http://xvalamgeri.blogspot.com/2007/06/blog-post_334.html
“5 Aralık 2004 Pazar Günü İstanbul Hıdiv Kasrı 25 no’lu odada yapılan “Birinci Laz Kültürü Toplantısı”nda Ali İhsan Aksamaz tarafından tutulan notlar”:
“Toplantı saat 15: 00’de Sn. Erkan Temel tarafından açılmış ve yazılı
bir sunumda bulunmuştur; toplantı boyunca da başkanlık etmiştir.Toplantıya 31
çeşitli meslek ve yaşlardan entellektüel özellikte kişi katılmıştır. Sn. Erkan
Temel, 1992 yılından başlamak üzere günümüze kadar Laz dili, tarihi ve
kültürüne ilişkin olarak Ant Yayınları, Çiviyazıları, Kurye Yayınları, Tümzamanlar
Yayınları ve Sorun Yayınları’ndan vd. yayınlanmış kitapları tanıtmıştır. OGNİ,
MJORA, KAFKASYA YAZILARI ve SİMA dergileri de katılımcılara hatırlatılmıştır.
Zuğaşi Berepe, Kâzım Koyuncu, Birol Topaloğlu, Ayhan Alptekin, Musa Karaalioğlu,Bayar
Şahin, İsmail Türüt, Volkan Konak, Gökhan Birben ve Fuat Saka gibi dile ve
kültüre katkıda bulunan sanatçıların çalışmalarını da tanıtmıştır. Sn. Erkan
Temel, en son olarak K’olxuri Alboni ile Tbilisi’de 1982’de yayınlanan “Lazuri
P’aramitepe”nin tanıtımını yapmış ve Lazca ile haşır neşir olmak isteyen
herkesin bu alfabeyi de öğrenip kullanması gerektiğine özel bir vurgu
yapmıştır.
İlk olarak, yukarıda belirtilen toplantıya çağrılı olup da katılanlar
arasında bulunan Sn. Mecit Çakırusta, Sn. Yılmaz Avcı ve benim tarafımdan (Ali
İhsan Aksamaz) 1990’ın ilk yıllarından bugüne kadar Laz dili ve kültürünün
yaşatılması için yapılan bütün çalışmalar elden geldiğince masaya
yatırılmıştır. Sn. Yılmaz Avcı, Sn. Erkan Temel ve Ben (Ali İhsan Aksamaz) değerlendirmelerimi,
daha önce hazırladığımız konuşma metninden, Sn. Mecit Çakırusta, irticalen
yapmıştır.
Daha da sonra diğer katılımcılar sırasıyla diledikleri düşüncelerini
dile getirmişlerdir.
Önemli olan daldan dala atlayarak da olsa, fikirlerin aktarılmasıydı.
Toplantı çağrısında belirtildiği gibi toplantının iki amacı vardı:Tanışmak ve
yöresel dil ve kültürümüzün kurumsallaştırılması. Yapılan beyin fırtınasıyla
toplantıda, insan malzemesi ve ileride neler yapılması gerektiği konusunda
oldukça önemli tespitler ve öneriler ortaya çıkmıştır. Bütün bunlar, bundan
sonraki toplantının gündem maddelerinin tespitine de katkı sağlamıştır.
Kâzım Koyuncu ve Gökhan Birben’in, kaset çalışması yaptıklarından
toplantıya katılamadıkları bilgisi de katılımcılara ulaştı.
www.hopam .com webmasteri ve Cihan Bilgin toplantıya katılamayacaklarını
bildirme nezaketini gösterenler arasındaydı.
Toplantı salonuna Türkçe ve Lazca olarak hazırlanan “Birinci Laz Kültürü
Toplantısı – Maarani Lazuri Xaçkaş Okobğala” pankartı da asılmış ve toplantı
boyunca duvarda asılı kalmıştır.
İsteyen konuklara, Sn. Orhan Bayramin Sima Vakfı tüzüğünü; Sn. Murat Ersoy
Sima dergilerini; Sn. Erkan Temel Sn. Yılmaz Avcı’nın “Lazuri Nenaçkina” adlı
eserini hediye etmiştir.
Toplantıda Türkçe ve Lazca (İki alfabe ile,Latin ve K’olxuri Alboni ile)
olmak üzere bir form konuklar tarafından doldurulmuştur.
Konuklara, bu toplantıya davet edilenlerin tam listesi ve gündem de
sunulmuştur.
TRT’nin Lazca yayın yapmasını isteyen konuklar dilekçelerini de TRT’ye
iletilmek üzere doldurarak imzalamışlardır.
Toplantı boyunca, önemli tespit ve önerileri not aldım; aşağıda
aktarıyorum. Bu konuda katkılarınızı beklerim.
Bu vesile ile yeni yılınızı kutlar, 2005’in Lazca’nın kurumsallaşması
çabalarının yoğunlaşacağı bir yıl olmasını dilerim.
Saygılarımla.
Ali İhsan Aksamaz“
+
„ERKAN TEMEL:
Değerli Hemşehrilerim, Sayın Konuklar ;
Doğduğumuz ya da göç ettiğimiz memleketimizin dışında
yaşayan bizlerin tanışmasını sağlamak, anadilimizin ve etnik kültürümüzün
korunması amacıyla görüş alışverişinde bulunmak , yapılan faaliyetlerin
tanıtımı ve yapılması düşünülen faaliyetlerin değerlendirilmesi gayesiyle
düzenlemiş olduğumuz “ Birinci Laz
Kültürü Toplantısı “ na hoş geldiniz.
Teşrifinizle bizleri onurlandırdığınız ve davetimize
icabet ettiğiniz için çok teşekkür ederiz.
DİDO
İXELİT DO N3AŞA YEXTİT.
Önce neden böyle bir toplantıya ihtiyaç duyuldu? Neden böyle bir başlık kullanıldı? Toplantıya
kimler davet edildi ? Toplantıya nasıl bir misyon yüklendi ? gibi olası
sorulara cevap vermek istiyorum.
Bizler yani Lazlar, anadili Lazca, resmi dili Türkçe
olan Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal vatandaşlarıyız yani Türkiyeliyiz. Bu
toprakların asıl unsurlarıyız ve Anayasamızın bizlere tanıdığı haklardan
yararlanma konusunda azimli ve kararlıyız. Bilinen tarihiyle en az 3.000 yıllık
geçmişe sahip kadim bir uygarlığın mensuplarıyız. Bulunduğumuz ortamlarda
mertliğimizle ,dürüstlüğümüzle,çalışkanlığımızla ve sağlam irademizle tanınan
insanlarız. Son derece zengin bir dile ve kültüre sahip medeni bireyleriz. Bu
nedenlerden ötürü atalarımızdan miras , çocuklarımızdan ödünç aldığımız
kültürümüzü yaşatmak zorundayız.
Kısaca kültür kavramından bahsetmek istiyorum. TDK
kültürü şöyle
tanımlamıştır:
“Tarihi, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan
bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesiller iletmede
kullanılan,insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren
araçların bütünü ,hars, ekin:
“Bir topluma veya halk topluluğuna özgü düşünce ve
sanat eserlerinin bütünü:
“Muhakeme,zevk ve eleştirme yeteneklerinin öğrenim ve
yaşantılar yoluyla geliştirilmiş olan biçimi:
“Bireyin kazandığı bilgi:
“Uygun biyolojik şartlarda bir mikrop türünü üretme:
“Tarım
Lazcada kültür “oxaçku” fiilinden gelmektedir.Ekin
ekmek, kazımak, geçmişte ekilenin günümüzde biçilmesi,gelecekte de ekine devam
edileceği anlamlarında Xaçka kavramı
kullanılmıştır.
Günümüzde gelişen demokrasi anlayışı bağlamında,
küreselleşen dünyamızda etnisite yükselen değer haline gelmiştir.SSCB ‘nın BDT
‘na dönüşmesinden sonra dünyamız tek kutuplu hale dönüşmüş, ABD ‘nin mutlak
hakimiyet iddiaları ortaya çıkmıştır. Bir denge unsuru olarak ve yeni bir
örgütlenme anlamında AB varlığını ortaya koymuştur. Yaklaşık 40 yıl süren bir
maceraya sürüklenen Türkiye Cumhuriyeti, (ne yazık ki gereklilikten değil de
zorunluluktan) uyum muktesebatı kapsamında sosyal,ekonomik,ticari,hukuksal
dönüşüm çalışmaları yapmaktadır.
Bu bağlamda unutulmaya yüz tutmuş anadilimizin ve
etnik kültürümüzün yaşatılması için siz değerli konuklarımızın özgün
fikirlerine ihtiyacımız vardır.Kıymetli görüş ve önerilerinizi
bekler,toplantının verimli geçmesini dilerim.”
(ALKIŞLAR)”
+
“MECİT ÇAKIRUSTA:
“Ben, 1926 Dutxe doğumluyum. İstanbul’a 1941’de geldim. OLEYİS ve TOLEYİS’in
kurucularındanım. İşçi Partisini
de kurduk. Uzun yıllar Hilton’da çalıştım.
Lazca olarak yazdığım bir şiiri
besteletmiştim. O şarkı, orkestra tarafından çalınıyordu. Şerif
Yüzbaşıoğlu’nun kardeşi ise Lazca o şarkıyı okuyordu. Bir gün yine orkestra
benim Lazca olarak yazdığım şarkıyı
okuyordu. O sırada biri koluma girdi birden. 1964’te ertesi gün için bana
randevu veren bu kişi Ali Rıza Çarmıklı idi.
Lazca, çok zengin bir dildir. “Oçilu” erkekler için; “Okomocu” kızlar
için kullanılır. Aslında Lazuri nena değil, “lazebura nena” olması gerekir.
Anadilim olan Lazca ile ilgili çalışmalar yaparken bazı arkadaşlarla
vakıf kurma fikri üzerinde anlaştık.
Uzun süren çalışmalardan sonra İzmit’te vakıf kurma kararı aldık. Recai Bey’i
burada rahmetle anıyorum.
Bu toplantıda çok önemli bir kişi eksik: O, Mehmet Kazancı’dır. Kendisi
Ali Rıza Çarmıklı tarafından, sırf Laz dili, kültürüne faydalı olsun diye
Gürcüstan’dan getirtildi.
Öncelikle bir Laz dili kurultayı toplanmalıdır .Ben yıllardır Lazca üzerinde
çalışıyorum. Çok zengin bir dil.” (ALKIŞLAR)”
+
“YILMAZ AVCI:
Değerli
Hemşehrilerim. Bugün burada böylesine nezih bir topluluk içinde bulunmaktan
dolayı büyük bir mutluluk duyuyorum. Ve her şeyden önce bu toplantıyı
tertip eden değerli dostlarım Sn. Ali ihsan Aksamaz ile Sn. Erkan Temel beylere
de huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum. Sarp hudut kapısı açılıp, Lazların
geçmişleri hakkında ilk bilgileri aldığımızda, ben şahsen uzayı keşfetmiş
gibi sevinmiştim. Yazdıkları “Lazların Tarihi” adlı kitapları ile bu bilgilerin
bize ulaşmasını sağlayan ve bugün için geçmişte kalan büyüklerimizden Sn.
Muhammet Vanilişi ile Sn. Ali
Tandilava’ya da minnet ve şükranlarımı arz ederim.
Bizim içimizden
çıkmasından gurur duyduğumuz Sn. Ali İhsan Aksamaz gibi bir araştırmacı,
tarihçi ve bilim adamı varken benim burada Lazların tarihçesinden bahsetmem söz
konusu olamaz. Ama çok iyi bildiğimi zannettiğim Lazca’nın, kendisine uyan
kurallara bağlanabilmesini temin etmek amacıyla yapılacak çalışmalar konusuna
birkaç cümle ile değinmek istiyorum.
Benim Lazca ile
uğraşım 1970’li yıllara kadar uzanır ama “İSMETİ ÇKİMİ” başlığı altındaki
ilk Lazca şiirimi 1984 yılında yazdım. Çok olumlu tepkiler gelmesi
üzerine şiir üzerine yoğunlaştım ve devam ettim. O sıralarda bana, Lazca
şiir yazmam konusunda devamlı telkinlerde bulunan can kardeşlerim Ali ihsan
Aksamaz ile Selma Koçiva’ya da özellikle teşekkür ediyorum.
Değerli
Hemşerilerim! İlk OGNİ dergisi çıktığında evimizde bir bayram
havası esmişti. O sıralarda ben de Lazca olarak hem şiir ve hikayeler üretiyor
hem de Lazca’yı bir kalıp içine sokmanın gayreti içindeydim. Sonuçta, benim
“ŞURİMŞİNE” adlı şiir kitabım ve “NENAÇKİNA” adlı bir gramer kitabım ortaya
çıktı. İlk Lazca sözlüğün müellifini ise coşku ile kucaklamıştım. Sonrası
malum. Yeni-yeni dergiler ve kitaplar çıkmaya başladı. Kimi az ilgi gördü,
kimisi çok. Bu eserlerin hiçbirinin dört-dörtlük olduğunu hiç kimse iddia
edemez. Ne var ki bunların her birinde ayların, yılların emeği vardır. Bu
bakımdan ben şahsen kendi adıma böyle bir emeğin içinde yoğrulup ter
akıtan hemşehrilerime ,”Elinize sağlık” diyorum. Bana gelince…Ben şiir ve
hikayeler yazdım ama asla bir şair olduğumu iddia etmedim. Nenaçkina’da ise,
hiçbir döküman olmadan ve doğru dürüst kimseden yardım görmeden sarf edilen,
geceli- gündüzlü çok uzun yılların bir emeği vardır. Ben bu kitapta Lazca
hakkında bir Lazın kafasına takılan bütün sorulara cevap vermeye çalışırken,
Lazca’yı da derleyip toparlamaya çalıştım, ama asla hiçbir yerde ve hiçbir
şekilde bir dilbilimci olduğum şeklinde haddimi aşan açıklamalarda
bulunmadım. “Ç`ari do
noşkeriten ç`ari!” şeklinde bizde bir söz vardır; bu bize yazılan
her yazının değerini anlatmaya yeter de artar bile. Şu anda, birkaç
yıldır hazır durumda basılmayı bekleyen “LAZ MASALLARI” ve “GOLAKTEİ
MEÇETİ=DÖNÜK CAMİ” adlı bir de tiyatro oyunum bir kenarda beklemektedir. Belki
bir gün birileri gelip değerlendirir.
Değerli
hemşehrilerim! Bu açıklamalardan sonra şimdi esas konuya geçmek istiyorum. Bu
konu; Lazca’nın bir disiplin altına alınması konusudur. Bu dilin yer yer
erozyona uğraması veya çeşitli şivelerin ortaya çıkmasının suçlusu tabii ki
bizler değiliz. Ama binlerce yıllık tarihinde her türlü zorlukları aşarak
bugüne kadar gelmeyi başaran bu dili, elimizdeki bu büyük beyin gücü ile
yaşatmayı başaramazsak, bunun sorumlusu elbetteki bizler oluruz.
Peki, ne
yapmalıyız? Bugün için herkes kendi diyalektinin diğerlerinden daha doğru ve
daha sağlam olduğunu savunarak, kendi şivesini herkese empoze etmeye
kalkarsa, bu işin içinden çıkamayız. Artık devrimiz, bilim devridir ve
Lazcayı da bilimsel bir şekilde, gergef gibi işleyip sağlam temellere
oturtmalıyız. Bunu yaparken de bütün şiveler masaya yatırılıp kelimeler
arasındaki farklılıklar didik-didik incelenmeli. Derhal, herkese hitap
edecek tarzda dört-dörtlük bir sözlük çalışmasına başlanmalıdır. Bu arada
şunu da ilave etmek istiyorum. Elbetteki diğer dillerde olduğu gibi
herkes kendi şivesi ile konuşacaktır ama resmi olarak her yerde geçerli olacak
bir temel NENAÇKİNA kitabımız bulunmalıdır.
Peki, bu
nasıl olacak dersek, bunun cevabı o kadar da zor değil. Hemşehrilerimiz
içinde, çok iyi Lazca bilen ve çeşitli okullarda hizmet veren ve içlerinde
ziraat mühendisleri de barındıran dilbilimci ve edebiyatçıları bir araya
getirmek yeterlidir. Önemli olan o isimlerin tespit edilmesidir. Bu isimlerin
çalışma alanları arsındaki mesafeler de çok fazla önemli değildir. Zira
bilgisayar ve internet artık mesafeyi de sıfırlıyor.
Bu aşamadan
sonraki çalışmaların nasıl yürütüleceği ise onların sorunudur. Bu
arada, bu bilim kurulunun da mutlaka bir yere bağlı olması zorunluluğu vardır.
Bu yer, her türlü yükümlülüğün altına girecek, her türlü resmi kuruluşlarla
yazışma yapıp iletişim kurabilecek ve bütün Lazlar hakkında fikir yürütüp karar
verecek olan tüzel kişilik niteliğinde bir kurum olmalıdır. İyi de şimdi böyle
bir kurumu nerede bulacağız sorusunun da çok kolay bir cevabı vardır. Bu
adres,”SİMA- DOĞU KARADENİZLİLER VAKFI” dır. Peki, bu vakıf mevcut haliyle bu
yükü kaldırabilir mi? Sorusunun cevabı ise kocaman bir “hayır” dan ibarettir.
Bir dergi çıkarmak için bile aylarca gecikmeli hareket ediyoruz. O
halde, ilk iş olarak vakfı yeni üyelerle güçlendirmeli, kendini tamamen vakfa
adayacak veya birinci iş olarak vakfın adresine koşacak yönetim kurulu
üyelerinin sayısını da gerekirse artırmak suretiyle, vakıf tüzüğü gereği
kurulması gereken komisyonları kurduktan sonra da bu komisyonlara görev ve
sorumlulukları verilmelidir.
Değerli
hemşehrilerim, ben sizlere kendi düşüncelerimi iletmeye çalıştım. Bu
fikirlerimin hiçbirini, bir kısmını veya tamamını kabul edip etmemek tabii ki
sizin tasarrufunuzdadır. Ama teveccüh ettiniz, zahmet ettiniz, buraya kadar
geldiniz ve beni dinlemek nezaketinde bulunduğunuz için hepinize teker- teker
teşekkür ediyorum. Sağ olun,
varolun. (ALKIŞLAR)”
+
“ALİ İHSAN AKSAMAZ:
Kıymetli Katılımcılar,
Hoş geldiniz. Teşekkür ediyorum.
Önce kısaca sizlere kendimden bahsetmek istiyorum.
1959 yılında İstanbul’da doğdum. Ardeşen Şanguli kökenliyim. Selçuk
Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden mezun oldum. Yurdun çeşitli yerlerinde
İngilizce öğretmeni ve yönetici olarak görev aldım. Askerlik hizmetimi ise,
Piyade Asteğmen olarak Çankırı Astsubay Hazırlama Okulu’nda tamamladım.
“Alboni”, “Kafkasya’dan
Karadeniz’e Lazların Tarihsel Yolculuğu”, “”Doğu Karadeniz’de Efsane Kültür ve
Tarih”, “Dil Tarih Kültür ve Gelenekleriyle Lazlar”, “Doğu Karadeniz’de Resmî
İdeolojiler Kuşatması” adlı telif, tercüme
veya tıpkıbasım çalışmaları yayın hayatına kazandırdım. “Ogni”,
“Mjora”nın kuruluşunda bulundum ve yayın kurullarında yer aldım. Halen
“Sima”nın yayın yönetmeni sıfatını taşıyorum. “Kafkasya Yazıları”nın isim babasıyım
ve danışma kurulunda görev aldım. Adını saydığım bu ve “Atlas”, “Çveneburi”,
“Alaşara”, “Birikim”, “Tarih ve Toplum” vb. periyodiklerde Laz dili, kültürü ve
tarihine ilişkin makalelerim yayınlandı. Şu anda internet ortamında www.lazebura.net, www.lazuri.com,
“wwww.hopam.com”, www.lazepe.com
gibi dost sitelerde Laz dili ve tarihine ilişkin makalelerim yayınlanıyor. Yine
bu kültüre ait olarak yayınlanmış bir çok eserde katkım var. Ya bizzat kaynak
sundum, ya da eser vermekte isteksiz veya çekingen davrananları
cesaretlendirmişimdir. Bu çabalarımdan dolayı alnım aktır. Menfaat gözetmedim.
Hiçbir kitabımdan telif ücreti almadım. Zaten bu işlerden para kazanmayı da ayıp sayarım.
Bilindiği gibi Sovyetler Birliği’nin çözülüşüyle
birlikte, bu ülkeye sıfır kilometrede komşu ve Batı müttefiği olan Türkiye’de
de demokrasi rüzgârları esmeye başladı. Bu rüzgârlar kuşkusuz ülkemizde
yıllardır baskı altında tutulmaya çalışılan birçok sosyolojik olgunun da
algılanabilir hale gelmesine katkı sağladı. Bu olgulardan birisi de ülkemizin
dilsel zenginliğidir. Bütün Soğuk Savaş yılları boyunca ülkemizin dilsel
zenginliği görmezlikten gelinmiştir.
Özellikle 1990’lı yıllardan itibaren ülkemizin diğer
dilleriyle ilgili olduğu gibi Lazca ile ilgili de çalışmalar yapılmaya
başlandı. Gerek dünyada gerekse de ülkemizde esen demokrasi rüzgârları bizleri
de etkiledi.
Sarp Sınır Kapısı’nın 1988’de açılması önemli bir kilometre
taşıdır. Muhammed Vanilişi ve Ali Tandilava’nın imzalarını taşıyan ve Hayri
Hayrioğlu’nun çevirisiyle Türkçe’ye kazandırılan „Lazlar‘ın Tarihi“ adlı kitap,
eleştirilmesi gereken birçok noktayı da içermesine rağmen,önemli bir diğer
kilometre taşı olmuştur.Bu kitap, o tarihten sonra yayınlanacak eserlere de
katkı sağlamıştır. Kitabı yayınlayan Ant Yayınları’nı kutlamak gerek! Hayri
Hayrioğlu’nu rahmetle anıyorum. Bu iki önemli gelişme duyarlı insanları
„OGNİ“yi yayınlamaya sevkedecekti.
Başka ülkelerde Lazca gibi, yerel dillerin yasal zeminde
edindiği kazanımlar konusunda radyo, televizyon ve diğer iletişim araçlarıyla
bilgi edindikçe Lazca için de bir şeyler yapılması düşüncesi, her vicdan sahibi
insan gibi beni de farklı arayışlara yöneltti. Ninemin, dedemin, babamın ve
kendilerine varlığımı borçlu olduğum insanların anadillerinin, yani Lazcanın
yaşatılması konusunda bir şeyler yapmalıydım. Bu benim insan olarak bir borcumdu. Bunun da ötesinde
bir İngilizce Öğretmeni olarak, İtalyanca bilen bir insan olarak; ninemin
dilini bildiğimden daha fazla öğrenmeliydim.
1992 yılında bu düşünceler içindeyken, tanıdığım tek
kişi şimdi de aranızda bulunan Mecit Amca (Çakırusta) idi. O’nu da uzun
yıllardır görmemiştim. Adını bu tür
aktivitelerinden dolayı basında görüyordum.
1993 yılı önemli gelişmeleri de beraberinde getirdi.
Kasım Ayı’nda bir grup cesur insan ile birlikte, isim babası Mecit Amca olan
“OGNİ”yi yayınladık. 6 sayı yayımlanabilen bu dergi, birçok ilkin itici gücü
oldu. „OGNİ“nin yayınlanması; Zuğaşi Berepe, Birol Topaloğlu, Kâzım Koyunca,
Mjora, Sima Vakfı ve dergisi, tarihe ilişkin yayınlanan kitaplar, şiir
kitapları, sözlükler, gramer kitapları ve bizim bildiğimiz bilmediğimiz birçok
oluşum bu sürecin sayesindedir. Şöyle geriye bir dönüp baktığım zaman, 1993 Kasım’ından
bugüne kadar atılan adımların çok önemli olduğunu görüyorum. Lazlar, Lazca, dil
ve kültürlerine ilişkin kitaplar, makaleler artık herkesin kolayca
ulaşabileceği bir uzaklıkta. Lazları hâlâ fıkra aktörü yapmaya çalışanlar olsa
da dikkat ediyorlar. İnternette arama motorlarında “Laz”, “Lazca” vb.
kelimeleri yazdığınızda karşınıza yüzlerce dosya çıkıyor. Ancak; „OGNİ“ süreci,
bu süreç içinde bulunanlar tarafından masaya yatırılmalıdır.
Günümüzde bizzat Lazların hazırladığı siteler var. Bugün,
gelinen noktada şu soruyu soruyorum: “Lazca’nın yaşaması için somut olarak ne
yapıldı? “ Ben bu soruya hoşa gidecek bir cevap veremiyorum. “Kaç tane Lazca
masal kitabı yayınlandı?” “Lazca kaç şiir kitabı var?” ”İnternette Lazca haber
yayınlanıyor mu?” Bu sorulara olumlu cevap veremiyorum.
Şu anda aramızda bulunan Yılmaz Ağabey’in (Avcı) çabaları
her türlü övgünün üstünde olması gerekirken, kendisine dilsel çalışmalarda
destek verilmesi gerekirken, kendisi görmezlikten gelinmekte.
Konuşmamın sonuna gelirken bir konuya daha dikkat çekmek
istiyorum dil ile ilgili olarak. Biliyorsunuz TRT beş yerel dilde programlar
hazırlıyor, yeterli ya da yetersiz. Bu diller arasında neden Lazca yok? İşte
bütün mesele bu! Karalâhana sarması yemek, horon oynamak kültürü yaşatmak adına
yapılan işlerden olmasa gerek tek başına.
Lazcanın yaşatılması önemli bir görev olarak önümüzde
duruyor. Lazcanın korunması, geliştirilmesi ve gelecek kuşaklara aktarılması
karalâhanadan da horondan da daha önemli.
Lazcanın yaşatılması konusunda bir şansımız var. Bugün en
duru ve saf Lazcayı konuşan kardeşlerimiz var ve onlar bu konuda bizden
öndeler. Gürcüstan’da yaşayan kardeşlerimizi kastediyorum. Bir STÖ olan Kolkheti Kültür Merkezi’ni
oluşturdular. Lazca da yayın yapıyorlar, bu önemli bir gelişme.
Bütün bu olumlu gelişmeler, Gürcistan’daki
kardeşlerimizle kucaklaşmamızı da sağlayacaktır. Bizim onlardan, özellikle
Lazcanın korunup geliştirilmesi ve gelecek kuşaklara aktarılması konusunda
öğreneceğimiz çok şey var. Yalnız değiliz.
Dil konusu politik bir alana giriyor. Arapça, Boşnakça,
Çerkesçe, Kırmanci, Zazaca TRT yayın yapıyorsa, Lazca yayın da yapılmalıdır. Bu
demokratik bir haktır. Bu demokratik hakkın kullanılması konusunda tüm olumlu
gelişmelere rağmen, hemşehrihlerimiz, STÖlerimiz sessiz kalmıştır. Cesurca
atılan adımlar desteksiz ve cılız kalmıştır.
Diyelim ki, TRT, “gelin,” dedi. “Ben çizgiyi çiziyorum.
Bu çizgide Lazca haberler hazırlayın, Belgeselleri Lazcaya tercüme edin,
spikerinizin eline verin kâğıtları haberleri sunsun.” Ne olacak? Bu konu,
“senin köyün Lazcası, benim köyün Lazcası” tartışmasının gölgesinde
kaybolmamalıdır.
Sorun Lazcanın
yaşatılmasıdır, bu konuda kalıcı adımlar atılması için anlamsız tartışmalardan
kaçınılmalıdır. Lazcanın yaşatılması için öncelikle konunun uzmanları, standard
bir sözlük oluşturmalı ve bütün yazılı, sözlü ve görsel çalışmalar bu standard
sözlük üzerinden yapılmalıdır. Alfabe sorunu yoktur, “Fahri Lazoğlu Alfabesi”
olarak bilinen Alfabe elimizin altındadır. Tabi Gürcüstan’daki kardeşlerimizin
kullandıkları ve “Kartuli Alboni” adıyla bilinen alfabe de yaygınlaştırılmalı
ve kaynaklara ulaşmanın bir kanalı daha açılmalıdır.
Lazca; üç beş Lazca şarkı söyleyip meşhur olmak isteyen,
Lazca üzerinden kazanacağı ünü yurtdışı gezilerine tahvil etmek isteyen, bu işi
para kazanmanın kapısı haline getirmek isteyen çeşitli görüntüdeki tüccarların
insafına bırakılmamalıdır. Lazca üzerinden bugüne kadar nemalananların elinden oyuncakları artık alınmalıdır; bunlar teşhir edilmelidir.
Edebî ve Standard Lazcanın oluşturulması en önemli hedef
olmalı, bu alanda Gürcüstan’da yetişmiş olan kardeşlerimizin birikim, rehberlik
ve enerjilerinden faydalanılmalıdır.
Bu ve devamının gelmesini dilediğimiz toplantılar
kuşkusuz dünyanın ve ülkemizin dilsel zenginliğinin bir parçası olan Lazcanın
korunup geliştirilmesi ve gelecek kuşaklara aktarılması için önemli bir zemin
olacaktır.
Bu toplantıya gelmeleri için, tanıdığımız ve Laz dili ve
kültürüne şu veya bu şekilde katkıda bulunmuş herkese çağrı yaptık. Gelenlere
ve gelemeyenlere bir kez daha teşekkür ediyorum.
1993’te yola çıktığım zaman birlikte olduğum ve Laz dili
ve kültürüne bütün safiyetiyle ve
gücünce katkıda bulunan herkese şükranlarımı sunuyorum. Vefât eden M. Yavuz Türköz, Yüksel Yılmaz, M. Recai
Özgün’ü ve adsızları rahmetle anıyorum.
Saygılarımla“
+
TAYFUN KARALİ : “Öncelikle ilkeler tespit edilmelidir. Bizim bu
çabalarımız Türkiye ile Gürcüstan arasındaki olumlu ilişkilere de katkıda
bulunur.”
ALİ AKKAYA : “Baramotre Lazcadır.”
VECDİ CİHANGİR : “Bundan sonra neler yapılabilir. Bunun üzerinde
durulmalı. Radyo, TV, Gazete, dergi çıkarabilmeliyiz.Biz hakikaten Türkiye’nin
çimentosuyuz. Laz olmadığı halde öğünenler var. Biz öğünemiyoruz.”
ALİ AKGÜN : “Ben, yanlış anlaşılmamak için saygıyla dinleyeceğim.”
ORHAN BAYRAMİN : “Bu da daha önceki filmler gibi olmasın. Biz bu
filmleri çok gördük.Bir kurultay oluşsa da, kuralları koysa. Kapsamı kitap, CD
ufak tefek tanıtımların dışına çıkmalı. Geldik. Dönerken ne öğrendik. Sadece CD, kitap. Saygı da bir kültürdür.
İlkeleri saptamamız gerek.Hukukî bir yanı yok. Ne yaptık.
TRT’ye 30 imza ile giderseniz, sümen altına koyar.Hükmü şahsiyeti bizler
oluşturduk. SİMA, sizi kucaklamaya hazır.Bu fırsatı kullanalım.Tüzükten okumak
istiyorum.
5-6 emektar hazırladık.Biz Lazika’dan beri devlete bağlıyız.”
VECDİ CİHANGİR : “Vakıf kurulduğu şartlarda SİMA’dan sonra açılımı,
“Doğu Karadenizliler Hizmet Vakfı” koyduk. O zaman öyle gerekiyordu.”
MECİT ÇAKIRUSTA : “SİMA Vakfı’nda toplanalım.
Orası bizim ikinci evimiz. Elimize
geçen her türlü belgeyi oraya gönderelim.”
VECDİ CİHANGİR : “Dernek kurmak kolay. Vakıf değil. Vakfın ayakta
durması için bütün yöre belediye başkanlarıyla bağlantı kuruldu.Ancak vakıflar
para ile ayakta durur. Vakfın mutlaka
bir İstanbul ayağı olmalı.”
ALİ AKKAYA : “Yörede SİMA yok. Kimse tanımıyor.”
ORHAN BAYRAMİN :” Bütün yöre belediye başkalarına dergi gönderdik.
Fındıklılar Vakfı,Bahriye Çiçekoğlu Vakfı’nı kullanıyor.
SİMA Vakfı’nın şu anda 184 üyesi var. Türk insanının okuma özrü var.”
MUZAFFER DEMİRKAYA : “Bölündükçe rekabet artar. Yeni vakfa gerek yok.”
METİN ÇOLAK : “Yurt dışına iş yapıyorum. İngilizce’yi istenen düzeyde
konuşamıyorum. Babam, Lazca biliyor; ben çok az; çocuklarım belki hiç
bilmez.Kültürel kaygıları olan herkese hizmet verebilir. Turizm olur mu? Gezi,
aktif ilişkinin geliştirilmesi için. Orada, bu kültürün orada (K’olxeti’de)
yaşandığını biliyoruz. Vakıf; kültür turizmi, gidenleri misafir edecekleri,
para kazanacakları bir ortam oluşturulması. SİMA’nın buna köprü olması.
Konu; “dil=kültür”e dönüştü. Vakıf, başka, bu tür aktivitelerde
bulunabilir.”
SERDAR KARALİ : ”Yapılacak ilk iş, Vakıftaki insan sayısının
arttırılması. Sayıların binlerle ifade edilmesi.”
FİKRİ CUMHUR : “İş niyetle başlar. Robin Hood olunmalı. Lisan-ı münasip ile. Dergi
derlenip toplanmalı,ben üstlenirim.Standartların üstünde bir dergi olur.
Görüntü içeriği gölgeliyor. Bu
konuda elimden geleni yaparım.
Bu yaz, yapılırsa bir piknik, varsa Bask’tan, K’olxeti’den davet yapalım.
Ciddi bir festival öneriyorum. Zengin Lazlardan destek olmalı. Süleymaniye
semtinde vakıf merkezi olacak eski bir alınarak restore edilir. Enstitü merkezi
de olur.
Doğu Karadeniz ibaresinin Sima Vakfının adında olmaması.Kumar oynanmaması.
AB, fonlarından da istifade edilmesi.Vakfın geziler yapması. Ben açık
söyleyeyim, Erkan’a güvenmeseydim, bugün buraya gelmezdim.Sima Vakfı’nın üye
sayısı çok az.”
ORHAN BAYRAMİN : “Sizin söylediklerinizden çok etkilendim. SİMA
büyüktür. Laz denildiği zaman gazetelerde Rize-Trabzonluların kendilerini
gururla tanıttıkları bir kavramdı. Artık Laz vakfı denilince biz anlaşılıyoruz.
Valiye davet edildiğimizde,SİMA’nın güzel yüz olduğunu söyledik. İkili oynadık
yani.
Gezi meseleleri daha önce gündeme geldi, maalesef gerçekleşmedi. Maalesef ha denince arkamızda kimse yok. İşadamları lütfen destek versinler. Önerimdir sadece.”
VECDİ CİHANGİR : “Bizler vakfı kurduk. Gelin genel kurul yapalım 15 gün
sonra.”
MURAT GÜVEN : “İki insan bir arada Lazca konuşurken, dinlediğimde
müzik dinliyor gibi oluyorum.Eğer bir gün ahirette atalarımızla
buluşacaksak,acaba Lazca nasıl anlaşacağız ? merak ediyorum.”
UĞUR PAKYILDIZ :“ Birbirinden ayrı yaşayan insanların hırçınlığını
görüyorum. Bir Laz diğer bir Laz’ı kırmaz.“
METİN ÇOLAK : Ne
kırmaması,Lazların evleri atış menzilinin dışında!
TEKİN KİBAR : “Ayırıcı değil, birleştirici olmak…”
HAKAN PAKYILDIZ : “Maskülün bir toplum olmuşuz.Aramızda neden bayan yok?
İnternet grubunun oluşturulması. Yeni ve güzel şeylerin başlangıcı olsun bu.
Duayenlerin, Aksamaz’ın katkısı var.”
MURAT BÜYÜKLÜ : “Öncelikle dinlemek istiyorum. Benim
söylemek istediğim şu: iki kaptan gemiyi batırır. Var olan yapı korunmalı, bir
şey yapılacaksa.”
VEDAT KİBAR : “Bundan
sonraki toplantıyı SİMA düzenlesin.”
Aksanın değişir, Lazca konuşma, Türkçen bozulur” diye büyükler baskı yaptı.
Çocuklar anlamasın diye Lazca konuştular. Aile içi eğitim
şart.”
ALİ AKKAYA :” Lazların birleşmesi, bunu korunması lâzım. İstanbul’da
Lazlığı anladık. Lazın ne kadar önemli olduğunu anladık ama, güçsüzlüğü de.
Güçsüzlüğümüzü öğrenmek de avantaj.Eylem çok önemli.Güçlü olmalıyız, kökümüzün
olduğu yerde.”
HAKAN KÜÇÜKALİ : “Adam bilmiyor, bana soruyor: “Laz; Rum mu Ermeni mi?”
Lazcanın nasıl bir dil olduğunu soruyor.”
MUHAMMED TUNÇSAN : “Kimse doğduğu yeri sever, ben de doğduğu yeri
sevenlerdenim. 1990’dan beri hep tartışıyoruz. Neden başarılı olamıyoruz? Beyin
cimnastiği yapmak istiyorum. Herşey kontrolde olan bir yapı, faşizan bir
yapıdır. Güven çok önemli. Kontrol etmezseniz, ilgi alanını tespit edersiniz.
Lazca neden bir mizah dergisi çıkartılması için destek vermediniz?
Ben eski Dev-genç’liyim. İhtiyar olduğumuzdan şimdi pek ciddiye almıyorlar.
Sol da bu sebepten gelişemiyor. Herkesi kontrol ediyor. İnsana güven çok
önemli.Kurumlar çok misyonlarla görevlendirir; işlevsiz kılar. Köy Enstitüleri,
öğrencilere çok fazla yük yüklemiş; misyon ağır.
Eğer biz Laz Kültürünü yaşatmak istiyorsak, biz onları motive etmeliyiz.
Diyelim tiyatro yaz.Büyüğe tapma, başarıyı övme var.
Ben, sponsora karşıyım. Ben Avrupa menşeli yardıma karşıyım.Verince devam
eder, kesince biter.Yardım, insanı geri götürür.
VEDAT KİBAR : “Vakıf; bakıcı ve mürebbiye temin edebilir. STÖ lerinin
yaşaması için gelirlerinin sürekli olması
lâzım.
Gerçek özgürlük gerçek teslimiyetten geçer.
STÖler; cenaze, doğum, ölümde etkili olmalı.
Para cepte az iken bölüşülür. Zenginlere uğramayın uzak durun. Mekân sorunu
çözülmeli.”
ORHAN BAYRAMİN : “Devletimizin, üniter yapımızın, devletimizin
birliğinin teminatıyız.”
ALİ AKGÜN : “Bir e-mail grubu ile bu tartışmaları yapalım. Bu toplantının
tekrarlanması bu yolla karar alınabilir.”
ORHAN BAYRAMİN : “Biz boşuna mı konuştuk? Biz, başka dergi çıkarmak
maksadıyla buraya gelmeyenler… Sistemi bölmeyin, buna hakkınız yok.”
***
***ERKAN TEMEL: “Kardeşim
şimdiye kadar vakıf ne yaptı? Hani şimdiki başkan nerede? Maça gitmiş. Bir
insan hem müteahhit, hem televizyoncu,hem kulüp yöneticisi ve hem de vakıf
başkanı olamaz.Bu ciddiyet değil.”
ORHAN BAYRAMİN : “Siz bizi buraya yeni dergi çıkarmak için
çağırmışsınız.”
ERKAN TEMEL: “Evet. Burası Sima Vakfı
toplantısı değil.”
ORHAN BAYRAMİN : “O kadar yolu boşuna mı geldik?”
VECDİ CİHANGİR : “ Bu dar ufukluluk.”
ERKAN TEMEL:
“Lütfen sözünüzü geri alın.Özür dileyin.”
ORHAN BAYRAMİN : “Söyle Ali İhsan Aksamaz…Sen bizim Genel Yayın
Yönetmenimiz değil misin?”
ERKAN TEMEL: “Herkes eteklerindeki taşları
döktü.Takke düştü kel göründü.”
ORHAN BAYRAMİN : “Ne taşı?”
ERKAN TEMEL:
Vakıf bu güne kadar ne yaptı? Sima dergisi beni tatmin etmiyor.Sima vakıf
bülteni,kültürel dergi değil.
MECİT ÇAKIRUSTA: “Erkan, Orhan lütfen susun.
Susun!”
METİN ÇOLAK : “SİMA”, tatmin etmiyor olabilir, yeni bir dergi
düşünülebilir.”
MECİT ÇAKIRUSTA: “Arkadaşlar lütfen…
İstanbul’da yapamadım, işin içine provokatörler girdi. Vakfın kuruluşunda Orhan
Bey 500 milyon verdi. O’nun bürosunu adres gösterdik. Ama beraber olalım. Dergi çıkarmanın şartları var.”
*VECDİ CİHANGİR : “Ne yapalım”ı konuşalım.
(Toplantı; toplantıya katılanların birbirleriyle vedalaşmasıyla ve yeni toplantı dileğiyle sona erdi.)
- Davet
edilenler ve Toplantıya katılanlar (x) ile işaretlidir:
NO |
ADI SOYADI |
HAZİRUN |
1 |
İSMAİL
AVCI |
|
2 |
MEHMET
ALİ BEŞLİ |
|
3 |
ÖZCAN
SAPAN |
|
4 |
BİROL
TOPALOĞLU |
|
5 |
SELMA
KOÇİVA |
|
6 |
AHMET
KIRIM |
|
7 |
HALDUN
ÖZKAN |
|
8 |
ALİ
OSMAN ÖZİSKENDER |
|
9 |
HASAN
UZUNHASANOĞLU |
|
10 |
ERKAN
TEMEL |
X |
11 |
ALİ
İHSAN AKSAMAZ |
X |
12 |
YILMAZ
AVCI |
X |
13 |
MURAT
ERSOY |
X |
14 |
MECİT
ÇAKIRUSTA |
X |
15 |
ORHAN
BAYRAMİN |
X |
16 |
VECDİ
CİHANGİR |
X |
17 |
MUHAMMET
TUNÇSAN |
X |
18 |
İMAD
ERDOĞAN |
X |
19 |
ALİ
ZORLU |
|
20 |
HAMDİ
KAPTANOĞLU |
X |
21 |
METİN
ÇOLAK |
X |
22 |
ALİ
AKGÜN |
X |
23 |
ALİ
AKKAYA |
X |
24 |
VEDAT
KİBAR |
X |
25 |
MÜRSEL
KİBAR |
|
26 |
AKIN
AKBULUT |
X |
27 |
HASAN
AKSOY |
X |
28 |
FİKRİ
CUMHUR |
X |
29 |
HÜSEYİN
KARACA |
|
30 |
TAYFUN
KARALİ |
X |
31 |
SERDAR
KARALİ |
X |
32 |
YAŞAR
KARACA |
|
33 |
AKİF
FEYİZOĞLU |
|
|
|
|
2.Form:
Maaranİ Lazurİ XaçKAŞ Okobğala
5 Xrİstana 2004, Mpolİ
Toplantıya katılan kişinin:
Okobğalas naakatu koçişi:
Adı:
Coxomuşi:
Soyadı:
Gvarimuşi:
Doğum yeri:
Nadibadu sva:
Doğum tarihi:
Nadibadu tarixi:
Mesleği:
Propesiamuşi:
Adresi:
Adresimuşi:
Telefonları:
Telefonepemuşi:
a)
Ev telefonu:
a)
Oxorimuşişi:
b)
İş telefonu:
b)
Dulyamuşişi:
c)
Cep telefonu:
c)
Cebimuşişi:
d)
Faks telefonu:
d)
Faksimuşişi:
e-posta adresi:
elektronuri adresi:
+
„[Alİ
İHSAN AKSAMAZ:] TOPLANTIDA ve ÖZEL GörüşmelerDE BENİM GÖREBİLDİKLERİM, TESPİT
EDEBİLDİKLERİM VE BANA AKTARILANLAR:
*Toplantı amacına ulaşmıştır; ancak bu toplantıya kendilerine çağrı
yapıldığı halde katılmayanların eksikliği hissedilmiştir. Katılımları
gerçekleşseydi, toplantı daha üretken sonuçlara ulaşacaktı. Toplantının amacı
tanışmak ve dil ve kültürün yaşatılması noktasında fikirlerin alınmasıydı.
Bazıları hayal kırıklığına uğramış olabilir, ama bir toplantı ile yılların
sorunlarının çözülmesi mümkün değildir.
*SİMA Vakfı’nın canlandırılması konusu gündeme geldi; İstanbul’a taşınması
veya bir şubesinin açılmasına vurgu yapıldı.
*SİMA Dergisi’nin her bakımdan canlandırılması konusu gündeme geldi. Bu
mümkün değilse yeni bir derginin çıkartılmasının söz konusu olabileceğinin
üzerinde duruldu.
*İstanbul’da bir vakıf binasının satın alınması gerektiği vurgulandı.
* K’olxeti’ye her yıl düzenli geziler düzenlenmesinin önemi üzerinde
duruldu.
*SİMA pikniklerinin festivale dönüştürülmesi için çaba harcanması üzerinde
duruldu.
*SİMA VAKFI’nı adının yeniden düzenlenmesi ve bu adın değiştirilerek LAZ
VAKFI vb. şeklinde değiştirilmesi özellikle vurgulandı.
*Lazca’nın yaşatılması noktasında Lazca masal ve tiyatro eserlerinin
basılmasının önemine vurgu yapıldı.
*Lazcanın yaşatılması konusunda Gürcüstan’da yaşayan Lazların birikim ve
enerjilerinden faydalanılması gerektiği söylendi.
*Lazca dil kursu konusunda Gürcüstan’dan dilbilimci uzmanların
getirilmesine dikkat çekildi.
*Standart bir Lazca sözlük ihtiyacının önemine vurgu yapıldı.
*Lazcanın dede-nine dili olmaktan çıkarılması ve torunların standart
anlaşma ve yazma dili de olması konusuna vurgu yapıldı.
*Standart Lazca yayınların her eve girmesinin önemli bir gelişme olduğu belirtildi.
*K’olxuri Alboni’nin de öğrenilmesinin önemi vurgulandı.
*İhtiyaç duyulan bakıcı, mürebbiye vb. gibi elemanların mümkün olduğu
ölçüde Lazca konuşan kişilerden seçilmesine dikkat çekildi. Bu konuda SİMA
Vakfının Gürcüstan’dan bu özellikteki kişileri temin etmesi gerektiğine vurgu
yapıldı.
*Doğum, ölüm vb. dayanışmanın en üst düzeyde olması gerektiği anlarda SİMA
Vakfının insanları yalnız bırakmaması gerektiğine dikkat çekildi.
*Bazı dernek ve vakıfların rakı içilen ve kumar oynanan yerler
hüviyetinden kurtarılması istendi.
*Ciddi atılımların fikirle olacağına bunun da bir dergi etrafında
yapılabileceğine vurgu yapıldı.
*Sima Vakfının iki eski başkanı her türlü desteğe hazır olduklarını belirttiler.
*İletişimin önemine vurgu yapıldı. Bunun için de internette ortak bir
bağlantı kanalı açılması istendi.
*Öncelikle ilkelerin tespit edilmesinin her şeyden önemli olduğu özellikle
vurgulandı; ancak bu yolla insanların önlerini görebilecekleri ve
fedakârlıklarda bulunabilecekleri belirtildi.
* “Betonuz, çimentoyuz, beraberliğin teminatıyız” gibi maksadını aşan ve
değişen devlet politikalarıyla bile artık uyuşmayan, komik soğuk savaş
söylemlerinden rahatsız olunduğu görüldü.
*Katılımcılar, arada kendilerini toplayanın ortak dil bir dile, Lazca’ya
aidiyet olduğunu belirttiler.
*Önemli olanın dil olduğu, Hıristiyan Lazların dinlerinin kendilerine;
bizim dinimizin bize ait olduğu özellikle belirtildi. Bizi ilgilendiren ortak
dilin yaşatılması noktasında hareket edilmesi olduğu belirtildi.
*Rant amacıyla, kültürü ve bu tür faaliyetleri kullanmaya çalışanlara karşı
uyanık olunması istendi.
*Önemli bir diğer nokta, ulaşılan entelektüel düzeydir.“
+
„[Alİ
İHSAN AKSAMAZ:] BANA GÖRE SONRAKİ TOPLANTILARDA DİKKAT EDİLMESİ
GEREKENLER:
*** Toplantıdaki en olumsuz yön, katılımcıların büyük çoğunluğunun hazırlık
yapmadan gelmiş olmalarıydı. Yine toplantı sırasında çoğu kişi de not tutmadı.
***Bu toplantıdan şu sonuç da çıktı: Gündem en ince ayrıntısına kadar
tespit edilmeli, olacaksa sunumcular mutlaka yazılı çalışmalarıyla gelmeliler.
***Konuşulan her şey, birbirlerinden ayrı yerlerde oturan iki ayrı kâtip
tarafından kayıt altına alınmalı.
*** Video kaydı yapılmalı.
***Toplantı sırasında fotoğraf
çekilmesine rağmen, toplu hatıra fotoğrafı çekilmedi.
*** Toplantı sonuna doğru; toplantı, SİMA Vakfının ve SİMA dergisinin
yanında veya karşısında olanların toplantısına dönüşme eğilimine girmiştir. Bu
yanlıştı. Ben SİMA dergisinin yayın yönetmeni sıfatını taşıyorum; Sn. Erkan
Temel ise bu vakfı üyesi. Bütün bunlar, bu tür toplantıların ince gündem ile
yazıya dökülmesi gerektiğini ortaya çıkarıyor.
*** SİMA Vakfı ve dergisi masaya yatırılamadı.Örneğin Muhammed Bey’in
derginin kalitesizliği üzerine bana daha önceleri yaptığı eleştirileri bu
toplantıda dillendiremedi. Beni eleştiremedi.
*** Eleştirilerle SİMA Vakfı ve Dergisi’nin sorumlularına
eleştiri-özeleştiri yapma imkânı sağlanmadı.
***SİMA VAKFI’nın yük üstlenecek maddî ve manevî şartları sorgulanamadı.
*** SİMA VAKFI’nın ve dergisini, ilk kez orada işitenlere güzel mesajlar
verilemedi; insanların bu vakıf ve dergi için yaptıkları irdelenemedi.
***Asıl konuşulması gereken Lazca’nın geleceği; Lazca eserlerdir. Sn.
Yılmaz AVCI’nın toplantının başında, konuşması sırasında masaya koyduğu ve
basılmayı bekleyen iki çalışması, “Ağani Lazuri P’aramitepe” ve “Golaktei
Meçeti” üzerinde yeterli fikir alış verişinde bulunulmadı, kaynadı gitti.
***Bize yakışmayan, Soğuk Savaş söylemlerinden kaçınılmalıydı.
***TRT’nin niye Lazca yayın yapmadığı sorgulanmadı.
***Toplantıda, daha önce Türkiye’de hazırlanmış Lazca masal, hikâye,şiir ve
haber okunmadı.
***Sovyetler Birliği daha 1991’de çözülmeden önce, Sarp Sınır Kapısı’nın
açılmasının ne anlama geldiği tartışılmadı.
***SİMA VAKFI’nın tüzel bir kişilik sahibi bir STÖ olarak, Gürcüstan’daki
STÖ ler ile neden bugüne kadar bağlantı kurmadığı, kuramadığı sorgulanmadı.
***SİMA dergisinin neden ancak yılda bir kez yayınlanabildiği ve dağıtımının
yapılamadığı sorgulanamadı.
***SİMA Vakfı’ndan Vecdi Bey ve Orhan Bey’e ve dergiyi bugüne kadar vücuda
getirenler Yılmaz Avcı ve Murat Ersoy’a hak ettikleri tavır gösterilemedi.
***Toplantı sırasında fonda müzik çalınabilirdi.
***Toplantı salonuna bugüne kadar verilen mücadeleye katkıda bulunmuş,
içerden ve dışardan yaşayan veya aramızdan ayrılan insanların fotoğrafları da
asılmalıydı.
*** Bir sigara bırakma kampanyası başlatılabilirdi; akla gelmedi.
TEŞEKKÜR”
[Önerilen okumalar: Ali İhsan Aksamaz,“Laz Vakfı Girişim
Komitesi’nden Yüksel Yılmaz ile Görüşme”, Ogni Kültür Dergisi, sayı 1,
İstanbul, 1993; Ali İhsan Aksamaz, Yamakhaoğlu Yüksel Yılmaz (Öldü mü?!), Sima
Dergisi, sayı 7, Sima Laz Vakfı Yayını, Fotosan Ofset, İzmit, Mart 2005/
circassiancenter.com.tr; Ali İhsan Aksamaz, "Laz Aydınları Platformu
Oluşturma Toplantılarındaki Konuşmalarım", (“Laz Aydınları ve Sorumluluk,
1. Baskı, Sorun Yayınları, İstanbul, 2011)/ sonhaber.ch/
circassiancenter.com.tr; Ali İhsan Aksamaz, “Laz Enstitüsü” Toplantısında
Söylediklerim, Gözlem, Eleştiri ve Önerilerim”, 22. XII. 2012, yusufbulut.com/
circassiancenter.com; Ali İhsan Aksamaz, “Laz Enstitüsü Denince
(Algıladıklarım- Beklentilerim)” 15. II. 2013, yusufbulut.com/
circassiancenter.com; Ali İhsan Aksamaz, “Ogni Kültür Dergisi (Anı-1)”, circassiancenter.com.tr,
15. XI. 2015; Ali İhsan Aksamaz, “Munir Yılmaz Avcı (1939- 2016)”, 15. XII.
2020, sonhaber.ch/ circassiancenter.com.tr; Ali İhsan Aksamaz, “Laz
Aydınlarının girişimine basından tepkiler”, 14. V. 2022, sonhaber.ch/
circassiancenter.com.tr; “5 Aralık 2004 Pazar Günü İstanbul Hıdiv Kasrı 25 no’lu
odada yapılan “Birinci Laz Kültürü Toplantısı”nda Ali İhsan Aksamaz tarafından
tutulan notlar”, xvalamgeri.blogspot.com/circassiancenter.com.tr, 2007; Haşim
Akman, “Laz Enstitüsü Kuruluyor”, 8- 14
X 1992, Aktüel, Sayı 66/ 08. V. 2022, sonhaber.ch/ circassiancenter.com.tr; M.
Recai Özgün ile Haber& Söyleşi, Yeni
Kafkasya Gazetesi, Sayı 8, Nisan 2003/ “Laz İnsanının, Kurtuluş Savaşımıza Olan
Katkılarını Dile Getiren Bir Roman Üzerinde Çalışıyorum!”, circassiancenter.com.tr;
Mecit Çakırusta ile Haber& Söyleşi, Yeni Kafkasya Gazetesi, Sayı 9, 2003/ “Ben
Bu İşe Ana Lisanımı Yaşatmak İçin Girdim!” “circassiancenter.com.tr; M. Yılmaz
Avcı ile Haber& Söyleşi, Yeni Kafkasya Gazetesi, Sayı 6, Ekim 2002/ “Eski Yaşantımızı
Şiirsel Bir Yaklaşımla Belgelemek İstedim!”, circassiancenter.com.tr; Munir
Yılmaz Avcı, "Şiir Nasıl Yazılır?",(“Şurimşine do Man”/ “Canımcağızım
ve Ben)”, 2011, circassiancenter.com.tr; Orhan Bayramin ile Haber& Söyleşi,
Yeni Kafkasya Gazetesi, Sayı 5, Mayıs 2002/ “Vakfımızın Kabul Görmesi Emeklerimizin
Boşa Gitmediğini Gösteriyor!”, circassiancenter.com.tr; Orhan Bayramin: “Laz Edebiyatı 1996’dan
fersah fersah ileride!”, sonhaber.ch/ gurcuhaber.com/ circassiancenter.com.tr/ simavakfi.org, 16. III. 2021; Yılmaz Erdoğan:
“Ogni Kültür Dergisi” ikinci çocuğum olarak kucağımdaydı!”, sonhaber.ch/ circassiancenter.com.tr,
7. VI. 2022]
https://www.circassiancenter.com/tr/birinci-laz-kulturu-toplantisi/