit do mutu var! K̆arne çkimiş zayifepes nauxuktun jur- sum tane 9-10 numeraşen ari Fransuli majuranepeti resimi do jimnast̆ik̆i miğut̆u. Man em ʒ̆anapes zaten dersepes koxovuşkveet̆i do boşi nabžira ar mutus suretepe oğaruşeni xes k̆alemi dokaçei govit̆i. Mitxani do mutxani bžirana, emuş suretepe bğarupt̆i. Manebrapek p̆ap̆ulepe mutepeşişi gomcvelei do gostikei vesik̆aluği suretepe momimert̆es do man entepe uça k̆alemiten vordapt̆i. Suretepe dersis navaraçodinas berepes paraten man vuxvenupt̆i. Eşopeten k̆arta suretişen 25- 30 aslani manti oxomskidut̆u. T̆om Miks- T̆eksasi stei resimoni kitabepes dido p̆qoropt̆i. Baba-nanak dersi mot vaigurap yado miqurat̆esşi, kitabiş oşkenas T̆om Miks kogoşavudumert̆i do eya vik̆itxupt̆i. Ok̆ule, T̆om Miksi p̆eci narenşeni koxoʒ̆onapanten formape kak̆op̆ʒ̆k̆ipt̆i do dersiş kitabis eşo kogoşavudumert̆i. Mʒika oraşk̆uleti, manti ar ğaraşi romanişi oğarus kogevoç̆k̆i mara oşkenani doguronişk̆ule enst̆it̆uşa vigzalişi, eya eşo gverdi gzas kodomiskidu.

 

Edo em ʒ̆anasti kogevontxişk̆ule majurani ʒ̆anas sinifi domiktires. Ağani manebrapes mendovoʒ̆k̆er iri xolo nosei do çalişk̆ani berepe renan. Majurani sinifişi berepe aşo vart̆es. İri xolo muç̆o ar xʒapei k̆ida stei dolovixvet̆it. Mʒika- mʒika k̆ai not̆epe ožiramus kogevoç̆k̆i mara xoloti otxo- xut stei numarape heyemolaten goʒ̆amağet̆u.

 

Çkin em ʒ̆anapes moşvacinoni moxtaşi, ot̆obositen şkvit- ovro saat̆is, varna k̆aravi momxvadesna! Em orapeşi en menşuri k̆aravi “Tari” rt̆u do sotxani te žirasna, konodgitut̆u.  Mara xoloti en k̆ai k̆aravi eya rt̆u. K̆araviten otxo saat̆is Xopaşen Rizinişa vit̆it, movit̆it.

 

Dersis iqoropineni? Helbet iqoropinen mara mamgurapaleti oqoroponi iqvasunon. Ar ndğas, Fransuli dersiş mamgurapalek ovro- vit tane kyunti berepeşi coxope domisvaru do antepes Fransuli sin oguraginon ya miʒ̆u. Manti ho, ho ya vuʒ̆vi do mutu var.

 

Xolo ar ndağas Fransuli dersişi mamgurapale varmoxtuşi, ist̆oriaşi mamgurapale komoxtu do mutxani k̆ai Fransuli nauçkit̆astei berepes, “Sin mu gcoxons?”, “Numera muk̆o giğun?” stei sualepe ok̆itxus kogyoç̆k̆u. Çkimda sira moxtu do çkimden muç̆o makineli t̆ufeği stei coğabepe kognuşi, guişaşu do:

 

-Sin çkimi dersi çkar vargiçkin mara ak̆o çetini ar dersi k̆artaişen k̆ai giçkin. Man eşo oxovoʒ̆onap ki sin dido ğnosoni ar bere re. Mara varixandep. Arçkva çkimi dersisti aşo çalişk̆ani variqvina, çkar momažire!” Ya miʒ̆uşi, berepek: “Xoca, Yilmazik çkin dersi momçapan. Emus Fransuli dido k̆ai uçkin. Eşoki leksi bile ç̆arups.” Ya uʒ̆vesşi emukti, man mupei ar çkinapei “dahi” (!) navort̆i koxoʒ̆onuşi, manti emus naunt̆u sozi komepçi. İşte em ndğaşakis çkar kitabi navargomʒ̆k̆ip̆t̆i man em ndğaşk̆ule oxandus kogevoç̆k̆i.

 

Em ʒ̆anapes bayramiş ndğalepe çkinişeni naren k̆onai nana- baba çkinişeniti dido mskva mik̆ilapt̆u. Çkin resmi geçidis mtinişi kimolepe stei xe- k̆uçxepe memskvanei mek̆avit̆atşi, entepekti xelebaten xe ok̆omit̆k̆vaʒunept̆es. Bayramepe moxtaşi, maʒ̆k̆ominalepek en k̆ai svas dodginuşeni mişintxet̆es do nadginanpe muç̆o tipi stei ok̆onaç̆varupt̆es.

 

Lises ar ndğas: Oşkenani Doguroni diçoduşi, iri manebrapestei mepti do lises komeviç̆ari. Edo em ndğas dersepes kogevoç̆k̆it. Aʒ̆i mamgurupeşi mteli xolo manebrape çkimi rt̆es. Mamgurapalepekti man miçinopt̆es do aʒ̆işk̆ule mskvaşa dovik̆itxup yado visimadept̆i. Eşopeten Musik̆aş dersis kamaptit. Mamgurapalepek çkar mutu vartkuşa, dapaşa mextu do ʒ̆oxle k̆vazalişen maržgvanişa ğarape doğaruşk̆ule entepe not̆apeten kyopşu. Jin muşiti,” Yunus Emreşi Orat̆orya” yado konoç̆aru do “Aya mis ak̆itxen?” Yado mk̆itxes. Berepe yiselan- doxedunan. Murenki çkari mutus vairgun. Mundeşk̆ule man keviseli do ar mskvaşa dovuk̆itxişi, mamgurapalek:

 

-Hah işte, man aşo mamguru minon ya tku do manti guri domixvenu. Murenki çkimistei mamguru arçkva varažiru. Limcişi oxorişa moptişi, babak:

 

-Epçi, mu qvi?! Mektebis niç̆arii? Ya miʒ̆uşi manti:

 

-Hoo, lises komeviç̆ari ya vuʒ̆vi. Babak ar ç̆it̆a oras nena varişiğuşk̆ule:

 

-Teşke sanatişi mektebişa idat̆i do ok̆itxu ordo doçodat̆i! Ya miʒ̆uşi, nena vareşaviği mara babas ak̆onai menceli uğun, muk̆o bere ok̆itxapaps, emuşeniti ʒ̆oi zop̆ons. Daha dido yuki mo vaqvet̆a yado mevisimadişk̆ule majurani ndğas vidi do “Erkek Sanatişi Enst̆it̆us” komeviç̆ari do ek ok̆itxus kogevoç̆k̆i. Murenki çkimi kimi manebrape ağani naguinʒ̆k̆u “Yapı Sanatişi Enst̆it̆u”- şa oxtimus kogyoç̆k̆eet̆es. Man akole xvala kodopskideet̆i. Edo majurani ç̆umanişiti vidi do “Sanatişi Enst̆it̆u”- şi Mudiiş muavinis komevodgiti. Emus iri şei dovuʒ̆vi şk̆ule:

 

-Xoca, man ak ok̆itxu minon ya vuʒ̆vişi:

 

-K̆ayidepe kipşu. Variqven yado nena gemiktiru.

 

-K̆ayidepe yopşa rt̆as mara man ak vik̆itxaminon yado xolo mevobažgi:

 

K̆oçik  “Varyemazden!” Ya micoxops manti, “Man ak ok̆itxu minon do mot variqven!” Yado mevokaçap. Em oras ar k̆oçi do bere kamaxtes do k̆oçik:

 

-Xoca, man bere çkimişeni sozi momçeet̆i. Aha bere komoviqoni! Ya uʒ̆uşi, xoca kodiliç̆opu. Manti fursat̆i kobžirişi, k̆ai xeşa kodolvak̆ni. Zaten mukti naniç̆opu koxoʒ̆onuşi, juriti kemzdes. Eşopeten sum ndğaş doloxe sum doguroni naiktiru ar k̆oçi naviqvişeni coxo çkimiti helbet “Guinnes” reni, “Gunes” reni, mu zik̆ip̆int̆i renna, ar soti mutupes konoç̆arapan!

 

Aʒ̆i am doguronis mskva zenaetepeşen çkariş dersi vart̆u mara man mu maxvenet̆u!  Mteli xolo mep̆t̆k̆oçi do mala do ç̆ak̆uç̆i dokaçei, tuğula do bet̆oniten oxoriş ok̆idu vigurapt̆i. Resimişi dersi yado “t̆eknik̆uri resimi”-şi dersi miğut̆es do em dersişati doguroniş mudii mulut̆u.

 

Mudii doguroni naguinʒ̆k̆uşi, majurani dolonis dersişa moxtuşi, “resimişi kart̆alepe” kamuşiğit do k̆art̆aliş doloxe xeten mteliti artikarti k̆ala ayni naiqvasunon otxo çemberi doğarit ya miʒ̆ves.  Man emedeni kart̆ali dobzimi do otxo filaşa kak̆orpti. Ok̆ule karta filapeşi oşkenapes k̆alemiten komevožangi. Merkezişen çapi 12 sant̆imi nauğun xaç̆i stei artikarti diki namek̆vatups ğarape mek̆ovolapi do dobzimişk̆ule xeten kogomovargvali. Golovokti- molovokti do k̆ai xeşa kogovomskvanişk̆ule daha ʒ̆oxleni ğarape dobjveli do mamgurapales komepçi. Eti majurani dolonis moxtuşi, k̆artais nameçu numerape sum, otxo, xut yado naik̆itxupt̆u k̆ala, k̆oçik çkimi numera “sifiri” yado ik̆itxuşi, emedeni tis tuğula momat̆u ya maçkinu do kepʒxont̆i. Muşeni? Yado p̆k̆itxişi, “Sin margvali yalis k̆alemi goqonee.” Ya vamiʒ̆vasi! Manti oki vagaceren toli skaniş ʒ̆oxle gixvena!” Ya vuʒ̆vişi. “Tamam, ar çkva doqvi!” Ya namiʒ̆u do xolo daha ʒ̆oxle nap̆eet̆i stei oğarus kogevoç̆k̆i. Mukti ar mʒika komendomʒ̆k̆eduşk̆ule, “Mixat̆iri!” Ya miʒ̆u do not̆i çkimi çxoroşa kagoktu.  Ok̆uleti, “Vit varmemaçen. Vit çkimi xakki ren!” Yado noqonu. [Mç̆aru: Munir Yilmaz Avci]

 

aksamaz@gmail.com

 

2 Aralık 2024 Pazartesi

“Eğer bu çalışmaları biz yapmazsak, bizim yerimize başkaları yapar ve kendilerine göre anlamlandırıp yorumlar!”

 

 


 

 

Eğer bu çalışmaları biz yapmazsak, bizim yerimize başkaları yapar ve kendilerine göre anlamlandırıp yorumlar!”

 

(Ön açıklama: Ozan Sarı, Facebook/ Meta’daki “Laz / Colchis Genetics & “DNA” adlı sayfanın yöneticisi. Birkaç gün önce bana facebook üzerinden arkadaşlık teklif etti; sayfasının takipçisi oldum. Kendisiyle hayat hikâyesi, dünya ve Türkiye’deki “DNA” çalışmaları ile “etnik gen” sayfası üzerine konuştuk. 18 XI 2024, Ali İhsan Aksamaz)

+

Ali İhsan Aksamaz: Bize kendinizi tanıtır mısınız? Nerede, ne zaman doğdunuz? Hangi okullarda öğrenim gördünüz? Mesleğiniz ve çalışma hayatınızdan bahseder misiniz? Ne iş yapıyorsunuz? Evli misiniz? Çocuklarınız var mı? Hangi dilleri biliyorsunuz?

 

Ozan Sarı: Merhabalar Ali İhsan bey, öncelikle bu söyleşi için teşekkür ediyorum. 1983 yılında İstanbul- Beyoğlu'nda dünyaya geldim. Bahçelievler Koza İlkokulu ve akabinde Zeytinburnu Adile Mermerci Anadolu Lisesinde okudum. Lisans eğitimimi Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Makina Mühendisliği bölümünde tamamladım. Mezun olduktan sonra İstanbul’da Saha Mühendisi, Şantiye Şefi olarak özel bir firmada çalıştım. 2009'da yüksek lisans eğitimim için New York, Amerika'ya geldim. Delaware, Wilmington Üniversitesi’nde Finans ve Finansal Yönetim üzerine master yaptım. Şu an New York'ta özel bir inşaat firmasında proje müdürü olarak çalışmaktayım. Evli ve iki çocuk babasıyım. Oğlum Colhis Maximus beş yaşında, kızım Lazika Maria iki buçuk yaşında. Türkçe, İngilizce ve Lazca biliyorum.

 

Ali İhsan Aksamaz: Konumuzla bağlantılı birkaç terimin hangi dilden geldiğini sormak istiyorum. “Gen”,“DNA”, “etnik gen”; bu terimler hangi dilden geliyor? Yine bu terimlerin anlamı nedir?

 

Ozan Sarı:Sorulara geçmeden şunu belirtmem gerek, genetik ve “DNA” çok geniş bir alana yayılmış derin bir dal. Cevaplarımı verirken önce genel anlamda, sonrasında ise asıl konumuz olan "etnik köken testleri" bağlamında değerlendirme yapacağım.

Bu tarz bilimsel terimlerin büyük çoğunluğu Latince ve Yunanca kökenlidir. “DNA”, insan ve hemen hemen tüm diğer canlılarda mevcut olan ve kalıtımla aktarılan genetik malzemedir, kromozomlar üzerinde yer alır.
İnsanda toplam 46 tane kromozon vardır. Bunlardan 22 tanesi, biri anne ve biri babadan olmak üzere çift halinde gelir. 23. kromozon biraz farklı, o da cinsiyeti belirleyen eşeysel kromozom. Anneden sürekli "X" kromozomu alırız. Babadan ise “X” veya "Y" olabilir. Babadan gelen "X" anneden gelen "X" ile birleşirse, "dişi" "XX", babadan gelen "Y" anneden gelen "X" ile birlesirse "erkek" "XY" olur. Buradaki Y-“DNA” da baba hattı oluyor. “DNA”nın çoğunluğu hücre çekirdeği (nucleus) içinde bulunur ve nukleer “DNA” adını alır. Küçük bir miktarda “DNA” ise, hücrenin mitokondrisinde mevcuttur ve mitokondrial “DNA” (MTDNA) olarak adlandırılır. “MTDNA”, sadece anneden çocuklarına nakledilen halkasal kod dizisidir.

Otozomal “DNA” testi (“etnik köken testi”), ana hattı ve baba hattı testlerinde bize aktarılan genetik işaretleri gösteren, belirli bir harf ile temsil edilen haplogrup sonucu vermez.  Otozomal test, anne ve babadan alınan genetik yapının etnik dağılımını, yani kişinin genetik bilgilerine bağlı olarak oluşturulan biyocografi (etnik) köken analizi sonuçlarını gösterir ve ayrıca bu test, geçmişteki bütün atalarımızdan bize aktarılan tüm genetik işaretleri (otozomal SNP'ler) test edip bir dosya (raw data) halinde bize verir. 

 

Ali İhsan Aksamaz: “Gen”,“DNA” üzerine çalışmalar ilk defa hangi ülkelerde, ne zaman, ne amaçla başladı?

Ozan Sarı: Canlıların ve özellikle insanın fiziksel özelliklerinin (kalıtım) nesilden nesile nasıl aktarıldığı konusu çağlar boyunca birçok bilim insanı ve düşünürün aklını kurcalamıştır. 1859'da Charles Darwin, “Türlerin Kökeni”  kitabıyla tabuları yıkarak o zaman baskın olan Tanrı’nın dünyayı yedi günde yarattığı düşüncesini tartışmaya açtı ve evrimsel biyolojinin temelini oluşturdu.

Asıl konumuz genetik ve “DNA” üzerine çalışmaları ise, Gregor Mendel ile başlatabiliriz. 1856'dan 1863 yılına kadar sürdürdüğü ünlü Mendel Deneyleri ile "görünmeyen bir faktörün" baskın ve çekinik bir şekilde; görülüp tahmin edilebilen sonuçlar doğurduğunu fark etti. Bu "görünmeyen faktör" genlerdi. Bu şekilde genetiğin temel prensipleri keşfedilmiş oldu. Neredeyse tam yüz yıl sonra 1962'de James D. Watson ve Maurice Wilkins, ikili sarmalı ve “DNA” molekülünün yapısını keşfederek Nobel ödülü aldılar. 1990'da on üç yıl sürecek insan genom projesi başladı. Büyük heyecan yaratan koyun Dolly 1996'da klonlandı. 2003'de insan genom projesi tamamlandı.

Ticarî genetik etnisite testleri ise, 2000 yılında “FamilytreeDNA” (ABD) ve “Oxford Ancestors” (Büyük Britanya)  firmalarının kurulmasyla birlikte halka arz edildi. İlk etapta genetik soybilim ve soy araştırma grupları olarak başlayan ilgi son on yılda popülerliğini arttırdı.

Ticarî testler dışında son on yılda popülerliği artan diğer bir alan da “Antik DNA” araştırmalarıdır. “DNA” alandaki teknolojinin ilerlemesi, arkeolojik kazılarda bulunan antropolojik malzemenin (mezarlardan ele geçen insan kalıntıları) daha hızlı ve etkin bir şekilde analiz edilmesine olanak sağladı. “Antik DNA”dan elde edilen sonuçlarla, toplulukların göç hareketleri, birbirleriyle genetik akrabalıkları hakkında bilgiler edinip yazılı tarihle karşılaştırabiliriz.

 

Ali İhsan Aksamaz: Ülkemizde “gen”,“DNA” üzerine çalışmalar hangi yıl, hangi kurumda  başladı? Başka ülkelerde kıyaslandığında ülkemizdeki bu çalışmaların durumu nedir?

 

Ozan Sarı: Türkiye'de temel bilimler alanında genetik üzerine yapılan çalışmaların büyük bölümü, 1933 Üniversite Reformu’ndan sonra Türkiye’ye gelmiş olan İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Zooloji ve Botanik kürsülerindeki bilim insanlarının ortaya koydukları çalışmalardır. Bunların dışında tarım ve hayvancılık ile tıp alanında çalışmalar da mevcuttur.

Ticarî anlamda etnik genetik testler maalesef ki Türkiye'de yapılamamaktadır. Bu alanda lider olan diğer ülkelerle aradaki farkı kapatabilmemiz için Türkiye, biyoteknoloji firmalarına destek vermelidir.

Akademik alanda ise, 2004 'de Cengiz Cinnioglu, 2012'de Uğur Hodoğlugil, 2014'de Ömer Gökçümen, 2021'de Ece Kars'ın calışmalarını sayabiliriz.  Ayrıca son dönemde Songül Alpaslan- Rodenberg'in Lazaridis ve Reich ile birlikte yürüttüğü, merkezinde “Antik Anadolu”nun yer aldığı ve 700'den fazla yeni örneğin analiz edildiği, birbiriyle bağlantılı üç makale 2022 yılı Ağustos ayında “Science Dergisi”nde yayınlandı.

 

Ali İhsan Aksamaz: “Etnik gen”, bu terim ne anlama geliyor? Yine bu terim ilk defa hangi ülkede kullanılmış?

Ozan Sarı: “Genetik Etnik Köken terimi”, 2000'lerin başında ticarî testlerin yaygınlaşmasıyla kullanılmaya başladı. Her firmanın kendine özel, coğrafî bölge bazında genetik gruplamaları bulunmaktadır. Yapılan testler sonrası simüle edilen tahminî etnik köken sonuçları ve bu sonuçlarla bağlantılı bilgiler verilmektedir. Daha önce de bahsettiğimiz üzere bu tarz firmalar genelde Amerika ve Avrupa kökenlidir.

 

Ali İhsan Aksamaz: “Etnik gen” üzerine yapılan çalışmalar ilk hangi ülkede, ne amaçla  başlatılmış?

 

Ozan Sarı:Ticarî etnik köken testleri 2000'lerde başlamış olsa da, “Genografik Projesi” bu alanda bir milat olarak bahsedilebilir. “National Geographic Society” ve “IBM” tarafından 2005'te başlatılan, dünya çapında yüz binlerce insandan alınan “DNA” örneklerini toplayıp analiz ederek, tarihsel insan göç modellerini haritalamayı amaçlayan çok yıllı bir genetik antropoloji çalışması. Bu bilgiler ışığında 2010'larda yapılan popülasyon genetiği çalışmalarında modern insanların, çoğunlukla “H. Sapiens” ve  az ölçüde de “arkaik insanlar”ın bölgesel varyantlarından türemiş olduğu keşfedilmiş. Bugün “Neanderthal”, “Denisova” ve “Modern İnsanlar”ın 700.000 yıl öncesinden ortak ataya sahip olduğunu “antik “DNA” analizleri”nden biliyoruz.

 

Ali İhsan Aksamaz: “DNA” testi nasıl yapılıyor? Kan, idrar, tükürük veya sperm tahlili mi yapılıyor? Bu test hangi kurumlarda yapılıyor.

 

Ozan Sarı: “DNA testi” genellikle kan, dişeti, saç, cilt veya idrar gibi vücut sıvılarından alınır. Ticarî testler için ise, tükürük veya yanak mukozasından ucu pamuklu çubukla alınan sürüntü ABD veya Avrupa'daki laboratuvarlarda analiz edilir. Sonuçların açıklanması 2-4 hafta sürer.

 

Ali İhsan Aksamaz: Yaklaşık otuz yıl kadar önce yabancı bir film izlemiştim. Bir çocuk daha kundaktayken kaçırılıyor; aradan yıllar geçiyor; çocuk kendi imkânlarıyla bir şekilde ailesini buluyor ancak aile bu çocuğa inanmıyordu. ÇocuğaDNA” testi yaptırıyorlardı. O  filmden aklımda kalmış bu terim. Ölmüş ve bir isimle defnedilmiş bir kişinin, aslında o kişi olmadığıyla ilgili iddialar üzerine ailesinden alınan “DNA” örnekleriyle o kişinin çürümüş cenazesine de “DNA” testi uygulandığını geçenlerde bir gazetede okumuştum. Vefat etmiş veya yaşayan bir kişiye akrabalık tespiti yapılmasını anlayabiliyorum. Bazı durumlarda bana yanlış da gelmiyor. Ancak gerçekten de “etnik gen” tespiti yapmak için bir test uygulanabiliyor mu? “Türk geni”, “Yunan geni”, ne bileyim; “Bulgar geni” diye gerçekten de böyle, bugünkü millî sınırlar içinde yaşayan insanlara ilişkin etnik genler var mı?  Kişilerin etnik genleri gerçekten de testlerle tespit edilebiliyor mu?

 

Ozan Sarı: Etnik genden ziyade etnik köken terimi daha doğru olur. Yıllarca dünyanın dört bir yanındaki etnik gruplardan bireylerin “DNA”ları analiz edilerek, her geçen gün sayısı artan bir veri tabanı oluşturulur. Bu sayede test edilen bireyin sonuçları, veri tabanındaki diğer “DNA” dizilimleriyle karşılaştırılarak günümüz toplumlarındaki hangi ortak ata veya etnik gruba yakın oldukları belirlenir.  Her firmanın kendine has “üniform küme bileşenleri” (etnik gruplamaları) var. Bu bileşenler baz alınarak yapılan hesaplamalar sonucu elde edilen veriler bize yüzdelik dilimler halinde gösterilir. Burada dikkat edilmesi gereken bu simüle edilen hesaplayıcıların, veri tabanının genişlemesiyle belli periyodlarla güncelleniyor olması. O yüzden sonuçlar "tahminî" olarak açıklanır. Bu bağlamda “Türk Geni”, “Bulgar Geni” gibi tanımlar kesinlik ifade etmemekle birlikte istatistiki olarak ortalamalar/ yakınlıklar belirlenebilir.

 

Ali İhsan Aksamaz: “Etnik gen” konusunda çalışan farklı kurumların, birbirlerinin ortak verilerinden faydalandıkları ortak bir envanter merkezleri var mı? Farklı kurumlar olsa da birbirleriyle bilgi alış verişinde bulunuyorlar mı?

 

Ozan Sarı:Bu konular üzerine çalışan devlete bağlı bir kurum yok. Ticarî firmalar ise, kendi veri tabanlarını genişletmek için diğer firmalarda test yaptırmış kişilerin otozomal sonuçlarını transfer etmelerine olanak sağlıyorlar. Burada önemli olan nokta test sahibi olarak, siz sonuçlarınızın gizli kalması hakkına sahipsiniz. Bunu direkt olarak hesabınızda seçenekler bölümünden yapabilirsiniz.

 

Ali İhsan Aksamaz: “Etnik gen”/ “DNA” testleri ne amaçla yapılıyor? Bu “etnik gen” testini yaptıran kişiler, bu testten sonra kendilerini nasıl hissediyor? Bu konularda yayınlanmış tanıklıklar var mı?

 

Ozan Sarı: Bu tarz testler bir çok amaçla yapılabilir. Genetik hastalıkların tanısı, biyolojik temelli sağlığı ilgilendiren özelliklerin (genlerin) belirlenmesi, ebeveyn testi ve bizim ana konumuz olan  “soyağacı/ etnik köken/ toplum genetiği” araştırmaları. Kişilerin kendilerini nasıl hissettikleri subjektif bir konu. Bu konuda yazılmış birçok bireysel blog, yazı ve youtube videoları mevcut. Genelde sonuçlar merak uyandırıp, kişiyi soyağacıyla ilgili daha detaylı ve kapsamlı araştırma yapmaya teşvik ediyor.

 


 

Ali İhsan Aksamaz: “Laz / Colchis Genetics & “DNA” adlı Facebook/ Meta sayfanız hakkında da bilgi verir misiniz? Böyle bir sayfayı oluşturmaya neden ihtiyaç duydunuz? Sayfanızda daha ziyade tür paylaşımlar yapıyorsunuz? Bu sayfa takipçileri arasında ne tür kültürel alışverişler gerçekleşiyor? 

 

Ozan Sarı: Facebook sayfamız 2015 yılında kuruldu. “Laz/ Colchis Genetics & “DNA” projesinin ve grubu”nun amacı; Kafkas/Kolh genetiğiyle ilgilenenleri bir araya toplayıp, Kolhislilerin/ Lazların kim olduklarına ve nereden geldiklerine dair genetik bilgiler ışığında yeni yorumlar eklemektir. Bu bağlamda çalışmalarımızın odak noktasını tarihî Kolhis etki alanı ile örtüşen coğrafî bölgenin genetik yapısı oluşturuyor. Amacımız; bu bölgeki halklar arasında “DNA” testini teşvik etmek ve verileri analiz ederek Kolhis'in devamı olan halkların ve bir bütün olarak Güney/ Batı Kafkasya bölgelerinin tarihini daha iyi anlamamızı sağlamaktır. Ben, 2014'de ilk test yaptırdığımda, test sonuçlarımı diğer Laz sonuçlarıyla karşılaştırabileceğim bir platform yoktu. Ayrıca o dönemde akademik çalışma amaçlı, Lazlardan örnekler toplanmış ve analiz edilmişti. Fakat bunlar bilim camiasına servis edilirken "Georgian- Laz" olarak etiketlenmişlerdi. Bu durumun oluşturduğu rahatsızlıkla Lazları temsilen böyle bir oluşuma ihtiyaç olduğunu düşündük.

Paylaşımlar genelde “Kolhis kültür alanı” içerisinde kalan bölgelerin tarihi ve genetiği ile ilgili malumatlar. Bunun dışında, arkeoloji, antropoloji, bölgede konuşulan dillerin tarihsel dönüşümü ve birbirleriyle etkileşimleri, il/ ilçe bazında yakın tarih göçleri ve insan hareketleri üzerine paylaşımlar da yapılıyor. Bu bağlamda elimizdeki genetik sonuçlar ile tarihi verileri de teyit/ tekzip etme fırsatı buluyoruz.

 

Ali İhsan Aksamaz: Kıymetli zamanınızı ayırdığınız ve bizleri aydınlattığınız için teşekkür ederim.

Ozan Sarı: Ben de sizin bu konuya olan ilginiz için teşekkür ederim. Sonuç kısmı için şunu belirtmek istiyorum: Genetik ve toplum genetiği, ilerleyen dönemlerde gerek tarih biliminde, gerek dil biliminde, gerekse antropoloji, demografi ve toplum göçleri konularında Çok daha kesin ve global olarak kabul gören bilgi ve teoriler ortaya koyacak. Bunu daha önce 1949'da  yaşanan “radyokarbon devrimi”ne benzetebiliriz. Şu an arkeolojinin, paleontoloji ve yerbilimsel olayların mutlak tarihlenmesi için vazgeçilmez hâle gelen ve ana yöntem olan radyokarbon tarihlemesi, ortaya atıldığı ilk dönemlerde kuşkuyla karşılanmıştı, ayni şeyi “genomik” ve “antik “DNA” devriminde de yaşayacağız. Genetik bilimi ve toplum genetiği de önümüzdeki on yıl içerisinde dil bilimi, antropoloji ve tarih bilimi için vazgeçilmez hâle gelecek. Eğer bu trendi şu anda yakalayabilir ve ayak uydurabilirsek bilimsel gelişmelerde o kadar söz sahibi olabiliriz. Bunun için öncelikli olarak akademisyenler olmak üzere bu konuyla ilgilenen herkesin toplumu bilgilendirmesi ve genetiğe ilginin arttırılması gerekiyor. 

Bu, kişisel olarak bir veya birkaç kişinin yapabileceği bir şey değildir. Bunu daha ileri seviyeye taşıyabilecek adımlar atılmalı. Eğer bu tarz çalışmaları biz yapmazsak bizim yerimize  başkaları yapar ve kendilerine göre anlamlandırıp yorumlarlar. Bu noktada hemen şu detayı da belirtmek istiyorum:  Lazların genetik yapısı üzerine çalışmalar Gürcistan merkezli olarak 2012'de başladı. 50'den fazla Laz'a “Y-DNA” ve bunların birkaçına otozomal test yapıldı. Detaylar hakkında fazla bilgimiz olmasa da bugünkü Laz değerlerinin birçoğu bu araştırmaların sonuçlarıyla elde edildi. Fakat bütün ham datalar akademik çevrelere “Georgian-Laz” olarak lanse edildi. Bu datalar, Gürcistan verisi olarak tanınıyor ve “FT-DNA” veri tabanında Gürcistan olarak listelenmiş. Dolayısıyla bu adlandırma dünyanın geri kalanında da kabul görmüş oldu. Bunu tersine çevirebilmek ise bizim elimizde. Grubu ilk kurduğumuzdan bu güne maalesef ki test sayısı çevre bölgelere göre çok az. Hâlihazırda test yaptırmış Lazlar bizimle iletişime geçip, gruplarımıza üye olur ve diğer Lazları teşvik eder ve bu sayede ilgilenen kişi sayısını da arttırırsak neden biz de kendi çalışmalarımızı ve  hesaplayıcılarımızı yapamayalım!

aksamaz@gmail.com

 

https://sonhaber.ch/ozan-sari-ile-soylesi/