Harita: https://www.edmaps.com/html/caucasus.html
Çeçenler ve Komşuları
Giriş
"Çeçenler, etnik olarak Türkik bir
halktır." Lord William Rees-Mogg 26 Aralık 1994 tarihli The Times'da böyle
yazıyordu, ancak şüphesiz Çeçenler hiçbir şekilde Türkik bir halk değildir.
"... Abhazlar, savaş öncesi otonom
cumhuriyet nüfusunun yalnızca yüzde 17'sini oluşturan, Türkik dil konuşan
Müslüman bir halktır." Hugh Pope 23 Ekim 1993 tarihli The Independent's
Saturday dergisinde bu şekilde yazıyordu. Şüphesiz, Abhazlar ne Türkik bir dil
konuşurlar ne de onların tamamını Müslüman olarak tanımlamak doğrudur.
7 Mart 1991'de Belçika ve Hollanda
televizyonları akşam haber programında, Güney Osetya'daki anlaşmazlığın dinsel
bir karakterde olduğuna ilişkin bilgi verdi. (Osetlerin İslamı izlediklerini ve
Türkik bir dil konuştuklarını iddia etti. Bu "bilgi"nin Gürcistan'dan
piyasaya sürüldüğü açıktı ve Sovyet Büyükelçisi Aleksandre Chkhikvaidze'nin
marifetiyle yayıldı. "Prof. Vasil Abaev, Zviad Gamsaxurdia’nın Gürcü
rejimiyle Osetler arasındaki anlaşmazlık konusunda böyle bir tespit yaptı.
Chkhikvaidze'nin de çok iyi bildiği gibi, Osetlerin hemen tamamı Ortodoks
Hıristiyan’dırlar ve Hint-Avrupa diliyle ilişkili bir dil konuşurlar. Bu yanlış
bilginin kaynağı (anladığım kadarıyla), Gorbaçov'a karşı başarısızlıkla
sonuçlanan darbeyi desteklediği için görevinden alındı ve 1992'de meslektaşı
Edward Şevardnadze'nin Moskova'dan kendi ülkesi Gürcistan'a dönmesiyle
Gürcistan Dışişleri Bakanlığı'na atandı.
Batı medyasının -çok az istisna dışında-
Kafkasya olaylarına (özellikle Gürcistan içindeki anlaşmazlıklarla ilgili)
ilişkin haberlerin yanlış aktarılmasındaki sorumluluğundan ayrı olarak, bu
problemler, kendi gerçeklerinizi bilmenin önemini ortaya çıkarıyor. Böylece
"sahte uzmanlara" ve "böğüren propagandacılara" meydan
okuyabilirsiniz. Öyleyse acil sorun, Avrupa kıtamızın doğu ucuyla ilgili
olarak, tartıştığımızın kim olduğunu tanımlamaktır.
Halklar
Karadeniz ve Hazar Denizi'ni birbirinden
ayıran dağlık bölgenin dar şeridi, Avrupa'nın hiçbir yerinde olmayan en zengin
halklar, diller ve kültürler yuvasıdır. Aynı büyüklükteki bir alanda, böylesi
mozaiği dünyanın bir başka yerinde de görmek imkânsızdır. Ana Kafkas silsilesi,
çeşitli yönetsel birimleri halen "sözde" Rusya Federasyonu'nun
tamamlayıcı bölümü olarak bilinen Kuzey Kafkasya'yı, üç yeni bağımsız devlet
olan Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan'ın bulunduğu Trans-Kafkasya'dan
ayırır.
Bugün, bu bölgede yaşayan halkları, en
son kökleri tarih öncesinde kaybolan yerli halklar ve sonradan gelenler olarak
ikiye ayırabiliriz. Şimdi, bu ikinci grupta yer alanlara kısaca bir göz atalım.
Slavlar (Ruslar, Ukraynalılar ve
özellikle de Kazaklar) Kuzey Kafkasya'da ilk defa 16. yüzyılın ikinci yansından
sonra ortaya çıktılar. Kuzey Kafkasya kesinlikle geleneksel Rus bölgesi
değildir. Ancak 19. yüzyılın emperyal yayılmasının hala elinde tuttuğu
ganimetlerden biridir. Slavonik diller, İngilizce’yi de içine alan Hint-Avrupa
dil ailesinin bir parçasıdır.
Kafkasya'da diğer Hint-Avrupa dillerini
konuşan Ermeniler, Grekler, Çingeneler+Tatlar, Taluşlar, Kürtler gibi İrani
dilleri konuşanlar ve bizim için önem arz eden Osetler yaşar.
Trans-Kafkasya'daki Azerbaycanlılardan ayrı olarak, kuzeydeki bölgelerde diğer
Türkik dil konuşan halklar bulunur: Kuzeybatı'da Karaçaylar ve Balkarlar
(esasen tek bir linguistik grup), Kuzeydoğu'da da Nogaylar+Kalmuklar. Buna ek
olarak Semitik dil konuşanlarda vardır (Gürcistan'da Yahudiler ve küçük bir
Asurî grup).
Bugün Çeçenler, 1989 Sovyet sayımına
göre 958.309 kişiyle en büyük nüfuslu yerli halktır. Dilleri, batı komşuları
olan İnguşlara öylesine yakındır ki, tek ulus olarak kabul edilebilirler.
1989’da SSCB'de 237.577 İnguş yaşamaktaydı. Bu küçük grubun, Bats (Tuşlar)
olarak adlandırılan bir üçüncü üyesi vardır. Gürcistan'daki tek bir köyde 5000
kadar kişi tarafından konuşulan Bats dili kesinlikle yok olmaya mahkûm
edilmiştir. Bu üçü, Halk/Halkımız anlamımı gelen Nakh/Veinah ailesini
oluşturur. Çeçenler 16. yüzyılda doğu komşularından Sünni Müslümanlığı
benimsediler. İnguşlar 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra Sufi Kadiri
tarikatının müritleri tarafından İslamiyet'e geçirildiler. Dilleri, tutucu
dinleri ve klan yapıları Sovyet yıllarında da, günümüzdeki Çeçen-İnguş öz
kimliğinin tanınmasında etkili olmuştur.
(Vei) Nah dilleri doğrudan, doğuda bulunan
Dağıstan'daki dillerle bağlantılıdır. Dillerin diyalektlerini nasıl
sınıflandıracağınız size kalmak üzere, tek başına Dağıstan’da 28 yerli dil
vardır. Bu dillerin çoğu yazılı değildir ve "çok dillilik" yaygındır.
Sovyet yönetiminin büyük bir bölümünde, etnik sınıflandırma, genellikle kişinin
kullanmak zorunda kaldığı yazılı dile göre yapıldı. Bu nedenle mevcut nüfus
verileri sağlıklı değildir ve birçok, çok az nüfuslu halk için böylece yokmuş
gibi bir görünüm ortaya çıkmaktadır. Kuzey'de en büyük Dağıstanlı grup 604.202
nüfuslu Avarlardır. Bu rakam, gerçek Avarları + 8 Andik ve 5 Tsezik dil
konuşanları da içerir. Güney'de 466.833 nüfuslu Lezgiler ve 98.448 nüfuslu
Tabasaranlar vardır (8 Lezgik dil konuşulur). Orta Dağıstan'da 3 Dargik dil
konuşan + bunlarla yakından ilişkili 118.386 nüfuslu Laklar yaşar. Bir miktar
Kuzey (Orta) Kafkasyalı da ya tamamen veya kısmen Kuzey Azerbaycan'da yaşar.
İslam, 8-9. yy.larda Araplar tarafından
Dağıstan'a ulaştırıldı. Yerli Dağıstanlılar Sünni'dirler. Bir istisna, Azerbaycan'daki
İki köyde Ermeni Ortodoksluğu’ndan etkilenenler ve Doğu Gürcistan'daki bir
köyde Gürcü Ortodoksluğu'ndan etkilenerek Lezgik Udi dilini konuşanlardır.
Dağıstan, devrime kadar olan dönemde 2 bin kadar Kuran kursuyla bir Arapça
öğretim merkezi olmakla ünlüydü.
Kesin kanıtlar henüz olmamasına rağmen,
linguistik açıdan belki (Vei) Nah- Dağıstan grubuyla, Abhaz-Abaza, Çerkes ve
günümüzde konuşanı kalmamış olan Wubıh dillerini kapsayan küçük grup, Kuzeybatı
Kafkasya ailesindendir. Kuzeybatı Kafkasya dillerini konuşanlar eskiden Kuban
Nehri (belki Don) kıyılarından, günümüz Gürcistan'ına doğru dağlar üzerinden
aşağıya yayıldılar. Çerkesler bir zamanlar, Kuzeybatı'daki en büyük etnik
gruptu, ama geriye kalan nüfusu 1989'da 125 bindir. Batı Çerkesleri (Adigeler)
çoğunlukla Adige Otonom Bölgesi'nde veya Karadeniz kıyısındaki Tuapsse
civarında yaşarlar. Buna karşılık Doğu Çerkesleri, Karaçay-Çerkesya'da ki 40
bin 230 Çerkes, Kabardey-Balkarya'da 363 bin 351 Kabardey olarak
bölünmüşlerdir. Wubıhların yurtları Soçi civarındaydı. Abhazların yurtları da
Sovyet Gürcistan'ına ilhak edilmiştir. 1989'da Abhazya'da 93 bin 267 Abhaz,
Karaçay-Çerkesya'da Abhazlara yakın akraba 27 bin 475 Abazin (Abaza)
yaşamaktaydı. Osmanlı Türklerinin, Karadeniz kıyıları boyunca olan aktiviteleri
sonucu, İslam 16. yüzyılda bölgeye ulaştı, ancak doğu bölgelerde olduğu gibi
sıkı bir şekilde yerleşemedi ve daha önceki Pagan ve Hıristiyan inançlarını
tamamen kökünden söküp atamadı.
En kesin bir şekilde, Kuzey Kafkasya
linguistik grubunun hiçbir diliyle bağlantılı olmayan, bir başka dil ailesi
Gürcüce, Megrelce, Lazca ve Svanca'yı kapsayan Güney Kafkasya dil ailesidir.
Gürcüce yazı geçmişine sahiptir. Tek el yazısı 4. yüzyıl sonlarında tertip
edilmiştir. Kardeş dilleri Megrelce, Lazca ve Svanca eğitim dili değildir.
Megrellerle çok yakın akrabalığı olan Lazlar bugün Türkiye sınırlan içinde yer
alan en eski yerleşim bölgelerinde yaşarlar. Diğer Kartveleliler (Megreller,
Lazlar, Svanlar) 1930'dan beri tamamen yanlış bir şekilde "Gürcü"
olarak adlandırıldıktan Gürcistan'da yaşarlar. Çok sayıda Gürcü ve Laz da
Türkiye'de yaşar. Gürcistan'ın meşhur evladı(!) Stalin tarafından Gürcistan'da
yapay olarak ortaya çıkarılan etnik karıştırmanın,(1) Gürcülerin ve Lazların
kendilerini ve diğerlerini oldukça farklı halklar olarak gördükleri Türk
topraklarında geçerli olmadığı açıktır. (Türkiye'de Svan yaşamıyor).
Türk sınırındaki Acaralar, hala sürgünde
olan Mesk(et)ler gibi Müslüman olmalarına karşın, Gürcistan'daki Kartveleliler
(büyük ölçüde) kendi Bağımsız Kilise'leriyle Ortodoks Hıristiyan’dırlar.
Gürcistan'ın 5 milyon 400 bin 841 (1989) kişilik nüfusunun 3 milyon 787 bin 393
kişisi (yukarıda belirtilen 5 bin Bats 'Tuşlar' bile çok gülünç bir şekilde)
"Gürcü" olarak kaydedildi.(2)
Son olarak, bölünmüş ve yönetsel olarak
Doğu Çerkeslerle karışmış, çeşitli Moğol hücumlarının sonucu olarak
Kafkasyalılar dışında İranlı Alan ve Türk Kıpçak soyundan, muhtemelen 13.-14.
yüzyıllarda oluşan Türkik-Karaçay-Balkarlar üzerinde durmak gereklidir. O
zamanlardaki nüfus hareketi, Osetleri, Doğu Çerkesler ve İnguşlar arasındaki
bugünkü yerleşim alanlarına, doğuya doğru sürükledi. Bazı safhalarda Osetler,
bugün Sovyet Gürcistan'ının parçası haline gelen dağlar üzerine yerleştiler.
Osetler kendilerini, bir zamanlar Rusya'nın güney bozkırlarında dolaşan nomadik
İskitler ve Sarmallarla ilişkili olan Alanlardan gelme kabul ederler (Osetçe su
"Don"dur). Osetlerin Ortodoks olmaları, onları Kutsal Rusya'nın doğal
müttefiki yaptı. 1989'da SSCB'de 597.802 Oset vardı.
Anlaşmazlıklar
Kin yüklü anti-Rus söylemlerine rağmen
Gürcüler(*), Trans-Kafkasya'da ilk
ayak basabilecekleri yeri Çarist Rusya'ya verdiklerinden dolayı sorumludurlar.
Moğol anlayışının bir devamı olarak
Kartveleli toprakları batıda Türkler, doğuda Persler tarafından harap edildi.
Büyük Katerina'nın Rusya'sıyla 1783'te yapılan Georgievsk Antlaşması,
Hıristiyan Osetya ile Hıristiyan Gürcistan'ı birbirlerine bağlayan Gürcü askeri
yolunun açılmasına ortam hazırladı. 1801 ve 1810 tarihleri arasında, Kartvel
dillerini konuşan bölgelerin ilhakından sonra (unutmayalım) Gürcü
müttefiklerinin aktif yardımıyla Rusya, Kuzey Kafkasyalı kabileleri işgal
altına almayı başarabildi.
Abhazlar, Rusya'nın 19. yüzyıldaki
ilerlemesine karşı savaşan tek Trans-Kafkasya halkıydı. 1864'te Kuzey Kafkasya'nın
tamamı kesin bir şekilde Çarist ellerdeydi. Bu yıl (1864) Kuzey
Kafkasyalıların, Rus yönetiminden özgür bir hayat için Osmanlı topraklarına
kitlesel göçlerinin başlangıcı oldu. Çerkeslerin ve Abhazların çoğu, bütün
Wubıhlar yurtlarını terk ettiler ve diğer Kuzey Kafkasyalı kabilelerin göçleri
birbirini izledi. Bu yüzden, bugün sadece Türkiye'de 2-4 milyon arası bir
diaspora olduğuna ilişkin iddialar bulunmaktadır. Büyük bir Çeçen grubu, daha
sonra Ürdün adını alan bölgeye yerleştiler. Büyük sayıdaki insan kitlesi
Karadeniz'i aşarken veya hastalıktan yabancı diyarlarda hayatlarını kaybetti.
İşgal edilen topraklar Rus
İmparatorluğu'nun çeşitli yönetsel birimlerine bölündü ve Çarların Sovyet
halefleri, dikte edilen bu politikaları izlediler. Üç Trans-Kafkasya devleti,
devrim ve 1920-21'de Kızıl Ordu'nun gelişine kadar olan kısa süre içinde
bağımsızlığı tattılar. Gürcü birlikleri, bu zaman dilimi içinde Abhazya'yı
işgal etmeyi başardı. Sovyet Abhazya'sı başlangıçta, Gürcistan ile ittifak
antlaşması ile tam bir cumhuriyet olarak Trans-Kafkasya Federasyonu'na girdi.
1920 Kasım’ında büyük bir Dağlılar Cumhuriyeti Kuzey Kafkasya'da kuruldu. Fakat
çok geçmeden statü ve sınırları sürekli değişen etkisiz bir yapılanma haline
getirildi. Ve 1931'de Stalin, Abhazya'nın statüsünü Gürcistan'ın önemsiz bir
Otonom Cumhuriyeti'ne indirgedi. 1934'te İnguşetya ve Çeçenya birleşti ve
1936'da otonom cumhuriyet statüsü verildi.
1930'larda, Stalin'in
Trans-Kafkasya'daki icracısı Lavrenti Beria idi. 1938'de Moskova'da güvenlik şefi
olmadan önce Abhaz oranını düşürmek için, Abhazya'ya kitlesel nüfus ihracına
başladı. Beria, Stalin tarafından empoze edilen tehcirleri gerçekleştirdi.
Karaçay-Balkar'lar, İnguşlar ve Çeçenler (+ Meskh(et)ler, Lazlar ve diğer bazı
Gürcü Müslümanlar ve Protestan Gürcüler) 1943-44'de, Nazilerle işbirliği
yaptıklarına dair uydurma belgelerle sürüldüler.(3)
Kuzey Kafkasyalı dört halkın
bölgelerindeki adları Sovyet haritalarından silindi ve toprakları komşu ülkeler
arasında yeniden dağıtıldı. Yarım milyon Çeçen/İnguş tehcir edildi, yarısı
yollarda kırıldı (bkz. Nekrich The Punished Peoples). Aynı zamanda Abhazya'da,
Abhaz dili yasaklandı ve okulları kapatıldı. 1953'te Stalin ve Beria'nın
ölümleri ile bu tür anti-Kafkasyalı önlemler feshedildi. 1957'den başlamak
üzere Kuzey Kafkasyalıların yeniden oluşturulan bölgelerdeki yurtlarına
dönmelerine izin verildi.
1985'te Gorbaçov iktidara gelip Sovyet
hayatı ile ilgili tatminsizliklerin tartışılmasını cesaretlendirdiğinde çeşitli
şikayetlere neden olan sorunlar su yüzüne çıktı. SSCB'nin 15 cumhuriyetinden
bazıları (özellikle Baltık devletleri ve Gürcistan) tam bağımsızlık için
çalkalanmaya başladı. Abhazlar kendilerini, devam eden Megrel göçünden dolayı
daima tehdit altında hissettiler. İnguşlar topraklarını geri istediler. Ancak,
1921'de Sovyet Milliyetler Komiseri'nin müdahalesiyle, Azerbaycan'ın kontrolüne
verilmiş olan Nagorno-Karabak en erken Sovyet sıcak bölgesi haline geldi.
Ermeni çoğunluğuna sahip olmasına rağmen (muhtemelen Türkiye'ye hoş görünmek
için) böylesi bir uygulamaya giden Stalin'den başkası değildi. 1988 sonlarında,
Gürcistan'daki anti-azınlık şovenizminin tehlikeli bir şekilde kabarmasıyla
birlikte, Abhazya'daki Abhazlar ve Kartveleli olmayanlar sükunetle Abhazya'nın
1920'deki statüsünü yeniden kurmak için çalışmaya başladılar İktidardan
uzaklaştırılan Gamsaxurdia'nın taraftarları 14 Ağustos 1992'de Abhazya'yı işgal
eden ortak düşman Şevardnadze'ye karşı toparlamayı (boşuna) beklediler.
Abhazya'nın işgali binlerce insanın hayatına ve sonrasında da kitlesel mülteci
sorununa mal oldu. Abhazya, Dağlı Halklar Konfederasyonu (1989'-da, büyük
ölçüde tehlikedeki Abhazları korumak için kurulan ve Kuzey Kafkasyalıların
birliğini amaçlayan ve çözülmüş olan Dağlılar Cumhuriyeti'nin yeniden
kurulmasını amaçlayan bir organizasyon) kanalıyla Kuzey Kafkasyalıların
(özellikle Çeçenlerin) sağlam desteğine şükran borçludurlar. 14 ay süren bir
savaştan sonra işgalciler ülkeden çıkarıldı. Dudayev'in Çeçenya'sı, 1991'de
Sovyet Anayasası'nın tanıdığı meşru hakkı kullandı. 1990 sonların da Güney
Osetya'daki karışıklıklardan kaçan insanların geçici olarak yerleştirildikleri
bölgelerini tekrar ele geçirme manipülasyonuyla Çeçenlerle bağlarını
koparmaları için ayartılan İnguşlar, Kuzey Osetyalılarla çatışmalara girmiş
oldular. Yine birçok insan öldü ve bir diğer mülteci sorunu yaratıldı.
Ve en son olarak, Grozni ve diğer Çeçen
yerleşim birimlerine karşı girişilen kitlesel kıyımlarla karşı karşıyayız. 30
bin kişi öldü ve muhtemelen 1944'de Çeçenya'dan tehcir edilen insan sayısı kadar
bir mülteci sorunu ortaya çıktı. Bütün bunlar, Yeltsin'in, usta sosyal-mühendis
Josef Stalin'e layık bir halef olduğunu gözler önüne serdi.
Sonuçlar
Batı, sınırsız bilgeliği içinde, 1991'de
SSCB'nin çözülmesinden sonra, 15 birlik cumhuriyetini tanımaya karar verdi. Bu
15 devlet içindeki tarihsel hiçbir haksızlık dikkate alınmadı (alınmıyor).
1920'nin Dağlı Cumhuriyeti devam etseydi, Çeçenya Rusya'nın bir parçası
olmayacaktı. Abhazya'nın 1920'ler statüsü, Stalin kendi ülkesi (Gürcistan)
lehine kullanılmasıydı, Abhazya bugün 4. bağımsız Trans-Kafkasya devleti
olacaktı. Stalin, Karabak'ın kontrolünü Ermenistan'a verseydi, 1988'den beri
binlerce insan ölmeyecekti. Böylece, liberal Batı'nın eğreti tutumunun
uygulamada olduğunu görüyoruz. Bu münasebetle, tarihin en kanlı zalimliğinin
keyfi kararlarına tanık oluyoruz. Eski Sovyet Cumhuriyetleri'nin tanınması, o
devletlerin "kendi" bütünlüklerinin korunması prensibiyle birlikte
yürüdü. Şevardnadze'nin Abhazya'da kan dökmesiyle ilgili haberlere batı sansür
uyguladı ve Rusya'nın Çeçenya'daki askeri aktivitelerine karşı olan tepkiler,
Rusya'nın bölgesel bütünlüğünü korumasına hakkı olduğuna dair açıklamalarla
yumuşatılmaya çalışıldı. Dünya liderleri arasında tek başına Şevardnadze'nin,
Yeltsin'in Çeçenya'daki katliamına şevkle destek olması bir rastlantı değildir.
16 Şubat 1995'te Chatham House konuşmasında, saldırgan (!) ayrılıkçılığın
nerede ortaya çıkarsa çıksın, neye mal olursa olsun, bastırılması gerektiğini
açıkça belirtti.
Gerçekte ne Abhazlar ve ne de Çeçenler
bir bağımsızlık savaşı başlatmak için silaha sarıldılar, buradaki herkesin
yapacağı gibi sadece kendilerini savundular.
Uluslararası ilişkilerde dikkate
alınması gereken gerçekler vardır ve politikalar yalnızca önde gelen kişilerin
kusurlu takdirine değil, gerçeklere dayanmalıdır. Abhazya ve Çeçenya sorunları,
Batılı politikacıların cehalet veya ahlaki yüreksizliklerinin (veya her
ikisinin) en son örnekleridir. Sergei Kovalev ve Yelena Bonner(**) gibilerinin, Batı'yı bu
trajedilerle ilgili suçlamakta tamamıyla haklı oldukları böylelikle anlaşılmış
oldu.
(*) Başlangıçta, bugünkü Gürcistan'ın oluşturduğu
coğrafya, Kafkasya'yı kontrol altına almak isteyen Çarist Rusya'yı Gürcistan'a
dini mülahazalar da göz önünde bulundurulduğunda, doğal bir müttefik haline
getirmişti. Ancak Ruslar sorunlarını çözmüş bir Gürcistan'ı her zaman büyük bir
tehlike olarak gördüler.Bunun için Pan-Gürcü eğilimleri Gürcistan aleyhine manipüle
ettiler. İşte bunun sonucudur ki, Oset-Gürcistan, Abhaz-Gürcistan
anlaşmazlıkları günümüzde ortaya çıkabilmiştir. Son olaylar sadece Oset ve
Abhazları Gürcistan'dan uzaklaştırmadı. Kuzey Kafkasyalılara da önderlik
edebilecek bir Gürcistan'ı kendi iç sorunlarıyla boğuşur bir hale getirdi.
Rusya, Gürcistan üzerinden Türkiye'den toprak talebinde bulunarak da,
Gürcistan’ı ileride Türkiye'den uzaklaştıracak Pan-Gürcü eğilimleri destekledi,
(ç.n)
(**) Rusya'nın Çeçenya'ya kanlı müdahalesine karşı çıkan
yürekli Rus aydınları (ç.n.)
DİPNOTLAR
(1) 1926'daki Sovyet nüfus sayımında 242.990 kişi Megrel
milliyetinden olduğunu beyan etti. 13.218 kişi de kendisini Svan olarak
tanımladı. Bugün Megrellerin ve Svanlar'ın veya Megrelce'yi ve Svanca'yı birinci
veya ikinci dil olarak konuşanların kesin sayılarıyla ilgili bilgi
bulunmamaktadır. 1930'lardan beri bu halklar "Gürcü" olarak kayıtlara
geçirildiler. Bunun sonucu olarak eğitilen bütün Svanlar ve Megreller, fiilen
Sovyet dönemi boyunca eğitim dili Gürcüce olan okullarda yetiştiler.
1920 ve 1930'ların yerel Bolşevik Megrel
politikacısı İsaki Zhvania ve O'nunla aynı görüşü paylaşan diğer Megrel
aydınları Megrelcenin yazıya geçirilmesini (ve Megrelya'nın otonom olması
gerektiğini bile) tartıştılar. 1930'da (tirajı 15 bin) Megrelce Kazakişi Gazeti
(Köylünün Gazetesi) yayımlandı. Dzhodzhua'dan başka diğer bir örnek, 1989'da
yazan Vano Dgebuadze'dir. Dgebuadze şöyle anlatıyor: "Hatırlıyorum,
1938'deydi. Okula bazı öğretmenler geldi ve soyadımı okul kayıtlarından (Megrelce
söyleniş) Dgebia'dan, (Gürcüce söyleniş) Dgebuadzeye çevirdiler. Böylece aynı
köyde bir soyadın iki ayrı yazılışı ortaya çıktı. Okulda Dgebuadze, evde
Dgebia. Eğitim görmemiş olan erkek kardeşimin soyadı Dgebia, benim soyadım
Dgebuadze'ydi artık."
Megreller ve Svanlar'a 60 yıldır
"Gürcü" oldukları anlatılmasına rağmen, 1989'daki nüfus sayımlarında
kendilerini tanımlamaları şaşırtıcıdır. 1989'daki sayımlar en azından
Abhazya'daki bazı Megreller arasında önemli bir endişeyi açığa çıkardı. Sayım
memuruna eğer kendilerini Megrel olarak kaydettirirlerse herhangi bir
"olumsuz tepki"yle karşılaşıp karşılaşmayacaklarını sorduklarına dair
birtakım haberler vardır. Hem 1979 ve hem de 1989'da Abhazya'da olduğu gibi,
nüfus sayım formlarının sayım memurları tarafından kurşun kalemle doldurulması
tesadüfi bir politika mıdır?!
(2) Bu rakamdan 1 milyon civarında Megrel, 40 bin kadar
Svan ve Bats (Tuş) nüfusu düşürülürse, bu konudaki hassasiyet tahmin
edilebilir. Dgebuadze, mektubunda şöyle yazıyor: "Çok iyi bilindiği gibi.
Gürcüler az sayılarından dolayı, Gürcistan Cumhuriyeti'ni kaybetmemek için
Svanlar'ın yanı sıra bütün Megreller'i "Gürcü" olarak kayıtlara
geçirdiler... Kendi sayılarını yüksek göstermek için."
Gürcüce’de Güney Kafkasya dillerini
(Gürcüce, Megrelce, Lazca ve Svanca) tanımlamak için "Kartveluri"
terimi bulunmasına rağmen, bu dilleri konuşan insanları tanımlamak için
(henüz!) "Kartveleli" terimi bulunmamaktadır. Bunun yerine
"Kartveli" (=Gürcü) terimi kullanılmaktadır. Bu dört halkı (Gürcü,
Megrel, Laz ve Svan) belirtmek için, İngilizce'deki "Kartvelian"
(KartveIi=Gürcü) yanlış terimini kullanmaya devam etmek için hiçbir mazeret
bulunmamaktadır.
Bana göre, her ikisinin de
(Proto-Germanik) bir dil olmaları ve Almanlar'ın daha kalabalık olmaları gibi
yapay bir zeminden hareketle, bir İngiliz'i Alman saymak gibi, bir Megrel'i
Gürcü saymak anlamsızdır. Bu tarihsel linguistik tartışmaya ek olarak,
Pan-Gürcü kavramın savunucuları, Gürcüce’nin (Gürcistan'da) tek yazılı dil
olduğunu ve Megrellerin ve (Svanlar'ın) Kilise dili olarak Gürcüce’yi
kullandıklarını da ima etmektedirler (bkz. İtonishvili 1990:19) Büyük Megrel ve
Svan (ve hatta Gürcü) kitlesinin okuma yazma bilmediği Gürcistan'da Gürcüce
ancak Sovyet periyodunda evrensel eğitimin uygulanmaya konulmasıyla yaygınlaştırılmaya
çalışılmıştır. Gürcüce de konuşan Megrel ve Svan topluluk liderleri, toplumsal
üstünlüklerinin bir belirtisi olarak aralarında Rusça'dan çok Fransızca
konuşmayı seçen 19. yüzyıl aristokrat Ruslarını hatırlatır örnekler gibidirler.
İtalyan Don Giuseppe Judice, 17. yüzyılda Megrellerin farklı bir dilleri
olduğunu ve Megrellerin Gürcüce dini kitapları kullandıkları ve ibadetlerini
Gürcüce olarak, aynen Avrupalıların Latince'yi kilise dili olarak kullandıkları
gibi, yerine getirdiklerini yazdığında haklıydı.
Kraliçe Tamara (1184-1213) yönetiminde
en büyük güç ve etkiye sahip olan Gürcüler, Kafkasya tarihinde şanlı bir rol
oynamalarının yanı sıra, Gürcü dil ve kültürünün uzun tarihsel ruhunu hiç
kimsenin inkâr edememesine rağmen, Moğol istilalarının bir sonucu olarak
Gürcistan, sıklıkla birbirleriyle çatışma halinde bulunan prensliklere ayrıldı.
Bu ise modern ulus-devlet olarak, Gürcistan konseptinin 100 yıldan daha fazla
bir geçmişe sahip olmadığı anlamına gelir. Prens (şimdi Aziz) İlia Çavçavadze
gibi önde gelen yurttaşlar, çeşitli "Kartvel" kabilelerinin yaşadığı
bütün bölgelerde, birlik duygusunu aşılamak için çok çalıştılar. Çarist Rusya
yönetimi altında erime; hastalık ve dağılma sürecinde, bu tür çalışmalar asil
çabalar olarak görülebilir. Ancak ulus, olgunlaşmak ve kendi kimliğiyle ilgili
şartlara ulaşmak için zaman bulamamıştır.
(3) Homojen bir Gürcü devleti oluşturmak arzusuyla,
1944'de Gürcistan, Kuzey Kafkasya gibi kitlesel tehciri gördü. Lazlar,
Hemşinliler ve 144.000 Meskh(et), Türkiye sınırlarına yakın bölgelerden Doğu
taraflarına sürgün edildiler.
KAYNAKÇA
- Hewitt, B.G. (1993) Abkhazia: a
problem of identity and ovvnership, Central Asian Survey, içinde 12(3), s.
267-323.
- Voronov, Y. (1992) Mariam Lordkipandze
"The Abkhazians and Abkhazia", Caucasian Perspectives, içinde (ed.
George Hewitt), s. 259-264.
- Hewitt, B.G. (1985) "Georgian: a
noble past, a secure future", Sociolinguistic Perspectives on Soviet
National Languages, I.T. Kreindler (ed.), s. 163-179. Mouton de Gruyter: Ne w
York.
- Hevvitt, B.G. (1989) Aspects of
language plan-ning in Georgia (Georgian and Abkhaz). Language Planning in the
Soviet Union, Michael Kirkwood (ed.), s. 123-144. Macmillan: London.
- Itonishvili, V. (1990) Kartveli xalxis
et-nost'ukt'ura mrude sark'eshi (The Ethno-structure of Georgian People in a
Distoring Mirror). Tbilisi: Mecniereba.
- Lewis, G. (1965) Turkey, New York:
Praeger.
- Avtorkhanov, A. (1992) (M. Broxup,
ed.) The North Caucasus. Barrier. London: Hurst/Company.
- Bechhofer, C.E. (1921) in Denikin's Russia
and the Caucasus. London: W. Collins Sons/Co.
- Gammer, M. (1944) Müslim Resistance to
the Tsar. Shamil and the Conquest of Chechnia and Daghestan. London: Frank
Cass.
- Goldenberg, S. (1994) Pride of SmalI
Nations: the Caucasus and Post-Soviet Disorder. Londra: Zed Books.
- Wesselink, E. (1992) Human Rights.
Minorities in the Republic of Georgia. A Pax Christi Netherlands Report.
[Kaynak: George Hewitt, Ali İhsan Aksamaz (Çeviren:) “Çeçenler ve
Komşuları” Birikim Sosyalist Kültür Dergisi, Sayı 78, Ekim 1995.]
[Önerilen Okumalar: Ali İhsan Aksamaz (/Faik Ateş), “Lazca ve
Megrelce Arasındaki İlişki”, Ogni Kültür Dergisi, sayı 1, İstanbul, 1993; Ali İhsan Aksamaz (/Lot̆i
K̆olxurişi), “Bazı Gürcü Aydınlarına (!) Kolay Sorular” ,Ogni Kültür Dergisi,
Sayı 4, Mayıs-Haziran 1994/ circassiancenter.com; Ali İhsan Aksamaz, "Kafkasya
Kültür Kökenli Bir Topluluk: Lazlar", Aylık Sosyalist Kültür Dergisi Birikim, Sayı
71-72, BirikimYayıncılık, 1995/ Kafkasya Yazıları, Sayı 1, Çiviyazıları
Yayınevi, İstanbul, 1997/ circassiancenter.com; Ali İhsan Aksamaz, “Bilinçli
Olarak Geciktirilmiş Bir Değinme”, Tarih ve Toplum Dergisi”, Sayı 161, Mayıs
1997, İletişim Yayınları (“Doğu Karadeniz’de Resmî İdeolojiler Kuşatması, 1.
Baskı, Sorun Yayınları, 2003; 2. Baskı, Belge Yayınları, İstanbul, 2011)/ circassiancenter.com;
Ali İhsan Aksamaz, “'Sovyetler Birliği’nin Milliyetler Politikası ve Kafkasya”,
Tarih ve Toplum, Sayı 199, İletişim Yayınları, İstanbul, 2000; Ali İhsan
Aksamaz, “Demagoji uzmanları”, , 05. VI. 2002, “Doğu Karadeniz’de Resmî İdeolojiler
Kuşatması, 1. Baskı, Sorun Yayınları, 2003; 2. Baskı, Belge Yayınları,
İstanbul, 2011)]/ circassiancenter.com; Ali İhsan Aksamaz, “Aynı Tarih ve Aynı
Kültürün Dili Zanca’nın Günümüzdeki İki Diyalekti: Lazca ve Megrelce”, Kafkasya
Yazıları, sayı 6, Çiviyazıları Yayınevi, İstanbul, 1999; Ali İhsan Aksamaz,
Kafkasyalı Aydınlara Açık Mektup/ (8 Ağustos 2008’i Hatırlarken Aklıma
Gelenler)”, demokrathaber.org/ circassiancenter.com,08. VIII. 2011; Ali İhsan
Aksamaz, “Tarık Cemal Kutlu” (“Tarık Cemal Kutlu Armağanı”, (Editör: Erol
Yıldır), LOWZAR, İstanbul, 2009/ circassiancenter.com.tr, 21. VII. 2008; Ali
İhsan Aksamaz, “Aydınlanmada Bir Öncü: Ogni Kültür Dergisi”, Özgür Gündem
Gazetesi/ circassiancenter.com,13. IX. 2012; Ali İhsan Aksamaz, "Ogni Kültür
Dergisi (Anı-1)", circassiancenter.com.tr, 15. XI. 2015; Ali İhsan
Aksamaz, "İçindekilerle ‘Ogni Kültür Dergisi’ (1993-1994)", sonhaber.ch/
circassiancenter.com.tr, 12. XI. 2020; George Hewitt, Ali İhsan Aksamaz (Çeviren:) “Çeçenler ve Komşuları” Birikim Sosyalist Kültür Dergisi, Sayı 78, Ekim 1995/ circassiancenter.com.tr; B. G. Hewitt ve Z. K. Khiba, Ali İhsan
Aksamaz (Çeviren:), “ Megrelce Bir Masal: Kuzey Rüzgârı ve Güneş”, Kafkasya
Yazıları, sayı 5, Çiviyazıları Yayınevi, İstanbul, 1998; George Hewitt, Ali
İhsan Aksamaz (Çeviren), "Güney Kafkasya ve Megrel-Lazlar’ın Kültürel
Hakları", Aylık Sosyalist Kültür Dergisi Birikim, Sayı 85, BirikimYayıncılık,
İstanbul, 1996; Nugzar Dzhodzhua, Ali İhsan Aksamaz (Çeviren), “Ben Bir
Megrel’im”, Ogni Kültür Dergisi, Sayı 6, 1994/ Alaşara Dergisi, sayı 5- 6,
Ağustos- Eylül, Nart Yayıncılık, İstanbul,
1995/ kolkhoba.org/ circassiancenter.com, Ronald Wixman, Ali İhsan
Aksamaz (Çeviren), “Sovyetler Birliği Döneminde Kafkasya Halkları (1926, 1959
ve 1970 Nüfus Sayımları)”, Tarih ve Toplum, Sayı 189, İletişim Yayınları,
İstanbul, 1999; Ronald Wixman, Ali İhsan Aksamaz (Çeviren),”Sovyetler
Birliği’nde Etnik Kimlik”, Kafkasya Yazıları, Sayı 7, Çiviyazıları Yayınevi,
İstanbul, 1999]