16 Ocak 2025 Perşembe

ALEYNA’YA NE OLDU?- 1/ ALEYNAS MU AĞODU?

 

 


 

 

ALEYNA’YA NE OLDU?

 

(Türkçe- Lazca)

 

Bölüm 1

 

 

Ya

                                                                                                   

 

“Bir müddet daha gözümü açmayacağım.” Diye direnerek daha sıkıca yumdu gözlerini. Saatlerdir süregelen motor gürültüsü, kafasının içinde arı kovanındaki uğultu gibi beynini dümura uğratmış ve hiçbir şeyi sağlıklı olarak düşünemez bir durumdayken uykusuz kalan gözlerini hiç olmazsa bir müddet daha dinlendirebilmek gayesiyle açmamak için direndikçe direniyordu. Zaten gece boyunca da yaptığı tek şey bu değil miydi?

Aslında tamamı asfalt olan yolda yer yer meydana gelen kasisler zaman zaman otobüsün tökezlemesine neden olurken kendisi de öne doğru kaykılıyor sonra da ya önündeki koltuğa veya yanında uyuklamakta olan köylü kılıklı ve ter kokulu adama resmen toslayıveriyordu. Yine de uykusuz bile kalsa, yolculuk için gündüz vaktini harcamadığı için hiç de şikâyetçi değildi. Buna rağmen arada bir gözlerini aralayıp karanlıklar içinde arasından geçmekte oldukları orman yolunda mehtap ışıklarında yıkanan ağaçların meydana getirdikleri gölge oyunlarını seyretmekten de kendini alamıyordu.

Tatlı bir ağustos ayı gecesiydi. Böyle gecelerde özellikle deniz kenarından güneşin batışını ve mehtabı seyretmeyi ne kadar çok arzu ediyordu. Havada insanı üşütmeyen tatlı bir esinti ile yayılan mis kokulu orman kokusu vardı. Böyle bir yerde yaşayabilmek için neler vermezdi. Bir de şu motor gürültüsü olmasa…

Kendisine verilen bilgilere göre gitmekte olduğu Gelberi Kasabası, tarihin çok eski dönemlerinden bugüne kadar uzanmış bir kimliğe sahipti. Ayni zamanda, kim bilir kaç nesilden bu yana gelirken de adı Gelberi olarak değiştirilmiş ama iş sahası olmadığı için daima dışarıya göç vermiş olmakla beraber bir parçacık da turizme açılıp kendi yağıyla kavrulmaya çalışan küçük ve şirin bir kasaba idi. 

Nadir, 25-26 yaşlarında uzun boylu, atletik yapılı ve kumral bir gençti. Her genç kızın geriye dönüp dönüp bakacağı kadar da yakışıklı idi. Tıp Fakültesinin son sınıfında başarısız olduğu iki ders dışındaki bütün sınavlarını başarı ile tamamlamış olup sınavlara tekrar gireceği ekim ayına kadar olan yaz mevsiminde bir müddet dinlenebilmek amacıyla bu küçük kasabayı seçmişti. Ona buradaki deniz ve havanın çok temiz olduğunu ayni zamanda da çok sakin bir yer olduğunu anlatmışlardı.

Uzunca bir müddet hayal âleminde gezindikten sonra gözlerini araladığında havanın iyice aydınlandığını ve arada bir de olsa ağaçların arasından nazlanarak kafasını uzatıp geri çeken “Mavideniz” in yakamozlardan oluşup devamlı hareket eden beyaz perçemini de görebiliyordu. Bir ara yanında devamlı uyuklamakta olan köylü kılıklı adamı kaçamak bakışlarla şöyle bir süzdü. Şimdi artık o da uyur gibi yapıyordu. “Vakit geçirmenin en iyi yolu...” Diye düşündü. “Üstelik her çeşit öz eleştiri yapılabilecek en uygun ortam.” Yine gözlerini kapatmıştı ama bir an için yanındakinin kıpırdadığını görünce biraz toparlanıp, “Dayı sen nerelisin?” diye sordu. Adamcağızın gözlerini yarı aralayarak homurtuya benzer bir sesle bir şeyler gevelemesinden sonra zor da olsa onun da buralara yabancı olduğunu anladı. Adamın muhabbeti pek sevmediğini düşünerek başkaca da bir şey sormadı. Zaten artık hedefe yaklaşmışlardı. “Adamın muhabbeti umurumda değil.” Diye düşünüp dışarıyı seyretmeye başladı.

Artık kendini tamamen otobüsün hareketlerine odaklamış olduğundan tüm ilgisini yola ve biraz sonra varacakları sahil kasabasına vermişti. Otobüs rampa aşağı inerken denizin kokusu ve engin maviliği de içine bir rehavet veriyor, bu rehavetle de kendini daha bir zinde hissediyordu. Kendi kendini “Acaba gelmekle iyi mi ettim?” diye sorguladıktan sonra da “Ne kaybederim ki! Burası bana uymazsa ben ona uyarım. O da olmazsa döner giderim.” Diyerek de bu konuda almış olduğu kararı destekleme yollarına başvuruyordu.

Az bir müddet sonra otobüs ağaçların arasından sıyrılıp, nispeten dağınık nizamdaki evlerin bulunduğu kasabaya daldıktan sonra bir ara bozuk asfaltlı bir sokaktan geçti ve yine dağınık tarzda üstü kiremit kaplı bir-iki katlı eski ahşap binalar arasında yer alan otogarda yolculuğuna son noktayı koydu.

Yanındaki adam kucağından yere dökülen öteberiyi apar topar toparlayıp herkesten önce adeta kaçarcasına bir anda arabayı terk edip gitti. Nadir onun telaşına bir anlam veremedi ama diğer yolcularda da bir an önce bu sıkıntıdan kurtulmak amacıyla ayni aceleciliği görünce bunda garipsenecek bir şey yok diye düşündü. Ayağa kalkıp ceketini giyerken adamın koltukta unuttuğu hiç açılmamış kâğıt mendil paketini görünce sahibine yetiştirmek üzere onu da alıp ceketinin cebine sokuşturdu. Adamcağız paketin üzerinde telefon numarasına benzer tarzda bazı numaralar yazmış olduğu için ihtiyacı olabilir diyerek acele etmeye çalışarak arabadan indi ama adam çoktan kayıplara karışmıştı.

Otogar sağda solda gezinen başıboş birkaç kişi veya nafakasının peşinde koşan insanlardan başka boş gibi idi. Eğilip valizini eline aldı ve bir iki bardak çay içmek niyetiyle ön tarafta açık olduğu belli olan sabahçı kahvesine yöneldi.

“Hoş gelmişsin beyim, yabancısın galiba” dedi orta yaşlı ama yüz hatlarına bakınca hayatı boyunca çok çile çekmiş birinin izlerini yüzünde taşıyan kahveci.

“Evet öyle.” Diye yanıtladı Nadir. “Taze çayın varsa içmek isterim.”

“Elbet beyim. Burada bayat çay bulunmaz.”

Kahvecinin bir hamlede getirdiği çayını yudumlarken yepyeni bir enerjinin büyük bir haz içinde ayak parmaklarına kadar aktığını hissedip “Oooh, kendime geldim.” diye düşündü. Sonra bir bardak, bir bardak daha… Bir yandan da dışarıyı seyrederken artık insanların gürültülü seslerle yavaş yavaş sokakları işgal etmeye başladıklarını görüyor, bir yandan da yeni yeni açılan kepenk seslerini dinlemekten kendini alamıyordu.

Bir müddet sonra ise kahvehanedeki masalar yavaş yavaş dolunca iki kişi daha gelip yanına iliştiler.

“Selâmün aleyküm Beyim.” Dedi yaşlı olanı. “Uzaklardan geldin herhalde. Hoş gelmişsin.”

“Evet öyle” diye yanıtladı. Nadir. “Buralarda bana uygun bir pansiyon bulabilir miyim acaba. Bu konuda bana yardımcı olabilir misiniz?”

”Elbette” diye yanıtladı yine yaşlı olanı. “Ama buralarda oteller de var. Otelde kalmayı düşünmez misin?”

“Yoo, hayır. Otel istemiyorum. Şöyle başımı dinlendirecek, sakin ve denize bakan küçük bir daire istiyorum.”

İki adam birbirlerine bakıp birtakım isimler saydıktan sonra bir tanesinde karar kıldılar. “Hamdi Ustanın evi sana uygun olabilir. İstersen bir bakıver. İşte! Şu tarafta. Sahilin sağ tarafındaki kayalıkların berisinde.”

“Bir bakmakta fayda var.” Dedi Nadir. Bana daha iyi tarif edebilir misiniz?” Yaşlı adam yanındaki gence dönüp “Yunus sen arkadaşı oraya kadar götürüver. Senin işine sonra bakarız.” Dedikten sonra 20-25 yaşlarındaki genç adam Nadirin valizini kaptığı gibi Hamdi Ustanın evinin yoluna koyuldular. Yol boyunca Nadir bir yandan “Şu memlekette ne iyi insanlar varmış.” Diye düşünürken bir yandan da hem çok kalabalık olmayan kasabayı ve uzunluğu ancak beş altı yüz metre kadar olan kumsalı ufak çırpıntılarla yalayan denizin iyot kokan havasını derin derin ciğerlerine çekiyor, hem de Yunus’a ayak uydurmaya çalışıyordu.

Kasabanın merkezinde binalar ne kadar birbirine girmiş durumdaysa, merkezden dışarıya doğru gittikçe de bu yoğunluk gittikçe dağılıyor ve hep bahçeli ev tipleri göze çarpmaya başlıyordu. Sahil ve çarşı merkezinin dışında düzlük bir alan yok gibiydi. Çarşı bittiği anda rampa başlıyor ve ormanlık alan başlıyordu. Denizden doğru bakınca, bir avuç beyazlığı kuşatan muazzam bir yeşillik göze çarpıyordu.

Nadir ile Yunus iki yüz metre kadar ilerdeki Hamdi Ustanın evine gitmek için küçük bir rampayı tırmandılar. Dışı kâgir içi ahşap olarak inşa edilmiş iki katlı ev, bu meyilli arazideki küçük bir bahçe içinde ve üst katın giriş kısmı arka taraftan geçmekte olan yol tarafında idi. Önündeki bahçede çimenlerin arasına zambak türü çiçekler dikilmişti. Kenarlarda da birkaç adet nar dut ve erik ağaçları vardı. Yol tarafından görünmeyen deniz yönündeki bahçede ise çeşitli sebzeler serpiştirilmişti.

Nadir dışarıdan doğru evi incelerken, “Beyim, Hamdi Usta evin üst katını kiraya veriyor. Kendisi alt kat daha geniş olduğu için orada oturur. Kendisiyle konuş bakalım. Eminim ki evi beğenirsin.”  Dedi Yunus.

Kiralık olan dairenin yol tarafında olan kapısı kapalı olduğu için yan taraftaki taş merdivenden alt kata inerek Hamdi Ustanın yeşil boyalı kapısını tıkladılar. Birazdan da Hamdi Ustanın tahta döşemede çıkardığı ayak sesleri duyulmaya başladı. Kapı açıldığında ise orta boylu 55-60 yaşlarında kadar görünen dazlak kafalı Hamdi Usta meraklı bakışlarla gelenleri süzerken, “Bu bey kiralık pansiyon arıyor da onu alıp sana getirdim.” Diye söze girdi Yunus. Adamın hala tereddütle baktığını gören Nadir de “Okulum yeni bitti de bir müddet dinlenmek istiyorum.” diye ilave etti.

Hamdi usta ağır hareketlerle kapıdan çıkarken “Bir bak bakalım, sana uygun mudur?” diyerek önlerine düştü. Ayni taş basamaklardan tekrar yukarı çıktılar. Kapının açılmasıyla beraber de kendilerini daracık bir giriş kısmının ilerisindeki geniş bir salonda buldular. Salonun sağ tarafında bir yatak odası, girişin sağında da mutfak vardı. Banyo ve tuvalet ise hemen girişin solunda bulunuyordu. Salonun denize bakan tarafında ise geniş bir balkon vardı ki bütün deniz çarşaf gibi önünde serili duruyordu. Nadir evin durumunu görünce “Tam bana göre” diye söylendi. Sonra da büyük bir sevinçle pazarlığını yapmaya başladı. Hamdi Usta,

“Parası fazla değil. Önemli olan senin kim olduğun.” dedi. “Seni henüz tanımıyoruz. Burası küçük bir yer. En küçük bir yanlış hareketin bir anda tüm kasabaya yayılır. Senin anlayacağın, adımın biçimsiz bir şekilde sağda solda dolaşmasını istemem.”

Nadir, adamcağızın kiracı seçmedeki hassasiyetini anlayınca, “Şimdiye kadar kim bilir ne biçim insanlarla karşılaşmıştır ki böylesine ince eleyip sık dokuyor.” Diye düşünmekten kendini alamadı.

“Haklısın. Ben burada tamamen yabancı biriyim ama o konularda hiç endişen olmasın. Ben temiz bir aileden geliyorum.”

Adamın hiç ses çıkarmadan kendisini süzmekte olduğunu görünce de “Tıp fakültesini yeni bitirdim. Yani sona kalan iki dersi saymazsak…” 

“Eee..iki ders nedir ki. Doktor oldun sayılır. Kimseye iki dersim var filan deme. “

“Tamam! Hamdi Usta. Eğer sen de uygun görürsen ben burada kalabilirim. Merak etmeyin kimseyi rahatsız etmem.”

“Burada sen kimseye dokunmazsan kimse de seninle uğraşmaz.”

“Öyleyse anlaştık.” Dedi Nadir ve anahtarı Hamdi Ustanın elinden aldı.

“Burada boş oturmakla vakit geçmez. Bir meşgalen var mı? Yani bir şeyler yapmayı düşünüyor musun?” diye sordu Hamdi Usta. “Henüz bir düşüncem yok. Bakalım durum ne gösterecek.”

“Denizi sever misin? Yani balığa filan gitmek ister misin?”

“Bayılırım. Keşke öyle bir imkânım olsa… “

“Eğer istersen benimle beraber gelebilirsin. Hem evde de taze balık yersin. Mutfak işleri elinden gelir mi?”

“Kendime yetecek kadar mutfağa girerim. Ama balığa gitmeyi çok isterim.”

“Tamam, benimle gelirsin ama sabah uykularına veda etmen gerek. Bu arada şunu da ilave edeyim. Ben bir işçi emeklisiyim ve burada balık tutarak oyalanıyorum. Hiç de kötü bir meşgale değil. Yani uykusuzluğa değer.”

“Tamam! Hamdi Usta. Bu benim için çok güzel bir meşgale olacak. Eminim ki burada güzel bir tatil geçireceğim.”

“Umarım.” Diye yanıtladı Hamdi Usta. “Bu biraz da sana bağlı.”

 

 

[Kaynak: Munir Yılmaz Avcı, “Aleyna’ya ne oldu?/ Aleynas mu ağodu?”, Sorun Yayınları, İstanbul, 2013]

 


 

 

ALEYNAS MU AĞODU?

 

Noʒ̆ile 1

 

“Mʒika çkva oras tolepe vargomʒ̆k̆aminon.” Ya tku do k̆ai xeşa uk̆uzdu tolepes. Muk̆o saat̆i ren mat̆oriş odgialuş sesik, ti muşiş doloxe muç̆o ar boginaş oragadu stei k̆uni muşi felci nauxvenu şeni çkar mutu navarasimaden stei dubužgeet̆u. Edo xoloti unciru doskidinei tolepe muşi mʒika çkva vargonʒ̆k̆imuten moşvacinu şeni k̆ai xeşa ikaçet̆u. Zaten em didi seriş doloxe nciriş met̆i mu uxvenaput̆uki.

Murenki mteli asfaltiten noxvene gzas, eşaxvei do dolok̆ut̆anei naren svapes dolvaç̆k̆vidaşi ot̆obosis nabandalet̆u do mukti nailuxen ncirişa meçamei, upiş şura goxtimei, kyoyli stei dolokunei k̆oçis k̆aixeşa nantxet̆u. Xoloti, unciru doskidastina oxtimu şeni ndğalenei ora navaroçodinu şeni çkar şikyayeti varikipt̆u. Edo kimi oras tolepeti elaʒ̆k̆ip̆t̆u do namişulunan mʒ̆k̆upiş doloxe nagoşadgin mt̆k̆aepunaş gzas, tutaş teten bonei ncaepek naikipan landepeşi sterapes oʒ̆k̆ert̆u.                                           

Nostonei dido mskva ar Maroşinaş seri rt̆u. Aşo serepes birtum zoğaş çodaşen, mjoraş gyont̆onuşa do tutaş teşa oʒ̆k̆omilu muk̆o k̆ai uʒ̆onut̆u. Am t̆aronis k̆oçis qini navaraqven çuçuna ar elobaruten, nostonei ar mt̆k̆a do pukirepeşi şura gulut̆u. Aşo ar svas oskedinu şeni muepe varmeçapt̆u. Ax, ar çkva am mat̆oriş odgialuş sersi vart̆uk̆oni…

Mus nameçes çkinaşa gyore nanulun noğa “Gelberi”, ist̆oriaşi dido mcveşi orapeşen andğaşa monoxtime rt̆u mara dulya navaren şeni k̆oçepe mteli gale gamaxtimei rt̆estina, mʒika t̆urist̆epeşa gza gonʒ̆k̆ei nauğut̆es şeniti, muşi yağiten naixrak̆en ç̆it̆a mara dido mskva ar noğa rt̆u.

Nadiri 25-26 ʒ̆anei k̆onai ginže t̆aniten, atlet̆uri do mʒika mouçanei perişi ar biç̆i rt̆u. K̆arta k̆ulanis mendaʒ̆k̆omiluten naaqoropinen k̆onaiti memskvanei rt̆u. Tip Fak̆yult̆eşi çodinaş sinifis nanak̆idu jur dersişen met̆i mteli dersepeşen mek̆axtimei rt̆u do meçamuşi nauğun dersepeşi imtianepeşa naamaxtasunt̆u Gumaş tuta şakis naren mapxaş tutapes ar mʒika moşvacinu şeni am ç̆it̆a noğaşa moxteet̆u. Emus, “Am noğaşi zoğa do t̆aroni şeni dido mskva ren do miti do mutuş sesiti varignapen.” Ya uʒ̆veet̆es.

Eşopeten dido oras dizmonu şk̆ule tolepe elaʒ̆k̆uşi, t̆aroni k̆aixeşa naelatanu do kimi oras ncaepeş oşkenapeşen elamʒkvei ti muşi namoşonç̆aps do xolo namuizdips “Cğit̆azoğa” do valapeten noxvene mçxat̆ura perçemi muşiti ažiret̆u. Ar ç̆it̆a ora şk̆ule nailucans kyoyli dolokunoni k̆oçis keloxosaru. Aʒ̆i emukti muç̆o nacant̆as stei ikipt̆u. “Ora mek̆olapuşi en k̆ai gza aşo toliş ok̆odumu do mutupe osimadu ren. “ Yado nisimadu. “Hem k̆arta ç̆eşidi ot̆ok̆rit̆ik̆a naixvenen en k̆ai sva.”

Nadirik xolo tolepe kok̆odu mara ç̆it̆a oraş k̆ule nailuxen k̆oçi kuxuink̆anuşi mʒika komuinʒ̆uranu do, “Cumadi sin sonui re?” Yado k̆itxu. K̆oçik tolepe elaʒ̆k̆u do mutxanepe konik̆unk̆uluşi “K̆oçi helbet akonepeşen varen. Oğarğaluti k̆ai varuʒ̆onun.” Yado nisimadu do çkvati mutu var k̆itxu. Zaten naidasunt̆u svaşati k̆aixeşa konanç̆eet̆es. “K̆oçiş oğarğalu golomobars.” Ya tku do gale oʒ̆k̆omilus kogyoç̆k̆u.

Aʒ̆i xvala ot̆obosiş gzas toli noqonapt̆u do mteli naidasunt̆u zoğap̆icis nailužin noğa izmont̆u. Ot̆obosi gelamtumanis gilit̆uşi zoğaşi şura do peri muşik oraxatapt̆u do moşvacinobapt̆u. Muşeburot, “P̆iya ak moxtimuten k̆ai p̆iyi?” Ya tkumert̆utina, ok̆uleti “Amuşen k̆ai mu ixvenen ki! ” Ya zop̆ont̆u.

Ç̆it̆a ora şk̆ule ot̆obosi ncaepeş oşkenaşen moşastu do mʒika goşabğei k̆idei oxorepe nagedgin noğaşa kamaxtu şk̆ule ç̆it̆a oras ok̆oxvei asfalt̆iş gza namişulun sokağişen mik̆ilu do xolo k̆eremindi motvei a-jur k̆at̆oni oxorepes naguşudgin otogaris gza muşi doçodinu.

Nailuxet̆u k̆oçik p̆odiaşen nadvabğu iya- aya komuik̆orobu şk̆ule k̆artaişen ʒ̆oxle muç̆o naimt̆et̆a stei geʒxont̆u do mik̆ilu. Nadiris emuşi telaşişen mutu varoxvaʒ̆onu mara majurani gzamşinepekti mʒika çkva ordoşen tude gextimu şeni numç̆velesşi mukti aşo gextimus gaak̆virutina, ma monç̆elsten em k̆oçi tis varnik̆idu. Yiselu do ceketi dilikunapt̆uşi k̆oçis k̆oltuğis nagoç̆k̆ondu çkar uxmaru kart̆aliş mendiliş p̆ak̆et̆i žiruşi, k̆oçis noç̆işinu şeni eti kezdu do cebes kodilinžgipu. K̆oçis p̆ak̆et̆iş jin muç̆o t̆ilifoniş numerape stei mutxanepe meç̆areli nauğut̆u şeni oxmaroni aqven yado numç̆vinu do mankanaşen kageʒxont̆u mara k̆oçi koxvasveet̆u do sotiskani varižiret̆u.

Ot̆ogariş ekole- akole nagulunan udulyeli a- jur k̆oçi do nafak̆a mutepeşi şeni nagunk̆apunanpeşen met̆i sokağepe upşu rt̆u. Gyanç̆u, bavuli muşi kodikaçu do a- jur ç̆ik̆a çayi oşumu şeni mindiʒ̆k̆eduşi, nažiru gonʒ̆k̆ei ar getanure k̆aveş k̆ele mendaxtu.

“Mu k̆ai moxti, beyi çkimi! Akoni vare galiba!” Ya uʒ̆u oşkenda ʒ̆anei mara nunk̆us mendoʒ̆k̆edaşi, skidala muşiş doloxe dido eziyeti nʒ̆ireli naren nauxuiʒ̆onen ar mitiş nunk̆uş ğarapeten naguʒ̆udgin k̆avecik.

“Hoo, eşo!” Ya uʒ̆u Nadirik. “Ağani gamaxtimei çayi giğunna, oşu kominon.”

“Helbet, beyi çkimi. Ak donoqondine çayi variqven!”

Emedeni K̆avecik namuğu çayi şupt̆uşi, ağani ar enerji t̆ani muşişen k̆uçxeş kui şakis k̆aobaten nagextu k̆ala “Ooox, nosişa kamopti do kamoiçorçani!” Yado nisimadu. Ok̆ule ar ç̆ik̆a, ar ç̆ik̆a çkva… Ar k̆ele gale iʒ̆k̆ert̆uşi, oğarğalu do oquruş sesepeten oxorepeşen gale nagamixves k̆oçepekti ç̆it̆a ç̆it̆a sokağepe yopşapt̆es. Ar k̆eleti nagonʒ̆k̆ipan kepengepeş sesepes usimint̆u. Mʒika ora şk̆ule k̆aves naren st̆olepe k̆oçepeten kipşuşi, jur k̆oçi çkva moxtes do kiluxedes. “Selamun aleykum, beyi çkimi!” Ya uʒ̆u ʒ̆ana dido nauğunk. “Mendraşen monoxtimes mengap. Mu k̆ai moxti!”

“Hoo, eşo!” ya uʒ̆u Nadirik. “Ak man nadomadginen stei ar pansiyoni mažireni p̆iya! Emuş ožiramu şeni çkimda megaşvelenani?”

“Helbet!” Ya uʒ̆u didi narenk. “Mara ak otelepeti koren. Otelis dodginu vargint̆uyi?”

“Var, Oteli varminon. Aşo ti çkimi moşvacinu şeni dido sesi navarignapen zoğa naižirops ar ç̆it̆a dayre minon.”

Jur k̆oçik artikartis mendoʒ̆k̆edes do mʒika coxope komuisvares şk̆ule aris k̆arari komeçes. “Hemdi Ustaşi oxori sin k̆ai mogixteps. Sin iya komogʒ̆ondun. Ginonna, ar kogoʒ̆k̆edi. Aha, akole. Zoğap̆iciş maržgvani k̆ele naren kvaepunaş akole.”

“Ar kogovoʒ̆k̆edana k̆ai iqven.” Ya tku Nadirik. “Mʒika çkva k̆ai megagurenani?”

Dido ʒ̆anei narenk majuranis mendoʒ̆k̆edu do, “Yunusi, sin megabre ek mindiqoni! Dulya skanis ok̆ule komendap̆ʒ̆k̆et.” Ya uʒ̆u şk̆ule 20-25 ʒ̆anei k̆onai naren biç̆ik Nadiriş bavulis nanank̆ap̆u stei Hemdi Ustaşi oxoriş gzas kogedgites. Gzas nit̆esşi Nadirik ar k̆ele “Am Teres mu k̆ai k̆oçepe renan.” Yado isimadept̆uşi ar k̆eleti hem dido k̆oçi navarskidun noğas oʒ̆k̆ers do ginženoba xutoş-aşoş met̆ro k̆onai naren zoğap̆icis naelaçxap̆ups zoğaşen nagamulun yodiş şura k̆ai xeşa purpuşa dilizdipt̆u hem ti Yunusişa noç̆işinu şeni k̆uçxes numç̆vinapt̆u.

Noğaş oşkendaşi oxorepe artikartişa muk̆o meşaxtimei renna, oşkendaşen gale gamit̆aşi ç̆it̆a ç̆it̆a oxorepe guşibğen do ʒ̆oxle muşi oput̆e do ont̆ulepe nagulužin oxorepe ižiren. Noğaş doloxeni do zoğap̆icişen met̆i çkar soti ar mt̆k̆o k̆onai ženi soti varižiret̆u. Noğa naiçodas do elamtumani do mt̆k̆aepuna kogyoç̆k̆aps. Zoğaşen mindiʒ̆k̆edaşi ar mcixi noxçeaneş gomorgvas, toli navarnanç̆inen stei yeşilluği mudgit̆u.

 Nadiri do Yunusi juroş met̆ro k̆onai ekoleni Hemdi Ustaşi oxorişa oxtimu şeni ar ç̆it̆a elamtumani keşaxtes. Galeni k̆idape kvaten, doloxenepe piʒaiten xvenei jur k̆at̆oni oxori am elamtumanis ar ç̆it̆a ont̆uleş doloxe goşadgit̆u do jini k̆atişa naamilen nek̆naş ʒ̆oxleti mankanaş gza mik̆it̆u. ʒ̆oxle muşi naguʒ̆užin tipepunaş doloxe zambaği stei pukirepe orgut̆u. Ekole akoleti peʒ̆euli, mjoli do qomurişi ncaepe eladgit̆u. Gzaş k̆ele navarižiren zoğaş k̆eleni getasulesti nergi do zerzevatepe orgut̆u.

Nadirik galendo k̆ele oxoris oʒ̆k̆ert̆uşi, “Beyi çkimi, Hemdi Ustak oxorişi jini k̆at̆i kiras meçaps. Muk, tudeni k̆at̆i daha didi naren şeni ek xen. Hele emus ar duğarğali. Man eşo exovoʒ̆onap ki oxori mogʒ̆ondasunon.” Ya uʒ̆u Yunusik.

Kiraluği nart̆u oxoris gzaşi k̆ele nauğut̆u nek̆na nk̆ilei nart̆u şeni oxoris elak̆idei nauğut̆u kvaşi merdivenişen gextes do Hemdi Ustaşi xançeni (yeşili) ğapeyi nek̆nas konok̆ank̆es. Mʒika çkvaşi Hemdi Ustaşi piʒayiş döşemeşen namulun k̆uçxeş sesepe kuignapu. Nek̆na guinʒ̆k̆uşi oşkenda t̆aniten 55-60 ʒ̆anei k̆onai naižiren Hemdi Ustak merağiten namoxtes berepes oʒ̆k̆ert̆uşi, “Am beyik kiraluği pansiyoni gorups do emuşeni iya sin mogiqoni.” Yado nenas kogyoç̆k̆u Yunusik. Nadirikti şupeten mutepes naoʒ̆k̆ers k̆oçis, “Nʒopula ağani voçodini do ar mʒika moşvacinu minon.” Yado nuqonu Yunusis.

Hemdi Ustak amot amot nek̆naşen gamit̆uşi “Hele ar goʒ̆k̆edi. Sin muç̆oşi mogixtas.” Ya uʒ̆u do entepes kogoʒ̆vancğonu. Edo kvaşi merdinişen xolo jin kextes. Nek̆na naguinʒ̆k̆u k̆alati mʒ̆ule (dar) ar amoxtimoniş ekole didi ar salonişa kamaxtes. Saloniş maržgvani k̆ele ar onciruş oda, amoxtimoniş maržgvani k̆eleti ogyare kort̆u. Mabonale (banyo) do çeçmeti k̆vazali kele rt̆u. Salonişi zoğaş k̆elendoti ar didi balk̆oni golak̆idei uğut̆u ki emuş ʒ̆oxle zoğa ejarçapule stei norçut̆u. Nadirik oxori žiruşi, “Tam naminon stei” yado nik̆unk̆ulu. Ok̆uleti ar didi xelebaten pazarluği oxvenus kogyoç̆k̆u. Hemdi Ustak,

“Fiyati mutu beciti varen. Beciti naren ti skani ren. Sin mi re? Man iya monç̆els.” Ya uʒ̆u. “Çkin sin vargiçinopt. Am sva dido ç̆it̆a ren. Ar dulya mʒika ğula dogaxvenuna em dek̆ik̆es noğa margvalis kuignapen. Ginonna aşo giʒ̆va ki çkimi coxo iriş nunk̆uten namulişinas varminon.”

Nadirik am k̆oçik kiracepe muk̆onai mç̆ipaşaşi naeşaʒxunups oxoʒ̆onuşi, “Andğa şakis mupei k̆oçepes moxvadu ki aşo mç̆ipaşa isimadeps. Mis açkinen.” Yado konisimadu şk̆ule,

“K̆ai zop̆on. Man tkvanişeni mt̆k̆uri vore mara eşo dulyape şeni tis mutu monik̆idap. Man paği ar ocağişen manoxtime vore.” Yado nena gyuktiru.

K̆oçik çkar nena ueşamalu xolo mus oʒ̆k̆ert̆uşiti, “Tip Fakyulte ağani voçodini. Nadomiskidu jur dersi varpşinatna…” yado konumʒxu.

“Eeee…Jur dersiti muren ki! Sin aʒ̆i t̆oxtoi işine. Mitis jur dersi domiskiduten mutu mo uʒ̆umer!”

“Tamam! Hemdi Usta. Egere sinti k̆abuli mikipna man ak dodginu minon. Mitis elapçapten çkar meraği mo giğut̆as!”

“Sin ak mitis mutu varoğodaşa sinti mitik varelakçaps.”

“Eşo renşi kok̆ovitkvit.” Ya uʒ̆u Nadirik do Hemdi Ustas nk̆ila kaguʒ̆uğu.

“Ak boşi doxunuten ora varmik̆ilaps. Noktinu şeni mutu giğuni? Varnati mutu oxvenu guris mek̆agilapsi?” Yado k̆itxu Hemdi Ustak.

“Aʒ̆işen mutu varvisimadi. Aʒ̆i şk̆uleti hele ndğalepek muepe moʒ̆iran.”

“Zoğas qoropi? Yani çxomişa oxtimu stei mutu guris mek̆agilapsi?”

“Xelebaten ok̆onabğuru. Teşke eşo mutu domaxvenat̆u.”

“Egere ginonna çkimi k̆ala mogalen. Hem oxoristi taze çxomi uimxor. Ogyareş dulyape xeşen mogixtepsi?”.

“Nadomibağun k̆onai mutupe şeni ogyareşa amavulu. Mara çxomişa oxtimu dido minon.”

“Tamam, çkimi k̆ala komulu mara ç̆umanei nciri guiç̆k̆ondinaginon. Ayati dogiʒ̆va ki man madulyeşi st̆umari (emekli) vore. Edo ak çxomişa oluten mevoktu. Eşo p̆at̆i mutu varen mara ncirişa oktirus koğirs.”

“Tamam! Hemdi Usta. Aya çkimi noktinu şeniti ar k̆ai dulya iqvasunon. Eşo mepşven ki ak dido k̆ai moişvacaminon.”

“Manti eşo maʒ̆onen” yado nena gyuktiru Hemdi Ustak. “Aya mʒikati skani xes ren.”

 

aksamaz@gmail.com


https://www.circassiancenter.com/tr/aleynaya-ne-oldu/