ALEYNA’YA NE OLDU?
(Türkçe- Lazca)
Bölüm 1
Ya
“Bir müddet daha gözümü açmayacağım.” Diye direnerek
daha sıkıca yumdu gözlerini. Saatlerdir süregelen motor gürültüsü, kafasının
içinde arı kovanındaki uğultu gibi beynini dümura uğratmış ve hiçbir şeyi
sağlıklı olarak düşünemez bir durumdayken uykusuz kalan gözlerini hiç olmazsa
bir müddet daha dinlendirebilmek gayesiyle açmamak için direndikçe direniyordu.
Zaten gece boyunca da yaptığı tek şey bu değil miydi?
Aslında tamamı asfalt olan yolda yer yer meydana gelen
kasisler zaman zaman otobüsün tökezlemesine neden olurken kendisi de öne doğru
kaykılıyor sonra da ya önündeki koltuğa veya yanında uyuklamakta olan köylü
kılıklı ve ter kokulu adama resmen toslayıveriyordu. Yine de uykusuz bile
kalsa, yolculuk için gündüz vaktini harcamadığı için hiç de şikâyetçi değildi.
Buna rağmen arada bir gözlerini aralayıp karanlıklar içinde arasından geçmekte
oldukları orman yolunda mehtap ışıklarında yıkanan ağaçların meydana
getirdikleri gölge oyunlarını seyretmekten de kendini alamıyordu.
Tatlı bir ağustos ayı gecesiydi. Böyle gecelerde
özellikle deniz kenarından güneşin batışını ve mehtabı seyretmeyi ne kadar çok
arzu ediyordu. Havada insanı üşütmeyen tatlı bir esinti ile yayılan mis kokulu
orman kokusu vardı. Böyle bir yerde yaşayabilmek için neler vermezdi. Bir de şu
motor gürültüsü olmasa…
Kendisine verilen bilgilere göre gitmekte olduğu
Gelberi Kasabası, tarihin çok eski dönemlerinden bugüne kadar uzanmış bir
kimliğe sahipti. Ayni zamanda, kim bilir kaç nesilden bu yana gelirken de adı
Gelberi olarak değiştirilmiş ama iş sahası olmadığı için daima dışarıya göç
vermiş olmakla beraber bir parçacık da turizme açılıp kendi yağıyla kavrulmaya
çalışan küçük ve şirin bir kasaba idi.
Nadir, 25-26 yaşlarında uzun boylu, atletik yapılı ve
kumral bir gençti. Her genç kızın geriye dönüp dönüp bakacağı kadar da
yakışıklı idi. Tıp Fakültesinin son sınıfında başarısız olduğu iki ders
dışındaki bütün sınavlarını başarı ile tamamlamış olup sınavlara tekrar
gireceği ekim ayına kadar olan yaz mevsiminde bir müddet dinlenebilmek amacıyla
bu küçük kasabayı seçmişti. Ona buradaki deniz ve havanın çok temiz olduğunu
ayni zamanda da çok sakin bir yer olduğunu anlatmışlardı.
Uzunca bir müddet hayal âleminde gezindikten sonra
gözlerini araladığında havanın iyice aydınlandığını ve arada bir de olsa
ağaçların arasından nazlanarak kafasını uzatıp geri çeken “Mavideniz” in
yakamozlardan oluşup devamlı hareket eden beyaz perçemini de görebiliyordu. Bir
ara yanında devamlı uyuklamakta olan köylü kılıklı adamı kaçamak bakışlarla
şöyle bir süzdü. Şimdi artık o da uyur gibi yapıyordu. “Vakit geçirmenin en iyi
yolu...” Diye düşündü. “Üstelik her çeşit öz eleştiri yapılabilecek en uygun
ortam.” Yine gözlerini kapatmıştı ama bir an için yanındakinin kıpırdadığını
görünce biraz toparlanıp, “Dayı sen nerelisin?” diye sordu. Adamcağızın
gözlerini yarı aralayarak homurtuya benzer bir sesle bir şeyler gevelemesinden
sonra zor da olsa onun da buralara yabancı olduğunu anladı. Adamın muhabbeti
pek sevmediğini düşünerek başkaca da bir şey sormadı. Zaten artık hedefe
yaklaşmışlardı. “Adamın muhabbeti umurumda değil.” Diye düşünüp dışarıyı
seyretmeye başladı.
Artık kendini tamamen otobüsün hareketlerine odaklamış
olduğundan tüm ilgisini yola ve biraz sonra varacakları sahil kasabasına
vermişti. Otobüs rampa aşağı inerken denizin kokusu ve engin maviliği de içine
bir rehavet veriyor, bu rehavetle de kendini daha bir zinde hissediyordu. Kendi
kendini “Acaba gelmekle iyi mi ettim?” diye sorguladıktan sonra da “Ne
kaybederim ki! Burası bana uymazsa ben ona uyarım. O da olmazsa döner giderim.”
Diyerek de bu konuda almış olduğu kararı destekleme yollarına başvuruyordu.
Az bir müddet sonra otobüs ağaçların arasından
sıyrılıp, nispeten dağınık nizamdaki evlerin bulunduğu kasabaya daldıktan sonra
bir ara bozuk asfaltlı bir sokaktan geçti ve yine dağınık tarzda üstü kiremit
kaplı bir-iki katlı eski ahşap binalar arasında yer alan otogarda yolculuğuna
son noktayı koydu.
Yanındaki adam kucağından yere dökülen öteberiyi apar
topar toparlayıp herkesten önce adeta kaçarcasına bir anda arabayı terk edip
gitti. Nadir onun telaşına bir anlam veremedi ama diğer yolcularda da bir an önce
bu sıkıntıdan kurtulmak amacıyla ayni aceleciliği görünce bunda garipsenecek
bir şey yok diye düşündü. Ayağa kalkıp ceketini giyerken adamın koltukta
unuttuğu hiç açılmamış kâğıt mendil paketini görünce sahibine yetiştirmek üzere
onu da alıp ceketinin cebine sokuşturdu. Adamcağız paketin üzerinde telefon
numarasına benzer tarzda bazı numaralar yazmış olduğu için ihtiyacı olabilir
diyerek acele etmeye çalışarak arabadan indi ama adam çoktan kayıplara
karışmıştı.
Otogar sağda solda gezinen başıboş birkaç kişi veya
nafakasının peşinde koşan insanlardan başka boş gibi idi. Eğilip valizini eline
aldı ve bir iki bardak çay içmek niyetiyle ön tarafta açık olduğu belli olan
sabahçı kahvesine yöneldi.
“Hoş gelmişsin beyim, yabancısın galiba” dedi orta
yaşlı ama yüz hatlarına bakınca hayatı boyunca çok çile çekmiş birinin izlerini
yüzünde taşıyan kahveci.
“Evet öyle.” Diye yanıtladı Nadir. “Taze çayın varsa
içmek isterim.”
“Elbet beyim. Burada bayat çay bulunmaz.”
Kahvecinin bir hamlede getirdiği çayını yudumlarken
yepyeni bir enerjinin büyük bir haz içinde ayak parmaklarına kadar aktığını
hissedip “Oooh, kendime geldim.” diye düşündü. Sonra bir bardak, bir bardak
daha… Bir yandan da dışarıyı seyrederken artık insanların gürültülü seslerle
yavaş yavaş sokakları işgal etmeye başladıklarını görüyor, bir yandan da yeni
yeni açılan kepenk seslerini dinlemekten kendini alamıyordu.
Bir müddet sonra ise kahvehanedeki masalar yavaş yavaş
dolunca iki kişi daha gelip yanına iliştiler.
“Selâmün aleyküm Beyim.” Dedi yaşlı olanı. “Uzaklardan
geldin herhalde. Hoş gelmişsin.”
“Evet öyle” diye yanıtladı. Nadir. “Buralarda bana
uygun bir pansiyon bulabilir miyim acaba. Bu konuda bana yardımcı olabilir
misiniz?”
”Elbette” diye yanıtladı yine yaşlı olanı. “Ama
buralarda oteller de var. Otelde kalmayı düşünmez misin?”
“Yoo, hayır. Otel istemiyorum. Şöyle başımı
dinlendirecek, sakin ve denize bakan küçük bir daire istiyorum.”
İki adam birbirlerine bakıp birtakım isimler saydıktan
sonra bir tanesinde karar kıldılar. “Hamdi Ustanın evi sana uygun olabilir.
İstersen bir bakıver. İşte! Şu tarafta. Sahilin sağ tarafındaki kayalıkların
berisinde.”
“Bir bakmakta fayda var.” Dedi Nadir. Bana daha iyi
tarif edebilir misiniz?” Yaşlı adam yanındaki gence dönüp “Yunus sen arkadaşı
oraya kadar götürüver. Senin işine sonra bakarız.” Dedikten sonra 20-25
yaşlarındaki genç adam Nadirin valizini kaptığı gibi Hamdi Ustanın evinin
yoluna koyuldular. Yol boyunca Nadir bir yandan “Şu memlekette ne iyi insanlar
varmış.” Diye düşünürken bir yandan da hem çok kalabalık olmayan kasabayı ve
uzunluğu ancak beş altı yüz metre kadar olan kumsalı ufak çırpıntılarla yalayan
denizin iyot kokan havasını derin derin ciğerlerine çekiyor, hem de Yunus’a
ayak uydurmaya çalışıyordu.
Kasabanın merkezinde binalar ne kadar birbirine girmiş
durumdaysa, merkezden dışarıya doğru gittikçe de bu yoğunluk gittikçe dağılıyor
ve hep bahçeli ev tipleri göze çarpmaya başlıyordu. Sahil ve çarşı merkezinin
dışında düzlük bir alan yok gibiydi. Çarşı bittiği anda rampa başlıyor ve ormanlık
alan başlıyordu. Denizden doğru bakınca, bir avuç beyazlığı kuşatan muazzam bir
yeşillik göze çarpıyordu.
Nadir ile Yunus iki yüz metre kadar ilerdeki Hamdi
Ustanın evine gitmek için küçük bir rampayı tırmandılar. Dışı kâgir içi ahşap
olarak inşa edilmiş iki katlı ev, bu meyilli arazideki küçük bir bahçe içinde
ve üst katın giriş kısmı arka taraftan geçmekte olan yol tarafında idi.
Önündeki bahçede çimenlerin arasına zambak türü çiçekler dikilmişti. Kenarlarda
da birkaç adet nar dut ve erik ağaçları vardı. Yol tarafından görünmeyen deniz
yönündeki bahçede ise çeşitli sebzeler serpiştirilmişti.
Nadir dışarıdan doğru evi incelerken, “Beyim, Hamdi
Usta evin üst katını kiraya veriyor. Kendisi alt kat daha geniş olduğu için
orada oturur. Kendisiyle konuş bakalım. Eminim ki evi beğenirsin.” Dedi Yunus.
Kiralık olan dairenin yol tarafında olan kapısı kapalı
olduğu için yan taraftaki taş merdivenden alt kata inerek Hamdi Ustanın yeşil
boyalı kapısını tıkladılar. Birazdan da Hamdi Ustanın tahta döşemede çıkardığı
ayak sesleri duyulmaya başladı. Kapı açıldığında ise orta boylu 55-60
yaşlarında kadar görünen dazlak kafalı Hamdi Usta meraklı bakışlarla gelenleri
süzerken, “Bu bey kiralık pansiyon arıyor da onu alıp sana getirdim.” Diye söze
girdi Yunus. Adamın hala tereddütle baktığını gören Nadir de “Okulum yeni bitti
de bir müddet dinlenmek istiyorum.” diye ilave etti.
Hamdi usta ağır hareketlerle kapıdan çıkarken “Bir bak
bakalım, sana uygun mudur?” diyerek önlerine düştü. Ayni taş basamaklardan
tekrar yukarı çıktılar. Kapının açılmasıyla beraber de kendilerini daracık bir
giriş kısmının ilerisindeki geniş bir salonda buldular. Salonun sağ tarafında
bir yatak odası, girişin sağında da mutfak vardı. Banyo ve tuvalet ise hemen
girişin solunda bulunuyordu. Salonun denize bakan tarafında ise geniş bir
balkon vardı ki bütün deniz çarşaf gibi önünde serili duruyordu. Nadir evin
durumunu görünce “Tam bana göre” diye söylendi. Sonra da büyük bir sevinçle
pazarlığını yapmaya başladı. Hamdi Usta,
“Parası fazla değil. Önemli olan senin kim olduğun.”
dedi. “Seni henüz tanımıyoruz. Burası küçük bir yer. En küçük bir yanlış
hareketin bir anda tüm kasabaya yayılır. Senin anlayacağın, adımın biçimsiz bir
şekilde sağda solda dolaşmasını istemem.”
Nadir, adamcağızın kiracı seçmedeki hassasiyetini
anlayınca, “Şimdiye kadar kim bilir ne biçim insanlarla karşılaşmıştır ki
böylesine ince eleyip sık dokuyor.” Diye düşünmekten kendini alamadı.
“Haklısın. Ben burada tamamen yabancı biriyim ama o
konularda hiç endişen olmasın. Ben temiz bir aileden geliyorum.”
Adamın hiç ses çıkarmadan kendisini süzmekte olduğunu
görünce de “Tıp fakültesini yeni bitirdim. Yani sona kalan iki dersi
saymazsak…”
“Eee..iki ders nedir ki. Doktor oldun sayılır. Kimseye
iki dersim var filan deme. “
“Tamam! Hamdi Usta. Eğer sen de uygun görürsen ben
burada kalabilirim. Merak etmeyin kimseyi rahatsız etmem.”
“Burada sen kimseye dokunmazsan kimse de seninle
uğraşmaz.”
“Öyleyse anlaştık.” Dedi Nadir ve anahtarı Hamdi
Ustanın elinden aldı.
“Burada boş oturmakla vakit geçmez. Bir meşgalen var
mı? Yani bir şeyler yapmayı düşünüyor musun?” diye sordu Hamdi Usta. “Henüz bir
düşüncem yok. Bakalım durum ne gösterecek.”
“Denizi sever misin? Yani balığa filan gitmek ister
misin?”
“Bayılırım. Keşke öyle bir imkânım olsa… “
“Eğer istersen benimle beraber gelebilirsin. Hem evde
de taze balık yersin. Mutfak işleri elinden gelir mi?”
“Kendime yetecek kadar mutfağa girerim. Ama balığa
gitmeyi çok isterim.”
“Tamam, benimle gelirsin ama sabah uykularına veda
etmen gerek. Bu arada şunu da ilave edeyim. Ben bir işçi emeklisiyim ve burada
balık tutarak oyalanıyorum. Hiç de kötü bir meşgale değil. Yani uykusuzluğa
değer.”
“Tamam! Hamdi Usta. Bu benim için çok güzel bir
meşgale olacak. Eminim ki burada güzel bir tatil geçireceğim.”
“Umarım.” Diye yanıtladı Hamdi Usta. “Bu biraz da sana
bağlı.”
[Kaynak: Munir Yılmaz Avcı, “Aleyna’ya
ne oldu?/ Aleynas mu ağodu?”, Sorun Yayınları, İstanbul, 2013]
ALEYNAS MU AĞODU?
Noʒ̆ile 1
“Mʒika çkva oras tolepe vargomʒ̆k̆aminon.” Ya tku do
k̆ai xeşa uk̆uzdu tolepes. Muk̆o saat̆i ren mat̆oriş odgialuş sesik, ti muşiş
doloxe muç̆o ar boginaş oragadu stei k̆uni muşi felci nauxvenu şeni çkar mutu
navarasimaden stei dubužgeet̆u. Edo xoloti unciru doskidinei tolepe muşi mʒika
çkva vargonʒ̆k̆imuten moşvacinu şeni k̆ai xeşa ikaçet̆u. Zaten em didi seriş
doloxe nciriş met̆i mu uxvenaput̆uki.
Murenki mteli asfaltiten noxvene gzas, eşaxvei do
dolok̆ut̆anei naren svapes dolvaç̆k̆vidaşi ot̆obosis nabandalet̆u do mukti
nailuxen ncirişa meçamei, upiş şura goxtimei, kyoyli stei dolokunei k̆oçis
k̆aixeşa nantxet̆u. Xoloti, unciru doskidastina oxtimu şeni ndğalenei ora
navaroçodinu şeni çkar şikyayeti varikipt̆u. Edo kimi oras tolepeti
elaʒ̆k̆ip̆t̆u do namişulunan mʒ̆k̆upiş doloxe nagoşadgin mt̆k̆aepunaş gzas,
tutaş teten bonei ncaepek naikipan landepeşi sterapes oʒ̆k̆ert̆u.
Nostonei dido mskva ar Maroşinaş seri rt̆u. Aşo
serepes birtum zoğaş çodaşen, mjoraş gyont̆onuşa do tutaş teşa oʒ̆k̆omilu muk̆o
k̆ai uʒ̆onut̆u. Am t̆aronis k̆oçis qini navaraqven çuçuna ar elobaruten,
nostonei ar mt̆k̆a do pukirepeşi şura gulut̆u. Aşo ar svas oskedinu şeni muepe
varmeçapt̆u. Ax, ar çkva am mat̆oriş odgialuş sersi vart̆uk̆oni…
Mus nameçes çkinaşa gyore nanulun noğa “Gelberi”,
ist̆oriaşi dido mcveşi orapeşen andğaşa monoxtime rt̆u mara dulya navaren şeni
k̆oçepe mteli gale gamaxtimei rt̆estina, mʒika t̆urist̆epeşa gza gonʒ̆k̆ei
nauğut̆es şeniti, muşi yağiten naixrak̆en ç̆it̆a mara dido mskva ar noğa rt̆u.
Nadiri 25-26 ʒ̆anei k̆onai ginže t̆aniten, atlet̆uri
do mʒika mouçanei perişi ar biç̆i rt̆u. K̆arta k̆ulanis mendaʒ̆k̆omiluten
naaqoropinen k̆onaiti memskvanei rt̆u. Tip Fak̆yult̆eşi çodinaş sinifis
nanak̆idu jur dersişen met̆i mteli dersepeşen mek̆axtimei rt̆u do meçamuşi
nauğun dersepeşi imtianepeşa naamaxtasunt̆u Gumaş tuta şakis naren mapxaş
tutapes ar mʒika moşvacinu şeni am ç̆it̆a noğaşa moxteet̆u. Emus, “Am noğaşi
zoğa do t̆aroni şeni dido mskva ren do miti do mutuş sesiti varignapen.” Ya
uʒ̆veet̆es.
Eşopeten dido oras dizmonu şk̆ule tolepe elaʒ̆k̆uşi,
t̆aroni k̆aixeşa naelatanu do kimi oras ncaepeş oşkenapeşen elamʒkvei ti muşi
namoşonç̆aps do xolo namuizdips “Cğit̆azoğa” do valapeten noxvene mçxat̆ura
perçemi muşiti ažiret̆u. Ar ç̆it̆a ora şk̆ule nailucans kyoyli dolokunoni
k̆oçis keloxosaru. Aʒ̆i emukti muç̆o nacant̆as stei ikipt̆u. “Ora mek̆olapuşi
en k̆ai gza aşo toliş ok̆odumu do mutupe osimadu ren. “ Yado nisimadu. “Hem
k̆arta ç̆eşidi ot̆ok̆rit̆ik̆a naixvenen en k̆ai sva.”
Nadirik xolo tolepe kok̆odu mara ç̆it̆a oraş k̆ule
nailuxen k̆oçi kuxuink̆anuşi mʒika komuinʒ̆uranu do, “Cumadi sin sonui re?”
Yado k̆itxu. K̆oçik tolepe elaʒ̆k̆u do mutxanepe konik̆unk̆uluşi “K̆oçi helbet
akonepeşen varen. Oğarğaluti k̆ai varuʒ̆onun.” Yado nisimadu do çkvati mutu var
k̆itxu. Zaten naidasunt̆u svaşati k̆aixeşa konanç̆eet̆es. “K̆oçiş oğarğalu
golomobars.” Ya tku do gale oʒ̆k̆omilus kogyoç̆k̆u.
Aʒ̆i xvala ot̆obosiş gzas toli noqonapt̆u do mteli
naidasunt̆u zoğap̆icis nailužin noğa izmont̆u. Ot̆obosi gelamtumanis gilit̆uşi
zoğaşi şura do peri muşik oraxatapt̆u do moşvacinobapt̆u. Muşeburot, “P̆iya ak
moxtimuten k̆ai p̆iyi?” Ya tkumert̆utina, ok̆uleti “Amuşen k̆ai mu ixvenen ki!
” Ya zop̆ont̆u.
Ç̆it̆a ora şk̆ule ot̆obosi ncaepeş oşkenaşen moşastu
do mʒika goşabğei k̆idei oxorepe nagedgin noğaşa kamaxtu şk̆ule ç̆it̆a oras
ok̆oxvei asfalt̆iş gza namişulun sokağişen mik̆ilu do xolo k̆eremindi motvei
a-jur k̆at̆oni oxorepes naguşudgin otogaris gza muşi doçodinu.
Nailuxet̆u k̆oçik p̆odiaşen nadvabğu iya- aya
komuik̆orobu şk̆ule k̆artaişen ʒ̆oxle muç̆o naimt̆et̆a stei geʒxont̆u do
mik̆ilu. Nadiris emuşi telaşişen mutu varoxvaʒ̆onu mara majurani gzamşinepekti
mʒika çkva ordoşen tude gextimu şeni numç̆velesşi mukti aşo gextimus
gaak̆virutina, ma monç̆elsten em k̆oçi tis varnik̆idu. Yiselu do ceketi
dilikunapt̆uşi k̆oçis k̆oltuğis nagoç̆k̆ondu çkar uxmaru kart̆aliş mendiliş
p̆ak̆et̆i žiruşi, k̆oçis noç̆işinu şeni eti kezdu do cebes kodilinžgipu. K̆oçis
p̆ak̆et̆iş jin muç̆o t̆ilifoniş numerape stei mutxanepe meç̆areli nauğut̆u şeni
oxmaroni aqven yado numç̆vinu do mankanaşen kageʒxont̆u mara k̆oçi koxvasveet̆u
do sotiskani varižiret̆u.
Ot̆ogariş ekole- akole nagulunan udulyeli a- jur k̆oçi
do nafak̆a mutepeşi şeni nagunk̆apunanpeşen met̆i sokağepe upşu rt̆u. Gyanç̆u,
bavuli muşi kodikaçu do a- jur ç̆ik̆a çayi oşumu şeni mindiʒ̆k̆eduşi, nažiru
gonʒ̆k̆ei ar getanure k̆aveş k̆ele mendaxtu.
“Mu k̆ai moxti, beyi çkimi! Akoni vare galiba!” Ya
uʒ̆u oşkenda ʒ̆anei mara nunk̆us mendoʒ̆k̆edaşi, skidala muşiş doloxe dido
eziyeti nʒ̆ireli naren nauxuiʒ̆onen ar mitiş nunk̆uş ğarapeten naguʒ̆udgin
k̆avecik.
“Hoo, eşo!” Ya uʒ̆u Nadirik. “Ağani gamaxtimei çayi
giğunna, oşu kominon.”
“Helbet, beyi çkimi. Ak donoqondine çayi variqven!”
Emedeni K̆avecik namuğu çayi şupt̆uşi, ağani ar enerji
t̆ani muşişen k̆uçxeş kui şakis k̆aobaten nagextu k̆ala “Ooox, nosişa kamopti
do kamoiçorçani!” Yado nisimadu. Ok̆ule ar ç̆ik̆a, ar ç̆ik̆a çkva… Ar k̆ele
gale iʒ̆k̆ert̆uşi, oğarğalu do oquruş sesepeten oxorepeşen gale nagamixves
k̆oçepekti ç̆it̆a ç̆it̆a sokağepe yopşapt̆es. Ar k̆eleti nagonʒ̆k̆ipan
kepengepeş sesepes usimint̆u. Mʒika ora şk̆ule k̆aves naren st̆olepe k̆oçepeten
kipşuşi, jur k̆oçi çkva moxtes do kiluxedes. “Selamun aleykum, beyi çkimi!” Ya
uʒ̆u ʒ̆ana dido nauğunk. “Mendraşen monoxtimes mengap. Mu k̆ai moxti!”
“Hoo, eşo!” ya uʒ̆u Nadirik. “Ak man nadomadginen stei
ar pansiyoni mažireni p̆iya! Emuş ožiramu şeni çkimda megaşvelenani?”
“Helbet!” Ya uʒ̆u didi narenk. “Mara ak otelepeti
koren. Otelis dodginu vargint̆uyi?”
“Var, Oteli varminon. Aşo ti çkimi moşvacinu şeni dido
sesi navarignapen zoğa naižirops ar ç̆it̆a dayre minon.”
Jur k̆oçik artikartis mendoʒ̆k̆edes do mʒika coxope
komuisvares şk̆ule aris k̆arari komeçes. “Hemdi Ustaşi oxori sin k̆ai
mogixteps. Sin iya komogʒ̆ondun. Ginonna, ar kogoʒ̆k̆edi. Aha, akole.
Zoğap̆iciş maržgvani k̆ele naren kvaepunaş akole.”
“Ar kogovoʒ̆k̆edana k̆ai iqven.” Ya tku Nadirik.
“Mʒika çkva k̆ai megagurenani?”
Dido ʒ̆anei narenk majuranis mendoʒ̆k̆edu do, “Yunusi,
sin megabre ek mindiqoni! Dulya skanis ok̆ule komendap̆ʒ̆k̆et.” Ya uʒ̆u şk̆ule
20-25 ʒ̆anei k̆onai naren biç̆ik Nadiriş bavulis nanank̆ap̆u stei Hemdi Ustaşi
oxoriş gzas kogedgites. Gzas nit̆esşi Nadirik ar k̆ele “Am Teres mu k̆ai
k̆oçepe renan.” Yado isimadept̆uşi ar k̆eleti hem dido k̆oçi navarskidun noğas
oʒ̆k̆ers do ginženoba xutoş-aşoş met̆ro k̆onai naren zoğap̆icis naelaçxap̆ups
zoğaşen nagamulun yodiş şura k̆ai xeşa purpuşa dilizdipt̆u hem ti Yunusişa
noç̆işinu şeni k̆uçxes numç̆vinapt̆u.
Noğaş oşkendaşi oxorepe artikartişa muk̆o meşaxtimei
renna, oşkendaşen gale gamit̆aşi ç̆it̆a ç̆it̆a oxorepe guşibğen do ʒ̆oxle muşi
oput̆e do ont̆ulepe nagulužin oxorepe ižiren. Noğaş doloxeni do zoğap̆icişen
met̆i çkar soti ar mt̆k̆o k̆onai ženi soti varižiret̆u. Noğa naiçodas do
elamtumani do mt̆k̆aepuna kogyoç̆k̆aps. Zoğaşen mindiʒ̆k̆edaşi ar mcixi noxçeaneş
gomorgvas, toli navarnanç̆inen stei yeşilluği mudgit̆u.
Nadiri do
Yunusi juroş met̆ro k̆onai ekoleni Hemdi Ustaşi oxorişa oxtimu şeni ar ç̆it̆a
elamtumani keşaxtes. Galeni k̆idape kvaten, doloxenepe piʒaiten xvenei jur
k̆at̆oni oxori am elamtumanis ar ç̆it̆a ont̆uleş doloxe goşadgit̆u do jini
k̆atişa naamilen nek̆naş ʒ̆oxleti mankanaş gza mik̆it̆u. ʒ̆oxle muşi naguʒ̆užin
tipepunaş doloxe zambaği stei pukirepe orgut̆u. Ekole akoleti peʒ̆euli, mjoli
do qomurişi ncaepe eladgit̆u. Gzaş k̆ele navarižiren zoğaş k̆eleni getasulesti
nergi do zerzevatepe orgut̆u.
Nadirik galendo k̆ele oxoris oʒ̆k̆ert̆uşi, “Beyi
çkimi, Hemdi Ustak oxorişi jini k̆at̆i kiras meçaps. Muk, tudeni k̆at̆i daha
didi naren şeni ek xen. Hele emus ar duğarğali. Man eşo exovoʒ̆onap ki oxori
mogʒ̆ondasunon.” Ya uʒ̆u Yunusik.
Kiraluği nart̆u oxoris gzaşi k̆ele nauğut̆u nek̆na
nk̆ilei nart̆u şeni oxoris elak̆idei nauğut̆u kvaşi merdivenişen gextes do
Hemdi Ustaşi xançeni (yeşili) ğapeyi nek̆nas konok̆ank̆es. Mʒika çkvaşi Hemdi
Ustaşi piʒayiş döşemeşen namulun k̆uçxeş sesepe kuignapu. Nek̆na guinʒ̆k̆uşi
oşkenda t̆aniten 55-60 ʒ̆anei k̆onai naižiren Hemdi Ustak merağiten namoxtes
berepes oʒ̆k̆ert̆uşi, “Am beyik kiraluği pansiyoni gorups do emuşeni iya sin
mogiqoni.” Yado nenas kogyoç̆k̆u Yunusik. Nadirikti şupeten mutepes naoʒ̆k̆ers
k̆oçis, “Nʒopula ağani voçodini do ar mʒika moşvacinu minon.” Yado nuqonu
Yunusis.
Hemdi Ustak amot amot nek̆naşen gamit̆uşi “Hele ar
goʒ̆k̆edi. Sin muç̆oşi mogixtas.” Ya uʒ̆u do entepes kogoʒ̆vancğonu. Edo kvaşi
merdinişen xolo jin kextes. Nek̆na naguinʒ̆k̆u k̆alati mʒ̆ule (dar) ar
amoxtimoniş ekole didi ar salonişa kamaxtes. Saloniş maržgvani k̆ele ar onciruş
oda, amoxtimoniş maržgvani k̆eleti ogyare kort̆u. Mabonale (banyo) do çeçmeti
k̆vazali kele rt̆u. Salonişi zoğaş k̆elendoti ar didi balk̆oni golak̆idei
uğut̆u ki emuş ʒ̆oxle zoğa ejarçapule stei norçut̆u. Nadirik oxori žiruşi, “Tam
naminon stei” yado nik̆unk̆ulu. Ok̆uleti ar didi xelebaten pazarluği oxvenus
kogyoç̆k̆u. Hemdi Ustak,
“Fiyati mutu beciti varen. Beciti naren ti skani ren.
Sin mi re? Man iya monç̆els.” Ya uʒ̆u. “Çkin sin vargiçinopt. Am sva dido
ç̆it̆a ren. Ar dulya mʒika ğula dogaxvenuna em dek̆ik̆es noğa margvalis
kuignapen. Ginonna aşo giʒ̆va ki çkimi coxo iriş nunk̆uten namulişinas
varminon.”
Nadirik am k̆oçik kiracepe muk̆onai mç̆ipaşaşi
naeşaʒxunups oxoʒ̆onuşi, “Andğa şakis mupei k̆oçepes moxvadu ki aşo mç̆ipaşa
isimadeps. Mis açkinen.” Yado konisimadu şk̆ule,
“K̆ai zop̆on. Man tkvanişeni mt̆k̆uri vore mara eşo
dulyape şeni tis mutu monik̆idap. Man paği ar ocağişen manoxtime vore.” Yado
nena gyuktiru.
K̆oçik çkar nena ueşamalu xolo mus oʒ̆k̆ert̆uşiti,
“Tip Fakyulte ağani voçodini. Nadomiskidu jur dersi varpşinatna…” yado
konumʒxu.
“Eeee…Jur dersiti muren ki! Sin aʒ̆i t̆oxtoi işine.
Mitis jur dersi domiskiduten mutu mo uʒ̆umer!”
“Tamam! Hemdi Usta. Egere sinti k̆abuli mikipna man ak
dodginu minon. Mitis elapçapten çkar meraği mo giğut̆as!”
“Sin ak mitis mutu varoğodaşa sinti mitik varelakçaps.”
“Eşo renşi kok̆ovitkvit.” Ya uʒ̆u Nadirik do Hemdi
Ustas nk̆ila kaguʒ̆uğu.
“Ak boşi doxunuten ora varmik̆ilaps. Noktinu şeni mutu
giğuni? Varnati mutu oxvenu guris mek̆agilapsi?” Yado k̆itxu Hemdi Ustak.
“Aʒ̆işen mutu varvisimadi. Aʒ̆i şk̆uleti hele ndğalepek
muepe moʒ̆iran.”
“Zoğas qoropi? Yani çxomişa oxtimu stei mutu guris
mek̆agilapsi?”
“Xelebaten ok̆onabğuru. Teşke eşo mutu domaxvenat̆u.”
“Egere ginonna çkimi k̆ala mogalen. Hem oxoristi taze
çxomi uimxor. Ogyareş dulyape xeşen mogixtepsi?”.
“Nadomibağun k̆onai mutupe şeni ogyareşa amavulu. Mara
çxomişa oxtimu dido minon.”
“Tamam, çkimi k̆ala komulu mara ç̆umanei nciri
guiç̆k̆ondinaginon. Ayati dogiʒ̆va ki man madulyeşi st̆umari (emekli) vore. Edo
ak çxomişa oluten mevoktu. Eşo p̆at̆i mutu varen mara ncirişa oktirus koğirs.”
“Tamam! Hemdi Usta. Aya çkimi noktinu şeniti ar k̆ai
dulya iqvasunon. Eşo mepşven ki ak dido k̆ai moişvacaminon.”
“Manti eşo maʒ̆onen” yado nena gyuktiru Hemdi Ustak.
“Aya mʒikati skani xes ren.”
https://www.circassiancenter.com/tr/aleynaya-ne-oldu/